Soykırıma uğrayan Ermeni’lilere mensup sosyalist Hınçak Partisi yöneticisi Paramaz’ın (Matteos Sarkisyan) kendisi ve darağacına gönderilen 19 partili arkadaşı adına idam sehpasında son söz olarak; “Bedenimizi ortadan kaldırabilirsiniz, fakat idealimizi asla. İdealimiz sosyalizmdir. Yaşasın sosyalizm!” haykırarak idama meydan okudular..
Tarihte yok
sayılan,inkar edilen Ermeni soykırımı ve katliamı karşısında, eksikliğine
rağmen KAYPAKKAYA ‘nın devrimci duruşu,TKP-ML saflarında Ermeni Sosyalistleri
örgütlendi.. ARMENAK BAKIRCIYAN,MANUEL DEMiR faşizmin kurşunlarında,NUBAR YALIM
Mit’in saldırısında, HRANT DİNK kahpe pusuda katledildiler..
NUBAR OZANYAN;PARAMAZ ve 19 yoldaşlarının,ARMENAK
BAKIRCIYAN,NUBAR YALIM,MANUEL DEMiR ve HRANT DİNK’in mirasını Rojova
direnişinde yaşattı. Marx’ın Paris komünü için “Komün tüm dünya emekçilerini
Fransa’ya ilhak ediyordu ” Sözleri,adeta Rojava için de geçerliydi. Dünya
sosyalistlerinin kalbi Rojova da atıyordu. Başta Türkiye’li,Kürdistan’lı
devrimciler,ilerciler olmak üzere yüzlerce sosyalistler Rojova da İşid
çetelerine karşı mücadeleye akın ettiler.
Örgütlü mücadelenin önemini kavrayarak TKP-ML saflarında örgütlü
yerini alır. O adeta bir hammal gibi irili-küçüklü hiçbir görevi küçümseden
faaliyete koyulur. Partinin en zor anında,bugün Rojova’ya giden yolun
başlangıcı olarak 1990-1991 yılında TKP-ML ’nin Orta-Doğu Bekaa Vadisinde
askeri kampa gönüllü olarak kendisini sunar ve yer alır.
Kamp yaşamı boyunca öğrenme azim ve yaratıcılıkta durmak
bilmeden yeni şeyler yaratır.
Kampın komünar yaşam koşullarında adeta örnek birisi olarak
espiri dolu,güleç yüzlü yoldaşlarına moral olur. Kampın sadece insanı boyutu
ile ilgilenmez,aynı zamanda yüreği hayvan sevgisi ile dolu Kampın köpekleriyle
ilgilenir, onları eğitirdi.
Hatta bir seferinde kendisine takıldım “yav Nubar böyle
giderse biz herhalde hayvanlar kampı kuracağız” kıs kıs güldü.
Balbek’ten Bekaa’ya dönerken ufak bir köye uğradık. Ermeni’lilerin yaşadığı bir köy Nubar Ermenice sohbete daldı. Sohbet koyulaştı ve TKP-ML’yi köylülere anlatıyordu.Ertesi gün bir araba o köyden Ermeni’liler Kampa ziyarete geldiler. Ve ilişki böylece gelişti ve bize çok yardımları oldu. Işte Nubar yoldaşın böyle bir özelliği de var.Arabayla seyahatlerde mutlaka bir kimlik gerekiyordu.
Biz PKK’li dostların kimlikleriyle dolaşıyorduk,Nubar
“yoldaş biz niye kendi kimliğimizi yapmıyoruz” deyince,dikkate alarak 5 dilden
parti ismi ve kırmızı renk üzerine sarı yıldızı koyarak TKP-ML kimliğini
çıkarttık. Nubar çok mutlu olacakki ” ha şöyle yoldaş ya,şahane,bizim de bir
kimliğimiz var”.Ben yine takıldım Nubar’a “ne yani Nubar yoldaş biz
kimliksizmiyiz ki” tebessümle güldü.
Mustafa Çalışkan
22 Ağustos 2017
***
Nubar Ozanyan
Rojava’daölümsüzleşen TKP-ML üyesi TİKKO komutanı Nubar
Ozanyan’ın şehadetinin ardından yoldaşları Ozanyan’ı anlattı. Şişli Karagözyan
Ermeni yetimhanesinden arkadaşı Stepan Melkonyan, 1964 yılından itibaren
yetimhanede aynı sıraları paylaştıklarını aktardı. Aynı sıralardan Armenak
Bakıryan, Nubar Yalım, Hayrabet Honca, Manuel Demir, İmam Boztaş ve Hrant Dink
de geçmişti.
Yetimhaneden Devrimci Bir Kültür Doğdu
Melkonyan o günleri şöyle anlattı: "Çoğunluk okula
doğudan geliyordu. İstanbul'dan katılan çok azdı. Gelenlerin çoğu Türkçe
bilmiyordu zaten. Kürtçe konuşuyorlardı. Önce Türkçe öğreniyor, sonra Ermenice
öğreniyorlardı. Ortaokul ve liseyi Üsküdar'da Surp Haç Tıbrevank'ta okuduk.
Bizim dönemimizde okul müdürümüz Mıgırdiç Margosyan'dı. Bende öksüz yetim
büyüdüm, küçük yaşta çalışmaya başladım. Hepimiz aynı durumdaydık. Sabah
kalkardık altıda top oynardık, büyükler (Hrant Dink, Armenak Bakırcıyan) bizi
kovalarlardı. Nubar'la köşe kapmaca oynardık, okulun en yaramazları
bizdik."
"Nubar'ın karakteri anlatılmazdır. Paylaşmayı çok
severdi en başta. Kendi giyinmez giydirirdi. Yırtık gömleği alır dikerdi, 'bunu
ben giyeyim yenisi sen giy' derdi. Hiçbir zaman lüks diye bir şey tanımadı.
Sadeliği severdi."
Öte yandan sporcu kişiliğini yine arkadaşından öğreniyoruz:
"Halterde başarıları vardı. Onun antremanlarda Naim Süleymanoğlu'ndan daha
ağır kaldırdığı doğrudur. Peki nasıl olur, sen daha ileri pozisyondayken nasıl
engellendin diye sordum. Şunu dedi bana: Ondan ağır kaldırdığım ilk antremandan
sonra antrenörlerim tarafından açıkça uyarıldım ve dışlanmaya başlandım.
En son iki ay kadar önce buradaydı. "Biraz daha işimiz
kaldı" dedi. Çok acele ediyordu gitmek için. Gitmesi gerekiyordu; 'Bir yıl
daha işimiz kaldı' dedi en son.
Kulakları duymuyordu. Roketatar kullandığı için bir kulağı
neredeyse işitmez hale gelmişti. En son IŞİD'in hezimete uğradığı
Enternasyonalist Özgürlük Taburu baskınında da çok sayıda roket kullanmıştı.
Kulakları zarar görmüştü ama işitme cihazını takmıyordu.
Benim burada çok rahat ediyordu. Hatta dedi ki en son
zamanlarda; buraya bir ranza ayarlayalım. Çünkü yetimhane zamanında ranzamız
vardı ikimizin (gözleri dolarak).
Suzan Suzi şarkısını çok severdi. İnternetten açıp dinledik
son zamanlarda. Sasna Şaran oyununu da severdi (Ermeni halayı). Bir de ülkesini
çok severdi. Hayrenik derdi. Her zaman oraya karşı bir özlemi oldu.
Karabağ'daki savaş arkadaşı Monte Melkonyan'ın mezarının yanına gömmek
isteyenler oldu."
Filistin Kampında Bilgilerini Yoldaşlarıyla Paylaştı
Partili yoldaşı Levon Azgaldyan ise Filistin ve Karabağ
yolculuklarını anlattı.
"Nubar'la tanışmamız 1991 yılıda, TKP-ML'nin
Filistin'de kurduğu gerilla kampında oldu. Bir şafak vakti kampa yaklaşırken,
kampın nöbetçilerini uzaktan gördüm. Nöbetçilerin arkasında bir kişi sabah
sporu yapıyordu. Nubar'la ilk karşılaşmam orada oldu.
Kamp yaşantımız boyunca diğer tüm yoldaşlardan farklı
özelliklerini gördüm. Nubar diğerlerine göre çok daha disiplinli bir arkadaştı.
Hiçbir şekilde aykırı veya keyfi davranışına rastlamadım. Askeri anlamda o kampta
daha önce Filistinlilerin verdiği bir eğitimden geçtiği için kamp yönetimi de
onun bilgilerinden yararlanıyordu. Mesala patlayıcılar üzerinde yoğunlaşmıştı.
Kimya konusunda yetkinliği vardı. Günlük hayatta kullandığımız çeşitli maddeyi
patlayıcıya dönüştürebiliyordu. Bir el yazma defteri vardı hatırlıyorum.
Onlarca patlama metodunu not almıştı. Kampta verdiği derslerde onlardan
yararlanıyordu."
"Daha sonra kamptaki eğitimini tamamlamış olanlar
ülkeye döndük. Gerillalarımızın yoğun olarak bulunduğu Dersim'e geçtik. Dersim
bölgesinde faaliyetler sürdürülürken birkaç yıl önce ayrılan doğu anadolu
komitemizle yeniden birleşme görüşmeleri başlamıştı. Ardından yoldaşlarımız
bizi farklı bir ülkeye gönderme kararı aldılar. Oradaki çalışmaları düzene
sokma ve lojistik destek sağlama amacıyla Nubar ve ben görevlendirildik.
Ermenistan'a girişimiz kaçak yollardan gerçekleştirilecekti."
Karabağ'a Geçmek Kolay Olmadı
"Gideceğimiz bölge Sovyetler Birliği'nden yeni ayrılmış
bir yer olduğu için enformasyon konusunda sıkıntılar vardı. Neyle
karşılaşacağımızı da bilmiyorduk. Sınırı geçişin de çok zor olacağını tahmin
ediyorduk. Ay ışığının olmadığı birbuçuk iki saatlik bir zaman dilimi içersinde
biz Türkiye tarafında siperlerde nöbetin tutulduğu bir yerden, Ermenistan tarafına
geçmek zorundaydık. Yaklaşık beşyüz metrelik bir alanı aşmak zorundaydık. Bu
alanda ne gibi zorluklarla karşılaşacağımızdan haberimiz yoktu. Bulunduğumuz
yerden siperleri gözleyebiliyorduk. Askerlerin seslerini duyabiliyorduk.
Geldiğimiz nokta öyle bir noktaydı ki geri dönüşü olmayan bir sınırdaydık. Geri
dönersek ayışığına yakalanıp görülme tehlikemiz vardı."
"Azgın bir nehir olarak bildiğimiz Aras Nehri'nin
aslında çok cılız bir nehir olduğunu orada anladık. Suyu geçerken herhangi bir
sıkıntı yaşamadık. İleride tel örgüleri gördük. Telleri incelediğimizde aslında
bu alanın Aras'ın yatağı olduğunu fark ettik. Suyun hemen hemen onda birine
düştüğünü, tellerin de erezyonu önlemek amacıyla yerlere serildiğini fark
ettik. Ayışığı yavaş yavaş çıkmaya başlamıştı ama biz Türkiye tarafındaki
tehlikeli bölgeyi geçmiştik. Daha sonra çok derin bir hendekle karşılaştık
yaklaşık üç metre boyundaydı. Hendeği görünce eğer buraya tek kişi gelseydik
karşılaşacağımız durumu gördük. Birbirimizi sırtlayarak hendekten iniş ve
çıkışı gerçekleştirdik. Elli metre sonra aynı hendekten bir tane daha vardı.
Aynı şekilde geçtik. Bir uğultu geliyordu sürekli ama anlayamadık ilk
zamanlarda."
"Meyve bahçelerine vardığımızda önümüze çıkan tellerin
yüksekliği beş metreydi. Bu tel örgülere tırmanmak mümkün değildi. Burada Nubar
yoldaş pratik zekasını ortaya koydu. Tellerin direklerini tek tek kontrol etti
ve birinde bir gevşeklik hissetti. Direği aşağı doğru eğmek için kırkbeş dakika
kadar uğraştık. Sonuçta ağırlığımızı direğe verdiğimiz anda mancınık gibi bizi
diğer tarafa fırlattı. Uğultu gittikçe yükseliyordu. İlerledikçe gözetleme
kuleleri belirginleşmeye başladı. Biraz gözlemin ardından kulelerde asker
olmadığını fark ettik. Ancak bu sefer de uğultunun kaynağını gördük. Aras Nehri
bir kanala yöneltilmiş ve bu kanaldan korkunç bir debiyle akıyordu. Beton
kanalın genişliği yaklaşık on metreydi. Daha önce geçtiğimiz cılız suyu göz
önüne alırsak Aras Nehri'nin büyük bir kısmının yatağından çıkarılarak kanala
aktarıldığını gördük. Bu kanala girmek mümkün değildi. Biz de kanalın üzerinde
bir köprü aramaya başladık. Köprüyü bulduk ancak zamanımız daralıyordu. Henüz
Arası geçememiştik."
"Köprünün üstünde sarmal tellerle örülmüş tuzaklar
bulunuyordu. İnsan temas ettiği zaman sinyal veren bir mekanizma varmış.
Köprüyü geçmemiz bu yolculuğun en zorlu kısmıydı. Nubar yoldaş olmasa asla
geçemezdim. Pratik zekası çok yüksekti. Sabah beşe doğru biz Ermenistan
topraklarına varabildik. Burada ilk işimiz yolu bulup köylü arabalarını
durdurmak oldu. Biri bizi şehre götürdü. Bu ülkedeki faaliyetlerimiz dört ay
kadar sürdü. Bu süre sonunda ben dönmek zorunda kaldım. Oradaki çalışmalar
tamamen Nubar yoldaşın üstüne kaldı."
Ulaş'ın Şehit Olmasına Çok Üzüldü
"Rojava'ya geçtikten sonra bu yıl içersinde benimle
irtibata geçti. Öldürülmeden bir buçuk ay önce buradaydı. Dersim'de çok yoğun
operasyonların olduğunu ve bazı yoldaşlarının sığınaklardan çıkamadığından
bahsetti. Ama mutlaka oraya ulaşmak istiyordu. Bu amaçla üç kere Dersim'e
gitti. Ardından Rojava'ya döndü. Dönmeden önce yaptığımız sohbetlerde Ulaş
Bayraktaroğlu'ndan bahsetti. İnanılmaz derecede üzgündü. Aralarında samimi
ilişkileri olduğundan bahsetti. İlk defa aynı örgüt içinde olmadığımız birinin
ölümüne bu kadar üzülen birini görmüştüm. Çok öfkeliydi."
"Burada kaldığı süre içinde yirmi yıl önce tanıdığım
Nubar'dan hiçbir şeyin değişmediğini gördüm. Nerede olursa olsun sabah beş
buçukta yatağında görmek mümkün değildi. Aynı disiplinle devam ediyordu. 61
yaşında olmasına rağmen çok sağlıklı ve atletikti. Mütevazılığında hiçbir
değişim yoktu. Hiçbir zaman boş durmazdı. Yediği yemekten kullandığı giysilere
kadar 'bunu atmamız gerekiyor' dediğine şahit olmadım. Onun için her şey
değerlendirilebilirdi."
Çevirileriyle Bir Çok Konuyu Aydınlattı
"Türkiye devrimci hareketinin eksik kaldığı belli
konular vardı. Bunlardan biri Doğu Halkları Kurultayı belgeleri, TKP'nin
Sovyetler Birliği Komünist Partisi'yle yazışmaları, Ermenistan Komünist
Partisi'nin yazışmaları, Hınçak ve Taşnag'ın arşivleri Türkçe'de mevcut
değildi. Tüm bunların çevirisiyle ilgileniyordu. Bitirdiği iki eseri var: Biri
"Kafkasların Lenin'i Stepan Şahumyan", diğeri de "G.K.
Orjonikidze ve Ermenistan'da Sovyet İktidarının Kuruluşu" kitabıdır. Yarım
kalan çalışmalarını yoldaşlarının tamamlamasını umut ediyorum.”
Kaynak: ETHA