Proletaryanın İktidarı İçin Şiarımız: Maoizm…23 Ekim 2023
Proleter Enternasyonalizmin bayrağının üç temel şiarla
dalgalandığını vurgulayarak başladığımız dizi yazımızın bu son bölümünde
Revizyonizme Karşı Mücadele, Proleter Dünya Devriminden sonra Maoizm şiarına
açıklık getireceğiz. Maoizm’i sona bırakmamızın nedeni bilimsel gelişmenin
bütünlüklü anlaşılmasını sağlamaktır. Bütünlük kavrayışının insanlığın
toplumsal ilerleyişindeki önemi Proleter Devrimler Çağının belirleyici
unsurlarından biridir. Maoizm olmadan Marksizm ve Leninizm kavranamaz,
dolayısıyla uygulanamaz dediğimiz yerde dayandığımız kavrayış Marksizm’in
bütünlük kavrayışıdır. Maoizm bize bütünlüklü düşünmeyi, hareket etmeyi,
yönelmeyi öğreten düzeydir: Tıpkı Marksizm, Leninizm gibi.
Stalin Leninizm’i tanımladığında Marksizm’in geliştiğini,
yeni koşullarda yeni mücadele biçimleriyle hareket etmenin Lenin’in
geliştirdiği teorilerde somutlaştığını açıklamıştı. Bunu “Çağımızın Marksizm’i
Leninizm’dir” biçiminde formüle etmesi her ne kadar sığ yaklaşımlara sebep
olmuşsa da bu tanımın onun koşullarında anlaşılır ve hatta doğru olduğunu
belirtmek gerekir. Çünkü Leninizm gerçekten de Emperyalizm ve Proleter
Devrimler Çağının sorunlarını, mücadelelerini içeriyordu. Marksizm’in henüz
yanıtlamadığı konulara açıklık getiriyordu. Bu tanımın eksik tarafı Leninizm
olarak somutlaşan bilimi “çağımızın Marksizm’i”yle sınırlama olasılığıydı. Oysa
bilim sürekli gelişen, geliştirilebilir olan bir alandır. Çağ değişmeden de
bilim gelişebilir. İçine girdiğimiz çağın bilimsel çözümlenmesi bir seferde
tamamlanmayabilir. Hatta bilimin gelişimi genellikle böyle olur. Yeni koşullar,
yeni aletler, yeni durumlar, yeni oluşumlar hakkındaki bilgimiz çağın ilk
döneminden sonraki dönemine doğru gelişebilir, hatta gelişir. Maddi hayat
bilgimizin ötesinde bilgiler içerdiği için bunlara çok sonraları rastlamamız
genel bir durumdur. Bu bilgilere, maddi koşullardaki gelişmeler dışında
kuramdaki gelişmeleri, kavramlarımızın da gelişimini eklemeliyiz.
Düşüncenin Hareketi: Bütünden Parçaya
Toplumsal ilerlemeyi belirli yasalar içinde ve
dayanaklarıyla birlikte değerlendirmek ve gelecek hakkında bütünlüklü
düşüncelere sahip olmak, içinde olduğumuz süreci ve tüm süreçleri toplumsal
düzlemde ele almak insanlığın uzun süren düşünsel gelişiminin vardığı
sonuçlardan biridir ve en önemlisidir. Tarihte tek tanrılı dinlerin ortaya
çıkmasında bu yöndeki gelişim etkilidir. Kuşkusuz din olgusu materyalist
olmamakla yani varlığı maddi olandan hareketle açıklamamak tavrı ile bütünlüklü
düşünmeyi temelden zaafa da uğratmıştır. Bununla birlikte insan topluluklarının
birlikte hareket ettiğini, toplumsal düşündüğünü görmek bakımından dinler güçlü
örneklerdir. Toplumların dinlere yönelmesi sadece düşünsel olarak buna eğilimli
olmalarından ötürü değildir; din aynı zamanda maddi dünyanın anlaşılması ve
bununla baş edilmesi bakımından kaçınılmaz bir sonuçtur.
Üretim tarzının ve ilişkilerinin ortaya çıkıp gelişmesi ile
birlikte dinci düşüncenin maddi dünya ile kurduğu ters ilişki toplumsal
düzlemde sarsıldıktan itibaren insanlık yeni bir bütünlük oluşturmak, kendisi
ve dünya hakkında bütünlüklü, tutarlı, açıklayabilen bir bütüncül düşünce
oluşturmaya başlamıştır. Dün dinin kapladığı alan bugün insanlığın geneli için
din ile birlikte milliyetçiliktir. Milliyetçilik burjuva sınıfın bütünlüklü
ideolojisi, genel siyasi hattının temelidir. Bu ideoloji çeşitli sınıflardan
halkı milli olmaya, millet içinde davranmaya, dolayısıyla burjuvaziye tabi
kılar. Bu, kapitalizmin geliştiği dönem boyunca başta işçi sınıfı olmak üzere
halk için kaçınılmaz bir süreçtir. Nihayet her süreç gibi bunun da bir sonu
olacaktı. İşçi sınıfının burjuvazi ile uzlaşmaz karşıtlığının kapitalizmin
gelişmesine koşut olarak keskinleştiği koşullarda burjuvaziye karşı,
dolayısıyla milliyetçiliğe de karşı bir işçi hareketi gerçekleşmeye başlar. Bu
yeni bir bütünlüklü, tutarlı düşüncenin de doğması için yeni koşullar demektir.
Burjuvazi nasıl ki dinin hegemonyasına karşı milliyetçi fikri geliştirmişse
işçi sınıfı için de onun çıkarlarıyla birleşen, onun çıkarlarından doğan bir
ideoloji doğar. Marksizm bu koşulların ürünüdür, işçi sınıfının çıkarlarını temel
alır.
Bu yazı dizimizin konusu olan Maoizm aynı koşulların
olgunlaşmasının, gelişmesinin, yeni biçimler almasının bir sonucudur.
Burjuvazinin ideolojisi olan milliyetçilikten tamamen farklı
olarak işçi sınıfının ideolojisi olan Marksizm, dolayısıyla Leninizm ve Maoizm
bir sınıf ideolojisi olduğunu gizlemez, bunu tam olarak ifade eder, savunur.
Bir sınıfın ideolojisi, bir sınıfın çıkarlarıyla uyumlu genel düşünce olmakla
birlikte o bilimseldir ve tüm insanlığın kurtuluşu içindir. Ezilen, sömürülen
son sınıf olmakla işçi sınıfının kurtuluşu insanlığın sömürü dünyasından,
sınıflar bağlamında oluşmuş zorunluluklar dünyasından kurtuluşu olacaktır. Bu,
onun bilimsel özelliğinin temelidir. Çünkü bu temelde gerçekliğe uygunluk ve
amacın gerçekleşirliği en ileri seviyededir. Öyle ki gerçeklikle uyumsuzluk ve
amacın gerçekleşmesi önündeki engeller Marksist-Leninist-Maoist bilimde
ideolojiden sapma, karşıt ideolojiye savrulma anlamına gelir…
Marksizm-Leninizm-Maoizm bütünlüklü bir ideolojidir. Bu
bütünlüğün kaynağı idealist felsefelerdeki bütünlükten ayrı olarak kendinden
değil gerçekliğin birliğinden gelir. Bilimsel özelliğin kaynağı olarak
gerçeklik işçi sınıfının çıkarlarıyla uyumludur.
Bütünlük kavramının bugün en büyük düşmanı burjuvazidir.
Büyük düşünceyle, milliyetçi olmakla, milli devletle, milli pazara yabancılar
pahasına hâkim olmakla, vatansever olmakla, anavatanı milletin kanı ile
sulamakla övünmüş, güçlenmiş, egemenleşmiş, kendini kabul ettirmiş burjuvazi
bugün (elbette bugünün uzun bir geçmişi var) bütünlüklü düşünmeye, büyük
davalara, dava insanı olmaya düşmandır. Bugün o parçalarda kalmayı, parçaları
parça içinde öğrenmeyi, parçalarla yetinmeyi, bu yolla bütünü yadsımayı, bireyci
davranmayı övmekte, öğretmekte, koşullamaktadır. “Toplumsal kurtuluş bir
maceradır, sonu hüsrandır; kendini kurtarmak zaten toplumu kurtarır,
dolayısıyla kendi kurtuluşu insanın temel amacı olmalıdır, hatta kendiliğinden
amacıdır” diyerek toplumsal kurtuluş adına hareket edenleri terörist yaftasıyla
toplumdan yalıtmak derdindedir. Burjuvazinin bu hali onun çıkarlarıyla uyumlu
kapitalizmin özünden gelir, bununla birlikte bu onun çürümüş sisteminin
sonucudur. Bugün burjuvazinin hâkim olduğu her alanda esas olan parçalarda
kalmak, parçayı bilmek, parçanın bütünle ilişkisizliğini savunmaktır. Bu onun
bilimle savaşmasıdır, bu onun bütünlüğü reddetmesidir, bu onun gerçekliği kendi
çıkarları bakımından bükmesi, belirsizleştirmesi, anlaşılmaz kılmasıdır.
Proleter Hareketin Gelişimi
Enternasyonal Birlik’in mücadele şiarlarından biri ve temeli
olan Maoizm bütünlüklü bir akımdır; ancak bütünlüklü ele alındığında
kavranabilir ve uygulanabilirdir. Böyle olmadığında, Marksizm ve Leninizm gibi
parçalara indirgendiğinde özünü yitirir, revize olur ve burjuvalaşır…
Proletarya Partisi ilk defa, 1993 yılında gerçekleştirdiği
büyük oturumda Mao Zedung Düşüncesi kavramının yetersizliğine de işaret ederek
kabul ettiği Maoizm’i anlamak bakımından M. Ali Çakıroğlu’nun “Proletaryanın
Üçüncü Büyük Yol Gösterici Işığı ve Doruk Noktası: Mao” yazısından
yararlanacağız. Bu yazı Proletarya Partisinin kavram olarak Maoizm’i kullanmaya
karar vermesinden hemen sonra, YDG’nin 11. sayısında, 1993 yılının Ağustos
ayında yayınlanmıştır. Elbette onun kaleminden çıkmakla birlikte yazının içeriği
ve savundukları Proletarya Partisinin görüşlerini de önemli ölçüde
içermektedir. Önemli ölçüde dememizin nedeni yazının tartışma döneminde kaleme
alınmış olmasıdır. Bu kabulle birlikte Maoizm’in Proletarya Partisindeki
gelişimini de konu etmiş olacağız.
Daha baştan şunu ifade edebiliriz: Bizim için Maoizm’in
kabulü basit bir kavram değişimi, yenilemesi değildir. Maoizm
Marksizm-Leninizm’i kavramanın, uygulamanın bugünkü odağıdır. Mao’nun katkıları
ancak onun evrensel niteliği, olmazsa olmazlığı, nitel bir dönüşüm, gelişimi
içerdiği anlaşılırsa Marksizm savunulabilirdir. Bu olmadan bugün için
Marksizm-Leninizm savunulamazsa uygulanamaz. Komünist hareketin temel farkı
Maoist olmasıdır.
“Proletaryanın Üçüncü Büyük Yol Gösterici Işığı ve Doruk
Noktası: Mao” yazısı onun katkılarının diyalektiğin ustası olmasından geldiğini
ileri sürerek başlar: “Mao’nun Marksizm- Leninizm’e bir dizi katkısı vardır.
Katkılarının esas kaynağı onun diyalektik metodun ustası olmasından gelir.
Mao’nun felsefi açıdan ortaya koymuş olduğu temel çözümlemeler ona gerek devrim
öncesinde gerekse de devrim sonrasında meseleleri tahlil etmede anahtar
olmuştur.”
Maoizm için bu ustalığın tespiti ve gelişimin özü olduğu
gerçeği belirleyicidir. Mao Zedung’un bütün katkılarının temelinde Marksist
felsefeyi çelişki kavramı temelinde tanımlaması ve nitel olarak geliştirmesi
vardır. Birin ikiye bölünmesi yöntemi her şeyin analizinde bilimsel tek
yöntemdir. Her şey kendinde barındırdığı zıtlığın keşfiyle anlaşılabilir ve
ancak bu anlaşılma ile geliştirilebilir, değiştirilebilir. Halk Savaşı, Yeni
Demokratik Devrim, Bürokratik Burjuvazi, Halkın Birleşik Cephesi, sosyalizmde
sınıf savaşımı, iki çizgi mücadelesi Marksist felsefenin bu yönteminin farklı
alanlardaki somutlaşmasıdır.
Hemen devamında yazı Leninizm’in tanımladığı “yeni dünya”
hakkındaki bilindik tezi açıklayarak Mao’nun katkılarının somut koşullarını
sunar: “1917 Ekim Devrimiyle Emperyalizm ve Proletarya Diktatörlüğü Çağı
açıldı. Bu çağda dünya devriminin iki en önemli yönü açığa çıktı.
“Birincisi: Proleter dünya devriminin parçası olarak değişik
tipteki sömürgelerde, yarı sömürgelerde ilerletilen dünya çapında
anti-emperyalist mücadele” ve “İkincisi: Sosyalist devrimin doğru yolda
ilerletilmesi. Mao bu her iki sorunu ele alarak, her iki cephede de
Marksist-Leninist teori ve pratiği geliştirerek onu daha yüksek bir düzeye
taşıdı.”
Stalin yoldaş “Leninizm’in Esasları” adlı eserinde
Leninizm’in on dokuzuncu yüzyılın kırklarında Marksizm’in devrimci unsurların
yeniden canlandırılması olduğunu söyleyenlere karşı “Lenin ikinci Enternasyonal
oportünistleri tarafından sınırlar içerisine hapsedilen Marksizm’in devrimci
muhtevasını gerçekten restore etti. Buna rağmen bu tanımda gerçek payı vardır.
Leninizm hakkında gerçeğin tümü ise şudur. Leninizm sadece Marksizm’i restore
etmedi fakat aynı zamanda kapitalizmin ve proletaryanın sınıf mücadelesinin
yeni koşulları altında Marksizm’i geliştirerek bir adım daha attı” dedikten
sonra, “Daha tam bir tanıma göre ise, Leninizm genel olarak proletarya
devriminin teori ve taktikleri ve özel olarak da proletarya diktatörlüğünün
teori ve taktikleridir” der ve biraz ilerde de “işte bunun için Leninizm,
Marksizm’in daha da gelişmesidir” der.
Leninizm’in Marksizm’in yeniden canlandırılması olduğu
iddiasının Stalin yoldaşın öne sürdüğü tanıma kıyasla ne derecede kof olduğunu
açıklamaya gerek olmamalıdır. Çünkü Stalin yoldaş Marksizm’in
canlandırılmasından çok başka bir şey ifade etmektedir: Onun yeni koşullarda,
yeni sorunlar bağlamında ve hareketin gelişmesinin kaçınılmaz sonucu olarak
geliştirildiğini, dolayısıyla yeni şeyler içerdiğini açıklar. Bunları “genel
olarak proletarya devriminin teori ve taktikleri ve özel olarak da proletarya
diktatörlüğünün teori ve taktikleri” olarak formüle etmesi de onun açıklayıcı,
somutlaştırıcı ve yol gösteren özelliğini gösterir. Lenin emperyalizmle
birlikte proletaryanın görevlerini, izleyeceği yolları, Proleter Dünya
Devrimine doğru açılan kapıları tanımlamış ve Marksizm’de nüve halinde bulunan
ya da hiç bulunmayan tezleri geliştirmiş, özellikle de önderlik ettiği
hareketin evrenselliğe doğru gelişen sorunlarına çözümler geliştirmiştir. Bu
sorunların çözümleri kadar tanımlanmaları da belirleyici derecede önemlidir.
Bilimin sorunların tanımlarıyla gelişim gösterdiğini ve ancak doğru tanımlardan
sonra çözümlerin geliştiğini vurgulamak gerek. Örneğin 1890’lı yılların
başındaki “yeni bulgularla maddenin tanımı”ndaki belirsizleşmenin bilim
alanında yol açtığı bunalımın felsefede neden olduğu savrulmaya Lenin doğru
tanımlardan hareketle doğru biçimde müdahale etmiş, materyalizmi en güçlü
biçimde savunmayı bilmiştir…
Maoizm Dünya Devriminin Işığıdır
Lenin gibi Mao da yeni koşullarda, yeni sorunlar bağlamında
ve hareketin gelişiminin kaçınılmaz sonuçlarına dair tezler öne sürmüştür.
Bunun da bir “canlandırma” değil, geliştirme olduğunun altı çizilmelidir. Temel
aldığımız yazıda bu geliştirme eyleminin maddi koşulları ve bu koşullardaki
tezler şöyle açıklanmaktadır:
“Çin devrimi anti emperyalist, anti faşist aşamasını
tamamladığında, bu Mao’nun demokratik halk devletini kurarak Yeni Demokratik
Devrim teorisi ve pratiğini geliştirmenin yanı sıra tüm dünya için, belirli
tipteki ülkeler için devrimin bu aşamasının, tamama ulaşmasının modelinin
yaratılması demekti. Yeni Demokratik Devrim modelinin iki unsuru çok önemlidir.
Bunlar birleşik cephe stratejisi ve silahlı mücadele, bu mücadelede ordu-parti
ilişkisi; silahlı mücadelenin strateji ve taktikleridir. Aslında bu her iki
noktadaki temel öz yalnızca belirli tipteki ülkeleri değil, tüm dünya
ülkelerini kapsar.
“Birleşik cephenin Mao öncesi -olabilmişse- ulaşabildiği en
üst nokta ‘proletarya emperyalistlere karşı, burjuvazi dahil
birleştirilebilecek herkesi birleştirir’ şeklindedir.”
“Mao birleşik cephenin ulaşmış olduğu bu düzeyi Çin
devriminde ve birleşik cephe stratejisinde uygulamıştır. Birçok kesim Mao’nun
birleşik cephe anlayışını bu şekilde kavrar. Ama bu, Mao’nun birleşik cephe
anlayışının yarısı, üstelik daha az önemli olan yarısıdır. Mao’nun birleşik
cephe konusunda yeni olarak yaptığı şey milli burjuvazi ile birleşik cephenin
hangi şartlarda uygun olduğunu ve daha da önemlisi proletaryanın böylesi bir
cephe üzerinde önderlik yürütmenin, ona gerçek bir devrimci yönelim ve atılım
vermenin ve cepheyi burjuva güçlerin gasbetmesini önlemenin yollarını nasıl
bulacağına ışık tutmasıydı. Bu konuda Mao, pazartesi günü birleşik cepheyi ilan
edip salı sabahı proletaryanın bağımsız ideolojik, siyasi ve askeri rolünü esas
olarak tasfiye eden birçok gücün karşısında, keskin bir muhalif olarak
dikilmektedir; bu güçlerin aksine Mao, proletaryanın birleşik cephe içerisinde
yer almasıyla kendi sınıf bilincini ve önderlik rolünü pekiştirmesi arasındaki
diyalektiği doğru olarak ele almayı savundu. Burada kilit nokta proletaryanın
silahlı güçlerinin bağımsızlığını ve inisiyatifini muhafaza etmek ve bu güçleri
olayların her dönüm noktasında mümkün olan en üst boyutta kızıl bayrağı
dalgalandırmaya devam ettirmek üzere kullanmaktı.”
Çin devriminde somutlaşmakla birlikte devrimin partiden
başka iki temel gücü hakkındaki tezleri ile Mao tüm ülkelerdeki devrimlerin
belli başlı temel sorunlarına ve elbette görevlerine, yürünecek yola ışık
tutmuştur. Şunun açıkça belirtilmesi gerekir ki Mao her ülkedeki özgün devrim
koşullarına tastamam uyan reçeteler sunmamıştır. Dolayısıyla farklı devrim
süreçlerinden geçen ülkelerdeki görevlerin birbirinden farklı olacağı kesindir.
Bunun altını çizmekle birlikte devrimlerin kaçınılmaz savaşlarla iç içeliği hem
cephe siyasetinde hem de silahlı mücadelede evrensel özellikler göstereceğini
kabul etmek gerekir. Mao’nun katkılarını yarı sömürge ülkelerdeki devrimlerle
sınırlamak tam da bu evrensel özellikleri ihmal etmeyi içerir. Mao, dünya
üzerindeki üç farklı tipteki ülkelerden birindeki devrime önderlik etmiştir ve
bu ülke çeşitli özgünlüklere sahip Çin’dir. Aynı durumu Leninizm’in geliştiği
koşullarda Rusya için de söyleyebiliriz. Rusya da diğer ülkelerle
kıyaslandığında apayrı özelliklere sahiptir. Öyle ki Marks ve Engels de
Rusya’nın apayrı özelliklerini birçok kez konu etmişlerdir. Bu özelliklere
ayrıca 1. Emperyalist Paylaşım Savaşı koşullarının yarattığı özellikleri de
eklemek gerekir. Öyle ki “Rusya’da Bolşevik Devrim ancak o koşullarda
gerçekleşebilirdi” demek pekâlâ mümkündür. Buna rağmen Leninizm bayrağının
sallanamayacağı hiçbir ülke yoktur ve Leninizm sadece Marksizm’in yeniden
canlanması değil, proleter devrimlerin teori ve taktikleridir, özel olarak da
proletarya diktatörlüğünün teori ve taktikleridir. Bunlar öğrenilmeden,
kavranmadan Proleter Dünya Devrimine katılmak, hizmet etmek olası değildir.
Mao’nun katkılarının Çin özgülünde gelişmesi onları Çin
koşullarına hapsetmenin nedeni olamaz. Söz konusu katkılar doğru bir analiz ve
soyutlamayla evrensel düzlemde tanımlanmak zorundadır ve ancak bu yapılırsa
Proleter Dünya Devrimine katılabilir ve hizmet edilebilir.
Mao katkılarının koşullarından hareketle saptanan iki temel
unsur hakkında söylenenlere dönersek eğer: öncelikle cephe örgütlenmesi için
söylenenlerin önemine 2. Emperyalist Paylaşım Savaşında özellikle Avrupa
ülkelerinin birçoğu özgülünde tanıklık edilebilir. “Proleter Dünya Devriminde
Sorumluluklar” başlıklı yazımızda bu konuya değinmiştik. Önemli zafiyetlerin,
yetersizliklerin ve başarısızlıkların gösterildiği bu ülkelerde cephe siyaseti
esas olarak alıntıda belirtilenleri içeriyordu. Sovyetler’de ama özellikle de
Çin’de Birleşik Cephe siyasetinin en ileri biçimde ve açık ki geliştirilmiş
olarak uygulandığına tanıklık ettik. Birçok iftiracı ve belki de
kavrayışsızlığın sonucunda dönekleşmiş unsurun iddiasının tersine Mao, Japon
emperyalizminin istilasına karşı “tüm Çin milletini” birleştirmeyi, üstelik
defalarca yaşanan ihanetlere, üst düzey kopuşlara ve saldırılara rağmen
başarmıştır. Bazıları Çin’in işgali püskürtme başarısını Japonya’nın
uluslararası alanda düştüğü müşkül durumla açıklama gafletine düşmektedir.
Herkes bilir ki Çin’de Japon istilası en güçlü biçimde gerçekleşmiş ve buna
karşı direniş de tarihteki sayılı direnişlerden ve zaferlerden biri olarak
kayıtlara geçmiştir. Bunun öznesinin Çin halkı ve ona önderlik eden ÇKP olduğu
gerçeğini hiçbir çarpıtma ortadan kaldıramaz. Bu büyük direnişin hatıraları
halen güçlüdür…
Aynı çarpıtmanın Alman Nazizmi’ne karşı SSCB’nin verdiği
savaş için de yapıldığını, faşist Almanya’yı ABD’nin alt ettiğinin söylendiğini
hatırlatalım. 20 milyondan fazla insanını ve değeri ölçülemeyecek kadar maddi
varlığını bu savaştaki zafer uğruna kaybeden SSCB’ye özelde de Stalin’e yönelik
bu yok saymanın, küçümsemenin ne derecede aciz saldırılar olduğu biraz tarih
okunarak görülebilecektir. Kuşkusuz bu tarih tartışılmaz belgeler üzerinden,
verilerle okunmalıdır…
Birleşik Cephe siyaseti ve silahlı güçlerin bağımsızlığı ve
inisiyatifinin korunması anlayışı proleter devrim sürecinin en temel
doktrinleridir. Bu doktrinlerin günümüzde sözde komünistler tarafından
“güçsüzlük” çaresizliğiyle ve “belirsiz birlikler” oportünizmiyle nasıl ihmal
edildiğini hatırlatmak gerek. Büyük hedefler uğruna halkın silahlı güçlerinin
bağımsızlığının ve inisiyatifinin küçümsendiği her yerde “komünistler” devrim
mücadelesini olanaksızlığa, başarısızlığa sürüklediler. Doğru politikayla küçük
bir güç büyük bir güce dönüşebilir derken Mao bu ilkelere dayanmaktaydı. Oysa
bu ilkelerin küçümsenmesi neticesinde büyük güçler paramparça edildi. Nepal’de
tanık olduğumuz buydu. Peru’da Sağ Oportünist Çizginin yeni özde aynı olan
politikaları aynı sonuca yol açtı.
“Mao’nun birleşik cephe stratejisi özellikle günümüzde
çeşitli ‘ilerici’ veya ‘anti faşist’, ‘anti emperyalist’ kesimlerce ileri
sürülen sulandırılmış ‘koalisyon siyasetine’ ve birlik konusunda ‘işte size
bizden şu kadar’ tipine indirgenemez. Mao’nun birleşik cephe stratejisi hiçbir
şekilde böyle olmamıştır. Onun birleşik cephe stratejisi sadece proletarya,
kapitalist toplumun çelişkilerini çözmeye muktedir olduğu için proletarya
birleşik cepheye ‘hedeflerinin berraklığı, toparladığı maddi kuvvet ve programın
güçlülüğü temelinde önderlik eder’ ve Mao’nun birleşik cephe stratejisi tek bir
amacı hedefler, o da Mao’nun ifadesiyle, ‘iktidarın silahlı güçlerle ele
geçirilmesi’dir.”
Buna göre sorun savaşla çözümlenecektir. Bu tip görev tanımı
“devrimin merkezi görevi ve en yüksek biçimidir. Bu Marksizm-Leninizm’in devrim
ilkesi, Çin ve tüm ülkeler açısından evrensel olarak geçerlidir.”
Her koşulda devrim mücadelelerinin politik iktidar
mücadelesi olduğu gerçeğine yaslanan bu görüş Mao’nun liderliğindeki Çin
Devriminde hayata geçirildi. Özel koşullarda ve özgün şartlarda hayata
geçirilen bu ilke tarihte ilk defa proletarya ideolojisi ile, işçi sınıfının
çıkarları açısından bakan komünist partisi ile başından sonuna kadar önderlik
edilen bir devrimde uygulandı. Bunun sonucu olarak ilke ete kemiğe büründü ve
teoriye yapılan katkılarla en ileri seviyeye ulaştı. Bu yeni teorik düzlem tüm
ülkelerin devrimlerine ışık olacak denli güçlüdür. Bu güçlü ışık tüm devrim
yolcularının elinde olmak zorundadır.
Askeri Sanatın Ustası Mao
Mao’nun katkılarını devamla açıklayan yazı, Mao’da
somutlaşan Marksist askeri çizgiye gelir ve burada da evrensellik vurgusu
yapar. Maoizm’e dair bu tespit yeni bir teorinin izinde olunduğuna işaret eder.
Devam edecek bölümde bu konuya yer vereceğiz. Çin koşullarında gelişen askeri
savaş stratejisinin özel olarak Halk Savaşı biçiminde gerçekleşmesinin onda
içerili stratejik ilkelerin evrenselliğini gölgelememesi gerektiğine, tüm
devrimlerde gündemleşmek zorunda kalacak savaşlarda söz konusu ilkelerin yol gösterici
olması gerektiğini açıklayacağız…
https://www.yenidemokrasi34.net/proletaryanin-iktidari-icin-siarimiz-maoizm.html
Proletaryanın İktidarı için Şiarımız: Maoizm-II
https://www.yenidemokrasi34.net/proletaryanin-iktidari-icin-siarimiz-maoizm-ii.html
Mao, deneyimlerinden yararlanmak istediğinde Arafat’a
Arapların başkalarından taktik öğrenmesine gerek olmadığını çünkü onların zaten
çok büyük bir gerilla liderine sahip olduklarını söyleyip Rifli Abdülkerim el
Hattabi’yi hatırlatır. Mao’nun buradaki tutumu özel değildir. Onun savaş
anlayışında “özel” ya da “özgün” durumlar, olgular, birikimler temel
niteliktedir. Stratejik olarak, ilkeler düzeyinde kuşkusuz savaşlar ortak
özelliklere sahiptir. Bir proleter devrimci iç savaş ya da anti emperyalist bir
kurtuluş savaşında Mao’dan hareketle savunulacak “her ülkede geçerli” olmak
üzere ilkeler ve stratejiler vardır. Taktikler söz konusu olduğunda ise her
ülke esas olarak kendi tarihine, kültürüne, birikimine, koşullarına, halkına
dayanmalıdır. Başka örneklerin bu alanda sadece ilham vermek üzere yararlı
olacağını bilmek gerek.
Halk Savaşının evrenselliği üzerine giderek artan bir yorum
var. Son enternasyonal birlik de bu yaklaşımı benimsemiş durumda. Oysa Halk
Savaşı hakkında Mao’nun açıklamaları bir strateji olarak evrenselliğe işaret
etmez. Mao, Halk Savaşını yarı sömürgelerde kentlerin kırlardan kuşatılması,
kırlarda sağlanan egemenlikle birlikte güçlenmiş sağlam bir ordu ve kızıl
siyasi üslerde somutlaşan tüm bakımlardan üstün bir donanımla kentlerin ele
geçirilmesi olarak tanımlar. Gelişmiş kapitalist ülkelerde ise, işgal söz
konusu değilse eğer bunun tersi bir strateji uygulanmak zorundadır. Devrim
kentlerde başlar ve kırlara buralardan yayılır. Çünkü sosyalist devrimin
güçleri kentlerdedir, devrimin baş çelişkisi kentlerdedir, doğru bir örgütlenme
ile kentlerde üstünlük işçi sınıfında olduğundan devrim buralarda
gelişebilirdir.
Buna rağmen Peru’daki Halk Savaşının önderliğini yapmış ve
büyük bir ilerleme sağlamış olan komünist önder Gonzalo Maoizm’in evrenselliği
hakkındaki yorumunda Halk Savaşına da özel bir yer vermiştir. O bunu “her
ülkenin kendi şartlarına uyarlanmak üzere” ileri sürer. Her ülkenin kendi
şartlarına göre biçimlenecek Halk Savaşını o komünist partisinin önderliğinde;
kitlelere dayanan; üsler kurarak ve bu üslerde yeni iktidar odakları yaratarak
yayılan; taktik olarak güçlü ve örgütlü bir güce karşı stratejik olarak üstün,
örgütlenerek adım adım güçlenecek zayıf bir gücün savaşı olarak tanımlar.
Komünist partisinin önderliği, devrimin zorunlu/kaçınılmaz olarak silahlı
olması, basitten karmaşığa doğru gelişme ve üslere dayalı yeni iktidar odakları
evrensel ilkelerdir. Gonzalo’nun Halk Savaşı için bu önermesi yukarıda konu
ettiğimiz Mao’nun Çin’deki Halk Savaşı pratiğine dair görüşlerinin bir adım
ötesindedir. Mao Zedung meseleyi böyle tarif etmemiştir. Buradaki Halk Savaşı
tanımının Mao Zedung’un Halk Savaşı tanımından kuşkusuz biri diğerini
yadsımadan, farklı olduğunu görüyoruz. O halde burada yeni bir yorumun söz
konusu olduğunu görmek gerekir. Bu farklı yaklaşımlar Maoizm’in evrenselliğini
nasıl kavramamız gerektiği hakkında bize bir fikir vermektedir.
Evrensellik ve Özgüllük
Nedir bu fikir? Evrensellik ile özgünlük arasındaki
diyalektik ilişki… Bir fikir öncelikle belirli şartlarda, maddi yaşamın özgün
halleri içinde vücut bulur. O fikrin evrensel olması, yani tüm şartlarda
geçerli bir fikir haline gelmesi bir süreç sorunudur. Gelişme halindeki fikrin
evrensel düzeyde de geçerli hale gelmesi onun baştaki fikrin birebir kendisi
olması anlamına gelmez. Fikirdeki belli özellikler, kuşkusuz gelişim de
göstererek evrensel hale gelirken başka belli özellikler yerel kalmaya devam eder
ya da bir ölçüde yaygınlık kazanır. Örneğin Mao Zedung Halk Savaşını Çin
koşullarında, hatta 1920’li-30’lu yıllardaki Çin’de geliştirmiştir. Bu
koşulların ürünü olan özgüllükler de evrensellikler de söz konusudur. Evrensel
olan biçimleri ilkeler seviyesine çıkarmak ve tanımlamak, aynı zamanda yerel
olanları da tespit etmek gerekir. Mao Zedung’un Halk Savaşında evrensel olarak
tanımladığı ve her ülkede uygulanabilir gördüğü biçimler yok mudur? Elbette
vardır. Buna rağmen o Halk Savaşının evrensel olduğunu ileri sürmedi. Halk
Savaşında evrensel olan özellikleri keşfetmek ve kendi ülkesinin özgünlüğüne
uyarlamak o ülkenin komünistlerinin işidir. Halkların genel hareket yasasına,
eylemine, çıkarlarına dayalı her deneyim devrimci mücadelede inceleme konusu
olup bunlardan yararlanılmalıdır. Yarı sömürgelerdeki devrimin stratejisi
olarak gelişmiş ve Mao Zedung tarafından tanımlanmış Halk Savaşının gelişmiş
kapitalist ülkelerde de uygulanabilir özellikleri olabileceğini reddetmiyoruz.
Bununla birlikte stratejik olarak kentlerin kırdan kuşatılmasına ve uzun süreli
köylü gerilla savaşına dayanan Halk Savaşının bir bütün olarak evrensel
olduğunu ileri sürmenin Mao’nun tanımlarının ötesine geçmek olduğu da açıktır.
Dogmatizme Kapalı İnceleme
Mao devrimci savaş deneyimlerinin, hatta sadece bunlar da
değil; ama özellikle bunların incelenmesi ve bunlardan yararlanılması konusunda
hemen her zaman uyarıcı olmuştur. O, bu uyarıları yaparken bunun dogmatik
biçimde gerçekleşmemesine de dikkat çekmiştir. Dogmatizm uyarısı Halk Savaşının
sömürgelerde, yarı sömürgelerde, işgale uğramış ülkelerde uygulanabilir bir
strateji olduğu görüşünün reddedilmesi anlamına gelmez. Mao Zedung Halk Savaşı
stratejisinin saydığımız koşullarda geçerli olduğunu söylemiştir ve bu bilimsel
olarak da kanıtlanabilirdir. Dogmatizm uyarısı, onun sayısı çok olan sömürge ve
yarı sömürgelerde uygulanması anlayışına karşı değildir, bu uyarı Çin’deki Halk
Savaşının başka ülkelere “mekanik biçimde aktarılması” olasılığına karşıdır. Bu
türden bir uyarı Büyük Ekim Devrimi için de yapılır, hatta bütün bir
Marksizm-Leninizm için de yapılır. Bilim dogmayı reddeder ve “mekanik bir
biçimde uyarlamak” dogmatizmin bir biçimidir. Bununla birlikte Halk Savaşı, bir
strateji olarak Mao’nun belirttiği koşullarda uygulanabilirdir. Mao bunu açıkça
ileri sürmüştür. Çin Devriminin deneyimlerinden, yani köylük bölgelerde üslerin
yaratılması, kentlerin buralardan hareketle kuşatılması ve nihayet ülke çapında
iktidarın ele geçirilmesi deneyiminden Latin Amerikalı komünistlerin
yararlanması gerektiğini söylerken de görüşü buydu. Elbette bunun “tamamen”,
“birebir” ya da “mekanik bir yararlanma” biçiminde olmaması gerektiğini de
belirtmiştir. Bazen bu “sınırlama” Halk Savaşının yarı sömürgelerdeki
demokratik devrim stratejisi olmadığının Mao tarafından onaylanması olarak
değerlendirilmektedir ki bu bir tür “cımbızlama” yoluyla özü karartma tavrıdır.
Ayrıca belirttiğimiz koşullara uyarlanan Halk Savaşlarının başarılı sonuçlar
verdiği de bir gerçekliktir. Halk Savaşından vazgeçildiğinde ise devrim
yenilgiye uğramıştır.
Halk Savaşında Evrensellik
Bu yaklaşım Maoizm’in ayırt edici özelliklerinden biridir.
Peki Halk Savaşı stratejisinin evrensel olarak, tüm dünya ülkelerinde
uygulanabilir olduğu düşüncesi nasıl değerlendirilmelidir? Bu tamamen yanlış
mıdır?
Şüphesiz ki tamamen yanlış değildir. Dünyanın birçok
ülkesinde geçerli olabilen bir stratejinin diğer ülkelerde de uygulanabilir
özellikler içermediği nasıl ileri sürülebilir? Sömürge ve yarı sömürge
ülkelerde uygulanacak bir strateji olmakla birlikte evrensel özelliklere de
sahip Halk Savaşından söz edilebilir. Burada bir ayrım yaptığımız açık
olmalıdır. Halk Savaşının yerel, özgül, dolayısıyla evrensel olmayan bir
strateji olduğunu savunuyoruz; ama aynı zamanda “her özgülde evrensel olan
vardır” yasasına dayanarak Halk Savaşındaki evrensel özellikleri konu ediyoruz.
Bunu açıklamak için bir yöntem olarak evrensellik ile özgüllük ilişkisine
yönelmek yararlı olacaktır.
Bir şeyin evrenselliğini, mutlaklığını ileri sürmek aynı
şeyin özgüllüğünü, göreliliğini reddetmez. Aksine evrensel ve mutlak olan aynı
zamanda özgül ve görelidir. Çünkü her şey belli biçimlerdeki, sürelerdeki
hareket içinde vardır ve hareketin kendisi o şeyin sınırlarıdır. Evrensel ve
mutlak olan sonuç olarak bu hareketler içinde gerçekleşir. Her incelemede,
tartışmada, fikir oluşturmada bir hareket biçimi ve süresi söz konusudur. Bir
hareket biçimini fikir oluşturmak üzere değerlendirmeye aldığımızda onun diğer
hareket biçimlerinden farklı olan, ona özgü olan, onda gerçekleşen özellikleri
keşfetmeye çalışırız. Onu anlamanın koşulu onda farklı olanı açığa çıkarmaktır.
Maddenin hareketinin genel özelliklerini bilmek tüm hareket biçimlerini
öğrenmiş olmak anlamına gelmez. Evrensel olan özgül olanda gerçekleşir ve özgül
olanda tamamlanır. Özgül olanda gerçekleşip tamamlanan şey başka bir özgüle
evrilir ve bu sonsuz bir döngü halinde devam eder: Evrensellik bu sürecin
bütünündeki ortak özelliktir. Mao Zedung bu ortak özelliği tek bir yasada
tanımlamıştır: Karşıtların birliği ve mücadelesi ya da çelişki yasası. Çelişki
evrensel ve mutlaktır ve şeylerdeki çelişki özgül ve görelidir. Bir şeyin kendi
çelişkisi kavranmadıkça o şey anlaşılamaz, çözümlenemez.
O halde evrensel olanın yerelde gerçekleştiğini, yerel
özellikler taşıdığını yerel olanın da evrensel içerik taşıdığını evrenseli
kendinde somutlaştırdığını kabul ederek Halk Savaşına bakalım. Bu ilişkiyi Halk
Savaşı hakkındaki tartışmada kullanalım.
Halk Savaşı bir strateji olarak Çin’deki demokratik devrim
sürecinde gerçekleşmiş, Çin demokratik devriminin özgül şartlarının teorisi
halini almıştır. Bu Halk Savaşının özgüllüğü ve göreliliğidir. Nedir bu
özgüllüğün özellikleri: Birincisi o bir “köylü savaşı” biçiminde
gerçekleşmiştir. İkincisi o kentlerin kırlardan kuşatılması yolunu izlemiştir.
Üçüncüsü uzun süreli bir savaş içinde genişlemiş, tüm ülkeye yayılıp siyasi
iktidarın bu sürecin sonunda zapt edilmesiyle son bulmuştur.
Mao da Halk Savaşını, Çin’de geliştiği biçimde: başından
sonuna kadar silahlı, kırdan kente, uzun süreli köylü gerilla savaşına dayanan,
büyük kentlerin kuşatılmasını temel alan, kırlık alanlardaki üslerde vücut
bulan birleşik cephe ile iktidar odakları oluşturan ve nihayet ülke çapında
siyasi iktidarın alınmasıyla sonuçlanan bir strateji olarak açıklar.
İbrahim yoldaşın da yaklaşımı bunu teyit eder niteliktedir:
“Mao Zedung yoldaş Marksist-Leninist kesintisiz ve aşamalı devrim teorisini
yarı sömürge, yarı feodal ülkelerin şartlarına uyarlayarak şu sonuçlara
varmıştır: bu ülkelerde feodalizme karşı yürütülen mücadeleyle emperyalizme
karşı yürütülen mücadele birbirine kopmaz bağlarla bağlıdır. Demokratik
devrimin özü toprak devrimidir. Toprak devrimi proletarya önderliğinde Halk
Savaşı yoluyla başarıya ulaşır.
“Halk Savaşı özünde bir köylü savaşıdır. Proletarya partisi,
yoksul ve orta köylülere dayanarak köylük bölgelerde silahlı mücadeleye
girişmeli, buralarda kurtarılmış alanlar yaratmalı, bu kurtarılmış alanlar uzun
süreli savaş içinde genişletilerek buralardan büyük şehirleri de zapt etmek
suretiyle ülke çapında siyasi iktidar ele geçirilmelidir.”
Evrensel İlkeler
Şartları ve gelişim dinamikleri somut olarak böyle
tanımlanan Halk Savaşının evrensel özellikleri nelerdir?
Kavram olarak Maoizm’i ve Maoizm’in evrenselliğini
açıklamakta, kendimiz için “başlangıç” noktası yaptığımız M. Ali Çakıroğlu
imzalı yazıda askeri çizgi için şunlar söylenmiş:
“Çin Devrimini zafere götüren 22 yıllık savaş süresinde, Mao
ilk bütünsel Marksist askeri çizgiyi geliştirdi. Özgül bir savaşın (ya da
aslında savaşların) ürünü olmasına karşın, bu temel ilkeler tüm devrimler için
zengin bir evrensel muhtevaya sahiptir.”
Halk Savaşının evrenselliği tartışması yapılmadan Çin
Devriminin gerçekleşmesiyle sonuçlanan 22 yıllık savaşta içerili evrensel (tüm
devrimler için geçerli) ilkelerden söz ediliyor. Bunun ne derecede bilinçli
yapıldığı tartışmalıdır elbette, ne var ki biz bu yöntemi bilinçli bir biçimde
kullanabiliriz. Çin koşullarında geliştirilen askeri çizginin hangi ilkelerle,
hangi özelliklerle bütünsel Marksist askeri çizgiye ulaştığını
değerlendirebiliriz. Böylece yerelde gelişen hareketin evrensel yanlarını açığa
çıkarabiliriz. Yerelde olanın evrensel olanda da geçerli olduğunu
belirlediğimizde Halk Savaşında somutlaşan ilkelerden hangilerinin evrensel
olduğunu saptamış oluruz. Tartışmanın bu yöntemle geliştirilmesi Marksist
öğrenme, anlama, çözümleme yöntemine uygundur.
Daha baştan şunu ifade edelim: Söz konusu yazı Mao’nun
askeri çizgisinin evrensel özellikleri olduğunu savunmaktadır. Bunun doğru bir
değerlendirme olduğunu görmek için hemen devamındaki şu cümleleri dikkatlere
sunmak gerek:
“Bu ilkeler içerisinde kilit rolü oynayanı, partinin
silahlara hükmetmesi gerektiği -yani, partinin, silahlı mücadeleye ve devrimci
silahlı güçlere önderlik etmesi gerektiği ve hiçbir zaman ordunun devrimde
önder siyasi güç olmasına ya da partinin siyasi önderliğinden bağımsız bir güç
olmasına izin vermemesi gerektiğidir.”
Partinin ya da siyasetin silahlara hükmetmesi gerektiği
açıktır ki proleter bir hareketin reddedemeyeceği bir ilkedir; hangi ülkede
olursa olsun eğer savaş söz konusu ise, eğer silahlı güçler oluşmuşsa bunun
proletaryanın çıkarlarına göre kullanılması/hareket etmesi zorunludur. Bu
olmadığında o proletaryaya hizmet edemez, dolayısıyla devrime de götüremez.
Proletaryanın çıkarları ise komünist partisinin önderliğinde somutlaşır.
Proletaryanın siyasetini komünist partisi belirleyebilir; çünkü proleter ideoloji
onda somutlaşır.
Ne var ki bu belirleme evrensellik için yeterli değildir. Bu
ilkenin evrenselliği tüm ülkelerde savaş kaçınılmaz bir olgu ise geçerlidir.
Savaşa önderlik edecek komünist partisi tanımı ancak savaşın kaçınılmazlığında
bir ilke olabilir. O halde proleter devrimci savaşın tüm ülkeler için
kaçınılmaz olduğunu söylersek ancak komünist partisinin/siyasetin silahlara
hükmetmesi gerektiği ilkesinin de tüm ülkeler için geçerli bir ilke olduğunu
savunabiliriz.
Mao Zedung bize iktidar sorununda temel sorunun savaş
olduğunu açıklamıştır. O şöyle demişti: “İktidarın silahlı güçlerle ele
geçirilmesi, sorunun savaşla çözümlenmesi devrimin merkezi görevi ve en yüksek
biçimidir. Bu Marksizm-Leninizm’in devrim ilkesi, Çin ve tüm ülkeler açısından
evrensel olarak geçerlidir.”
Bu tespit en son Mao’da tam bir berraklığa kavuşmuşsa da
Lenin ve Stalin’de de gelişme halinde vardır. “Bu Marksizm-Leninizm’in devrim
ilkesi” derken de Mao bunun kendisinden önceki varlığına değinmiş oluyor zaten.
Bununla beraber bu ilke ilk defa Mao’da “istisnası olmayan bir ilke” olarak
tanımlanmıştır. Siyasetin silahlara hükmetmesi ilkesi bununla ele alındığında
evrensel bir ilkedir. Tüm ülkelerdeki devrimlerde geçerli olacak bu ilke
elbette özgül koşullarda da yeniden tanımlanmalı, açıklanmalıdır. Tek başına
“evrensel ilke”yi tanımlamış olmak yetmez:
“Doğru bir siyasi çizgi ve strateji, ancak hem uluslararası
alanda hem de söz konusu ülkedeki siyasi durumun ve sınıfların mevzilenmesinin
doğru bir değerlendirmesinden çıkabilir ve böylesi bir tahlil ancak parti
tarafından çok yönlü ele alınıp yürütülebilir.”
Siyasi durumun ve sınıfların mevzilenmesinin somut bir
değerlendirmesi proleter siyasetin silahlı güçlere hükmetmesinin temel
unsurudur. Ancak böyle bir değerlendirme varsa evrensel ilke yaşama
geçirilebilecektir. İlgili yazıda bunun nedeninin bir açıklaması olarak şu
pasajı verebiliriz ki ikna edicidir:
“… devrimci ordu kaçınılmaz olarak çok geniş güçleri
kapsayacaktır, dolayısıyla, partinin sağlam önderliği ve istikrarlı ideolojik
eğitimi (ve mücadelesi) olmazsa, devrimci savaşın amacını, sonuna kadar
devrimden daha düşük bir şeye indirgeme yönündeki -Mao’nun yorulmak bilmeden
mücadele ettiği- şu veya bu eğilim, kaçınılmaz olarak kök bulacak, filizlenecek
ve devrimin ilerlemesini tehlikelere sürükleyecektir. Tüm bunlar temeldir – ya
da en azından temel olmuştur ve olmalıdır.”
Bu ilkenin uluslararası proletaryanın çıkarlarına uygunluğu
açıktır. Çünkü proletaryanın kurtuluşu sorunu maddi koşullarda onun
sömürülmesinden, haksızlığa uğramasından, ezilmesinden ötürü vardır. Bu sorunun
çözümünü içeren siyasetin kumandası silahlara gerçek gücünü verir. Tek başına
silahların kullanılması, inisiyatifin silahlarda olması proletaryanın kurtuluş
umudunu içermediği için ezilen, zayıf, donanımsız ve ilk başlarda
örgütsel/dağınık bir güç için yenilgi anlamına gelir. Bu yaklaşımı burjuvazi bakımından
ele aldığımızda geçerli olan tersidir. O cenahta siyasetin kumandada olması
ezilenlerin çıkarlarıyla çatışmalı olan ezenlerin çıkarlarının öne çıkarılması
anlamına gelir. “Daha çok sömürü, daha çok talan, daha çok kâr için” silahlara
başvurduğunu, ordu kurduğunu, örgütlendiğini ileri sürmek ezilenlerden taraftar
bulacak bir yaklaşım değildir. Burjuvazi bu konuda neredeyse tamamen
manipülasyona başvurur. “Neredeyse” dememizin nedeni bazı burjuva kesimlerin
feodalizme ve emperyalizme, olursa eğer işgallere karşı haklı mücadele
tarafında yer almalarıdır. Bu durumda onlar da siyasetin silahlara kumanda
etmesi ilkesinden yararlanırlar… Elbette bu yararlanma tavrının geçiciliği
hakkında net olmak gerek. Taliban’ın Rus Sosyal Emperyalizmine karşı savaşı buna
örnektir. Şimdilerde Hamas öncülüğünde gerçekleşen Filistin’in anti işgalci
savaşı da buna örnek verilebilir. Gene de bu örneklerde özellikle belirlememiz
gereken bir gerçeklik var. Bu direnişlerin öznelerinde siyasetin kumandası
geçicidir. Gerici karaktere sahip önderlikleri nesnel olarak dayandıkları haklı
gerçekliğe rağmen geleceği bu haklılıkta aramaktan uzaklar. Hatta daha bu
savaşlar verilirken de silahların gücüne verdikleri önem çoklukla siyasete
verilen önemden önce gelir. İsrail’e karşı verilen haklı mücadelede işin
sonunda kullanılan silahların kapasitesine, bağlantılarına daha fazla yer
verilmeye başlanması sözünü ettiğimiz “siyasetin kumandası” ilkesinin bu
mücadelede geride olduğunu gösterir. Biz burada sadece siyaseten bu kesimlerin
savaşta haklı tarafta olmalarına ve bu haklılığın sağladığı destekten söz
ediyoruz.
İş birlikçi kesimler ve emperyalizm ise bu bakımdan söz
konusu ilkeyle hareket etmekten uzaktırlar. Onların temel dayanakları her
türden silahlı güçleridir. Özellikle de silahları önde tutarlar.
Yenilmezliklerini, üstünlüklerini bunlarla açıklarlar ya da daha üstün ve
yenilmez olmak için silah geliştirme yolunda ilerler. Bunu halkların
yoksullaşması, geleceksizleşmesi, korkunç savaşlarla paramparça olması pahasına
yapmaları da cabasıdır.
Dayanak aldığımız yazıdaki aynı içerik şöyle açıklanmış:
“Proletaryanın askeri mantığı, askere asker silaha silah vb.
şeklinde bir anlayışa dayanamaz. Bu boşa bir çaba olur. Onlara gereken kendi
avantajlarını öne çıkarmak ve bunlara dayanmaktır.
“Emperyalist ve gerici ordular kendi avantajlı yollarıyla,
üstün teknoloji ve güçle, hasımlarını bunaltıp vurma yolunu seçerler.
Emperyalist ve gerici ordular üstün teknoloji ve üstün askeri güçle vb.
savaşmaktan alı konulduklarında, stratejik zayıflıkları hemen açığa çıkar.
Çünkü bu ordulara sömürü ve talan siyaseti önderlik ettiğinden, bunlar sömürü
ve talan ordularıdır. Böyle bir ordunun giriştiği savaşın fiili yürütücülerinin
savaştıkları amaçlar hakkında gerçekte bir bilinçleri yoktur, (ya da yanlış bir
bilinç taşırlar.) Bunun yanısıra talan ve sömürü orduları olmalarından dolayı
katı bir hiyerarşik yapı içerisinde örgütlenmiş olduklarından keskin sınıfsal,
ulusal çelişkilere ek olarak üst rütbelerle, düşük rütbeliler arasında yoğun
çelişkiler yaşanır. Böylesi orduların üstün teknoloji ve yüksek askeri güçleri
olan avantajları kaybolduğunda ya da bu avantajları nötralize edildiğinde
esasta ne yapacaklarını bilemez hale gelirler.
“Mao ezilen yığınların kafalarını kullanıp yumruklarını
sıkarak ayağa dikildiklerinde bu sömürü ve talan ordularının avantajlarının
büyük oranda nötralize edileceği bilinciyle nükleer güce, çok büyük askeri ve
teknolojik güce sahip olan ABD’ye ve diğer emperyalistlere dönerek ‘emperyalizm
kâğıttan kaplandır’ demiştir.”
Yazı Mao’nun Halk Savaşı kapsamında dayandığı ve uyguladığı
üç ilkeyi (siyasetin silahlara kumandası, savaşın proletaryanın avantajlarına
dayanması ve savaşta asıl unsurun kitleler/insan olması) evrensel ilkeler
olarak tanımlayarak bölümü sonlandırıyor: “Bu üç ilke Mao’nun proletaryanın
hizmetine sunduğu bütünlüklü Marksist askeri doktrinin esas unsurlarıdır.”
Bu yönteme dayanarak Halk Savaşında da içerili olan kimi
ilkelerin evrensel ölçekte olduğunu kabul etmemek mümkün değildir. Benzer bir
değerlendirme yoluna Bolşeviklerin devrimci savaşı bakımından da gidilebilir.
Ne var ki buradan askeri çizgi kapsamında çıkarılabilecek fazla bir şey
olmadığını kabul etmek gerek. Çünkü Rusya’da devrim çetin ve uzun süreli bir iç
savaş yolunu izlemedi. Hatta orada iktidar alındıktan sonra verilen savaş
devrimci iç savaştan daha uzun sürdü. Dolayısıyla bu durum dört başı mamur bir
askeri çizginin oluşmasına hizmet edecek ilkelerin olgunlaşmasına olanak
vermedi. Gene de bu süreçte söz konusu ilkelerin rüşeym halindeki varlığı
incelemelerde saptanabilir.
Çakıroğlu’nun belirttiği üç ilkenin evrensel olarak
savunulabilir olduğuna itiraz edilemez. Bununla birlikte gelinen aşamada,
yapılan birçok tartışmadan ve değerlendirmeden sonra Maoizm’de somutlaşan
askeri çizginin evrensel ilkelerini biz şöyle sıralıyoruz:
Birincisi, Halk Savaşının önderliğinde proletarya ideolojisi
bulunur. Bu, çağımızın tüm devrimleri için geçerli bir özelliktir. İkincisi,
Halk Savaşı örgütlü ve donanımlı bir güce karşı halk güçlerine dayanan, başta
zayıf ve donanımsız bir gücün savaşıdır. Üçüncüsü, Halk Savaşı stratejisinde
tanımlanan yeni iktidar tüm ülkeler için geçerli proleter iktidarlar kurma
göreviyle uyumludur. Dördüncüsü, Halk Savaşı Proleter Dünya Devriminin
parçasıdır, hizmet ettiği şey proletarya diktatörlüğüdür.
Bu özellikler evrenseldir ve proleter devrimci hareketin
savaş çizgisinin özgül bir biçimi olan Halk Savaşında da geçerli özelliklerdir.
Halk Savaşında da somutlaşan bu ilkelerin çağımızın tüm devrimlerinin
özellikleri olduğundan şüphe edilemez. Buna, Enternasyonal Komünist Birlik
tarafından savunulan “Halk Savaşının evrenselliği” tezini Mao tarafından
belirlenmiş “sınırlara” uymadığı için, Halk Savaşının tanımlanmış biçiminin bu
stratejinin sömürge, yarı sömürge ve işgal koşullarında geçerli olduğunu savunduğumuz
için doğru bulmuyoruz. Sonuç olarak Halk Savaşı stratejisinin “uzun süreli bir
köylü savaşı” anlayışını içermesi onun evrensel savaş stratejisi olamayacağının
en güçlü kanıtı durumundadır.
Son olarak Çin koşullarında gerçekleşen Halk Savaşının Büyük
Ekim Devrimini doğuran Genel Ayaklanma’dan farklı bir strateji olduğu yargısına
da değinmek gerekir. Genel Ayaklanma denilen “son darbe” ya da iktidarın bir
bütün olarak ele geçirilmesi hamlesi Halk Savaşının da bir parçasıdır. Çünkü
kuşatılan kentlerin tamamen ele geçirilmesi buralarda örgütlenecek bir Genel
Ayaklanma ile olanaklıdır. Genel Ayaklanmayla sonuçlanmayacak bir devrim
hareketi yoktur. Dolayısıyla Genel Ayaklanmayı bir strateji olarak tanımlamak
yanlıştır; o, tüm iktidarın ele geçirilmesi için son darbedir ve her ülkede
geçerli olacaktır.
Mao yoldaş Halk Savaşından ayrı olarak uygulanacak strateji
için uzun süreli barışçıl mücadeleden söz etmiştir. Uzun süreli barışçıl
mücadelenin yukarıda belirttiğimiz ilkeleri içerdiğini, içermek zorunda
olduğunu özellikle belirtmek gerekir.
Strateji tartışmalarında dikkat edilmesi gereken temel
farkların da devrimlerin niteliği, kent ve kır ilişkisi, düşmanın gücü ve
donanımı, mücadele için temel olanaklar ve halk kesimleri içinde yer alan
sınıflar arasındaki ilişkiler olduğunu hatırlatalım…
Halk Savaşının değil, ama Halk Savaşında somutlaşan kimi
ilkelerin evrensel olduğuna dair bu açıklamadan sonra Maoizm’in ekonomi
politiğe getirdiği açılımı konu edeceğiz. Özellikle sosyalizmde sınıf savaşımı
teorisinde somutlaşan katkıların evrenselliği onu doruk nokta olarak görmemizde
belirleyici özelliklerdendir…
26 Ekim
2023
Önceki yazı için linke tıklayınız.
https://www.yenidemokrasi34.net/proletaryanin-iktidari-icin-siarimiz-maoizm.html