Konuya Lenin yoldaşın şu tümceleriyle
giriş yapalım.
”Hiç şüphe yok ki her ulusal hareket
ancak demokratik burjuva hareketi olabilir. Çünkü, geri kalmış ülkelerde
nüfusun büyük çoğunluğu burjuva kapitalist ilişkileri temsil eden
köylülerdir."
Evet, Lenin'in de oldukça bilimsel bir
tanımlamayla ortaya koyduğu gibi, bütün ulusal hareketler
burjuva-demokratik nitelik taşır. Ancak bunun yanısıra da, yani her
ulusal hareket ”burjuva demokratik nitelik taşıyor" ve dolayısıyla da
”kayıtsız şartsız desteklenmelidir" diyen anlayış sahiplerini de açık ve
net bir dille mahkûm etmekten de geri durmayarak şunları söylüyor:
”Burjuva demokratik hareketleri söz
edersek reforumcu hareketle devrimci hareket arasındaki bütün ayrımını silip
atmış oluruz. Oysa o ayrım son zamanlarda geri kalmış ve sömürge ülkelerde ayan
beyan ortaya çıkmıştır. Çünkü, emperyalist burjuvazi reforumcu hareketi
ezilen milliyetlere sokmak için elinden geleni yapacaktır.
Sömürücü ülkelerin burjuvazisi ile
sömürge ülkelerin burjuvazisi arasında belli bir yakınlaşma olmuştur. Öyle ki
çok kere belkide çoğunluk hallerde ezilen ülkelerin burjuvazisi bir
yandan ulusal hareketi desteklerken, öte yandan emperyalist burjuvazi ile tam
anlaşma içerisindedir.
Bütün devrimci hareketlere ve devrimci
sınıflara karşı onunla güç birliği yapmaktadır.
Bu komisyonda tartışma götürmez bir
biçimde kanıtlandı ve tek doğru tutumun bu ayrıtıyı dikkate almak ve
"ulusal devrimci" terimini kullamak olarak kararlaştırıldı.
Bu değişikliğin anlamı
şudur:
Biz
komünistler olarak sömürgelerde burjuva kurtuluş hareketlerini ancak
gerçekten devrimci bir ruhla eğitip, örgütlenmemize engel olmadıkları taktirde
desteklemeliyiz ve destekliyeceğiz...
Bu şartlar yoksa bu gibi ülkelerin
komünistleri ikinci enternasyonal kahramanlarınında saflarında
yer aldıkları reformist burjuvazi ile mücadele etmelidirler.“
(III. Enternasyonal
Konferansı sf. 65).
Şimdi bu uzun pasajdan çıkarılması
gereken sonuçları aktaralım ve oradanda lKDP ve YNK ile olan ilişkisini ortaya
koyalım.
1) Bütün ulusal hareketlerin
burjuva-demokratik nitelikli oIması;
PARTİZAN 10_sf.25
2)Emperyalist burjuvazinin reformcu
hareketi ezilen uluslara ve ülkelere sokması ve sömürücü ülkeler burjuvazisiyle
sömürge ülkelerin burjuvazisi arasındaki belli yakınlaşmanın olması,
3) Ezilen ve sömürge ulusların
burjuvazisinin bir yandan ulusal hareketi desteklemesi, öte yandan emperyalist
burjuvaziyle tam bir anlaşma içerisinde olması, dolayısıyla devrimci hareket ve
sınıflara karşı onunla işbirliği içerisinde oluşu,
4)Bütün bunların sonucu olarak
ulusal hareketlerin "Ulusal
Devrimci" ve ulusal devrimci olmayan hareketler diye ikiye ayrılması;
bundan hareketle de desteklenecek ulusal hareketler, desteklenmeyecek ulusal
hareketler sonucuna varılması; ve burjuva kurtuluş hareketlerini ancak
gerçekten devrimci bir ruhla eğitip örgütlenmemize engel olmadığı taktirde
destekleneceği koşulları öne sürülmektedir.
Bundan
hareketle IKDP ve YNK'nın niteliği ve neden onu desteklemediğimizi (PKK ile
çatışmalarında) bir kez daha ortaya koyalım.
Birincisi, IKDP ve YNK'nın hala ulusal niteliğini
taşıdıklarını belirtelim. Fakat bu ulusal nitelikleri devrimci değil yani
burjuva-demokratik bir yanlarının olmasına karşın, ulusal devrimci
niteliklerini yitirmişlerdir.
Çünkü,
bir yandan ulusal hareketi desteklerken,
diğer yandan emperyalizmle bütünleşmiştir. Ki bu ulusal niteliği de Irak işgal
ve ilhakçılığıyla sınırlıdır. Emperyalizme ise karşı değildir. Bu
hareketlerin geçmişte de emperyalistlerle uzlaşıcı ilişkisi vardı, fakat bu
ilişkisi bugünkü gibi bir teslimiyetçiliğe dönüşmemişti.
Bir hareketin işgalciliğe karşı olması
(kendisi ve efendileri için), o hareketin karşı-devrimci ve işbirlikçi olmadığı
anlamına gelmez ve gelmemelidir.
Sözgelimi,
Çankayşek kliğinin Japon işgalciliğine
karşı olması onun ulusalcı yanıyla birlikte, karşı-devrimci niteliğini
gizlemiyordu.
Dahası da işgalciliğe
karşı olan karşı-devrimci güçlerle ittifaka (Ulusal temelde) gitmek farklı bir
şeydir, bu güçleri ulusal devrimci nitelendirip-nitelendirmemek veya
destekleyip desteklemek farklı şeydir.
Somut bir örnek sunacak olursak
19. yy’da Marks ve Engels Polonya'nın
Çarlık Rusya'sına karşı ulusal hareketini desteklerlerken, bir Çarlığın geri
karakolu durumuna gelecek Çek ve Slav ulusal hareketini desteklemiyordu. Birisi
dünya halklarının jandarması zayıflatırken, diğeri bu jandarmayı (Çarlığı)
güçlendiriyordu.
İşte bunun gibi bugün de IKDP ve YNK'nın
başta dünyanın jandarması olan ABD emperyalizminin kucağına oturarak ve Güney
Kürdistan'daki bir destek gücü durumuna geldiği ve de içteki devrimci
hareketlere karşı uyguladığı (PKK olsun, Adiri sori Kürdistan hareketine olsun)
karşı-devrimci ha- reketleri tam bir "işbirlikçi" ve
"karşı-devrimci" niteliğe bürünmüştür.
PARTİZAN 10_sf.26… Devamı
var
Bunun somut örneklerini ise çekiç gücün
oluşturulması için davetiye çıkarmaları ve ona hala evet demeleri, Kürt
federasyonunu emperyalist devletlerin müsadesiyle kurmaları ve çekiç gücün
şemsiyesi altına sığnarak korumaya kalkışmaları, PKK'a karşı TC ile birlikte ortak
hareket yürütmeleri ve 'Adiri Sori Kürdistan" adlı örgütün karargahını
basarak silahsızlandırmaları vb. vb.
İşte lKDP ve YNK bu niteliğe sahip
olduğu için ve Kürt federasyonu emperyalist devletlerin ebeliğinde kurulduğu
için desteklenmedi ve meşru görülmedi. Aynı şekilde federasyonun oluşturulacağı
kararın hemen arkasıda PKK'ya Güney Kürdistan'dan gitmesi için ültimatomların
yayıınlanması ve arkasından TC ile birlikte PKK'ya karşı yürütükleri hareket
elbetteki sınıf bilinçli proletarya tarafından desteklenemezdi. Yeri gelmişken
bu husus üzerinde tekrar duralım:
PKK ile Kürdistani Cephenin (IKDP ve
YNK) çatışmasını biz de istemezdik. Fakat, bir şeyi istemek farklı şey,
objektif gerçekler ise farklı şeydir. Yani istekler ile gerçekler aynı şey
değildir. Bilindiği gibi, Kürdistani Cephe PKK'yı öylesine bir cendere
içerisine almıştı ki, yani kendisi isteklerini
güneye çekilme, federasyonu tanıma,
TC'ye karşı eylem yapmama vb.) koşulsuz şekilde kabul etmelerini ve her yönüyle
kendi çıkarlarına ters düşmemelerini istiyordu. Ve buna ek olarak ta "PKK çıkmazsa
bölgeden zorla çıkartacagız" diye de TC ve emperyalistlere söz
vermişlerdi. Ki PKK bu istek- leri kabul etmemekle de doğru yaptı.
Şunu da söyleyelim ki, Kürdistani Cephe çok
iyi biliyordu ki PKK bu istekleri kabul etmeyecek. Bunları bilmelerine karşın
bu istekleri dayatmalarının altında yatan tek bir gerçeklik vardı, o da bunları
kılıf yaparak TC ile birlikte PKK'ya karşı hareket düzenlemek ve darbe
vurmaktı. PKK'nın bu gerici ve teslimiyetçi istekleri kabul etmemesi doğru ve
Yerinde bir tavır olduğu gibi savaşa tutuşması da doğal olarak doğru ve
meşru bir tavırdı.
Nevroz Ateşi'nin iddia ettiği gibi,
PKK'nın "yanlışlığı, IKDP ve YNK'nın isteklerini kabul etmemek" değil,
bu savaşa girerken"mevzi” (cephe) savaşma tutuşmasıydı. Yani, tamamıyla
gerilla savaşma ters düşen bir taktik hataydı. Daha açıkçası aldıkları
"ağır darbeler" IKDP ve YNK'nın isteklerini kabul etmemesi sonucu
değil, taktik hatalarının sonucuydu.
Durum böyle
iken, yani bir taraftan emperyalistler ve TC'nin sözüyle hareket eden ve bu
güçlerle birlikte PKK'ya karşı harekete girişen karşı- devrimci ve işbirlikçi
güçler varken, öte yandan emperyalizme ve TC'ye darbe vuran ulusal devrimci bir
güç varken, elbetteki buradaki tek doğru tavır PKK'yı desteklemek olacaktır.
Bunun dışında başkaca doğru tavır olabilir mi?
Burada yeri gelmişken PKK'nın, IKDP ve
YNK'nın isteklerini çatışmaların seyri içerisinde kabul etmelerini uzlaşmacı ve
teslimiyetçi bir tavır olduğunda belirtmekten geçemeyeceğiz. Bu, PKK'nın iddia
ettiği gibi, "iki adım ileri bir adım geri taktiği değil", tamamıyla
uzlaşmacı ve teslimiyetçi bir ta- vırdır. Bunu kabul etmemek ileride ortaya
çıkacak teslimiyetçi ve uzlaşmacı tavırlara da prim vermektir.
PARTİZAN
10_sf.27
Böyle bir taktik olamaz. Yani, bir yandan
Kürdistani Cepheyi ”emperyalizm ve TC'nin uşağı olarak hain"
değerlendireceksin ve öte yandan bu güçlerle çatışmaya oturacaksın, arkasından
da zoru gö- rünce bu güçlerin niteliklerini gözardı ederek onların isteklerini
kabul edeceksin!
Böylesine tutarsızlığa ve taktiğe de pes
doğrusu! Madem ki böyle bir anlaşmayı (hem de tek taraflı) kabul edecektiniz,
başından niye kabul etmedniz diye adama sormazlar mı?
Eğer kendi içinizde tutarlı olmak istiyorsanız
(ki, tutarlılık beklenemez de) öyle bir savaşa oturduğunuzun özeleştirisini de
yapmalısınız!...
Bize göre savaşa oturmanız taktik (mevzi - savaşı
vererek) hata dışında doğru idi. PKK'nın bu yönlü tavırları (pragmatik, uzlaşıcı
ve reformist) ve anlayışlarının yeni olmadığı bizce açıktır. Bu yönlü anlayış
ve tavırlar sergilemelerinin kendi burjuva milliyetçi niteliklerinden kaynaklı
olduğuda açıktır!.
Kısacası
PKK'nın ilk tavrı doğruydu ve desteklenmeliydi. Ki, sınıf bilinçli proletarya
da aynen öyle yaptı.
Burada şu soruyu sormadan geçmeyelim:
Diyelim
ki, Kürdistani Cephe, PKK değil de bir KAWA ve ulusal devrimci güçlere ”buradan
çık git veya çıkmazsan benim istediğim platformda hareket edeceksin, yani benim
çıkarlarım doğrultusunda faaliyetlerini ancak yürütebilirsin” derse ve bu yönlü
dayatmalarda bulunursa ve arkasından da sen bu isteklere uymadın diye sana
saldırırsa, o zaman tavrın bu güçlerin istediklerini kuzu kuzu kabul etmek mi
olacak, yoksa bu güçlere karşı her türlü mücadele yürüterek savaşmak mı?
Newroz Ateşi kendisinin sınıf hareketinin ideolojik
düzlemdeki temsilcisi olduğunu (!) iddia ediyorsa (ki kendisini öyle
görmektedir), doğru anlayış ve tavrın birincisi değil de ikincisi olduğu açık
değil mi?
Ama görülen o ki, Newroz Ateşi ya
durumun bilincinde olmadan PKK’nın şahsında Kürdistani Cephenin dediklerini
kabul etmemekle eleştirmekte, ya da soruna bilinçli ve faydacı (IKDP ve YNK ile
arası bozulmasın diye) bir şekilde yaklaşarak uzlaşıcllığı ve teslimiyetçiliği
tercih ediyor.
Çünkü
başka bir alternatifi olamaz!
Bir yandan IKDP-YNK ve PKK'yı parçacı ve
faydacı diye nitelendireceksin ve bununla da kalmayıp PKK'yı Kürdistani
Cephenin ileri sürdüğü (güneye çekilmeleri, federasyonu tanımaları vb.) ve
dayattığı ”istekleri kabul etmedi" diye eleştireceksin ve üstelik de ”IKDP
ve YNK böyle bir çatış- mayi istemiyordu” diye bu güçleri savunacaksın, bunun
adına da ilkeli (!) mücadele diyeceksin.
Neresinden bakılırsa bakılsın uzlaşıcı
ve faydacı bir anlayış olduğu ortada değil mi? Kürdistani Cephenin o gerici
istem ve dayatmalarına hizmet ettiklerinin farkındalar mı acaba?
Bu arada Güney Kürdistan'da kurulmuş
Kürt Federasyonunun sözkonusu güçler tarafından yaşatılmasının da meçhul
olduğunu söyleyelim. Bu durumun açılımını kısacıkta olsa yapmakta fayda var.
Öncelikle bilinmelidir ki, sırtını
emperyalistlere ve karşı-devrimci dış güçlere dayayarak ve onların icazetiyle
kurulan/kurulacak ve de onların
PARTİZAN
10_sf.28
şemsiyeleri altında korunmaya çalışan
"mevzilerin" kalıcı olması veya ileriye (bağımsız devlet) götürülmesi
imkansızdır. Çünkü, kendi özgüçlerine dayanarak elde edilmeyen mevzilerin
arkasındaki "destek" güçler bu güçlerini çekmeleri halinde korunup
yaşatılamaz. Çünkü,sözkonusu oluşum (federasyon) emperyalist devletlerin
ebeliğinde ve onların çıkarları için oluşturulmuş bir oluşumdur.
Bunun yanısıra yani Kürdistani Cephe
(IKDP ve YNK özellikle) emperyalist haydutlar ve diş güçlere sırtım dayamanın
ve onların işbirlikcilik yapmakla birlikte, Irak devletiyle de bağlarını
koparamamıştır. Dahası, siözkonusu federasyon faşist Irak diktatörlüğü ile
bağlarını koparmadan bağlanmış durumdadır. Dolaylslyla, özgür-bağımsız bir
oluşum değildir.
Ki, bu güçlerden özgür ve bağımsız bir oluşumu
beklemekte hayal olur. Çünkü, gerek çok uluslu devletlerde gerekse tek uluslu
devletlerde, ezen- egemen sınıflar ve onların efendisi emperyalist canavarlar
alt edilmeden ne ezilen halklar gerçek kurtuluşa kavuşur, ne de ezilen uluslar.
Buna muktedir güç, ancak ve ancak
proletarya sınıfı ve onun öncü partisidir. Bunun dışındaki güçler ulusal
hareketlere önderlik etse de ve şu veya bu şekilde uluslar kendi kaderini tayin
etseler de, bu mücadele tüm ezen sınıflarl hedeflemediğinden uluslar gerçek
kurtuluşlarına yine kavuşamazlar!
Newroz Ateşi ve milliyetçi düşünce
sahipleri, Kürdistani Cephenin TC ile birlikte PKK'ya karşı yürüttüğü hareketin
esas nedenlerini, emperyalistlere ve TC'ye verilmiş bir söz olarak görmemekle
birlikte, emperyalist haydutlar ve TC ile olan ilişkilerinin nedenlerini de
"normal" ve "ilkeli diplomatik" ilişkiler olarak lanse
etmekten de geri durmuyorlar.
Dahası, Kürdistani Cephe'nin,
"bizim emperyalistlerle ilişkilerimiz ilkelidir", "onların
izniyle fe- derasyonu kurmadık", "onlarla ilişkilerimizi 'eşit
koşullar' ve eşit yararlar temelinde sürdürüyoruz" vb. söylemlerine o
kadar inanmış ve bu çizgilerinin etkisindedirler ki "Irak'a canını
vermektense emperyalist güçlere topraklarını üs olarak kullandırmalarını"
"diplomatik bir pazarlık" olarak teorileştirmekte ve savunmaktalar.
Bunu da Lenin yoldaşın "haydutlara
canını vermektense paranı verirsin" sözleriyle, hem de içini boşaltıp
yozlaştırarak resmileştirmekteler.
Bakınız konuya ilişkin söyledikleri aynen
şöyledir:
"Kürdistani Cephe Kürdistan
ülkesini haritadan silmek isteyen sömürgeci Irak rejimine karşı uluslararası
alanda oluşan uygun ortamda, varolma ve ulus olarak egemenlik hakkını
kullanıyor. Ya paranı, ya canını isteyen soyguncular karşısında katil Irak’a
canını vermektense canını kurtarmak için parasını isteyen diğer soyguncularla
pazarlık yapıyor. Elbette istenen soygunculardan kurtulmaktır." (Newroz Ateşi Aralık sayısı).
Lenin yoldaşın, “önünde duran soyguncu
haydutlardan canını kurtartnak için, paranı verirsin” sözleri prensip olarak
doğrudur. Bu anlayış yanlış değil, fakat Newroz Ateşi Lenin'in sözlerinin içini
boşaltarak karükatürize etmektedir.
Şöyle
ki:
Birincisi, Lenin Sovyetlerin Birliği'nin
selameti için, yani bütünün canını
PARTİZAN
10_sf.29
korumak için parçayı feda etti.
Dolayısıyla Brest-Litovski (1918 Almanya ile yapılan antlaşma) antlaşmasında
bir adayı Almanlara vermeyi uygun gördü. Fakat Kürdistani Cephe hangi bütünün
canını kurtarmak için parçayı (toprakları) feda etti?
İkincisi, Kürdistani
Cephe Kürdistan halkının canını Irak diktatörlüğünden kurtardı mı?
Hayır, kurtaramadı.
Çünkü,
Irak diktatörlüğünden kurtarayım derken
bu kez de canını emperyalizme teslim etti. Oysa Lenin, parasını verirken
(adayı) bütünün canını kurtardığı gibi, başka haydutlara gel ye diye teslim
edip davetiye çıkarmadı.
Üçüncüsü,
Kürdistani Cephe Irak haydutlarından Kürt halkı ve ulusunun canını kurtarmak
için emperyalist haydutlarla pazarlık yapmıyor, kendi ulusal pazarlarında
kendisinin (ekonomik çıkarları gereği) söz sahibi olması için emperyalistlere
daha bir sığınıp pay almak istiyor.
Dördüncüsü,
Kürdistani Cephenin Kürt ulusu ve halkının canını kurtarmak için emperyalist
soyguncularla parasal pazarlıklara girerek Irak diktatörlüğünden kurtardığını
söyleyenler, Irak diktatörlüğünden daha bıüyük olan bu canavarları görmedikleri
/göremedikleri gibi, bu haydutların silahlarıyla gerek geçmişte gerekse bugün
Güney Kürdistan ve diğer halkların canı ve kanının alındığını göremeyenlerle aynıdır.
Beşincisi, Lenin
bütünun canını kurtarmak için parasını (adayı) Alman haydutlarına verirken,
onun dışındaki haydutlara davetiye çıkarmadığı gibi, Almanlardan kurtulayım da
kim gelirse gelsin teslimiyetçiliği ve ihanetine düşmemiştir. Oysa Kürdistani
Cephe Irak'tan kurtulayım da (ki ondan kur- tulduğu söylenemez) kim gelirse
gelsin derdinde. Yani, onun için Irak dışındaki bütün güçler Kürt halkının
dostu ve sevgilisidir.
Öyle olmasaydı çekiç güce davetiye çıkartıp
PKK'ya karşı savaşır mıydı?
Sözün özü, Kürdistani Cephenin
"diplomatik pazarlıklar" adı altında lanse ettirilmeye çalışılan
ilişkileri, ne karşılıklı eşit koşullara dayalı eşit ilişkilerdir, ne de Kürt
ulusu ve halkının Irak diktatörlüğünden canını kurtarmak çabasıdır. Ve Lenin'in
sözkonusu sözlerinin de sadece ve sadece ismi dışında Kürdistani Cephe'nin
"haydutlardan kurtarılmasıyla (!) hiçbir benzerliği yoktur.
Ve Nevroz Ateşi bu benzetmeyi yapmakla
her ne kadar da Çekiç Güce karşı çıkıyorsa da, bunu dolaylı olarak savunduğunun
da farkında değil!
Çünkü,
"Kürdistani Cephe'nin Kürtlerin
canını kurtarmak (!) için (Irak'tan) parasını verdiği güçler emperyalistler ve
onun simgesi olan Çekiç Güç’tür.
Newroz Ateşi
ve bir-çok milliyetçi düşünce akımının Kürdistani Cepheyi (özellikle de IKDP ve
YNK’yı) "Ulusal devrimci" bir niteliğe sahip olduğuna dair oldukça
çaba içerisinde olduklarını gösteren çokça sözleri var, fakat biz bunların
hepsini aktarmaya gerek görmüyoruz.
Çünkü yukarıya, aktardığımız ve
eleştirisini yaptığımız anlayışları Kürdistani Cephe'nin gerçek ni-
PARTİZAN
10_sf.30
teliğini
(karşı-devrimci, işbirlikçi ve hain) gizlediklerinin açık kanıtıdır.
Sonuç Yerine:
Birleşmiş Milletler örgütü tamamıyla
emperyalist nitelikli olup karşı- devrimci bir oluşumdur. Bu oluşum içerisinde
esas olarak ABD'nin borusu ötmektedir. Dolayısıyla bu oluşum, bugün emperyalist
devletlerin başka ülkelere yaptığı saldırıları meşrulaştırmaktan başka bir işe
yaramıyor.
Güney Kürdistan'da konuşlandırılan Çekiç
Güç, diğer ülkelerdeki askeri üslerden farklı olmadığı gibi onlardan daha
tehlikeli bir askeri güçtür. Daha açıkçası, emperyalist haydutların Güney
Kürdistan ve orta-doğudaki siyasi ekonomik ve askeri çıkarlarını korumak için
oluşturulan işgalci ve imha edici korsan bir güçtür.
Çekiç Güç hiçbir zaman Kürt halkı ve ulusunun
dostu olamaz. Tam tersine Kürt ulusu ve halkının sırtına indirilmiş bir hançer
gibidir.
Çekiç Güç'ün şemsiyesi altına sığınarak,
yani onu davet ederek ve onun kalmasını istemek, emperyalizme ve onun suç
ortaklarına dolaylı-dolaysız hizmet etmek olduğu gibi, Kürt ulusu ve halkına da
zarar vermektir.
Çekiç Güç'ün oluşturulmasıyla Kürt ulusu
ve halkı zarar görürken, emperyalistler ise kârlı çıkmıştır. Çünkü bu gücün
oluşturulmasıyla birlikte reformist/revizvonist vb. akımlar daha bir yozlaşmaya
ve teslimiyetçiliğe savruldular.
Kürt federasyonu, başta ABD canavarı olmak
üzere diğer emperyalistlerin icazetiyle kuruldu.
Kürt federasyonunun başını çeken IKDP ve
YNK, gelinen aşamada tamamıyla anti-emperyalist niteliğini yitirerek empervalizmin kucağına
oturmuş işbirlikçi karşı-devrimci
yapılardır.
Her ulusal hareket burjuva
demokratik nitelik taşımasına karşın, ulusal devrimci değildir.
Sınıf bilinçli
proletaryanın desteklediği /destekleyeceği hareketler ancak ve ancak
"ulusal devrimci" hareketler olur.
Sınıf bilinçli proletaryanın, PKK'ya karşı
yürütülen harekatta (Kürdistani Cephe ve TC'nin ortak hareketi) PKK'yı
destekleme tavrı doğruydu.
PKK'nın tavrı, taktik hata (mevzi savaşı) ve
çatışmaların seyri içerisinde Kürdistani Cepheyle anlaşması (teslimiyetçi bir
şekilde) dışında ilk tavrı doğru idi ve desteklenmeliydi.
Anti-emperyalist
olunmadan, ne marksistlik ne devrimci-demokratlık ve ne de "ulusal
devrimcilik" konumunda olunur.
Ezilen
halkları olduğu gibi ezilen ulusları da gerçek anlamda kurtuluşa götürecek bir
güç varsa, o da proletarya sınıfı ve öncüsü sınıf partisidir.
PARTİZAN
10_sf.31
Bunun dışında,
yani sınıf esasına dayalı yürütülmeyen bir mücadele ne halkları ne de ulusları
gerçek özgürlüğüne kavuşturamaz!
Dolayısıyla bu
kurtuluşu hızlandırmak için de, bir yandan küçük burjuva kaynaklı olan
marksizme yabancı her türlü düşünce akımına karşı ideolojik mücadeleyi yürütürken
öte yandan ise MLMbilimi ışığında (silahların eleştirel gücüyle) pratiğe
yüklenmeye daha çok gereksinme vardır...
■Şubat '93