Bu tarihsel materyalist gerçekliği daha fazla eğip bükmenin bir anlamı yok. Çünkü kendiliğinden hareketlenen yığınlar, komünist partisinin müdahalesi olmadan, üretim araçlarının kamulaştırılması gerektiği yönündeki bir politikanın farkına varamazlar. Tarihte bunun böyle bir örneği yaşanmamıştır.
·
------------- 16 Nisan 2025 |
Devrimci duruma göre
politika ve örgütler oluşturmamız gereken hareketli zamanlardayız. Devrimci
durumu devrime dönüştürebilecek bir hazırlığın olmadığı dönemlerde, devrimci
durumdan beslenen politikalarla güç biriktirmek mümkündür. Kaynayan ve gittikçe
kabaran koşullardan beslenen bir aksiyon, sayısız teorik çalışmanın
gerçekleştiremediği sıçramayı gerçekleştirebilir.
Modern siyaset
tarihi, konjonktürel koşulları bir fırsata çevirerek güç kotarmış politik
partiler ile doludur. Zaten Leninist siyasetin en temel özelliği onun
konjektürel olmasıdır. Biz buna fırsatı değerlendirmek diyebiliriz.
Devrimini arayan bir komünist partisi, toplumun
üretken emek merkezlerinde önceden kuluçkaya yatmış olması gerekiyor. Siyasi
komiserler önderliğinde böyle bir hücresel ağ kurulmadan, devrimcileşen
toplumsal ortamda proletaryanın bilincini ve kararlığını uyandırmak ve onu
devrimci bir eyleme geçirmek olanaklı değildir. Bu nedenle komünistler,
devrimci durumun gerilediği dönemlerde bile, taktik bazı örgütlerin yanında, esas
olarak devrimci duruma uygun örgütler yaratmaya odaklanmalıdırlar. Kitlelerin
geri yönlerine ya da orta sınıfların özlemlerine göre şekillenen siyasi
çizgilerin bunları başarmasını bekleyemeyiz.
On yılda bir patlayan kitle isyanlarında devrimci
hareketi seyirci konumuna sürükleyen politikalardan kopmanın zamanı gelmiştir.
Dönem artık yerel sosyal hizmetler ve seçim odaklı siyaset dönemi değildir.
Önceden içine düşülen reformist politikaların, devrimci hareketi kendiliğinden
doğan demokratik gençlik hareketlerinin gerisine düşürdüğü anlaşılıyor.
Son yıllarda
postmodernizmin etkisiyle benimsenen sınıfsız siyaset anlayışının en büyük
devrim tasfiyeciliği olduğu gerçeği böylece anlaşılmış oldu. Kaypakkayacı tarih
ve siyaset anlayışı, düzen içi dönüşümün bir materyali olmaya hiçbir zaman
elverişli değildir. Bu durum tamamen ontolojik nedenlerle böyledir.
Çünkü Kaypakkaya
ideolojisi tarihsel olarak devrimci proletaryanın ihtiyaç ve amaçlarından
doğmuştur. Subjektif değil, tamamen tarihsel bir ontolojinin yalın ifadesidir.
Siyasal programı ve örgüt biçimi değişse de, ideolojik boyutu sınıflı toplum
tarihi boyunca canlı olarak yaşayacaktır. Bu yüzden biz son dönemlerde tasfiye
olan şeyin Kaypakkaya düşüncesi ya da daha genel anlamıyla Marksizm, Leninizm
ve Maoizm değil, burjuva sosyalizmi anlayışı olduğundan emin olmalıyız.
Türkiye siyasal sisteminde son süreçte yaşanan
gelişmeler, parlamentarizmin ve onun siyasi mücadele biçimi olan reformizmin ne
kadar hayalperest bir şey olduğunu geniş kitlelere gösterdi. Artık gençlik
kendi toplumsal deneyimlerinden öğrenerek yolunu bulmaya çalışıyor. En önemlisi
de gençlik kalkışması sezgisel olarak tarihsel devrimci rezervlerden ilhamını
alıyor. Uygulanan acımasız ve ötekileştirici ekonomik politikalar nedeniyle
yığınlar halinde sistemin dışına atılan ve böylece atık bir nüfusa dönüştürülen
öğrenci gençliğin uyanışı bugünler ile sınırlı kalmayabilir.
Aydın gençlik
tabakaların proletaryanın potansiyel adaylarına dönüşmesi durumu, sınıf
mücadelelerinin dahada keskinleşip politikleşeceğinin habercisidir. Modern
tarih boyunca üniversite gençliği, bilgiyle daha fazla haşır neşir olduğu için,
topumun en diri ve erken uyanan kesimi olmaya devam etmektedir. Kapitalizm
çarpıkta olsa “üçüncü dünya” ülkelerinde toplumun çoğunluğunu acımasızca eski
statülerini parçalayarak proleterleştiriyor. Milyonlarcasını da “İşsizler”
adlı, proletaryanın güvencesiz, ucuz ve günü birlik yedek ordusuna
dönüştürüyor.
Küçük burjuva sosyalistlerinin kafasını karıştıran
yapay zeka efsanesine rağmen canlı maddi emek etkinliği yerkürenin en ücra
yerlerine kadar dayanmış durumda. Küçük burjuva solculuğu, modern sınıf
mücadeleleri tarihi boyunca, devrimci proletaryanın sürekli baş belası
olmuştur. Bu kesim sosyo ekonomik formasyonda değişken bir ara tabakayı temsil ettiği
için insan toplumlarının çoğunluğunu oluşturan en diplerdeki emek sınıflarının
yaşamsal gerçeklerinden bihaberdirler.
Teknolojik
paradigmaların günümüzdeki postmodern yorumları karşısında dinsel bir inanç
geliştirmişçesine teslim olmuş ve gericileşmiş bir konumdadırlar artık. Çağın
beyin vebasına yakalanmış bu ara tabaka sosyalistlerini bütünlüklü ussal bir
bilimsel teoriyle ikna etmek mümkün olmadığı için iflah olmaz bir noktadadırlar
adeta.
Devrimci
örgütlenmelerdeki proleter çizginin son yıllarda güçten düşmesi, bu kararsız,
eklektik ve kaypak kesimlerin oldukça yıldızını parlatmıştı. Zaten bu türden
tarihsel geriye çekiliş dönemlerinde proleter devrimci çizgiler başlangıçta
sürekli azınlıkta olurlar. Komünist azınlığın fikirlerini maddi bir güce dönüştüren
neden, bir şans, tesadüf ya da sihirbazlık değil, bizzat maddi dünyanın devinen
yasalarıdır. Böylece bu tarihsel rutin, ülkemizdeki son kitle isyanıyla bir kez
daha deneyimlenmiş oldu.
Bilindiği gibi son dönemlerde devrimci harekete
musallat olmuş ve önlenemeyen bir ideolojik tasfiye süreci yaşanıyordu.
Neredeyse devrimci temelde kıpırdayan her şeyi söndüren bu ideolojik tasfiye
sürecinin asıl nedeninin dışsal değil, bilakis içsel olduğundan emin olmamız
gerekiyor. Birçok yenilgi, başarısızlık ve tasfiye süreçlerinde dış düşman
arayan yaklaşımlardan bilimsel şüphe duymak devrimci proletaryanın lehine
olacaktır.
Burada özellikle
anlamamız gereken durum, devrimci hareketin son kitle isyanına nerdeyse
devrimci barutunu tükettiği bir dönemde yakalanmış olmasıdır. Bu durumu bir
kader ya da şansızlık olarak yorumlamamak gerekiyor. Tamamen bizlerin bugüne
kadar izlediği ideolojik/politik çizgilerin ve tabii ki öngörülerin hasadı ile
karşı karşıya olduğumuzu görmemiz gerekiyor. Eğer tasfiye süreci küçük burjuva
tarzla dışsallaştırılmadan içsel bir olgu gibi bilinçlerde ele alınabilinirse,
devrimci durumun parametrelerinin ilerleme belirtileri gösterdiği bir toplumsal
atmosferde süreci tersine çevirmek mümkündür.
Bolşevik partisi de zaten bizdekine benzer bir tasfiye
sürecinden sonra, yeni sınıfsal hareketlenmelerin izini sürerek politik ve
örgütsel bir güce dönüşmüştü. Biz tarihteki yoldaşlarımızdan daha elverişsiz
bir koşulda bulunuyoruz. Bunun sebebi; bizim komünist kuşağın patlayan devrimci
kitle isyanları karşısında yalnızca örgütsel olarak yeterince hazırlıksız
olması değil, aynı zamanda zihinsel olarak da hazırlıksız olmasıdır. Son
dönemlerde zorlayıcı bir demokratik mücadeleye olan inancın azaldığı bir
politik atmosfer, sosyalist demokrasi mücadele örgütlerine neredeyse hâkim
olmaya başlamıştı.
Burjuva yasal
icazetin sınırlarının dışına doğru bir adımın atılmadan burjuva reformist seçim
etkinliği gölgesinde uzun bir dönem geçirildi. Marksist bir eylem praksisinin
unutulmaya yüz tuttuğu ve her şeyden önemlisi devrimin dinamiklerinin
toplandığı büyük şehirlerdeki üretici emek merkezlerinde proleter iktidarın
embriyonlarını ekmek yerine, yerel sosyal hizmet merkezli politikasız
etkinliklerde yoğunlaşmak devrimin subjektif güçlerini ideolojik olarak
geriletti.
Yanlış olan şey
konjonktürel olarak öne çıkan yerel yönetim siyasetine cevap olmak değildi.
Aslında bu konuda yerel ve uluslararası alanda etkili olan önemli başarılar
elde edildi. Taktik siyasetin dönemin toplumsal ana akımının etkisine girmesi,
başka bir ifadeyle taktiğin politik yaşamın bütününün kendisi haline gelme
azmiyle stratejinin yerini almaya meyletmesi oldu. Bu duruma; taktiğin politik
sapma hali diyebiliriz.
Bunun bir sapma olduğunu açığa çıkan son kitle
isyanları sayesinde deneyimlemiş olduk. Proletarya partisi, kapitalizmin
siyasi, ekonomik ve sosyal krizleri için pusuda yatan ve fırsat kollayan bir
harekettir. Bu nedenle bütün taktik politikaları, üretim araçlarının el
değiştirmesine odaklanan örgütlenme, planlama ve stratejilere hizmet etmek
zorundadır. Proletaryanın çelikten partisinin düzen sınırları içerisinde taktik
bir legal partisi olsa bile bu durum yine aynıdır. Taktik örgütlenmelerin
stratejik örgütü kemirdiği durumlarda duruma demokratik merkeziyetçilik yoluyla
hukuken el koymak sosyalist demokrasinin kendisini meşru savunma biçimlerinden
birisidir.
Konumuza dönersek, anlatmak istediğimiz esas şey;
kendimizi devrimci bir örgüt olarak yeniden yaratabileceğimiz toplumsal
koşullara diyalektik anlamda ilişkilenmemiz gerekiyor. Devrimci sınıfların
mücadelesinden öğrenmek ve onların bizi biçimlendirmesine fırsat vermek
gerekiyor. Mao yoldaşın kitlelerin mücadelesinin en büyük okul olduğu yönündeki
tarihsel deneyimini bir kez daha hatırlayalım. Devrimci durumun gelişmeye
başladığı toplumsal ortam, biz komünistlerin kendisini yeniden yaratmasına
büyük fırsatlar vermektedir.
Proletarya partisi
ve onun bütün yan örgütsel bağlaşıklarının gelişim yasaları, siyaset
sahnesindeki herhangi politik bir hareketi ortaya çıkaran yasalardan farklıdır.
Biz bu konuyu; ontolojik karşıtlık ilişkisiyle diyalektik eklemlenme, koşullar
ve hareket biçimi olarak üç alanda inceleyebiliriz. Proletarya hareketi normal
zamanlardaki bir seçim partisi değildir.
Kapitalizmin krizi ya da devrimci durumun
olgunlaşmaya başladığı dönemler öncesi bir azınlık örgütü gibi görünmesinin
sebebi buralardan ileri gelmektedir. Devrimci durum hallerinde işçiler
politikleşmeye ve hareketlenmeye başlar. Bu koşullar, o ana kadar bir azınlık
partisi olan komünist partisinin, başta işçi sınıfı olmak üzere ezilen
toplumsal kesimin çoğunluğu için bir yığın partisine dönüşmesinin koşullarını
da oluşturur. Bunun gerçekleşmesi için ideoloji ve eylemin koşullarla bir
uygunluk halinin olması gerekiyor.
Yani demek
istediğimiz; devrimci toplumsal koşullar, eski dünyayı yıkarak yeni bir
dünyanın olanaklılığına yol açacak olan ontolojik kaynaktan beslenen
politikalarla ve onun devrimci eylem biçimiyle buluşmadıkça güçlü bir komünist
partisini doğurmaz. Toplumsal koşullar ise bir dahaki sefere kendisini farklı
şekillerde tekrar etmek üzere sönümlenmeye mahkumdur.
Her tarihsel konjonktürel dönemin kendisine özgü
temel mücadele, araç ve yöntemleri var. Mesela; doksanlı yıllarda üniversite
gençliği şehir ve kır gerilla savaşının temel kadro kaynaklarını teşkil
ederken, yeni sosyo ekonomik konjonktürden salımlanan siyasal ortam nedeniyle
demokratik zorlayıcı mücadelenin kitlesel bir temel gücüne dönüşmüştür. Bu tür
tek düze, kendiliğinden ve sezgisel temelde kopan gençlik hareketlerinin,
toplumsal çelişkilerin gerilmesiyle kristalleşerek siyasal ve örgütsel forma
ulaşması mümkündür.
Doğada da bu yasalar böyle çalışıyor. Bir
maddenin daha üst seviyede belirgin bir forma ulaşması için önceden niceliğin
biriktiği bir süreç yaşanıyor. Biz maddenin ve toplumsal nitel olguların
tarihinin bir yerde niceliklerin toplamının bir tarihi olduğunu söyleyebiliriz.
Şu andaki kitle isyanlarını nicelik biriktiren erken dönem isyanları olarak
değerlendirmek mümkündür. Gittikçe öfkelenen ve politikleşen gençlik devrimci
proletaryanın devasa bir kadro deposuna dönüşüyor. Gençliğin sosyolojisini
çözümleyen hareketlerin kan tazelemesi için elverişli koşullar oluşuyor.
Yani siyaset ve
örgütlenme sosyolojisini geliştiren devrimci hareketlerin gençleşmesi için
tarihsel bir fırsat doğdu. Artık demokratik alandaki bütün taktik
politikaların, üretim araçlarının el değiştirmesi yönündeki stratejik planın
hizmetinde olması gereken zamanlardayız. Bu tarihsel materyalist gerçekliği
daha fazla eğip bükmenin bir anlamı yok.
Çünkü kendiliğinden
hareketlenen yığınlar, komünist partisinin müdahalesi olmadan, üretim
araçlarının kamulaştırılması gerektiği yönündeki bir politikanın farkına
varamazlar. Tarihte bunun böyle bir örneği yaşanmamıştır.
Orta çağda bir cehennem işçisi gibi çalıştırıldığı
halde aç kalan, toprak sahiplerine itiraz ettiği zaman dili, kulağı ve kolu
kesilen ve karısı ile kızlarının üzerinde derebeyin istismar hakkı bulunan bazı
yoksul köylüler sezgisel olarak komünizm fikrine yaklaşmışlardı. Tarihsel
şartlar bağımsız bir sınıf olarak proletaryayı henüz doğurmadığı için bilimsel
komünizm öğretisinin doğması da mümkün olmadı.
Günümüzde insanlığın
binlerce yıllık tarihinin en bilimsel öğretisi ve onun yol açtığı bir bilinç
var kuşkusuz. Ama bu bilinç dışardan verilmedikçe, emekçi kitlelerin sezgisel
bilinçten ileriye gitmeleri tıpkı Antik ve Orta çağ sınıf mücadelelerinde
olduğu gibi mümkün olmayacaktır.
Günümüzdeki bütün
bilimsel ve teknik gelişmelere rağmen kitle sosyolojisinin bu gerçekliği devam
etmektedir. Bizim bu belirlememiz, bizlerin içinde olduğu örgütler olmazsa
uyanış hiç olmayacak anlamında yorumlanmamalıdır. Bu tutum tarihin küçük
burjuva tarz yorumundan beslenmektedir. Biz komünistler için örgüt kutsal
değildir ve devrimci amaçlara hizmet etmeyen örgütlenmeler dönüştürülebilinir.
Belirleyici olan ideolojik çizgidir ve sonra bu çizginin hizmetinde olan örgüt
tarzıdır.
Toplumsal hareketler çelişki yasası gereği kendi
öncülerini gecikmelide olsa oluştururlar. Yani toplumsal gelişmelerin gerisinde
kalarak toparlanamayan, yani edilgen kalan devrimci bir örgütü, çelişki yasası
tarafından gereksizleştirilebilir. Doğada da süreçler böyle çalışıyor.
Mesela evrim süreci
için gerekli koşullar belirdikten sonra güneşin altında bir tek organik zerrede
beliren sıçramayı önleyecek bir karşı yasa bulunmuyor. Bu topraklarda berrak
bir komünizm fikride aynen buna benzer bir şekilde doğdu. Elli yıllık
revizyonist ve reformist bir siyaset tarihi, güneşin altında Kaypakkaya
özgülünde bir bilinçte yaşanan sıçramayla paramparça oldu.
Onu tarih sahnesine
çıkmadan telaşla yok etmek isteyen özel mülk koruyucusu ejderhalar, çelişki
yasasının ebelik yaptığı epistomolojik bir doğumu hiçbir gücün
engelleyemeyeceğini hesaplayamadılar. Devrimci proletaryanın öncüsünden
salımlanan bu ideoloji bilgisi, onun yokluğunda ete kemiğe bürünmekte
gecikmedi…
Devam edecek…
https://gazetepatika23.com/gunesin-altinda-kipirdayan-bir-seyler-var-nasil-yapmali-3-165484.html
https://gazetepatika23.com/gunesin-altinda-kipirdayan-bir-seyler-var-nasil-yapmali-2-164991.html
https://gazetepatika23.com/gunesin-altinda-kipirdayan-bir-seyler-var-nasil-yapmali-1-164836.html