“Kim övmez Klopstock’u?
Ama herkes onu okur mu? – Hayır.
Biz daha az övülmek
Ama daha çok okunmak isterdik!”
Engels’in “öğretimiz bir dogma değil, bir eylem kılavuzudur”
sözü Marksizm’in gerçeklerden soyutlanmış, değişmeyen/gelişmeyen bir inanç
kümesi olarak ele alınmasına itiraz edenlerin şiarı olmuştur. Marksizm, hep
mücadele içinde gelişmiştir.
Mücadelenin ana konularından biri olan dogmatizmin, aynı zamanda
Ortaçağ’ın skolastik felsefesinin temel özelliklerinden biri olduğu bilinir.
Biz de bundan hareketle Ortaçağ’da dogmatizmi, Avrupa’da bunun aşılmasının
örneklerini, ustaların ele alışlarını ve son olarak devrimci hareketteki somut
örneklerini incelemeye çalışacağız. Fakat önce dogma ve dogmatizmi tanımlamak
doğru olacaktır.
Dogma “belli bir kişi veya topluluk tarafından benimsenen,
tartışmadan ve sorgulamadan kabul edilmesi beklenen inanç ya da inanç kümesi”
olarak tanımlanmaktadır. Dogmada temel olan inançtır! İnanmak, bilgiden önce
gelir!
Dogmatik ise “bir fikir veya inancı hiç sorgulamadan ve
üzerinde ciddi bir irdeleme yürütmeden kabul eden insanlar” için kullanılan bir
kavramdır.
Dogmatik insanlar, kendi inanç ve düşünceleri karşısında öne
sürülen fikirleri hiç araştırma yapmadan reddederler. Yani dogmatikler belli
bir fikri kabul ettikten sonra onun doğruluğuna ilişkin şüphe duymazlar.
Değişen zamanı, koşulları, inançları bir dönem doğru olsa bile geçmişte kalmış
olabileceğini dikkate almazlar. Mao’nun “araştırma yapmayanın söz hakkı yoktur”
sözünü düşündüğümüzde, dogmatizmi çok yönlü olarak çözümleme ve somut durumda
ortaya çıkan hallerinin teşhiri çok daha fazla önem kazanır.
1- “Akıl almadığı için inanıyorum.” Yani saçma da, akıl dışı
da olsa, hakikate giden tek yol inanmaktır. İnanınca, bir anlamı olduğu ortaya
çıkacaktır.
2- “İnanmak, bilmekten önce gelmektedir.” Birşeye
inanmadığında onu bilebilmen mümkün değildir.
Ortaçağ’da bilgi, Tanrı’nın varlığını bilmek için
kullanılan, bunu ispat etmeyi tek gerekçe sayan bir duruma bürünmüştür. Bu
süreçte tek amaç, yeni bilgi elde etmek değil, var olan din bilgisini hiç şüphe
duymadan akılla açıklamak ve temellendirmektir.
Teolojinin dünya üzerinde binlerce yıl süren egemenliğinin Avrupa’da sarsılmaya başladığı rönesans-reform dönemlerini incelemek bize yeni bilgilerin, teorinin kapısının açılmasının çok büyük bedeller ödenmesi gerektiğini göstermektedir. Bilimsel çalışmaları kendi egemenliği altına alan ve onun dışına çıkılamayan, bir ön kabul olarak her varsayımın başında tutulmak zorunda olunan din/Tanrı olgusunu aşmak imkansız gibi birşeydi.
Kutsallar,
hiçbir şekilde sorgulanamazdı. Sorgulayanlar, enginizasyon mahkemelerince çok
çeşitli işkenceler sonucu öldürülüyorlardı. Fakat egemenlerin bu yasaklamalarına,
baskılarına karşın çalışmalarını bir ön kabul olmadan veya o zamana kadar
mevcut olan ön kabulleri reddederek çalışma yapanlar oluyordu. Bizler burada
sadece Kopernik ve Descartes’e kısaca bakacağız.
Kopernik’e (1473-1543) kadar astronomide hakim olan fikir
dünyanın evrenin merkezi olduğu ve güneş de dahil tüm gök cisimlerinin dünyanın
etrafında döndüğüydü. Kilise, bu fikri savunuyordu. Bu savunu gerçeğe uymadığı
için tüm çalışmalarda sorun çıkartmaktaysa da farklı bir araştırma sürecine
girmek imkansız gibiydi.
Kopernik, kilisenin onayını alan dünya merkezli sistemi
reddeden, güneşin gezegen sisteminin merkezinde yer aldığı bir sistem
geliştirmişti. Güneş ve dünyanın sistemdeki bu yer değiştirmesi, tarihe
Kopernik devrimi olarak geçmiştir. Bu durum aynı zamanda bize, zamanı gelen
düşüncenin önünde hiçbir gücün duramayacağını da göstermiştir. Güneş merkezli
sistem yüzyıllar önce Aristarkos tarafından önerilmişse de yaygınlaşamamış ve
unutulup gitmişti. Kopernik, kiliseye ve egemen olan Aristo’nun geleneğine kafa
tutmuştu.
Hem kendisi hem de teorisi, yoğun baskı altında kaldıysa da
yeni sistem zamanın entellektüel ortamında büyük bir etki yarattı. Bu
gelişmenin felsefede önemli etkileri oldu. Dünyanın ve insanın merkeze
konulduğu incelemeler artık büyük bir dönüşüm geçirmek zorundaydı. Tanrı artık
yeryüzünden gökyüzüne çekiliyordu. Teolojinin daha genel dogmasına göre alt ve
ikincil düzeyde sayılan bilimsel bilgi/araştırma bu devrimle öne geçmeye
başlamıştır. Elbette ki bu, o dönemin sınıf mücadelesinin bir yansımasıydı aynı
zamanda.
Gittikçe güçlenen burjuvazinin, hakim sınıflar olan
feodallere ve din adamlarına karşı savaşımda bilimsel gelişmeleri
desteklemeleri büyük önem taşıyordu. Fakat bilimsel gerçeklerin kabul
ettirilmesi yine de kolay olmamıştır, Kopernik devriminden 100 yıl sonra bile
Galileo “dünya dönüyor” dediği için engizisyonda yargılanmıştır.
Bilim insanı olan
Bruno, 1600’de sapkın olduğu iddiasıyla odunlar üzerinde yakılmıştır. Doğanın
şifalı otlarını kullanan kadınlar, cadı olarak öldürülmüştür. Ama artık
skolastik felsefeyi ortaya çıkaran koşullar büyük ölçüde değişmiş, teolojik
düşünce önemli bir darbe yemiştir. Bilgi, kanıtlar sunmak, gerçekle uyum salt
inancın önüne geçmeye başlamıştır. Bilginin modernist kavranışı her halükarda
önemli bir ilerleme olmuştur.
Kopernik devrimi sonrasında Descartes’in attığı adımlar da
önemlidir. Dogmatizmin panzehiri olan “şüphe duyma”yı meşrulaştırmıştır.
Descartes, çoğunluğun-otoritenin inandığı fikirlerin askıya alınıp en kutsal
kitapların dahi sonlanabileceğini ortaya koymuştur. Descartes, “dogmatizmden,
otoritenin etkisinden, yanlı bakış açılarından, eski alışkanlıklardan,
irdelenmeden benimsenen fikirlerden etkilenmeyen bir sorgulama hedefi”
yaşamıştır. (Epistomoloji, Doç. Dr. Murat Baç, s. 31)
Descartes’i araştırmaya sürükleyen şey “inandığı” önermeler
arasında pek çok yanlışın oldugunu görmesiydi. Bunun üzerine Ortaçağ’ın tüm
düşüncelerinin temelinde olan Tanrı’nın varlığına dair hiçbir bilgisi yokmuş
gibi hareket etmeyi temel almış, böylece doğanın çelişkilerine
yoğunlaşabilmişti.
Özü dogmatiklik olan skolastik felsefeye karşı yaklaşık 500
yıl önce o dönemin feodal sınıflarına karşı çıkan burjuva aydınları köklü
teoriler öne sürmüştür. Fakat çeşitli toplum teorilerinde sosyalistler dahil
sürekli uğraşılmak zorunda kalınmıştır.
Dogmalar en az bilgiye sahip olunan dönemlerde toplumsal
sorgulamaların önünü kesmek, iktidarlarını korkuya dayanan inançlarla
güvencelemek gibi sayılabilecek birçok nedenden dolayı egemenler tarafından hep
savunulmuş, hukuksal ve askeri önlemler de dahil olmak üzere yürürlükte kalması
sağlanmaya çalışılmıştır. Şüphe duyanlar, sorgulayanlar yerine “inananlar”
olması istemiştir.
Bilgiye ulaşmak her daim zor olmuştur. Bilgi peşinde olanlar
gözlerini görünenin ötesine dikmek zorundadırlar. Bunun için zahmetli
araştırmalara ve toplumsal pratik içerisine girmeleri ve de teorik uğraşın bir
parçası olarak soyutlama yapıp, kavramlaştırmayı bilmeleri gereklidir. Elde
edilen bilgilerin sınanabileceği tek yer pratiktir.
Devam edecek
Dogmatizmin kökenleri ve günümüzde
tezahürleri -2-
https://ozgurgelecek46.net/dogmatizmin-koekenleri-ve-guenuemuezde-tezahuerleri-2/
Marksizm’i cansızlaştırmak
İnsan bilgisinin doğruluğu pratikle sınandığında kanıtlanmış olur. Pratik-teori-pratik… şeklinde devam eden zincir bilgi teorisini anlatır.
“Aslında insan bilgisinin doğruluğu, ancak, önceden beklenilen sonuçlara toplumsal pratik süreci (maddi üretim, sınıf mücadelesi ya da bilimsel deney) içinde varıldığı zaman kanıtlanmış olur. Bir kimse çalışmasında başarılı olmak, yani öncesinde kafasında tasarladığı sonuçları elde etmek istiyorsa, kafasındaki fikirleri nesnel dış dünyanın yasalarına uygun kılmalıdır.
Eğer kafasındaki fikirler nesnel dış dünyanın yasalarına
uygun düşmezse, pratikte başarısızlığa uğrar.” (Mao Zedung, Seçme Eserler, c.
1, s. 398)
Bir bilginin katılaşıp dogma haline gelmemesinin yolu, onu pratikte sınamak ve çıkan sonuçları dikkate almaktır. Devrimcilerin varoluş sebebi, kitlelere iktidarı yıkmaları yönünde öncülük yapmaksa zaten esas itibariyle işlerinin “pratik” olduğunu söyleyebiliriz. Yani ürettikleri fikirlerin, planların, programların sınanmasını her an, her dönem gerçekleştirebilme imkanına sahiptirler.
Dolayısıyla da akan zamana ve değişen sosyal ve toplumsal koşullara hızlıca uyum sağlamaları beklenir. Fakat bunun tersi pek çok olay vardır. Oluşturulan fikirler, inançlar pratiğin sınavından geçemezse bile savunulmaya devam edebilmektedir.
Bu durumda çoğu zaman yanlış
bir biçimde “ideolojik sağlamlık” olarak savunulabilmektedir. Sahip olunan
inanç, fikirler kümesi yaşama dayatılmaya devam edilebilmektedir. Başarısız
sonuçlar ise koşullara, uygulayıcıların kavrayışlarına bağlanabilmekte,
sorgulama bir türlü değişen koşullara uygun teori, fikir vs üretilebilmesine
gelmemektedir!
“Toplumu değiştirmenin pratiğinde, insanların ilk baştaki fikirleri, teorileri, planları ya da programlarının hiç değişmeden gerçekleştiği pek enderdir. Böyle bir durumda fikirler, teoriler ya da programlar genellikle kısmen, bazen de tamamen değişirler. Çünkü pratiğin akışı içinde önceden düşünülmemiş koşullarla karşılaşılır.
Eğer devrimcilerin bilgisi
de değişen duruma uygun bir hızla değişmezse, o devrimciler devrimi zafere
götüremezler.” (age, s. 409-410)
Somut koşulların somut tahlilini yapamama, “fikirleri,
teorileri ya da programları” değişen duruma göre yenileyememe, devrimin
zaferini bile etkileyebilecek bir etken olmasına rağmen üzerinde durmama, görüldüğü
yer ve zamanlarda itiraz geliştirmeme, buna çeşitli nedenlerle sessiz kalma
devrimciler için kabul edilemez olmalıdır.
Lenin, Marksizm’in canlı yanına defalarca kez dikkat
çekmiştir. Yazının başında alıntıladığımız şiirde olduğu gibi, daha çok övgü
yerine daha çok okuma, daha çok araştırma ve pratikte sınama istemiştir.
Marksizm’i eylem kılavuzu olarak ele almayıp dogmatikleştirirsek, Lenin’e göre
“onu tek yanlılaştırır, tahrif eder, cansızlaştırır, yaşayan ruhunu ondan
ayırır, onun en önemli teorik temellerini -diyalektiği, çok yönlü ve
çelişkilerle dolu tarihsel gelişim teorisini- baltalar, tarihin her yeni
dönemecinde Pratik görevleriyle bağı sarsarız.” (Lenin, Seçme Eserler, c. 11,
s. 68)
Lenin, Marksizm’i eylem kılavuzu olarak ele almasaydı, emperyalizm
teorisini geliştiremezdi. Marks, serbest rekabetçi dönemde yaşamış, Kapital’i
bu dönemde yazmış, çeşitli politika örneklerini bu dönemde vermişti. Lenin,
Marks dönemindeki eski “gelişen kapitalizm”e artık “can çekişen kapitalizm”
demiş, emperyalizmin devrimi nasıl kaçınılmaz hale getirdiğini açıklamıştır.
Bunu göremeseydi, “gelişen kapitalizm”in tahlillerini sürdürseydi “Leninizm,
emperyalist dönemin Marksizm’i” olamazdı.
Lenin aynı makalesinde “sınıflar arasındaki temel ilişki
değişmedikçe tarihin dönemeçlerinde değişmeyecek olan genel ve temel
görevlerden” bahseder ve Rusya’nın ekonomik evrim doğrultusunun son 6 yılda
değişmediğini vurgular. Fakat bu temel üzerindeki “somut sosyal ve politik
durumun değişmesi gibi, acil ve dolaysız eylemin görevleri bu süre içinde çok
çarpıcı değişmiştir.”
İşte bu değişim karşısında politika uygulayıp, dolaysız görevleri yerine getirebilmek, Marksizm’in eylem kılavuzu olarak ele alınmasıyla mümkün olacaktır. İşte tüm bunları göremeyen dogmatiklere karşı Lenin, Engels’in “öğretimiz bir dogma değil, eylem kılavuzudur” sözünü tekrar hatırlatır.
Çünkü kendisi Marksizm’i çarpıtmakla, anlamamakla ve hatta dönem
dönem anarşizmle, hizipçilikle suçlanmıştır.
Aynı sorunları Mao da yaşamış ve Rus devriminin tüm özgünlükleri sanki Çin’de varmış gibi ele alan dogmalarla sürekli uğraşmak zorunda kalmıştır. Ülkenin sosyo-ekonomik yapısının farklılığı, iktidarın parçalanmışlılığı, sınıfların pratikteki durumu göz ardı ediliyordu.
Bu nedenle Mao sürekli olarak “önemli ya da belirleyici olan, genel ya da soyut düşüncelere göre değil, somut koşullara göre belirlenmelidir” sözünü çeşitli biçimlerde tekrarlıyordu. (age, s. 264)
Mao’nun savaş boyunca izlediği taktiklerin ve savaş ağaları ile komprador burjuvaziyle dahi yapılan ittifakların değişkenliği bunun pratikte yansıması olmuştur. Teorinin, değişen koşullara uymaması durumunda bunu değiştirebilme gücü ve iradesinin olmasının komünistlik olduğunu, sınıf mücadelesini büyütme anlamına geldiğini biliyordu.
“Değişik
dağlarda değişik türküler söyle”, “hava değişince giysileri değiştirmek
gerekir” gibi pratiği önceleyen çok sayıda uyarı Mao’da mevcuttur.
Dogmatizmde temel mesele her zaman için öznel ile nesnel
olan arasındaki kopukluktur. Yani partinin, kişinin vs. bir fikri, programı vardır.
Ama bunun yaşamın, mücadelenin ihtiyaçlarını karşılayıp karşılamaması önemli
değildir. Bazen eleştiriler yoğunlaşınca, itirazlar yükselince, birçok sorun
ayyuka çıkınca günü kurtarmak için kuramda, düşüncede belli değişiklikler
yapılıyormuş gibi görülür, küçük yamalar yapılır. Ama aslında bir şey
değiştirilmemiş olur. İlk fırsatta da her şey eski haline döner.
Dogmatizmin somut tezahürleri
Dogmatizmin tezahür ettiği sayısız konu ve örnek vardır. Bunlardan en belirgini Kürt ulusal sorununa dair olandır. Kürt ulusal sorununda son 40 yılda çok sayıda gelişme yaşanmış, sosyal ve politik durumlarda değişimler görülmüştür.
Bu değişimler dikkate alınmadan, “acil ve dolaysız eylemin görevleri”ni doğru belirleyebilmek imkansızdır. Bu somut değişimlerin karşılığını ustalardan veya devrimci önderlerde aramak boşuna bir çabadır. Bu çaba ortaçağ skolastiğini anımsatır sadece, olan bir fikrin her zaman ve her koşula uygun olduğunu savunmak…
Ortak düşmana karşı ezilenlerin yanında yer almak, birlikte
savaşmak becerisini gösterebilmek burada temel mesele olmaktadır. Savaşın
biçimi ittifaklar bugünün gerçeğinde aranır. Geçmişin sözlerinde değil. Bu
Marksizm’in yaşayan canlı ruhudur. Bunun dışındaki her ele alış Marksizm’i
kurutmakta, öldürmekte v çaresizliğe mahkum etmektedir.
Dogmatizme diğer bir örnek de seçim, referandum gibi somut politik durumlara yaklaşımdır. Sistemin araçlarının kullanımının reddi, devrimci araç ve yöntemlerle olduğu ve ezilenlerle buluşmayı sağladığı müddetçe hiçbir komünist önder tarafından reddedilmemiştir. Bu koşullara, güç dengelerine bağlanmıştır.
Lenin, saldırıların en azgın olduğu gericilik
yıllarında çok sayıda koşulu değerlendirerek Duma’ya katılım kararı almıştır.
Bütün bu durumların soyut fikirlerle çözülmesi ve sınıf mücadelesine yanıt
olunması mümkün değildir. İşte bu nedenle dogmatiklikten kurtulmanın uğraş
gerektirdiğini ve bedelini ağır olacağını bilerek bu anlayışa karşı mücadele vereceğiz.
Çünkü biliyoruz, ki, tarih yenilenmeyenleri affetmeyecektir. Sınıf
mücadelesinin ihtiyaçlarını karşılamak için olan tüm prangaları atmanın
zamanıdır.
Bitti