Onların bayrağını
yukarılara kaldıralım, kanları ile çizilen yolda ilerleyelim” (MAO)
1993 yılının Ocak ayının sonlarında TİKKO II. Mıntıka
Birliğinin üslenme alanının deşifre olması ve düşmanın hava taarruzuna maruz
kalmaları üzerine yer değiştirmek zorunda kalan 50 kişilik gerilla birliği Yel
Dağında bir destan yarattı.
Önlerinde iki seçenek vardı: Ya düşmanın üslendiği ovaya
inerek imha olmak ya da Munzur’u aşmak. Bir çığlık koptu yürekten; 21 Ocak’ta
Zeki Peker yürüyemeyeceğini söyleyerek “yoldaşlar beni bırakın, benim kavgam
buraya kadar, benden yoldaşlara ve kavgamıza selam söyleyin” dedi. Ve yürüyüş
devam etti. Medetsiz Munzur Erkan Fener’i aldı bu kez birlikten.
Ali Demirdağ yürüyemiyordu artık. Ama ses çıkarmamıştı.
Yoldaşlarının yürüyüşünü engellemek istemiyordu. Yoldaşları başına toplandı.
Dr. Hü ayağa kalkmak istedi, başaramadı. Zafer işareti yapabildi ancak…Köyün
ışıkları görünmüştü artık. Munzur boyun eğmişti Partizanlara…
Fakat Barbara Anna Kirstler, Ali Ekber Batasul ve Ali Ihsan
Yalçın köye ulaştıktan sonraki günlerde zatürreden kaynaklı yaşamlarını
yitirerek 21 Ocak-10 Şubat 1993 tarihleri arasında ölümsüzleşen Partizanlar,
Yel Dağı şehitleri olarak tarihteki onurlu yerlerini aldılar.
türkiye devrimci hareketi tarihinde ki sarsıcı devrimci
kişiliklerdendir. isviçre'lidir. isviçre komünist partisi üyesiyken tanıştığı
türkiyeli komünistlerden çok etkilenir ve türkiye'ye gelir. bir süre
istanbul'da tkp(ml) tikko içerisinde faaliyet yürüten barbara, gerilla
mücadelesi vermek amacıyla tunceli kırsalına gider.
1989 yılından itibaren türkiye işçi köylü ordusu saflarında
gerilla mücadelesi veren barbara 1993 kışında dersim dağlarında bulunan tikko
barınağının asker tarafından açığa çıkarılması ve baskına uğraması sonucu 47
yoldaşı ile uzun bir yürüyüşe çıkar (bkz: yel dağı yürüyüşü). ağır kış
koşulları altında devam eden yürüyüş'te 5 gerilla hayatını kaybeder, birçok
gerilla'nın ayakları kangren nedeni ile donar. barbara bu uzun yürüyüş
esnasında ölümcül zatüre hastalığına yakalanır ve bir süre köy evinde yaşam
mücadelesi verdiktan sonra ölümsüzleşir.
barbara anna kistler ismi tüm dünyada "büyük
enternasyonel bir davaya için en zor koşullar altında direnmek" olarak
bilinir. ezilenlerin vatanın olmadığını birkez daha gösteren barbara; alpler ve
munzurlar arasında ulaşılmaz bir mesafe olmadığını, meselenin cüret etmek olduğunu
anlatır.
(bkz: grup munzur)'un "barbara" ve "fırtınalı
yürüyüş" isimli parçaları mevcuttur.
yel dağı destanı / ökkeş karaoğlu
zemherinin en zorlu ayında,
kırk yedi candık yel dağında
kökleri toprakta,
gözleri patlamaya yüz tutmuş tomurcukta,
kırk yedi can,
kırk yedi partizandık,
doksan üçün ocağında.
bahara gebe dağlarımın
lanet okunası kışında,
öfkemiz dorukta,
bilincimiz kızıl bir ufukta,
kırk yedi can,
kırk yedi partizan,
hain bir kuşatmadaydık.
pülümürden uzanıp,
pulura varmakta,
ve böylece kuşatmayı yarmakta
kararlıydık.
çünkü bir partizandık...
...düştük yollara,
vurduk dağlara.
karları yara yara,
dağları aşa aşa,
vardık köylerde yanan sıcak ocaklara;
o ocakları ısıtan sımsıcak insanlara.
o insanlar ki dosttular.
vurgun yemiş balıkları
sinesine çeken okyanustular.
o insanlar ki halktılar.
asi dağları kadar asi,
zulme boyun eğmez baldırı çıplaktılar
ve bu yüzden;
dağların ardından sökün eyleyenlere,
birer evlat gibi baktılar.
yaralarına merhem sürüp,
şehitlerini bağırlarına bastılar.
atalarının,
dedelerinin
ve gül yüzlü bebelerinin
yanı başına gömüp,
ağıtlar yaktılar.
yaşanan bir zulüm,
bir tufandı.
ve her bir anı,
acı yüklü,
umut yüklü,
sevda yüklü,
direnç yüklü,
ve kahramanlık yüklü,
bir türkü,
bir destandı.
ve destanımızda
yalnız onların adları vardı.
onlar ki,
tarih yazan
gerçek bir kahramandı.
kimileri savaşçı,
kimileri köylü,
ama her biri bir bütün,
bir ormandı.
ve bu ormanın
her bir ağacı aynı soydandı.
ve bu soya zulmeden,
onlara düşmandı.
düşman,
kan ve irin kokusu almış,
komprador bir yılandı.
ve sanki yaşanan
uzun bir yürüyüştü.
ki her birimizi ayakta tutan
yoldaş yüzlü şehitlerimizin
suretlerinde kalan gülüş,
ve geleceğe dair kurduğumuz
o büyük düştü.
yol,
dünden bugüne;
bugünden yarına uzanan.
kan,
ter,
ve barut kokusuyla örülmüş,
ve dağ doruklarından,
ve kaya oyuklarından süzülmüş,
görkemli,
ama zorlu bir yürüyüştü.
ki bu zorlu yürüyüşte
niceleri çürümüş,
niceleri dökülmüştü.
lakin;
her dökülene inat,
daha bir kök salıp büyümüştü.
çünkü,
bu örgünün her bir ilmeğine
nice yoldaş bedeni düşmüş,
ve daha nice yoldaş bedeni,
yoldaşına sırdaş,
kavgasına omuzdaş olan
mavzerine sarılıp,
baharın kokusu kadar tatlı,
yarin dudağı kadar ballı
ve sevdalısına teslim olacak kadar harlı
namlusunu öpmüştü...
...hiçbir zaman akıtmaktan çekinmedik,
damarları zorlayan kanımızı,
hiç bir zaman tereddüt etmedik.
değiştirmek için alınyazımızı.
ki bu yüzden,
bir kez olsun yitirmedik inancımızı.
kırk yedi can,
kırk yedi partizan
ve birman,
ve mergasor,
ve xarşı,
ve mercan
yek vücut olup direndik,
tamamlamak için destanımızı.
ne bu ölüm bizlere devadır.
çünkü, yüreğimizi saran
iflah olmaz bir sevdadır.
ki bu sevda uğruna
yeniden düştük yollar.
vurduk dağlara,
her seferinde
ihanete vura vura
yeniden tutuştuk kavgalara,
ki dana nice kavgalara tutuşup,
nice destanlar yazacağız
umut yüklü yarınlara