Pusulası Şaşmışların Birlik Çağrısı Halk Kitlelerini
Manipülasyon Çabasıdır!
5 Temmuz 2023 Tarihli Gazete Patikada “Doğru Düşünmek Doğru
Davranmayı Şart Koşar” başlığıyla birlik üzerine yayınlanan yazıya ilişkin
yanıt vermek hasıl olmuştur.
İdeolojik Birlik mi Ne Gerek Var Hepimiz Kardeşiz…
Konuya girerken dahi o büyük kapristen zerre taviz vermeyen
“zekice” akılları zorlayarak analizler yapıp İçi boş cümlelerle babacan
tavırlar takınıp tribünlere oynayabilirsiniz bu doğal hakkınız. Bizim de
kullandığınız bu hak karşısında, haklı olarak doğruları işaret etme hakkımız
var.
Konuya vesile olan yazıda ne kadar muhatap görüldük
bilemiyoruz. Ancak muhatap değilsek bile cevap verme hakkını kendimizde
görmemiz birlik meselesine olan duyarlılığımızdan kaynaklanıyor.
Ayrıca “ana akım baba akım evlat” gibi söylemlerle konuya
yaklaşıp muhatapları kategorize etmek samimiyetin bir başka ölçüsü olarak
tarihe geçsin. Nicel güce tapınma kuşkusuz ki ideolojik bir sorundur, fakat
ideoloji ne menem bir şeyse size uğramamış olduğu anlaşılıyor. Bizim sorunlar
karşısındaki formülümüz azınlık çoğunluk değil doğru yanlış paralelinde
ilerler. O yüzdendir ki sayısı 100’leri bulmayan nicel olarak bugün açısından
zayıf olan bizler, nitelik olarak sizin durup baktığınız yerden yani aynı
odaktan durup resme bakamıyoruz.
Bir yandan birlik çağrıları yaparsınız, bir yandan bazı
bölgelerde etkinliklerimize katılmama kararları alırsınız. Yetmezmiş gibi
devrimci dost kurumlara da katılmayın diye telkinlerde bulunursunuz. Birlik çağrısı
yaparsınız katıldığımız etkinliklerinizde “gömülme” tehditiyle karşılaşırız.
Sonra samimiyet çığırtkanlığı yaparsınız. Kamil Turanlıoğlu yoldaşımızın
ölümsüzlüğü üzerinden prim kasar, halk kitlelerine kendi yoldaşınızmış gibi
lanse edersiniz ama her ne hikmetse Kamil yoldaşımız için hapishanelerde tutsak
yoldaşlarımızın düzenlediği anma
etkinliklerine katılmadığınız gibi, diğer dost kurumlara da katılmama
çağrısı yaparsınız. Sizin birimleriniz arası iletişim kopukluğunuz mu var yoksa demokratik merkeziyetçilik
ilkesini terkedip ademi merkeziyetçiliği
mi benimsediniz? Zeytin yağı mısınız? Acı katran mısınız? Yazılı olarak
sunduğumuz eleştirilerimize yanıt vermeyi zayıflık sanarak görmezlikten
gelirsiniz. Ama siz ‘birlikçisiniz’ ve DABK kitlesine yaptığınız propaganda
ölçütünde biz birlik karşıtıyız öyle mi?
Beyler birlik böyle bir şey değil. Birlik doğrularımız ve
yanlışlarımızın tartışıldığı ve üzerinde anlaşabildiğimiz konuların önemi
üzerinden gerçekleşir. Mesela biz bir devrimciyi aleni tehdit edip “sizi
gömerler” gibi akıl dışı bir cümle kuramayız. Biliriz ki azınlıkta da olsa
karşımızda halen yoldaş diyebileceğimiz, devrimci olduğuna inanıp güvendiğimiz
dostlarımız ve yoldaşlarımız var. Biz sizin birlik anlayışınızı anlayamadık.
Akıl işi işte ne yaparsın….
Konuyla alakalı kullandığınız her kelime her cümle tamamen
ideolojik argümanlardır ve bir sınıfa tekabül eder. Mesela darbe demişsiniz. Ne
var bunda der gibi durmuşsunuz. Hatta darbe yaptığınızı itiraf eder
durumdasınız.
Darbe itirafının tarihi olarak ‘94’ü kastediyorsanız:
Birincisi; darbe örgütsel bir sorun olmaktan öte bir şeydir ve tam olarak
ideolojik dokunun bozuma uğramasından kaynaklanır. Parti içinde bir sınıfın
diğer sınıfı farklı bir şekilde ekarte etme, bir sınıfın diğer sınıfı devirerek
iktidar olabilme girişimidir. Kaşını gözünü beğenip beğenmeme sonucu olarak
ortaya çıkmış aksiyon değildir. Ve genelde de burjuvazinin parti içi
temsilcileri tarafından gerçekleşir. Ancak komünistler, bir komünist parti,
komünist niteliğini korusun veya korumasın darbeye karşıdır. Komünistler parti
içinde çizgi mücadelesiyle ideolojik önderlikte yerini alır. Burjuvalaşmış ve
iflah olmaz ise ayrılır veya parti iradesi ile partiye sahip çıkar. iktidar
değişimi kongre ve konferanslarda gerçekleşir, cebirle olmaz. Ve burda da
komünist partisi içinde iki çizgi yani yanlış ve doğru, yani burjuvazi ve
proletarya arasındaki mücadele süreklidir ve esastır.
‘94’de kimse kimseye darbe yapmadı, en azından taraftarı
oduğumuz kurum yapmadı. Düşmandan alınan silahla bir manipülasyon ve kara
propagandadan ibaret algı yaratmaktı, ‘Darbecilik’ suçlaması. Anlaşılan
başarılmış. O dönemki gelişmeler iki satırla değerlendirilip itiraflarla
kapatılacak tarihi bir sapma değil asla böyle değerlendirilemez. Bugün açısından
yapılan bütün yanlışlardan ancak ders çıkarma gibi bir sorumluluğumuz olabilir
yanlışları tekrar tekrar karşılıklı olarak gündeme taşımak sorunu çözmez aksine
çıkmaz sokağa yönlendirir.
Darbe yaptık ne var bunda demek gerçekten cüretkarca. Birlik
çağrısını yırtıp atın hemen darbeyi kime karşı yaptıysanız gerekeni yapın ve
geri katılın. Çünkü bu suçlama dönemsel olarak ayrılığın nedenlerinden biriydi.
Bu o dönemin özeleştirisi ise konuyu anlamamışsınız. Burda da tarih
bilincinizde sorun var. Ayrılık olmalı mıydı yoksa olmamalı mıydı tartışmasına
kesin ve kati olarak cevabımız olmamalıydı. Ama süreç ayrılığı dayattıysa darbe
vb. kavramları bilerek bilmeyerek kullanmak dönemin ruhundan kopmak demektir.
Ve evet darbe her şeydir. Ve her şeyin üstündedir. Ve tam olarak ideolojiktir
bunu sıradan bir atak olarak düşünmek sınıflar arası çelişkiyi anlamamaktır. Ne
yazık ki bu cümleleri kuranın iddiası sınıf hareketi olduğuna dairdir. Darbe,
tasfiyecilik, kariyerizm, sekterlik, liberalizm, postmodernizm sayıp sayamadığımız
ne varsa burjuvazinin içimizdeki uzantıları ve hareket mekanizmalarıdır ve evet
hepsi ideolojiktir, sınıfsaldır ve bize ait değildir.
‘’Örneğin, muhtelif tartışma ve konular kast edilerek,
‘‘bizim görüşlerimiz alınmadı, bize bilgi verilmedi, irademiz alınmadı,
haberimiz yoktu‘‘ gibi gerekçelerle ayrılık ilan eden yoldaşlar oldu. Hâlâ da
ayrı kalmakta ısrar etmektedirler. Bu yoldaşların yukarıda ifade ettiğimiz
meali söylem ve gerekçelerinin haklılığı-haksızlığı ayrı bir tartışmayken,
iddiaları doğru olsa bile gerekçe ettikleri sorunun aslı astarı örgütsel sorunu
geçmez-geçmemektedir.’’ (GAZETE PATİKA)
İnsan ne diyeceğini şaşırıyor. Buna verceğimiz yanıt tam
anlamıyla bir tez konusu ve gerçekten buraya sığdırmak mümkün değil. Bahsi
geçen konular köy kahvesinde muhtar, köy heyeti ve azaların toplantısı değil.
Komünist Partisinin konferans veya kongre oturumlarıdır. Yani her çizgi ve
anlayışın direkt parti iradesini ilgilendiren ve hatta onsuz bu oturumun bir
anlam taşımadığını nasıl anlatacağız bu arkadaşlara. Parti Programının, yol
haritasının, bir dizi ideolojik, askeri konuların tartışılıp karar altına
alındığı, dahası bütün bir iradenin katılımının tüzükle hak olarak zorunlu
kılındığı ve bu katılımında bahşedilmiş bir şey olmadığı, her üyenin bu sürece
aktif olarak katılması gerektiğinin önemsiz olduğunu mu anlamalıyız. Ve bununda
sadece örgütsel sorunu dahi geçmez belirlemesine şapka çıkarıyorum. İktidar
burjuvaziye nasıl teslim edilirin teorisi tam olarak bu. Bu arada oturumlar boş
işler ne gerek var; bak 9’ları 17’leri bu yüzden kaybettik. Konformizmin başka
bir versiyonu…
Oysa yapılması gereken sınıf kibrinden sıyrılıp dönemi
objektif değerlendirip her üyenin hukukunu savunup tüzüğü ortak hareket
noktamız olarak kabul edip buradan meseleye bakmak. Bu sizi de rahatlatacak.
Oysa kalkmışsınız hukuksuzluğun edebiyatını yapıyorsunuz. Bir tek geri adım
atmadan ve bunun bir tasfiyecilik olduğunu bilince çıkarmadan soruna yaklaşmak
ne kadar akılcı. Devrim akıllıların işidir. Köylü kurnazları ancak kendi tarlasının
sınırlarını büyütmeye çalışır.. İdeolojik sorun yok deniliyor ya bu akıl karı
değil. Darbenin tek başına bir örgütsel sorun olmadığını, tasfiyeciliğin
nihayetinde sonuç itibariyle karşı devrim olduğunu kaybedilen sosyalist
kalelere bakarak dahi anlayabiliriz. Bunun için uzun cümleler kurup kafa
karıştıran postmodernist paragraflarla günahınızı temize çekmek olsa olsa
komedi olur. Gülelim mi ağlayalım mı beyler ne istiyorsunuz?
Açıkcası Gazete Patika şaşırtmaya devam ediyor. 2 Nisan 2023
tarihinde “Bizler Yanlış Yapıyoruz!” başlıklı perspektif yazısı aslında durumun
vahametini ortaya koyuyor.
Cümleyi tam olarak aktarırsak eğer;
“İdeolojik mücadele ve yanlışlar bu bağlamda, sıklıkla ve
ekseri olarak yaptığımız hatalardan birinin, siyasi ve teorik mücadeleyi
zayıflatırcasına ideolojik mücadeleye ağırlık ve öncelik verme hatası olarak
tarif edebiliriz. Ve kanaatimizce, bu hatayı yalnızca belli şartlara özgü
değil, genel yaklaşım olarak sergiliyoruz. Yazınsal çalışmalar alanında
çıkarılan dergi, gazete gibi mücadele veya örgütlenme araçlarına baktığımızda,
diğer devrimci harekete dönük eleştiri tutumu öne çıkarak göze batmaktadır. Daha
da ilginci, devrimci hareket safları ve tabanının bu polemik ve eleştirilere
daha hevesli, duyarlı-meraklı olup, ilgi gösteriyor olmasıdır. Elbette bu
eleştiri ve polemikler, çizgi ve anlayış sorunlarında yürütülmek kaydıyla
yadsınamaz önemdedir ve kesinlikle gereklidir. Ancak bunların abartılması ya da
siyasi mücadele alanının önüne çıkarılması bir hatadır. Hatanın bir boyutu da
politik enerjinin siyasi mücadeleden alınıp ideolojik mücadeleye aktarılmasıyla
alan kaymasına düşmesidir. Yani, alan kayması neticesinde siyasi mücadele
gücünün bölünerek azaltılmasıdır…” (GAZETE PATİKA)
Bir sınıf hareketi düşününki, ideojik davranmak her zaman
kazandırmaz kaybettirir gibi bir sonuç çıkarıyor ve bu sınıf hareketi şimdi
aklımızı çalıştıralım diye nasihatlarda bulunuyor. Yukarıdaki paragrafın
kendisi dahi ideolojik bir sorun olduğunu, kurulan cümlelerin ideolojik
olduğunu ve proletaryayı temsil etmediğini göremiyor mu dersiniz?
Ya da başat bir şey söyleyelim;
Troçkinin ne günahı vardı, ya Kruşçev? Peki İbrahimin
ideolojik kavgaya tutuşup revizyonizm tespitlerine maruz kalanların ne günahı
var? Buna mutlaka yanıtınız vardır. Mao’nun Stalin’i %30 hatalı değerlendirmesi
ne kadar lüks gereksiz ve abartılı (mı?)
Sonsöz yerine; aynaya sırtını dönüp silüetini gördüğün yanılgısından
çıkmadan cepheden bütün parçalara birleşelim çağrısı yapmak aslında birlik
istememektir. Olsa olsa bu bir manipülasyon olur, “bakın biz birlikçiyiz fakat
diğerleri birlikçi değil” gibi bir sonuca yatmak gerçekten ucuz politika.
Bu yazıda yazarın hakkını vermemiz gereken bir konu var.
Sorunlarımızın bir çoğu örgütsel olarak başladı ve ayrışıma kadar götürdü. Ve
fakat yazarımızın yanılgısı şu ki örgütsel sorunların kendisi de ideolojik bir
sorun. Bir kalem uyanıklığıyla “İbrahimin neyine karşısınız” gibi bir soruyu da
sormayı ihmal etmemiş. Sorun tek başına İbrahime karşımıyız değilimiyiz sorunu
olsaydı keşke. Sorun bu değil baylar bu değil. Sorun Marksizm, sorun Leninizm
ve onun parti anlayışı, sorun Maoizm… Sorun devrim ve zor ilişkisi, sorun
sosyalizm ve proletarya diktatörlüğü. Sorun legalizm, parlamentarizm, radikal
demokrasicilik saplantısı. Saydıkça çoğalan bir denklem, ortak nokta aramaya
çalışsak sanırım bu kadar rahat cümleler kuramazdık. Biraz daha
basitleştirelim. Marksizm adına Marksizm retoriğini ters yüz edip kanıksatıp
sonra “İbrahimin neyine karşısınız” diye bir soruya verilecek en iyi yanıt olsa
olsa sizin savunduğunuz İbrahimin her şeyine karşıyız demek olur.
Sonuç itibariyle ilkeli ve ideolojik birlik mi kesinlikle
evet, günahlarımızı temize çekecek bir ortaklık mı kesinlikle ve asla hayır!
Eşiğini Marksist bilimin oluşturmadığı hiçbir kapı bizim bile isteyerek açıp,
sizlerin geçebileceğiniz kapı değildir. Kitleletin duygularıyla oynayacağınıza
hiçbir şey olmamış gibi davranacağınıza önce iç birliğinizi pekiştirin ki dışla
birleşmenin koşulları oluşabilsin. Tek bir doğru vardır ve ne yaparsak yapalım
doğruların bir gün mutlaka açığa çıkma gibi bir huyu vardır buna engel olma
şansına kimse nail olamadı.
Bizler Marksist devrrimci komünist dünya görüşüyle doğa ve
toplumsal olayları ele alıp, ordan verili koşulların doğru sonuçlarına
ulaşırız. Birliği adeta Aleviler’ın “gelin canlar bir olalım” iyi niyet
desturuyla ele alamayız. Devrim bilimi Marksizm, Leninizm, Maoizmin kantarına dogru
ve yanlışlarımızı koyup tartacağız. Dogru ve yanlışın ideolojik görüngüler
olduğunu unutmadan ideolojik mücadele denizine varlığımızın butün içtenliğiyle
dalacağız. Öyle kaptan köşkünde pusulası hiç yanlış rota göstermeyen bir
kibirle, sağa sola “politik abilik” yapma esasını bir tarafa bırakacaksınız.
Varsanız buyrun! Biz hazırız.
Ya da bunca teferruat ve sıkıntıya ne gerek var değil mi,
sonuçta hepimiz kardeşiz…
Devrim Yılmaz