
Emperyalist barbarlık, dünyanın ezilip sömürülen mazlum halklarının biricik silahı olan Marksist, Leninist ve Maoist ideolojik kuramını etkisizleştirme çabasından hız kesmiyor. 21. yüzyıl dünyasının kuramsal fikirleri 20. yüzyılın çığır açan ve kapitalizmi alaşağı eden komünist ideolojiyle kavga yürüterek kendi varlığını sürdürmenin çırpınışlarını yaşıyor. Bunu yaparken dünyanın iç dinamikleri ve çatışmalarıyla açığa çıkan sorunları ezilenlerin tarihsel birikimlerinin yadsınması temelinde ele alıyor. Aynı zamanda proletarya ve emeklilerinin bilimsel silahı MLM ideolojinin mahiyetini, niteliğini ve yıkıcı konumlanışının eskidiği iddiasını kanıtlamaya çalışıyor.
Olguyla kurulan bağın metafizik yönü, sınıfsal pozisyonun kavranılmaması, tarihsel gelişmelerin özünün anlaşılmaması ve sınıflı toplumlar gerçeğinin örtbas edilmesi bu gerçeği bütün yönleriyle açığa çıkaran, sınıfın ideolojisine eş zamanlı ve çok yönlü saldırıların maddi zeminin yaratmaktadır. Diğer bir yan ise sınıflar dünyasında ki çarpışmanın burjuva mevziisinde yer alma halidir. Yani ezilenlerin kuramsal silahının etkisizleştirilmesi çabasıyla da anlam bulmaktadır. Bu gayret ve bunca çabanın kuramsal adı post Marksizm olarak sahada yer edinirken, kendini kimi zaman Radikal Demokrasi, kimi zaman Demokratik Konfederalizm kimi zaman Demokratik Uygarlık, kimi zaman Ekolojik Toplum, kimi zaman ise otonomcu kuramlarla tarif ediyor. Bu otonomcu, anarşist, liberal kuramların niteliğine yön veren ve aynı noktada buluşturan şey ise anti Marksist konumlanışlarıdır.
1950 itibariyle nükseden ve 1970 ortalarından sonra tamamen politik alanda kendisine yer bulan Post Marksizm, birçok tartışmayı gündeme sokmuş oldu. Dünya sathında sosyalist bloğun darbelenmesi ve yenilgisi Marksizm’e içkin sorunların ve açmazların bir yansıması olarak yorumlandı. Bu yorumlayış anti Marksist bir öz üzerinden kendini inşa ederken, kapitalizmin sivri uçlarını törpülemeyi ciltler dolusu kitaplarla teorileştirilmesinde, Frankfurt Okulu’nun son derece önemli bir rol oynadığını belirtelim. Teori yaşamın bütünlüklü ve radikal dönüşümünü askıya alırken, bu dönüşümün dinamiklerini açığa çıkaran, yol haritasını çizen, hedef ve yörüngeyi belirleyen ideolojilere cephe aldı. Yeni toplumsal hareketlerin açığa çıkması, bazılarının da görünür olması bu teorilerin inşasında önemli bir rol oynadı.
Sosyalist kalelerin fiili yenilgisi, ideolojik bir yenilgi olarak tanımlanıp yeni dünyanın gelişmelerinin ancak ve ancak komünist ideolojinin gölgesinden çıkmakla mümkün olacağı gür sesle dillendirildi. “Elveda Proletarya”dan, “Tarihin Sonu Tezi”ne uzanan kapitalizme methiyeler silsilesini açığa çıkardı. Bir yandan kapitalizmin “ebedi zaferine” şapka çıkarılıp, alkışlanırken beri yandan ise yeni toplum projeleri sahaya sürüldü. Leslie Lipson’un “Demokratik Uygarlığı”, Hart ve Negri’nin “Çokluk ve İmparatorluğu”, Murray Bookchin’in “Toplumsal Ekoloji”si, Laclau ve Mouffe’nin “Radikal Demokrasi”si arayışların zirvesi olarak tanımlanıp büyük bir şevkle kucaklandı.
Dünyanın post yapısalcı ve post modern fikirdaşları hep aynı notaya basarak Marksizm’i lanetlemeye koyuldular. MLM ideoloji ve bu ideolojinin yörüngesinde biçim alan devrimler ideolojik ve politik çıkmazın bir sonucu olarak yıkıldığı ve tarif edilen teorinin bu pratikle geçersizleştiği iddia edildi. Kurucu öznenin yanlışlığı, felsefenin yanlışlığı, devlet ve iktidar tarifinin yanlışlığı gibi birçok başlık sıralanarak son kertede sınıflar mücadelesinin reddiyesi teorileştirilmiş oldu. İşçi devleti, sınıf mücadelesi, komünizm, diyalektik materyalist felsefe, iktidarın zor yoluyla zaptı, üretim ilişkileri, alt yapı üst yapı, gibi MLM ideolojinin temel dayanakları bu “yeni kuramlarla” birlikte hedef alındı. Tartışılan ve tartışılmaya açılan konular anti Marksist özellikleri itibariyle yeni dünya düzenine uyumluluğunu salık veriyordu. Kapitalist emperyalist hegemonyanın kuşatmasını yararak radikal toplumsal dönüşümün perspektifi ve araçlarını inşa eden MLM ideoloji post Marksistler tarafından determinist, sınıf indirgemeci, özcü, devletçi sapma hali olarak tanımlandı. Alternatif olarak sunulansa; kapitalist kuşatma içerisinde özerk bölgeler, emperyalizmin kötücül yanlarının törpülenmesi, konfederalizm içerisinde öz yönetimler ( tabi bunlar üniter devletin varlığını yadsımıyor), ABD gibi emperyalist devletlerin medeni çıkışlarının sahiplenilmesi, işçi ve patronun, sömürülen ülkelerle sömürücü devletlerin ortak uyumlu barışçıl yaşaması, iktidar değişimi değil zihniyet değişimi gibi otonomcu, anarşist ve liberal teoriler toplamı alternatif olarak çapsız argümanlarla ileriye sürüldü. Post Marksizm varlığını sınıf uzlaşmacı ve kimliksel mücadelelerin dinamikleri üzerinden inşa ederken, Guy Standing’in Prekerya – “Yeni Tehlikeli Sınıf” teorisiyle yine sınıflar mücadelesinin ve komünizmin reddiyesi ekseninde burjuvaziden yana saf tuttuğunu ilan etti.
MLM’de ne bir determinizm nede sınıf indirgemeciliğiyle malul bir yön bulunabilir
Tüm bu özet tablo emperyalist kapitalist hegemonyanın ideolojik alandaki saldırılarından bağımsız düşünülemeyeceği gibi, burjuva liberal ideologların sınıf uzlaşmacı ürünleri olarak açığa çıkmaktadır. Bütün bunlar, tarihsel olguların tek yanlı yorumlanması, çarpıtılması ve ideolojik felsefik kökenlerinin iğdiş edilmesini hedeflemektedir. Sınıflar mücadelesiyle başlayan ve Marksist- Leninist ve Maoistlerin tarihsel momentlerde çarpıştığı alanlardan biride ideolojik sahadır. Bu kapsamda Marks anarşistlerle, ütopik sosyalistlerle mücadele yürütmüş, Lenin sınıf uzlaşmacı Menşeviklerle, II. Enternasyonal’cilerle çarpışmış; Mao ise, aynı kapsamda sol dogmatizmle mücadeleyi sosyalizm koşullarında “burjuva karargâhları bombalama” evresine yükseltirken burjuva sınıf artıkları ve ideologlarını hedef almıştır. Yani ideolojik savaşım her koşulda ve durumda güncellenmiştir.
MLM ideolojinin diyalektik ilerleyişi nesnel olanın maddi dönüşümünü hedeflerken bunu bilgiden, nesnel gerçeğin okunmasından, bilimden ve felsefeden soyutlamaz. Kendi varlığını inşa ederken maddi evrenin kodlarını, olgunun bütün yönlerini, toplumlar tarihini göz önüne almıştır. Marksizm bilinmedik, uhrevi bir Mesih düşü olarak yaşamamıştır. Canlı yaşamın içsel gerilim hatlarından, çelişkilerinden ve bunların bütünlüklü yorumlanışının bir sonucu olarak açığa çıkmıştır. Kendi koşullarının ürünü olduğu gibi o koşulların felsefi, politik ve ideolojik eseridir. Yani Marksizm, proletaryanın, radikal dönüştürücü unsur olduğunu tanımlarken, diğer toplumsal katmanların varlığını reddine düşmemiştir.
Kapitalizmin ilk dönemlerinde, kapitalizmin içsel dinamiklerini, neye dayandığını ve nasıl işlediğini ortaya koymuştur. Yorumlamayla sınırlı kalmayan Marks, üretim araçları üzerindeki özel mülkiyet durumunun kaldırılması ve bunun yerine toplumsal mülkiyetin konulması gerektiğini tanımlarken, maddi yaşamın hangi araçlarla dönüştürüleceğini yanıtlamıştır.
Marks gibi Lenin ve Mao’da diyalektik gelişim seyrinin halkaları olarak sınıf mücadelesine, felsefeye, politikaya ilişkin katkılar sağlamıştır. Yani Marksizm felsefe, bilim ve maddi yaşamın içsel çelişkilerini çözen bir pusula olması dolayısıyla sürekli bir biçimde yeni koşullarda ve yeni sorunların çözümünü gerçekleştirmiştir. O, ölü bir teorik manzume değil, maddi yaşam içerisinde kendini güncelleyebilen bir praksistir. Bu açıdan MLM’de ne bir determinizm nede sınıf indirgemeciliğiyle malul bir yön bulunabilir.
Devrimler tarihi ve MLM ideoloji bütün yönleriyle objektif gözle ele alındığı zaman bu gerçeğin kavranması güç olmayacaktır. İşte tamda burada Marksizm, post Marksistler tarafından bilinçli bir tercihle kötürüm hale sokulmak istenmektedir. Önce fikirlerde bir Marksizm portresi çizilmekte ve sonra kavramlar, tanımlamalar ona göre biçimlenmektedir.
Genel Sapmanın, özele indirgenmesi ve savrulmanın teorileştirilmesi
Dünya sathında uzun zamandır esen bu gerici rüzgâr coğrafyamızda etkin bir güç haline gelerek kendi teorisyenlerini yaratmıştır. Kürt Ulusal Hareketi bu bağlamda sancağı en önde taşıyan siyasal harekettir. Öcalan’ın teorisyenliğini yaptığı ve tutsak düşmesinden sonra esasta açığa çıkan otonomcu, anarşist ve liberal fikirler aynı havzadan beslenerek Marksizm karşıtlığıyla varlığını inşa etti. Marksizm’in ulus devletçi olduğu, modernitenin sınırlarını aşamadığını, eski uygarlık zihniyetini devam ettirdiğini, kapitalizme katkı sağladığını, katı bir determinist olduğu gibi birçok tarif yapılarak tüm bunlardan arınıldığı belirtilmiştir. Ve son noktayı;“Marks’ın görüşlerinden esinlenen muazzam boyutlardaki toplumsal değişim hareketlerinin kapitalizmin en iyi hizmetçiliğini aşamadıkları genel olarak kabul gören bir görüştür. Bu anlamda aptal bir Marksist mürit olmayacağım açıktır” diyerek safını net biçimde belirlemiştir. Bugün ulusal hareketin ulus devlet karşıtlığı, üniter devlet içerisinde özerk bölgeler inşa etmeye çalışması, radikal demokrasi fikri ekseninde her bir sınıfla ve fikirle ortaklaşabileceği beyanları ve çabası bu teorik formasyondan ileri gelmektedir.
“Radikal Demokrasi” sınıf uzlaşmacı liberal bir anti Marksist teoridir. Ve Marksizm’in bu reddi güncel gelişmelerden, coğrafyamızın temel sorunlarına dair çözümlere kadar son derece derin problemler taşımaktadır. Bununla sınırlı kalamayıp UKKTH dahi inkâr edilip, ulusların devlet kurma hakkı yadsınmaktadır. Üniter devletin kontrolünde, yeni bir bağımlılığı meşrulaştırmaktır. Kemalizm meselesine yaklaşımdan, burjuva partilerini ele alıştan, devlet yapısının tahlilinden, iktidarın radikal dönüşümünün reddine kadar uzanan kapsamlı bir savruluş söz konusudur. Ve savruluşun hangi zemin üzerinden nitelik kazandığı bilinmek durumundadır. Eğer elinizde Marksizm gibi güçlü bir silah yoksa ideolojik olarak sınıf uzlaşmacı bir yönelime girmeniz kaçınılmaz olacaktır. Kürt ulusal hareketinin güncel gelişmelerden tutalım da politik ve ideolojik konumlanışının arkasında yatan sebepler post Marksizm’in kılavuzluğunda biçim almaktadır. Radikal devrimci kuvvetlerin, mazlum ulusun temsilcileriyle ilişkilenmesi, ilerici demokratik normlar taşıyan ve halk sınıf katmanları içerisinde yer alan politik aktörlerle ittifak kurması, parçalı güçlerin birleştirilmesi ne kadar devrimciyse, o güçlerin yaslanmış oldukları ideolojik ve politik kodlara karşı mücadele yürütmesi de bir kadar devrimcidir.
Coğrafyamızda özellikle 2000 yıllından sonra kapsamlı tasfiyeci bir süreç başlatıldığı gerçeği göz önüne alındığında, ideolojik ve politik olarak komünist bariyerin örülmesinin tarihsel bir anlam ifade ettiği kesinlikle bilince çıkarılmak durumundadır. Politik iktidar mücadelesinin teminatı düşmana karşı net bir duruşu gerektirir. Ancak bunun ön koşulu ideolojide netlik ve politikada radikal konumlanıştır. Açık ifade etmek gerekir ki coğrafya devrimci- komünist hareketinin geriye düşmesi sınıf uzlaşmacı reformist ve revizyonist öznelerin güçlenmesini koşullamıştır. Bu açıdan tehlike küçümsenemez. Radikal Demokrasi ve parlamenterist mücadele bugün etki gücünü geliştirerek ezilenlere farklı nitelikte pranga vurmuştur. Özel mülkiyet dünyasının yıkımı ve kapitalizmin kapsamlı kuşatması pasifizmle anlam bulan parlamenter mücadeleler ve kapitalizmi aşmaya yeltenmeyen fikirlerle parçalanamaz.
Marks’ın öğretisi köklü değişimin, köklü savaşımla gerçekleşeceği içeriğiyle anlam bulur. Bunun için de, burjuvazinin mülkiyetinde bulunan üretim araçlarına el konulması; proletarya diktatörlüğünün bu aşamada zorunlu bir durak olduğu, sınıfsız toplumun bu aşamalardan geçmek suretiyle komünizme ulaşacağı tezi maddi olanın çözümlenişine içkindir. Gotha Programında “Bizim devletimiz kelimenim gerçek anlamıyla devlet olmayan devlettir” kuramı bütün iktidarlara karşı konumlanışında tanımlamasıdır. Paris Komünü’nden açığa çıkarılan sonuç, devletin nasıl bir rol oynayacağını tanımlamıştır.
Yani Öcalan’ın Marks’a atıfta bulunarak “Burjuvaziden esinlenerek onların diktatörlüğü varsa neden proletaryanın diktatörlüğü olmasın” biçiminde ki yorumlayışı bilinçli bir çarpıtma değilse Marksizm’e dair bir şey bilmemektir. Marks, Engels, Lenin ve Mao’da asla son durak olarak iktidarın ele geçirilmesi tanımlanmaz. Tersine, sosyalizmde sınıf mücadelesinin niteliğinin değişerek o mecrada da süreceğinin altı çizilir. Son tahlilde Öcalan’ın kendi teorik zeminini inşa etmeye çalıştığı olguların toplamı post Marksistlerin estirdiği liberal teorilerin etkisiyle biçimlenmiştir. Özgün fikirlerden ziyade eklektik olup yamalı bir bohçadır.
Sürece radikal müdahale bir şarttır!
Bu Kısa vurgu ve atıflarla ortaya koyduğumuz örnekler, büyük ve kapsamlı bir cephenin kurulduğunu göstermektedir. Bu açıdan tasfiyecilik ideolojik ve politik sahada farklı biçimlere bürünerek toplumsal ve sosyal alana etkide bulunmuştur. Kürt ulusal hareketiyle eş güdümlü biçimde Queer teori, feminist kuramlar, çevre hareketleri, hayvan hakları ve diğer kimliksel hareketlerin büyük bir çoğunluğunda bu etki muazzam derecelerde görülür. Yeni toplumsal hareketlerin demokratik ve ilerici yanları birçok açıdan devrimci komünist hareketlerin önünü açtığı ve bilinçsel düzeyde sorgulamaya ittiği kesindir. Zaten komünist özne dışındaki gelişmeler ve bunların dinamikleriyle hemhal olmadan maddi yaşama müdahalede bulunamaz. Nesnel dünyanın çelişki ve çatışmaları teoriyi inşa eder. Teori “vahiy” yoluyla buyrulmaz. Radikal teori özgün çelişmelerin, devrimci yorumlanışı temelinde inşa olur. Bu açıdan yeni toplumsal hareketlerin dinamik teorileriyle ilişkilenip, onu Marksist toplumsal dönüşümün kılavuzluğunda biçimlendirmeliyiz. Ancak bunu yaparken kuramların hangi ideolojik tedrisattan geçtiğini, hangi sınıf fikrinden etkilendiği, politik açıdan yetersizliklerini ortaya koymaktan geri duramayız.
Görülmesi gereken şudur ki tüm ilerici ve öğretici yanlarına karşın bu hareketler post Marksist zeminde yol yürümektedirler. Radikal görünüm ardında pasifizmin ve uzlaşmanın teorisi bulunmaktadır. Emperyalist kapitalist kuşatma sarmalındaki dünyamız derin buhranlarla ve telafisi olmayacak felaketlerle karşı karşıyadır. Küçük bir azınlık tekeller marifetiyle her bir alanı işgal etmiştir. Son yıllarda yaşanan bölgesel çatışmalar ve bu noktada açığa çıkan sonuçlar göz önüne alındığında dünyaya hakim olma ve dünyanın en küçük kara parçasını pazarı haline getirme rekabeti doruk noktadadır. Emperyalizm, dizginsiz genişlemeyi şart koşar. Bu işleyişinden kaynaklı olarak büyük kaoslar kapitalizme içkindir. Güncel gelişmeler ve politik olgular göz önüne alındığında bu sürece radikal müdahale bir şarttır.
Emeğin gasp edilişinden, işgal altında ki ülkelerin kurtulmasına; göçmen, kadın, LGBTİ+, ekoloji ve insan dışı türlerin köklü kurtuluşu devrimci radikal mücadelenin geliştirilmesine bağlıdır. Bu bir inkâra, redde ve hiçleştirmeye dair perspektiflerle sağlanamaz. MLM ideolojinin köklü dönüştürme kuramını es geçerek, köklü bir kopuş sağlanamaz. Dokunulmaz kılınan ve korunaklı zırhlarla çevrilip kutsallaştırılan bir MLM kavrayışta aynı tahrip edici özelliğe sahiptir. Lenin “Marksizm’i ölü cümlelere hapsedemeyiz” derken nesnel olanın bağrında filizlenen gelişmelere müdahaleye davet ediyordu. Bazen doğrular tüm bilimsel özüne karşın, marjinal kalırlar. Fakat marjinal kalınması onlardan ısrar etmeyi anlamsızlaştırmaz. O devrimci müdahalelerle güçleneceği gibi, doğru ideolojik konumlanışla gerçeği besler ve büyütür.
Bu açıdan MLM karşıtı öznelerin estetik kuramların, naif ve büyüleyici esintisine karşı koymak görevler açısından ilk sıralardadır. Bu olmadan doğruyu ve gerçeği inşa etmek mümkün değildir. MLM, Rosa Lüksemburg’un Marksizm’e dair “Marksizm, yeni bilgiler edinmek için aralıksız mücadeleyi öngören, donmuş ve kesin kalıplardan başka bir şeyden iğrenmeyen ve hayati gücünü öz eleştiri silahının şakırtısı ile tarihin yıldırım darbelerinde bulan bir devrimci dünya görüşüdür.” derken çok haklıdır.
Bu devrimci dünya görüşünü korumak komünistlerin başlıca görevidir. Ve bunu Marks’ın Ruge’ye mektubunda ifade ettiği gibi; “Acımasız bir eleştiriye, kutsal sayılan her şeyi tepeden tırnağa eleştirmeye, kısaca, putları kıracak bir fikirler terörüne ihtiyaç var” belirlemesine sahip çıkarak yapmalıyız.
Bu yazı ilk olarak Halkın Günlüğü gazetesinin 34. sayısında yayımlanmıştır!