PartizanAğustos-Eylül-2008-SAYI_66
E- SAVAŞ-SİYASET İLİŞKİSİ VE ST’NİN SİYASET DIŞI DURUŞU
Partizan’ın ulusal hareketlerle ilgili devrimci, reformcu kriteri ulusal savaşlar sorununda da belirleyicidir, tamamlayıcıdır. Bu bölümde ulusal hareketin niteliğine rengini veren unsurun ulusal savaşlara da rengini verdiğini açıklayacak ve ST’nin siyaseti ihmal ederek ulusal savaşları nasıl içeriksiz bıraktığını göstereceğiz. Partizan milli baskıyı kökünden söktüğü, ulusal ezilmişlik konumuna son verip egemen ulusun, egemen sınıflarının çıkarları için yaşamsal olan devlet sınırlarına yöneldiği için UKKTH’yi ve onu siyasetinin temeli yapan ulusal hareketi devrimci değerlendirmektedir.
UKKTH’nin şekillendirdiği bir ulusal savaş ulusal bağımsızlık-kurtuluş savaşıdır; böyle bir savaş ulusal devrimci bir savaştır. MLM’nin savaş teorisi, savaşı siyasetle ilişkisi içerisinde ele alır ve onu siyaset üzerinden tanımlar ve savaşın niteliğini savaşa yol açan siyasetle açıklar. İşte Lenin’in bu konuya dair aydınlatıcı sözleri: “Peki, bir savaşın özünü nasıl tanımlayabilir, nasıl ortaya koyabiliriz? Savaş, siyasetin devamıdır. Öyleyse savaş öncesinde güdülen siyaseti, savaşa yol açan, savaşı ortaya çıkaran siyaseti incelememiz gerekir...
Eğer güdülen siyaset ulusal kurtuluş siyasetiyse, yani ulusa zulmedilmesine karşı olan yığın hareketinin ifadesiyse, o zaman bu siyasetten doğan savaş, ulusal kurtuluş savaşıdır.” (U.S.U.K.S, Sf 232-233) Lenin yoldaşın açıklamalarındaki gibidir Partizan’ın ele alışı. Ulusal kurtuluş siyaseti UKKTH ile şekillenir, UKKTH olmaksızın bir ulusal kurtuluş siyaseti ve elbette ulusal kurtuluş olmaz. Ulusal kurtuluş savaşı doğrudan bir siyaseti, UKKTH’yi gerçekleştirme siyasetini anlatır. İşler cinfikirli ST yazarının dediği “Çeşitli sebeplerle bu ilkenin geri çekilmesi, ya da somut olarak ileri sürülmemesi...” gibi olmaz.
Cinfikirli ST yazarı UKKTH’nin gizlenebilir olacağına, bir ulusal hareketin bunu gizleyeceğine öylesine inandırmış ki kendini “Biz devrimci gerçekçileriz, saklı olana da ilgi duyar, gizli olanı da değerlendirmeye alırız”. ST yazarının gizli-saklı olanı açığa çıkartma maharetine ileride değinecek, hakikaten bu işte ne kadar acar olduğunu göstereceğiz. Fakat “biraz ciddiyet” deme hakkımız var. Bir politik programın temel dayanaklarından bahsediliyor, örgütsel sırlardan değil, “gizli” “saklı” mı olur, bu da nereden çıktı?
ST bu tür kurgular, “ihtimaller” bulmak yerine, ulusal savaşın siyasetine yoğunlaşmalıdır. Ulusal savaşa dönüşen siyaset nedir, ulusun güttüğü siyaset neydi, egemen ulusun egemen sınıflarına durup dururken mi savaş açtı, egemen ulusun egemen sınıflarına karşı savaşırken hangi hedefi gerçekleştiriyor vb. vb. sorular var cevaplandırılması gereken. ST’nin ulusal hareketlerle ilgili koyduğu ölçütlerle hareket edelim; Proleter dünya devrimine hizmet edip etmediği ve komünistlerin örgütlenme ve propagandası karşısındaki tavrını baz alarak bu hareketleri devrimci, reformist diye ayrıştırıyor. Bu kıstaslar, üzerinde düşünülmüş olguyu bir bütünlük içerisinde değerlendirerek oluşturulmuş kıstaslar değildir. Siyasal amaç ve hedefler esas alınarak tanımlanması gereken bir hareket, ST’nin ele alışında bunlardan soyundurularak tanımlanmıştır. Hiçbir ulusal burjuva hareketin proleter dünya devrimine hizmet etmek gibi bir amacı yoktur. Böyle bir amaç ve hedef hiçbir ulusal devrimci hareketin doğuş nedeni değildir; o halde kendisinin var oluşuyla uzakyakın hiçbir ilgisi, ilişkisi olmayan nedenlerle, kıstaslarla o ulusal hareketin niteliğini nasıl tanımlayabiliriz?
Tanımlamaya kalkıştığınızda şu kıstaslara uygunsunuz siz devrimci, bu kıstaslara uymadığınız için de siz reformistsiniz dediğinizde o iki ulusal hareket de birden size demez mi ‘Tamam da bizim öyle bir amacımız, hedefimiz yok ki, bizi neden var oluş nedenlerimiz, o nedenlere göre şekillenmiş siyaset ve savaşımız üzerinden, o nedenlerin gereğine uygun davranıp davranmadığımız üzerinden tanımlamıyorsunuz?
ST bize “bir ulusal hareket proleter dünya devrimine hizmet ettiğine ve komünistlerle dostluk ilişkisi kurduğuna göre bu hareket ulusal devrimci kurtuluş hareketidir ve güttüğü siyaset de ulusal kurtuluş siyasetidir” diyebilir. Bilimsel kriterlerden yoksun, tümüyle yorumlara dayanan böyle bir cevabı bir an kabul edelim. Peki ulusal kurtuluş siyaseti UKKTH değil midir, UKKTH ilkesi değil midir ulusal kurtuluş siyasetini şekillendiren! Siz ulusal kültür, özerklik siyasetiyle ulusal kurtuluşun sağlanacağını mı düşünüyorsunuz? Ulusal hareketleri en temel ilkeden UKKTH’den mahrum bırakması ST’ninhandikapıdır.
Ulusal hareketleri silahsızlandıran, siyasetten kopuk, boşlukta bırakan bu handikaptır. Somut bir örnek verelim. Kürt ulusal hareketinin benimsemiş olduğu siyaset nedir, veya bir siyaseti var mıdır? Kürt ulusal hareketinin siyasetini belirleyen hangi amaç ve hedeflerdir? Bu ve benzer soruların cevabı ST’de, aynı yayın grubu içinde olan “Devrimci Demokrasi Gazetesi”nde yoktur. Bahsettikleri en fazla ulusal hareketin taleplerini daralttığı, hızla reformizme gittiği vb.dir. Fakat taleplerin daraltıldığını nasıl tespit ediyorsunuz? Tam, bütün talep neydi? Neyin karşısında talepler daraltılmıştır veya neye bakarak, neyi kıstas alarak hızla reformizme gidiyor diyorsunuz? Belirsiz, muğlak kalmış şeylerdir. ST bunlara net cevaplar veremiyor. Bütün açmazlarının gelip dayandığı yer ST’nin ulusal hareketleri siyaset dışı bir 72 yaklaşımla değerlendirmesidir.
Özellikle Partizan’a yanıt diye kaleme alınmış ST’nin 14. sayısı bu açmazı derinleştirmiş, karman çorman yapmıştır. Siyaseti, savaşı bir oyun niyetine belliyor, kahUKKTH’yi gizliyor kah UKKTH de olur, özerklik de olur, bir besin zinciri gibi sonucun sonuçlarını üreterek “mantıki” sonuçlar halkası oluşturuyor vs. Ama sonuçta UKKTH temel ilkesi yoktur ya da bu ilke temel yapılmıyor ve bozuk bir temel üzerinde yapıyı yükseltiyor. Tabi yükseldikçe çarpıklık daha da güçleniyor. Ulusal kurtuluş siyasetine yön veren, onu biçimlendiren UKKTH’dir. Devrimci ulusal kurtuluş siyaseti ve bu siyasete bağlı olarak gelişen ulusal devrimci savaş, bütün varlığını UKKTH’ye borçludur. UKKTH hedefinin reddedilmesi halinde kaçınılmaz olarak yeni bir siyaset oluşturulur.
Bu siyaset hiç şüphesiz bir savaşa da dönüşebilir veya şimdi Kürt ulusal hareketinde olduğu gibi savaş durumunun korunmasını da getirebilir. UKKTH’nin terk edilmesiyle birlikte yeni oluşturulan siyasetin niteliği devlet sınırlarını değiştirmeyi hedefleyen olmaktan çıkar, verili koşullar içerisinde milli baskıyı hafifletmeye dönük bir nitelik kazanır. Savaşın sürdürülmesi, savaş durumunun korunması milli baskıyı hafifletmek, özcesi reformlara zorlamak amaçlı olur. Tahminler, senaryolar yazmıyoruz, savaş-siyaset ilişkisinin, siyasetin çözüm olgusuyla ilişkisinin getirdiği sonuçlardır bunlar. Ulusal hareketler tarihi bu örneklere çokça tanıklık etmiştir. ST’nin bilimsel olmayan tahlili olguları ve olayları keyfi bir temelde değerlendirmekle yüz yüze bırakıyor ST’yi.
F- ULUSAL DEVRİMCİ, ULUSAL REFORMİST SORUNU VE ST’NİN “OYUNUN KURALLARI”NI DEĞİŞTİRMESİ
Partizan, 66. sayısında ulusal hareketlerin kavranışıyla ilgili bir yaklaşım sunmuş ve ST’yi eleştirmişti. Partizan’ın eleştirisi dostça ve devrimciydi. ST, eleştirinin sunduğu imkanı da değerlendirerek konuyla ilgili anlayışını gözden geçirebilirdi. Her ne kadar ST’nin 12. sayısı böyle bir görevi yerine getirdiklerinin materyali ise de üzülerek belirtelim ki ST, konyla ilgili olarak dünkü durduğu yerden yalnızca çok da uzaklaşmış değil, akla ve bilime de savaş açmıştır. Böyle olduğunu, buraya kadar yazdıklarımızla dilimizin döndüğünce anlattık, şimdi konuyu biraz daha daraltıp derinleşelim. Lenin yoldaşın, Kautsky’yi ağır biçimde eleştirdiği sorunlardan biri de devlet ve devrim sorunuydu.
Lenin eskiden Marksist olmak için sınıflar mücadelesini kabul etmek yeterliydi diyor ve “bugün bu yetmez, proletarya diktatörlüğünü savunmak gerekir” diye tamamlıyordu. Sınıflar mücadelesinin kabulü oldukça geniş bir ortak paydadır ama devrimler ve devrimleri koruma sorunu güncelleştiğinde bu ortak paydada kopmalar oldu. Sınıflar mücadelesi reformistlerce de kabul görür, fakat proletaryanın iktidar sorununda yanımızda görmek bir yana eylemimize engel çıkartır, köstek olurlar. Toplumsal kurtuluş mücadelesinde devlet ve devrim sorunu ayrıştırıcı öğe olarak durur. Toplumsal kurtuluş mücadeleleri için durum buyken ulusal hareketler için değerlendirmeler söz konusu olduğunda bir ölçüsüzlük, bir keyfiyettir gidiyor.
Örneğin düşmanla bir masaya oturmak veya ateşkes ilanı reformist değerlendirilmesi için yeterli sayılıyor. Ya da silahlı mücadele veriliyorsa devrimcidir deniliyor. Emperyalizme, işbirlikçilerine karşı olması devrimci görülmeye, örneğin yasal parti kurmak reformist olmaya yetiyor. Bunların her biri değerlendirmede veri olarak alınabilir, buna itiraz edilemez. Sorun belirleyici kabul edilmeleridir. Bu, temel ilkelerin, onun şekillendirdiği siyasal çizginin bir tarafa bırakılması, gözardı edilmesidir. Böyle bir apolitiklik kabul edilemez, geçiştirilemez. Partizan, ST vesilesiyle aslında bu görüntüyü de eleştirmiştir. Emperyalizme karşı olmak devrimciliği belirlemez, çok geniş kesimler, çok farklı politik yapılar böyle bir zemin üzerinde bulunabilir/bulunur. Keza emperyalizme ve işbirlikçilerine darbe vurması veya dünya devrimine hizmet etmesi, dünya devrim cephesi içerisinde yer alması da aynı şekilde çok geniş bir ortak paydadır.
Proletaryadan milli burjuvaziye kadar tüm sınıf ve katmanlar bunların politik eylem ve örgütleri hatta kimi istisnalarda gerici, karşı-devrimci sınıfların siyasi temsilcileri ve eylemleri de bu ortak payda üzerinde buluşabilir. Bunun geçmişte de günümüzde de sayısız örnekleri var. Nepal’den Hindistan’a, Filipinler’den Latin Amerika’ya kadar birçok yerde bu söylediklerimizi doğrular örnekler söz konusudur. Bu durumun açıklamasını, çelişkilerin özgünlüğünde, her çelişkinin çözümünün farklı saflaş73 malar yarattığı gerçeğinde aramalıyız. Aynı yerde hem reformist hem devrimci yapı buluşur, buluşabilir. O halde çizilecek kavramsal çerçeve bunu yansıtmalı. Emperyalizme karşı olmak bir demokratı tanımlar (şüphesiz devrimciyi de, ama devrimci bir yapı için bu yeterli değildir) çünkü emperyalizm aynı zamanda siyasal gericilik demektir. Lenin en tutarlı demokratlar, komünistlerdir derken çok haklıdır.
Çünkü komünistler sadece cepheden karşı olmakla kendilerini sınırlamazlar, bir başka dünyanın temellerini de atarlar, bu bakımdan emperyalizmi mezara gömmeye yönelirler. Mesele burada, demokratlar bu kapsamda bir emperyalizm karşıtlığı tartışması değil, bu komünistlerle kıyas sorunudur. Ancak bu onların emperyalizme karşı olduğu gerçeğini değiştirmez.
Türkiye gibi sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal ülkeler siyasal demokrasinin hemen hiçbir koşulunu gerçekleştirmiş, hakim kılmış değildir. Feodalizmin komprador kapitalizm ve emperyalizm ittifakı ekonomik ve sosyal gelişmenin ayak bağı, frenleyicisi olmuş, siyasal ve ideolojik üst yapı ise bu en gerici sınıfların ve ekonomik yapının yeniden üretilmesine uygun bir biçim almıştır. Bu durum nesnel olarak çok geniş bir yelpazede siyasal sistem karşıtı bir gücün birikmesini sağlar. Burjuva demokrasisinin çözüme kavuşturduğu sorunlar (ezilen ulus ve milliyetler, farklı inanç gruplarının sorunu, örgütlenme sorunu, idari yapı ve kamu yönetiminin kısmi demokratikleşmesi, askeri hizmet vs. vs. sorunlar) bu ülkelerde yakıcı biçimde varlığını korur.
Farklı sorunlar üzerinden gelişen, farklı çözüm ve hedeflere sahip olan çok değişik dinamikler siyasal sistem karşısında birer mücadele gücü, toplumsal gelişmenin unsurları olarak dururlar. Çizmeye çalıştığımız bu tablo siyasal nitelikleri, siyasal ufukları, farklılaşan ama emperyalizme de, işbirlikçilerine de (derecesi, şiddeti değişik de olsa) karşı olan çok farklı sınıf ve katmanların, sosyal grupların, ulusal ve inanç temelli toplulukların varlığını ve pratiklerini gösterir.
Doğal olarak bu mücadele dinamikleri harmonisinde sosyal devrimciyi, sosyal reformistten, ulusal devrimciyi ya da reformisti diğerlerinden ayırmak emperyalizme karşı mı, dünya poleter devrimine hizmet ediyor mu sorularıyla mümkün değil. Partizan ulusal hareketler bağlamında ayrıştırmayı sorunun (ulusal sorunun) çözümü ve bu çözümü gerçekleştirmenin siyasetini esas alarak yapmıştır. Ulusal çelişkinin çözümü UKKTH’nin gerçekleşmesiyle olur, bu ise (ulusal hareketler açısından) ulusal kurtuluş siyaseti ve pratiğiyle olur. UKKTH ve ulusal kurtuluş siyasetiyle kendini tanımlayan ulusal hareketler ulusal devrimci hareketlerdir. Emperyalizme (işbirlikçilerine) karşı olmak, dünya devrimine hizmet etmek gibi bütün sonuçlar, bütün her şey ancak ve ancak çözüm yolu ve siyaseti sentezinin dolaysız etkileri, yansımalarıdır. Bunu böyle kavramalıyız.
Partizan’ın anlayışı budur. Partizan, savunduğu bu görüşle MLM’ye yeni bir katkı yapmıyor. O hazinede mevcut olan anlayışı ifade ediyor. Siyasal ilkelerle hareket etmek, olayları, olguyu bu ilkelerle ilişkisi içerisinde değerlendirmek... İşte Partizan bunu yapıyor. “Reform olarak özerklik ile devrimci bir önlem olarak ayrılma özgürlüğü arasında ilke farkı vardır...” Dikkat ederseniz Lenin yoldaşın karşılaştırdığı her iki kavram da bir siyasal hedefi, bir siyaseti ifade ediyor. Bu siyasal ilkeler dururken ulusal bir hareketi tavşanın suyunun suyuyla değerlendirmek olacak gibi değil. Ayrılma özgürlüğü zoraki birliği ve bunun sonucu oluşan çelişmeyi ortadan kaldırır, devlet sınırlarını gündemleştirir. “Reform” diye tanımlanan özerklik ise ezilen ulusa ulusal haklar bakımından “tavizler” sağlasa da hepsi bundan ibarettir. Dolayısıyla özerklik zoraki birliğin yeni bir biçim altında üretilmesi, devamıdır.
PartizanAğustos-Eylül-2008-SAYI_66G- ULUSAL REFORMİST HAREKETLER DÜNYA DEVRİMİNİN NERESİNDE YER ALIR?
Şimdi Lenin yoldaşa ait fakat biraz uzun tutmak zorunda kalacağımız bir pasajı aktaralım: “Polonyalı sosyal-demokratlar, bizim programımızı ‘ulusal reformist’ buluyorlar.
Şu iki pratik öneriyi kıyaslayınız.
1) Özerklik için ve
2) ayrılma özgürlüğü için.
Programlarımız özellikle ve yalnızca bu noktada birbirinden ayrılmaktadır. Bunlardan birincisinin reformist olduğu ve onu ikincisinden ayırdeden şeyin, bu reformizm olduğu açık değil mi? Reformist bir değişiklik egemen sınıfın temellerini sarsmayan, bu sınıfın bir ödünü olan ve onun tahakkümünü sürdüren bir değişikliktir.
Devrimci bir değişiklik ise, bu iktidarı temellerine kadar sarsar, ulusal programda reformizm, ulusal baskının tüm biçimlerini yok etmez. ‘Özerk’ bir ulus, ‘egemen’ bir ulusla, haklar bakımından eşit durumda değildir. Polonyalı yoldaşlar (eski ‘ekonomistler’ gibi) siyasal kavramların ve kategorilerin tahlilini yapmaktan inatla kaçınmasalardı bunun farkına varmamazlık edemezlerdi.” (UKKTH, Sf 176) Polonyalı yoldaşlar mazur görülmeseler bile anlamaya çalışılır, hataları/sapmaları tebessümle karşılanabilir.
Fakat tam 100 yıl sonra siyasal kavramların ve kategorilerin bırakalım tahlilini, varlığından habersiz olan ve bu nedenle “Lenin’in o sözleri komünistler, KP’ler için geçerli” diyen ST’ye ne demeli?! Lenin Polonyalı devrimcilerle polemik yapıyor, iki KP’nin ulusal programını karşılaştırıyor vs. Bu doğru. Fakat bu sadece bir kaçış için mazeret olabilir, MLM kavramlarla düşünmeyen ya da MLM bir içerikle doldurulmayan, karşılanmayan böyle bir itiraz geliştirebilir bunu. ST gibi bir devrimci yayının yapması şaşırtıcı oluyor.
Şimdi alıntıda geçen “ayrılma özgürlüğü” ulusal hareketlerde ayrılmama özgürlüğü, yarı ayrılma özgürlüğü veya başka bir karşılığa mı sahip? Lenin reformizmi (ulusal sorunda) açıklıyor, ulusal baskının tüm biçimlerini yok etmez diyor, şayet bu ulusal hareketlerce gerçekleşse bambaşka bir sonuç mu yaratıyor? Ulusal sorunun çözümü için hazırlanmış bir program özerklik talebine göre şekillenmişse bunun karşılığı ulusal devletten vazgeçmektir, ulusal eşitsizliğin korunması vs.dir. Özerkliği benimseyen eğer ulusal bir hareketse ortaya çıkan sonuç farklı olmayacaktır. Kavramların yüklendiği siyasal içerik aynıdır, hayatın simgelerle anlatımıdır. Pratik kullanımında aynı şey yapılır, aynı şey anlaşılır. Lenin’in verdiği şu örneği alalım: “Norveç yalnızca özerk iken, İsveç aristokrasisinin fazladan bir ayrıcalığı vardı ve bu ayrıcalık ayrılma sonucu ‘azaltılmakla’ kalmadı (reformizmin özü, kötülükleri azaltmaktır, onları yok etmek değil) tamamen yok edildi (devrimci nitelikte bir programın başlıca belirtisi budur)” (UKKTH, Sf 176) Lenin yoldaş örneğini nereden alıyor? Norveç pratiğinden, yani bir ulusal hareketin pratiğini, özerkliği savunan Polonyalı komünistlere örnek veriyor. Polonyalıların, ulusal sorun programının reformist olduğunu Norveç’le gösteriyor.
Özerklik, karşılığı olmayan, sadece düşünce alemine ait bir kavram değildir. O, gerçekleşen maddi hayatta bir karşılığı olan bir durumu anlatır. Keza UKKTH de öyle. Bu kavramların hayat bulması birbirinden nitelik olarak farklı iki durum demektir. Bu nedenle, Polonyalılar içinde bir aklıevvelin Lenin’e, Norveç örneğini verdiği için, ‘o özerklik, o ayrılma özgürlüğü ulusal harekete aittir, bizimkinin karşılığı başkadır’ demiş olamaz. Hatırlarsanız Kautsky ile tartışmasında da sorun aynıydı.
KautskyUKKTH’nin, ayrılma özgürlüğünün yanından bile geçmiyordu, ‘yasallığın sınırları içinde kaldıkça, devlet sınırlarını sorun etmedikçe egemen sınıflar özerklik de verir, başka şey de’ diyordu. ST gerek ayrılma özgürlüğünün gerekse reformizm demek olan özerkliğin soyut tanımlar olmadığını, ulusal ya da proleter hareket olup olmadığına bakmaksızın anlam, içerik ve karşılığı olan pratiğin aynı olacağını artık kabul etmelidir.
Özerklik bir ulusal programa reformist bir nitelik kazandırıyorsa bu her şeyden önce özerklik hedefine göre siyasal mücadele ve araçlarının, düşmanla ilişki ve taleplerinin belirlenmesi ve pratikleştirilmesindendir. Özerklik hedef alınırsa egemen devlet sınırları meşru görülür, her istek, düzenleme egemen devletin yasaları içinde olur. Lenin’in “yasallığın sınırları içinde bakmak” dediği budur.
Bir proleter hareket verili durumda özerkliği benimserse ulusal programı bu nedenle reformist olur, bir ulusal hareket özerkliği hedefliyorsa yine aynı nedenlerden dolayı reformisttir. Konuyu bıktırırcasına uzatmak istemiyoruz. Ayrılma özgürlüğünün bir hareketi neden devrimci kıldığına ayrıca girmek istemiyoruz. Devlet sınırlarını kabullenmez, onun meşru olmadığını, zoraki çizilmiş ve milli zulümlerle zoraki korunduğunu söyler ve ulusal mücadelesini o sınırları da, o milli zulmü de ortadan kaldırmak üzere bir kurtuluş mücadelesi olarak yürütür.
Proleter hareketin ulusal programını da ulusal hareketi de devrimci kılan budur. ST, kolaya kaçıp ‘bu komünistler için geçerlidir’ derken gerçek karşısımnda yan çiziyor, bu açık. Ama bunu aslında bir başka nedenden dolayı yapıyor; ulusal hareketlerin politik niteliği UKKTH ilkesiyle ilişkisi üzerinden belirlenir diyen Partizan’ı çürütmek ya da kendisinin UKKTH ile değil, başka olgularla belirlenir iddiasını doğrulamak adına yapıyor.
Bir yanlışta ısrar etmek, doğruları inkar etmekle birlikte yürür. ST’nin ulusal hareketlerin politik niteliğini belirleyen unsurlar olarak sıraladığı özelliklerin siyaseten teorik ve pratik bir karşılığı ve değeri varsa da bir ulusal politik hareketin niteliği demek olan hedefini, amacını ve bunlara bağlı, bunları gerçekleştirmek üzere oluşturulan taktikleri, sınıf ilişkilerini 75 vs. belirleyen türden bir özellik olmadığını, sadece o politik niteliğin, pratikteki yansımalarından ibaret, sonuçlar olduğunu belirtmiştik. ST’nin temel koşul yaptığı ‘dünya proleter devrimine hizmet etmesi ve komünistlerin örgütlenme ve propagandasına engel olmaması’ ulusal devrimci hareketin değil bütün olarak devrimci ve reformist hareketlerin siyasal mücadelelerinde genel anlamda yaşanan, açığa çıkan sonuçlardır. ST, tayin edici unsurları tali olan olgulardan çıkartmaya çalışıyor, bunu deneyip duruyor, yaptığı budur.
Oysa kaderini tayin hakkı için gerçekleşen bir siyasal çizgi ve onun sonuçları da özerklik siyasetine göre belirlenmiş bir pratiğin sonuçları da dünya devrim cephesine hizmet eder. Bunu şöyle de ifade edebiliriz: ulusal devrimci hareket de, ulusal reformist hareket de proleter dünya devrimine hizmet eder, bunlara sosyal/reformist hareketleri de dahil edebiliriz. Bugün emperyalizm ve işbirlikçileriyle ezilen ulus ve ezilen halklar arasındaki mücadele toplumsal gelişmenin tayin edici dinamiğidir. Ezilen halklar ve ezilen ulusların mücadelesi dünya karşı-devrim cephesini zayıflatır, dünya proleter devrim cephesini güçlendirir. Dünya proleter devrim cephesi yalnızca komünistlerden ve devrimcilerden oluşmaz. Emperyalizme ve işbirlikçilerine vurulan küçücük bir fiskenin sahibi bile bizim cephemizdedir, kısacası ‘bir damlanın bile okyanusa faydası var’.
Ezilen ulus ve ezilen halklardan onların mücadelesinden oluşmuştur bu okyanus. Dünya, emperyalizm ve işbirlikçileriyle komünistler ve devrimciler biçiminde ayrışmış değildir. Tam tersine bu iki güç arasında çok geniş bir ara güçler, akımlar var. Peki bunların pratiği kime hizmet ediyor, dünya devrim cephesine mi dünya karşı-devrim cephesine mi?
ST ulusal hareketleri a) ulusal devrimci, b) ulusal reformist, c) ulusal karşıdevrimci hareketler olarak üç grup biçiminde tasnif ediyor, bu gruplandırmayı esas alıp ST’ye sormak isteriz: ulusal reformist hareketler uluslararası saflaşmada hangi cepheye hizmet etmektedir, dünya devrim cephesine mi, dünya karşı-devrim cephesine mi? ST’nin tanımıyla hareket edersek (ST, Sayı 14, Sf 98) ulusal reformist hareketler emperyalizm ve işbirlikçilerinin maşası değil ama onlara darbe de vurmayan, ulusal demokratik hak ve özgürlükleri için mücadeleyi, düzen içi sınırlarda yürüten, komünistlerin çalışmalarını bilfiil engellemeyen, gerici dünyanın parçası olmayan hareketlerdir.
Bütün bu özellikleriyle birlikte ele aldığımızda ulusal reformist hareketin dünya karşı-devrim cephesine hizmet etmediği açığa çıkıyor. Peki, karşı-devrim cephesine hizmet etmiyorsa ortaya çıkardığı enerji, politik sonuçlar kime hizmet ediyor. (tabii genel durumdan, genel ulusal reformist hareketlerin sonuçlarından bahsediyoruz) Bizim cevabımız bu hareketlerin boşlukta olmadığı ve dünya devrim cephesine hizmet ettikleri yönündedir.
Ulusal demokratik talepler için mücadeleyi ulusal kurtuluşçu, UKKTH hedefli değil, verili koşullar içerisinde yasal sınırları zorlayarak yapmaları bu taleplerin ve eylemlerdeki demokratik içerik ve mücadele birikimlerinin inkarını getirmez. Onun dünya devrim cephesine hizmet eden yönü de bu mücadelesidir. Ulusal devrimci hareketlerle kıyaslandığında daha zayıf, daha küçük bir hizmet olması yukarıdaki gerçeği değiştirmez.
devamı var