Birlik meselesinde ilkeler üzerinde pazarlık yapılamayacağını Alman komünist hareketinde 1875 yılında gerçekleşen birlik deneyiminde ilkesizliğe karşı K. Marks ve F. Engels’in tutum ve anlayışından biliyoruz.
Küçük-burjuva sosyalisti Lasalle Ferdinand’ın kurucusu
olduğu “Alman İşçileri Genel Birliği” (1865) ile Marks, Engels’in kurulmasında
etkin oldukları ve ideolojik önderliğini sürdürdükleri dönemin komünist örgütü
“Alman Sosyal-Demokrat İşçi Partisi” (1869) (Bu parti 1964’te burjuvazinin
aletine döndü, komünizm amacına ihanet etti ve karşı-devrimci hale geldi)
arasında Mayıs 1875 yılında gerçekleşen birliğin programına Lasalci görüşler
damga vurdu.
Oldu-bittiye getirilen bu ilkesiz birliğin Lasalci Gotha
programı, K. Marks tarafından “Gotha programı eleştirisi”nde ayrıntısıyla
mahkum edildi. Engels programa “karışık, dağınık, tutarsız, mantık dışı ve
utanç vericidir” şeklinde öfkesini belirtmiş ve programın ilkesizliklerini
açıklamıştır.
Bu ilkesiz hatalı programla ilgilerinin olmadığını kitlelere
açıklamak işini ötelemeleri tutarsız program içeriğinin burjuva basın ve diğer
tüm kesimlerce görülmeyip “komünist program” olarak algılanmaya devam edilmesi
nedeniyledir.
Sınıf düşmanları ve işçiler komünistlerin amaç ve
düşüncelerini temsil eden bir program olduğunu düşünmeye devam ettikçe sessiz
kalınabileceğini seçmişler.
Program nihayetinde
ancak Alman komünist hareketi 1891 Enfurt programıyla bu ilkesiz birliğin
meyvesi Marks ve Engels’in ifade ettikleri “saçmalıkları” aşabilmişlerdir.
ilk ders şudur:
ilkeler üzerine pazarlık yapılamaz.
Birlik yada herhangi bir soruna ilişkin politikada
ilkelerden taviz verilemez.
İkinci ders ise
şudur:
işçi sınıfının
sosyalizm hedefli iktidar mücadelesinde anın somut koşullarında tüm
proletaryanın çıkarları bakışından bütünlüklü düşünme ve ona uygun davranma
zorunluluğudur. İlkesel olan yerel değil, evrenseldir. İlkeler geçici başarı ve
kazanımlara kurban edilemez.
K. Marks, F. Engels’in ilkelerden taviz verilemez tutum ve
anlayışı V. I. Lenin’in önderlik ettiği RSDİP’te en kararlı biçimde
sürdürüldüğü unutulmamalı. Gelişme halinde Marksist teori ve mücadele pratiği
tutarlı bir sürekliliğe sahiptir, donuk ve durağan değildir. İşte birkaç örnek:
Polonya Rus çarlığının boyunduruğu altında ezilen bir ulustu.
Bu ezilen ulus komünistlerin örgütü olan Polonya
Sosyal-Demokrat Partisi 1903 yılında RSDİP kongresinde birlik için gelmelerine
rağmen RSDİP’in programında bulunan “ulusların kendi kaderini tayin etme hakkı”
ilkesini o zaman reddettikleri için kongreyi terk etmiş ve birleşme
gerçekleşmemiştir.
Lenin ve kongre
iradesi ezilen ulusun komünist örgütünün bu hatalı anlayışına birlik yapılması
adına ilkelerden taviz vermeye kalkışmadılar. Ancak Polonya komünistleri UKKTH
ilkesine itirazlarından vazgeçtikten sonra 1906 yılında RSDİP ile birlik
(elbette özerk tüm haklara sahip biçimde) gerçekleştirilmiştir.
Keza RSDİP’in 1903 Kongresi’nden sonra gerçekleşen Bolşevik
ve Menşevik ayrılığı da uzlaşmacı Plehanov’un Martov ve diğer Menşevikler ile
birlikte parti tüzüğünü, dolayısıyla parti iradesini çiğnemeleri ve bir dizi
ilkesizlikler nedeniyle Lenin’in merkez yayın İskra yayın kurulundan istifa
etmesine sebep olmuş, parti ilkesizliğe, oportünizme karşı mücadeleye
çağrılmıştır.
Çünkü kongrenin görev vermediği kişilerin Yazı Kurulu merkez
organa tüzük çiğnenerek atanmaları örgütsel ilkesizlikti; parti iradesine karşı
yapılmış darbeydi ve kabul edilemezdi. Lenin yoldaş, “parti birliği” deyip yapılan
ilkesizliklere boyun eğmedi, aksine birliği yıkan bu oportünizme meydan okudu
ve partiyi göreve çağırdı.
Nihayetinde parti
bölündü ama Lenin’in teorik ve politik ilkeler çiğnenemez ve onlar üzerine
pazarlık yapılamaz yönlü öğretici mücadelesi yanında partiye darbe yapan
Mevşevik-azınlık ayrılıkçılığına karşı tavrı ve yaklaşımı da derslerle doludur.
Bolşevik-Menşevik
ayrılığı özünde örgütsel ilkelerin çiğnenmesi nedeniyle gerçekleşen bir
ayrılıktı; ideolojik köklere dayansa da programsal ve ideolojik nedenlerden
kaynaklanmıyordu.
Bölünmüş halde iki ayrı yerde yapılmış kongrelerle
kesinleşmiş ayrılık sonrasında RSDİP 3. Kongresi’nin çağrısı birlik yapılması
yönünde olmuştur.
Kongre sonrası Lenin partiden ayrılanlarla
birlikte çalışma temennisinde bulunmakla birlikte parti birliğinin sağlanması
yönünde açıklama ve çağrı yapmaktadır.
(*5) Sonuçta bu ayrılık 4.
parti kongresinde tekrardan birleşmeyle sonuçlanıyor.
Keza daha önce özerk yapıda tüm haklara sahip olmasına
rağmen tümüyle bağımsız hareket etme ilkesizliği dayatması kabul edilmeyip,
ilkelerden taviz verilmeyince RSDİP kongresini terk eden Tüm Rusya Yahudi
İşçileri Sosyal Demokrat Örgütü-BUND ile 1906’da yeniden birlik gerçekleşti.
1917 sosyalist devrim süreci öncesi ve sonrası ayrılık ve
birlik deneyimleri de var. Lenin yoldaşın önderliğinde biçimlenen parti ve
parti birliği, devrimci proletarya partisi anlayışında öğretici ders şudur:
Parti birliği, teorik, programsal ve örgütsel ilkeler üzerinde, bunlara sıkı
sıkıya bağlı kalınarak sağlanır.
İlkeler pazarlık malzemesi yapılarak birlik sağlanamaz. Parti
birliğinin ayrılık meselesine ilkesel yaklaşıma bağlı olduğudur. Ayrılık
meselesine ilkeli ve doğru yaklaşım olmadan birleşmenin mümkün ve gerekli
olduğu sınıf kuvvetleri vede partiden ayrılan taraflar, yada ayrılıp örgüt
olarak kendisini oluşturmuş parti ve örgütlerle birleşmek olanaksızdır.
Bir örgütlenme dehası olarak V.I.Lenin birliğin ayrılık meselesine
ilkeli ve doğru yaklaşıma bağlı olduğunu göstermektedir.
Parti ve Parti Birliği
Anlaşılır olması bakımından birlik karşıtı düşüncenin şekillendiği
ayrılıkları özet geçmek gerekmektedir.
Uzun bir mücadele deneyimi arkasında bırakan Maoist Komünist Partisi (önceli Türkiye Komünist Partisi (Marksist-Leninist) komünist önder İbrahim Kaypakkaya öncülüğünde 24 Nisan 1972 yılında kuruldu. 2002 yılında 1. Kongresinde isim değişikliğine gidildi.
Enternasyonel devrimci proletaryanın bir parçası olarak her türden saldırıya göğüs gererek komünizm bayrağını göndere çeken Maoist parti egemen sınıfların imha saldırıları sonucunda ilk yenilgisini önder kadrolarından Ali Haydar Yıldız’ın katledildiği Dersim-Vartinik baskını sonrası yaralı yakalanan önder İbrahim Kaypakkaya’nın üç ay süren işkenceli sorgulama sürecinde 18 Mayıs 1973 yılında katledilmesiyle başlayan ve örgütsel yapının kısa sürede darbelenmesiyle alınmıştır.
Maoist Komünist Partisi kesintisiz sınıf mücadelesini sürdürmüş olsa da 1973 sonrası tüm dönemlerde önderlik sorunu aşılamamış, birlik deneyimlerine rağmen parti esas olarak ayrılıklardan kurtulamamıştır.
Önder kadroların katledilmesi, ideolojik ve siyasi çizgisinde çekirdek bir önderliğin yaratılamaması ve önderlik ihtiyacının giderilememesi hem sağlam, dayanıklı ve işleyen bir partinin oluşumuna engel, hem de güçlü bir önderlik çizgisinde güçlerin birleştirilmesine engel faktör olması kaçınılmaz sonucu doğurmuş birlikten çok ayrılıklar her dönemde partinin önüne çıkmıştır.
Bu durum proletarya partisini güçten düşüren, enerjisini harcayan egemen sömürücü sınıflara karşı yürüttüğü savaşa darbe vuran bir etken olması ayrılık meselesinde sol sekter düşüncenin de beslendiği alan olmuştur.
Ayrılıkları besleyen önderlik başta olmak üzere teorik ve pratik yönler üzerinde durmak ve sonuçlar çıkarmak yerine neden ve sonuçların tümü ayrılığın taraflarına yüklenmiş, birlik, birleşmeyi tesis etmek yerine edebileştirilmiş bir ayrılık düşüncesiyle hareket eden düşünceler kendine alan bulmuştur.
Esasta örgütsel nedenlerden gerçekleşen ayrılıklar
devrimci proletaryanın sınıf çıkarları aleyhine, burjuvazinin ise lehine
işleyen içerikte işçi sınıfı partisinin güç kaybetme zemini olmuştur.
Ayrılıklar birer sonuçtur, ayrılığı yaratan nedenlerin iyi tahlil edilmesi
gerekir.
Tümü değil ama belli başlı ayrılıklar şunlardır:
İbrahim Kaypakkaya yoldaşın teorik ve siyasi çizgisinden
kopmakla başlayıp modern revizyonizmin anti Maoizm cephesine dahil olan
Koordinasyon Komitesi hizbi 1976 yılında partiden atılmıştır.
Birinci Merkez Komitesi’nin sağ pasifist çizgisine bir tepki
olarak 1980 yılı ortasında gelişen Geçici Koordinasyon Komitesi (GKK) hizbi
parti gücüne önemli bir zarar vermiş, tahribat yaratmıştır.
Mao Zedung yoldaş şahsında Marksizm, Leninizm, Maoizme karşı ideolojik saldırı çizgisinde gelişmiş ve 2. Konferansa doğru ve hemen akabinde sistemleşmiş çizgisiyle partiyi karşısına almış Yurt Dışı Hizbi 1981 ortalarında kopmuştur. Bolşevik Partizan olarak bilinen bu Yurt Dışı Hizbi parti ikinci konferansı tarafından revizyonist ve Troçkist kırması AEP’den etkilenme sonucu oluşmuş görüşler olarak değerlendirilmiştir.
Yurt Dışı Hizbiyle 1976 yılında
atılan Koordinasyon Komitesi hizbinin teorik ve siyasi çizgileri esas olarak
Mao Zedung görüşlerine karşıtlık üzerinden Marksizm, Leninizm, Maoizmin teorik
hazinesine, pratik deneyimine ideolojik saldırı muhtevasıyla çakışmıştır.
1987 ile 1992 birliğine uzanan süreçte TKP/ML Konferans
kanadında Devrimci Partizan ismiyle bilinen bir ayrılık olmuştur. Merkez kadro
ve üyelerin içinde yer aldığı ideolojik, siyasi çizgi farkları bulunan bu
ayrılıkta Devrimci Partizan “iki asgari bir azami program”la Kürdistan’da parti
örgütlenmesini savunmaktaydı. Konferans kanadı 4. Konferansta Devrimci Partizan
çizgisini “sağ tasfiyeci, revizyonist” olarak değerlendirmiştir.
Ayrılık meselesinde devrimci olmayan yöntemlere yakınlaşma, kaba ve sekter politika ‘94 ayrılığıyla TKP/ML’de çizgi halini almıştır ve hiç bir zaman bu konuda hatalarına karşı özeleştirel olmamıştır.
2000’li yıllarda kendilerinden kopan Güneşin Sofrası daha sonra Devrimci Dönüşüm gruplarına olsun, 2017 yılında yine örgütsel nedenlerden olduğu anlaşılan son TKP/ML ile TKP-ML bölünmesinde izlenen politika özelliklede Yeni Demokrasi çizgisi başta olmak üzere hatalı anlayışın bir süreklilik arz ettiği görülmektedir. ‘94 sonrası bu örgüt herhangi bir birlik sağlayamadı, ayrılık ve birlik sorunundaki hatalı anlayışını “en doğru fikirler” biçiminde savunmaya devam etti, ama ayrılıklardan da kurtulamadı.
Maoist Komünist Partisi ise Marksizm, Leninizm, Maoizme açık bir saldırı muhtevası taşıyan revizyonist çizginin darbeci yöntemle “3. Kongre” ile 2014 yılında ilan edilmesi sonrası ayrılık gerçekleşti. Marksizme sırt çeviren ve açıktan proletarya diktatörlüğü MLM teori ve siyasi çizgisini reddeden tasfiyeci mülteci kliğin önderlik ettiği bu örgütte de 2021 yılında Öncü Partizan ismiyle bir ayrılık daha gerçekleşti.
Başkaları söz konusu olunca partimizin ayrılıklara karşı takınılması gereken ilkeli ve doğru tavrı söylemde tekrar eden, birlik üzerine ahkam kesip duran, akıl dağıtan, ama kendisi aynı sorunla karşılaşınca bambaşka bir forma giren darbeci revizyonist tasfiyeci 3. Kongre çizgisi savunucularının partimizin köklü proleter komünist çizgisini temsil eden proleter devrimcilere, partimize yönelik benimsedikleri devrimci politika ve anlayışla ilgisi olmayan yöntemler ve anlayış ile birlik sorununda ne derece tutarsız ve ilkeli duruştan saptıkları anlaşılır olmaktadır.
Keza
Öncü Partizan ayrılığında da bu eski yoldaşlar benzer seciyesiz polemik üslubu,
devrimci olmayan yaklaşımlarını sürdürdüler.
Bu ayrılıklar bize ne söylüyor: Partimizden 1976 yılında
atılan Koordinasyon Komitesi hizbi ve 1981 yılında Yurt Dışı Hizbi-Bolşevik
Partizan ve son olarakta yine yurt dışı merkezli mülteci kliğin marifetiyle
revizyonist “3. Kongre” darbesiyle gerçekleşen ayrılıklar ideolojik ve siyasi
çizgi temeline dayanmaktadır. Partimizde gerçekleşen diğer ayrılık ve kopmalar
örgütsel meselelerden kaynaklıdır.
Keza bu ayrılıklar tarihi partinin iç birliğini koruyamadığı
ve her dönem ayrılıklarla boğuştuğunu, bölünme, parçalanma, tasfiyelerin
ağırlaşarak devam ettiğini bize söylemektedir. Bu yakıcı olgularla boğuşan,
yara alan Kaypakkayacı siyasi, politik çizginin tarihi sadece tutarlı ve ilkeli
bir birlik anlayışına sahip olmak gerektiğinin yanında bu tutarlılık ve ilkeli
olmak ve komünistlerin birliği bilgisi ve pratiğinin kararlı uygulayıcısı olmak
gerektiğini göstermiştir.
Maoist Komünist Partisi ‘94 ayrılığı sonrası iç-dış saldırıları tüm zorlukları göğüsleyerek boşa çıkardı. 1996’da gerçekleştirilen Kongre Hazırlık Konferansı’nda içe sızdırılmış düşman unsurlarını açığa çıkararak cezalandırmış, parti iç birliğini bozma ve anlayışını yozlaştırmaya yönelik karşı-devrimci faaliyetler konusunda çok önemli sonuçlar çıkarmıştır.
Ayrılık meselesinde sekter hatalı yaklaşımlar mahkum edilmiş ve birlik
perspektifini geliştirmiştir. TKP/ML’ye birlik çağrısında bulunmayı da içeren
birlik meselesi devrimci ilkeler üzerinden tanımlanmış ve her geçen günde
pekiştirilmiştir.