NUBAR OZANYAN | İşgal ve soykırımların karşısında durmak…
“Filistin meselesi olurken tepki ve öfkelerini yükseltip
sokaklara dökülen reformist solcular, Kemalist aydınlar, söz konusu Kürtler ve
Ermeniler olunca sesini çıkarmayanlar iflah olmaz Türk şovenistleri olarak
ikiyüzlülükleriyle lanetleneceklerdir. Tutarlılıktan yoksun beyin ve kalpleri
Kemalizm zehriyle kirlenenler, demokrat bile olamazlar.”
Eylül, Ekim aylarında peş peşe Artsakh, Rojava ve Filistin
topraklarına yönelik işgal saldırılarının artarak yoğunlaşmasının tesadüfi
olmadığı bir gerçektir. Artsakh, Rojava, Filistin aynı merkezli ve aynı
zihniyet sahibi işgalci devletlerin saldırılarına uğruyor. İsrail ve
Türkiye’nin işgalci savaş hükümetleri ABD, Alman, İngiliz devletlerinin yıkıcı
ve yok edici silahlarıyla Rojava ve Filistin topraklarını bombalıyor. Uşaklar
efendilerine mutlak sadakat gösterirken efendiler ise uşaklarına her türlü desteği
sunarak Rojava ve Filistin toprakları yıkıma uğratılıyor. Soykırım
saldırılarıyla, “modern tehcir”lerle sınırlar yeniden çizilmeye çalışılıyor.
Rojava ve Filistin’de halkın yaşadığı topraklar, yaşam ve
üretim alanları olmaktan çıkarılıp enkaza, mezarlıklara çevrilmeye çalışılıyor.
Ancak Ortadoğu halklarına cehennem günlerini yaşatanlar fırtına biçmekten
kurtulamayacaktır. Tarih, bir kez daha zalimlerin saldırılarına karşı
mazlumların direnişine tanıklık ederek yazılacaktır.
Tarihten günümüze dek çözülmeden gelen, acı ve sancıyla
taşınan, yaşanan Kürt-Filistin özgürlük sorunlarının verili haline halkların ne
kabulü ne sabrı ne de tahammülü kalmadı. Dünyanın ve bölgenin efendileri,
özgürlük sorununu “terörle mücadele” kapsamında ele alıp şiddet ve soykırımla
çözmeye kalkınca halkların haklı itiraz ve tepkileri, direnişleri yükseliyor.
Yükselmekten geri durmayacaktır.
Filistin işgalinde, ABD-İngiltere-Almanya İsrail’e açık
desteğini verirken ve dünyanın patronları ve katilleri bir tarafta bir cephede
yer alırken; özgürlük ve adaletten yana olan halklar, onur ve vicdan sahibi
insanlar, karşı cephede yer aldı. Her şey ve herkes ikiye bölündü. Bölünmedik
hiçbir toplumsal kesim kalmadı. Gerçekler, adalet, herkesin gözleri önünde
katledilirken yalanlar, sahte gözyaşları, göstermelik kınamalar, rol çalmalar,
birbirine karışarak gidiyor.
Yeni dünya düzenin nasıl bir zulüm düzeni olduğunu, her
mazlum insan ölüm ve kıyımı yaşayarak görüyor ve öğreniyor. Sermayenin,
tankların, uçakların İHA-SİHA’ların sahiplerinin nasıl gözü dönmüş bir şekilde
dünyayı ve bölgeyi yaşanılmaz kıldığını her aklı başında insan görüyor. Buna
itiraz edenler, dipten gelen uyanışla tepkilerini biriktiriyor, çoğaltıyor ve
su yüzüne çıkarıyor.
İnsanlık yeni bir yüzyılı yaşamasına karşın Ortadoğu
halkları, orta çağ karanlığına mahkum edilmiş bir şekilde, demokrasiden uzak
savaş hükümetleriyle yönetiliyorlar. Demokrasi ve özgürlükleri bilmeyen, hak ve
hukuku tanımayan, şiddet ve inkardan başka bir akla müsaade etmeyen, çakma
ulus-devletler mazlum halkların başına bela olmaya devam ediyor.
Mazlumla zalimin, ezilenle ezenin kimler olduğu çok açıkken
her fırsatta zalimler mazlum kılığına, diktatörler özgürlük savunucusu kılığına
girip rol çalabiliyor. Bunu en iyi Türk savaş hükümeti bakanları,
siyasetçileri, aydınları, gazetecileri yapmaktadır.
Filistin meselesi olurken tepki ve öfkelerini yükseltip
sokaklara dökülen reformist solcular, Kemalist aydınlar, söz konusu Kürtler ve
Ermeniler olunca sesini çıkarmayanlar iflah olmaz Türk şovenistleri olarak
ikiyüzlülükleriyle lanetleneceklerdir. Tutarlılıktan yoksun beyin ve kalpleri
Kemalizm zehriyle kirlenenler, demokrat bile olamazlar.
Filistin’e yönelik işgal ve soykırım saldırılarının
karşısında durmak özgürlük görevidir. Zulme karşı en önde savaşmak devrimci
görevdir. Filistin cehenneme dönerken, Filistin için timsah göz yaşı döken
ancak Rojava’ya bombalar yağdırmaktan bir an için vazgeçmeyen Türk savaş
hükümetinin, Dışişleri Bakanı Hakan Fidan’ın basın toplantısında söylediği şu
ifadeler aymazlığın, utanmazlığın geldiği noktayı göstermektedir: “Birisinin
toprağını işgal ediyorsunuz evine el koyuyorsunuz, dışarı atıyorsunuz sonra bir
başkasını getirip oraya koyuyorsunuz, hırsızlıktır bu.” Bunları söylerken
Ermenilere, Rumlara, Süryanilere, Kürtlere ait toprakların üzerine çökenlerin
kendileri olduğu gerçeğini yok sayıyor belli ki. Cumhuriyetlerinin yüzüncü
yılında “kendi devletlerini başkasının arazisi üzerine kurduklarını, yüzyıllık
tarihlerinin çökme ve çökertme üzerine şekillendiğini gizliyor. Her şey bir
yana Efrîn’i işgal edip, orada yaşayan Kürtleri tehcir ettiklerini,
zeytinlerine kadar yağmaladıklarını unuttuğumuz sanılıyor. Türk savaş bakanının
gözü dönmüş bir katil, değme bir hırsız olduğunu Kürtler, Ermeniler ve bölge
halkları çok iyi bilir.
Kürt zılgıtı özgürlük haykırışına dönüşüp “Kürtler kimlik ve
onur sahibidir” sesleri her tarafta da yankılandıkça Kurdistan, Türk savaş
hükümetinin izin verdiği kadar nefes alan ülke olmaktan mutlaka çıkacaktır.