"Bir Ortadoğu
realitesi olarak bu coğrafyada denklemler ve dengeler, silahlar üzerinden
kurulmaktadır."
Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da, 450 milyon nüfusa karşılık 10 milyonluk nüfusu ile Siyonist İsrail devleti, bütün bir Ortadoğu’nun yeniden dizayn edilmesinde ana figür olarak öne çıkmayı sürdürüyor.
ABD’nin başını çektiği batılı emperyalist bloğun hem kendi içinde yaşadıkları çelişkiler-anlaşmazlıklar hem de Çin-Rusya emperyalist bloğu ile sürdürdüğü hegemonya savaşı ve İran devletinin etkisini kırmak için geliştirdiği saldırılar, Ortadoğu’da savaşlara-katliamlara neden olurken, diğer taraftan da ciddi bir belirsizliğe ve istikrarsızlığa yol açıyor. Siyonist İsrail devleti, şiddet sarmalını Gazze’den başlayarak tüm Ortadoğu’ya yaymak için bölgesel çapta saldırılarını devam ettiriyor.
Bölgesel hegemonya mücadelesinde, başını ABD’nin çektiği emperyalist kampın çıkarlarını yaşama geçirmek ve uşak pozisyonunu sağlama almak için TC ve İsrail devletleri arasındaki rekabet özellikle Suriye üzerinde giderek keskinleşiyor.
İsrail, son dönemde Suriye’nin stratejik askeri üslerini imha etmek için yoğun hava saldırıları düzenledi. Bu hava saldırılarıyla, İsrail, kendisine yönelecek tehditleri ortadan kaldırmayı amaçladığını söylerken, Nisan ayının başından itibaren yapılan saldırılar, TC devletinin yapmayı planladığı hava üslerine ve mevzilenmeye yönelik gerçekleştirildi. Siyonist İsrail’in sözcüleri, bu hava saldırılarının direk TC’nin Suriye’de üslenmesi ve hakimiyetini geliştirmesine yönelik olduğu yönlü açıklamalar yaparak TC devletini uyardı.
TC Dışişleri Bakanı Hakan Fidan ise “Suriye’de İsrail de dahil başka bir ülke ile çatışmaya girmeyi
istemiyoruz. Suriye’de deklare ettiğimiz bir askeri üssümüz yok”
diyerek karşılık verdi.
İsrail, başta Dürziler olmak üzere Kürtlerin,
Alevilerin, Hristiyanların haklarını savunma hamiliğini Suriye’deki
işgallerinin kamuflajı yapmak istemektedir. Ancak ne İsrail’in ne TC’nin ne de
“demokrasi” havarisi kesilen emperyalistlerin yeryüzünde tek bir insanın dahi
hakkını savunmak bir yana dursun, tüm haklarını ellerinden almak için
yaptıkları zulümlere şahittir tarih.
İsrail-TC arasındaki gerilime ABD “ayarı”
AKP-MHP faşist iktidarının bir süredir dile
getirdiği İsrail’in, TC için bir tehdit oluşturduğu savı, iç siyasette
kullanışlı bir aparat haline gelmişti. Ancak durum gittikçe Suriye sahasında
bir çatışma haline dönüşme ihtimalini güçlendirmişken, TC’nin Palmira’da kurmak
istediği T4 Hava Üssü’ne yönelik İsrail saldırılarının ardından TC “sert” söylemlerini
yumuşatmıştır.
Netenyahu, bölgedeki gelişmeler ve TC’nin Suriye’de
artan hakimiyetine yönelik Trump ile görüşmüş, bu görüşmede ABD’nin kendi
bölgesel çıkarlarına hizmet edecek şekilde İsrail-TC ilişkileri ele alınmıştır.
Henüz ABD’nin Suriye’deki emperyalist politikaları bilinçli şekilde
belirsizliğini sürdürürken, bu görüşmede bir kez daha da ortaya çıkan tablo,
ABD’nin bölgedeki ileri karakolları İsrail ile TC devleti arasında bir uzlaşı
sağlamaktır. Elbette ki, Suriye’de İsrail ve TC’nin uzlaşı sağlayabilmesi adına
her iki tarafın -ağırlıklı olarak İsrail devletinin- çıkarlarının gözetildiği
bir anlaşma için ABD baskı yapacaktır. Zaten hemen görüşmenin ardından
İsrail-TC devletleri arasında çatışmasız mekanizması kurulması amacıyla
Azerbaycan’da ilk teknik görüşme yapılmıştır.
İsrail ve TC devletlerinin Suriye’deki çıkar ve
hesapları gözönüne alındığında rekabet savaşının çeşitli biçimlerde süreceğini
söylemek mümkün ancak bu çelişkilerin uzlaşmaz olmadığını hesaba kattığımızda
ABD’nin öncülüğünde bu çelişkilerin bir çatışmaya dönmeyeceğini, Suriye’de
TC’ye bir “sus payı” verilerek İsrail’in tam denetimini sağlayacak şekilde
ilişkilerin yeniden düzenleneceğini söylemek gerekir.
Rojava Özerk Yönetimi’nin statü mücadelesi
İktidarını sağlamlaştırmak için zaman kazanmaya
çalışan DAİŞ artığı Colani’nin ilan ettiği geçiş hükümeti ile QSD arasında
ABD’nin arabuluculuğuyla 8 maddelik anlaşmanın imzalanmasının ardından bu
maddelerin sahada yavaş yavaş uygulanmaya başladığını söylemek mümkün. Bu
anlaşmanın ilk adımı, Colani yönetimi ile Halep’in Şexmeqsud ve Eşrefiye halk
meclisi temsilcileriyle her iki mahallenin statüsü için 1 Nisan’da 14 maddelik
bir anlaşma imzalanarak atıldı. Anlaşmanın Rojava Özerk Yönetimi’nin
belirlediği çerçevede yapıldığı, bu açıdan esasta Özerk Yönetim’in talepleri
lehinde olduğunu söylemek gerekir. Özerk Yönetim, bu iki mahalle üzerinden
yapılan anlaşmanın tüm Rojava için yapılması talebiyle birlikte, bunun da
anayasal olarak garantiye alınmasını istiyor. İdari özerkliğin tanındığı bu
anlaşmayla birlikte tüm kurumlar olduğu gibi varlığını korurken, zaten kısa
süre içinde YPG-YPJ güçleri, mahalleleri İç Güvenlik yani Asayiş güçlerine
teslim ettiler. Asayiş güçleri halihazırda Kürt halkının kendi öz güçlerine
dayanarak kurdukları savunma kuvvetleriydi.
O açıdan, Şexmeqsud ve Eşrefiye mahalleri üzerinden
gerçekleştirilen ve hızlıca pratiğe konulan anlaşmanın önümüzdeki süreçte
Rojava Özerk Yönetimi’nin Suriye’deki yeri ve statüsünün bir sureti olduğunu
söylemek gerekir.
Diğer taraftan yakın zamanda TC devleti ile Özerk
Yönetim arasında bir ateşkes anlaşması imzalanmış, TC her ne kadar bunu gizlese
de, Özerk Yönetim’in temsilcileri çeşitli şekillerde bu ateşkesin olduğunu
ifade etmiştir. Yapılan her iki anlaşmanın da ABD’nin arabuluculuğunda olması,
ABD’nin Suriye’deki politikalarında Özerk Yönetim’e verdiği desteği
sürdüreceğini göstermesi ve TC devletinin Suriye’de Kürt ulusunun herhangi bir
statü kazanmamasına yönelik yaptığı hesapların büyük oranda boşa düşürülmesi
açısından Suriye’deki gelişen sürecin şimdilik büyük oranda Rojava Özerk
Yönetim’in lehine olduğunu söylemek mümkündür.
Faşist TC’nin SMO çeteleri eliyle işgal ettiği
Serekaniye, Afrin ve Gire Sipi’nin ise ne olacağıdır. İşgal sebebiyle
yerlerinden zorla göç ettirilen halkın durumu belirsizliğini korumaktadır. Her
ne kadar Afrin’i HTŞ büyük oranda devralmış olsa da, Afrinli göçmenlerin
evleri-toprakları hala HTŞ ve SMO çeteleri tarafından işgal altındadır. Yine
aynı şekilde Serekaniye ve Gire Sipi’de de çeteler ve aileleri varlığını
sürdürmektedir. Bu çetelerin nasıl çıkarılacağı, işgal edilen yağmalanan
evlerin- arazilerin nasıl boşaltılıp, göçmen halkın nasıl döneceği konusu
belirsizliğini korurken, göçmen halk ve Özerk Yönetim, işgalin sonlandırılması,
döneceklerin haklarının güvenceye alınması ve toplu bir dönüşün sağlanması için
mücadelesini sürdürmektedir.
Rojava’daki son gelişmeler bağlamında uzun süredir
yapılmak istenen ve Newroz sonrasına bırakılan bütün Kürt parti ve örgütlerin
biraraya geleceği Kürt Ulusal Kongresi’nin önümüzdeki günlerde yapılacağı
açıklandı. Yıllardır yapılmak istenen ve sürekli ertelenen Kongre’nin
gerçekleşmesinin önündeki en büyük engel, ENKS idi. Ancak bu konuda da
özellikle Fransa’nın arabuluculuğunda ENKS ve PYD arasında görüşmeler gerçekleşmiş,
belli konularda anlaşma sağlandığı açıklanmıştır. Kürt parti ve örgütlerinin
yaptıkları görüşmelerde, Kürtlerin haklarını elde etmesi, “Yeni Suriye
Anayasası”nda Kürtlerin yer alması için Şam ile görüşmek üzere bir komite
oluşturulmasına mutabakata varıldığı, toplanacak kongrede de bunun deklare
edileceği belirtilmektedir. Rojava Özerk Yönetimi Dış İlişkiler Eşsözcüsü İlham
Ahmed’in kırmızı çizgi olarak ifade ettiği Ademi Merkeziyetçilik konusu, Şam
ile yürütülecek sürecin, Özerk Yönetim’in yeni Suriye yönetiminde statü
mücadelesinin ana eksenini oluşturacaktır.
Emperyalistler, direniş güçlerini silahsızlandırmak istiyor
HTŞ, “devrik rejimin kalıntılarına karşı operasyon”
adı altında Alevilere yönelik katliamlarını sürdürürken, Alevilere yönelik
katliam, bir kez daha “Bir halkın ordusu yoksa hiçbir şeyi yoktur” tezini
doğrulamaktadır. Tam da bundan kaynaklı emperyalistler, yeniden bir paylaşım
savaşına hazırlandıkları ve Ortadoğu’da haritaların yeniden çizdiği böylesi bir
süreçte, önlerine çıkacak her türlü direniş gücünü ya da potansiyelini tasfiye
etmek için dur durak bilmeden saldırıyorlar. Emperyalistlerin ve onların
bölgesel jandarmalığına soyunan güçlerin saldırganlığının, bölge halklarına
yönelik olduğunu belirtmekte fayda vardır. Ortadoğu coğrafyasında devrimci
komünist hareket genel olarak cılız ve öncülük rolünü oynamaktan uzaktır.
Bununla beraber farklı misyon ve formlarda çeşitli silahlı grup ve
örgütlenmeler bulunmaktadır. Kürt ulusal hareketinden, HAMAS’a, Hizbullah’tan
Haşti Şabi güçlerine kadar geniş bir coğrafyaya yayılan bu silahlı
yapılanmalar, kendi misyon ve amaçlarından bağımsız olarak çeşitli emperyalist
ve bölgesel güçler nezdinde kendileri için tehdit unsuru olarak
değerlendiriliyorlar.
Elbette ki, ilk başta (Filistin örneğinde olduğu
gibi) silahlı devrimci güçler olmak üzere en genel haliyle “kontrol dışına
çıkma” potansiyeli taşıyan yapılanmaların silahlı varlıklarına son verilmesi,
emperyalistlerin ve onların bölgesel uzantılarının öncelikli hedefleri
arasındadır. Bunun için de ya doğrudan silah bırakılması ve kendilerini fesih
dayatmasında bulunmakta ya da bulundukları ülkelerde egemen merkezi ordulara
dahil edilerek tasfiye edilmeleri sağlanmaya çalışılmaktadır.
Bu silahlı grupların karakterinden bağımsız olarak,
emperyalist barbarlığın bölge halklarına yaşattığı katliam ve sefalet koşulları
her geçen gün ağırlaşmakta ve giderek büyük bir isyan dalgasının kapısını
aralamaktadır. Bu açıdan bu gibi yapılanmaların kendi niyetlerinden bağımsız
olarak kitlelerde yaratacağı silahlı mücadeleye yönelim ve bunun doğrudan
emperyalizme ve onun uzantılarına yönelmesi ihtimali en büyük korkularını
oluşturmaktadır. Bundan dolayıdır ki, ABD ve onun bölgesel hempaları, silahlı
grupların silahsızlandırma veya merkezi ordulara dahil edilerek tasfiye edilmesi
çalışmalarını hızlandırmış bulunmaktadırlar. Bunun için de her türlü
mekanizmayı devreye sokmuşlardır. Bu mekanizmanın katliam ve soykırım mekaniği
ile işlediği de gerçektir.
Diğer taraftan, başta ABD ve AB emperyalistleri,
Ortadoğu’ya ağır ve stratejik silahlar konuşlandırmaya hız vermiş durumdadır.
Hava savunma sistemlerinden karadan karaya fırlatma füze ve stratejik
bombardıman uçaklarına kadar ABD ve AB emperyalistleri bölgedeki askeri
varlıklarını tahkim ediyorlar.
Gerici ve haksız savaşlar ancak devrimci ve haklı savaşlarla alt
edilebilir!
Bir Ortadoğu realitesi olarak bu coğrafyada denklemler ve dengeler, silahlar üzerinden kurulmaktadır. Kimin ne kadar askeri gücü ve silah kapasitesi ne kadarsa o oranda ya bu denkleme dahil olmakta ya da tersinden denklem bozucu bir rol oynamaktadır. Bölge halklarının da emperyalizm ve onun gerici uzantıları karşısında daha fazla silahlanmaya ihtiyacı vardır.
Bir bütün Ortadoğu’ya damgasını vuran çelişki emperyalizm, bölge gerici
devletleri ile bölge halkları arasındadır. Emperyalizmin ve onun uzantısı gerici
güçlere karşı anti-emperyalist, anti-faşist-siyonist cephenin oluşturulması
ihtiyacı ön plana çıkmıştır. Ortadoğu halklarını bölgesel düzlemde
birleştirecek bir dinamizmin yaratılarak birleşik bir anti-emperyalist,
anti-faşist-siyonist cephenin yaratılması, bölge devrimci ve ilerici güçlerinin
omuzlarına bir görevdir.
Başta ABD olmak üzere emperyalizmin, her cephede
bölgeye yönelik saldırılarını artırdığı ve gerici savaşları tırmandırdığı bu
dönemde, bölge halklarının da bölgesel olarak güçlerini birleştirerek bunun
karşısına dikilmesi gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, gerici ve haksız
savaşlar ancak devrimci ve haklı savaşlarla alt edilebilir.
https://ozgurgelecek55.net/denge-azadi-israil-tc-arasindaki-celiskiler-ve-rojavanin-statu-mucadelesi/