Öcalan ve Kürt ulusal hareketinden beklentisi fazla olanlar ister istemez hayal kırıklığına uğradı. Hayal kırıklığının getirdiği psikoloji ile ağır eleştiri ve suçlamalar getirdi. Öcalan'ın kişiliğini, niteliğini, misyonunu kavrayan, ulusal hareketin günümüzdeki anlam ve önemini bilen insanlar daha sağduyulu ve doğru değerlendirmelerde bulundular.
Öcalan'ın açıklaması benim için öngörü ve beklentimin ötesinde hiçbir anlam ifade etmedi. Bahceli'nin çağrısıyla başlayan ve hızla Türkiye gündemine açık şekilde oturduğu bir süreçte görüşlerimi yaptığım paylaşımda ortaya koymuştum.
Açıklamayla ilgili bazı noktalara değinmekte yarar görüyorum.
Burada sorunu salt bir açıklama ve açıklamanın içeriği açısından değil bir bütün olarak, genel resmin bütünlüğü içinde, yani ülkemizde, Ortadoğu'da ve dünyada gelişen siyasal, sosyal ve ekonomik gelişmeler ışığında açıklamanın neyi ifade ettiğine, kime ve kimlere yaradığına, kimleri güçlendirip kimleri zayıflattığına, yani kimlerin lehine, kimlerin aleyhine olduğuna bakmak gerekir.
Her şeyden önce Öcalan'ın açıklamasının ABD ve İsrail devletinden habersiz ve onaysız olmadığını ifade etmek gerekir. Yapılan açıklama yeni olabilir ancak karşılıklı görüşme ve aralarındaki anlaşma dünden bugüne olan bir şey olmadığı anlaşılıyor.
Burada şunu düşünmek gerekir. BOP (Büyük Ortadoğu Projesi) planı devam ettiğine ve Erdoğan'ın eş başkanlığı sürdüğünü göre Kurtlerin Türk devletiyle bütünleşme hamlesi ne anlama geliyor? Biz biliyoruz ki, ABD ve İsrail "Büyük Kürdistan"ın kurulmasını istiyor. Ancak Öcalan'ın açıklaması bu planı bozuyor gözüküyor. Olaya yüzeysel bakıldığında evet öyle. ABD ve İsrail bu plandan vaz geçebilir mi? Vaz geçtiklerini hiç sanmıyorum. O halde neden böyle çelişki bir durum ortaya çıkıyor. Bunun şimdilik iki temel sebebi olabilir. Birincisi; bunu ilerleyen bir zamanda anlayabiliriz. Belki o plana farklı bir yönden ama daha rahat ve "mesru" olacak şekilde ulaşılmak istenmesi. Ikincisi; Turkiye'ye geçici bir taviz vererek, başka büyük bir planın uygulanmasında Türk devletini kullanma arzusu.
Öcalan'ın açıklaması tam da iktidarın iç cepheyi sağlamlaştırma, tüm muhalif kesimleri susturma politikasının uygulamaya sokulduğu bir sürece denk gelmesi, iktidarın bu politikasıyla uyuşuyor. Dolayısıyla bu açıklamayı, iktidarın daha geniş ve büyük bir hamlesinin bir parçası olarak da görmek gerekir.
Öcalan'ın açıklaması gerek niyet ve gerekse içerik açısından, Öcalan'ın yakalanıp Türkiye'ye teslim edildiği andan itibaren yaptığı açıklamalar ve devletle olan ilişkileriyle tam bir uyum içindedir. Buradan da anlıyoruz ki, Öcalan taktik bir manevra yapmıyor, niyet ve düşüncesi neyse ona uygun davranıyor. Diğer Kürt kesimleri de"irademiz" dedikleri Öcalan'ın bu açıklamasına uyacaklarını açıkladılar zaten.
Öcalan'ın çağrısı üzerine PKK çağrıya uyup silahları bırakacağını ve kendisini feshedeceğini açıkladı. Bu tamamen onların kararıdır. Bizim buna bir diyecegimiz olmaz. Ancak bunca yıldır ağır bedeller ödenerek bugünlere gelindi. Bunun karşılığında ne elde edildi, diye soracaktır insanlar. Hiç bir somut kazanım elde etmeden, Kürtlerin statüsü dahi belirlenmeden kayıtsız şartsız ( En azından açıklama metnine bakarak bunu söylüyoruz. Açıklanmayıp gizli tutulan ayrı bir metin varsa bizler bunu bilmiyoruz) Türk devletiyle bütünleşmek ne ifade ediyor? diye soracaktır insanlar elbette. Daha çok şey sorulabilir, ancak cevabı Türkiye'de yaşayan halkların aleyhine olan cevaplardır.
Kürtler açısından açıklamanın ne anlama geldiğine, neyi ifade ettiğine, onların kendileri karar verecektir. Onlar adına konuşmamızın doğru olmadığını ve bir anlam ifade etmediğini düşünüyorum. Ancak Kürtlerin dışında kalan diğer halkları da ilgilendiren yönleri açısından herkes düşünce ve eleştirilerini ifade edebilir.
Kimin ve kimlerin, neyi nereye kadar eleştireceğini bilmeli, kendi eleştiri hakkının sınırlarını aşmadan rahatlıkla eleştiri yapabilmeli ve görüşlerini söyleyebilmelidir. Küfür ve hakaret bir eleştiri değildir, olmamalıdır. Kürt ulusunun kaderinin belirlendiği bir süreçte ve konuda, Türkiye'de yaşayan tüm halkların ve onların siyasi temsilcilerinin veya tek tek bireylerin eleştiri ve görüş belirtme hakkı vardır. Bu hakkı kimse engelleyemez. Çünkü bir halkın kaderi diğer tüm halkların kaderiyle iç içe geçmiştir ve dolayısıyla herkesi ilgilendirmektedir.
Öcalan'ın açıklaması üzerine dikkat edilmesi gereken bir başka nokta, bir halkın, bir ulusun kaderinin belirlendiği bir konuda bir ulusun adına karar verirken doğru ve meşru bir yöntem uygulanmalıdır. Bu konuda herkesin bildiği en demokratik yöntem bir referandum yaparak ulusun kaderini tayin hakkını ne yönde kullanacağını belirleyip ona uygun hareket etmektir. Bugün bu yönde bir irade belirlenmiş değildir.
Öcalan'ın açıklaması Kürtlerin devletle bütünleşmesini vaazediyor. Turkiye'de yaşayan tüm halkların barış içinde kardeşçe yaşaması kötü bir şey değil elbette. Ancak eşit yurttaşlık hakları temelinde olmalıdır. Tüm hukiki ve toplumsal altyapısı oluşturulmuş ve anayasal güvenceye alınmış bir birlikte yaşam elbette iyidir, güzeldir. Emperyalizmin "böl, parçala, yönet" politikasına karşı da doğru bir duruş sergilenmis olunur.
Bazen tarihsel koşullar öyle olur ki, birlikte yaşam yerine ayrılarak ayrı bir devlet kurmak en doğru ve en uygun bir yöntem olabilir. Buna da yine o tarihi koşulları değerlendirerek karar vermek gerekir. Her halükarda değişmeyecek kriterimiz ve bakış açımız her ulustan prolareyanın sınıf çıkarlarına uygun olup olmadığına bakmak olmalıdır. Kavgalı bir birlikteliktense her iki ulustan halkların kardeşçe ve dostça ilişkiler içinde ayrı yaşamaları daha doğru ve uygundur.
Öcalan'ın yaptığı açıklama Türkiye'nin mevcut siyasi yapısı ve içinde bulunulan koşullar ve dünyadaki genel gidişat açısından bakıldığında açıklamanın içerisinde bahsedilen barış ve demokratikleşme sağlanamaz ve hukuksal zemin yaratılamaz. Bu ancak olsa olsa mevcut iktidarı ve ortağını güçlendirir ve ömürlerini uzatır. Dolayısıyla Türkiye'de yaşayan tüm halkların üstüne bir karabasan gibi çökmüş olan faşizmin daha da azması ve ağırlığını halk üzerinde hissettirmesi demektir.
Dün olduğu gibi bugün de rüzgar genel olarak barış ve demokrasiden yana esmiyor. Tam aksine savaşlar, çatışmalar, yeniden paylaşımlar, kuralsızlık ve hukuksuzluk almış başını gidiyor. ABD'de Trump'ın yönetime gelmesiyle bu daha da açık hale geldi. ABD faşizmi, Avrupa'daki faşist partileri destekliyor. Neo Nazi parti ve grupların önlerinin açılması ve yasaklamaların kaldırılması için Trump yönetimi Avrupa devletlerine adeta ayar veriyor., baskı uyguluyor. Mevcut Avrupa "demokrasileri"ni eleştirip yerden yere vuruyor. Resmen Avrupa devlet yönetimlerini kaynar suyun içine sokup çıkartıyor.
İşte böylesi bir ortam ve gidişat içerisinde Erdoğan ve Bahçeli'nin yelkenleri şişerken, bu faşist ve kural tanımaz yönetim, rüzgarı arkasına almışken ve buna bir de, Öcalan'ın devlet lehine olan açıklaması eklenmişken, kim tutar iktidarı. Bu ortam ve esen rüzgarda ülkede halklar lehine hiçbir şey olmaz. Ancak aleyhlerine herşey olabilir. Dolayısıyla barış ve demokratikleşme beklemek hayaldir. Hatta bunun hayali bile lüks olabilir.
PKK'nin silah bırakıp kendisini fethetmesi devletin öteden beri iç düşman bahanesini ortadan kaldırır mı? Olsa aslında bunu olumlu bir kazanım sayabilirdik, ancak biz biliyoruz ki, bu asla mümkün olmaz. Devlet iç ve dış düşmansız yapamaz. İç düşman bahanesi yine devam eder. Sadece PKK iç düşman olmaktan çıkabilir. Onun yerine iktidara muhalif tüm kesimler ile bir ihtimal olarak PKK'yi dinlemeyip ayrılabilecek küçük gruplar yeni iç düşmanlar olarak muamele görmeye başlanır. Görüleceği gibi burada da lehe olabilecek bir durum yoktur.
Zayıf bir ihtimal ama Türkiye sol sosyalist hareketin biraz hareketlenmesi ve kendine güven duyacak şekilde ayağa kalkması pekala mümkün olabilir. Böylece sınıf mücadelesi bir şeylerin gölgesinde kalmadan daha görünür hale gelebilir. En azından ben böyle olmasını umuyor ve bekliyorum.
Suriye Kürtlerinin kaderiyle ilgili görüşlerimi birkaç cümleyle de olsa daha önceki paylaşımımda ifade etmiştim. Suriye Kürtleriyle Türk devletinin genelde aynı cephede olduklarını, Türk devletiyle Rojova yönetimi ileride ilişki içine giderlerse şaşırmayalım demiştim. Ve ayrıca Rojova'nın Türk devletini pek rahatsız etmeyecek bir çözüm üzerinde anlaşacaklarını, Öcalan'ın bunu sağlayacağını yazmıştım. Bugün gelinen noktaya baktığımızda durumun ve gidişatın tam da buna uygun olduğu anlaşılıyor. Burayla ilgili şimdilik fazla bir şey söylemek henüz erken.
..........................................................Hüseyin Karakuş