önyargılar, uydurmalar,
çarpıtmalar ve sahte Maoculuk yenilgiye, açık yüreklilik, bilimsel politik
samimiyet ve Maoizm zafere götürür!
Partizan Sesi (PS) gazetesinin Aralık '96 (50-51)
sayılarında, Özgür Gelecek (ÖG) gazetesinde kendilerine yönelik yayınlanan
eleştiri yazısına karşılık, "ÖG Ve Çevresi Karşı Devrimci Hücre'den (KDH)
Medet Ummakla Nereye Varmak İstiyor?” başlıklı iki bölümlük yazı yayınlandı.
Söz konusu yazı tam da "suçlunun suçüstü yakalanmasının”
haleti ruhiyesiyle yazılmış ve panik halinde yaptıklarını savunmaya çalışan bir
türün ilkel karikatürünü oluşturmaktadır. PS 'de yayınlanan bu yazılar; açık
yürekli, dürüst ve samimi olmamakta diretip, hilelere, çarpıtmalara,
demagojilere ve yalanlara sarılmaya devam eden bir tarzdır.
Kendi tabanını, devrimci kamuoyunu yanıltıp, oyalayarak
ayakta durdurulmaya çalışılan bir anlayışın feryadı figanının ibret belgesidir.
Böyle olması anlamında okunmaya değer bir yazıdır. Biz bu yazımızda, bu ibret
belgesindeki çarpıtma, yalan ve demagojilere yanıt verecek ve o anlayışın tüm
çıplaklığıyla ortaya serilmesine çalışacağız.
PS ve kalemşörlerine gerçeklere önyargılı yaklaşmamayı ve
gerçekleri görmeyi denemelerini bir kez daha hatırlatarak diyoruz ki: Yanlış
yolda direnmek tarihte kimseye bir şey sağlamamıştır, çöküşe gitmekten de
kimseyi kurtarmamıştır!
PS ve kalemşörleri; kendi gerçeğini görme, eleştirilerimizi
gerçekten anlama, kavrama ve onlardan gerekli dersleri çıkarma yerine, kendini
bizden gelen eleştirilere kapatmakta, tabanında önyargı yaratma amacıyla da
bizi "KDH'den Medet Ummak"la suçlamaktadır. Böyle bir başlık altında
ve yazının girişinde bunu işleyerek ve peşinen bir önyargı yaratarak
"Karşı Devrimci mihrak' a yönelik tüm sonuçlar ortaya konulmadan
kaleme-kağıda sarılarak bu mihrakı objektif olarak destekler bir tavır
sergilediği” mizi söylemekte ve "ucuz politika' yaptığımızı, "bulanık suda balık
avladığı” mızı, "fırsat bu fırsat diyerek PS çevresini nasıl kaparım
hesabıyla yola koyulduğu” muzu vb. vb. suçlamaktadır.
Böylece PS ve kalemşörleri; olumsuzluklarını görmek,
temellerine inmek istemedikleri gibi, tabanlarının kafasında bize karşı peşinen
bir önyargı yaratıp, kendilerine yöneltilen eleştirileri ciddiye alıp,
etkisinde kalmaması, haliyle "önderlikleri” üzerinde basınç oluşturmaya
yol açmaması için peşinen yanıltma ve önyargı ile donatma yöntemine
başvurmaktadırlar.
Ama peşinen şunu
belirtelim; korkunun ecele faydası yok! PS ve kalemşörleri; hatalarının
temellerini gösterip, özel vurgu yapanlara öfke duyup saldırma yerine, kendi
gerçekliğini görmeye yönelirlerse daha iyi yapmış olurlar. Buna da çok
ihtiyaçları olduğunu düşünüyoruz. PS ve kalemşörleri bundan kaçınamayacaklardır.
Eğer bundan kaçınmakta ayak diretirlerse, hayat; kendilerine hiç acımayacaktır
ve çok uzun olmayan sürede onlara gereken dersi verecektir.
Neyin mücadelesini verdiğini iliğinde hisseden her namuslu
insan, gerçekleri görmek ve kabullenmek istemeyenleri beklememelidir.
Yetersizlik, tecrübesizlik, gerilik ve cehalet gibi eksiklikler samimiyetin
olması halinde giderilir. Ama, gerçeklere kapalılık ve önyargılı yaklaşımın
giderilmesi kolay değildir.
Gerçekleri ifade' Etmeyen Uydurma ve Yakıştırmaların Hic Bir Değeri
Yoktur. Ona Başvuranların Halini Ortaya Koymaktan Başka Bir işe Yaramazlar!..
PS ve kalemşörleri: "ÖG ve çevresi, KDH'den medet
ummakta” dır diye başlık atıyor. "Medet ummak” ne demektir? "Medet
ummak” yardım istemektir. Ya da ona sarılmaktır. Peki, PS ve kalemşörleri,
böyle bir yönümüzü ve söylemimizi gösterebilirler mi'?
Hayır, gösteremezler!
Böyle bir şeyi ima
eden bir cümle bile gösteremezler. Aklı başında her insan da eleştirilerimizden
ve bugüne kadarki yaklaşımımızdan bu yönde en ufak bir sonuç çıkaramaz.
Çıkaranlar ise, ancak ve ancak okuduğunu anlamayanlar ve kavrama yeteneğinden
yoksun olanlar olabilir,
PS. "Karşı devrimci mihraka Yönelik tüm sonuçlar ortaya
konulmadan kaleme-kağıda sarılarak bu mihrakı objektif olarak destekleyen bir
tavır sergiledi” diyor. PS ve kalemşörleri; yazdığımız şeylerin özüne, ne
söylediğimize ve onlardan çıkarılması gereken derslere bakmıyor, onları
anlamıyor ve anlamak da istemiyor. Bu sonuç bizim, neyi nasıl istediğimizi
anlatamamamızdan değil, onların anlamamaktaki ısrarından kaynaklanıyor.
KDH'lerine ilişkin "tüm sonuçlar ortaya konulmadan”
yazımızın çıktığı doğrudur. Ağustos '96'da PS'de KDH'ye ilişkin açıklama
yayınlandı. O yazıda, ajan faaliyetinin bir kısmı, ortaya çıkış süreci vb. ele
alınıp açıklanıyordu. Biz, Eylül '96'da ajan faaliyetinin oynadığı rolleri ve
süreçteki tahribat ve fonksiyonları vb. ile birlikte ele alınmayıp, onlardan
koparılarak iyi bir muhasebesinin yapılamayacağına dair eleştirilerimizle
olayın başka boyutlarının incelenmesi gerektiğine dikkat çekmiştik.
Ekim ortalarında ise PS, "tüm sonuçlar” diye tabir
ettikleri yazıyı yayınladı. Ama, o yazıda ve daha sonraki süreçte eleştiri ve
önerilerimizden en ufak bir ders dahi çıkarmadılar. Eleştirilerimize verdikleri
yanıtta da böyle bir dertlerinin olmadığım da ilan ettiler ve samimiyet
göstermemekte ayak dirediler. Ve bir eleştiri yazısından çıkarılması gereken en
kötü sonucu çıkararak, eleştirilerden kendilerini kurtaracaklarını sandılar.
Ama, fena halde yanıldı sayın kalemşörlerimiz. Biz eleştiri ve önerilerimizde
ısrar edeceğiz.
ÖG'de yayınlanan yazının amacı; "TKP(ML)” imzası
bulunanlar ve görüşlerine paralel olarak hareket edenlerin, sorunu sadece
ajanlık boyutuyla açıklayarak işin içinden sıyrılma yöntemine başvurmayıp,
onların niteliğine, damgasını vurduğu süreçteki düşünceleri, pratikleri,
rolleri, getirdiği sonuçları vb.lerinden koparılmadan, çok yönlü sorgulanıp bir
bütün olarak bilimsel bir biçimde ele alınması gerektiğini hatırlatmak ve ancak
o zaman doğru sonuçlara varacaklarını vurgulamaktı.
Ama, sözkonusu
çevreler bunu anlamak istemediler, anlamak için hiçbir çaba sarfetmediler.
Bizim bu eleştirilerimize karşı pişkinlik ömeği sergileyerek "Grupsal
yapılarını ayakta tutmaya” çalışmaya yorumladılar. "Geçmiş paslı
silahlar" (!) kullanmak olarak göstermeye çalıştılar. "Fırsat bu
fırsat diyerek PS çevresini nasıl kapma hesabıyla” hareket ettiğimizi
söyleyerek eleştirilerimizin hedefini saptırmaya çalıştılar. Savunma
psikolojisiyle gerçekleri görmemek için gözlerini kapattılar.
Ve onca acı tecrübeyle yaşanan sürecin sonuçları üzerinde
dolanıp durdular, doğru dersler çıkarmadılar. Asıl kendilerinin, tabanı nasıl
elde tutanm kaygısıyla sorunlara yüzeysel olarak yaklaştıklarını yanıtlarında
yansıtmış oldular.
"Kaleme-kağıda sarıldık”da orada ne dedik!?
Sürecinizi çok yönlü sorgulayın, bilimsel-doğru dersler
çıkarın dedik. Daha yazının girişinde diğer şeylerin yanında "Böylesine
kapsamlı bir sorun buna denk düşen bir önem
ve itina ile ele alınıp doğru ve bilimsel yöntemlerle kendi tarihsel
süreciy/e bütünlüklü olarak incelenmezse doğru belirlemelere varmak mümkün
olmaz. Olguyu bilimse/ yöntemlerle belirler ve belirledikten sonra da MLM
yöntemlerle sınıf savaşımının esaslarına uygun tarzda çözersek bu geliştirici
olur, ilerletici olur” dedik.
Sadece ajan örgütlenmesi yönüyle değil, süreçleriyle,
misyonlarıyla, amaç, hesap vb. ile birlikte ele alın diyoruz. Yazı bunun
üzerine kurulu, bunun neresi yanlış?! Samimi ve sağlıklı bir kafayla
yaklaşamayacağınızı da tahmin ediyor ve sonuçta ” öbür taraftan da bu anlayış sahiplerinin
sorunları bilimsel yöntemlerle ve somut verilerle çözeceği konusunda da ne
yazık ki güven vermekten uzaktır” belirlemesini yapıyoruz.
Bu da ortada değil mi? Değerlendirmelerimizde yanılıyor
muyuz?
Hayır!
Pratiğiniz ve yanıtlarınız bir kez daha haklılığımızı ortaya
koyuyor.
Ehh... birbirimizi
artık iyi tanıyoruz, bırakın da tanıyalım ve bunları söyleyelim! Şimdi
belirlemelerimiz mi "KDH mihrakı(nı) objektif olarak desteklemek"
oluyor. Yoksa sadece ajanlığını ortaya koyup, yargılayıp ama onun sürecine
damgasını vuran, ideolojisini, politikasını, pratiğini vb. savunmak, hem de
sıkı sıkıya sarılmak mı "objektif olarak desteklemek” olur.
Aklı başında olan
herkes ikincisinin olduğunu söyler. Ama, sorun sizin bunu görmemenizdir. Ama
görmek için de dürüst ve samimi olmak baş koşuldur. Hemen şunu da belirtelim
ki, hiç kuşkumuz yok ki, dürüst ve samimi insanlar var. Burada biz, önderliğin
ve kalemşörlerin belirleyici yönünü kastediyoruz.
PS 'de
yayınlanan yazıda, sayın kalemşörlerimiz:
"ÖG Karşı Devrimci Hücre' nin açığa çıkarılmasına hem
seviniyor hem de sevinmiyor” diyor. Ajanların ortaya çıkarılmasına sevindiğimiz
doğrudur ve hatta şunu da samimiyetle ekleyelim ki sizden daha çok sevindik.
Neden mi sevindik?
Onu da hemen söyleyelim:
Karşı-devrimin, devrimciler saflarındaki faaliyetlerini
aksatmak ve darbe vurmak bizi sevindirdi. Aynı zamanda ajanların baş aktörü Laz
Nihat (Enever Doğru)ın 1987 'den beri damgasını vurduğu sürecinizin parti
yıkıcılığının, darbeci-tasfiyeciliğinin altında yatan nedenlerinin esasta
ortaya çıkması ve herkes tarafından görünür duruma gelmesi bizi sevindirdi.
Haliyle bu sürecinizi
adam akıllı iyi değerlendimek zorunda kalmanız gerekeceği, aksi halde başta
tabanınızın hiç güveninin kalmayacağı, bu durumun hesabının verilmemesi halinde
insanların artık size güven duymayacağı, '87 'den bugüne kadar özellikle
ideolojik, siyasal, örgütsel ve pratik boyutuyla eleştirilerimizin bilimsel
doğruluğunun her geçen gün daha iyi görüldüğü, bu gerçekler üzerine sürecinizi
çok yönlü sorgulamak zorunda kalacağımzdan samimiyetle yaklaşılması halinde
olumlu bir yönelim gösterileceğinden ve bunun da devrime ve sınıf mücadelesine
yarar sağlayacağından dolayı sevindik.
Bu sıraladıklarımızın
tersinin olması için biz hiçbir neden göremiyoruz. Ama, sayın kalemşörlerimiz
kendilerini çok zorlarlarsa belki birşeyler bulabileceklerini umut edebilirler.
Biz onlara böyle bir beyhude çaba içerisinde olmamalarını tavsiye ediyoruz.
PS ve kalemşörleri bize, "KDH'nin açığa çıkarılmasına
hem seviniyor, hem de sevinmiyor” derken şu aktamayı yapıyor:
zira dün söylediklerimiz,
yaptığımız belirlemeler bugün kendileri tarafından başka özel nitelemelerle
ortaya konuluyor. Neyle ortaya konuluyor? Karşı Devrimci Hücreyle...” Böyle
dememizden rahatsız oluyor sayın kalemşörler. Eh ne diyelim; gerçekler
bazılarına acı gelir. Bu aktarmadan çok rahat bir şekilde "KDH"nin
ortaya çıkarılması ve üzerine gidilmesine "seviniliyor” sonucuna
ulaşılabilinir.
Çünkü bu var. Ama,
"sevinmiyor” diye bir sonuç ortaya çıkartılamaz. Bu sonucu çağrıştıracak
herhangi bir emare bile yok. Art niyetli olanlar ve okuduğunu anlamada problem
yaşayanlar ancak böyle bir sonuç çıkarabilir. Bu "onur”a da PS 'nin
kalemşörleri sahip oluyor. Ne diyelim, zorlamanın sınırı yok ve çok büyük
meziyet de gerektirmiyor!
PS ve kelemşörleri bu aktarmayı yapıyor ve şöyle yanıtlıyor:
"Bir defa öncelikle şunu belirtmek isteriz ki
TKP(ML)nin ne Karşı Devrimci Hücreye ilişkin yaptığı açıklamalarda ne de diğer
konularda (ayrılık vb. sorunları tartışırken) yaptığı/yazdığı açıklamalarda
P' nin bu olumsuz sürece gelmesinde veya ayrılıkların
kaynağında 'bu karşı devrimci unsurlar vardı' yönlü bir belirlemede ve
açıklamada bulunmadığını, tam tersine dünüyle, bugünüyle geçmişine sahip çıktığını
herkes bilmelidir.
Kaldı ki '.. dün
bizimdi, gün bizimdir, zafer de bizim olacaktır' sloganı tam da geçmişi
sahiplenmeyi ifade eden bir slogandır. (a.ç. PS) Dolayısıyla ÖG'nin '94 öncesi
olumsuzlukların kaynağını TKP(ML)'nin de KDH'ye bağladığı yorumu pespaye bir
tavır ve demagojiden başka bir anlam ifade etmiyor.
” (PS, sayı:50, sf: 16) diyor.
İşte, sorun da bu ya! Hala
göremiyorsunuz. Ajanın ideolojik, siyasi, pratik vb. yönüyle damgasını vurduğu
süreçten kopararak ele alıyor, ajan yönünü mahkum ediyor (isteseniz de
savunamazsınız), her yönüyle damgasını vurup peşinde sürüklediği bu süreci
savunuyorsunuz.
Laz Nihat baş ajan; ama, sizce sürece damgasını vuran
onun ideolojisi, siyaseti, pratiği, "doğru-bilimsel” yani MLM (!) öyle
mi?!
Bu
anlamda "Dünüyle, bugünüyle geçmişine sahip çıktığımızı herkes bilmelidir”
diyorsunuz. Pes doğrusu! Bu ne biçim bir ajanmış! Kendisi baş ajan, ama
damgasını vurduğu süreç olumlu, sahip çıkılacak bir süreç ve kusursuz(!) "Geçmişi sahipleniyoruz” kendisi ajan, süreci Marksist(!!!).
Olur mu böyle bir şey
demeyin, PS'nin kalemşörleri eline kalemi aldı mı ve hele hele karşılarında ÖG
var ise demek ki oluyormuş (!). Yalnız bir eksiği var; "Bizim ajan en
güzel ajan” demedikleri kalmış(!). Onu
da derlerse şaşmayın.
Baş ajanı hafif, sıradan gösterip kendi rollerini ve
suçlarını hafifletmeye çalışıyor sayın kalemşörler ve avaneleri. Böylece süreci
sorgulamaktan, Partiye verdikleri zararın
hesabından, baş ajan Nihat'ın elinde oyuncak durumunda olmalarını sorgulamaktan
kaçınmanın hesaplarını yapıyorlar.
Böylece bu sorumluluktan kurtulacaklarını sanıyorlar ve
hesaplarını bunun üzerinde yapıyorlar. Ama, kurtulamazlar. Çünkü, hesap yanlış,
bu yanlış hesap Bağdat'tan dönmese de "Munzur'un doruklarından" geri
dönecek. Samimi ve sorgulayıcı olanlar bu hesabı irdeleyeceklerdir.
"KDH” dediğiniz ajan örgütlülüğünün başı Laz Nihat'ı
öyle sıradan bir ajanmış gibi ele alıp, ajanlık boyutuyla yargılayıp işin
içinden sıyrılma çabasıyla bir yere varamazsınız
. İsterseniz geçmişini ana
hatlarıyla biraz hatırlatalim, belki size faydası olur!
Nihat; '87 'de DABK'ın P'den ayrılmasından sonra giderek
belirleyici duruma geldi. '87 'de darbeci-tasfiyeci bir kafayla P'den
ayrılmışlardı. O ayrılıkta Nihat ileri sempatizandı (diğerlerinin çoğunluğu da
öyleydi).
Bu açıdan belki belirleyici durumda değildi ama, ayrılıktan
sonra DABK MK 'ya getirildiler. '87 ayrılığını P'ye dayatan başka bir gerilla
birliği başındaki bir P üyesi ve aday üyedir.
Diğer bir gerilla birliğindekilerde birlikte hareket etti.
Ayrılığa başvurduklarında iki PÜ, iki AÜ idi.
Başta ayrılığı doğru
görmeyen, konferans'a gidecek iki yedek delege de sonradan bu kervana katıldı.
Böylece 4 PÜ, iki AÜ gerilla birliklerini peşine takarak
P'yi tanımadı.
Darbeci bir şekilde kendisini iradeye dayattı.
Ayrılıkta
saflarında doğru dürüst PÜ olmadığı için ileri sempatizan konumundaki Nihat,
sempatizan durumundan MK üyeliğine ve sekreter yardımcılığına getirilmiştir.
Bu şekilde MK 'ya getirilen başka örnekler de vardır.. O
zaman üyelik müracatı yok, bir parti organında onaylama yok, bir AÜ'lük süreci
(yani deney süreci) yaşanmadan hayatında bir parti organına önderlik etme
deneyimi olmadan bunlar MK üyeliğine getirilmişlerdir.
İşte parti anlayışlan, işte üye ve kadro anlayışları, işte
P'nin sıradanlaştırılması, işte Menşevizm'in iliklerine işlemesi! Sözde
partilerinin kaderini tayin eden şeylerde üye olmayan savaşçıların katılımının
sağlanması (bunları başlı başına üzerinde durulması gereken anlayışlar olduğu ve
bu yazımızın konusu olmadığı için geçiyoruz) ta başından beri başlıyor.
Baş ajan Nihat
MK'lerine getirilmeşinden sonra giderek etkin olmaya başlamış, '88 sonları ve
'89'dan itibaren "parti”lerinde belirleyici olmuştur. Ajanlık suçundan
tutuklanana kadar da etki ve yetki bakımından esas belirleyici olanıydı.
Dolayısıyla bugüne kadarki süreçlerine her açıdan damgasını vuruyordu.
Bugün Laz'a baş ajan demek zorunda
kalanların gözünde "İbrahim'den sonra TKP(ML)yi TKP(ML) yapan, titretip
kendine getiren, TİKKO'yu gerçek işlevine -kavuşturup savaştıran” bir
"önder”di.
Bu tür belirlemeleri
sadece sözde değil sayın kalemşörlerin belgelerinde bulmak hiç de zor değil.
Dahada somutlaştırırsak; birlik döneminde alt konferans
tutanaklarında bu tür belirlemeler Laz'ın yardakçıları tarafından bolca
yapılmakta olduğu görülmektedir. Tartışma ve konuşmalarda bugünkü
"önder”lerinin bir kısmının ağzından dökülüyordu bunlar. Diğer bir kısım
"önder” de benzeri söylem ve nitelemelerin dile getirildiği ortam ve süreçleri
iyi bilirler.
Bugün: "TKP(ML)” imzasını kullanan yapının başında
bulunanların bir kısmı "bu partide en son laf söylenecek, eleştirilecek
kişi Nihat yoldaştır” diyorlardı. Bu "önder”ler kendilerini çok iyi
bilirler.
Birlik sürecinde o alandaki alt konferansta ve l . OPK'da
Nihat ve düşüncesine yönelik her türlü eleştiride istisnasız DABK kesiminden
gelenler kalkan oluyordu. Adeta bağırlarını açıp "önce bize vurun”
diyorlardı. DABK döneminde de, birlik döneminde de, I. OPK ve sonrasında da,
'94 komplocu darbeci tasfiyede ve sonrasında da baş ajan Nihat'ın işaret
parmağına göre hareket ediyorlardı.
'94
darbesini Nihat dayattı. Bütün bunları en iyi bir şekilde kalemşörler ve işin
başında olanlar biliyor. Nihat da özellikle Sİ'yi
pohpohlayıp "ikinci İbo” diye ileri sürüyordu.
Diğerlerinin çoğu da aşağı kalmadı. '94 darbe öncesi baş
ajan Nihat, Sİ'yi de piyon olarak kullanarak
hazırlık yaptı. Sonra da diğerlerini peşlerinden sürüklediler.
Baş ajan Nihat'a "Bu İK'dan sonra en büyük önder”
payesini verdiren neydi? Onun nitelik ve yetenekleri değildi elbette. Teorik,
ideolojik, siyasi, örgütsel yetenekleri, tahlilciliği, uzak görüşlülüğü vb. vb.
de hiç değildi. Kişilik olarak lümpendi, Ama kurnazlığıyla, hotzotçuluğuyla,
bağırıp-çağırıp dayatmasıyla diğerlerini peşinden götürüyordu.
Hilelerle, şantajlarla diğerlerine boyun eğdiriyordu. Olduğu
haliyle; ideolojik, siyasal, örgütsel, pratik çerçevesini belirliyor, altını
doldurmayı diğerlerinden bazıları yapıyordu. Bunları bugünkü kalemşörler ve
"önder”leri çok iyi bilirler. Kurnazlıkla ve hotzotçu dayatmalarıyla da
onları adeta sürü gibi güdüyordu.
Böylece bir sürece damgasını vuruyordu, herhangi bir MK
üyesi fonksiyonunda değildi. Bunlar inkar edilecek, görmezlikten gelinecek
şeyler değildir.
'87 'den sonra Pala'dan sonra belirleyici önderlerini nasıl
ekarte ettiğini ve belirleyici konuma geçtiğini ve o kesime nasıl boyun
eğdirdiğini, nasıl İ.Bulut'u ekarte ettiği,
birlik sonrasında nasıl GBMK toplantısı öncesi ÖN'nin işini nasıl bitirdiğini,
nasıl etkisizleştirdiğini, GBMK toplantısında resmen ayrılık ilan eden çağrı
yazısını, DABK kökenlilerin tıpış tıpış peşine takıldığını, bir başka piyonla
birlikte bir MK üyesine silahlarını çekip bir çatışma arenasına getirip buna
rağmen o fiili durumlar yatıştırıldıktan sonra nasıl hemen hemen bütün
kararlarda baş ajana göre yönelim belirlediklerini,
l . OPK 'nın o
alandaki alt konferanslarda o alandakilerin nasıl peşine katıldığını, Merkezi
OPK 'da nasıl bütünde hemfikir olduklarını, onun ekseninde hareket ettiklerini,
l. OPK'da birçok sorun üzerinde kilitlenme olduğunu, defalarca ayrılık
noktasına getirildiğini, bunun üzerine tarafımızdan önergeler verildiğini, OPK
bitiminde olağanüstü toplantı yapılmak zorunda kalınıp orada da onların baş
ajan ekseninde "blok tavırlar” geliştirdiğini, '93 sonbaharındaki
dayatmalarını, '93 sonunda Sİ ile birlikte resmen savaş açma ve hizipçi
faaliyetlerine, sonraki dönemde şantaj, baskı ve dayatmalarla, iradelerini alma
vb.ni Nisan 'da komplocu-darbeci tasfiyeciliğini dayatmaya kadar geldiğini
hatırlamak gerekir.
Darbe öncesi hizipçi
faaliyeti, değerleri kontrol altına alma, darbeyle birlikte tutuklama, teslim
alma, silahsızlandırma, ölüm kararları, kimi taraftarlarımıza baskı, işkence,
tehdit vb. kararları, sözde tüm ideolojik belirlemeleri, saldırılan vb. baş
ajandan çıkma şeylerdir. Onun; anlayış, pratik ve yaklaşımlarıdır. Ama, altında
sizlerin de ("kalemşör” ve "önderler”) imzası var.
Sakın "Nihat yaptı biz sadece katıldık, imzaladık”
demeyesiniz. Bu daha da vahimdir. Bu piyon durumunda olmanızın itirafı olur.
Bunu demenizi biz de beklemiyoruz, zaten böyle bir şey söylemeye de niyetiniz
yok! Nihat'ı Nihat yapan sizlersiniz. Destekleyen, toz kondurmayan, yükselten
ve parmak yörüngesinde hareket eden sizlersiniz. Ve bundan da öte tasfiyecilik
konusunda çok başarılı(!) örnekleriniz de vardır. "örgüt için örgüt”
oluştururken yetkili olduğunuz alanlarda "Ali kıran, baş kesen” olurken
branşınızda hiç de başarısız değildiniz.
YD'de
yapılanlar çarpıcı çok canlı örnektir. O nedenle olayı sadece' Nihat'la ve onun
tavırlarıyla açıklamak yetmez. Sizin rolünüzün de ayan beyan ortaya serilmesi
gerekir. Sizler Nihat'ın damgasını vurduğu süreçte yaptıklarına ortaksınız.
O halde hesabını da vermelisiniz. Kendinizi
sorgulamalısınız. Bunun hesabını başta tabanınıza vermelisiniz, dürüstlük bunu
gerektirir. Özetle değindiğimiz bu süreçlere, bir ideoloji, bir politika, bir
örgütsel-pratik hat yön veriyordu. Ve bu sürece yön veren belirleyici aktör de
bir ajan! Hem de baş ajan! Baş ajanın her yönüyle esasta damgasını vurduğu
süreç size göre "MLM"dir, doğrudur.
Bu sürecin "dünüyle, bugünüyle geçmişine sahip
çıkıyoruz", "Dün bizimdi, gün bizimdir, zafer de bizim olacaktır”
sloganı tam da geçmişi sahiplenmeyi ifade ediyor diyerek bir yere varamazsınız.
Bu sürecin sorumluluğundan kaçamazsınız, sıyrılamazsınız, günahlarınızı
temizleyemezsiniz. Bu haliyle sizi Munzur çayı bile temizleyemez, bunu
bilesiniz.
Bu haliyle nasıl "zafer”den bahsedebilirsiniz. Zafer
sadece ajanları ortaya çıkarmakla kazanılmaz. Onu; süreciyle, yaptığı tahribatın
boyutunu görüp, hesabını vermekle, onu İbo'dan sonra ikinci büyük "önder”
payesini vermeye götüren nedenleri mahkum etmekle,' kafanızdaki "MLM”
kriterlerin vahametini sorgulamakla, onu o duruma yükselten, bir dediğini iki
etmeyen, o haliyle onun parmak işaretine göre hareket eden kafa yapısını
sorgulayıp mahkum etmekle, özeleştiri yapmakla açık yürekli ve samimi olmakla
mümkündür.
Kuşkusuz baş ajanı onlar kadar tanıyamayız. 1.5-2 yıllık bir
birlik süreci yaşandı. Onların genel güvenlerini kazandığı için özel olarak
bugünkü niteliği ile göremedik. Ancak anlayış ve yaklaşımlarına karşı, bilimsel
görüşlere aykırı olan her nokta üzerine gidildi.
Faaliyet alanında
birçok yoldaş üzerine gitti. İki toplantı ve OPK'da yani birkaç toplantıda
yakından tanıma olanağı oldu ve ideolojik-siyasi anlayışları, hesapları vb.
boyutlarıyla üzerine gidildi.
l. OPK'da defalarca "bu böyle gitmez” dediğimizi,
"bu adam çok geçmeden fırsat bulursa ilk etapta ayrılığa başvuracaktır”
vb. vb. dediğimizi ve şimdi süreci bilen birçok insanın kulaklarında bu
söylemlerimizin yankı yaptığına inanıyoruz.
('94 darbesi öncesi
ve sonrası parti yıkıcısı, hizipçi, komplo hazırlıkları, çabaları üzerinde
yazılıp çizildiği için burada ayrıca bir daha girmeyeceğiz.) Komplocu-darbeci
tasfiyeyi nasıl dayattığı, başvurduğu, nasıl diğerlerini peşinden sürüklediği,
nasıl iğrenç uydurmalara ("ajan", "kontra uçları”,
"mafyacı”, "katlar, yatlar, restaurantlar”vb.) olmadık yalanlara
başvurup, ölüm kararları, teslim ol çağrıları, her şeyine el koyma kararları
vb. cunta generallerini andıran birçok savaş kararlarının baş aktörü Laz'dı.
Ancak bu kararı sadece o aldı diye geçiştiremezler, onun
altında onların da imzası vardır... Bunlar tarihe iğrenç belgeler ve söylemler
olarak geçmişlerdir. Bu tür saldırılarda elle tutulur siyasi-ideolojik hiçbir,
şey var mıydı? Tam da burjuvazinin cephaneliğinden çalınmış paslı silahlardı
bunlar.
Bunların eşliğinde
isimler, cisimler, konumlar, Parti bütününde yığınlarca şey polise hizmet için
aleni duruma getirilip polise sunuluyordu. PS 'nin kalemşör ve "önder”leri
o zaman yayınladıkları yazıları, yapıp yaydıkları dedikoduları unutmuşlar.
Onları
sakin bir şekilde yeniden okumalarını ve dedikodularını hatırlamalarını tavsiye
ediyoruz.
Okudukları zaman kimin hangi araçla kime, nasıl hizmet
ettiğini ve yardımcı olduklarını göreceklerdir. (Kuşkusuz irademiz dışında
saflarımızdaki bazı tasfiyeciler, geri, tecrübesiz insanlar veya saldırılara
karşı savunma güdüsüyle kıyaslanamayacak düzeyde az da olsa belli hatalara düşmüşlerdir.
Bu da süreç içindeki müdahale ile esasta önlenmiştir.)
Sonuçta akrep gibi önce kendilerini sokmuş, bir dizi kayıp almışlardır. Tabi aynı süreçlerde yaptıkları
deşifrasyon sonucu biz de hayli kayıp almışızdır. Kuşkuşuz her
ayrılıkta şu ya da bu ölçüde polise hizmet eden bir deşifrasyon olur. Bilinçsiz
kesimde dedikodularla belli deşifrasyonlar olur, bunu engellemek kolay değil.
Ancak, Bolşevik bir kafa bunun bilincinde hareket eder ve
olumsuz şeyler olunca da derhal engel olmaya çalışır ve engeller. Ancak o
zamanın çıkarılan korsan Partizanlarına bakan olursa kimin ne amaçla
deşifrasyonlara gittiğini rahatlıkla görür. Sözlü olarak yalanlar eşliğinde
bilinçli olarak yapılan ve yayılan deşifrasyonların da ne amaçla yapıldığı
biliniyor. O zaman bazı yazılarımızda bunu eleştirmiştik. "Dürüst olmayan
bölünmeler”de polis deşifrasyonu kışkırtır. Hele '94 darbeci-tasfiyeciliğinin
"dürüst olmayan” ayrılığını bugün polisin yaptırdığı daha açık görüldüğü
ortadayken baş ajanın bilinçli yaptığı diğerlerinin de figüran olduğu
ortadadır.
'94 ayrılığından sonra ekim 'de yapılan KÖK l. toplantısında birçok
gözlem üzerinden hareket edilerek Nihat'ın ajan olduğu ve bunun araştırılması
gerektiği karar altına alınmıştır.
Bu bir iç karardır ve
dışa açılmadı.
Güvenlik sorunu
olduğu için açılamazdı ve ayrıca açılsaydı peşinen savunur ve artniyetli
yapıldığı sanılırdı. Aradaki ilişkilerin gerginliğinden dolayı sadece üst
düzeyde güven duyulan birilerine resmen iletme düşüncesine varılmış hatta I
No'lu'da onlara geçen ... 'ya sözlü söylendiğinden muhtemelen o da o zaman
onlara söylemiştir. Ve bugünkü yöneticilerinin haberlerinin olması gerekir.
Arkadaşlar yıllardır eleştirilerimiz karşısında hep ayak
diretmiş, kaçacak, tutunacak dal bulamayınca sonradan birçok noktada kabul
etmişlerdir. Ama hiçbirinin de nedenlerine inmemiş, samimi özeleştiri
yapmamışlardır.
'Kuşkusuz ki hata ve
zaaflarımızı görmede ÖG' nin de yardımı olmuştur...” vb. gibi şeyler söyleseler
de samimiyet gösterip ciddi özeleştiri yapmamışlardır. Hep küçük-burjuva
gururla hareket etmişlerdir. O dönemin yazılarını hatırlayanlar olursa,
özellikle tam bir tüzük ve hukuk dersi verilmiş, bunun karşısında tutunamayan,
her yönü delik-deşik olan bazı kaba hatalarını özeleştirisiz kabul etmişlerdir.
Ama genellikle bu özeleştirisiz yaklaşımlarında izledikleri yöntem, sanki
başından beri kabul ediyor ve söylüyormuş gibi hareket etmek oluyordu.
Evet, eski takalarla okyanuslara açılamayacaklarını,
açılsalar da okyanusun azgın dalgalarına eski takalarla dayanılamayacağını
unutmamak zorundalar. Hele hele uzak görüşlülükten yoksun, ufku dar, geriliğini
iki kitapla örtüştürüp sınırlayan, hep yalpalama gösterip, istikrarlı olmayan,
tutarlılıktan yoksun, ciddi sorunlarda dik yürümesini beceremeyen, fırtınalı
süreçlerde yolunu, yönünü şaşıran zavallı "önder”lerle bir yere
varılamayacağını ve böyle "önder”liklerin kitlelere güven de vermeyeceğini
unutmamak gerekir.
Geçmişte olduğu gibi bugün de eleştirilerimiz karşısında
samimiyet göstermiyorlar. Kuşkusuz olduğu gibi kabul etmelerini, dürüstlük
göstermelerini beklemiyoruz. Bu olgunluğa henüz erişmemişlerdir, zamanla
kimilerinin erişip erişmeyeceğini süreç gösterecektir. Eleştirilerimizi
kabul etme samimiyeti gösteremeyince etkisizleştirmek için haliyle bir şeyler
söyleyeceklerdir ve 'kurt dumanlı havayı sever' misali alabildiğince tezcanlı
ve kibirli davranarak kendi olumsuzluklarını kamufle etmeye çalıştı.
Dahası KDH' nin açığa çıkmasını '94 ayrılığında kendilerine
meşruluk kazandırmak için malzeme olarak kullanmaya kalktı. Bu,
olumsuzluklarını örtüştürmek için sevinç kaynağı oldu” (abç, PS, sayı:50, sayfa
17) diyorlar. Hiç de fırsatçılığımız olmadı, buna ihtiyacımız yok.
'94'te ayrılık ilan
edenin de biz olmadığımızı çok iyi biliyorlar. 18 Nisan'da kamuoyuna resmen
darbeyi ilan eden biz değildik. Ancak 24 Nisan'da darbeci-tasfiyeciliğe karşı
tavır takınılmıştır. Bunlar belgelerde
mevcuttur. Burda yeniden üzerinde durmayacağız.
Partizan sayılarında
birçok yazı-belgeler yayınlandı. Herkes diğer sayıların yanısıra özellikle
Partizan 'ın 24. sayısına bakmalıdır, durumu çok daha net göreceklerdir.
Eleştirilerimize KDH ile "meşruluk kazandırma”ya ihtiyacımız yok. O zaman
meşruyduk, bugün de. KDH'yi ortaya çıkamadan o zaman ne söylemişsek hala
doğruluğunu koruyor, hatta doğruluğunu korumakla kalmıyor, o zaman
söylediklerimizi, bazı noktalarda kaba yönleriyle zamanla sizler de gördünüz
söylediklerimiz bugün daha da ispatlanmıştır. O zaman ideolojik siyasi olarak,
nitelik ve yönelim olarak ortaya koyduğumuz şeyleri bugün esasta
KDH'nin ajanlık faaliyetleri, suçları arasında sayıyor, kabul ediyor ve
sıralıyorsunuz. Ama samimiyetle, dürüstlükle "dün biz göremedik, altında
ne yazık ki imzamız da var, bunların suç ortaklığını yaptık” vb. deyip
özeleştiri yapmıyorsunuz. "Dün söylediklerimiz, yaptığımız
belirlemeler bugün kendileri tarafından başka özel nitelendirmelerle ortaya
konuluyor” vb. deyince hemen yerinizden hopluyorsunuz. Sabırlı olun arkadaşlar,
görmemek sizin toyluğunuz ve körlüğünüz.
Bu yüzden bize kızacağınıza o omuzlarınızın üzerinde
taşıdığınız "şey”e kızıp betonlara vurun. Siyasal onur zedelenmemiş olsa
yılların Parti tasfiyeciliğiyle verdiğiniz zarar ve bir baş ajanın emireri,
pozisyonunda olmanın ezikliğiyle ya siyasal yaşamınıza son verir ya da
samimiyet gösterip özeleştiri yaparsınız. Dürüst olmak, özeleştiri yapmak
korktuğunuz kadar zor değil arkadaşlar... Siyasal onur, siyasal samimiyet ve
siyasal cesaret sahibi olun, göreceksiniz özeleştiri hiç de zor değil. Ve sizi
halka ve devrime biraz daha yakınlaştırır.
Yukarıdaki aktarmanın devamında "Sanki '94 Nisan' ında
ayrılık ilan ederken ve hizip örgütlerken KDH'den dolayı ayrılmışlar ve hizip
örgütlemişler...” diyorlar. Orada bir dakika durun beyler!
Biz bir yapının istikrarlı, kesintisiz devamcısıyız. Ayrılık
ilan etmemiz için bir neden yoktur. Ama onlar '87 de bir alan olarak ayrılık
ilan eden, onun devamcıları olarak istisnalar dışında aynı çevre '94'te de
komplocu darbe ile yapıyı ele geçirmeye çalışmış, yine tasfiyeci bir yapı
olarak ayrılmıştır.
Tarihleri pratik olarak '87 'den itibaren başlar, ondan bu
yana süreçlerinin devamcılarıdır. Ve tasfiyeci, dürüst olmayan bir ayrılığa
başvurmuşlardır. Dürüstçe ideolojik mücadele yürütüp, bir arada olunamayacak
demiş olup, yolları ayırmış olsalardı herkes böylesi bir ayrılığa dürüstçe bir
ayrılık derdi. Ama siyasi mayalarında bu dürüstlüğü barındırmadıklarından hep
aynı şeyi yapmışlardır, yani darbeci-tasfiyeci ayrılık ilan etmişlerdir. Bunu
da Laz Nihat planlamış daha doğrusu polis onunla birlikte planlamış ve
uygulamıştır.
Bizim bir "hizip” örgütlediğimiz de olmamıştır.
Belgeler ortada, canlı tanıklar ortada. Tersine: açık hizipçi, darbeci bir
faaliyet görüldüğü halde birçok alan ve organın uyarılmaması, tedbir alınmaması
hatasına düşülmüştür. O zaman bölünmeyi KDH'nin varlığına da bağlamadık.
Ne dün ne de bugün, "O zaman böyle bir şey vardı, ondan
dolayı tavır aldık” demedik. KDH'nizin başını çeken baş ajanın anlayışlarına ve
pratik tavırlarına karşı birlik sürecinde de karşı çıkıp mahkum ettik. Darbe öncesi
hizipçi, tasfiyeci, yıkıcı faaliyetlerini eleştirdik, tavır aldık, komplocu
darbeciliğe de başvurduklarında derhal tavır takındık. Bugün olan şey o
anlayış, yaklaşım ve pratiğin sahibinin mimarlarının direkt ajan olduğunun
ortaya çıkmış olmasıdır, o kadar.
Bugün o zaman tavır almada, mahkum etmede vb.ne kadar haklı
ve doğru yolda olduğumuz daha da net bir şekilde ortaya çıkmış oluyor. Tarih
bizi bir kez daha haklı çıkarmış oluyor. Bunu neden görmüyorsunuz? Bunu
görmeyenlerin, o sürecin ideolojik, siyasi ve pratiğinin baş mimarının ajan
olduğunu bugün ortaya çıkarıp da bizim o dönem (aşağıda örneklerini vereceğimiz
gibi) ideolojik-siyasi ve fiiliyat olarak eleştirdiğimiz şeylerin bir kısmı
kendileri tarafından ajan görev ve suçları olarak sayıldığı halde, hala
neredeyse bize karşı savunup "en iyi bizim ajan” diyecek boyutta
yaklaşanlar, onun damgasını vurduğu pratik sürecine sahip çıkmakta ayak
diretenlerin kör, bağnaz, samimiyetsiz, gerçeklere ve haliyle proletarya
davasına bu ölçüde sırtını dönenlerin yanlış yolda olduğunu göstermiş oluyor.
Tarihten
Doğru DerslerÇıkaramayanlar, Makus Tarihlerini Bir Kez Daha Yaşarlar!hassssssn
devam
Gırıse yaz
Şimdi dürüst olmayanlar kendilerinde olmayan şeyin
simsarlığını yapmaya çalışarak "Biraz dürüstlük, birazcık devrimci
samimiyet beyler! 'Sol tasfiyeci ve darbeci' dediğiniz 'grup' veya 'örgütten',
'karşı-devrimciler örgüte hakimdir' diye mi ayrılık ilan ettiniz, yoksa
hizipçilik, bozgunculuk ve eroin satma gibi suçlardan yargılanmayı göze
alamadığınız için mi ayrıldınız?” (PS sayı 50, sayfa 17) diyorlar.
'94 darbesinde baş
ajanın ajanlığına ilişkin net bir veri yoktu elimizde. Ama, o zaman ortaya
koyduğumuz yığınlarca eleştiriler birçok belgemizde ortadadır. Sizi dürüst
davranmaya, samimi olmaya sürekli davet ettik. Ama siz dürüstlük göstermeyerek,
bazı kaba yönlerini yine özeleştirişiz ve samimi olmayan bir şekilde acemi
kalemşörleriniz aracılığıyla zoraki bir şekilde belgelere koymak zorunda
kaldınız. O zaman kabul edilmeyen bazı yönler bugün yeni yeni, yine samimiyetsiz
bir şekilde nedenleri ve kaynakları
konulmayarak kabul ediliyor.
Aşağıda değineceğimiz gibi baş ajana ilişkin net olmasak
da objektif olarak o roldeydi. Ama bazılarına ilişkin net olduğumuzu ve daha
ayrılık yokken bu bilgileri size ilettiğimizi biliyorsunuz. O zamanki
belgelere dikkatle bakılırsa "bu tasfiyeciliğin altında yatan nedenler
ileride daha iyi anlaşılacak” gibi ifadelerimiz vardır.
Baş ajan Nihat'ın
"eroin satma” gibi şeyleri hangi amaçla kullandığını bugün daha iyi
anlamış olduğunuzu sanıyoruz. Bu konuda da dürüstlüğünüz olsa kendi
dosyanıza bakar hesabını verirsiniz.
Bu tür şeylere girmiyorsak, kendimizi sizlerin seviyesine
düşürmememizdendir.Bu sorunu çarpıtarak boyutlandıran baş ajanın o gün
söylediğimiz ama bugün daha net ortaya çıkan amaçları anlaşılmıştır. Bu kirli
olay bazı yoldaşların alakası olsun olmasın özel olarak yıpratmak amacıyla
komplo malzemesi olarak kullanıldı.
Bu tür komplocu yıpratma faaliyetlerinin arkasında
düşmanın olduğu, çok insanın bilinçli ya da bilinçsiz olarak o eksenden hareket
ettiği, sanıyoruz bugün daha da iyi görülüyor. Aynı zamanda partideki sağcılar
da amaçları için yıpratma aracı olarak kullanarak paralel hareket etmiş oldu.
Bu; KP içindeki
burjuva anlayışların komplo, yıpratma vb. amaçlarıyla başvurduğu yöntemlerdir.
Komünistlerin yabancısı olmadığı, çokça tanık olduğu burjuva yöntemlerdir. Bu
yöntemler polisin yörüngesinde olan ve olmayan komplocu parti yıkıcılarının
ortak yöntemleridir. Ve bu, sadece siyasal yapıyı değil, özellikle belli kadroları
yıpratma amaçlıdır da.
Buna birkaç örnek verelim:
1905-1907 Rus devriminin yenilgisinden sonra RSDİP içindeki çeşitli tasfiyeci
kesimler aynı cepheden hep birlikte Lenin'e karşı savaş açıp yıpratmaya
çalışmışlardı.
Lider kadrolarından Lenin genellikle yalnız kalmıştır. Lenin
için diğer şeylerin yanısıra "gaspçılar”, "para basıyor",
"otokrat” vb. suçlama ve uydurmalarla yıpratmaya çalışıyorlardı.
Şubat devriminden sonra Lenin Rusya'da olup gizlenmek
zorunda kaldığı halde burjuva çevreler Lenin'in İsveçli şarkıcı E.EİMUSTİ ile
gayrımeşru yaşayıp, gönül eğlendirdiği yönünde basında yıpratma faaliyeti
yürütüyorlardı.
Yine Ekim devrimi öncesi Lenin'in
Alman ajanı-olduğu yönünde sahte belgeler yayınlayarak komplocu yıpratma
yöntemlerine başvuruyorlardl. Devrimden sonra Partinin içinde başını Buharin'in
çektiği Kamanev, Troçki tasfiyeci komployla Partide darbe yapmayı planlayıp
Lenin, Stalin, Sverdlov'u tutuklayıp (tıpkı baş ajan Nihat'ın darbe yaparken planladıkları
gibi) katledip, partiyi ele geçirip
Buharincilerden,
Troçkistlerden ve sol-sosyalist devrimcilerden bir hükümet oluşturmayı
hedeflemeleri gibi.
Yine Lenin'in
F.KAPLAN tarafından vurulması ve kaos yaratılarak Partiyi yıkma ve iktidarı ele
geçime çabaları. Lenin'in ölümünden sonra Stalin'e karşı olmadik yöntemlerle
harekete geçmeleri, yıpratmaya çalışıp Troçkistlerin ve sağcıların Partiyi ele
geçirme çabaları, Troçkistlerin Partiden atılmasından sonra Troçkistler ve
1930'lara doğru ve 30'lu yıllarda Parti içindeki Buharin, Kamanev, Zinovyev vb.lerin
bir dizi komplocu yıpratmaları, Troçkistlerin yabancı istihbaratlarla işbirliği
yapıp lider kadrolara karşı bir dizi komplolara girişmeleri, Kirov'un öldürülmesi, Gorki'nin
oğlunun vb. öldürülmesine kadar bir
dizi komplo faaliyetleri olmuştur.
En son Stalin 'in ölümü ertesinde Kruşçev'in Stalin'e
saldırıları, Beria vb. önder kadrolarına karşı komplocu darbesine kadar birçok
ömek verilebilir.
Çin'de 1930 ortalarında Parti içindeki Wang Ming'cilerin, Çiang Çing
için (evlilik önerisi reddedilen bir kadrodan çıkma) Troçkisttir, onlarla
ilişki halindedir vb. gibi yıpratma faaliyetleri. Aynı yıllarda Mao'nun
bombalamadan ağır yaralanıp deliren eşinden ayrıldığı dönemler Mao için bilmem
hangi gazeteciyle ilişkisi var gibi yıpratma denemeleri, Kültür devrimi
yıllarında Amerikalı bir profesör gazeteci ile SB 'nin bilgisi dahilinde Çiang
Çing'in yaptığı röportaj üzerine Çiang Çing'in ”ÇKP ve Mao'nun stratejik
sırlarını Amerika'ya sattığı” yönlü, "kariyerist", "tek başına
iktidar olmak istiyor” yönlü Parti içindeki sağcıların komplocu yıpratma
faaliyetleri olmuştur.
1980 ortalarında PKP'deki sağcılar-uzlaşmacıların
Gonzalo'yu yıpratma faaliyetleri ve onu öldürüp partiyi ele geçirme
faaliyetleri olmuştur. Yine Gonzalo esir düştükten sonra Parti içindeki
uzlaşmacı sağcıların düşmanla paralel Gonzalo'nun adını "barış”
komplolarına sokmaları birer ömektir.
Yine 1920 ortalarında Alman KP içindeki sağ sapmacılar
-uzlaşmacı- ortacılar Partiyi ele geçirmek için "Hamburg örgütünün eski
sekreteri olan Wittorf, Partiye ait paraları zimmetine geçirmekle suçlanmış,
bu nedenle
Partiden ihraç edilmiştir. AKP MK 'sı içindeki uzlaşmacılar
Wittorf'un Thalmann (P Genel sekreteri- bn) yoldaşla yakın dostluğu
kullanılarak -Thalmann yoldaşın Wittorf'un işlediği suçla hiçbir ilgisi olmamasına
rağmen Wittorf olayını Thalmann olayına dönüştürmeye ve AKP liderliğini devirmeye
çalıştılar... Uzlaşmacı Ewort ve Gerhart, o günlerde AKP MK çoğunluğunu
Thalmann yoldaşa karşı peşlerine takmayı geçici olarak başardılar... Thalmann'ı
liderlikten uzaklaştırdılar, para yemekle suçladılar...
...AKP'nin devrimci önderliğine karşı bir mücadele, Thalmann
yoldaşa karşı bir mücadele, Alman komünistlerinin saflarında sağ sapmayı örtbas
etmeyi, uzlaşmacılığı sağlamlaştırmayı amaçlayan bir mücadele gündem olmuş
Uzlaşmacıların bu darbesi...” (aç. Stalin)
ve AKP bir daha iflah olmamıştır.
Yine daha TKP/ML
kurulmadan Doğu Perinçek'in İbrahim Kaypakkaya'yı katletme girişimi gibi vb.
Bu birkaç örnekte
de gösterildiği gibi her KP'de parti içindeki sağcılar, "sol”cular,
uzlaşmacı-ortacılar, yani Partideki ideolojik olarak burjuvazinin temsilcileri
partiyi başarısızlığa götürmeyi amaçlar. Partiyi yolundan saptırmayı, onu ele
geçirmeyi hedefler, ideolojik mücadele ile egemen olamayınca, ideolojik
mücadele ile karşısında tutunamadığı önder kadrolara karşı her türlü hilelere,
komplolara vb. başvurarak; yıpratıp gözden düşürme, etkisizleştirme, Partiden
uzaklaştırma ve imhasına kadar götürme yollarına başvurduklarına dair
yığınlarca örnek vardır.
1994 Nisan darbesi de
bunlardan biridir.
Bir farkı var, o da darbenin
başını çekenin bugün baş ajan olduğunun ortaya çıkmasıdır. Ve onun yetiştirip
peşinden sürüklediği, yönlendirdiği kişiler tarafından baş ajan ilan edilip
tarihte hak ettiği ünvanla sonunu bulmasıdır.
Burjuvazinin KP içindeki siyasi uzantılarını iyi tanımayanlar
onların çabalarına, komplolarına karşı uyanık olamaz ve göremez.
Ancak kendi siyasal tecrübeleriyle görmek durumunda kalır.
Ama o zamana kadar da bunu göremeyenler Parti ve sınıf mücadelesinde ağır
bedeller öderler.
Örneklerden de anlaşılacağı gibi birlik döneminde genel
olarak emellerine ulaşamayanlar çabalarını hızlandırdı, başarı için
yakalatmalarla durumu lehine döndürüp baş ajan ve Sİ hemen yazılar hazırlayıp
Parti dışına açıp ortamı hazırlayarak, onunla yetinmeyip darbeyle partiyi ele
geçirmeye çalıştılar.
Amaç ve hesaplarında etkili olmak için burjuvaziden ve
uluslararası öncellerinden aldıkları yöntemlerle birçok yönetici kadroyu
(ideolojik mücadele dışı) komplocu, gerçek-dışı yıpratma-karalama yöntemleriyle
etkisizleştirme faaliyetlerine giriştiler. Siyasi mücadeleden tamamen yoksun,
pis yöntemlerle: uyanık olmayan, tecrübeden yoksun yığınlarca insanı etkilemeye
çalıştılar ve hayli insanı saflarına çektiler.
Darbeye tavır
takındığı halde saflardan da bir hayli sağcı, uzlaşmacı, çürümüş unsurlar şu ya
da bu ölçüde etkilendi ve onların ekseninde hareket ederek yapıda etkin olmaya
çalıştılar. İdeolojik sağlamlığı olmayanlar, olumsuzluklarından,
çürümüşlüklerinden dolayı daha önce üzerine gidilenler: ve doğası gereği
uzlaşmacı liberaller vb. gibileri bu durumu fırsatçı bir şekilde
değerlendirmeye çalıştı.
Böylesi dönemlerde birçok anlayış ve özelliklerinden dolayı
üzerine gidilen insanlara fırsat doğar; çok miktarda insanı incittiğimizde... bütün
incinmişler birbirlerini incittiklerini unutup hıçkırarak birbirlerinin
kollarına atıldılar ve 'Leninizm'e karşı isyan' bayrağını açtılar.
Boşluktaki bütün insanlar kollarını sıvayarak bütün gücüyle
harekete geçmeye çalışırlar. Bizde de aynı durumdaki fırsatçılar bu durumdan
iyi yararlanmaya çalıştılar. Bazıları menşevik, anarşist-ekonomist ideolojik
saldırılarla yapıyı bozmaya çalıştılar. Darbeyle birlikte yapının tarihinde en
büyük zararı verdiler. Yığınlarca insan önemli ölçüde ancak acı deneyleriyle
gerçekleri görebildi.
Tasfiyeci
tahribatın hala üstesinden gelinebilmiş değil. Ama yapılanma darbeci-tasfiyecilik
ve saflardaki tasfiyeciliğin tahribatının üstesinden tamamen gelecektir, bundan
kimsenin kuşkusu olmasın. TKP/ML'nin her türlü tasfiyeciliğin canına ot
tıkadığına ve tıkayacağına kimsenin en ufak bir kuşkusu olmamalıdır. Her KP'nin
böylesi ağır dönemler geçirdiği olmuştur. Böyle dönemler partileri iyi eğitir.
Siyasal deneyimini muazzam ölçüde geliştirir. Yeter ki bu süreçlerden doğru
dersler çıkarmasını bilelim ve geleceğimizi doğru dersler ışığında inşa etme
çabası içerisinde olalım.
Bir Partideki Bölünmelerle Avunma
İyi Bir şey Değildir.
Bu Dökülmeler Komploculuğun,
Darbeci-TasfiyeciIiğin Haklılığını Ve Meşruluğunu Göstermez!
Darbeci-tasfiyeciliğe tavır takınırken ön planda olan bazı
unsurların dökülmesine ellerini ovuşturarak sevinen PS ve kalemşörleri şöyle
diyor:
"Kaldı ki tüm
hizip başı unsurlardan bugün hiç birisinin devrimci mücadele içerisinde
olmadıklarını hem biz bilmekteyiz, hem de ÖG çevresi çok iyi bilmektedir. Peki
bu mudur doğru bir ideolojik mücadele ışığında ayrılık ilan etmek veya doğru
bir politikayla sorunlara müdahale etmek.
Devamla "Sadece şunu söylemekle yetineceğiz; hizip
örgütlenmesi yapan, arkasından ayrılık ilan eden hizip başlarının bununla da
yetinmeyip bir başka hizibi ( "devrimci oluşum” )
örgütlediklerinden siz söz ediyordunuz, bu sözlerinizi hatırlamanızı isteriz.
(PS, sayı 50, sayfa 17)(abç)
Burada PS ve kalemşörleri birçok şeyi birbirine
karıştırıyor. Bildiği halde doğruları yazmaktan ısrarla kaçınıyor. Kendi
kendisini kandırması yetmiyormuş gibi devrimci kamuoyunu da kandırmaya
çalışıyorlar. Bu tür çarpıtmalar ve kandırmalar çabalarıyla bir varamayacaklarını
ısrarla görmek istemiyorlar. Yukarıdaki satırların yazarları ufkunu darbeye
başvurdukları kırsal alanla sınırlayarak, orayı gözönünde bulundurarak
konuşuyor ve tavır koyanların başında olanlarının ezici çoğunluğunun şu yada bu
nedenle saflarımızda olmamasına bakarak değerlendiriyorlar.
Kırsal alanda darbe yapılınca orda darbeye tavır koyanlardan
ön planda olanların çoğu döküldü, bu doğru. Ancak Partinin ve ayrılığın sadece
orayla sınırlı olmadığını unutuyorlar. PS 'nin gönlünde yatanlarla ve görmek
istedikleriyle zihnini sınırlamaları samimiyetsiz ve korkak bir ruh halidir.
Oysa kırsal alan
açısından bile materyalistçe baksalardı hem hala mücadele içerisinde olanları,
hem değişik yerlerde esir ve şehit düşenleri görürlerdi. Kaldı ki darbeci
yıpratma faaliyetlerinin basıncı altında ideolojik sağlamlık göstermeyip
dökülen ve onların kırsal alanda "baş sorumlu” olarak gördüklerinin de en
azından çevremizde olduğunu biliyorlar.
Ayrıca darbenin
başvurulduğu kırsal alan dışındaki bütün alanlarda onların deyimiyle
"başı” çekenlerin çoğunun hala mücadele içerisinde olduğu kendileri
tarafından da biliniyor. Bunu görmeleri için birazcık samimiyet yetiyordu.
Durum bu iken "tüm” ünün, "hiçbirisinin devrimci mücadele içerisinde
olmadıklarını” söylemenin, yani gerçek-dışı
şeyleri iddia etmenin adı nedir?
Bu onlara ne
sağlayabilir? Kaldı ki tümü olmadığı gibi çoğu da dökülmüş olsa bu onları haklı
çıkarır mı?
Çıkarmayacağı açık!
Peki şu ya da bu nedenle kendilerinin "başını
çeken”lerden az mı döküldü? Biraz düşünülürse bunu iyi görürler. Dökülmeler
üzerine siyaset inşa edilemez, edilirse de bu siyaset sınıf mücadelesinin
ufkunu geliştirici olmaz. Oysa dökülmelere götüren etmenler incelenir ve doğru
dersler çıkanlırsa PP bunlardan faydalanır. Kaldı ki darbeye tavır takınanların
başında olanlardan bir kısmının dökülmesi, onların karşı tavırlannın ve bakış
açılannın olmadığını gösterrnez.
Ancak istikrarını ve ideolojik sağlamlığını,
istikrarsızlığını, davada kararlılık göstermemelerini gösterir. Ama PS bunu
kavramaktan yoksundur. PS 'nin bu bakış açısına göre; geriye dönüşler oldu,
Marksizm 'de dönekler oldu diye o halde Marksist ideoloji doğru değildi, onun
için Marksizmden uzaklaştılar, onun için döküldüler sonucunu çıkarmak pek de
abartı olmaz sanırız.
İşte "Marksist” kavrayışları bu kadar...
Ki bu konuda kendilerinin yaptığı, proletarya
ideolojilerinin yenilgi aldığı tespitleri üzerine polemiklerimiz
olmuştur(bakınız ÖG sayı 79, sayfa 18)
PS ve kalemşörleri; "Devrimci oluşum”dan bahsederken
kendilerini haklı çıkarma çabasının telaşıyla öyle şeyler uyduruyorlar ki
şaşırrnamak(!) elde değil. Sanki o dönem "Devrimci oluşum” imzalı (ilk ve aynı zamanda
son) bir bildiri ile ortaya çıkan, zor günlerde yolunu, yönünü şaşıran bir-kaç
döneğin darbe öncesi hizip yaptığı iddiamız ve hizip yaptığına dair bizim
belirlememiz varmış gibi ifade ediyor. Bunu da "Devrimci Oluşum” ortaya çıkınca dile
getirmişiz gibi bir hava veriyor. Bu kesinlikle doğru değildir.
Ayrıca bunlar
darbeci-tasfiyeciliğe karşı tavır koyanların başını da çekmemişlerdi. Hatta
kaldı ki; "D.Oluşum” imzalı bir bildiri ile ortaya çıkanlar, ortaya
çıkmadan önce başını çeken iki unsurun gerilemesi, olumsuzlukları,
çürümüşlükleri ve tasfiyeciliğe karşı yaklaşımları vb.den dolayı PÜ'liğinden
atılmış dondurulmuşlardır. Daha sonra ise saflarımızdaki bir başka döneğin de
bunlara katılmasıyla devrimci kamuoyuna "arayış”larını dile getiren bir
bildiri ile kendilerini tanıtmışlardır. Bu ilk bildirileri aynı zamanda son
bildirileri olmuş ve kısa sürede dağılmışlardır.
Bunların, bu durumlarına en çok üzülen PS ve kalemşörleri
olmuştur herhalde. Kendilerine fayda sağlayacaklarını düşündükleri
"malzeme” ellerinden kaçmıştır. Onun ticaretinden ve pazarlanmasından
mahrum kalmışlardır.
PS ve kalemşörleri kendilerine pay çıkarma umuduyla o
"abbas yolcu”ların söz konusu bildirisini büyük bir sevinçle dergilerinde
yayınlamış, dönekliğin simsarlığını yapmışlardır.
Ama
bunlar bildirilerindeki iddialarına da sadık kalamamış ve döneklikte
"tutarlılık” sergileyerek tarihin çöplüğünde yerlerini alarak
dağılmışlardır.
90 sayfa
"ÖG ve çevresi... tüm olumsuzluklarını Karşı-Devrimci
Hücre ve elemanlarına havale etmektedir. Kendileri pürüpak, Karşı-Devrimci
Hücre ile 'sol tasfiyeci, darbeci' grup her şeyin suçlusu ve her türlü
olumsuzluğun kaynağı” ilan ediyor diyor.
Devamla….
'94 Nisan'ından sonra saflarınızda ve başlarınızda ortaya
çıkan oluşumcular ve "GÖK” çülerinizi de bu KDH mı örgütledi?” (PS sayı
50, sayfa 17) diye soruyor.
'94 darbesinden sonra kendi sürecimize ilişkin geniş bir
değerlendirmeyi kamuoyuna yayınlamış değiliz ve dahası içte de darbe sonrası
eksikliklerimizi darbeci-tesfiyecilerin KDH'sına bağlamış değiliz. Darbe
sonrası süreçteki yapının olumsuzluklarını darbecilerin 'KDH'sine bağlama diye
bir mantıkla yaklaşımımız olmaz, olamaz.
Bu sürecimiz üzerine PS ve kalemşörleri ile bir polemiğimiz
de olmamıştır. O halde belirlemeliyiz ki olmayan şeyler üzerine şuna
"havale etmektedirler” demek kendi içinden geçenleri başkasına mal etmenin
çok kabaca yapılmış bir biçimidir. Darbeci-tasfiyeciliğin burjuva cephesindeki
saldırıları; sistemleşmiş Menşevik anlayışlarından kaynaklanan örgüt bilincinin
yokluğu, aleniyet ve yaptığı deşifrasyonlar sonucu verdiği zararlarla darbe
sonrası sürecimizde etkileyici olduğu açıktır.
Ancak bu süreçte
yapının olumsuzluk ve yetersizliklerinin nedeni, safları: mızda ideolojik
sağlamlılık gösterememiş olan tasfiyeciliğin, yapıya çelme takmalarıdır.
Bu zor günlerde yalpalayan dahası yapıyı
cepheden yıkmaya çalışan döneklerdir.
Onları bu çizgiye
getiren burjuva cephelerinin ideolojik saldırının etkisinde kalmaları ve
onların geldikleri sınıfın özellikleridir. Ancak, burada sorun darbe sonrası
süreçte başarılarımız veya başarısızlıklarımız değildir. Komplocu
darbeci-tasfiyeciler, PS ve kalemşörleriyle bu yönlü tanışmadık ve
tanışmıyoruz. Bu, daha çok bizim sorunumuzdur. Onlarla tartıştığımız
darbeci-tasfiyecilik olgusu ve onun ideolojik-siyasi, örgütsel ve pratik hattı
üzerinedir. Darbe ve tasfiyeciliğin sorumlusu, suçlusu elbette biz değiliz.
Bu anlamda elbette
darbeci-tasfiyecilikle 'KDH' ile "sol darbeci-tasfiyeci, darbeci” grup
her şeyin suçlusudur. Suçlu sadece 'KDH' dediğiniz
değil, onun yanısıra sizsiniz. Nüans farklılıkları olsa da fark etmez,
olayların başını çeken hepiniz suçlusunuz, her şeyi beraber yaptınız.
Hemen hemen her şeyde ortak davrandınız, alınan
kararların altında imzalarınız var.
KDH’ın emireri durumuna düştünüz.
Şimdi bunun hesabını vermekten kaçınarak, sağa-sola
kaçışarak renkten renge girmekle kurtulamazsınız. Kabahati başkalarında
bulmaya, günahlarınızı dağıtmaya, saklanacak yer aramaya çalışmanız boşuna!
Böylesi tutum
izlemeye devam etmekle daha da batarsınız.
Hayat namuslu olanlara
samimiyetle öz-eleştiri vermeyi dayatıyor. Materyalizme, komünizme, devrim ve
halka bağlı olanlar bundan kaçmamalıdır ve kaçınamayacaklardır.
Sayfa..91
Devamı aşağıdaki linktedir..
https://www.yüzçiçekaçsın.de/2023/06/saflarmzda-ideolojik-olarak-saglam.html
https://www.yüzçiçekaçsın.de/2023/06/3-tarihimizden-notlaronyarglar-gercege.html
https://www.yüzçiçekaçsın.de/2023/06/4-tarihimizden-notlaronyarglar-gercege.html