Proletaryasız Burjuva Çağı Hayali (!)
Proletaryasız Burjuva Çağı
ve
Sınıf Mücadelesiz Sınıflı Toplum Hayali (!)
Yusuf Köse
Akkaya, üretken bir
felsefeci. Bu nedenle de kendisini kutluyorum.
Şimdi söz konusu
kitabıma yönelik eleştirilere gelebiliriz.
Bir çok okuyucu ve
yoldaşım, kitabın isminin uzun olması yanında isabetli olmadığı eleştirilerini
getirdiler. Akkaya'da aynı görüşte. Kitabın ismi “Artı-Değerin Kaynağı” da
olabilirdi. Ancak, tartışılan konu bağlamında, üretici güçlerin gelişimi ve
bunun sonucunun işçinin üretim sürecinin denetleyicisi ve düzenleyicisi
olacağını vurgulamak için bu adı seçtim. Dijitalleşme olarak adlandırılan ve
üretim sürecinin yoğun bir şekilde makineleşmesiyle, kaçınılmaz bir son olan
işçi sınıfının konumudur. Böylesi bir durumda işçiler bir sınıf olmaktan
çıkacaktır. Bugün yoğun olarak tartışılan “yapay zeka” vb. gibi kavramlar ve
bunların üretim süreci içinde yer almaları, komünist toplumun nasıl
olacağınında ön habercisidir.
Kitabı burada yeniden
tekararlamayacağım elbette. Ama, güncel ideoljik tatışmaları esas alan, ve
proletaryanın “öldüğünden” ve de makinelerin artı-değer ürettiği gibi burjuva
ideolojik manipülasyonların etkisi altında kalan anlayışların MLM temelde sert bir
eleştirisidir. Bu tür tartışmalar kitap içinde var ve üretim sürecine
makinelerin giriş tarihinden beri de vardır ve hala devam etmektedir.
En önemli sorun, “işçi
sınıfının üretim sürecinin dışında kaldığı”, burjuvazinin artık “yapay zekası
var”, “işçiye gereksinimi kalmadığı” gibi, sınıftan kaçan küçük burjuvaların
anlayışının mahkum edilmesi gerekiyordu.
Küçük burjuva
oportünizmi burjuvaziden daha da geri. Burjuvazi “daha fazla ihtiyacımız var”
diye basbas bağrıyor ve buna uygun yeni yasalar çıkarıyor. Uzun zamandan beri,
“işçi açığımız var ve daha fazla göçmen işçi almalıyız” diye çaba harcıyorlar.
Alman tekelleri, hükümeti eleştiriyor, “işçi açığımızı giderecek önlemler
almıyorsunuz” diye. Göçmen düşmanı İtalyan faşist hükümeti ve onun başkanı Meloni,
“acilen 400 bin işçiye ihtiyacımız var” diyor ve dışardan işçi alımını
kolaylaştıracak yasalar çıkarıyorlar.
“İşçilerin sayısı
azalıyor” bilinçli çarpıtmasına istatistikler yanıt veriyor. İşçilerin sayısı
azalmıyor, tersine artıyor. Kitabın içinde de istatistiki verilerle ortaya
konduğu gibi, nispi azalmaya karşı mutlak bir artış sözkonusudur. Bu gerçek,
hiç bir küçük burjuva liberal yaklaşımlarla karartılamaz.
Akkaya;
“Köse'nin, paylaştığı
ülke ve dünya çapındaki istatistiklere inanılacak olursa işçi sınıfı niceliksel
olarak azalmak şöyle dursun, tam tersine artmıştır. "İnanılırsa" diye
ihtiyatla söylüyorum. Çünkü verilerin hemen hepsi sistem içi kurumların
yayımladığı istatistiki bilgilerden oluşuyor. Bunlar ne derece doğruları
yansıtıyor, akılda tutmak gerekir. Şu da var ki, burjuva kurumların
istatistiklerin de bile işçi sınıfının büyüdüğü gösteriliyorsa yazar iyiden
iyiye haklı bir noktada bulunmaktadır.”
diyor.
Bu yanlış bir vargı.
Burjuva istatistiklerde kısmen çarpıtmalar olsada genel anlamda doğrudur ve
kendileri de bu istatistiki verilere göre faaliyet yürütmektedir. Özellikle,
burjuvazi işçi sayısını az göstermeye çalışıyor, anacak tam olarak gerçek
verileri gizliyemiyor. TÜİK bile temel gerçekleri gizleyemez ve gizliyemiyor.
En göze çarpanı enfalsyon oran belirlemesidir ki, bunu bile tam olarak
gizliyemiyor, enflasyon içine aldığı kalemleri değiştirerek “az” göstermeye
yolunu izliyor.
Akkaya'nın “burjuva
istatistiklerine güvenmeme” “ihtiyatı” bana bir olayı anımsattı. Bir zamanlar
“ülke yarı-feodal mi kapitalist mi” tartışmaları yapılırken, bazı
arkadaşlarımız; “bölgelere özel ekip çıkarıp ekonomik araştırma yapsın”
önerileri getirmişlerdi. Yani, “burjuvazinin istatistiklerine güven olmaz, biz
yapalım” demekle, olmayacak, yapılamayack bir öneri ile, anti-bilimsellikte
ısrarla diretiyorlardı.
Ve ben o zamanlar
şöyle demiştim: “Marx, Kapitali burjuva istatistikleri temel alarak yazmıştır.
Yine Lenin, “Rusya'da Kapitalizmin gelişmesi” adlı kitabını Rus monarşisinin
istatistiklerini temel alarak yazmıştır. Küçük burjuva sol çocukluğu,
gerçekleri kabullenemeyince, işi yokuşa sürer. Ve bizler analizler yaparken
burjuva istatistiklerini temel almak zorundayız. Bütün bilgiler onların elinde.
Akkaya'nın,
makalesinin içinde bir başlık var; “Köse'nin Kitabı ve Sol Sapma”
Burayı dikkatlice
okudum. Akkaya bu kitabı övüyor. Ama birden bir “sol sekter ve sol sapma”
saptamasında bulunuyor. Kitap içindeki hangi anlayışı “sol sekter ve sol sapma”
bulduğunu ise somut olarak belirtmediği için, söylemiş olmak için söylenmiş
gibi duruyor. Yani, Akkaya'nın kitabı bütünlüklü değerledirmesiyle çelişen bir
saptama.
“Köse'nin kitabına,
Marksizmin ortodoks yorumu hakimdir diyebiliriz. Eser, şüphesiz devrimci çizgidedir.
Referans noktaları Marx, Engels, Lenin, Stalin ve Mao Zedung olarak
verilmiştir. Yine de kitabın bunları da aşan, "sol sapma"
diyebileceğimiz bir boyutunun da olduğu ileri sürülebilir. 'Önderler, ne
söylediyse doğru söylemiş, ne yaptılarsa doğru yapmışlardır' gibi bir yaklaşım
var. Dolayısıyla temel, devrimci kaynaklara gözü kapalı bu yaklaşım tarzının da
sorgulanması gerekiyor.
Batı Marksizminin
getirdiği eleştirileri görmezden gelmek, yeni toplumsal hareketleri yok saymak
ya da önemsememek, kadın hareketini, ezilen ulus mücadelesini ve bugünlerde
gündem olan Akmelen'de (Muğla) olduğu gibi köylü direnişlerini paranteze alan
bir bakışın ve teorinin kendisi de başlı başına bir problematiktir.”
(Akkaya'nın makalesinden)
“Marksizmi ortadoksca
Savunmak” adı altında bir kitabım var. Ancak, “Marksizmin ortadoks yorumu” gibi
sözler genelde burjuva liberallerine ait. Marksizmi savunanlara bu argümanı
kullanıyorlar. Evet ben, MLM savunuyor ve bu dünya görüşünün çarpıtılmasına,
burjuva lieberal ve küçük burjuva oportünist “yorum”larına kesinlikle karşıyım
ve kitaplarım bunun kanıtıdır. Ama aynı zamanda marksimin bir doğma değil bir
eylem kılavuzu olduğundan da hareket ederim ve tüm kitap ve diğer yayınlanan
araştırmalarımda buna örnektir.
Sevgili Akkaya, bu
kitapta neyin “sol sekter” ve neyin sol sapma” olduğunu göstermesi iyi ve
böylece “sol sekter” hatamı görmekte bana yardımcı olmuş olurdu. Maalesef bunu
benden esirgemiş.
“Önderler, ne
söylediyse doğru söylemiş, ne yaptılarsa doğru yapmışlardır” böyle bir görüşüm
olmadığı gibi, kitap için böyle bir izlenim verecek bir anlayış ya da düşünce
tarzı da gösterilemez. Akkaya bunu nereden çıakrmış bilemiyorum.
“Batı marskizmin
getirdiği eleştirileri görmezden gelmek...” böyle diyor Akkaya. “Batı
marksizm”den neyi kastediyor anlaşılmıyor. Batıya ait özel bir marksizm yok.
Marksizm evrensel bir ideolojidir. Çünkü burjuvazi evrensel bir sınıf olduğu
gibi proletarya da evrensel bir sınıftır. Bunların dünya görüşleri de
evrenseldir.
Batılı burjuva
liberallerin Marksizme ve Leninizme getirdikleri eleştirilerden söz ediyorsa,
elbette bunlara karşıyım ve bunların proletaryanın ML dünya görüşüyle bir
ilişkileri olmadığı gibi, bütünüyle emperyalist burjuvaziye hizmet eden
görüşlerdir. “Batı marksizm”inden “Frankfurt Okulu”, “Euro Komünizm” vb. gibi
akımlar kastediliyorsa, bunların “marksizmi aşma” adına getirdikleri bütün
argümanlar yine ML tarafından burjuva çöplüğüne geri atıldı. Ama “Batı
Marksizm”inden kasıt MLPD1 gibi ML partilerin ve Stefan Engel gibi ML teorisyenlerin
görüşleri ise, kabulümdür. Bunlar ML görüşlerdir.
Ancak, Akkaya'nın
kastettiği (net olarak isim belirtmemiş olmasına karşın) yukarıda sözünü
ettiğim revizyonist ve reformist çevreler olsa gerek. Oysa bunlar çoktan
fiziksel olarak da burjuva tekelleriyle içiçe geçtiler.
“.. toplumsal
hareketleri yok saymak..” bu eleştiriyi bana getiriyor Akkaya yoldaşım. Kitap
bu tür hareketleri yok mu sayıyor? Nereden çıkıyor bu eleştiri. Kitap içinde
hangi görüşüme dayandırılıyor? Belli değil. Temelsiz bir eleştiri yöntemi?
Ayrıca doğa katliamına karşı mücadelenin sınıf mücadelesinin ayrılmaz bir
parçası olduğu, kapitalizm yıkılmadan insan ve doğa yıkımının önelenemeyeceği
bu kitap içinde yer alır.
Kitabın tartştığı konu
esas olarak doğanın kapitalizm tarafından yıkımı ya da toplumsal hareketler
değil. Ancak, hiçbir komünist bunlara karşı duyarsız değildir. Kitabın “Son
Söz” bölümünde şöyle söyleniyor:
“Buradaki inceleme ve
araştırma nesnemiz, esas olarak, gelinen aşamada kapitalizmin işgücüne
gereksinim kalmadığı, onun yerini makinelerin aldığı anlayışının, kapitalizmin
nesnel gerçekliğini doğrulamadığını ortaya koymaktı. Bu da, güncel verilerle
ortaya konduğu inancındayım.”2
ve toplumsal
hareketlere ve doğanın yıkımına karşı da es geçilmemiştir.
“.... Son 20 yıl
içinde gelişen kitle hareketleri, kapitalizm karşıtı gösteriler ve nüfusun
%99’un, nüfusun %1’inin yönetimi altında yaşamak istemeyişini her defasında ve
büyük kitlesel gösterilerle ortaya koyması, doğanın tahribatıyla kronik hale
gelen çevre krizi, ekonomik krizlerin eskiye oranla daha fazla sıklaşması,
mülteci ve genel toplumsal sağlık (virüs salgınları vb.) kronikleşmiş krizleri,
kapitalist sistemin çanlarının çaldığını ve yeni toplumsal bir sistem olan
uluslararası sosyalist toplumun tohumlarının çoktan filizlendiğini ve bu
filizlenen toplumun artık kapitalist toplumun yerini almasının zorunluluğunun
açık ve net göstergeleridir.”3
Akkaya, bende
olmadığını söylediği ve eleştirdiği konular, kısaca var. Ancak, Akkaya
anlaşılan ikna olmamış ki, Frankfurt okulu vb. gibi reformist burjuva
liberallerin eleştirilerini kabullenmemi beklemiş? Diye düşünmeden edemiyorum.
Akkaya devam ediyor.
“Köse, kapitalizmin
tarihindeki dönüm noktalarını işaret ederken tartışmayı, 200 yıldır güneşin
altında yeni bir şey yoktur demeye getiriyor. Hadi dünyada nitel değişiklik
olmadı diyelim, olan nicelik değişiklikler teorilerde bazı farklılıklara yol
açmaz mı? Köse, farkında olmadan, ekonomik gerçekliklere oranla ideolojiye daha
çok önem verdiğinin ayırdında değil.”
Bu yaklaşımın yüzeysel
olduğunu söylemek durumundayım. “200 yıldır güneşin altına hiçbir şey
değişmedi” gibi bir yaklaşım olmadığı gibi, gelişmeler ele alınmıştır. Her
şeyden önce sosyalist ülkelerin doğuşu ve sonra yıkılması, kapitalizmin
emperyalist aşamaya gelmesi vb. Ve ayrıca, kapitalist üretim sürecinin temel
yapısı değişmedi, ama makineleşmeler (yapay zeka vb.) artması ... Diğer yandan
kapitalizmin kendi içinde çalişmelerin keskinleşmesi vb. Ama, ücretli işgücü
sömürüsü, sermaye birikiminin temli, kapitalist sistemin sınıfsal yapısı ve bu
sınıflar arasındaki emek sermaye çelişmesi değişmemiştir. Sevgili Akkaya'nın
eleştirdiği kitabımın içeriği,
kapitalizmin
diyalektik gelişiminin bir ürünü olarak ortaya çıkmıştır. Veriler bunun bir
göstergesidir. Aakkaya eleştirinde yanlış kapı çalıyor ve burjuva liberal
okulların ortaya koyduğu ideolojik izi takip ediyor izlenimini veriyor.
“Anlaşılıyor ki, sol
sekter bakış açısının etkisinde kalan Köse, esas-tali diyalektiğini yapamıyor.
'Sınıf dinamiği ve mücadelesi esastır, diğer dinamikler ve mücadeleler talidir,
ikisi arasında diyalektik bir ilişki vardır' deme düzeyine yükselemiyor. Her
şeyi sınıfla başlatıp sınıfla bitiriyor. Sonuçta ortodoks Marksizm ile birebir
örtüşmeyen - hadi Max Weber neyse- post modern, yeni Marksist, post yapısalcı
bütün düşünceler de adeta birer hurafe olarak değerlendiriyor.” (aç Akkaya)
Bu eleştiriye “pes”
demek gerekiyor ve dürüstçe bir yaklaşımda değil. “Esas ve tali ayrımı yokmuş”.
“Esas ve tali arasındaki diyalektik bağ yokmuş.” Sonunda, Akkaya, söylemek
istediği gerçeği, -okuyucuyu fazla merakta bırakmadan- ağzının içinde fazla bekletmeden
dışarı bırakıyor ve şöyle diyor:
“Her şeyi sınıfla
başlatıp sınıfla bitiriyor. Sonuçta ortodoks Marksizm ile birebir örtüşmeyen -
hadi Max Weber neyse- post modern, yeni Marksist, post yapısalcı bütün
düşünceler de adeta birer hurafe olarak değerlendiriyor.” (açAkkaya)
Akkaya'ya, önce bir
soru sormama izin verin. Akkaya'nın incelediği felsefeciler, hizmet ettikleri
sınıfların dışında mı felsefe üretmişler, düşünce ileri sürmüşler acaba?
Almanların dediği gibi; Gibt es einen klassenlosen Philosophen?4
Bir kere daha ve
ısrarla yineliyorum. Her şey sınıfla başlar sınıfla biter. Sınıflı toplumlara
damgasını vuran temel neden budur. Bunu belirleyende elbette ekonomik
nedenlerdir. Yani, toplumu var eden alt yapıdır. Üretim ilişkileridir. Deyim
yerindeyse dünya öküzün boynuzunda değil, sınıflar arası mücadelede döner.
Küçük burjuva popülizmi, sınıflı toplumda ve esas olarak iki sınıfa ayrılmış
kapitalist toplumda, “sınıf mücadelesinin dışında kalanlar da var” der. Sınıf
ve sınıf mücadelesi tartışmalarından kaçınırlar. Burjuvazinin her adımının
(ideolojik, politik, kültürel, hukuksal, ekonomik vb.) kendi sınıf çıkarlarını
korumak ve daha da ileri götürmek amaçlı olduğunu göremezler. Burjuva devletin
en ince kılcal damarlarına kadar burjuvazinin sınıf çıkarları etrafında
örüldüğünü görmezden gelirler.
Sınıf mücadelesinin
dışında kalan hiç bir toplumsal gelişme yoktur ve olamaz. Kapitalist toplumda
sınıfları kaldırırsan geriye kapitalizm diye bir şey kalmaz. Akkaya ve bu tür
düşüncelere sahip olanlar bunu göremiyor ya da görmemeyi yeğliyorlar. Bu tür
düşünce sahiplerinin esas olarak görmek istemedikleri ya da görmezden gelmek
istedikleri tek bir sınıf var: İşçi Sınıfı. O da maalsef var ve burjuvazi
olduğu sürece var olacak. Zıtların birliği ve mücadelesi burada görülür ve
burada esas olan birlik değil mücadeledir. Kapitalist toplumun şaşmaz ve
çarpıtılamaz sınıf diyalektiğidir bu. Burjuva liberal entellektüeller
proletaryasız bir burjuva çağı diliyorlar, ancak bu olası değildir.
Evet bu konuları ele
aldığım makale ve incelemelerde ısrarla değindiğim gibi, bütün postlar birer
burjuva “hurafeleri”dir ve “post yapısalcı”, “post modern yeni marksist” vb.
gibi ne kadar püsküllü postlar varsa marksizmi revize eden ve ondan sapan tam
teşekkülü birer burjuva anlayışları ve burjuva zırvalarıdır. Sevgili Akkaya'nın
“beni sol sekter” olarak nitelemesinin altında yatan esas nedenler bunlar olsa
gerek diye düşünüyorum. O Frankfurt burjuva ekolunun izinden gitmekte ısrar
ediyor. Burjuva feslsefecilerin adını sık sık anmakla Marksist-Leninist
felsefeci olunmuyor maalsef.
Burjuva liberallerle,
revizyonist ve oportünistlerle uzlaşmayan ve onları acımasızca eleştiren
Lenin'e, de “sol
sekter” deniyordu. Bunu daha çok da Menşevikler ileri sürüyordu, daha sonra
buna Kautsky'de katıldı. Burjuvazi ve onun etkisi altında kalan küçük burjuva
solcuları Marksizmin revize edilmesine karşı çıkan marksistlere bu nitelemeleri
hemen yapıştırırlar. Nedense burjuvazinin dolaylı da olsa yanında yer
aldıklarını, ML'e saldırmanın burjuvazinin nezdinde büyük bir kabul gördüğünü
anlayamazlar ve bunu sorgulamaya asla yanaşmazlar.
Akkaya'nın kitap
içinde el alınan bir konuyu es geçmiş ya da önemsemimiş. “Burjuvazinin işgücünü
üretemediği eğilimi” tezimi. Bunu ilk defa ben getirdim ve kitap içinde teorik
temellerini ortaya koyduğum inancındayım ve son gelişmeler bütünüyle bu tezimi
doğrulamaktadır. Çin gibi bir ülkenin bile gelinen aşamada dışardan işgücü
alımına başladığını görüyoruz. Bu neden önemli? Kapitalist sistem artık son
sınırına gelmiştir ve kendini üreten artıdeğerin birikiminde krizleri
derinleşecektir. Her toplum kendi nüfus yasasını da belirler. Kapitalist
sistemin gelinen aşamada toplumsal nüfus yasası da iflas etmiştir. Kapitalizm
giderken, etrafını da yıkarak gidiyor. Aynı, işgalci güçlerin geri çekilirken
geçtikleri her yeri -tüm canlılarıyla beraber- ateşe vermeleri, yakıp yıkmaları
gibi. Şu an içinde yaşadığımız emperyalist sistem aynen böyle değil mi?
Sonuç olarak, her
eleştiriye değer veririm ve ciddiye alırım. Görüşlerimin yalnışğlığını bana
gösterenlere devrimci minnetim daha da artar. Ancak, Marksist ustalar yerine
“batı marksizmi” olarak ileri sürülen burjuva liberal entelektüel okulların ve
akımları refarans alamamı istemelerine “gülüp geçerip demekle” yetinmeyip,
devrimci eleştiri de olması gerekenleri yerine getirmeye çalışırım.5
1MLPD:
(Marxistisch-Leninistische Partei Deutschlands -Almanya Marksist-Leninist
Partisi)
2Yusuf Köse,
Dijitalleşme, sf. 174
3Age, sf. 174
4(Sınısız bir
felsefeci var mı?)
5Bkz.
https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/cianin-anti-komunist-ozgur-dusunceli-entellektuelleri