Emperyalizm Belli Ülke ve Uluslara Mı Özgü?
Yusuf Köse
Emperyalizm, kapitalizme özgü bir olaydır. Kapitalizm öncesi
emperyalizm yoktu ve toplumlar kapitalizme geçtiğinde, önce serbest rekabetçi
kapitalizmle ve peşinden, kapitalizmin gelişmesi ve uluslararası yönünün daha
fazla öne çıkmasıyla emperyalizmle tanıştı.
Nasıl ki, serbest rekabetçilik, kapitalist ekonominin belli
bir (ilk) aşamasına denk geliyorsa, emperyalizm de kapitalizmin, Lenin
belirlemesiyle “son aşaması”na denk gelmiştir. Yani, emperyalizm burjuvazinin
iradi olarak ortaya çıkardığı bir olgu değil, tersine, kapitalist ekonominin
gelişmesiyle doğrudan bağlantılıdır ve kapitalizmin bir üst aşamasıdır.
Hiçbir toplum iradi olarak ortaya çıkmamıştır. Her toplum
kendi nesnelliği içinde gelişmiştir. Burjuvazi de kapitalizmi, kendi iradi
yapısıyla, aldığı siyasi kararlarla onun niteliğini değiştirme kabiliyetine
sahip değildir. O, kendi nesnelliği içinde, üretim biçiminin karakteri içinde
taşıdığı çelişmelerin yön vermesiyle gelişir. Kapitalist toplum burjuvazinin
iradesi altında yürüseydi, burjuvazi, öncelikle, kapitalizmin devrevi
krizlerini önlemek isterdi.
Burjuvazi kapitalizmin üst aşaması olan emperyalizmi,
bilerek ve isteyerek geliştirmemiş, tersine, tek tek bireylerin isteklerinden
bağımsız olartak kapitalist ekonominin nesnel diyalektiği, kapitalizmi
emperyalist aşamaya getirmiştir. Toplumların gelişmesi tek tek bireylerin
iradesi altında olsaydı, köleci toplum hala devam ederdi. Ya da burjuvazi,
kapitalizmin yıkımını önleyerek sosyalizme geçişi engellerdi. Lenin bu nedenle;
“emperyalizm proletaryanın toplumsal devriminin eşiğidir” demiştir ve bu
sosyalist devrimlerle doğrulanmıştır.
Hiçbir toplum, komplo teorileri ile doğmamış, gelişmemiş,
yönetilmemiş ve yıkılmamıştır. Ama, sınıflı toplumlarda her zaman komplo
teorileri olmuştur. Özellikle, bilgi ve ulaşım teknolojik ağının gelişmesiyle
komplo teorileri daha da yaygınlaşmış ve gelişmiştir. En yakınından bunu
Covid-19 pandemi sürecinde daha net görüldü.
Emperyalizm yalın anlamıyla, kapitalist ekonomin oldukça
gelişmesi ve bütünüyle uluslararası bir hal alamasıyla ortaya çıkmıştır. Banka
ve sanayi sermayesinin birleşmesi, finans sermayesinin öne çıkması, sermayenin
daha az ellerde yoğunlaşması, yani üretim ve sermaye alanında yoğun tekelleşme
ile olmuştur. Bu, Lenin deyimiyle, “sanayinin gelişimi ve üretimin muzzam
ölçüde temerküzü” ile ortaya çıkmıştır. Tekelleşme bununla doğru orantılı
olarak gelişmiştir. Bu tekelleşme ise üretimin her alanında daha da gelişmiş ve
toplumu bütünüyle kendi kontrolü altına almıştır. Yani, tekeller, kitleler
üzerinde, kapitalist devletler vasıtasıyla kendi brujuva diktatörlüklerini
kurmuşlardır.
Lenin, emperyalizmin ekonomik temelini ortaya koyar ve sonra
bunun siyasal etki ve yönelimlerini açıklar. Ekonomiyi elinde bulunduranlar ya
da ekonomik olarak güçlü olanlar, siyaseti de belirlerler.
Lenin, kapitalizm ve emperyalizm olgusunu şöyle açıklar:
Kapitalizm:
“Genellikle, kapitalizmin ayırdedici özelliği, sermayenin
mülkiyetine sahip olanlar ile sermayeyi üretime sokanları birbirinden ayırması,
para-sermayeyi, sanayi sermayesinden veya üretken sermayeden ayırması ve
yalnızca para-sermayeden sağladığı gelirle yaşayan rantiyeyi, gerek
sanayiciden, gerekse sermayenin sevk ve idaresine doğrudan doğruya katılan tüm
kişilerden ayırmasıdır.”
Para-sermaye ile sanayi sermayesinin birleşmesiyle
kapitalizm emperyalizm aşamasına ulaşmıştır. Bu birleşme, ekonomi üzerinde,
-Lenin'in “finans oligarşisi” olarak adlandırdığı- finans sermayesinin
egemenliğini yaratmıştır.
Emperyalizm:
“Emperyalizm, ya da finans sermayesinin eğemenliği,
kapitalizmin, bu ayrılığın geniş boyutlara ulaştığı sonuncu aşamasıdır. Finans
sermayesinin, diğer bütün sermaye biçimleri üzerindeki hakimiyeti, rantiyenin
ve finans oligarşisinin hegomanyası anlamına gelir; finans bakımından “güçlü”
az sayıda devletin düğer tüm devletlere göre ayrıcalıklı konumu anlamına
gelir.”2
Sanayinin ve üretimin alabildiğine gelişimi ve birikimi,
kapitalizmin önceki dönemlerinden ayırt edici bir özelliği olarak; mal
ihracının yanında sermaye ihracının yoğunlaşmasıdır. Sermaye ihracının mal
(meta) ihracına göre öne çıkması kapitalizmin emperyalist aşamaya gelmesinin
ayırt edici özelliği olmuştur.
Lenin'in 1916 yılında yazdığı Emperyalizm kitabı zamanında,
incelediği çok az ülke vardı. İngiltere, Fransa, Almanya, ABD, Rusya, Japonya
ve İsviçre. 1900'lerin başlarında bu bir avuç ülke, emperyalist aşamaya
gelmişti.
O zaman, kapitalizm dünya ölçeğinde bugünkü gibi
derinelemsine gelişmemişti. Ülkelerin büyük bir bölmüne kapitalizm yeni yeni
giriyordu ve büyük bir bölümü de yarı-feodal durumdaydı.
Bugün ise kapitalizmin girmediği bir ülke kalmadığı gibi,
hemen hemen bütün ülkeler kapitalist bir karaktere sahip hale gelmiştir.
Kapitalizm o denli gelişmiş ve yayılmıştır ki, bir avuç yerli kabileleri bile
kapitalist sistemin içine çekmek için vahşi uygulamlardan kaçınmıyor.
Burjuvazi, kapitalist meta üretimini ve üretilen metayı dünyanın en geri
bölgelerine kadar yaygınlaştırıyor. Deyim yerindeyse, ayak basmadığı, kontrolü
altına almadığı bir alan bırakmazken, başta insan ilişkileri dahil her şeyi
alınıp-satılan birer meta haline getirmiştir.
Özellikle 1980'lerden itibaren uluslararsı teklellerin
eğemenliğinin esas hale gelmesi ve yagınlaşmasıyla, üretimin dünya ölçeğinde
toplumsallaşmasını yagınlaştırmış ve hakim hale getirmiştir. Dünya ekonomisine
ulsulararası tekeller egemen olmuştur. Bu üretimin uluslararasılaşmasının
yagınlaşmasını ve esas hale getirmesini doğurmuştur. Ulusal tekeller
uluslararası tekellerle içiçe geçmiş ve uluslararsı mali oligarşi doğmuştur.
Üretimin ve sermayenin temerküzü ve merkezileşmeleri
birbirinden bağımsız değildir. Biri olmadan diğeri olamaz. Çünkü meta üretimi
aynı zamanda sermaye üretimidir.
Emperyalizm Belli Ulus ve Ülkeye Mi Özgü?
Kapitalizm ulusal doğmuştur, ama uluslararası karaktere
sahiptır. O, ortaya çıkar çıkmaz ulusal çitlerin dışına çıkarak uluslararası
bir karakter kazanmıştır. Eğer kapitalizm ulusal sınırlar içinde kalsaydı,
kapitalizm kapitalizm olamazdı.
Kapitalizm ulusal olmadığı gibi, onun daha gelişmiş bir
aşaması olan emperyalizm de ulusal değildir. Ve “emperyalist olmak” salt bir
kaç ulusa ait bir özellik olmayıp, aynı kapitalizm gibi uluslararası bir
nitelliğe sahiptir. Kapitalizmin ilk olarak daha hızlı ve güçlü geliştiği yer
İngiltere'dir. Ama, kapitalizm İngiltere ile sınırlı kalmamıştır. Buradan bütün
dünyaya hızlı bir şekilde yayılmış ve sanayi kapitalizmin gelişmesi
İngiltere'yi dönemin “üzerinde güneş batmayan imparatorluğu” haline
getirmiştir.
Emperyalizm belli bir ulusa özgü olmadığı gibi, esasta,
güçlü-güçsüzlük ilişkisiyle de ilişkisi yoktur. Nasıl ki, daha emperyalist
aşamaya gelmemiş kapitalist ülkeler arasında, kapitalizmin gelişmişlik boyutuna
göre “güçlü-güçsüzlük” ilişkisi varsa, emperyalizm aşamasına gelmiş ülkelerde
de durum aynıdır. Güç, kapitalist ekonominin gelişmişlik ve büyüklük boyutuyla
doğru orantılıdır. Nüfusun ve ülkenin yüzölçümüne bakarak güç ilişkisi
belirlenemez. 41.528 km2 yüzölçümüne sahip ve yaklaşık 17 milyonluk bir
Hollanda ile 2.381.741 km2 yüzölçümüne ve 45 milyonluk bir Cezayir'in ekonomik
güçleri aynı değildir. Burada denebilir ki, biri emperyalist diğeri değil. Ama,
günümüzde ABD ile Hindistan'ın nüfüsü da aynı değil. Hindistan, ABD'den bir
milyar daha fazla nüfusa sahip bir ülke. İkisi de emperyalist. Ama ekonomik güç
olarak ABD ile -şimdilik- kıyaslanamaz.
Kapitalizm eşitsizlik demektir, aynı zamanda. Ülkeler
arasında eşitlik olmadığı gibi, tekeller arasında da eşitlik olamaz.
Bu konuda Lenin'e baş vuralım:
“... kapitalist düzende, işletmelerin, tröstlerin,
sanayilerin veya ülkelerin eşit oranda gelişmeleri olanaksızdır. Yarım yüzyıl
kadar önceki Almanya, o zamanki İngiltere'yle kıyaslandığında, kapitalizmin
gücü bakımından zavallı ve önemsiz bir ülkeydi; Rusya'yla kıyaslandığında,
Japonya'nın durumu da aynıydı. Bundan 10 veya 20 yıl sonra emperyalist
devletler arasındaki güç oranının değişmeden kalacağı 'tasavur' edilebilir mi?
Kesinlikle hayır.”3
Demek ki, emperyalizm tanımlasında ya da bir ülkenin emperyalist
olup olmamasında “güç” sorunu değil, ekonomik durumuyla, ülkenin kapitalist
ekonomisinin emperyalist aşamaya gelmesiyle doğrudan ilişkilidir. Ayrıca
emperyalist ülkeler arasında dengesizlik esastır. Güç dengeleri de stabilize
değil, sürekli değişim içindedir. Bugün “güçlü” olan emperyalist ülke, yarın en
zayıf emperyalist ülke konumuna gelebilir. Örneğin, 1. emperyalist dünya savaşı
öncesi İngiltere'siyle 2. emperyalist dünya savaşı sonrası İngiltere'sinin gücü
ve dolaysıyla da emperyalist paylaşım içindeki yeri aynı değildir.
Petrol üreticisi ülkeler içinde Suudi Arapistan, Katar ve
Birleşik Arap Emirlikleri (BEA)'nin sahip oldukları finans sermayesi, diğer
emperyalist ülkelerin finans sermayesinden farklı mı? Elbette olamaz. Bu
ülkelerin, ABD, Japonya, Almanya vb. gibi gelişmiş emperyalist ülkelerdeki
sanayi kadar güçlü sanayileri olmasa da, söz konusu Körfez ülkelerin sahip
oldukları finans sermayesi, uluslararası sanayi ve finans sermayesi ile
birleşmiştir. Finans sermayesinin kaynağının oynadığı rolle fazla bir ilişkisi
yoktur. Sermaye olarak varlığı ve oynadığı rol önemlidir. Ayrıca, söz konusu
Körfez ülkelerinin sahip oldukları sermaye, en gelişmiş ülkelerden en geri
ülkelere kadar yayılmıştır ve emperyalist bir rol oynamaktadır. Ve bu finans sermayesi,
salt Körfez ülkelerindeki sanayi ile değil, uluslararası sanayi ile de
birleşmiştir. Öte yandan, adı geçen Körfez ülkelerinin finans sermayesi,,
uluslararası finans sermayesinin -adeta- can simidi olarak görev yapar.
Gelişmiş Batılı emperyalistlerin sermayesini “emperyalist”
kabul ederken, aynı rolü oynayan Körfez krallıklarının sermayesi neden
“emperyalist” olmasın? Buradaki anlayış, emperyalizmi, kapitalizmin en üst
aşaması olarak değil, belli ülke ve uluslara özgü olarak değerlendirmekten kaynaklanıyor.
Bir ülkenin emperyalist aşamaya gelip gelmediğinin
kıstasları var mı?
Lenin bunu net olarak belirtmiştir.
“1-Üretimin ve sermayenin temerküzünün ekonomik yaşamda
belirleyici bir rol oynayan tekelleri yaratacak kadar yüksek bir gelişme derecesine
ulaşması. Yani, bütün alanlarda tekelleşmenin olması...
2-Banka sermayesi ile sanayi sermayesi kaynaşmış ve bu
“finans sermayesi” temeli üzerinde bir finans oligarşisi doğması...
3- Mal ihracından farklı olarak sermaye ihracının son derece
önemli hale gelmesidir.”
Lenin, 4. ve 5. özellikler olarak belirttiği, “uluslararası
tekellerin birleşerek dünyayı aralarında bölüşmeleri ve dünyanın en büyük
emperyalist devletleri tarafından paylaşılmış olması...” kapitalizmin önlenemez
çelişmeli karakterinden kaynaklanmaktadır.4
Dünyanın paylaşılmış olması yeniden paylaşılmayacağı ya da
her an bu paylaşımın ölesiye mücadelesinin verildiğini yadsımıyor. Her
emperyalist ülke, her tekel kendi sermaye gücü oranında bu paylaşıma katılıyor,
pay alıyor ya da almaya çalışıyor.
Bunu, şöyle de tanımlıyabiliriz: her tekel, bir başka ülkede
yaptığı sermaye yatırımı, dünya pazarından pay almadır. Emperyalist tekeller,
kapitalizmin daha az geliştiği ülkerlere sermaye yatırımları yapmalarına
karşın, esas olarak kapitalizmin daha çok geliştiği ülkelere daha büyük sermaye
yatırımları yaparlar. Örneğin, en çok sermayeyi, başta ABD olmak üzere,
sırasıyla Çin, Japonya, Almanya, İngiltere ve diğer emperyalist ülkeler çeker.
Sermaye, yoğun meta üretimi ve yoğun tüketimin olduğu yerleri severler.
ABD ve İngiltere net sermaye ithalatçısı ülke konumundayken,
diğerleri esasta sermaye ihracatçısı konumundadır. Yani, ABD ve İngiltere'ye
dış ülkelerden gelen sermaye yatırımları, içerden dışarıya giden sermaye
yatırımlarından fazladır. ABD'ye 2000-2021 yılları arası toplamda 13 trilyon
600 milyar dolar dış sermaye gelirken, aynı yıllar içinde ABD'nin dış
ülkelerdeki toplam sermaye yatırımı (ya da ihracı) 9,8 trilyon ABD doları
civarındadır.5
Sermaye gittiği yerlerde kapitalizmi de geliştirir. Bu bir
niyet olgusu olmayıp, sermayenin karakteri gereğidir. Kapitalist gelişmenin
olmadığı yerde sermaye birikimi olamaz. Bunu Lenin şöyle açıklıyor:
“Sermaye ihracı, yöneltilmiş olduğu ülkelerde kapitalizmin
gelişmesini, onu güçlü bir biçimde hızlandırarak etkilemektedir. O halde
sermaye ihracı, ihraç eden ülkelerin gelişmesinde belli bir noktaya kadar bir
yavaşlamaya yol açmaktaysa da bu, bütün dünyada kapitalizmin genişliğine ve
derinliğine geliştirme uğruna olmaktadır.”6
Kapitalizm gitiği yerlerde kaçınılmaz olarak kapitalizmin
gelişmesine hizmet eder. Kapitalizmin olmadığı yerlerde sermaye de olamaz. İlk
girdiği yerde de sermaye birikimini sağlayacak kapitalist gelişmeyi yaratır.
Kapitalist, sermaye ihracını, sermayesini daha da büyütmek için yapar. Bu nedenle
de kaçınılmaz olarak, sermaye geldiği ülkelerde kapitalizmin gelişmesini
sağlar. Kapitalizm meta üretimi olduğuna göre, meta üretimin olmadığı yerde
sermaye birikimi de olamaz.
Emperyalist dünya sisteminde son 50 yıllık gelişmeler
dikkate alındığında, kapitalizmin genişliğine ve derinlemesine ne kadar
geliştiği gözlemlenebilir. Bu gelişme, dünya (Gayri Safi Hasıla) GSH'ın
toplamında görülür. Sadece 2000 yılı baz alınsa bile, son 22 yılda dünya
GSH'nın katlanarak geliştiği, yani kapitalizmin katlanarak büyüdüğü
görülecektir.
2000 yılında dünyanın GSH'ı 33,8 trilyon ABD doları iken,
2021 yılında yaklaşık üç kat artarak 96,1 trilyon ABD doları olarak
gerçekleşmiştir. 1960 yılında ise bu rakam 1,39 trilyon ABD doları kadardı.7
Dünya GSH'ının katlanarak büyümesi, salt birkaç eski
emperyalist ülkedeki büyümenin bir sonucu değil, yeni emperyalist ülkelerde
büyüme oranlarının, eskilere oranla daha büyük olmasının yanısıra, bütün
kapitalist ülkelerdeki büyümeden kaynaklanmaktadır. Kapitalizmin bu gelişmesi,
varolan çelişmeleri daha da keskinleştirmektedir.
Sonuç olarak, kapitalizm derinlemesine ve genişlemesine
geliştikçe, yeni emperyalist ülkelerde ortaya çıkmaya devam edecektir.
Kapitalizmin gelişmesi, geliştirilmesi niyet sorunu olmadığı gibi, yeni
emperyalist ülkelerin gelişmesini engellemekte tek tek ülke ya da kapitalist
tekellerin iradesi altında değildir. Bu, kapitalist gelişmenin nesnel
diyalektiğinin bir sonucudur. 21.08.2022
1Kaynak: Yusuf Köse, Emperyalist Türkiye, El Yayınları
2Lenin, Emperyalizm, Kapitalizmin Sonuncu Aşaması, sf. 82,
Sosyalist Yayınları
3Lenin, age, sf. 143
4Lenin, age, sf. 112
5Veriler, UNCTAD'ın 2022 yılı Raporu'ndandır.
/https://unctad.org/webflyer/world-investment-report-2022
6Lenin, age, sf. 87
7Rakamların alındığı kaynak:
https://data.worldbank.org/indicator/NY.GDP.MKTP.CD