İsmail Beşikçi ismi, Kürt ismiyle birlikte anılır.
Bunun haklı bir yanı var. Türk devletinin Kürtleri inkar
politikasına karşı duruşu ve Kürt ulusunun haklarını savunması nedeniyle
yıllardır hapishanelerde yatırıldı. Bir ilerici aydın olarak bu olumlu yanıdır.
Ancak, bu duruşu, onun görüşlerinin de doğruluğunu ya da bir çok şeyi de inkar
etmediği, yanlış ele almadığı anlamını taşımıyor ve taşımaz da.
27.01.13 tarihinde “SERBESTİ” adlı bir Kürt sitesinde,
“Ulus-Devleti Aşmak” adlı makalesinde, Öcalan’ın bu konudaki görüşlerini
değerlendirirken, “Türk solu”nun bir kısmını “milliyetçi” bir kısmını da
“ırkçı” olarak değerlendirmiş. Şöyle diyor:
„Türk solu milliyetçi bir soldur. Profesör Birgül Ayman
Güler örneğinde olduğu gibi Türk solunun önemli bir kesimi de tam anlamıyla,
ırkçıdır, ayrımcıdır.“ (adı geçen makale)
Burada, Beşikçi’nin, “Türk solu” olarak kast ettiği
CHP diye düşünülebilir. Ancak, CHP’nin “sol” olmadığını Beşikçi bilmiyorsa,
öğrenmesi gerekiyor. Ya da, “Türk solu” derken kimlerden söz ettiğini
açıklaması gerekiyordu. Ancak, Beşikçi hepsini aynı değerlendirdiği için, ayrı
bir şey belirtmeyi gerekli bulmamıştır. Beşikçi’nin bu yaklaşımı, salt bu
makalesine özgü olmayıp, Kürtler üzerine yazdığı, hemen hemen tüm kitaplarında
vardır.
Beşikçij kuruluşundan itibaren yöneticilerin konuşmalarından
bolca alıntılar mevcuttur. CHP ne sol ne de ilerici bir partidir. “sol”
kelimesi, en azından ilerici olanlar için kullanılır.
CHP, Kemalist milliyetçi, şoven bir partidir. Onun ırkçılığı
Kemalizmden ayrı ele alınamaz.
„Türk
solu, milliyetçi bir soldur. Önemli bir kesimiyle de ırkçıdır. Bu milliyetçi,
ırkçı solun önemli bir başarısı,…“ (aynı makale)
Beşikçi, „Türk solu“ kelimesini bilinçli olarak kullanıyor.
Çünkü, o bunu hep yapıyor. Kitaplarında da „Türk solu“, „Türk sosyalistleri“
olarak kullanmış ve hepsini aynı şekilde değerlendirmiştir. Türk solu“ ve „Türk
sosyalistleri“ dediği akımlar içinde sadece Kaypakkaya‘ya, onun kurduğu örgüte
ve görüşlerine yer vermemiştir. Özellikle de Kaypakkaya’nın Kürt ulusal sorunu
konusundaki görüşlerinden hiç söz etmemiş, onu yok saymıştır. Onu yok sayarken
de, „bütün sosyalistleri“, „sosyal şoven“ olarak değerlendirmekte de hiç bir
sakınca görmemiştir.
İ. Beşikçi‘nin, bugüne kadar Kaypakkaya’yı ağzına almaması,
Kapakkkaya’nın MLM görüşlerine karşı duyduğu alerjiden ileri gelmektedir.
Özellikle, Kürt ulusal sorunu konusunda Kaypakkaya MLM bir duruş sergilerken, Beşikçi,
ezilen ulus burjuvazisinin çıkarları açısından soruna yaklaşmıştır.
Kaypakkaya’dan uzak duruşu bu nedenledir.
„Her araştırmacı Kaypakkaya’dan söz etmeli“ diye bir anlayış
olamaz. Ancak, TDH ve onun Kürt ulusal sorununa yaklaşımı inceleniyor ve araştırılıyorsa,
burada Kaypakkaya’dan söz etmemek, ya koyu bir ezen ulus sosyal şovenizminden
nasiplenmiş olmak gerekiyor ya da „Türk solu“ dedikleri kesimleri Kürt işçi ve
emekçilerine karşı „milliyetçi ve sosyal şoven“ tanıtmak amacıyla yapılabilir.
Böylece, doğrular ezilen ulustan ve özellikle de ezilen ulus halkından
gizlenmek amacıyladır. Beşikçi’nin tavır ve yaklaşımı bu sonuncu uymaktadır.
Beşikçi, haklı olarak Kürtlerin ulus olarak inkarına karşı duruken, kendisi bir
başka açıdan inkarcılık yapıyor.
Beşikçi’nin „Serbestiye’de yayınlanan makalesine ayrı bir
yanıt vermeyeceğim. Beşikçi’nin bu konudaki yaklaşımlarının değerlendirmesini
içeren kısa bir bölümü, Şubat 2013‘de El Yayınları tarafından çıkarılacak olan;
„TARİHİN ÖNÜNDE YÜRÜMEK“ adlı kitabımdan buraya alıyorum. Bu kısa yazı,
Beşikçi‘nin bu sorunlara nasıl yaklaştığına ilişkin kısaca da olsa bir bilgi
verebilir.
“İsmail
Beşikçi ve Kürt Ulusal Sorunu
Bu başlık, İ. Beşikçi ile Kaypakkaya’yı karşılaştırmak
amacıyla konmadı. Ancak, bilimsel araştırma yaptığını ve bilim adına hareket
ettiğini iddia eden Beşikçi’nin, ulusal sorun ve Kemalizm konusunda
Kaypakkaya’yı görmezden gelmesi, onu yok sayması, hangi bilimsel araştırmaya
sığar? Elbette sığmaz. Özellikle Kürt ulusal sorunu konusunda Türkiye’deki tüm
sol hareketeleri ele alıp değerlendiren İ. Beşikçi’yi, Kaypakkaya’yı yok
saymaya iten neden ya da nedenler nedir diye de düşünmeden edemiyor insan.
Beşikçi, Kürt sorununu ele aldığı kitap ve yazılarında sol
hareketi bir bütün olarak aynı kefeye koyuyor ve şöyle diyor:
“Türk ‘sosyalist’ hareketi bu aşamada genel olarak böyledir.
Bütün fraksiyonları birleştiren ortak yanın Kürt sorununa karşı, burjuvazinin
yasal çerçevesi içinde hareket etmek olduğu söylenebilir.”[1]
Beşikçi, bu konuda yalan söylüyor, doğruyu söylemekten
özenle kaçınıyor. Çünkü “bütün sol örgütler” Kürt sorunu konusunda aynı şekilde
düşünmediği gibi, Kürt sorunun 1972’den beri ML açıdan doğru bir şekilde ele
alan bir örgüt (TKP/ML) ve o örgütün kurucusu Kaypakkaya var.
Beşikçi’nin Kaypakkaya’yı okumadığına, duymadığına ya da hiç
haberi olmadığına inanmak oldukça güç. Eğer haberi yoksa onun Kürt sorunu konusundaki
araştırmaları da oldukça yüzeyseldir denebilir. Türkiye’deki başta TKP
olmak üzere irili ufaklı bütün sol örgüt ve öne çıkan kişilerin görüşlerine yer
verilecek, ancak Kaypakkaya’dan ise hiç söz edilmeyecek! Dürüstçe bir tavır
olmadığı gibi, tek yanlı, küçük burjuva Kürt milliyetçiliğinin bakış açısıyla
soruna yaklaşmak ve hatta daha ötesi, “Türk’ün komünisti de burjuvazisi de
aynıdır” diyen anti-marksist ve ezilen ulus milliyetçisi bir yaklaşımdır.
Beşikçi, Kürt sorununu incelemiş. Bu konuda bir çok eser
ortaya çıkarmış. Sol örgütlerin yaklaşımlarını ele almış, eleştirmiş, ama
Kaypakkaya’ya sıra gelince kalemi nedense yazmamış? İşte karşımızda sıkça
“bilim”den söz eden bir bilim insanı!
Türkiye’de ilk defa, genel anlamda ulusal soruna yaklaşım ve
özel anlamda ise Kürt ulusal sorununa yaklaşımı, Leninist tarzda ele alan ve
bütün sosyal-şovenist görüş ve yaklaşımları mahkum eden Kaypakkaya’dır.
Kaypakkaya, “Türkiye’de Ulusal Sorun” makalesini daha TİİKP
içindeyken Aralık 1971 yılında yazmış ve örgütsel ayrılıktan sonra, yani
TKP/ML’yi kurduktan sonra, 1972 Haziran’ın da yeniden gözden geçirip
yayınlamıştır.
Beşikçi’nin Kaypakkaya'nın bu yazılarından 1974 öncesi
haberi olmadığını varsaysak bile, Beşikçi Kitaplarının çoğunu 1975 yılından
sonra yazmıştır. Kürt sorunu konusunda “Türk Sol”nu eleştirdiği kitapları bu
tarihten itibaren yayınlanmıştır. Yani, Kaypakkaya’nın ulusal sorun konusundaki
görüşleri kamuoyuna yayınlandıktan sonra. Bu nedenle, Beşikçi’nin
Kaypakkaya’nın görüşlerinden haberi olmadığı söylenemez.
Bilimsel gerçekliklerden hareket ettiğini ileri süren bir
araştırmacının, söz konusu bu görüşlerden öneceden heberi yoksa da sonradan heberi
olunca, bunu da eklemesi gerekirdi. Bütün ülkedeki ilerici, devrimci kesimlerin
Kaypakkaya’nın bu konudaki görüşlerinden haberi varken, Beşikçi’nin olmadığını
düşünmek, çok safça bir yaklaşım olur.
Ancak, Beşikçi’yi böylesine bir yönteme sevk eden anlayış;
tüm “Türk solu” dediği örgütleri sosyal şoven göstermek ve ilan etmektir. Bu
nedenle de, Kaypakkaya’yı görmezden gelmesi, hiç söz etmemesi ve onun bu
görüşleri TDH içinde ciddi bir yankı uyandırmasına karşın, Beşikçi’nin
araştırmaları içinde yer verilmemesi, yukarı da söylediğimiz anlayıştan
kaynaklanmıştır. Ancak, bu yaklaşım, objektif bir araştırmacı tavrı değildir.
Beşikçi, özünde Türk “sol” ve “sosyalist” hareketi dediği
sola karşıdır. Evet, 1972 yılına kadar Kürt ulusal sorunu konusunda TDH sosyal-şoven
bir çizgideydi. Bunu Kaypakkaya eleştirmiş ve mahkum etmiş, bu tür çizgilerin
ne olduğunu net olarak ortaya koymuştur. Aynı şekilde Kaypakkaya, Kemalizm
konusunda da görüşlerini doğru bir şekilde ortaya koymuş, kemalizmin komprador
burjuvazi ve toprak ağaların ideolojisi olduğunu, kemalizmin faşist bir
diktatörlük olduğunu da net bir şekilde belirtmiştir.
Beşikçi, bunları da görmezden gelmiştir. O, varsa yoksa bir
M. Belli’yi bellemiş, ama öbür yandan ise, Kemalizm ve Kürt meselesinde kolaylıkla
bütün “sol” ve “sosyalist” franksiyonları birleştirmekten ise asla
kaçınmamıştır.
Beşikçi
“bilimsel”lik ve “dürüst araştırmacılık” adına şunları rahatlıkla
söyleyebiliyor:
“Türk “solu” ve Türk “sosyalist” hareketi, Kürt ulus sorunu
konusuna, bilimsel bir yönden yaklaşmayınca, kendi burjuvazisinin, sivil-asker
iri kıyım bürokratlarının, görüşlerini tekrarlamaktan başka hiçbir şey
yapmamıştır. Kürt ulusal direnmelerini daima “gericilik” olarak
değerlendirmiştir.”[2]
Beşikçi’nin bütün sol ve sosyalistleri aynı kefeye
koyan görüşleri kitabında ve kitaplarında bolca yer tutmaktadır. M.
Belli’nin1976 sonrası, D. Perinçek’in 1979 yıllarındaki görüşlerine de yer vermiş,
ama Kürt ulusal sorunu konusunda ne Kaypakkaya’ya ne de sonradan, kısmen de
olsa doğru yaklaşım gösteren siyasetlerin görüşlerine yer vermemiştir.
O yine bildiğini okumuş.
Bütün “Türk solu” ve
“Türk sosyalistleri” dediği fraksiyonları aynılaştırmıştır. Ne yazık ki,
Beşikçi için “Türk solu” ve Türk sosyalisti” olarak, sadece ve sadece M. Belli,
Kıvılcımlı, Aybar, Aren-Boran ve D.Perinçek –ki, Kaypakkaya, bunları,
sosyal-şovenist olarak değerlendirir- vardır.
Diğerleri
ise yoktur. İşte, dürüst(!) bir bilim adamının siyasal ve soyal
araştırmalarının vardırdığı nokta:
inkarcılık ve yok sayma! Kendisi, Türkiye sol ya da
sosyalist hareketi bir bütün olarak sosyal-şovenist gösterebilmek için, işine
gelen görüşleri almış, işine gelmeyenlere ise asla yer vermemiştir. Yukarıda
saydığı ismlerin hemen hemen hepsini radikal sol hareket, “sosyal şoven” ve
oprtünist-revizyonist değerlendirir. D. Perinçek ise bugün karşı-devrim cephesinde olan bir
siyasi kişiliktir.
Beşikçiyi böyle inkarcı bir yaklaşıma iten nedenin başında,
kendisinin Kürt küçük burjuvazisinin ezilen ulus milliyetçisi gözüyle soruna
yaklaşımından kaynaklanıyor. Beşikçi soruna ML temelde yaklaşmamış, Kürt ulusal
sorununu Kürt ulusal burjuvazisinin çıkarları temelinde ele almıştır.
Böyle bir
ideolojik yaklaşım, elbette Kaypakkaya’yı “yok” sayacaktır.”
28 Ocak 2013
[1] İ. Beşikçi, Kürtlerin Mecburi İskanı, sf. 238, I. Baskı Mart 1977, Komala Yayınları
[2] İ. Beşikçi,
Orgeneral Muğlalı Olayı Otuzüç Kurşun, sf. 213, Yurt yayınları