7 Ekim 2025 Salı

Tarihe Not: İbrahim Ünal--Doğu Bölgesi Hakkında Soruşturma: R ve S

Merkezi konferanstan kısa bir süre sonra Doğu Bölgesi hakkında bir araştırma-soruşturma kararı alınıyor. Bunun nedeni neydi?

Doğu Bölge Konferansı’nda yaşanan bir usulsüzlük merkezi konferansa taşınmıştı. Konferans, daha önce de belirttiğim gibi bu usulsüzlüğün soruşturulması kararını almış ve görevi Merkez Komitesi’ne vermişti. Yanlış hatırlamıyorsam Merkez Komitesi, 2. toplantısına Bölge Komitesi imzalı bir de mektup geldi. Mektupta, özellikle bölgesel döneme ilişkin ve bölgeden sorumlu (Baki  ve Dergo) muhatap alan ciddi iddialar vardı.

 Ellerindeki malzemenin abartılması, dağıtımın ihtiyaca göre değil ahbap-çavuş ilişkilerine göre yapılması. Kaçaklık, ilkesizlik ve aşınma hissediliyordu. Herkes birbirini tanıyor, sorumluluklarını biliyordu. Yetki ve sorumluluklarda karmaşa vardı. Parasal konular, görevlendirmeler... Daha birçok şey tartışılmalıydı. Birkaç hadiseden ibaret değildi. Doğu Bölgesi, özellikle de Dersim 1. Konferanstan hemen sonra başlayan ve ben yakalanıncaya kadar devam eden, fazlasıyla meşgul edici sorunlar la gündeme geliyordu.

Gelişmeler, Merkez Komitesi’nin 2. Toplantısında, Merkez Konferans’a sunulan bölge raporlarının incelenmesi ve bir mektup olayı ile başladı. Doğu’nun raporunda bölgede 80 civarında (büyük küçük) silah bulunduğu yazıyordu. Kadro gücü ve üye sayısı bakımından da abartılar olduğu anlaşılınca Baki’den, bir sonraki toplantıya hem bu bölgeyle hem de mektuptaki iddialarla ilgili kapsamlı bir rapor hazırlaması istendi. Baki, 3. Merkez Komitesi toplantısına ayrıntılı rapor yerine Merkez Komitesi’nden ve parti üyeliğinden istifa ettiğini bildiren bir

  Tarih Not-Sayfa 82

... mektup gönderdi. Bunun üzerine bölgedeki durumun acilen soruşturulması zorunluluğu ortaya çıktı. Bölgedeki yönetici yoldaşlardan üyeler, malzemeler, kadro ve kitle potansiyeli hakkında somut bilgiler istendi. Bu çalışma yapılırken Dergo ve Baki (belgelerde “R ve S” olarak anıldılar) tabana da ulaştırılan ortak bir açıklama yaparak “Merkez Komitesi ile farklı düşüncelere sahip olduklarını, bu yüzden Merkez Komitesi’nin kendilerini partiden tasfiye etmeye çalıştığını” iddia ettiler.

 Bu çıkışlarının ardından da “beşli mektup” olarak bilinen metin yayınlandı. Bölgede tam anlamıyla bir kaos yaşanıyordu. Merkez Komitesi bölgede inisiyatifi ele alamamıştı. Başta bölge yöneticilerinden bazıları olmak üzere birçok üye ve taraftar bölgesel dönemin alışkanlıklarını terk etmemek için direniyor, bazıları da olumsuzlukları yeni göreve başlamış Merkez Komitesi’ne yıkmaya çalışıyordu.

 Bu amaçla Merkez Komitesi hakkında kuşku ve güvensizlik yayılıyordu. Bölgeye ilk müdahale bu şartlarda yapıldı ve geniş kapsamlı bir soruşturma başlatıldı. Soruşturma süresince geçerli olmak kaydıyla Dergo, idari tedbir olarak görevlerinden alındı. Devamını Merkez Komitesi’nin 4. Toplantısı Tutanağından okuyalım:

... Bölge Komitesi raporuna bağlı olarak, bu bölgede hakkında araştırma yapılması kararı alınan kişiler üzerine yapılan araştırmaların sonuçları üzerinde de duruldu.

Hakkında araştırma yapılan R ve üyelikten istifa eden S hakkında Bölge Komitesi’nce ve Siyasi Büro’nun yaptığı hatalar üzerinde duruldu. Şu tespit edildi:

Üyelikten istifa eden S hakkında, Siyasi Büro doğru olarak, bu kişinin üyelikten istifasının duyurulması kararını almış ve Bölge Komitesi’ne bu kararı iletmiştir; ancak, bu kararın nasıl uygulanacağı konusunda Siyasi Büro, Bölge Komitesi’ne yol göstermemiş, kararın kitlelere nasıl duyurulması gerektiği konusunda bir sınır çekmemiştir. Bölge Komitesi de bu konuda inisiyatifsiz davranmış, o da bu konuda kesin bir karar alıp üyelere duyurmamıştır.

 Bunun sonucunda tabandan yayılan birtakım söylentiler, iyice yaygınlaşmış, Bölge Komitesi de söylentileri engelleme yolunda herhangi bir girişimde bulunmayınca, söylentiler büyük boyutlara ulaşmış ve sanki partimiz tarafından (Merkez Komitesi tarafından -y.n.) yayılıyormuş havası yaratılmıştır. Merkez Komitesi bu olaydan ders çıkartarak şu kararı almıştır:

Parti üyeleri (ve üye adayları) herhangi bir kişi hakkında, parti karar kılmadıkça ancak kendi parti organları içinde görüş belirtebilirler. Dıştan gelen sorular, Parti kararı olmadıkça cevapsız bırakılacaktır.

Sayfa 83-Tarih Not

Merkez Komitesi, daha önce üyelikten istifa eden S’nin partiye yeniden üyelik isteğini görüşüp, bu isteği reddetmeye oybirliği ile karar verdi.

Merkez Komitesi, hakkında araştırma yapılması kararı olan R hakkında ise, görünüşü, araştırma, soruşturma belgelerinin inceledi ve R’ye “geçici ihraç” cezası vermeyi çoğunlukla kararlaştırdı.

Merkez Komitesi, çeşitli organlardan yana yargı gelerek, Merkez Komitesi’ne mektup yazan beş kişinin durumunu görüştü. Bu konuda şu karar alındı: Mektubu gönderen beş kişinin ayrı ayrı örgüt kademelerinden gelmesi örgütsel ilişkinin ihlalidir. Hizipler bir tavırdan kaynaklanmaktadır. Bu konuda Bölge Komitesi tam yetkiyle araştırma ve karar alma ile görevlendirilmiştir.

 

Konunun tabana yansıması böyledir ancak 5. Toplantı Tutanaklari elimizde yok. Muhtemelen yukarıda değindiğimiz gelişmelerin sonuçları ele alınmış olmalı. Alıkonma kaldığı kadarıyla, askeri komisyonda görevli bir üye hakkında soruşturma yürütülmesi kararı alındı ve bu arada R, S soruşturması ve sonuçlarının yarattığı sorunlarla uğraşıldı. Kısaca Doğu Bölgesi’nde sorunlar, soruşturmalar bitmek bilmiyordu. 6. Merkez Komitesi toplantısında, bölge raporunun kısa özeti şöyledi:

... Bölge Komitesi raporu okundu. Son toplantı tutanağı okundu. Ve sözlü olarak da son olumsuz gelişmeler üzerine geniş bilgi verildi. Bu bölgenin bir mıntıkasında son dönemde belli kopmalar olmuş durumdadır. Sempati ve ileri sempatizan düzeyinde 9 kişi sosyal emperyalizm tezine katılmadıkları için partiden ayrılmışlardır.

Daha önce R, S ile birlikte “hizipçi faaliyette girdikleri” kuşkusu belirtilen ve bu gerekçe ile haklarında araştırma yapılan iki üye “Bölge Komitesi’nin tarafındaydı, Bölge Komitesi’ne güvenleri olmadığı” gerekçesi ile “Bölge Komitesi’nin disiplinini tanımadıklarını” açıklamışlardır. Bu da parti disiplinini tanımadıkları anlamına gelmektedir.

Son dönemde parti üyeliğinden atılan C’ nin ardından da ayrılan bazı sempatizan, ileri sempatizan nitelikte arkadaşlar vardır...

Görüleceği gibi Doğu Bölgesi’nde sorunlar bitmiyor, olumsuzluklar peş peşe geliyordu. R, S olayından sonra oluşturulan

8. Bu arkadaş partisi içinde “Cüce” kod ismiyle anılıyordu. Kısaltma olarak belgelerde “C” diye geçmektedir. İleriki bölümlerde partiden atılması konusuna değinilmektedir.

 Tarih Not-Sayfa 84

Bölge Komitesi de bölge örgütüne tam bir güven veremiyordu. Bir yanıyla bazen bize de çaresiz kalıyor ve ne yapacağımızı şaşıyorduk. Üstelik ikisi Siyasi Büro üyesi dört Merkez Komitesi üyesi bölgede görevliydi. Buna göre bölgenin ve bölgedeki yerleşik kadroların sorunu, bir yanıyla Dersim’in sosyolojik yapısından, insan özelliklerinden kaynaklıydı. Diğer yandan bölgede, Koordinasyon Komitesi döneminde başlayan ve bölgesel dönemde tavan yapan şeflik tarzı yönetimi ve statükoya yatan konformist alışkanlıkların yerine merkezî yapının disiplinini geçirme güçlükleri yaşanıyordu.

Bölge Komitesi (Konferans sonrası oluşturulan ilk Bölge Komitesi) içinde sekreter olarak Baki (Ali Haydar Akgün), Dergo, Ahmet Cihan ve Orhan Bakır var(dı). (İçinde başka anlaşmazlıkların da söz ediliyor. Hüseyin ve Orhan’ın, aranın durumları gerekçesiyle Dersim dışına gitmek istemedikleri söyleniyor. Böyle bir konu size yansıdı mı?)

Baki, bu “Dersim dışına gitmek istememe” konusunu Bölge Komitesi’nden gelen eleştiri dolu mektuba karşılık bir gerekçe olarak söylemişti. Ayrıntıları çok somut olarak hatırlamıyorum. Güvenlik riski olduğu doğrudur. Özellikle basında resimleriyle deşifre olmuş firari arkadaşların sıkı korunması gerekiyordu. Merkez Komitesi 2. toplantısında bölge raporları değerlendirilirken, Doğu Bölgesi’nden Merkez Komitesi’ne gönderilen mektup ele alındığında, bazı arkadaşların Dersim dışına çıkmak istemedikleri konusu da konuşuldu. 

Baki, kendisine haksızlık yapıldığını, Bölge Komitesi’ndeki bazı kişilerin kendisini yıpratma ve etkisiz hâle getirme niyetinde olduklarını filan anlattı. Ancak Merkez Komitesi 3. toplantısına, Baki’nin istifa mektubu gelince Doğu Bölgesi’nde Merkez Komitesi üyesi kalmadı. Onun üzerine Ali Yavuz, Doğu sekreterliğine atandı. Baki’nin Merkez Komitesi’nden istifası üzerine yerine atanan Merkez Komitesi yedek üyesi Ali Haydar da Doğu Bölgesi sekreter yardımcısı oldu. Fakat Ali’ler’in atanmasından sonra da sorunlar devam etti. Bu arada hatırladığım kadarıyla Doğu Bölgesi’nden Kars Bölgesine ilk Orhan görevlendiriliyor. Daha sonra da Hüseyn aynı bölgede görevlendiriliyor.

Baki, “Dersim’den ayrılmak istemiyorum” diyordu ama her iki arkadaş da görev yerlerine gitmişti. Diğer yandan Doğu

Tarih Not-Sayfa 85      

Komitesi’nde toplantıları tutanak haline getirme olasılığı çoktu. ISRARLA eleştirilerimiz sonucu kısmen tutanak haline getirmeye başladılar. Anlattığım olayların yaşandığı tartışmaların tutanağı yoktu. Biz o sıralar olayları Baki’den dinliyoruz, bir de üyelerin eleştiri mektuplarından okuyoruz. Bölge bir yöntemle gerçeği tespit etmek zorlaşıyor, en azından zaman alıyordu. Doğu Komitesi’nin hemen her kararı olay oluyordu. Ben Merkez Komitesi’nde çalıştığım süre içinde enerjimizin belki de yarısını, Doğu’da yaşanan hadiselerin araştırılmasına, tartışmalarına ve sonuçların düzeltilmesine harcadık.

Baki ile Dergo (R, S) ayrıldılar.

Dersim’de bu konuyu ele almak için bir toplantı yapılıyor. Gerginlikler giderilemiyor. Bu arada, bu toplantıyla atfı, parti malları ellerinde olduğu için parti konularını bildikleri için ayrılık durumu ortaya çıkınca tutuklanmaları gibi bazı fikirler olmuş. Böyle bir iddia var. Bu konuda bir bilgin var mı?

Tutuklama gibi bir düşünce aklımızdan gelmedi. Böyle bir öneriyi de hiç duymadım. Hiç gündeme de gelmedi. Bu soruşturma sürecinde Parti mallarının tehlikede olduğunu hiç düşünmedik. Bu konuda sıkıntı yaşadığımızı da hatırlamıyorum. Birilerinin aklından geçmiş olsa da birileri tarafından önerilmiş de olabilir ama benim hafızamda bu iddia ile ilgili herhangi bir bilgi yok. Dersim’de böylesi şahsi efsaneleri üretilir ve bu efsaneler büyük ilgi duyulurdu. Bu iddia da uydurulmuş bir efsanenin sonucu olabilir.

Dergo’yla bir iki kez görüşmüşlüğüm oldu. Bende pozitif bir izlenim oluşmuştu. Sonradan onunla ilgili referanslar ve edindiğim objektif bilgiler, birikim ve yetenekleri bakımından önemli bir kadro olduğu anlaşılıyordu. Çalıştığı yerlerde etkili olmuş, iz bırakmış biriydi. Açıkçası o yıllarda kaybedanın üzüntü duyduğum bir kadro idi.

Bu hadiselerin yaşandığı sıralarda Ahmet Cihan’ın kendisine çok sert davrandığını duydum (Baki’nin iddialarından birisi de bu yönde idi). Bu arkadaşları kaybetmeye bilirmiydik? Bunu kestiremiyorum.

Biz olaya hızlı bir şekilde müdahale  edip hakim olamadan, biraz da güvensizliklerin etkisiyle büyüdü.

  Dolayısıyla bizim inisiyatifimiz dışına teşhir edildiler. “5’li mektup” olayı işin---

Tarih Not-Sayfa 86

... tuzu biberi oldu. Ciddi bir disiplin sorunu yaratarak konuyu hizip boyutuna taşıdı. Süreç biraz hızlı gelişti. Biz Baki ile Dergo’nun ayrı bir grup olacaklarını düşünüyorduk. Bu sübjektif düşünce hareket yönümüzü de belirledi. Onlar da biraz sınırlı davranıp, hukuksuz olarak teşhir edilmelerine rağmen bazı konularda özeleştiri yaparak kendilerini, işleyiş kuralları içinde savunmaya devam etselerdi sonuç belki farklı olabilirdi. Dolayısıyla olayın, parti içinde kalınarak tüzük hükümleri içinde çözülmesine, bir bakıma kendileri de fırsat vermedi.

Ali’ler’in gidişinden sonra da sorunlar devam etti, diyorsun. Müdahale ve sonucu nedir?

Merkez Komitesi 6. toplantısının ardından Bölge Komitesi içinde yine derin bir kriz yaşanıyor. Komite üyeleri birbirlerine ağır eleştiri ve suçlamalar getiriyor. Bunun üzerine Siyasi Büro olaya el koydu.

Konuyu 7. Merkez Komitesi toplantı tutanaklarından okuyalım:

Bu bölgedeki çalışma ile ilgili olarak Bölge Komitesi’nin 5., 6., 7’nci toplantı tutanakları, Örgütlenme Komitesi (OK) raporu ve Bölge Komitesi raporunun var olan kısmı okundu. Sorumlu yoldaş son dönemde yapılan çalışmalar üzerine sözlü bilgi verdi. Bilindiği gibi bu bölgedeki çalışmalarda bir olumsuzluk olduğu Merkez Komitesi 6’ncı toplantısında tespit edilmişti. Daha sonraki gelişmeler bu olumsuzlukların aşılması değil, derinleşmesi yönünde oldu. Bölge Komitesi 4’üncü toplantısında üyeler birbirlerine ağır suçlamalar getirerek Bölge Komitesi’nin bu şekliyle çalışamayacağı sonucuna vardılar. Siyasi Büro bunun üzerine olaya müdahale ederek Bölge Komitesi’nin tümü hakkında araştırma kararı aldı. Bu temelde iki araştırmacıyı bu bölgeye gönderdi.

 Araştırmacılar idari tedbir olarak Siyasi Büro’nun verdiği yetkiye dayanarak sorumlu yoldaşı (Ali Yavuz Çengel’oğlu - y.n.) görevden aldılar. Araştırma dönemi içinde çalışmaları geçici olarak yürütmek için daha önceki sekreter yardımcısına (Ali Haydar Akgün -y.n.) sorumluluk verildi. Bölge Komitesi’nin görevinden alınan sorumlusu dışındaki üyelerinin geçici olarak eski sekreter yardımcısı önderliğinde göreve devam etmeleri kararı alındı. Bu kararın ertesinde Siyasi Büro araştırma komisyonu çalışmalarına başladı. Bu arada Bölge Komitesi de bir mıntıka Organı hakkında araştırma yapma kararı almıştı. Bunun için Bölge Komitesi’ne bağlı bir komisyon kurulmuştur (Bu mıntıka Dersim’di -y.n.).

Tarih Not-Sayfa 87

Merkez Komitesi 7’nci toplantısında bölgenin durumu görüşülürken Mıntıka Organı hakkındaki araştırmanın raporu, gerekse Siyasi Büro’nun araştırma komisyonunun yaptığı araştırma incelendi. Siyasi Büro, Araştırma Komisyonu’nun daha iyi kavranması için rapora temel olan araştırma toplantılarının (Alt bölgelerde yapılan) tutanakları da okundu. Sorulan sorular üzerine araştırmacı yoldaşlar sözlü bilgiler de verdi.

Daha sonra Merkez’in ve Siyasi Büro’nun bu bölgedeki olumsuzluklar karşısındaki tavrı tartışıldı ve şu sonuçlara varıldı:

Merkez Komite 6’ncı toplantısında bölgedeki çalışmalarla ilgili olarak olumsuzluk tespiti yapılmıştır. Bu doğru bir tespittir. Ancak bu tespitle bağlı olarak alınan karar eksiktir. Bu tespitin sonucunda daha Merkez Komite 6’ncı toplantısında sorunu yerinde inceleme kararı alınmalıydı ve alınmalıydı.

Merkez Komitesi bu konuda böyle bir karar almamakla sorunu tam olarak kavramadığını göstermiş, hatalı davranmıştır. Daha sonra da Siyasi Büro olumsuzlukların derinleştiğini görünce bu kez de Bölge Komitesi’ndeki tüm yoldaşlar hakkında araştırma yapma kararı almıştır. Halbuki böyle bir karar alınmadan önce sorunu yerinde inceleme kararı alsaydı, o zaman tüm yoldaşlar hakkında araştırma kararı almasına gerek kalmayabilirdi.

 Bölge Komitesi’ndeki tüm yoldaşlar hakkında araştırma kararı alınması ve bu yönde uygulamaya gidilmesi objektif olarak Bölge Komitesi’ndeki yoldaşlara duyulan güveni sarsıcı bir rol oynamıştır. Bu yönüyle de karar hatalıydı. Araştırmacı yoldaşlar başlangıçta sanki tarafsız kişilermiş gibi davranmış, araştırmacılık görevini başlangıçta yalnızca sorulara verilen cevapları kaydetmek şeklinde uygulamışlardır. Halbuki araştırmacı yoldaşların araştırma sırasında uyarıcı ve eğitici davranması yanlış düşüncelere karşı tavır takınması, partinin içinde bulunduğu durumu yoldaşlara kavratması doğru olurdu.

Araştırmacı yoldaşlar araştırma süreci içinde bu yönde adımlar atmalarına rağmen bu görevlerini yeterince yerine getirmemiş, yeterince eğitici davranmamışlardır. Araştırma sonuçları incelendiğinde görülmektedir ki, sorumlu yoldaşın tek başına idari tedbir olarak Bölge Komitesi üyeliğinden alınması, ona karşı bir haksızlık olmuştur. Çünkü daha ilk ortak toplantıda Bölge Komitesi üyeliğinden idari tedbir olarak alınması gerekli olan başka yoldaşların da varlığı söz konusudur. Tartışmalar sonunda Siyasi Büro Araştırma Komisyonu’nun yaptığı araştırmanın esas olarak olumlu olduğu sonucuna varıldı. Soruşturma raporunda kişiler hakkında varılan görüşler ve öneriler üzerinde tek tek duruldu ve bu konuda kararlar alındı.

Siyasi Büro Araştırma Komisyonu’nun raporuna ek olarak (kişilerle ilgili değerlendirme/öneri bölümü çıkartılarak) yayınlanması kararlaştırıldı. Aynı şekilde Bölge Komitesi’ne bağlı bir araştırma

 Tarih Not-Sayfa 88

komisyonun Mıntıka Organı hakkında yaptığı araştırma da esas olarak olumlu bulundu. Bu araştırmanın raporunun da (kişilerle ilgili değerlendirme/öneri bölümleri çıkartılarak) Merkez Komite raporuna ek olarak yayınlanması kararlaştırıldı. Bölgedeki çalışmalar bir bütün olarak değerlendirildiğinde şu sonuçlara varıldı: Eski sekreter yardımcısının sorumluluğunda oluşturulan Geçici Bölge Komitesi, olumlu yönde belirli bir çaba sarf etmiştir. Ancak düzeltme yönünde herhangi önemli bir başarı elde edilememiştir. Bölge Komitesi’ndeki ve ona bağlı olarak bölgedeki çalışmalar genelinde olumsuzdur.


Tutanakları okumaya devam edelim:

Şu anda var olan Geçici Bölge Komitesi, bölgedeki çalışmaya uzun süre önderlik edecek durumda değildir. Bu yüzden dağılacak, yeni bir komite oluşturulacaktır.

Yerini gelmişken belirtelim: soruşturma sonucu dağıtılması kararlaştırılan Bölge Komitesi üyeleri: Ali Yavuz, Ali Haydar, Hüseyin Bakır, Ahmet Cihan ve Orhan Bakır'dır.

Merkez Komitesi toplantı tutanağından kesin olarak anlaşılacağı gibi, bu soruşturma kararı, yaygın ve yanlış olarak “Orhan Bakır yoldaş hakkında soruşturma açıldı, görevinden alındı, üyeliği düşürüldü” gibi söylentilere konu oldu. Oysaki alınan soruşturma kararı, Orhan Bakır yoldaşın da içinde yer aldığı Bölge Komitesi’nin tümü hakkındaydı. Dahası araştırma süresince bölge sekreteri (Ali Yavuz) dışında hiçbir Bölge Komitesi üyesi, idari tedbir anlamında bile olsa görevinden alınmamıştı.

Bilgi kirliliği yaratanların özel olarak neyi amaçladıklarını bilemem. Bölge olmadığı açık olmasına karşın temelsiz söylentiler yaymak herhalde iyi niyetle, Orhan Bakır yoldaşa sahip çıkmakla açıklanamaz.


Bu karar sonrası oluşturulan Bölge Komitesi’nde kimler vardı? Eski Bölge Komitesi’nden giren oldu mu?

Bu raporun yayınlanmasından bir süre sonra Ahmet Cihan üyelikten istifa ederek partiden ayrıldı. Orhan ise Bölge Komitesi’nde görev kabul etmeyeceğini bildirdi. Hatta alt bölge komitesinde de görev almak istemediğini bildirmişti. Neden

 

 Tarih Not-Sayfa 89

olarak da Bölge Komitesi düzeyinde sorumluluk üstelenebilecek seviyede olmadığını, bu sorumluluğun gereğini yerine getiremediğini söyledi. Kendisini geliştirerek, teorik düzeyini yükselterek ve yeniden alt organlarda çalışarak bu tür sorumlulukları hak ederek üstlenebileceğini söylemişti. Bunu sözlü olarak, Araştırma Komisyonu üyesi Erhan Gencer’e (diğeri Süleyman Cihan’dı) belirtmişti. Bu nedenle, Orhan yoldaşa yeni Bölge Komitesi’nde görev vermek istediğimiz halde bunu kabul etmedi. Yeni Bölge Komitesi’nde yeni isim olarak Kâzım Çelik ve Zeynel Demirçivi vardı. Ali Haydar, Ali Yavuz ve Hüseyin Bakır görevlerine devam ettiler.


Orhan’ın tavrını nasıl değerlendirirdiniz?

Yanlış hatırlamıyorsam, benim aklımda, hafızamda takılı kalan şey... Doğu Komitesi içinde yaşanan olumsuzluklar, bölgede coşku yaratacak olumlu gelişmelerin olmaması; bütün bu olumsuzlukların aşılacağına dair umudun azalması merkezî önderliğe de güvensizlik duymasına neden oldu.

 Gerçi, bölge soruşturmasını yürüten arkadaşlara böyle bir şey söylememişti. Raporlarda partiye ve Merkez Komitesi’ne güvensizlik duyduğuna dair ifadeler de yoktu. Merkez Komitesi olarak, Bölge Komitesi’nde görev alması için yaptığımız ısrara rağmen bunu kabul etmedi. Kısmen kendisine güvensizlik, kısmen yılgınlık şeklinde değerlendirildik. Tavrında bir tepki izi olduğu da söylenebilir. Siyasi, ideolojik temelli bir problemden söz edilemez. Yoktu! Partinin bazı görüşleriyle hemfikir değildi. Mao konusu gündeme geldiğinde 1957’den sonra ilkesel hatalar yaptığını düşünüyordu.

Orhan, 1. Konferans’tan kısa bir süre sonra, ekim ayı sanırım, (Konferans şubatta yapılmıştı) Olağanüstü Parti Konferansı (OPK) öneriyor. Gerekçesi neydi?

Konferans’tan kısa bir süre sonra Nezih’e parti konferansı çağrısı yapmıştı. Nezih’e’nin bu çağrısı tartışılırken Orhan’danda


9. İsa Güzel, “Erhan’ın, Orhan hakkında, onun Yurtdışı Bürosu’nun yaptığı Mao değerlendirmesinden yola çıkarak, bu eleştirilere dayanarak, Mao’nun 1957’den sonra revizyonist olarak değerlendirilmesi gerektiğini savunduğu yönünde sözlü bilgi verdiğini hatırlıyorum. Fakat bu konuda kesin yazıya konulmadı” diyor.

Tarih Not-Sayfa 90

  “Olağanüstü Parti Konferansı” (OPK) çağrısı geldi. Konuyla ilgili bir sayfalık yazısı vardı. Temel siyasi konularda bir farklılık öneriyordu. “Siyasi olarak sunuş konularım, görüşümüz yanlış” filan demiyordu. Daha çok bölgesi hakkında eleştiriler içeriyor ve Merkez Komitesi’nin bu olumsuzlukların üstesinden geleceğine dair güveni olmadığını belirtiyordu. O bir sayfalık yazısı ve başka iki elimizde değil. Bölge hakkında R, S ile ilgili problemler devam ediyordu. Orhan’la görüşümüz için Erhan’ı görevlendirdik. Erhan kendisiyle görüştü. O sırada Nezihe’nin konferans çağrısı partiiçinde tartışılıyordu. Erhan, bunu dikkate alarak Orhan’a “yeni bir OPK çağrısının anlamlı olur olacağını, teknik olarak Nezihe’nin çağrısının desteklenmesi gerektiğini, aksi takdirde büyük bir karmaşa yaşanacağını” söylüyor. “İsterse Nezihe’nin çağrısının gündemini dışındaki görüşlerle de yazıp dağıtabileceğini, böylece önerinin tek çağrı olarak birleşeceğini ve daha iyi sonuç alma olanağı yaratılacağını” filan anlatıyor. Son olarak “Şayet Nezihe’nin çağrısından bir sonuç alınmazsa o zaman istersen senin OPK çağrını gündeme alırız” diyor. Orhan bu öneriyi kabul etti ve çağrısını geri çekti. Fakat nedendir bilemem, Nezihe’nin konferans çağrısı ile ilgili tartışmalar konusunda bir yazı yazmadı, ilaveten gündem önermedi. Kendi organı içinde OPK toplantısı yönünde bir tartışma da açmıyor, altındaki üyelere de bu yönde propaganda yapmıyor. Bazı oy hesaplarından yola çıkarak bir tahminde bulunacak olsam; bana öyle geliyor ki Orhan, Nezihe’nin konferans çağrısına da olumlu oy kullanmamış olabilir.

Nezihe’nin çağrısı için süreç nasıl çalıştı?

Merkez Komitesi, bu öneriyi ele aldı. 4. toplantıda “partiiçi tartışma sonuçları üzerine” başlıklı “EK 2” sayılı metinde dört konunun tartışılacağı belirtilerek bunlar sayılıyor. Bunların birincisi “bir yıldan olağanüstü parti konferansı çağrısı”ydı. Bu doğrudan Nezihe’nin çağrısı idi. Biz bu çağrıyı Merkez Komitesi’ne alarak uygun bulmadık. Ama tartışılmasının da yolunu açtık. Konunun tartışılması ve “üyelerin bu konudaki görüşlerinin tek tek tespit edilmesi” kararlaştırılmıştı. Bizim görüşümüzle “çeşerliler üzerine tartışılması ve tartışma sonuçlarının derlenerek Merkez Komitesi raporu” başlıklı belgede vardı. Orada şöyle deniliyordu:

 


 Tarih Not-Sayfa 91

 ... Alt bölgede bir yoldaş, parti Merkez Komitesi'nden bir parti konferansı düzenlemesi talep etmiş, bu talebinin üyelere dağıtılarak danışılmasını, gerekli çoğunluk sağlanırsa konferans toplanmasını istemiştir. Merkez Komitesi, bugünkü dönemde bir konferans toplanması isteğini doğru görmemektedir. Önümüzde yoğun bir kongre hazırlığı dönemi vardır. Bu dönem oldukça kısadır. Tartışıp sonuçlandırmamız gereken bir dizi siyasi sorun çözüm beklemektedir. Bir sürü örgütsel inşa sorunu çözüm beklemektedir. (...) Kongreden önce yapılacak bir konferans, kongre hazırlıklarını örgütsel inşayı engelleyici bir rol oynayacaktır.

Merkez Komitesi, bu sebeplerle bu konferans çağrısını doğru bulmamaktadır. Buna rağmen çağrıyı ve Merkez Komitesi'nin bu konudaki görüşleri tüm üyelere ulaştıracak ve üyelerin bu konudaki görüşleri tespit edilecektir. Gerekli çoğunluk sağlandığı takdirde (üyelerin 3'te 1'i) konferans yapılacaktır. Yoldaşlar konferans çağrısını ve Merkez Komitesi'nin görüşlerini dikkatlice incelemeli ve görüşlerini örgüt kademeleri üzerinden Merkez Komitesi'ne ulaştırmalıdırlar. Bu konuda da üyelerin görüşlerinin yazılı olarak belgelendirilmesi en doğru yoldur.

Sonraki toplantılarda bu konuyla ilgili gelişmeleri takip ettik. O arada Nezihe konferans çağrısını desteklemek üzere yeni yazılar yazdı. Bunun üzerine oylamanın yeni yazıların dağıtılması sonrasına bırakılması talebini de kabul ettik (6. toplantı tutanağının eki olan "Parti İçi Tartışma Sonuçları Üzerine" başlıklı belgede bu vardır).

7. toplantı yapıldığı günlerde bu oylama hâlâ sonuçlanmamıştı. Bunun gecikmesinin öneri sahibi yoldaşa haksızlık oluşturduğu belirtilerek, sonuçlandırılması istenmiştir. 7. toplantının tutanağında şunlar belirtiliyor:

Bilindiği gibi Olağanüstü Parti Konferansı (OPK) çağrısı hâlâ çözülmemiş bir sorundur. Bu çağrı hâlâ geçerlidir. Bugüne kadar oylanmamış olması çağrıyı yapan yoldaşa karşı belli bir haksızlık yaratmaktadır. Çünkü bu arada kongrenin geri atılmasının oylanması bu çağrının oylanmasını geciktirdi. Bu arada hemen hemen aynı nitelikte olan, yani Merkez Komitesi'ne güven oylaması niteliği taşıyan bir oylama yapılmıştır.

 Bu OPK çağrısı aleyhine bir durumdur. Diğer yandan tartışmaların uzaması, yazıların gecikmesi bu konudaki tartışmanın da hızını kesmiştir. Bu da OPK çağrısı aleyhine bir durumdur. Fakat bütün bu durumlar içinde bulunanağımız objektif koşullardan kaynaklanmıştır. OPK çağrısının oylanmasının gecikmesine önce üyelikten onay sorunu, ardından Nezih'in (parti belgelerinde YYY olarak kodlanmıştı -y.n.) dağıtılmasını istediği yeni….

 Tarih Not-Sayfa 92

 ….yazılanlar, ardından Merkez Komitesi'nin bu yazılanlara cevap olarak yeni yazılar yazıp sebep olmuştur. Bugün bu çağrının sonuçlandırılması için tüm yazılar, bütün yoldaşlara ulaşmış olması gereklidir. Bu temelde yoldaşlar OPK çağrısına evet ya da hayır şeklinde oy kullanacak durumdadır. Bu çağrı en kısa zamanda sonuçlandırılmalıdır.

Merkez Komitesi'nin 11. toplantısının tutanaklarının ekinde olağanüstü konferans önerisiyle ilgili oylamaları sonuçları da yayımlanmıştır. 24 Nisan 1980 tarihinde bölgede, OPK çağrısına 74 üyenin ret, 4 üyenin kabul oyu verdiği, 17 üyenin oyunun belirsiz olduğu ifade ediliyor.(10)

Özteksek, Orhan'la ilgili özellikle söylemek istediğim şu: Yıllardır bu konudaki gerçekdışı söylemleri beni rahatsız etti. Bölge Komitesi hakkındaki soruşturma sadece Orhan hakkında imiş gibi yansıtıldı. Eleştirilerinin, önerilerinin dikkate alınmadığı, alt görevlere itildiği gibi spekülasyonlar; kasıtlı, uydurma ve “zaten”... kabilinden önyargılı söylemlere, yazılara şahit oldum. Toparlamam gerekirse, Orhan hakkında özel bir soruşturma yürütülmemiştir. İçinde olduğu Bölge Komitesi hakkında bir soruşturma açılmıştır. Görevden alınan tek kişi vardır o dönemde, Merkez Komite üyesi ve Hüseyin Balkır cezaevindeki sekreteri olan (Ali Yavuz) arkadaştır. Soruşturma sonuçlanmadan önce Orhan yeni Bölge Komitesi'nde görev istemediğini söylemiş, iletmiştir. Yeni görev tercihi tamamen kendisinindir. Merkez Komite'nin, Bölge Komitesi'nin bir tasarrufu değildi. Soruşturma sonuçlandığında Orhan hakkında bir yaptırım, disiplin kararı alınmamıştır. Bunun böyle olduğu aktardığımız belgelerden de anlaşılmaktadır.

Merkezi Konferansa gelememesi hakkında ne düşünüyorsun?

Neden gelemediğimi anlattım. Sonradan, Doğu'nun bölgesel döneminde yaşananları öğrendikten sonra Orhan'a çok bilinçli bir engelleme yapıldığını düşündüm. Orhan'ın seçimlere katılıp kazanması ile ilgili tutarsız bilgiler verilmesi bende böyle bir kanaat yarattı. 1975'ten beri parti çalışması içinde olan Orhan'ı değerlendirmek söz konusu olduğunda sadece Dersim'deki 3 ayına mı bakılacaktır? Yoldaşlarımızın mücadele tarihini, bi--------

10 Oylamaya katılan üye sayısına göre bazı bölgelerden sonuç bildirilmediği anlaşılıyor. İsa Güzel, “Yurtdışı Bölgede bu oylama yapıldı. OPK lehinde oy kullanan kimse yoktu” dedi.


 Tarih Not-Sayfa 93

-------zimle tanıştıktan günden itibaren başlatamayız ki! Herkesin bir sicili var. Kaldı ki bu konuda bir bilgi eksikliği hissediliyorsa, bunu Konferans Örgütleme Komitesi ile iletmek, rapor, görüş istemek de mümkündü. Partinin büyük riskleri göze alarak cezaevinden kaçırdığı bir kadro hakkında konuşuyoruz! Bölgenin sorumluları Orhan'ı bölge konferansından uzak tutmak için gerekçe üretiyorlar ve güya topu İzmir'e atıyorlar. Çünkü biliyorlar ki Orhan konferans sürecine katılsaydı, alt konferanslara ve bölge konferansında seçilerek merkezi konferansa delege olarak gelebilirdi. Böyle bir durumda yöneticiler birisi, belki ikisi de merkez konferans delegesi seçilemeyecekti. Büyük bir ihtimalle bunun hesabı içinde hareket ettiler. Kısacası Orhan'a bir haksızlık yapıldı ise bunun merkez dönemden önce Doğu Bölgesi'nde yapıldığı görüşündeyim.

  • Bu konuda Merkez Konferans Örgütleme Komitesi'nin de eksikliği ve hatası vardır. Cezaevlerinde üye tespiti ve yeni firar etmiş yoldaşlarımızın nasıl temsil edilecekleri (ya da temsil edilmeyecekleri) konusunda bir açıklama yapabilirdi. Bu konuyu bölgelerin inisiyatifine bırakmakla Orhan'a yapılan haksızlığın önünü açmış oldu. Hasan Aksu ve Hüseyin Balkır cezaevinden yeni çıkmışlardı ama biz onları bölge konferansına doğal delege olarak dahil ettik ve ikisi de merkez konferans delegesi oldu. Diyeceğim, Orhan bizim bölgemizde olsaydı hiç sorun olmazdı. Konferans katılımcı profiline baktığımda Orhan nitelikleri bakımından rahatlıkla merkezi konferans delegesi olabilecek seviyeye sahip bir yoldaştı.

Araştırma Komisyonu sürecinde Süleyman Cihan, alt bölge komitesi üyelerinin bilgisine başvurmuştur. Bu görüşmelerde sadece Orhan'la ilgili değerlendirmeler sorulması kafa karıştırmıştı.

Bu çok anlaşılır bir durum. Sadece Orhan hakkında bir soruşturma olduğu için değil; Doğu Anadolu Bölge Komitesi (DABK) üyelerinin tamamıyla ilgili bir soruşturmaydı.

Orhan da Doğu Anadolu Bölge Komitesi (DABK) üyesiydi. Alt Bölge Komitesi'nde Orhan sorumluydu. Bu komite üyelerine sadece Orhan'ın sorulması çok normal. Diğer alt bölge komitelerinin üyelerine de kendi sorumluları hakkındaki değerlendirmeleri………

 

Tarih Not-Sayfa 94

……sorulmuştur. Beraber çalışmadığınız, dolayısıyla değerlendiremeyeceğiniz bir hakkınızda size niye soru sorulsun ki? Size sadece Orhan'ın sorulması, sizde öyle bir kanaat yaratmış olabilir. Ama belirttiğim gibi bu başka alt bölgede de o alt bölgenin sekreteri hakkında sorular sorulmuştur. Bu durum, soruşturma yönteminin zorunlu gereğidir.

Bir sorun olduğunu hissetmiştim. Orhan, Kars'a geldi. Sorumlumuz olarak görevlendirildi. Randevu yerine gelinceye kadar üç-dört araba değiştirmiş olması gerekir. Durumu böylesine kritik bir arkadaşı bölgede korumak yerine üç-dört araba değiştirerek gidebileceği bir yere göndermek... Bana biraz zorunlu geldi. Nasıl değerlendirirsin bunu?

Ben bunu bilmiyorum. O bölgedeki sorumluların kararı. Bölge Komitesi'nin görev bölümü ile ilgili bir durum. Merkezî dönemde bazı görevlendirmelere müdahale edebilirdik. Ama bunu bilmemiz gerekirdi. Merkez'in sadece Bölge Komitesi'ne getirilen üyeleri onaylama veya veto yetkisi vardı. Görev bölümü bölge kendi içinde yapardı. Orhan'ın Kars'a görevlendirilmesi Bölge Komitesi'nin tasarrufu. Bu konuda Merkez'e bir itiraz gelmiş olsaydı mutlaka inceleyip bir karara varırdık. Ben o tarihte Orhan'ın hangi bölgede görev yaptığını bilmiyorum.

 Bakın, bazı üyelerin Tunceli dışına gitmek istemedikleri şeklinde genel bir sezgisi vardı. Fakat bunları ayrıntılı tartışmadan DABK istifa etti. Bölgedeki kaosu kısa sürede aşacak bir inisiyatif kuramadık. Bu kargaşa içinde birçok önemli ayrıntıyı atlamış olabiliriz. Orhan'ın Kars'a gönderilmesi riskli bir görevlendirme olmuş. Bir itiraz gelmiş olsaydı, bu atamaya sanırım izin vermezdik. Bölge Komitesi'nde neden böyle bir görevlendirme yapıldı? Düşündürücü bir durum. Bunu en iyi dönemin Bölge Komitesi üyeleri bilir. O sıralar bölge sekreteri olan Baki İşçi açıklayabilir. Sonuç itibariyle, Bölge Komitesi üyelerinin tamamı Orhan'ı tanıyordu. Bu görevlendirmeye neden onay verdiler? Evet, gri alanlar var, "Biraz" değil epeyce sorunlu bir durum...

Mıntıka organı hakkındaki soruşturma için neler söyleyebilirsin?

 Tarih Not-Sayfa 95

Belirttiğim gibi Siyasî Büro Araştırma Komisyonu çalışma lara başlarken, aynı dönemde Bölge Komitesi'nin bir mıntıkası (Dersim) ile ilgili araştırma kararı almış, bunun için komisyon kurmuştu. Merkez Komite 7. Toplantısında bu komisyonun raporu değerlendirilmişti. Siyasî Büro Araştırma Komisyonu'nun raporu ile Bölge Komitesi Araştırma Komisyonu'nun Tunceli hakkında yaptığı araştırma da esas olarak olumlu bulundu. Kişilerle ilgili değerlendirme/öneri bölümleri çıkartılarak yayımlanması kararlaştırıldı.

Dersim, genel devrimci mücadele açısından, özellikle de partimiz açısından çok güçlü potansiyele sahip bir yöre. Ne var ki bir o kadar da sorunlu bir bölge. Sorunların kaynaklandığı temel nedenler ise ayrı ve zorlu bir bilimsel araştırmanın konusu olabilir. Hiç kimse alınmasın ama Dersim'de, disiplin dışı ilişkiler dolayısıyla belli bir laçkalık her dönemde yaşanmıştır. Kitle gücümüz çok fazla olduğu için bu durumun yaşanması, belli oranda kaçınılmazdı denilebilir. Politikleşmiş geniş bir kitleyi sıkı bir denetim altına almanın zorluğunu biliyorum. Kaldı ki bizi, bırakalım Dersim'deki parti çevresini, oradaki parti örgütünü denetlemede bile büyük güçlük çekiyorduk. Bölgede gördüğüm diğer bir sıkıntı, kişiler çok kolay itibarsızlaştırılı yor, çok kolay suçlu ilan ediliyordu. Bunlar, parti kararı filan dikkate alınmaksızın yapılıyordu.

Sonuç itibariyle, yaygın disiplin ihlalleri, dedikodu, itibar sızlaştırma, ahbap-çavuş ilişkileri... Bölge Komitesi'nin günde** minde de işte bunlar var.** Bu olumsuzlukların nasıl aşılacağının, nasıl disipline edileceğinin tespiti için Bölge Komitesi araştırma kararı alıyor. Aslında kaldığı kadarıyla bu araştırma bir bakıma eğitim çalışması yerine geçti; ama hiçbir sonuç çıkmadı ve zaman içinde kayda değer bir düzelme yaşanmadı. Kendi adıma söyleyecek olursam, ben olumlu bir sonuç çıkacağını zaten beklemiyordum. Sanırım son katıldığım Merkez Komite toplantısını hatırlıyorum. Yoğun gündem içinde yine Dersim'le ilgili sorunlar vardı. Bazılarını tartışmadan Bölge Komitesi'ne havale ettik. Ama tartışarak karar vermemiz gereken sorunlar da vardı. En sonunda ben bir öneride bulundum; "bundan böyle Dersim'in sorunlarını konuşmayalım, önce Türkiye'de devrimi yapalım, sonra da oturup Dersim'i nasıl kurtaracağımızı veya Dersim'den nasıl kurtulacağımızı tartışalım" dedim.

 

Çamurdan ayaklı ahmaklar kaldırdıkları kayanın altında kalacaklar

Çamurdan ayaklı ahmaklar kaldırdıkları kayanın altında kalacaklar
Devrimci ve İlerici Kamuoyuna, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ender haleflerinden, Türkiye’de, devrimci komünist/proleter enternasyonalist çizginin temsilcisi, Maoist ekolün kurucusu, önder İbrahim Kaypakkaya karşı yine iğrenç, alçakça, çamurdan bir saldırıyla karşı karşıyayız. Bizler böylesi iğrenç, alçakça çamurdan saldırıları geçmişten de biliyoruz. İbrahim Kaypakkaya’yı “seni bizat kendi ellerimle geberteceğim” diyen Yaşar Değerli’nin, “sanık İbrahim Kaypakkaya, intihar etmiştir” diye başlayan bu saldırısı sırasıyla, Nasyonal Sosyalist Doğu Perinçek’in 70’lerden buyana dillendirdiği “intihar” yalanıyla, ardından Orhan Kotan’ın, “Rızgari” adına yayınlanan Diyarbakır Hapisanesi Raporu’ndaki “o işkenceye kimse dayanamaz, İbrahim’in direnişi şehir efsanesidir” çamurlarıyla devam edilmiştir. Bugünkü saldırının failleri ise bizat önder Kaypakkaya’nın kurduğu ekolün yıllar içerisinde epey, bir hayli dejenere olmuş, paslanmış, küflenmiş halinin sonuçları olan tek tek safralardır. Bu safralar kendilerinin muhatap alınmasını, attıkları çamurun gündem olmasını ve tartışılmasını istiyorlar. Görünürde ilk kuşaktan olup, Koordinasyon Komitesi üyelerini ama özellikle de Muzaffer Oruçoğlu’nu hedef alıyor muş gibi yapan bu iğrenç, alçakca çamur faaliyetin ESAS amacı ve HEDEFİ aslında, İbrahim Kaypakkaya’nın fikirleriyle hesaplaşmaktan kaçıp, onun geride kalan kemiklerini (“otopsi isterük” naralarıyla) taciz ve teşhir ettikten sonra çamura batırmaktır. Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, Kaypakkaya yoldaşın koptuğu Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’nin önde gelen kalan kadrolarının 1972 senesi içerisinde (sırasıyla Hasan Yalçın, Gün Zileli, Oral Çalışlar, Ferit İlsever, Nuri Çolakoğlu, Halil Berktay ve Doğu Perinçek’in) yakalandıklarını ve bunların polis ve savcılık ifadelerinde İbrahim Kaypakkaya hakkında gayet kapsamlı ve derinlikli bilgi verdiklerini çok iyi biliriz. Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, 3 Kasım 1972’de Ankara’daki Marmara Köşkü'nde yapılan Devlet Brifingi'nde “Diyarbakırda yakalanan gençlerin örgüt evlinde Kemalizm ve Milli Mesele Üzerine adlı bölücü yazıların çıktığına” dikkat çekildiğini gayet iyi hatırlarız. Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, önderimiz İbrahim Kaypakkaya’nın 28 Şubat 1973’de zincirle bağlı bulunduğu yatağından kaleme aldığı, adeta vasiyeti sayılacak mektupta, “saflarımızda çözülenleri ve moral bozanları derhal atın” dediğini nasıl unuturuz? Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, buna mukabil başta Muzaffer Oruçoğlu olmak üzere Koordinasyon Komitesi mensuplarının direnmediklerini ve çözüldüklerini de iyi hatırlarız. Ve önder Kaypakkaya’yı en son gören tanıklardan olan yoldaş Hasan Zengin’in, çapraz hücrede kalan İbrahim Kaypakkaya’nın yanına Yaşar Değerli ve Güneydoğu Anadolu Sıkı Yöneim Komutanı Şükrü Olcay’ında bulunduğu kalabalık, sivil giyimli bir heyetin geldiğini ve bu heyet ile Kaypakkaya arasında geçen konuşmanın muhtevasını da gayet iyi biliriz: Zira o “konuşmada” DEVLET, İbrahim Kaypakkaya’ya adeta “bu yazdıklarını savunuyor musun, hala arkasında mısın” diye sormuştur. İbrahim’de “evet, savunuyorum ve arkasındayım” demiştir. Ve onun için ister işkenceyle, ister kurşunla olsun Kaypakkaya, “arkadaşlarının 21 Nisan 1973’den itibaren çözülmeleri sonucunda”, “devletin aslında öldürmeyecekken dikkatini çekmiş masum bir öğrenci olduğu için” DEĞİL, ta başından beri DEVLETİN sahip olduğu İSTİHBARATIN sonucu İNFAZ edilmiştir. Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, 1. Ana Dava Dosyası’na konan ve müptezellerin bize unutturmaya çalıştıkları, MİT raporundaki şu saptamayı da hiçbir zaman akıldan çıkartmayız: “Türkiye’de komünist mücadelede şimdiki haliyle en tehlikeli olan Kaypakkaya’nın fikirleridir. Onun yazılarında sunduğu görüşler ve öngördüğü mücadele metotları için hiç çekinmeden ihtilalci komünizmin Türkiye’ye uygulanması diyebiliriz.” Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, ABD emperyalistleri tarafından “Soğuk Savaş” yıllarında yayınlanan The Communist Year Book’un 1973 baskısında önder İbrahim Kaypakkaya başta olmak üzere, Ali Haydar Yıldız, Meral Yakar ve Ahmet Muharrem Çiçek’in ölüm haberlerinin H. Karpat tarafından adeta zafer edasıyla duyrulduğunu biliriz. İşte tüm bu nedenlerden ötürü bugün bu iğrenç, alçakça çamur saldırının ana hedefi kati surette Muzaffer Oruçoğlu DEĞİLDİR. Bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının ANA HEDEFİ önder İbrahim Kaypakkaya’nın ser verip sır vermediği, devrimci komünist, proleter enternasyonalist siyasi ve ideolojik hattır. Bugün bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıyı başlatıp yürüten safralar, İbocu hattan ta 70’lerin ikinci yarısında kopup, evvela Enver Hoca’cılığı tercih eden, sonra devrimciliği bitirip, şimdilerde Dersimcilik yaparak statü sahibi olmaya çalışan, Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne “katliam” diyecek kadar antikomünistleşenlerdir. Ve ne ilginçtir ki, bu safralar geçmişteki anlatımlarında (mesela Kırmızı Gül Buz İçinde belgeseli için verdikleri yaklaşık 3 saatlik mülakatte) tek kelime bugünkü iddialarından bahsetmemişlerdir. Keza o günlerde karşılaştıkları Arslan Kılıç’la da gayet mülayim mülayim sohbet etmişlerdir. Bugün bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıyı başlatıp, yürüten safraların bazıları ise kişisel öç alma derdinde olanlardır. Bunlar yıllarca İbocu=Dersimci denklemiyle eğitilmiş ama gerçekte İbrahim Kaypakkaya’nın ve onun dayandığı bütün bir komünist bilimle değil, Dersim’in yüzyıllarca sahip olduğu feodal kültürle yoğurulmuş müptezellerdir. Bu safralar, Kürt Milli Hareketi ile aileleri arasında yaşanan kanlı antagonizmaya, sırtlarını dayadıkları, Dersimli gördükleri, İboculukla alakası olmayan pragmatist hareketin ikircikli politikasına karşı gelip, kendilerini Türk şovenizminin Dersim temsilcisi eski CHP’li vekillerin kollarına atanlardır. Bu müptezellerin, vaktiyle Doğu Perinçek’in, Arslan Kılıç’a talimat verip, Arslan Kılıç’ında, “Ordu Göreve” pankartıyla bilinen, Nasyonal Sosyalist Gökçe Fırat’ın, “Türk Solu” dergisinde kalem oynatan Turhan Feyizoğlu’na siparişle yazdırdığı, İbo kitabının basımına nasıl cevaz verdikleri bilinir (bu kitap, hiç utanma ve arlanma duyulmaksızın bütün “İbo anma gecelerinde” de maslarda sergilenir). İbo kitabının dayandığı iki iddia vardır: 1. İbrahim Kaypakkaya, TİİKP’den “bir kadın meselesinden ötürü ayrılmıştır”. 2. İbrahim Kaypakkaya, “jiletle intihar etmiştir”. İşin ilginç yanı şudur ki bu çamur kitabın “Önsözü”, gayet övücü sözlerle Muzaffer Oruçoğlu tarafından yazılmıştır. Ve bugün Oruçoğlu konusunda çok hassasiyet sahibi imiş gibi gözüküp, bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının başını çekenler tarafından da o dönemde basımına ve dağıtımına onay verilmiştir. Bugün bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıyı başlatan bir diğer safra ise, yazdığı 9 sayfalık çamur yazının altına imzasını koyamayacak kadar alçak ve korkaktır. Bu müptezelin davet edilmediği, 2017’de Darmstadt’da buluşan İbocu geleneğin farklı nesillerinin toplantısında, birden ortaya çıktığı ve “Arslan Kılıç, İbrahim’den teorik olarak ileriydi. Ben Arslan ağabey ile konuştum. İbrahim işkence falan görmedi, intihar etti” der demez, nasıl linç edilmekten son anda kurtulduğu ve topuklarını yağlayıp, nasıl sırra kadem bastığı da bilinir. Bugün bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıda kullanan TKP/ML 1. Ana Dava Dosyası’nın biz İbocular açısından zerre kadar özgül ve orijinal tek bir yanı yoktur. O dosyanın yegane özelliği, o dönemki kadroların alttan alta önder İbrahim Kaypakkaya’nın 5 Temel Belgesi’ne nasıl ŞÜPHE duymaya başladıklarının göstergesidir. (Zaten onun içindir ki, ortak bir savunma yapılamamaıştır) Bu ŞÜPHE’nin daha sonra 1978’de yapılan 1. Konferans’da verilen “Özeleştiri” ile TEORİLEŞTİRİLDİĞİ ve bugünlere dek uzayıp geldiğni de zaten hepimiz görmekteyiz. Öte yandan bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının manidar boyutları da vardır ve ne ilginçdir ki, bir zamanlar Sosyal Emperyalistlerin Türkiye temsilcisi İsmail Bilen ve Haydar Kutlu TKP’sinin kurduğu TÜSTAV arşivinin envanterinde, TKP/ML 1. Ana Dava Dosyası gözükmekle birlikte, çevrim içi bu dosyanın tek bir sayfası dahi dijital olarak TÜSTAV sitesinde BULUNMAZKEN, iğrenç, alçakça, çamur saldırının sorumlusu, bahsi geçen müptezellerine kim veya kimler tarafından SERVİS edildiği ve hatta Türkiye’den Ethem Sancak’ın ortağı olduğu Türk-Rus ortak arama motoru YANDEX’e kim veya kimler tarafından da yüklendiğidir. Dünyanın olası bir 3. Emperyalist savaşla burun buruna geldiği, Türkiye’de islamcı-faşist bir rejimin 20 yıldır kendisini adım adım tahkim ettiği bir ortamda, önder İbrahim Kaypakkaya’ya yapılan bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının insanlığa ve devrime zerre kadar faydasının olmadığı son derece aşikardır. Yeni, genç nesiller bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıdan ne öğrenecektir? Çamurdan ayaklı bu ahmaklar, İbrahim Kaypakkaya’ya karşı bir kaya kaldırdılar. Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Tarihsel olarak şimdiden o kayanın altında kalmışlardır. İnanmayan Hasan Yalçın’a, Gün Zileli’ye, Oral Çalışlar’a, Ferit İlsever’e, Nuri Çolakoğlu’na, Halil Berktay’a, Doğu Perinçek’e, Yaşar Değerli’ye, Orhan Kotan’a, Turhan Feyizoğlu’na baksın. Tüm bu adlar bugün hangi siyasi ideolojilk hela deliğine yuvarlandılarsa bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının başını çeken safralar da o deliğe yuvarlanacaklardır...

MKP 3. Kongre Tanıtım Videosu.Tek Bölüm

MKP 3. Kongre Tanıtım Videosu.Tek Bölüm
Bu video, mkp 3. Kongresinin, emperyalist dünya sistemine ilişkin fikirlerini, Türkiye Kuzey Kürdistan'ın sosyo ekonomik yapı tahliline ilişkin yaklaşımını ve devrimin niteliğine (demokratik devrimin görevlerini üstlenen, sosyalist devrime) ilişkin anlayışını, devrimin yolu olan sosyalist halk savaşını ve demokratik halk devrimi, sosyalizm ve komünizm projesini (gelecek toplum projesinde devlet anlayışını), ulus ve azınlıklar, ezilen inançlar, kadın ve lgbtt'ler, ve gezi ayaklanmasına ilişkin fikirlerini, birlik ve eylembirliği anlayışını, ittifaklar politikasını, yerel yönetimler anlayışını, işçi partisi değerlendirmesini ve komünist enternasyonale ilişkin güncel görevler yaklaşımını içermektedir.

TKP/ML İçindeki İki çizgi Mücadelesinin Bazı Belgeleri_1

https://www.muzafferorucoglu.com/?lng=tr

https://www.muzafferorucoglu.com/?lng=tr
Ve Durgun Akardı Don Gençliğimde hayalimin sınırlarını aşmama yol açan, beni en çok etkileyen roman. Don kazaklarının yaşamı, iç savaş, toprak kokusu, aşk, yaratım ve yıkım. Şolohov iç dünyamdaki yerini hep korudu. 24 Mayıs 1936’da Şolohov, Stalin’in daçasına gidiyor. Sohbetten sonra Stalin Solohov’a bir şişe kanyak hediye ediyor. Solohov evine geldikten bir müddet sonra kanyağı içmek istiyor ama karısı, hatıradır diye engel oluyor. Solohov, defalarca kanyağı içme eğilimi gösterdiğinde, karşısına hep karısı dikiliyor. Aradan üç yıl geçiyor, Solohov ünlü eseri, dört ciltlik ‘Ve Durgun Akardı Don’u, on üç yıllık bir çabanın sonunda bitirip karısından kanyağı isteyince arzusuna erişiyor ve 21 aralıkta, Stalin’in doğum gününe denk getirerek içiyor. Tabi biz bu durumu, Şolohov’un Stalin’e yazdığı mektuptan öğreniyoruz. Durgun Don’dan bir alıntıyla bitirelim: “Bizleri, insanoğlunu birbirimize karşı çıkardılar; kurt sürülerinden beter. Ne yana baksan nefret. Bazen kendi kendime, acaba bir insanı ısırsam kudurur mu, diye sorduğum oluyor.” (1. Cilt) ---------

TABURE - Muzaffer Oruçoğlu

TABURE - Muzaffer Oruçoğlu
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Gümüşsuyu Amfisi, 1970’in eylülünde Dev-Genç’in parkeli, sarkık bıyıklı militanlarıyla tıklım tıklım dolmuştu. Sahnedeki masada, toplantıyı yöneten üç kişi vardı. Ortada, Filistin’e gidip geldikten sonra tutuklanan ve bir müddet yattıktan sonra serbest bırakılan İstanbul Dev-Genç Bölge Yürütme Komitesi başkanı Cihan Alptekin oturuyordu. Amfiye, elde olan hazır güçlerle, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı, Latin Amerikalı devrimcilerin yaptığı gibi bir an önce silahlı harekete geçme eğilimi hakimdi. İbo kent fokosu olarak gördüğü bu eğilimin, gençliği kendi kitlesinden koparacağı ve emekçi sınıflarla bütünleştirmeyeceği kanısındaydı. Daha önceki Dev-Genç forumlarında, bireysel terör, kendiliğindencilik, ekonomizm üzerine Dev -Genç kadrolarıyla tartışmış, onları İstanbul’un işçi bölgeleri ile toprak sorununun yakıcı olduğu yerlere yönlendirme çabası içine girmiş, direnişi ve silahlı mücadeleyi oralarda örgütlemeye çağırmış olduğu için herkes İbo’nun toplantıya gelme amacını ve neler söyleyeceğini üç aşağı beş yukarı tahmin ediyordu. Hatta tahminin de ötesine geçiyor, İbo’nun üniversitedeki sağlam kavgacı unsurları araklayıp, kendi çalıştığı fabrikalar semtine, Alibeyköy’e ve Trakya’ya götüreceğini, üniversiteleri savunmasız durumda bırakmakla kalmayacağını, götürdüklerini de oralarda pasifize edeceğini söylüyordu. İbo biraz da Doğu Perinçek’in daha önce, gençliğin üniversite sınırları içindeki mücadelesini çelik çomak oyununa benzeterek küçümsemesinin cezasını çekiyordu. Dev- Genç kadroları PDA içindeki görüş ayrılıklarını bilmediği için İbo’nun Perinçek gibi düşündüğü sanısına kapılıyorlardı. Kızgınlıkları biraz da bundandı. İbo, ben, Garbis, Kabil Kocatürk, birkaç kişi daha, grup halinde toplantıyı izliyoruz. Konu, Cihan Alptekin, Necmi Demir, Ömer Erim Süerkan, Gökalp Eren, Namık Kemal Boya ve Mustafa Zülkadiroğlu’ndan oluşan Dev-Genç Bölge Yürütme Kurulu içindeki anlaşmazlıklar. Konu açılıyor, tartışmalar başluyor, Zülkadiroğlu saymanlıktan istifa ediyor. Tartışmaların kızıştığı bir anda, söz alanlardan birisi, gençliğin emekçi sınıflara açılması gerektiğinden, aksi taktirde iç didişmelerin artacağından söz ediyor. Bir diğeri, militan gençliğin, kitle çalışması kisvesi altında, kavga alanlarından çekilerek pasifize edilmek istendiğinden dem vuruyor. Bunun üzerine kolunu kaldırıp söz istiyor İbo. Görmezlikten geliyor Cihan Alptekin, bir başkasına söz veriyor. İbo’nun konuşması durumunda ortamın elektirikleneceğini iyi biliyor. Konuşmacı sözünü bitirdikten sonra İbo kolunu kaldırıyor. Yine görmezlikten gelip bir başkasına söz veriyor Cihan. Arkamızda oturan militanlar, tatsız yorumlarla laf dokunduruyorlar bize. İbo duyacak diye endişeleniyorum. Kafasını bana doğru çevirerek, “Örgüt içi demokrasi dar bir çete tarafından resmen yok ediliyor,” diye mırıldanıyor. “Biraz bekle,” diyorum. Bekliyor. Birkaç kişi daha konuştuktan sonra el kaldırıyor. Ben de kaldırıyorum. Toplantının selameti için hiçbirimize söz hakkı vermiyor Cihan. İbo bu kez olduğu yerden: “Deminden beridir el kaldırıp söz istiyorum, söz vermiyorsun,” diyor. “Söz almadan konuşma,” diye uyarıyor Cihan. “Siz iktidar mücadelesini kendi içinizde kendiniz gibi düşünmeyenleri susturarak mı vereceksiniz? Düşünceler çatışmazsa doğrular nasıl çıkacak ortaya?” Cihan’ın, “Söz almadan konuşuyor, usulsüzlük yapıyorsun, otur yerine!” uyarısını arkadan gelen tehditvari uyarılar izliyor: “Otur yerine be, ne konuşacaksın!” “Seni gençliğin militan mücadelesi içinde göremiyoruz İbrahim, otur yerine, senin ne diyeceğini biliyoruz biz.” İbo bu kez geri dönerek, “Ben de sizleri işçi semtlerinde, grev çadırlarında göremiyorum,” diye çıkışınca, “Otur yerine,” sesleri çoğaldı. Amfideki tüm kafalar İbo’ya yöneldi. İbo yönünü tekrar sahneye doğru çevirip konuşmasını sürdürünce, ülkedeki siyasi atmosfer ile Bölge Yürütme Kurulu’nun içindeki çekişmelerin gerdiği sinirler, habis bir uğultu halini aldı. Arkamızda bulunan militanlardan Bombacı Zihni (Zihni Çetin), “Otur ulan otur, diyorum sana!” diye bağırarak, oturduğu tabureyi kaldırıp İbo’nun kafasına vurdu. Dehşet içinde kaldım. Kabil Kocatürk Zihni’ye ve arkadaşlarına doğru hörelenince kolundan çektim. Grubun içinde, Nahit Tören, Taner Kutlay, Zeki Erginbay, Mustafa Zülkadiroğlu gibi Dev-Genç’in mücadele içinde pişmiş ünlü militanları vardı. Nahit gibi birkaçının belinde de tabanca vardı. Zihni elindeki tabureyi yere koydu, durgunlaştı. Mücadeleci ve sinirli bir insandı. Harp okulundayken, öğretmeni Talat Aydemir’in örgütlediği 1963 darbesine katılmış, tutuklanıp üç yıl hapis yatmış, çıktıktan sonra 68 eylemlerine katılmış, Filistine gidip gelmiş fedakar bir insandı. İbo’nun kafası kırılmış, kırıktan boşanan kan, alnından yüzüne, boynuna ve göğsüne yayılmıştı. Dik durmaya çalışıyordu ama benzi solmuştu. Bir koluna Ragıp Zarakol diğerine de hatırlayamadığım birisi girmişti. İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu binası, Dev-Genç’in en önemli üssü olduğu için polis binadaki olayları anında haber alıyordu. Az sonra polis ekibi geliyor, İbo’yu alıp götürüyor. Nereye götürdüklerini bilemiyoruz. Karanlık çöktüğünde geliyor İbo. “Beni alıp Karakola götürdüler,” diye anlatıyor. “Kafama bant çektikten sonra sorguya aldılar. Komünistler arasında post kavgasının olduğunu, birilerinin vurduğunu ileri sürdüler. Kabul etmedim, merdivenden düştüğümü söyledim, tutanağa öyle geçti.”

Sınıf Teorisi - Partizan

Sınıf Teorisi - Partizan
Katledilişinin 50. Yılında Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya Yol Göstermeye Devam Ediyor! ''Türkiye'nin Geleceği Çelikten Yoğruluyor, Belki Biz Olmayacağız Ama, Bu Çelik Aldığı Suyu Unutmayacak'' İbrahim Kaypakkaya

Mahir Çayan Bütün Yazılar

Mahir Çayan Bütün Yazılar
TIKLA_Pdf_indir

M. Ali ESER ve Kitabının Devrimci Demokrasi tarafından Kritiği_1_2_3-4

M. Ali ESER ve Kitabının Devrimci Demokrasi tarafından Kritiği_1_2_3-4
Tıkla

Iki Lider iki Örnek-Polis Ifadeleri

Iki Lider iki Örnek-Polis Ifadeleri
Tikla ve Oku

Türkiye Üzerine : Şark Meselesi

Türkiye Üzerine : Şark Meselesi
Amerika'da yayınlanan New York Tribune, iki yüz bini aşan tirajıyla, o yıllarda, belki de dünyanın en büyük gazetesiydi. «Türkiye Üzerine» Marx'ın bu gazeteye, «Şark Meselesi» ile ilgili olarak yazdığı makaleleri kapsamaktadır. «Türkiye Üzerine», geçen yüzyılda büyük devletler arasında kurulan politik ilişkilere «Şark Meselesi» açısından ışık tuttuğu gibi, Marx'ın Osmanlı İmparatorluğunun politik durumu ve toplumsal (sosyal) yapısı hakkındaki fikirlerini de dile getirir; bu bakımdan bizi özellikle ilgilendirmektedir. Bu yazılardan bir kısmının tamamen Marx' a ait olmadığı açıklamalar da belirtilmiştir. Biz, karışıklık olmasın diye, geleneğe uyarak, «Marx'ın» dedik. (Bkz. Kitabın sonunda yer alan)