Komünistlerin elinde güçlü bir bilimsel silah var. O, diyalektik materyalizmdir. Komünist partileri diyalektik ve tarihsel materyalizmden koptuğunda, ondan uzaklaştığında kaçınılmaz olarak teorileriyle, politiklarıyla ve pratikleriyle tarihi gerilerden takip ederler. Materyalist diyalektiğin olmadığı yerde eklektizm, subjektivizm ve dogmatizm olur.
Aşağıda,
„2. Kongere“ kararlarında da göreceğimiz gibi, ülkenin toplumsal durumunu somut
olarak analiz etme yerine, sosyal duruma „kafalarındaki ilkelere“ uydurmayı
esas hale getirince, birbiriyle çelişen eklektik bir „analiz“ ortaya çıkmıştır.
Oysa, Engels der ki:
Esasta, 2. Kongre kararlarında “nitel değişiklikten” söz
etsede, eski anlayışlarından farklı bir şey ortada yok denebilir. Temel
„formasyon“ feodalizm, „yarı“ olmaktan çıkıp „kalıntılara“ dönüşmüş olmasına
karşın, bu öyle bir „kalıntı“ ki, hem „hakim“, hem de temel ve baş çelişmenin
asli unsurları arasında yerini korumayı başarmış.
„Günümüzde başlıca çelişmeler arasındaki temel çelişkinin,
emperyalizm, komprador kapitalizm, feodal kalıntılar ile geniş halk yığınları
arasındaki çelişki olduğunu; Demokratik Halk Devrimi sürecinde baş çelişkinin
ise komprador kapitalizm, feodal kalıntılar ile geniş halk yığınları arasındaki
çelişki olduğunu belirledi.“ (TKP-ML'nin adı geçen açıklamasından -aga- açYK)
Görüldüğü gibi, yarı-feodal „formasyon“ gitmiş, ama kalıp
gibi „feodal kalıntılar“ gelip demokratik devrimin karşısına dikilmiş. Temel ve
baş çelişmenin esas öğeleri arasında Komprador Kapitalizm ve feodal kalıntılar
varsa, bu sıradan önemsiz bir „feodal kalıntı“ olamaz. Demek ki, toplumsal
yapıda küçümsenmeyecek ve ancak bir devrimle saf dışı edilebilecek denli
„kalıntı“ var anlamına gelir.
Ancak, aşağıda şöyle bir saptamada var:
„Demokratik Halk Devrimi mücadelesinde şehirler ve işçi
sınıfı içinde çalışmanın esas; kırlarda ve yoksul köylüler içinde çalışmanın
tali duruma düştüğünü...“ (aga)
„Şehirlerde işçi sınıfı içinde çalışmanın esas, köylülük
alanlardaki çalışma tali“ duruma düştüğü saptanıyorsa, feodal kalıntı ne
oluyor? „Başından sonuna kadar silahlı mücadelenin esas“ ne oluyor? Kimse
küsmesin diye „
silahlı toplu ayaklanma“da bir deyim olarak, eklektik
metinin içinde yerini almış.
Böyle bir MLM dünya görüşünden yoksun analiz çorbasına, „ne
yardan ne serden“ vazgeçilmiş dense yeridir. Yani, „yarı-feodal“ yerini, „feodal
kalıntılara“, „halk savaşı“, yerini, „silahlı gerilla mücadelesine“
bıraktırılmış. Ülkeye açıktan kapitalist dememek için, koprador kapitalizm ve
şehirlerde işçiler içinde çalışma (oysa kırsal alanlardada işçi snıfı var)
esas.
Ama hala sosyalist
devrim yok, daha önce savunulan „demokratik halk devrimi“ aynı şekilde yerinde
duruyor, ama, öbür yandan, „Türkiye devriminin niteliği ve yolunun değiştiğini
tespit etti.“ deniliyor. Galiba, „Halk savaşı ile yapılacak demokratik halk
devrimi“ ile, „gerilla mücadelesi ile yapılacak demokratik devrim“ arasında bir
nitelik fark görüyor olmalılar.
Ülkenin „yarı-feodal“ savunusu yapıldığı zamanda bir
tarafında komprador kapitalizm vardı. Şimdi de koprador kapitalizm ve „feodal
kalıntılar“ yeni bir nitel değişiklikmiş gibi öne sürülüyor.
İşçi sınıf içinde çalışma esas hale gelmişse, ülkenin
ekonomik yapısına damgasını vuran kapitalizmdir. Bunun, MLM literatürde başkaca
bir anlamı ve açıklaması yoktur. „Feodal kalıntılar“ dendiği zaman adı üstünde,
kalıntıdır. Yani temel belirleyici ekonomik yapının içinde önemi olmayan, ama
şu veya bu oranda var olan kapitalist ekonomi içinde çan çekişen anlamına
gelir. O zaman bu baş çelişmenin içinde yer almaz. „Kalıntılar“ baş çelişkinin
içinde yer alırsa, kapitalist ekonominin içinde yer alan daha bir çok küçük
verilere de yer verilmesini öngörür.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan istatistikleri incelendiğinde bir
feodal kalıntı olmadığını, en ücra köşelere kadar kapitalizmin girdiğini
göstermesine gösteriyor, ancak, somutu, diyalektik materyalist anlayışla analiz
etmek olmayınca, metafizik ve idealizm devrimci idealleri
„marksizm-leninizm-maoizm“ adına teslim alabiliyor. Ve ortaya tam anlamıyla,
dogmatizm, eklektizm ve subjektivizm çıkıyor. 52 yıllık bir partinin teorik
birikimi bu olamaz ve olmamalıdır. Ve bunun adı partinin adında var olan „ML“
ve böyle bir parti işçi sınıfının bilimsel öncü gücü asla olamaz.
„Türkiye’nin toplumsal formasyonunun komprador kapitalist ve
feodal kalıntıların hakim olduğu bir ekonomik ve sosyal yapıda olduğunu, buna
bağlı olarak Türkiye devriminin niteliği ve yolunun değiştiğini tespit etti.“
(aga) (aç.yk)
Türkiye devriminin niteliği ve yolu değişmişse, yerine konan
ne? „Gerilla savaşı, silahlı mücadele“
Galiba, „halk savaşı“ndan vazgeçtik bari, onun yerine
„silahlı mücadele“ koyalım diye düşünülmüş olmalı. Sosyal olgulardan kopuk
tipik küçük burjuva düşünce tarzı.
Açıklamada, silahlı mücadelede çok iddialı şöyle bir
belirleme var:
„...devrim mücadelesinin başından sonuna kadar silahlı
mücadele temeli üzerinden yükseleceğini; silahlı halk ayaklanmasını hedefleyen
ve fakat “küçük gruplar, büyük cüretler” temelinde, gerilla mücadelesinin
devrimin başından sonuna kadar uygulanabilir olduğunu tespit etti.“
Devrim mücadelesi başından sonuna kadar silahlı olacaksa ve
„köylülük bölgelerde çalışma tali“, „şehirlerde işçi sınıfı içinde çalışma
esas“ olacaksa, bu silahlı mücadele şehirlerde olacak anlamına geliyor. Yani,
fokoculuk? Özellikle şu saptama: “küçük gruplar, büyük cüretler” temelinde,
gerilla mücadelesinin devrimin başından sonuna kadar uygulanabilir olduğunu
tespit etti.“ (aga, açyk) Bu saptama, 52 yıllık kendi tarihinin eleştiri-özeleştiri
temelinde bir öğretici olarak ele alınmadığı izlemini veriyor. „Küçük gruplar
büyük cüretler“ öncü savaşı analayışının bir devamı ve sosyal koşullara rağmen
„iman gücüyle“ devrim gelişmiyor. Kitlelerden kopuk bir avuç „önder“ militanın
devrim yapacağı anlayışının cüretli hali, derde deva olmuyor. Devrimci teori,
somut koşulların somut tahlilini öngörür.
Ancak, „devrimin niteliği ve yolu“ değimiş olmasına karşın
„TİKKO“ duruyor. Yani, „silahlı ordu“ları var ya da kuracaklar. Nerde? Şehirler
esas olduğuna göre, büyük olasılıkla burada!
Burada kısaca belirtmek gerekiyor. TİKKO Komutanlığı şöyle
bir mesaj yayınlıyor: „2. Kongremiz Silahlı Mücadele Bayrağını Yükseltmenin
Andıdır!“2 52 Yıldır bu parti bu sloganı sürekli yineleniyor. Her geçen yıl
ise, „silahlı mücadele“nin seviyesi düştükçe düşüyor. Nedense bundan ders
çıkarılmıyor. Rojava'dan seslenmenin Türkiye gerçekliği ile hiç bir ilgisi
yoktur. Bu görülmelidir. Subjektif düşünceler, yaşamın kendi gerçek kalın
duvralarına çarpkatan kurtulamaz.
Şehirlerde işçi sınıfı içinde çalışmanın esas alındığı
saptamasının yapıldığı bir yerde; „gerilla mücadelesinin devrimin başından
sonuna kadar uygulanabilir“ oluşu anlayışı, Kaypakkaya'nın TKHP-C ve THKO'yu
eleştirdiği yere dönülmüş. Kırılık bölgeler taliyse, halk savaşı gibi bir
strateji yoksa, köyden şehirlere doğru bir strateji yoksa, bu gerillalar nerede
savaşacak? 2. Kongre'nin saptamalarına göre, elbette şehirlerde, çünkü orası
esas hale gelmiş.
Ya da „laf“ olsun
diye böyle bir karar alınmış. Çünkü uzun zamandır ne kırda ne de şehirlerde, bu
tür mücadeleleri savunanların „silahlı bir mücadelesi“ söz konusu değildir. Ve
bu, yapmak istememekten kaynaklı değil, ülkenin koşulları böyle bir mücadeleye
elverişli olmadığı içindir. Ülkenin koşulları toplu ayaklanmaya elverişlidir.
Hayat öğretici, ancak ondan öğrenmesini „cüret etmek“, komünist partisini
kitlelerle buluşturur.
Hatırlansın, MKP'de, „Halk Kurtuluş Ordusu“ ve şehirler için
„Partizan Halk Güçleri“ „kurmuştu(?)3 Ancak, kağıt üstünde alınan bu kararların
pratik halini göremedik. Sadece, sosyal koşullardan kopuk subjektif teoriler
üretmek, Marksizmi Leninizmi ve Maoizmi savunmaya yetmiyor. Bu dünya görüşü
temelinde sosyal koşulları doğru analiz etmekle MLM olunabilir. Ve ülke
gerçeklerinden kopuk teoriler ile MLM'in genel evrensel ilkelerini savunmak da
MLM olmaya yetmez. Sınıf mücadelesinden kopuk teori ve pratik, toplumsal
marjinelleşme yöntemleri olmaktan başka bir işlevi olamaz.
Toplumsal tarihi gerilerden takip etmenin teorisi, yeniyi
asla inşa edemez, kitlelerden bütünüyle kopmayı beraberinde, kaçınılmaz olarak
getirir. Burada, kuşun taşa çarpma olasılığı bile yoktur.
ve Mao'nun dediği gibi:
„Dünyada sadece tek doğru vardır; o da objektif gerçeklikten
çıkarılan ve gene objektif gerçeklik tarafından doğrulanan teoridir. Bizce,
başka hiç bir şey teori olarak anılmaya layık değildir.”4
Birincisi, Türkiye'de feodal kalıntı dahi kalmamıştır. Kürt
aşiretlerin varlığı feodalizm üzerinde değil, kapitalist ilişkiler üzerinde
yürümektedir. Büyük toprak sahipleri tamamıyle birer kapitalist çiftlik
sahipleridir ve üretimleri doğrudan sanayi üretimine bağlıdır.
İkincisi, Türkiye burjuvazisi komprador değil, emperyalist
bir burjuvazidir.5 Ülkenin ekonomik ve siyasal yapısına damgasını vuran bu bir
avuç tekelci burjuvazidir. GSYH'nın 1 trilyon ABD dolarını aşan Türk devletini
bağımlı göstermek, onun emperyalist yayılmacılığını, işgalciliğini ve yaklaşık
70 milyar ABD dolarına varan sermaye ihracını görmezden gelmek, bilimsel bir
yaklaşım olamaz.
Türkiye'de devrimin yolu;Mao'nun6 kapitalist ülkeler için
formüle ettiği şekilde gerçekleşebilime olasılığı daha güçlüdür. Bu Rusya'da
Sovyet Devrimi ile doğrulanmıştır. Yani, uzun süre legal mücadele içinde
kitlelerin hazırlanması ve devrimin olgunlaştığı anda silahlı ayaklanmanın
gerçekleştirilmesidir. İktidarın silah zoruyla ekle geçirilmesi evrensel
ilkesiyle, başından sonuna kadar silahlı mücadelenin esas olması farklı
şeylerdir.
Türkiye ve Kuzey Kürdistan'da var olan köylülük, feodal ya
da yarı-feodal ilişkiler içinde olmayıp bütünüyle kapitalist ilişkiler
içindedir. Yapılan üretim kapitalist üretimdir. Kapitalist büyük toprak
sahiplerini, „feodal toprak ağası“ yerine konuluyorsa, bunlardan ABD'de,
Brezilya'da, Hindistan'da ve daha bir çok ülkede bolca var. Hatta Suudi
Arabistanlı bir çok tekel, ABD'de yüzlerce dönüm toprak satın alıp üretim
yapıyorlar.7
Türkiye devrimin niteliği sosyalistir. Bu gerçek ne yazık ki
kabul edilmiyor, onun önü bütün eklektik, dogmatik ve subjektif düşünce
tarzıyla kapatılmaya çalışılıyor. Bu bağlamda, 2. Kongre kararlarındaki,
„Türkiye devriminin niteliği ve yolunun değiştiğini tespit etti“ belirlemesi,
kendilerinin „demokratik halk devrimi“ nitelemeleriyle çelişiyor. O zaman hangi
nitelik değişti? Daha öncede „demokratik halk devrimiydi“ 2. Kongre
kararlarında da devrimin niteliği aynı: „ Demokratik Halk Devrimi“ olarak karar
kılınmış. Yani, ortada bir „nitelik değişim“ yoktur.
Sonuç olarak, 2. Kongre kararlarına damgasını vuran temel
anlayış; dogmatizm ve salt askeri bakış açısından kurtulma yerine, kuşun taşa
çarpmasını bekleme düşünce tarzı egemen olmuş.
-------------------------20.11.2024
1Kusura kalmayın, „dost acı söylermiş“
1https://www.tkpml.com/tkp-ml-merkez-komitesi-yasasin-2-kongremiz/
2https://www.tkpml.com/tkp-ml-merkez-komitesi-yasasin-2-kongremiz/
3Eleştiriler İçin bkz. Yusuf Köse, Marksizmi Ortadoksça
Savunmak, El Yayınları 2014
4Mao Zedung, Seçme Eserler C. III, sf. 40, “Partinin Çalışma
Tarzını Düzeltelim” 1 Şubat 1942
5Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, El Yayınları 2022
6Mao Zedung, SE, C 2, sf. 261 Aydınlık Yayınları 1979
7https://www.csmonitor.com/Environment/2016/0328/Why-Saudi-Arabia-bought-14-000-acres-of-US-farm-land