Saflarımızda ideolojik olarak sağlam olmayan, dönüşememiş, ideolojik
olarak savrulmuş, çürümüş ve yozlaşmış ve ideolojik olararak tutunamayan,
ideolojik-siyasi saldırıların altında ezilen bazı unsurların dökülmesi, Parti
arabasından atlayarak düşmesi veya atılması sonrası "Oluşum” ve "GÖK”
adı altında dönek, döküntü ve kaçkınlar kulübü kurmaya çalışıp, kiminin de
tutunamayınca burjuvazinin safına açıktan dönüş yapması şaşılacak bir durum
değildir.
Her süreçte, hele
hele ağır süreçlerde hiçbir Proletarya Partisi bundan kaçınamaz. Böylesi ağır
süreçlerde Parti ve devrimin yükünü taşıya mayan, kaypak unsurlar kaçınılmaz
olarak çıkar. Böylelerinin çıkması başarısızlığımızın sonucu ve kanıtı
olmayacağı gibi, darbeci-tasfiyecilerin ve PS'nin başarısı da değildir. Etkinin
boyutunda başarısızlık veya başarının payı olabilir. Ancak, siyasetle her zaman
esas belirleyici yön üzerine siyasal belirlemelerde bulunmak ve onu öne
çıkartmak gerekir.
Esas olan nedir? Esas yön hangisidir? vb.
Yaptığınız OPK'nın hemen arkasından yönetici
kadrolarınızın ezici çoğunluğunun düşman tarafından esir alınmasının nedeni de
mi 'sol tasfiyeci grup' veya KDH...” miydi(PS sayı 50, sayfa 17)diyor.
Darbe sonrası
eksiklerimiz, olumsuzluklarımız ve yetersizliklerimiz üzerine tartışmak bu yazı
konusu olmadığı için girmeyeceğiz. Bu sürecin olumsuzluklarını da onlara
bağladığımız olmamıştır. Bugüne kadar üzerinde tartıştığımız sorun bu değildir.
Eleştirilerimiz Proletarya Partisinin tasfiye edilmesi, bu amaçla
komplocu-darbeye başvurulmasının altında yatan anlayışların, ideolojinin,
siyasetin, örgütsel-pratik hattın üzerine olmuştur. Temeli Leninist parti
anlayışının kapsamı üzerine olmuştur.
Darbe sonrası süreçte yapılanmanın eksikliklerini ve
olumsuzluklarını, ne darbeci tasfiyecilere bağladık ne de Partinin aldığı
kayıplar darbeci-tasfiyecileri haklı çıkarır veya kendilerine "doğruluk”
payı çıkarır. Kuşkusuz darbeci-tasfiyecilerin bu olumsuzluklarda hiç payının
olmadığı anlamına gelmez. Parti/disiplin üstü. ben merkezci anlayışların
yansıması olduğu gibi şu yönüyle paylan vardır:
Darbe ile birlikte baş ajanın rolünün payıyla, her yol
mübahtır mantığıyla ve menşevik anlayışları gereği Parti bilinci yoksulluğuyla,
aleniyetçi politikayla, ağır illegalite ihlali yapıp Partiyi parçalamakla
yetinmeyip sözlü ve yazılı yollarla organları (üstten aşağıya kimin konumu,
görevi, mevcudu, hangi alanda olduğu vb.) dedikodusuyla polise açık hale
getirdiler.
Yanısıra tahriklerle sorumluluk bilinci taşıyamayan
insanları şu ya da bu ölçüde aleniyete zorladılar. Bu yönlü ideolojik-örgütsel-pratik
saldırıları, Partiyi hem anlayış, hem de pratik faaliyetlerle sıradanlaştırma
anlayışları, Leninist Parti anlayışını geliştirme, yükseltme ve yüceltme yerine
tersine sıradanlaştırma anlayış ve saldırı çabaları saflarımızda da birçok
insanı önemli ölçüde etkiledi.
Tasfiyeciliğin etkisi genişledi, tahribat arttı. Burjuva
cepheleri saldırılarıyla geriliği arkasına aldılar. Alancılık, grupçuluk ve
bölgecilik gelişti. Dedikodu, boşboğazlık, herkesin herşeyi bilmesi gerektiği
anlayışı vb. yaygınlaştı. Demagojinin alanı geriliktir; geriliği arkasına almak
isteyen demagojiye başvurur. Demagogların tasfiyeci-menşevik ideolojik
saldırılan saflarımızda etkili oldu.
Ancak sınıf bilinçli proletarya hareketi bunların üstesinden
gelebilmiştir. Yığınlarca insan iradi çabanın etkisiyle ve kendi siyasal
deneyimleriyle menşevik, darbeci-tasfiyeci ve tasfiyeci cephelerden gelen
Proleter sınıf hareketinin bilincini, disiplinini ve örgütünü bozan
saldırılarıp niteliğini ve nereye götürmek istediğini gördü. Bu anlamda
aldığımız kayıplarda darbeci-menşeviklerin saldırıları ve o saldırıların
tahribatının payı (etkisi) vardır.
Sınıf mücadelesinde kayıplar kaçınılmaz olarak olacaktır.
Ancak, kayıplarda esas olumsuzluk güçler dengesinin bugün aleyhimize oluşu,
koşulların ağırlığı ve yapılanmanın olumsuzluklarıdır. Kuşkusuz yapılanmanın
eksikliklerinin, olumsuzluklarının nedenlerini ve hesaplarını iç yapısına
vermiştir/verecektir.
Ajan Ve işbirlikçi Olduğuna
inanmıyor” muyuz (!) Bakalım!..
PS 'de, "ÖG o kadar büyük
bir tutarsızlık içerisindedir ki, bir yandan '94 ayrılığı ve olumsuzluklarının
kaynağı olarak Komünist Partisi' ni ve onun' içinden çıkan KDH'yi görürken öte
yandan ise KDH elemanlarının ajan ve işbirlikçi olduğuna inanmamaktadır"
(abç, PS sayı:5() sayfa 17) diyorlar.
Burada önce şunu düzeltelim: Biz hiçbir yerde PS ve
"teorisyenleri” gibi cahilce konuşup "olumsuzlukların kaynağı...
Komünist Partisi” olduğunu söylemedik. söylemeyiz de. "Olumsuzlukların
kaynağı” burjuva sınıf ve tabakalardan gelen özelliklerdir. Ve burjuvazinin
ideolojik saldırılarının etkisinde kalmalarıdır. Soruna değindiğimiz her yerde
bunu söyledik. '94 darbesi Komünist Partisi'nde yapıldı. Buna başvuranlar KP'ye
küçük-burjuva saflardan gelenlerdir.
Bu sınıfın ideolojik, siyasal, kültürel vb. gibi düşünce ve
alışkanlıklarını KP'ye taşıyanlardır ve bu özellikleri giderilemeyenlerdir.
Bunlann kaynağını, sınıfsal zemin ve burjuva sınıflanın ideolojik saldırılarından
koparıp, onu gözardı ederek "kaynağı... KP” olduğunu söylemek cahilce
konuşmaktır ve bizim böyle bir anlayışımız olmaz ve olmayan bir şeyi
yakıştırmak iftiracılıktır.
Darbeci-tasfiyeciler Proletarya Panisi adını kullandıklarından
hareketle kendilerine "KP” sıfatı taktıklarından dolayı eğer '94
ayrılığında olumsuzluğun sorumlusunun kendileri olduğunu gördüğümüzü ifade
etmek istiyorlarsa ifadeyi doğru kullanmalıdırlar. Evvela bunu yeni
öğrenmiyorlar, bunları başından beri söylüyoruz. Ayrıca darbeci-tasfiyeciliğe
başvurmakla olumsuzluğun sorumluları olmalarıyla, olumsuzluklarının kaynağını
birbirine karıştırmamalıdırlar.
Şimdi burada sorunun özüne gelelim:
"KDH elemanlarının ajan ve İşbirlikçi olduğuna
inanmamaktadır” diyorlar. Ama neye dayanarak, belli değil... Bunu hangi
açıklamamızdan, nereden çıkarıyorlar? Hiçbir yerden çıkaramazlar. Bu
iddialarını başkalarına söyleyebilirler ama bize söyleyemezler. Çünkü bunların
bir kısmını '94 darbesinden önce yoldaşlarımız ortaya çıkardı.
Ta o zaman kesin kanıya vardılar ve ilettiler. Kendileri de
biliyorlar, baş ajan ve birkaç piyonun önderliğinde Partiyi komplocu bir
darbeyle ele geçirmeye çalışıp, örgüt tasfiyeciliğine başvurmalarına,
burjuvazinin yönlendirmesi ve ideolojik cephaneliğinden alınmış yöntemlerle
birçok yönetici kadroyu yıpratmak için olmadık iddialarda bulunup yıpratmalarına,
ideolojik, siyasi ve örgütsel rolleriyle üstesinden gelemeyeceği ve kendileri
için tehlikeli gördükleri yönetici kadrolarımız hakkında ölüm kararları,
tutuklama, saldırı, şantaj vb. bilumum iğrenç burjuva yöntem ve tahriklerine
rağmen, Parti ve Parti bilincini sıradanlaştırıp güvensizlik geliştirme ve
tabanı kötü etkilemelerine rağmen o zaman tespit edilen ajan ve rollerini vb.ni
göremediler.
Örgüt bünyesine ve
tabana, kamuoyuna açmadık, girmeyi de doğru bulmadık. Ancak kamuoyuna
yayınlanan bazı yazı ve konuşmalarda, "Bazı şeyleri tarihe bırakıyoruz.
Zamanla bazı şeyler daha iyi ortaya çıkacaktır. Darbeci-tasfiyeciliğin altında
yatanlar ortaya çıkacaktır” gibi söylemlerle yetindik. İdeolojik-siyasal
anlayışları, amaç ve hedefleri, fiiliyatlarının kaynakları vb. yönleriyle
üzerlerine gittik. Evet bugün haklılığımız daha iyi ortaya çıktı, göremeyenler
ve görmek isteyenler açısından her şey açığa çıktı. Tarihe, zamana bırakılan
şeyler bir bir yerini aldı ve alıyor. Darbeci-tasfiyeciler ve onların anlayışlarını
doğru bulduğu için takip eden PS de bildiği halde böyle bir çarpıtma hilesine
başvurduğundan ve okuyucusunu yanılttığından dolayı, durumu bilmeyenler için
bunun üzerinde biraz durmamız gerekiyor.
Baş ajanın; 1992'de kendi saflannda hayatın zorlaması ve
birlik eğilimlerinin gelişmesinin etkisiyle bir manevra olarak Parti'de birliğe
yanaştığı çok geçmeden ortaya çıktı. Bu belirlememizi, '94 darbesinden sonra
çeşitli yazılarda dile getirmiştik. Manevracılar Parti'ye gelip Parti 'de
egemenlik sağlamak için pek çok yöntemlerle ortaya çıkıp dayatmalarda
bulundular. Defalarca ayrılığın eşiğinden dönüldü. Parti 'de egemen olma,
kontrol altına alma, birde ele geçirme emelleri I. OPK'da da başarıya
ulaşamayınca yeni planlarla harekete geçtikleri sonradan anlaşılıyor.
1992'de kendisinden kuşkulanıldığından dolayı sorgulama kararı
alınanlardan biri Batı'da elden kaçtı. Bir diğeri ise; kırsalda, baş ajanın
yanına çağırmasıyla sözde sorgulanıp aklanıyor. 1992 sonbaharında bölgede
yapılan GBMK toplantısına ara verilip aynı kişi yeniden sorgulanıyor (yeniden
sorgulamanın gerekçesi; bahsi geçen kişiye ilişkin verilen bilginin
yanlışlıklar ve eksiklikler taşımasıdır). Sorgulamanın sonucunda 3-4 yoldaş
"bu kişi ajandır” diye diretmiş, çoğunluk ise bu tür şeylerle
karşılaşmamanın yani tecrübesizliğin payıyla ve "yanlışlığa düşmeyelim”
kaygısıyla ajanlığı göremedi ve "kişi temize” çıkmış oldu.
1993 sonbaharında Karadeniz'de olan bir unsur Nihat'ın
çabasıyla (geçmişten beri tanıdığından ve verimli olacağından hareketle)
Karadeniz Bölgesi'ne atandı. Batıya geldi ve Karadeniz'in ihtiyaçlarını sağlama
bahanesiyle Batı'daki yönetici yoldaşlarla bağ kurdu. Bu kişi Batıya geldikten
sonra görüştüğü yönetici yoldaşlar kısa süre sonra birer birer yakalandı. Bazı
yoldaşlar görüşme sürecinde takibi farketmişlerdir. İki-üç ay içerisinde 6-7
yönetici yoldaşın yakalandığını herkes biliyor.
Bu yakalanmalar bir
"alan açma”, bir "temizlik” harekatıydı. Baş ajanın engel olarak
gördüğü bu yoldaşlar; öteden beri Parti 'nin devamlılığından gelen
"konferans kökenli”lerdi. En son yakalanan yoldaşlardan biri; '93 Aralık
sonu-94 Ocak ilk günlerinde yakalanmasının sıradan bir yakalanma olmadığını,
bir işbirliği sonucu yakalandığını, yukarıda bahsedilen "Seyfi” kod adlı
Ramiz Şişman'ın ajan olduğu (bir yıl sonra yakalanan ve bizzat kendilerinin
Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde '96'da cezalandırdıkları) ve yakalanmanın
oradan geldiğini açığa çıkardığını belirtti.
Bu kişinin derhal tutuklanıp sorgulanması gerektiğini,
yalnız kırsal alanda Nihat'ın sorun çıkarabileceğini ( bu haliyle DABK
kökenlileri arkasına alabileceğinden hareketle) bu durumun gözönüne alınarak
hareket edilmesini iletmiş ve sorun çıkarmamaları gerektiğine ilişkin görüş
bildirmiştir. Daha önce yakalananlarla bir araya gelindiği zaman da onların
esir düşme nedenhıi çözüp daha da kesinleştireceklerine ilişkin
bilgilendirmişlerdi.
94 Ocak-Şubat ayı içinde esir düşen o dönemin
yöneticilerinin ortak değerIendirmesinde de Ramiz Şişman'ın ajan olduğu kanısı
çıkmıştır. Bütün bunları darbeci-tasfiyeciler, özellikle "önder”leri iyi
bilirler. Ancak esir yoldaşlar, sadece sorunu onunla sınırlı görmemiş ve
değerlendirmelerini gerekli yerlere göndermişlerdi.
Ocak ve Şubat ayı içinde Batıda bir MK üyesi ve bazı
yoldaşların da yakalanmasını değerlendirmiş, Mart ayı içinde bir başka ajan
olan Bayram Kocabozdoğan ortaya çıkarılmış ve gerekli yerlere bu bilgileri
iletmişlerdir.
Böylece oldu iki...
(İşbirliği yaptığına ilişkin başkalarından da
kuşkulanılmış, -Hasan Batmaz ve 'dan kuşkulandığımız daha birlik öncesinde
biliniyordu-kimisiyle ilişki kesilmiş, kimisiyle de tedbir alınarak
gözetlenmiştir...)
Bunlar iletildikten bir süre sonra, bunların
yakalatmalarıyla açtığı alanda durum baş ajanın etkileyeceği alan lehine
çevrilmiş, çeşitli yerlerde bazı hazırlıklar yapılmış, dikkatler kayıplar vb.
üzerinde yoğunlaşmasın diye lehine dönüşen durumun başını döndürmesiyle ve onun
heyecanıyla "MK toplantısı çağrısı” yapıp herşey normal giderse resmi MK
toplantısıyla Parti önderliğini ele geçirme planlarını uygulamaya koydular.
Buna karşın,
toplantıdan önce bölgede tasfiyeciliğini durdurup bölge irade toplantısı
yaptıktan sonra ve.diğer MK üyelerinin de gelmesinden sonra MK toplantısı
yapılabileceği anlayışı belirtilince baş ajan ve müritleri çılgına dönmüş, bu
hesap tutmayınca yakalatmalarla açtığı alanın altındaki baş ajanın plan ve
dayatmalarıyla Partiyi zorla ele geçirme darbesi sahneye konulmuştur.
Ve 12 Eylül generallerinin bildirilerine benzer savaş
bildirileri çıkarıp saldırıya girişmişlerdir. Bunlar açıktır ve bugün daha net
bir şekilde ortaya çıkmıştır.
O dönem
ortaya çıkarılan bu ajanlar, onlar hakkındaki düşüncelerimiz ortada iken darbe
ile birlikte haliyle saflarımıza gelecek değillerdi.
Geçmişte yeraldıkları
saflarda, bir baş ajanın koruması ve kontrolünde güven duyulan safta yer
almaları doğaldı. Bu anlaşılmayacak bir durum değildir.
Ayrılık gibi durumlarda bırakalım tespit edilen ve
kuşkulanılanlar, henüz durumu ortaya çıkarılamayanla genellikle önceden güven
vermemiş ve güven duyulmayan, üzerine gidilen, denetim altına alınan,
dıştalandığını hisseden vb. unsurlar haliyle başka tarafa gider. Düşman
göndermek zorunda kalır ve başka zaman nabız yoklayarak güvensizlik gibi bir
durum yoksa üzerine düşülüyorsa geçiş yapmayı hesaplar veya koşulları oluştuğunda
tarafların "birleşmesi" ile bir daha hesaba konulma durumu olur.
(Düşman
sızma sürecine yazımızın ileri bölümlerinde değineceğimiz için şimdilik
geçiyoruz.)
Belirttiğimiz bu ajanlar darbeci ayrılıktan sonra da
onlardan sorumlu birkaç insana söylenmiştir. Buna rağmen iki yıl civarında
onların üzerine gitmemişlerdir. O süre içinde ajanlar bulundukları alanda
(R.Şişman Karadeniz'dekileri, B. Kocabozdoğan, Keban Barajı'nda katledilenler
dahil) birçok kayıplar verdirmiştir. Buna rağmen iradi bir çaba ile üzerlerine
gitmemişlerdir.
Sonunda bugün övündükleri gibi bir sınıf uyanıklığıyla
bilinçli, planlı, iradi bir çabayla ortaya çıkarmaları da sözkonusu değildir.
Alt'ın zorlaması ve ciddi problemler, tıkanıklıklar yaşamaları aşamasında başta
adeta kendiliğinden, sıradan bir olgu gibi başlamış ve bizim daha önce
belirttiğimiz ajan B.Kocabozdoğan'ın sorgusunda çözülmesiyle işin ciddiyetini
anlayıp genişletmişlerdir.
Ancak o zaman, o güne
kadar İK'dan sonra "en büyük önder”leri baş ajana ulaşmışlardır. Bu
durum kendi belgelerinde vardır. Yine de izlemeyen ve dikkat edemeyen
okurlar için aktarımların uzunluğundan dolayı peşinen özür dileyerek
belgelerinden olduğu gibi
alarak üzerinde duralım.
"Karşı
Devrimci Hücre” lerini MK imzasıyla 23 Temmuz 1996 tarihindeki bir açıklamayla
kamuoyuna duyurdular.
Bu yazı "Dün
bizimdi, bugün bizimdir, zafer de bizim olacak” başlığıyla Ağustos ortasında PS
sayı 44'de yayınlandı. Bu yazıda "KHK (Kongre Hazırlık Konferansı bn.)
öncesi durum neydi?” adlı girişin bu alt başlığında durumlarını şöyle ifade
ediyorlar:
bütün 'Komünist
önderlik oluşturma-doğru bir çizgiyi ortaya koyma' iddialarına rağmen, MLM
bilimine, Partimizin devrim perspektifine güvensizlikte birleşerek, yeni
parçalanmalar ve dağılmalarla yüz yüze kaldıkları da artık daha bir somut
olarak görülebilmektedir.” (aç.Kendileri)
"KHK öncesi bu tip gelişmeleri son haddine kadar
yaşayan Partimiz bunların da etkisiyle önemli sancılar çekmiş ve örgütsel
bütünlüğünü mevcut yapılanmasıyla koruyarak, kalınan yerden devam edilmesi
isteğini hayata uygulamada oldukça zorlanmıştır.
"Kadrolarımızın ard arda esir düşmesi, yine bir dizi
kadro veya üyemizi şehit vermemiz, partimizin içinde bulunduğu durumu
güçleştirirken, gerek üyelerimizde gerekse de sempatizan ve taraftar kitlemizde
parti önderliğinden başlayarak genel olarak Partiye karşı güvensizliğe dönüşen
ciddi sarsıntıları da birlikte getirdi.
"Bütün bu ciddi olumsuzluklar hüküm sürerken, esir
düşen veya şehit edilen önder kadrolarımızın yarattığı boşluğun Parti Merkez
Komitesi bileşimini, karar yeter sayısının altına düşürerek iradeyi organsal anlamda
temsil edemez duruma getirmesi, bu sarsıntı ve olumsuzluklara en önemli desteği
sunarak daha da boyutlanmasına neden olan gelişme oldu.”
..OPK ve sonrası
dönemde belirlenmiş Kongre tartışma süreci olması durumu daha da zorlaştırıyor.
Güvensizliğin ve diğer olumsuzlukların gelişmesine katkıda bulunuyordu.
Partimizde de bu
derece önemli zaaf, kararsızlıklar yaşanmakta, bunların ardından ise örgütsel
derleniş sağlanamadığından dolayı, kaos ve karmaşa hüküm sürmekteydi.
"Bu durum karşısında, o tarihi soru yine yanıtlanmak
üzere gündemimize oturdu: (abç)
NE YAPMALI?” sorusu ve sorunuyla karşı karşıya kaldıklarını
söylüyorlar ve
9 Şubat 1996
tarihinde merkezi düzeyde Kongre Hazırlık Konferansı” düzenlendi. (aç.
Kendileri)
"Ancak sözkonusu saldırılarda, üye ve kadrolarımıza
yönelik düşman eylemlerinin, isabeti partimiz içerisinde düşman sızmalarının
olduğu ihtimalini güçlendirerek bu yönlü bir fikrin olgunlaşmasına neden olan
temel faktör durumundadır. Nitekim tartışma sürecinde, ard arda üye ve kadro
kayıplarının gündeme gelmesi sempatizan kitlemiz tarafından da sorgulanmaya
başlanmış ve partimizin bu durumu araştırması yönündeki talepler yoğunlaşmıştı.
”
"KHK'nın başlamasıyla birlikte, öncelikle KHK alanında
bulunup durumu tartışmalı olan üyelerin durumlarının netleştirilmesi görüşü
bazı engelleme çabalarına rağmen KHK iradesi tarafından kabul edilerek uygulamaya
kondu. Bu gündemde de önceliğin "ajan ve işbirlikçi/hain” (aç.kendileri)
oldukları yönünden haklarında iddia ve şüphe bulunan unsurların durumlarının
ele alınması kabul görerek bu temelde çalışmalar başladı.”
"Bunun üzerine ilk olarak MBK/AK'da örgütlü olan Önder
ve Sevcan kod adlı Bayram Kocabozdoğan' ın yine, aynı organda yer alan ve PÜ
olduğu iddia edilerek” (abç) (Menşevik parti anlayışına bakın...
Ne demek "PÜ olduğu iddia edilen"? Ya PÜ olur-bunu
yönetici organ olarak altınızdaki her yönetici organ; her Parti organını, her
üyeyi dolaylı ya da dolaysız bilmesi/bilmeniz gerekiyor- ya da PÜ olmaz.
Dolayısıyla "iddia edilen” diye bir şey olmaz. PÜ ise
müracatı vardır. Başvuruya Parti organının bir kararı olur. Onaylanmışsa bir
parti organında yer alır. Deneme sürecinde organ değerlendirir ve bir raporla
üste bilgi verilir. Bunların olmadığı yerde üyelik yoktur.
Bu işlemlerin olmadığı bir "üyelik” biçimi veya
"iddia edilen” gibi bocalama mantığının çıktığı yerde Menşevik Parti
anlayışı itiraf ediliyor demektir. Bu menşevizm ile Leninizm arasında ilkesel
bir ayrılık noktasıdır. İşte Menşevizm ve tasfiyeci örgüt anlayışının önemli
bir göstergesi... (bn)) KHK iradesine dahil edilen Ahmet-Zülfikar kod adlı
Atilla Kamberoğlu'nun ayrıca da KHK öncesi TMLGB (kendi
"TMLGB"sidir-bn) MK'da görev yapan PÜ konumundaki Birsen kodlu Nurten
Eriş'in (......) sorgulanmalarıyla çalışmanın yürütülmesi uygun görüldü. ”
"Esas olarak 18 Şubat '96 tarihinde başlayan soruşturma
ve sorgulama faaliyeti...” İşte böyle başlıyor. Yıllardır olduğu gibi Komünist
uyanıklık yok. Siyasi polise karşı, düşman sızmalarına karşı uyanıklık yok
denecek kâdar az. Yer-altı örgüt bilinci ve siyasal uyanıklığı yok denecek
kadar az. Sezgi gücü zayıf, önderlik bilinci ve denetim yok veya oldukça zayıf.
İradi müdahale ve planlama yok veya oldukça zayıf. Yukarda kendilerinin ifade
ettiği gibi "Nitekim tartışma sürecinde, ard arda üye ve kadro
kayıplarının gündeme gelmesi sempatizan kitlemiz tarafından da sorgulanmaya
başlanmış ve partimizin bu durumu araştırması yönündeki talepler
yoğunlaşmıştı.” dedikleri gibi altın önemli oranda zorlaması ve "KHK'nın
başlamasıyla birlikte öncelikle KHK alanında bulunup durumu tartışmalı olan
üyelerin durumlarının netleştirilmesi... ” gerektiği, "haklarında iddia ve
şüphe bulunan unsurların” değerlendirilmesi üzerine KHK'da sorunlar çıkıyor.
Başlangıçta bir soruşturma komisyonu da oluşturulmuyor.
KHK iradesi olarak ele alıyorlar. Baş ajan da, aynı durumda olan başkaları da
haliyle bu "soruşturma”nın başında. "Ancak dikkat çekici bir yön, söz
konusu sorgulama faliyetine ilişkin tartışmalar sırasında içlerinde kadro düzeyinde
örgütlü bulunanların da olduğu bir kesimin (burada bunların birinin baş ajan
olduğunu söylemeye dilleri varmıyor) sürekli olarak "Soruşturma ve
sorgulamanın gereksiz olduğu, bu iddiaların bir siyasi komplonun ürünü olarak
ortaya atıldığı” görüşünde direnip, bu kişilerin sorgulanmadan aklanmasından
yana tavır belirlemeleriydi.
KHK üye çoğunluğu bu yaklaşım karşısında direnerek,
soruşturma ve sorgulamanın devamından yana tavır belirleyince, yine aym
unsurlar türlü tehdit ve hakaretlerde bulunarak adeta Parti iradesine karşı kin
kusmaya başlamışlardır” (aç. kendileri) dedikten sonra; "Soruşturma ve
sorgulama faaliyetinin KHK'ca sürdürülmesi sırasında, toplantı salonunda
bulunan ve soru-cevap uygulamasına tabi tutulan B.Kocabozdoğan...” ın çelişkili
şeylerinin ortaya çıkması ve "KHK” içindeki baş ajan ve aynı hamurdan olan
bazılarının "sorguda bulunan kişiye yön verdiği, yol gösterdiği" ni
görüyorlar ve B.Kocabozdoğan'ın çelişkilerini "KHK'mız, mevcut yöntem ve
sorgulama seviyesinin yetersiz olduğu kararına vararak, soruşturma ve
sorgulamanın KHK iradesi tarafından yine irade içerisinde kapalı olarak
yapılmasını...” uygun buluyorlar (Partizan_Sesi, sayı 44). "Tarihler 8
Mart '96 tarihini gösterdiğinde bir gerçeğin ortaya çıkmasıyla bir üst aşamaya
geçiyordu.” Yani B.Kocabozdoğan çözülünce işin ciddiyetini
o zaman görüyorlar.
10 Eylül '96 tarihli MK/SB imzalı ve PS'de Ekim '96, 47.
sayıda yayınlanan yazıda;
"9 Şubat '96: Parti irademizin direkt merkezi düzeyde
ve her bir üyemizin şahsen katılımıyla gerçekleştirmeyi öngördüğü Kongre Hazırlık Konferansımız,
çalışmaya katılmak üzere toplantı alanına gelmesi beklenen son üyenin de
intikali ile birlikte resmen başladı."
"ilerleyen günlerde KHK'mız, yürütülen yoğun tartışma
ve engelleme çabalarına rağmen, KDH ve tasfiyeci hizibin bazı üye ve kadrolarımızı
tasfiye girişimini boşa çıkarıp, ilk olarak haklarında ajan-işbirlikçi
iddiası getirilen unsurların durumunu
ele almayı uygun gördü.
Bu çalışmada
ayrıştırmaya gidilerek şüphelilerin soruşturulup sorgulanmasında önceliğin
mevcut KHK iradesi içerisinde bulunanlara verilmesi gerektiği kararlaştırılarak
uygulanmaya konulması benimsendi.” (PS, sayı 47) deniyor.
Yukarda aktarmalardan da çıktığı gibi, alana gelen bütün
("her bir üyemizin şahsen katılımıyla” deniyor) üyeleriyle KHK çalışmalarına
resmen başlıyorlar. Takip eden günlerde "yürütülen yoğun tartışma ve
engelleme çabalarına rağmen KDH ve tasfiyeci hizibin bazı üye ve kadrolarımızı
tasfiye girişimi” olunca ciddi bir hesaplaşma başlıyor. Zaten bir "kaos ve
karmaşa hüküm sürmekleydi” diyorlardı. Ciddi "tasfiye girişimi" ve
tıkanıklık yaşayınca bir tarafın bir tarafı etkisizleştirmesi, denetimi altına
alma veya üstesinden gelebilmesi ile karşı karşıya kalınca, o zaman sorunun
ciddiyeti ve altında yatan nedenler düşüncesi gelişmiş ve devrimci tarafın ağır
basmasıyla; "haklarında ajan ve işbirlikçisi iddiası getirilen unsurların
durumunu ele alma”yla işe başlanmıştır.
Belirttiğimiz gibi
ağırlıkla kendiliğindenci başlasa da giderek inisiyatifte ağırlığını koyarak
bizim de çıkardığımız, emin olduğumuz ajan B. Kocabozdoğan'ın çözülmesiyle işin
boyutlu olduğu görülüyor. Görülüyor ama oldukça geç görülüyor. Diğerlerini biz
bilemeyiz, pek tanımadığımızdan net bir şey söyleyemeyiz. Ancak devrimci
gördüğümüz ve bu eylemini desteklediğimiz darbeci-tasfiyeci grubun resmi
açıklamasını dikkate alırız. Bu ajanlann bazılannı önceden çıkarmış,
kendilerine de iletmiştik, bazılan hakkında kuşkularımız vardı. Bunlar DABK
kökenli oldukları ve kimi sonradan katıldığı için, geçmişlerini, süreçlerini ,
birlikte çalışma ve denetleme olanağımız olmadığı için bugün söylendiği
boyutuyla görmemiz mümkün olamazdı.
Önceden ajan olduğu kanısına vardıklarımız dışında
kuşkulandığımız birkaç kişiden biri olan Nihat'ın sonradan veren olsun ya da
olmasın, kendisi kabul etsin ya da etmesin zaten objektif olarak ajan olduğu
kanısındayız.
Tersini de bugüne
kadar hiçbir yerde söylemedik. (Şurada ya da burada, tabanda veya şu ya da bu
insanımız ortalarda dolaşan söylenti veya genel güvensizliğinden dolayı
"acaba” diye tereddütle yaklaşmış olsa bile, belirleyici olamaz. Ve bu
bizi bağlamaz.)
Görüldüğü gibi bizim için "KDH elemanlarının ajan ve
işbirlikçi olduğuna inanmamaktadır" lar denilmesi doğru değildir.
Dayanaktan yoksundur. Yukarıda belirttiğimiz gibi bazılarına ilişkin netleşmiş
düşüncelerimizi yıllar önce ilettiğimiz halde ve üstelik söylediğimiz bu
unsurdan başlayıp, onu çözüp kendilerinin belirttiği diğerlerine vardıkları
halde bunları unutup inanmamaktadır” lar
demelerini anlayabilmiş değiliz.
Oysa o satırlan döktüren kalemşörler çok iyi bildikleri
halde açıkça, insanlann gözlerinin içine baka baka doğru söylemiyorlar. Bu
onların bir siyasal alışkanlığıdır. Sözde
'ajan ve işbirlikçi olduklarına inanmamakta”ymışız. Bununla,
arkadaşların kendi iç hesaplaşması, birbirlerine komploculuğu, klik çatışması
vb. olduğu yönünde kuşkular yayıp bundan yararlanmak istiyormuşuz (!). Yazı
içinde bu yönlü yaklaşımlar var. "Hocanın fikri neyse zikri de odur” diye
bir halk deyimi var. Tıpkı bu arkadaşların durumunu yansıtıyor. Buna rağmen
şunu yine de belirtelim; sorunlara yaklaşım ve çözümünde komplocu-darbeci kafa
yapınızı gidermiş değilsiniz, bu yönde güven vermiyorsunuz.
En barizini '94 darbesinde yaşadık; hala bir samimiyet, hala
bir öz-eleştiri görmedik. Arkasındaki olguları görecek hale gelmesine rağmen
hala öz-eleştiri yerine olduğu gibi savunuyorsunuz. Bununla neyi, hangi
ideolojiyi, hangi amacı, hangi pratik hattı, hangi yöntemi savunduğunuzu,
başvurulan yöntemin tehlikesini, o
Sayfa 100 devam