Bir İttifak: EAST-MED boru hattı projesi
Adına East-Med Boru Hattı denilen proje, ilk bakışta
ekonomik bir anlaşma olarak görünse de aslında hem jeopolitik sınırları hem de
deniz sınırlarını belirlemek üzere başlatılan girişimlerle yakından bağlantılı.
Mısır, Yunanistan, İsrail ve Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin (GKRY) başını
çektiği ittifak, Ocak 2019’da Mısır’ın başkenti Kahire’de “1. Doğu Akdeniz Gaz
Forumu Bakanlar Buluşması” adlı bir toplantı gerçekleştirdi.
Görüşmeler böylece artarak devam etti. Ardından 20 Mart 2019 tarihinde Güney Kıbrıs, Yunanistan, İsrail arasında 6’ıncı Üçlü Zirve Kudüs’te yapıldı. Zirve sonrası yapılan açıklamada; “ABD, İsrail, Yunanistan ve Kıbrıs Cumhuriyeti hükümetleri; Doğu Akdeniz bölgesinde refah, güvenlik, barış ve istikrarı teşvik etme konusundaki taahhütlerini tekrarlamaları amacıyla bugün (20 Mart 2019’da) Kudüs’te bir araya geldiler” denildi. Toplantıya, sürpriz bir şekilde Amerika Birleşik Devletleri Dışişleri Bakanı Mike Pompeo da katıldı.
----------------------------- -----------------
Bölgedeki kararlı duruşu yanı sıra her zaman uluslararası
normlara ve hukuk kurallarına saygılı olduğunu ifade eden Türkiye’nin, ulusal
menfaatlerini ve gerekli kıta sahanlığı haklarını koruyabilmek için bazı
adımları ivedilikle atması gerekiyordu. Bu aşamada Türkiye’yi harekete geçiren
iki önemli faktör ön plana çıkıyordu.
Bunlardan
ilki, Doğu Akdeniz’deki enerji kaynaklarının Avrupa’ya taşınmasını öngören
East-Med Boru Hattı Projesi’nin Türkiye’nin hakkı verilmeyip es geçilerek
yürütülmesi; ikincisi de Türkiye ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni küçük bir
deniz sınırlarına hapsetmek için atılan adımlar.
Türkiye böylece Doğu Akdeniz’deki çalışmalarına hızlıca bir
giriş yapma niyetiyle çalışmalarına başladı. Önce sondaj gemileri Barbaros
Hayrettin Paşa, Fatih ve Yavuz gemileriyle bölgede sondaj çalışmalarına
başlayan Türkiye, kendisine yaptırım kararı alan AB’yi de dinlemeyip Karadeniz
ve Marmara’da arama yapan Oruç Reis sismik araştırma gemisinin de Doğu
Akdeniz’e inmesine karar verdi. Böylece ‘’bölgede bende varım’’ mesajını
dünyaya ileten Türkiye, bu adımlar ile de yetinmedi. 27 Kasım 2019 tarihinde Türkiye
ile Feyyaz es-Serraj liderliğindeki Libya Ulusal Mutabakat Hükümeti arasında
imzalanan Deniz Yetki Alanları Anlaşması Türkiye’yi bölgede Antalya Körfezi’ne
hapsetme girişimlerine adeta bir cevap niteliği taşıyor ve Türkiye dünyaya
adeta ‘’bölgeden vazgeçmeyeceğiz’’ mesajı veriyordu.
-----------------İsrail’in Türkiye Mecburiyeti
Bölgede haklarını korumak isteyen ve adil bir paylaşımdan yana olan ve bölgede oluşan kaosun ancak tüm kıyıdaşların çıkarlarının hesaba katılarak çözüleceğini düşünen Ankara ise diyalog ve iş birliği için her zaman hazır olduğunun da her defasında altını çiziyor. Üstelik bununla ilgili olarak İsrail ile gizli bir temasta söz konusu.
“İsrail ve Türkiye doğalgaz boru hattı için müzakerelere
hazır” şeklindeki haberleri basına sızdıran tarafın İsrail olması ise açıkça
gösteriyor ki iş birliğine hevesli olan taraf Tel Aviv yönetimi. Mevcut şartlar
gereği Türkiye’de bu müzakerelere hazır durumda olduğunu belli eder vaziyette.
İsrail’in bu yakınlaşmaya oldukça hevesli olmasının altında yatan sebepler ise
şunlar;
Birinci
sebep:
İsrail gazının Türkiye’yi By-Pass
ederek Güney Kıbrıs’ı ve Yunanistan’ı dolaşıp Avrupa’ya satılması hem çok
maliyetli hem çok uzun hem de uzmanlara göre teknik olarak neredeyse imkânsız.
Denizin altında bulunan bazı büyük çukurlardan ve yer yer şiddetli basınçtan
dolayı da epey de riskli bir proje.
Uzmanlara göre dünyanın en uzun deniz altı doğalgaz boru
hattı olacak olan bu projenin deniz basıncından dolayı taşıyacağı gaz miktarı
da oldukça az ve sınırlı kalacak.
Dolayısıyla Türkiye üzerinden yapılacak boru hattına kıyasla
gaz muhtemelen üç veya dört kat daha pahalı olacak. Üstelik bu daha da uzun ve
tehlikeli bir hat inşa edilmesi anlamına da geliyor.
Yani
Avrupa’da satılmak istenen İsrail gazı, Rus gazıyla rekabet edemeyecek kadar
pahalı olacak ve dolayısıyla elde edilecek kârda oldukça düşecek.
Bu koşullarda bu hatta yatırım yapacak firma bulmak da oldukça zor bir
mesele. Projenin ortaklarından olan Yunanistan’ın da kapasitesi ve tecrübesi
Türkiye’nin imkânlarına göre çok kısıtlı.
Türkiye bugün hâlihazırda tek başına denizin altına döşediği boru hattı
ile KKTC’ye su taşıyor. İsrail için Türkiye ile anlaşılacak bu doğalgaz boru
hattının döşenmesi ve bu gazın Türkiye üzerinden Avrupa’ya taşınması hiç de zor
değil.
Üstelik Ankara bu konuda büyük tecrübeye sahip. BOTAŞ veya
Türkiye Petrolleri veya özel şirketler bunu kolaylıkla başarabilecek tecrübeye,
kaynağa ve altyapıya sahip. Türkiye üzerinden yapılacak muhtemel bir gaz boru
hattı çok daha kârlı olacağı için buna yatırım yapacak/finanse edecek firma
bulmak da hiç de zor değil.
İkinci
sebep:
İsrail mali ve teknik zorlukları aşarak, gazını Türkiye’yi
By-Pass ederek Avrupa’ya taşımak istese bile bu siyasi ve politik açıdan pek de
kolay değil. Türkiye özellikle son dönemde attığı etkili adımlarla kendisinin
içinde olmadığı girişimlerin önünü tıkamış vaziyette. Türkiye’nin özelikle
Libya ile yapılan deniz yetki alanları anlaşmasından
sonra Libya’ya asker göndermesi şimdilik İsrail’in ve bölgesel güçlerin
elini ayağını bağlamış durumda. İsrail, sahip olduğu enerji rezervinin ihraç
edilmesi hedefi için hâlihazırda Doğu Akdeniz’de oluşan bu karmaşık düğümü bir
an önce çözmek zorunda.
İsrail’in bu projesinin önünün bir şekilde kesilmiş olması
ve Türkiye’nin Kıbrıs’a silahlı insansız hava aracı (SİHA) üssü kurması ve
Libya’ya asker göndererek Libya ulusal mutabakat hükümetini desteklemesini de
bu bağlamda değerlendirmek gerekir.
İsrail ise mevcut durumda oluşan dengelerden dolayı gaz
meselesine tamamen rasyonel bakmakta ve Türkiye olmadan gazını en az maliyetle
dünyaya satmasının mümkün olmadığının farkında.
Yunanistan, Mısır, Kıbrıs Rum Kesimi ve İtalya ile yapılan
görüşmelerin daha çok Türkiye’ye karşı koz olarak siyasi bir blöf yapmak için
gerçekleştirildiği aşikâr. Yoksa İsrail’de bu projenin hayata
geçirilebileceğinin mevcut şartlarda zor olacağını biliyor.
Türkiye ise mevcut durumun farkında ve Tel Aviv’in kapısını
yeniden çalmak zorunda olduğunun bilincinde. Öte yandan İsrail ve Filistin
devletinin deniz yatakları ve kıta sahanlıklarının jeolojik açıdan bitişik
olması nedeniyle; İsrail ve Filistin arasında anlaşmazlığa sebep olan denizdeki
bazı bölgelerin hangi devletin kıta sahanlığına girdiğine dair tartışmalar
devam ediyor. Ancak bu tartışmalara kulak asmayan İsrail, Filistin devletinin
iznini almaksızın bölgede bir dizi arama faaliyeti başlatarak işgalini
denizlere de taşımış durumda.
Bu durumun farkında olan Ankara ise adil bir paylaşımla
Filistin’in payının da göz ardı edilmeyecek şekilde bu konuda iş birliğine hep
açık ve eli güçlü olan tarafın kendisi olduğunu, aynı zamanda İsrail’in
kendisine mecbur olduğunu da biliyor ve blöflere kulak asmıyor.
Doğu Akdeniz’deki enerji savaşlarının ne tarafa
eğrileceğini, Moskova ve Berlin’de gerçekleşen barış görüşmelerine rağmen bir
türlü çözülemeyen Libya meselesinin nasıl bir çözüme kavuşturulacağını ve
İsrail’in Türkiye mecburiyetinin dengeleri nasıl etkileyeceğini hep birlikte
bekleyip göreceğiz…
https://medium.com/@alialtunkaya/doğu-akdeni̇zde-enerji̇-savaşlari-ve-i̇srai̇l-i̇n-türki̇ye-mecburi̇yeti̇-95b2621bf670