29 Mayıs 2024 Çarşamba

SADAT'ın söylediği kiralık ordular nedir?

FHA- SADAT'ın kurucusu emekli Tuğgeneral Adnan Tanrıverdi, bugün verdiği röportajda, "kiralık ordu" sorusunu yanıtlamış, ABD Savunma Bakanlığı ve Dışişleri Bakanlığı kontrolünde hizmet gören, özel savunma danışmanlık şirketlerinin ABD'nin iradesi dışında hareket edemeyeceğini belirtmişti.
FHA- Tanrıverdi, bundan dolayı kendilerinin SADAT Uluslararası Savunma Danışmanlık Şirketi'ni kurduklarını ifade etti.

Gazeteci-yazar Soner Yalçın ise, 2014 yılında Sözcü gazetesindeki köşesinde birçok kez bu konuyu ele almıştı.

SADAT'ın kurucusu Tanrıverdi'nin röportajında bahsettiği Suudi Arabistan’daki Vinnell şirketine dair, Soner Yalçın yıllar önce şunları söylemişti:

"Suu­di Ara­bis­ta­n'­ın si­lah­lı gü­cü ne­re­dey­se ta­ma­men özel as­ke­ri en­düs­tri­nin kon­tro­lün­de. Ame­ri­kan özel kuv­vet­le­rin­den (U.S. Spe­ci­al For­ces) “e­mek­li­” 1500 su­bay 'Vin­nel­l' şir­ke­ti al­tın­da, yıl­lık 800 mil­yon do­lar­lık bir söz­leş­mey­le ça­lı­şı­yor. Ke­za BDM, Suu­di Ara­bis­tan or­du­su­na lo­jis­tik, eği­tim, is­tih­ba­rat ve kap­sam­lı da­nış­man­lık hiz­me­ti ve­ri­yor. “Cab­le and Wi­re­les­s” kontr-te­rör eği­ti­min­den; “Bo­oz-Al­len Ha­mil­to­n” harp aka­de­mi­sin­den; SA­IC do­nan­ma­dan; “O'Ga­ra­” ise kra­li­yet ai­le­si­nin gü­ven­li­ğin­den so­rum­lu! (Af­ga­nis­tan baş­ka­nı Ha­mid Kar­za­i'­yi Ame­ri­kan “Dy­nCor­p” ko­ru­yor!)"

Yalçın, Suudi Arabistan örneğini belirterek TSK'yı da uyarmış, "TSK serbest pazara düşecek! Günümüz ülke işgalleri böyle gerçekleşiyor" demişti.

"GÜNÜMÜZ ÜLKE İŞGALLERİ BÖYLE GERÇEKLEŞİYOR"

Soner Yalçın, "Kiralık Ordu"nun gelirlerinden ve holdinglerden bahsettiği yazısında, "Dün­ya­da­ki as­ke­ri hiz­met sek­tö­rü­nün en bü­yü­ğü Brown&Ro­ot Ser­vi­ces (BRS) fa­ali­yet­le­rin­den ha­ber­dar mı­sı­nız? Ame­ri­kan Or­du­su ne­re­ye gi­di­yor­sa BRS ora­ya gi­di­yor: Af­ga­nis­tan, Irak, Ar­na­vut­luk, Bos­na, Hır­va­tis­tan, So­ma­li, Öz­be­kis­tan, Ku­veyt, Ko­so­va, Zai­re vs. Ba­ba­sı­nın hay­rı­na bu­ra­lar­da bu­lun­mu­yor; bu 'Ki­ra­lık or­du­nu­n' yıl­lık ge­li­ri 6 mil­yar do­lar" ifadelerini kullanmıştı.

Yalçın köşesinde, Hal­li­bur­ton Hol­din­g'in sahibi Er­le P. Hal­li­bur­to­n için, "Adı­nı hiç duy­du­nuz mu" diye sorarken, holdingin yıllık gelirinin, 24.8 mil­yar do­lar olduğundan ve 100'den fazla ülkede faaliyette bulunduğundan bahsetmişti. Yalçın, "Salt Ira­k'­ta­ki hiz­met­le­ri için Hal­li­bur­to­n'­un “ki­ra­lık or­du­su­na­” öde­nen pa­ra, AB­D'­nin 1991 yı­lın­da Kör­fez Sa­va­şı için yap­tı­ğı har­ca­ma­nın üç ka­tıy­dı. ABD Sa­vun­ma Ba­kan­lı­ğı ra­po­ru­na gö­re, 2007'de Ira­k'­ta bu­lu­nan “ki­ra­lık or­du­” men­su­bu 180 bin­di" diye belirtmişti.

"IŞİD BU PAZARIN BİR ÜRÜNÜ"

Ki­ra­lık or­du­ların dün­ya­nın her ta­ra­fın­da var olduğunu, ama en et­kin ol­duk­la­rı yer­le­rin ba­şın­da kör­fez ül­ke­le­rinin geldiğinden bahseden Soner Yalçın, IŞİD'in de bu pazarın bir ürünü olduğunu belirmişti. "IŞİD içindeki teröristlerle ilgili bilgileri okudukça, -örneğin dünyanın dört bir yanından gelmeleri, maaş almaları vs- aklıma kiralık ordularda bulunan paralı askerler geliyor" diyen Yalçın, "IŞİD mi­li­tan­la­rı sa­vaş­ma­yı ne­re­de öğ­ren­di? Kim eğit­ti? Med­ya ma­sal­la­rı­nı oku­yo­ruz; evin­den otu­rur­ken bir­den gi­dip IŞİ­D'­e ka­tıl­mış vs. Han­gi­si ör­nek ve­re­yim… İn­gi­liz şir­ke­ti 'Sa­ki­na Se­cu­rit­y' ve­ya 'T­rans­Glo­bal Se­cu­rity In­ter­na­ti­ona­l', bu din­ci­le­re 'Ci­hat eği­ti­mi­' ver­me­di mi" demişti.

Bugün geldiğimiz noktada, tekrar gündeme oturan "Kiralık ordu" meselesini yaklaşık 4 yıl önce kaleme alan Soner Yalçın'ın o yazıları şu şekilde:

"TES­PİT: Olay­la­rı, eko­no­mik te­mel­li dü­şün­cey­le an­la­ma-ana­liz et­me yön­te­mi sol­cu­luk­la öz­deş­leş­ti­ril­di­ği için, iki sa­kal­lı (Marks ve En­gels) bi­zim üni­ver­si­te­le­re hiç so­kul­ma­dı. Bu da te­mel me­se­le­le­ri kav­ra­ya­ma­mamıza ne­den ol­du. Gün­dem­de­ki olay­la­rı ha­la So­ğuk Sa­vaş yıl­la­rı­nın bi­ze da­yat­tı­ğı tek bo­yut­lu dü­şün­ce sis­te­ma­ti­ğiy­le tar­tı­şı­yo­ruz.

Bu yü­zey­sel­lik ne­de­niy­le; tv’­ler­de IŞİ­D’­i ko­nu­şan­la­rın ne de­dik­le­ri­ni an­la­mı­yo­rum.

Hal­bu­ki an­la­ma­nın özü­nü şu oluş­tur­ma­lı:

IŞİD ne­re­yi iş­gal et­ti; pet­rol ken­ti Mu­su­l’­u!

Ya­ni…

Irak pet­ro­lü­nün yüz­de 17’si­ni elin­de tu­tan IŞİD dün­ya­nın en zen­gin te­rör ör­gü­tü ol­du!

Ya­ni…

Me­se­le­nin eko­no­mik de­ğe­ri var.

Pa­ra var­sa kü­re­sel güç­ler ora­da­dır.

Ge­li­niz, üze­rin­de hiç du­rul­ma­yan me­se­le­nin bam­baş­ka yö­nü­nü ya­za­yım…

Er­le P. Hal­li­bur­to­n’­un adı­nı hiç duy­du­nuz mu?

Pe­ki ya, yıl­lık ge­li­ri 24.8 mil­yar do­lar olan ve 100 ül­ke­de fa­ali­yet­te bu­lu­nan in­şa­at ve ener­ji şir­ke­ti Hal­li­bur­ton Hol­din­g’­i bi­lir mi­si­niz? (Pet­rol-do­ğal­gaz bu­lur, çı­ka­rır, üre­tir. Ay­rı­ca, pet­rol te­sis­le­ri, bo­ru hat­la­rı ve kim­ya­sal te­sis­ler ku­rar.)

Bu hol­din­gin yan ku­ru­lu­şu olup dün­ya­da­ki as­ke­ri hiz­met sek­tö­rü­nün en bü­yü­ğü Brown&Ro­ot Ser­vi­ces (BRS) fa­ali­yet­le­rin­den ha­ber­dar mı­sı­nız? Ame­ri­kan Or­du­su ne­re­ye gi­di­yor­sa BRS ora­ya gi­di­yor: Af­ga­nis­tan, Irak, Ar­na­vut­luk, Bos­na, Hır­va­tis­tan, So­ma­li, Öz­be­kis­tan, Ku­veyt, Ko­so­va, Zai­re vs. Ba­ba­sı­nın hay­rı­na bu­ra­lar­da bu­lun­mu­yor; bu “ki­ra­lık or­du­nu­n” yıl­lık ge­li­ri 6 mil­yar do­lar!

Ka­fa­nız mı ka­rış­tı; öy­le ya bir yan­da pet­rol – in­şa­at iş­le­ri ya­pan kü­re­sel bir şir­ket var ve bu­nun bir de ki­ra­lık or­du­su bu­lun­mak­ta!

O hal­de en ba­şa dö­nüp an­la­ta­yım…

DİCK CHENEY

Er­le P.Hal­li­bur­ton 1892’de Ten­nes­se­e’­de doğ­du.

Bi­rin­ci Dün­ya Sa­va­şı­’n­da Ame­ri­kan Do­nan­ma­sı­‘n­da mü­hen­dis ola­rak gö­rev yap­tı.

Or­ta­do­ğu ha­ri­ta­sı 1919’da “ba­rış ant­laş­ma­la­rıy­la­” ye­ni­den çi­zi­lir­ken, Hal­li­bur­ton ye­ni ta­şın­dı­ğı Ok­lo­ha­ma/ Wil­so­n’­da­ki evi­nin tek oda­sın­da pet­rol ku­yu­la­rı­nı çi­men­to­la­ma şir­ke­ti; “New Met­hod Oil Well Ce­men­ting Com­pan­y”­i kur­du.

Ay­nı yıl…

Tek­sa­s’­ta Ge­or­ge ve Her­man Brown kar­deş­ler, ka­yın­bi­ra­der­le­ri Dan Ro­ot’­un pa­ra­sal des­te­ğiy­le “B­rown&Roo­t” in­şa­at ve mü­hen­dis­lik fir­ma­sı­nı kur­du.

Son­ra­ki el­li yıl için­de, AB­D’­nin ok­ya­nus öte­si­ne açıl­ma /em­per­ya­list prog­ra­mıy­la her iki şir­ket çok bü­yü­dü.

Ku­zey De­ni­zi ve Or­ta­do­ğu­’da dün­ya­nın en zen­gin pet­rol kay­nak­la­rı­nın bu­lun­ma­sı Hal­li­bur­to­n’­u pet­rol ku­yu­la­rı aç­ma ko­nu­sun­da dün­ya­nın bir nu­ma­ra­sı yap­tı.

Er­le P. Hal­li­bur­ton 1957’de öl­dü ama şir­ke­ti bü­yü­me­yi sür­dür­dü.

Hal­li­bur­ton, 1963’te dün­ya­nın sa­yı­lı in­şa­at ve mü­hen­dis­lik şir­ke­ti Brown&Ro­ot’­u sa­tın al­dı.

Hal­li­bur­ton, Vi­et­nam Sa­va­şı sı­ra­sın­da bu ül­ke­ye as­ke­ri üs, ha­va alan­la­rı, yol vb. in­şa­atı yap­tı. Fa­kat, 1970’ler­de­ki eko­no­mik dur­gun­luk ve pet­rol pi­ya­sa­sı­nın güç kay­bet­me­si, tüm dün­ya­da 100 şir­ke­tiy­le fa­ali­yet gös­te­ren Hal­li­bur­to­n’­u et­ki­le­di; ma­aş­lar­da ke­sin­ti­ye gi­dil­di vs.

İm­da­dı­na Sad­dam ye­tiş­ti! Ku­vey­t’­i iş­ga­li ve ar­dın­dan baş­la­yan Kör­fez kri­zi şir­ke­ti kur­tar­dı! Ku­vey­t’­te­ki ha­sar gör­müş tüm ka­mu bi­na­la­rı­nı Brown&Ro­ot ye­ni­den yap­tı. Hal­li­bur­ton ise 320 pet­rol ku­yu­sun­da­ki yan­gı­nı kon­trol al­tı­na al­ma işi­ni al­dı! Ye­ni pet­rol ku­yu­la­rı vs aça­rak Hal­li­bur­ton kur­tul­du.

Ve ne te­sa­düf: Kör­fez kri­zi dö­ne­mi­nin ABD Sa­vun­ma Ba­ka­nı Dick Che­ney -par­ti­si Cum­hu­ri­yet­çi­ler se­çi­mi kay­be­din­ce- Hal­li­bur­to­n’­un yö­ne­tim ku­ru­lu baş­kan­lı­ğı­na ge­ti­ril­di! Yıl: 1995 idi.

Ve yi­ne ne te­sa­düf; Cum­hu­ri­yet­çi­ler 2000’de ik­ti­da­ra ge­lin­ce Dick Che­ney Hal­li­bur­to­n’­dan ay­rı­lıp ABD Baş­kan Yar­dım­cı­sı ol­du. Ve Irak ve Af­ga­nis­tan iş­gal­le­ri ger­çek­leş­ti!..

Hiç şa­şır­ma­yı­nız! Pa­ran­tez aça­yım:

Lyndon B. John­son, 26 ya­şın­da 1934’te Tek­sa­s’­tan Tem­sil­ci­ler Mec­li­si­ne üye se­çil­di. 1948’te Tek­sa­s’­tan Se­na­to­’ya gir­di. 1960’da John F. Ken­nedy ta­ra­fın­dan is­ten­me­ye is­ten­me­ye baş­kan yar­dım­cı­lı­ğı­na aday gös­te­ril­di. Se­çi­mi ka­zan­dı­lar. Baş­kan Ken­nedy, yar­dım­cı­sı John­so­n’­a faz­la bir yet­ki ver­me­di. John­son, Ken­ned­y’­nin baş­kan­lı­ğı dö­ne­min­de hep ar­ka plan­da kal­dı. An­cak 22 Ka­sım 1963’te Ken­nedy sui­kast­le öl­dü­rü­lün­ce John­son bek­len­me­dik bir şe­kil­de baş­kan­lık kol­tu­ğu­na otur­du. Ar­ka­sın­da bü­yük bir güç var­dı; Hal­li­bur­ton si­ya­si ya­şa­mı bo­yun­ca Lyndon B. John­so­n’­un fi­nan­sör­lü­ğü­nü yap­tı!

Ken­ned­y’­i kim mi öl­dür­dü? Pa­ran­te­zi ka­pa­ta­yım.

Ve de­vam ede­yim…

PKK'YA SİLAH

Se­la­hat­tin De­mir­taş di­yor ki:

“Tür­ki­ye PKK'­ya si­lah yar­dı­mı yap­sın; PKK, IŞİD ile sa­vaş­sın!”

Ada­ma so­rar­lar, “bu işin fi­ya­tı ne­dir?”

Ah be­nim Kürt kar­de­şim; ka­fa­nı Kan­dil Da­ğı'n­dan çı­ka­ra­maz­san so­ru­mu hiç an­la­maz­sın! Me­se­la, Hal­li­bur­to­n'­u iyi kav­ra­man la­zım… Şöy­le…

1990'lar­da pet­rol pi­ya­sa­sın­da­ki dur­gun­lu­ğa rağ­men Hal­li­bur­ton çok iyi eko­no­mik per­for­mans gös­ter­di. Pet­rol sek­tö­rün­de­ki ben­zer şir­ket­le­re kı­yas­la yüz­de 20 da­ha bü­yü­dü. Bu ba­şa­rı­nın se­be­bi ol­duk­ça kâr­lı as­ke­ri söz­leş­me­ler yap­ma­sıy­dı.

Bu söz­leş­me­le­re ko­nu olan ise, Yu­gos­lav­ya'nın bö­lün­me­siy­di! Hiç şa­şır­ma; “bu da ne­re­den çık­tı­” de­me!

Ame­ri­kan Or­du­su LOG­CAP (Lo­jis­tik Si­vil Ar­tış Prog­ra­mı) çer­çe­ve­sin­de; Bal­kan­la­r'­da­ki bü­yük çap­lı as­ke­ri des­tek fa­ali­yet­le­ri için ilk kez bir “ki­ra­lık or­du­” ile söz­leş­me im­za­la­dı.

Bu şir­ket, ener­ji de­vi Hal­li­bur­to­n'­un yan şir­ke­ti Brown&Ro­ot Ser­vi­ce (BRS) idi.

Sor­dum ya, “PK­K'­nın fi­ya­tı ne­di­r” di­ye; BRS'­nin sa­de­ce Bos­na'dan ka­zan­dı­ğı pa­ra, 405 mil­yon do­lar idi. Söz­leş­me uzun­du; ör­ne­ğin- İtal­ya'da­ki Avi­ano ha­va üs­sün­den ha­re­ket eden Ame­ri­kan kuv­vet­le­ri­ne des­tek hiz­me­ti için şir­ke­tin çı­kar­dı­ğı fa­tu­ra, 6.3 mil­yon do­lar idi.

Şir­ke­tin 5 bin ki­ra­lık as­ke­ri Bos­na'ya git­ti. Ve…

Ya­rın de­vam ede­yim…

Ör­ne­ğin; Müs­lü­man genç­le­ri bu “ki­ra­lık or­du­la­r” na­sıl eği­ti­yor?"

Yalçın'ın 18 Eylül 2014'teki yazısı ise şu şekilde:

"Dün­ya­nın en bü­yük in­şa­at ve ener­ji şir­ket­le­rin­den Hal­li­bur­to­n'­un, baş­ta ABD ol­mak üze­re ki­mi ül­ke­le­rin em­ri­ne ver­di­ği “ki­ra­lık or­du­su­” var: BRS (Brown&Ro­ot Ser­vi­ce)…

Bos­na'da, Hır­va­tis­ta­n'­da, Ma­ke­don­ya'da, Af­ga­nis­ta­n'­da, Ira­k'­ta, So­ma­li'de vd. gö­rev yap­tı.

Ne gü­zel ti­ca­ret de­ğil mi; “ki­ra­lık or­du­su­nu­” pa­ra kar­şı­lı­ğı ve­ri­yor; ay­rı­ca git­ti­ği ül­ke­nin pet­ro­lü­ne el ko­yu­yor; yet­mi­yor yık­tı­ğı ül­ke­yi ye­ni­den imar edi­yor! Ör­ne­ğin Ko­so­va'ya as­ke­ri­ni ver­mek­le kal­ma­yıp yol­lar, bi­na­lar yap­tı; 192 kış­la in­şa et­ti! (“Sü­rek­li Öz­gür­lük Ope­ras­yo­nu­” adı ve­ri­len Af­ga­nis­tan iş­ga­lin­den son­ra ku­ru­lan iş­ken­ce mer­ke­zi Gu­an­ta­na­mo kam­pı­nı da BRS, 45 mil­yon do­la­ra yap­tı.) Ko­so­va'da­ki iş­le­rin­den do­la­yı BRS'­ye sa­de­ce 1999'da 1 mil­yar do­lar öden­di.

Da­ha çar­pı­cı ol­ma­sı için sa­nı­rım me­se­le­nin fi­nans bo­yu­tu hak­kın­da bir bil­gi da­ha ve­re­yim:

Salt Ira­k'­ta­ki hiz­met­le­ri için Hal­li­bur­to­n'­un “ki­ra­lık or­du­su­na­” öde­nen pa­ra, AB­D'­nin 1991 yı­lın­da Kör­fez Sa­va­şı için yap­tı­ğı har­ca­ma­nın üç ka­tıy­dı. (Sa­de­ce 2007'de­ki ra­kam 151 mil­yar do­lar idi.) Öde­nen pa­ra ka­mu­oyu­na yan­sı­yın­ca göz­ler bir dö­nem Hal­li­bur­to­n'­un yö­ne­tim ku­ru­lu baş­kan­lı­ğı­nı ya­pan baş­kan yar­dım­cı­sı Dick Che­ne­y'­e çev­ril­di. Fa­kat… Bi­li­nir ki AB­D'­de Hal­li­bur­to­n'­un do­ku­nul­maz­lı­ğı var­dır!

ABD Sa­vun­ma Ba­kan­lı­ğı ra­po­ru­na gö­re, 2007'de Ira­k'­ta bu­lu­nan “ki­ra­lık or­du­” men­su­bu 180 bin­di! (ABD Or­du­su sa­yı­sı ise 160 bin.) De­nir ki, Ira­k'­ta bu­lu­nan es­ki İn­gi­liz SAS ko­man­do sa­yı­sı, mev­cut SAS bir­li­ğin­den faz­lay­dı!

Ira­k'­ta kaç “ki­ra­lık or­du­” var­dı ve men­sup­la­rın­dan kaç ki­şi öl­dü bun­lar ha­la bi­lin­mi­yor. Irak sa­va­şı­nın en ka­ran­lık (Ebu Ga­rip Ce­za­evi gi­bi) kı­sım­la­rın­da hep bu özel şir­ket­le­rin adı geç­ti.

Şu no­tu düş­me­li­yim; 1997 yı­lı­na ka­dar BRS bu alan­da te­kel­di; baş­ka şir­ket­ler­de pa­za­ra gir­di.

Ör­ne­ğin…

Sol-Sağ fark et­mi­yor

IŞİ­D'­in eli­nin al­tın­da ne var; pet­rol!

Af­ri­ka'da­ki Si­er­ra Le­one'­nin eli­nin al­tın­da ne var­dı; el­mas! Sö­mür­ge­ci­le­re kar­şı is­yan bay­ra­ğı­nı açan Dev­rim­ci Bir­le­şik Cep­he el­mas ma­den­le­ri­ni ele ge­çi­rin­ce işin ren­gi de­ğiş­ti; bu mi­nik ül­ke “in­san hak­la­rı­” ih­lal­le­riy­le dün­ya gün­de­mi­ne ge­ti­ril­di. Ve 2002 yı­lın­da hem de bir­kaç ay için­de Dev­rim­ci Bir­le­şik Cep­he ye­nil­di. Son­ra or­ta­ya çık­tı ki; ya­ban­cı el­mas şir­ket­le­ri, Gü­ney Af­ri­ka'da ku­ru­lan ırk­çı “E­xe­cu­ti­ve Out­co­me­s” ad­lı “ki­ra­lık or­du­” ile an­laş­mış­tı.

Bu ki­ra­lık or­du iç­le­rin­de kim­ler yok­tu ki; Ame­ri­ka­lı es­ki Ye­şil Be­re­li­ler, Fran­sız Ya­ban­cı Lej­yo­ner­ler, Gü­neş Af­ri­ka­lı ha­va in­dir­me bir­li­ği men­sup­la­rı, Uk­ray­na­lı pi­lot­lar ve Ne­pa­l'­den Gur­ka sa­vaş­çı­la­rı…

Ko­nu ko­nu­yu açı­yor:

İs­ra­il mer­kez­li An­go-Se­gu; el­mas ve pet­rol zen­gi­ni An­go­la'da sol­cu hü­kü­me­te des­tek ver­di.

İs­ra­il mer­kez­li Lev­dan; dün­ya­nın en bü­yük üçün­cü ba­kır iş­let­me­ci­si Kon­go'da sol­cu Mo­bu­tu ik­ti­da­rı­nı yık­tı.

Ül­ke­ler de bir­bi­riy­le sa­va­şır­ken bu ki­ra­lık or­du­lar­dan ya­rar­la­nı­yor; Eti­yop­ya kom­şu­su Erit­re'yi “Gün­ba­tı­mı Ope­ras­yo­nu­” adı ve­ri­len ha­re­kat­la yen­di.

Fil­di­şi Sa­hi­li ise or­du dar­be­si­ni ki­ra­lık or­du ile ön­le­di!

Söz­leş­me ya­par­ken iki önem­li mad­de­le­ri var:

Bi­ri, kuş­ku­suz pa­ra ka­zan­mak.

Si­er­ra Leo­ne hü­kü­me­ti­ne 10 mil­yon do­lar­lık des­tek ve­rip kar­şı­lı­ğın­da el­mas ma­den­le­rin­den 200 mil­yon do­lar de­ğe­rin­de ta­viz ko­par­dı­lar. (“Em­per­ya­liz­min da­vet edil­me­si­ne­” iş dün­ya­sı “dış borç ya­tı­rım ta­ka­sı­” di­yor!)

İkin­ci­si; On­la­rı tek il­gi­len­di­ren ba­kır, el­mas ve pet­rol­den ne ka­dar pay ala­cak­la­rı/pa­ra ka­za­na­cak­la­rı gö­zük­se de “ki­ra­lık or­du­la­r”, ABD dış po­li­ti­ka­sı he­def­le­ri­ne ay­kı­rı olan ül­ke yö­ne­tim­le­riy­le söz­leş­me im­za­la­ya­mı­yor. Ör­ne­ğin BRS, am­bar­go uy­gu­la­nan Lib­ya'ya/Kad­da­fi­'ye 1995'te baş­ka fir­ma üze­rin­den si­lah sat­tı­ğı or­ta­ya çı­kın­ca 3.8 mil­yon do­lar pa­ra ce­za­sı öde­di!

Fa­kat bu de­mek de­ğil­di ki, giz­li ka­pak­lı iş­ler çe­vir­mi­yor­lar. Ko­lom­bi­ya ve Mek­si­ka'da­ki uyuş­tu­ru­cu ba­ron­la­rın bu ki­ra­lık or­du­lar­la ça­lış­tık­la­rı or­ta­ya çık­tı!

Kut­sal Top­rak­la­rı ko­ru­yor­lar!

IŞİD ko­nu­su­na ge­le­ce­ğim ama ek­le­mek is­te­dik­le­rim var:

Ki­ra­lık or­du­lar dün­ya­nın her ta­ra­fın­dan var. En et­kin ol­duk­la­rı yer­le­rin ba­şın­da kör­fez ül­ke­le­ri ge­li­yor!

Suu­di Ara­bis­ta­n'­ın si­lah­lı gü­cü ne­re­dey­se ta­ma­men özel as­ke­ri en­düs­tri­nin kon­tro­lün­de. Ame­ri­kan özel kuv­vet­le­rin­den (U.S. Spe­ci­al For­ces) “e­mek­li­” 1500 su­bay “Vin­nel­l” şir­ke­ti al­tın­da, yıl­lık 800 mil­yon do­lar­lık bir söz­leş­mey­le ça­lı­şı­yor. Ke­za BDM, Suu­di Ara­bis­tan or­du­su­na lo­jis­tik, eği­tim, is­tih­ba­rat ve kap­sam­lı da­nış­man­lık hiz­me­ti ve­ri­yor. “Cab­le and Wi­re­les­s” kontr-te­rör eği­ti­min­den; “Bo­oz-Al­len Ha­mil­to­n” harp aka­de­mi­sin­den; SA­IC do­nan­ma­dan; “O'Ga­ra­” ise kra­li­yet ai­le­si­nin gü­ven­li­ğin­den so­rum­lu! (Af­ga­nis­tan baş­ka­nı Ha­mid Kar­za­i'­yi Ame­ri­kan “Dy­nCor­p” ko­ru­yor!)

Anım­sa­yı­nız, din­ci ca­hil­ler Kör­fez Sa­va­şı'n­da; “kut­sal Mek­ke ve Me­di­ne'ye Ame­ri­kan as­ke­ri ayak ba­sa­ma­z” di­ye or­ta­lı­ğı aya­ğa kal­dır­mış­lar­dı. Bu coğ­raf­ya­da 200 yıl­dır em­per­ya­list­le­rin ta­şe­ron­lu­ğu­nu ya­pı­yor­lar, ha­la far­kın­da de­ğil­ler.

Ge­çe­lim…

Ge­le­lim can alı­cı so­ru­ya; bu şir­ket­ler kök­ten­din­ci ör­güt­le­re de yar­dım ya­pı­yor mu?

Yap­maz mı?

IŞİD mi­li­tan­la­rı sa­vaş­ma­yı ne­re­de öğ­ren­di?

Kim eğit­ti? Med­ya ma­sal­la­rı­nı oku­yo­ruz; evin­den otu­rur­ken bir­den gi­dip IŞİ­D'­e ka­tıl­mış vs.

Han­gi­si ör­nek ve­re­yim…

İn­gi­liz şir­ke­ti “Sa­ki­na Se­cu­rit­y” ve­ya “T­rans­Glo­bal Se­cu­rity In­ter­na­ti­ona­l”, bu din­ci­le­re “Ci­hat eği­ti­mi­” ver­me­di mi?

Ame­ri­ka­lı­lar Pen­sil­van­ya'da kur­duk­la­rı kamp­lar­da bu din­ci­le­re gö­ğüs göğ­üse harp tek­nik­le­rin­den pat­la­yı­cı ya­pı­mı­na ka­dar as­ke­ri eği­tim ver­me­di mi?

Ver­di­ler…

IŞİ­D'­e en çok mi­li­ta­nın, ki­ra­lık or­du­la­rın eğit­ti­ği Ko­so­va, Bos­na, Ma­ke­don­ya, Ar­na­vut­lu­k'­tan git­me­si ne te­sa­düf!

Ya­zı yi­ne uza­dı ve ya­rı­na kal­dı.

Kü­re­sel­leş­me­nin ürü­nü bu as­ke­ri şir­ket­ler “ye­ni pa­za­r” alan­la­rı bul­mak için ne giz­li fa­ali­yet­ler­de bu­lu­yor?

Yalçın'ın konuya dair 19 Eylül 2014 tarihli yazısı şu şekilde:

Baba Bush döneminde Savunma Bakanı ve oğul Bush döneminde ABD Başkan Yardımcısı olan Dick Cheney’nin; dünyanın en büyük inşaat ve enerji şirketlerinden (kiralık ordusu bulunan) Halliburton’un yönetim kurulu başkanlığını yaptığını belirttim.

Dick Cheney deyince aklınıza ne geliyor; Savunma Bakanı olarak katıldığı 1991’deki Körfez Savaşı ve ABD Başkan Yardımcısı olarak yer aldığı 2003’teki Irak Savaşı…

Peki…

Dünya ve itibarıyla Türkiye’nin gündeminde ne var; IŞİD yani Irak!

Peki…

Türkiye’nin yeni ABD Büyükelçisi John R. Bass’ı tanır mısınız?

Bir cümleyle tanıtayım; Dick Cheney’nin danışmanıydı!

Keza bir dönem Irak’ın yeniden imar edilmesine başkanlık etti!

O halde…

IŞİD ve Irak meselesinin önümüzdeki günlerde gündemimizde yer almaya devam edeceğini düşünebiliriz.

O halde…

İki gündür yaptığımız gibi, IŞİD meselesine geniş/makro açıdan bakmaya devam edelim. Sanıyorum küresel şirketlerin “kiralık orduları” ve yaptıkları “özel savaş”hakkında bilgi sahibi oldunuz.

Parantez açmalıyım:

Türkiye’de son yıllarda medyada sık sık şu sözleri duyuyorsunuz:

- “Ben oğlumu patates soyması için orduya göndermiyorum!”

- “Ben oğlumu Paşa’nın hizmetçisi olsun diye TSK’ye vermiyorum!” gibi…

Keza ordunun küçültülmesi; Mehmetçik’in paraya indirgenmesi vs. sürekli gündemde. Milli ordu ve ulusal harp sanayinin tasfiye edilmesi için bir takım güç odaklarının; Ergenekon-Balyoz-Poyrazköy vd kumpaslarla ne yapmak istedikleri bugün açığa çıkmıştır.

Bakınız bugün hâlâ, Cemaat/Paralel Yapı tv kanalları başta olmak üzere “vurdulu-kırdılı” Türk dizilerinde, TSK mensupları illegal işler yapan kötü adamlar olarak gösterilmeye devam ediyor.

Bunların amacı, kamuoyunu hazırlayarak Peygamber Ocağı’nı gözden düşürüp,“ordunun özelleştirilmesini” sağlamaktır.

Bunun adı, “savaşmadan kaybetmektir.”

Halkın Ordusu yerine “kiralık ordular” gelecek!

Suudi Arabistan örneğini dün yazdım. TSK serbest pazara düşecek! Günümüz ülke işgalleri böyle gerçekleşiyor!

Çünkü…

Kiralık ordu şirketleri; hiçbir şekilde özel oluşumlar değildir; aslında dünya çapında hüküm sürmek isteyen ABD-İngiltere- İsrail gibi ülkelerin kullandığı “paravan şirketlerdir!”

Örneğin…

Air American, Civil Air Transport, Intermountain, Air Asia, Southern Air Transport vs. CIA tarafından kurulduğu açığa çıkmıştır.

O halde asıl konumuza dönüp, sorabiliriz; IŞİD’i kim kurdu?..

ÖZELLEŞTİRİLEN SAVAŞ

PARAYLA tutulan askerler Orta Çağ’ın ayrılmaz parçasıydı.

Hep yazıyorum, Orta Çağ’da yaşıyoruz.

Paralı askerler de yeni küresel endüstrinin ürünü; Soğuk Savaş’ın bitmesi ardından 1990’larda kurulmaya başlandı.

Bu özel askeri pazar, 1700’lerden beri görülmediği bir şekilde bugün çok genişledi. Askeri şirketler, dünyada eşi olmayan bir büyüme gösteren ekonomik sektör haline geldi.

IŞİD bu pazarın ürünü mü?

Şunu biliyoruz:

Özel askeri endüstrideki şirketlerin birçoğu sanal yani, şeffaf değil!

Merkezleri Bahamalar ve Cayman gibi vergi cennetleri.

Daimi kuvvet bulundurmuyor; taşeronlarla çalışıyorlar.

Silah ve mühimmatlar depoda stok olarak bulunmuyor; ihtiyaç olduğunda uluslararası pazardan el altından ya kiralıyor ya da satın alıyorlar.

Kiralık askerler, elektronik ortamdan dünyanın çeşitli yerlerinden bulunuyor. Yani, personeli çok uluslu.

IŞİD içindeki teröristlerle ilgili bilgileri okudukça, -örneğin dünyanın dört bir yanından gelmeleri, maaş almaları vs- aklıma kiralık ordularda bulunan paralı askerler geliyor.

Paralı askerin temel özellikleri var:

Çatıştığı yere dışarıdan geliyor.

Savaşma nedeni sadece para.

Paralı askerlerin göreve getirilmesi, yasal kavuşturmaya maruz kalmamak için dolaylı ve dolambaçlı yollardan oluyor.

Paralı asker birlikleri sadece o anki amaç için bir araya gelen geçici asker gruplar; iş bitince dağılıyorlar

Bilinir ki, örgütlü hareket etmeyen paralı askerler, sadece ferdi müşterileri için savaşmaya odaklanır.

Peki…

IŞİD’in müşterisi kim/kimler?

Kuşkusuz tahmininiz var.

Amaçlarından eminiz; bunlar ABD ve İngiltere’ye “gel gel yapıyorlar!” IŞİD’in kelle kesme görüntülerinin tüm dünyada yayınlanmasının sebebi ne olabilir?

GÖLGE HÜKÜMET

DÜNYADA iç savaşın sürdüğü 74 ülke var.

Dünya gündemindeki tek isyancı örgüt neden IŞİD?

Kuşkusuz örgüt, bulunduğu coğrafyadaki yeraltı zenginlikleri nedeniyle gündemde.

Bir zenginlik varsa küresel güçler oradadır, dedik.

Bu nedenle herkesin dilinde aynı soru:

IŞİD’in arkasında kim var?

Sorunun yanıtını ararken ABD'nin (ekonomik-siyasi) parçalı yapısını göz önünden ayırmamak gerekiyor. Örneğin…

Başbakan Obama ile Dick Cheney, Irak-Ortadoğu politikasında benzer düşüncede mi?

Bilinir ki; ABD'deki “Paralel Yapı”nın başında Amerikan tarihinin gelmiş geçmiş en güçlü Başkan Yardımcısı Dick Cheney vardır! Jürgen Elsasser “Gölge Hükümet” kitabında bunu net olarak ortaya çıkardı.
Cheney ve adamları (aynı Türkiye'deki Cemaat gibi) Kongre'den gizli bir terör programı hayata geçirmişlerdi!
Bu “Yeni Muhafazakar” (Neocon) ekibin İsrail (Likud Partisi) ile bağlantıları artık sır değil. Keza, İran'a savaş açmak isteyen de bu “kutsal ittifak” idi!
Amerika'nın “Paralel Yapı”sı Clinton-Obama'yı hep oyun bozan olarak gördü!
Obama, İran-Suriye'ye yönelik askeri müdahaleleri rafa kaldırarak Dick Cheney ve onun fitnelerini boşa çıkardı.
Evet soru şudur:
IŞİD, ABD'deki “Yeni Muhafazakar”/NeoConların/”Paralel Yapı”nın bir oyunu mu?
Amaçları, Halliburton'un kasasını yine dolarlarla doldurmak mı?
Göreceğiz…

TABURE - Muzaffer Oruçoğlu

TABURE - Muzaffer Oruçoğlu
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Gümüşsuyu Amfisi, 1970’in eylülünde Dev-Genç’in parkeli, sarkık bıyıklı militanlarıyla tıklım tıklım dolmuştu. Sahnedeki masada, toplantıyı yöneten üç kişi vardı. Ortada, Filistin’e gidip geldikten sonra tutuklanan ve bir müddet yattıktan sonra serbest bırakılan İstanbul Dev-Genç Bölge Yürütme Komitesi başkanı Cihan Alptekin oturuyordu. Amfiye, elde olan hazır güçlerle, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı, Latin Amerikalı devrimcilerin yaptığı gibi bir an önce silahlı harekete geçme eğilimi hakimdi. İbo kent fokosu olarak gördüğü bu eğilimin, gençliği kendi kitlesinden koparacağı ve emekçi sınıflarla bütünleştirmeyeceği kanısındaydı. Daha önceki Dev-Genç forumlarında, bireysel terör, kendiliğindencilik, ekonomizm üzerine Dev -Genç kadrolarıyla tartışmış, onları İstanbul’un işçi bölgeleri ile toprak sorununun yakıcı olduğu yerlere yönlendirme çabası içine girmiş, direnişi ve silahlı mücadeleyi oralarda örgütlemeye çağırmış olduğu için herkes İbo’nun toplantıya gelme amacını ve neler söyleyeceğini üç aşağı beş yukarı tahmin ediyordu. Hatta tahminin de ötesine geçiyor, İbo’nun üniversitedeki sağlam kavgacı unsurları araklayıp, kendi çalıştığı fabrikalar semtine, Alibeyköy’e ve Trakya’ya götüreceğini, üniversiteleri savunmasız durumda bırakmakla kalmayacağını, götürdüklerini de oralarda pasifize edeceğini söylüyordu. İbo biraz da Doğu Perinçek’in daha önce, gençliğin üniversite sınırları içindeki mücadelesini çelik çomak oyununa benzeterek küçümsemesinin cezasını çekiyordu. Dev- Genç kadroları PDA içindeki görüş ayrılıklarını bilmediği için İbo’nun Perinçek gibi düşündüğü sanısına kapılıyorlardı. Kızgınlıkları biraz da bundandı. İbo, ben, Garbis, Kabil Kocatürk, birkaç kişi daha, grup halinde toplantıyı izliyoruz. Konu, Cihan Alptekin, Necmi Demir, Ömer Erim Süerkan, Gökalp Eren, Namık Kemal Boya ve Mustafa Zülkadiroğlu’ndan oluşan Dev-Genç Bölge Yürütme Kurulu içindeki anlaşmazlıklar. Konu açılıyor, tartışmalar başluyor, Zülkadiroğlu saymanlıktan istifa ediyor. Tartışmaların kızıştığı bir anda, söz alanlardan birisi, gençliğin emekçi sınıflara açılması gerektiğinden, aksi taktirde iç didişmelerin artacağından söz ediyor. Bir diğeri, militan gençliğin, kitle çalışması kisvesi altında, kavga alanlarından çekilerek pasifize edilmek istendiğinden dem vuruyor. Bunun üzerine kolunu kaldırıp söz istiyor İbo. Görmezlikten geliyor Cihan Alptekin, bir başkasına söz veriyor. İbo’nun konuşması durumunda ortamın elektirikleneceğini iyi biliyor. Konuşmacı sözünü bitirdikten sonra İbo kolunu kaldırıyor. Yine görmezlikten gelip bir başkasına söz veriyor Cihan. Arkamızda oturan militanlar, tatsız yorumlarla laf dokunduruyorlar bize. İbo duyacak diye endişeleniyorum. Kafasını bana doğru çevirerek, “Örgüt içi demokrasi dar bir çete tarafından resmen yok ediliyor,” diye mırıldanıyor. “Biraz bekle,” diyorum. Bekliyor. Birkaç kişi daha konuştuktan sonra el kaldırıyor. Ben de kaldırıyorum. Toplantının selameti için hiçbirimize söz hakkı vermiyor Cihan. İbo bu kez olduğu yerden: “Deminden beridir el kaldırıp söz istiyorum, söz vermiyorsun,” diyor. “Söz almadan konuşma,” diye uyarıyor Cihan. “Siz iktidar mücadelesini kendi içinizde kendiniz gibi düşünmeyenleri susturarak mı vereceksiniz? Düşünceler çatışmazsa doğrular nasıl çıkacak ortaya?” Cihan’ın, “Söz almadan konuşuyor, usulsüzlük yapıyorsun, otur yerine!” uyarısını arkadan gelen tehditvari uyarılar izliyor: “Otur yerine be, ne konuşacaksın!” “Seni gençliğin militan mücadelesi içinde göremiyoruz İbrahim, otur yerine, senin ne diyeceğini biliyoruz biz.” İbo bu kez geri dönerek, “Ben de sizleri işçi semtlerinde, grev çadırlarında göremiyorum,” diye çıkışınca, “Otur yerine,” sesleri çoğaldı. Amfideki tüm kafalar İbo’ya yöneldi. İbo yönünü tekrar sahneye doğru çevirip konuşmasını sürdürünce, ülkedeki siyasi atmosfer ile Bölge Yürütme Kurulu’nun içindeki çekişmelerin gerdiği sinirler, habis bir uğultu halini aldı. Arkamızda bulunan militanlardan Bombacı Zihni (Zihni Çetin), “Otur ulan otur, diyorum sana!” diye bağırarak, oturduğu tabureyi kaldırıp İbo’nun kafasına vurdu. Dehşet içinde kaldım. Kabil Kocatürk Zihni’ye ve arkadaşlarına doğru hörelenince kolundan çektim. Grubun içinde, Nahit Tören, Taner Kutlay, Zeki Erginbay, Mustafa Zülkadiroğlu gibi Dev-Genç’in mücadele içinde pişmiş ünlü militanları vardı. Nahit gibi birkaçının belinde de tabanca vardı. Zihni elindeki tabureyi yere koydu, durgunlaştı. Mücadeleci ve sinirli bir insandı. Harp okulundayken, öğretmeni Talat Aydemir’in örgütlediği 1963 darbesine katılmış, tutuklanıp üç yıl hapis yatmış, çıktıktan sonra 68 eylemlerine katılmış, Filistine gidip gelmiş fedakar bir insandı. İbo’nun kafası kırılmış, kırıktan boşanan kan, alnından yüzüne, boynuna ve göğsüne yayılmıştı. Dik durmaya çalışıyordu ama benzi solmuştu. Bir koluna Ragıp Zarakol diğerine de hatırlayamadığım birisi girmişti. İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu binası, Dev-Genç’in en önemli üssü olduğu için polis binadaki olayları anında haber alıyordu. Az sonra polis ekibi geliyor, İbo’yu alıp götürüyor. Nereye götürdüklerini bilemiyoruz. Karanlık çöktüğünde geliyor İbo. “Beni alıp Karakola götürdüler,” diye anlatıyor. “Kafama bant çektikten sonra sorguya aldılar. Komünistler arasında post kavgasının olduğunu, birilerinin vurduğunu ileri sürdüler. Kabul etmedim, merdivenden düştüğümü söyledim, tutanağa öyle geçti.”

MKP 3. Kongre Tanıtım Videosu.Tek Bölüm

MKP 3. Kongre Tanıtım Videosu.Tek Bölüm
Bu video, mkp 3. Kongresinin, emperyalist dünya sistemine ilişkin fikirlerini, Türkiye Kuzey Kürdistan'ın sosyo ekonomik yapı tahliline ilişkin yaklaşımını ve devrimin niteliğine (demokratik devrimin görevlerini üstlenen, sosyalist devrime) ilişkin anlayışını, devrimin yolu olan sosyalist halk savaşını ve demokratik halk devrimi, sosyalizm ve komünizm projesini (gelecek toplum projesinde devlet anlayışını), ulus ve azınlıklar, ezilen inançlar, kadın ve lgbtt'ler, ve gezi ayaklanmasına ilişkin fikirlerini, birlik ve eylembirliği anlayışını, ittifaklar politikasını, yerel yönetimler anlayışını, işçi partisi değerlendirmesini ve komünist enternasyonale ilişkin güncel görevler yaklaşımını içermektedir.

https://www.muzafferorucoglu.com/?lng=tr

https://www.muzafferorucoglu.com/?lng=tr
Ve Durgun Akardı Don Gençliğimde hayalimin sınırlarını aşmama yol açan, beni en çok etkileyen roman. Don kazaklarının yaşamı, iç savaş, toprak kokusu, aşk, yaratım ve yıkım. Şolohov iç dünyamdaki yerini hep korudu. 24 Mayıs 1936’da Şolohov, Stalin’in daçasına gidiyor. Sohbetten sonra Stalin Solohov’a bir şişe kanyak hediye ediyor. Solohov evine geldikten bir müddet sonra kanyağı içmek istiyor ama karısı, hatıradır diye engel oluyor. Solohov, defalarca kanyağı içme eğilimi gösterdiğinde, karşısına hep karısı dikiliyor. Aradan üç yıl geçiyor, Solohov ünlü eseri, dört ciltlik ‘Ve Durgun Akardı Don’u, on üç yıllık bir çabanın sonunda bitirip karısından kanyağı isteyince arzusuna erişiyor ve 21 aralıkta, Stalin’in doğum gününe denk getirerek içiyor. Tabi biz bu durumu, Şolohov’un Stalin’e yazdığı mektuptan öğreniyoruz. Durgun Don’dan bir alıntıyla bitirelim: “Bizleri, insanoğlunu birbirimize karşı çıkardılar; kurt sürülerinden beter. Ne yana baksan nefret. Bazen kendi kendime, acaba bir insanı ısırsam kudurur mu, diye sorduğum oluyor.” (1. Cilt) ---------

Çamurdan ayaklı ahmaklar kaldırdıkları kayanın altında kalacaklar

Çamurdan ayaklı ahmaklar kaldırdıkları kayanın altında kalacaklar
Devrimci ve İlerici Kamuoyuna, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ender haleflerinden, Türkiye’de, devrimci komünist/proleter enternasyonalist çizginin temsilcisi, Maoist ekolün kurucusu, önder İbrahim Kaypakkaya karşı yine iğrenç, alçakça, çamurdan bir saldırıyla karşı karşıyayız. Bizler böylesi iğrenç, alçakça çamurdan saldırıları geçmişten de biliyoruz. İbrahim Kaypakkaya’yı “seni bizat kendi ellerimle geberteceğim” diyen Yaşar Değerli’nin, “sanık İbrahim Kaypakkaya, intihar etmiştir” diye başlayan bu saldırısı sırasıyla, Nasyonal Sosyalist Doğu Perinçek’in 70’lerden buyana dillendirdiği “intihar” yalanıyla, ardından Orhan Kotan’ın, “Rızgari” adına yayınlanan Diyarbakır Hapisanesi Raporu’ndaki “o işkenceye kimse dayanamaz, İbrahim’in direnişi şehir efsanesidir” çamurlarıyla devam edilmiştir. Bugünkü saldırının failleri ise bizat önder Kaypakkaya’nın kurduğu ekolün yıllar içerisinde epey, bir hayli dejenere olmuş, paslanmış, küflenmiş halinin sonuçları olan tek tek safralardır. Bu safralar kendilerinin muhatap alınmasını, attıkları çamurun gündem olmasını ve tartışılmasını istiyorlar. Görünürde ilk kuşaktan olup, Koordinasyon Komitesi üyelerini ama özellikle de Muzaffer Oruçoğlu’nu hedef alıyor muş gibi yapan bu iğrenç, alçakca çamur faaliyetin ESAS amacı ve HEDEFİ aslında, İbrahim Kaypakkaya’nın fikirleriyle hesaplaşmaktan kaçıp, onun geride kalan kemiklerini (“otopsi isterük” naralarıyla) taciz ve teşhir ettikten sonra çamura batırmaktır. Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, Kaypakkaya yoldaşın koptuğu Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’nin önde gelen kalan kadrolarının 1972 senesi içerisinde (sırasıyla Hasan Yalçın, Gün Zileli, Oral Çalışlar, Ferit İlsever, Nuri Çolakoğlu, Halil Berktay ve Doğu Perinçek’in) yakalandıklarını ve bunların polis ve savcılık ifadelerinde İbrahim Kaypakkaya hakkında gayet kapsamlı ve derinlikli bilgi verdiklerini çok iyi biliriz. Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, 3 Kasım 1972’de Ankara’daki Marmara Köşkü'nde yapılan Devlet Brifingi'nde “Diyarbakırda yakalanan gençlerin örgüt evlinde Kemalizm ve Milli Mesele Üzerine adlı bölücü yazıların çıktığına” dikkat çekildiğini gayet iyi hatırlarız. Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, önderimiz İbrahim Kaypakkaya’nın 28 Şubat 1973’de zincirle bağlı bulunduğu yatağından kaleme aldığı, adeta vasiyeti sayılacak mektupta, “saflarımızda çözülenleri ve moral bozanları derhal atın” dediğini nasıl unuturuz? Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, buna mukabil başta Muzaffer Oruçoğlu olmak üzere Koordinasyon Komitesi mensuplarının direnmediklerini ve çözüldüklerini de iyi hatırlarız. Ve önder Kaypakkaya’yı en son gören tanıklardan olan yoldaş Hasan Zengin’in, çapraz hücrede kalan İbrahim Kaypakkaya’nın yanına Yaşar Değerli ve Güneydoğu Anadolu Sıkı Yöneim Komutanı Şükrü Olcay’ında bulunduğu kalabalık, sivil giyimli bir heyetin geldiğini ve bu heyet ile Kaypakkaya arasında geçen konuşmanın muhtevasını da gayet iyi biliriz: Zira o “konuşmada” DEVLET, İbrahim Kaypakkaya’ya adeta “bu yazdıklarını savunuyor musun, hala arkasında mısın” diye sormuştur. İbrahim’de “evet, savunuyorum ve arkasındayım” demiştir. Ve onun için ister işkenceyle, ister kurşunla olsun Kaypakkaya, “arkadaşlarının 21 Nisan 1973’den itibaren çözülmeleri sonucunda”, “devletin aslında öldürmeyecekken dikkatini çekmiş masum bir öğrenci olduğu için” DEĞİL, ta başından beri DEVLETİN sahip olduğu İSTİHBARATIN sonucu İNFAZ edilmiştir. Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, 1. Ana Dava Dosyası’na konan ve müptezellerin bize unutturmaya çalıştıkları, MİT raporundaki şu saptamayı da hiçbir zaman akıldan çıkartmayız: “Türkiye’de komünist mücadelede şimdiki haliyle en tehlikeli olan Kaypakkaya’nın fikirleridir. Onun yazılarında sunduğu görüşler ve öngördüğü mücadele metotları için hiç çekinmeden ihtilalci komünizmin Türkiye’ye uygulanması diyebiliriz.” Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, ABD emperyalistleri tarafından “Soğuk Savaş” yıllarında yayınlanan The Communist Year Book’un 1973 baskısında önder İbrahim Kaypakkaya başta olmak üzere, Ali Haydar Yıldız, Meral Yakar ve Ahmet Muharrem Çiçek’in ölüm haberlerinin H. Karpat tarafından adeta zafer edasıyla duyrulduğunu biliriz. İşte tüm bu nedenlerden ötürü bugün bu iğrenç, alçakça çamur saldırının ana hedefi kati surette Muzaffer Oruçoğlu DEĞİLDİR. Bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının ANA HEDEFİ önder İbrahim Kaypakkaya’nın ser verip sır vermediği, devrimci komünist, proleter enternasyonalist siyasi ve ideolojik hattır. Bugün bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıyı başlatıp yürüten safralar, İbocu hattan ta 70’lerin ikinci yarısında kopup, evvela Enver Hoca’cılığı tercih eden, sonra devrimciliği bitirip, şimdilerde Dersimcilik yaparak statü sahibi olmaya çalışan, Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne “katliam” diyecek kadar antikomünistleşenlerdir. Ve ne ilginçtir ki, bu safralar geçmişteki anlatımlarında (mesela Kırmızı Gül Buz İçinde belgeseli için verdikleri yaklaşık 3 saatlik mülakatte) tek kelime bugünkü iddialarından bahsetmemişlerdir. Keza o günlerde karşılaştıkları Arslan Kılıç’la da gayet mülayim mülayim sohbet etmişlerdir. Bugün bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıyı başlatıp, yürüten safraların bazıları ise kişisel öç alma derdinde olanlardır. Bunlar yıllarca İbocu=Dersimci denklemiyle eğitilmiş ama gerçekte İbrahim Kaypakkaya’nın ve onun dayandığı bütün bir komünist bilimle değil, Dersim’in yüzyıllarca sahip olduğu feodal kültürle yoğurulmuş müptezellerdir. Bu safralar, Kürt Milli Hareketi ile aileleri arasında yaşanan kanlı antagonizmaya, sırtlarını dayadıkları, Dersimli gördükleri, İboculukla alakası olmayan pragmatist hareketin ikircikli politikasına karşı gelip, kendilerini Türk şovenizminin Dersim temsilcisi eski CHP’li vekillerin kollarına atanlardır. Bu müptezellerin, vaktiyle Doğu Perinçek’in, Arslan Kılıç’a talimat verip, Arslan Kılıç’ında, “Ordu Göreve” pankartıyla bilinen, Nasyonal Sosyalist Gökçe Fırat’ın, “Türk Solu” dergisinde kalem oynatan Turhan Feyizoğlu’na siparişle yazdırdığı, İbo kitabının basımına nasıl cevaz verdikleri bilinir (bu kitap, hiç utanma ve arlanma duyulmaksızın bütün “İbo anma gecelerinde” de maslarda sergilenir). İbo kitabının dayandığı iki iddia vardır: 1. İbrahim Kaypakkaya, TİİKP’den “bir kadın meselesinden ötürü ayrılmıştır”. 2. İbrahim Kaypakkaya, “jiletle intihar etmiştir”. İşin ilginç yanı şudur ki bu çamur kitabın “Önsözü”, gayet övücü sözlerle Muzaffer Oruçoğlu tarafından yazılmıştır. Ve bugün Oruçoğlu konusunda çok hassasiyet sahibi imiş gibi gözüküp, bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının başını çekenler tarafından da o dönemde basımına ve dağıtımına onay verilmiştir. Bugün bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıyı başlatan bir diğer safra ise, yazdığı 9 sayfalık çamur yazının altına imzasını koyamayacak kadar alçak ve korkaktır. Bu müptezelin davet edilmediği, 2017’de Darmstadt’da buluşan İbocu geleneğin farklı nesillerinin toplantısında, birden ortaya çıktığı ve “Arslan Kılıç, İbrahim’den teorik olarak ileriydi. Ben Arslan ağabey ile konuştum. İbrahim işkence falan görmedi, intihar etti” der demez, nasıl linç edilmekten son anda kurtulduğu ve topuklarını yağlayıp, nasıl sırra kadem bastığı da bilinir. Bugün bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıda kullanan TKP/ML 1. Ana Dava Dosyası’nın biz İbocular açısından zerre kadar özgül ve orijinal tek bir yanı yoktur. O dosyanın yegane özelliği, o dönemki kadroların alttan alta önder İbrahim Kaypakkaya’nın 5 Temel Belgesi’ne nasıl ŞÜPHE duymaya başladıklarının göstergesidir. (Zaten onun içindir ki, ortak bir savunma yapılamamaıştır) Bu ŞÜPHE’nin daha sonra 1978’de yapılan 1. Konferans’da verilen “Özeleştiri” ile TEORİLEŞTİRİLDİĞİ ve bugünlere dek uzayıp geldiğni de zaten hepimiz görmekteyiz. Öte yandan bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının manidar boyutları da vardır ve ne ilginçdir ki, bir zamanlar Sosyal Emperyalistlerin Türkiye temsilcisi İsmail Bilen ve Haydar Kutlu TKP’sinin kurduğu TÜSTAV arşivinin envanterinde, TKP/ML 1. Ana Dava Dosyası gözükmekle birlikte, çevrim içi bu dosyanın tek bir sayfası dahi dijital olarak TÜSTAV sitesinde BULUNMAZKEN, iğrenç, alçakça, çamur saldırının sorumlusu, bahsi geçen müptezellerine kim veya kimler tarafından SERVİS edildiği ve hatta Türkiye’den Ethem Sancak’ın ortağı olduğu Türk-Rus ortak arama motoru YANDEX’e kim veya kimler tarafından da yüklendiğidir. Dünyanın olası bir 3. Emperyalist savaşla burun buruna geldiği, Türkiye’de islamcı-faşist bir rejimin 20 yıldır kendisini adım adım tahkim ettiği bir ortamda, önder İbrahim Kaypakkaya’ya yapılan bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının insanlığa ve devrime zerre kadar faydasının olmadığı son derece aşikardır. Yeni, genç nesiller bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıdan ne öğrenecektir? Çamurdan ayaklı bu ahmaklar, İbrahim Kaypakkaya’ya karşı bir kaya kaldırdılar. Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Tarihsel olarak şimdiden o kayanın altında kalmışlardır. İnanmayan Hasan Yalçın’a, Gün Zileli’ye, Oral Çalışlar’a, Ferit İlsever’e, Nuri Çolakoğlu’na, Halil Berktay’a, Doğu Perinçek’e, Yaşar Değerli’ye, Orhan Kotan’a, Turhan Feyizoğlu’na baksın. Tüm bu adlar bugün hangi siyasi ideolojilk hela deliğine yuvarlandılarsa bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının başını çeken safralar da o deliğe yuvarlanacaklardır...

Sınıf Teorisi - Partizan

Sınıf Teorisi - Partizan
Katledilişinin 50. Yılında Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya Yol Göstermeye Devam Ediyor! ''Türkiye'nin Geleceği Çelikten Yoğruluyor, Belki Biz Olmayacağız Ama, Bu Çelik Aldığı Suyu Unutmayacak'' İbrahim Kaypakkaya

Türkiye Üzerine : Şark Meselesi

Türkiye Üzerine : Şark Meselesi
Amerika'da yayınlanan New York Tribune, iki yüz bini aşan tirajıyla, o yıllarda, belki de dünyanın en büyük gazetesiydi. «Türkiye Üzerine» Marx'ın bu gazeteye, «Şark Meselesi» ile ilgili olarak yazdığı makaleleri kapsamaktadır. «Türkiye Üzerine», geçen yüzyılda büyük devletler arasında kurulan politik ilişkilere «Şark Meselesi» açısından ışık tuttuğu gibi, Marx'ın Osmanlı İmparatorluğunun politik durumu ve toplumsal (sosyal) yapısı hakkındaki fikirlerini de dile getirir; bu bakımdan bizi özellikle ilgilendirmektedir. Bu yazılardan bir kısmının tamamen Marx' a ait olmadığı açıklamalar da belirtilmiştir. Biz, karışıklık olmasın diye, geleneğe uyarak, «Marx'ın» dedik. (Bkz. Kitabın sonunda yer alan)