Kripto paranın Ekonomi Politiği-I
H.GÜRER
11 Nisan 2018
Bu makale, günümüz klasik para olgusunun ve mevcut sistemin
tarihsel oluşumunu, gelişmesini, döngüsünü ve mantığını özetlemeye çalışmakla
kalmayacak, geleceği şekillendirecek, sistemleri ve yaşamı değiştirecek kripto
paraların dünyayı nasıl değiştireceğine de dikkat çekmeye çalışacak. Şüphesiz
ki, eksik tonlarca yan kalacaktır. Kapitalist iktisat ekonomisi üzerine yüzyıllardır
binlerce kitap yazılırken bizim bunu eksiksiz olarak bir makalede sunmamız
zaten gerçekliğe aykırı olurdu. Burada amaç küçük verilerle bir yaklaşım ortaya
koyarak perspektif çizmek, bilinç ışımasına küçük bir katkıda bulunmak.
Geleceği şekillendirecek ve gerek klasik kapitalizmin gerekse onun iktisat
yasalarını alt üst edecek çok önemli bir gerçeğe; kripto paralara dikkat
çekmek!
Kripto paralar ve yapay zeka gibi gelişmeler yalnızca üreten
makineler olmaktan ibaret değil; düşünen, yöneten, sevk ve idare eden,
inisiyatif alan, uygulayan vb. gibi insanlık tarihinin en büyük olgularına ve
değişimlerine yol açacak. Düşünürler İnsan olmayan bir yapının zeki olması
fikrinin, insan bünyesine pek huzur verici nitelikte olmadığını
vurguluyorlar.Moore Yasası'na göre teknolojik gücümüz ortalama 2 yılda bir
yaklaşık 2 katına çıkıyor. (Bu yasa, teknolojinin hız ritmini öngörüyor. Belli
tıkanıklar içeriyor olsa da gelişmeler yavaş da olsa belirlenen yönde
ilerliyor!) Moore Yasası’nın öngördüğü teknolojideki ritmik gelişme, toplumsal
gelişmeyi de sağladı. Tekno insan, tekno toplumlar haline dönüştü dünya.
İnsanın kaçınılmaz diyalektik döngüsüdür; insan teknolojiyi üretir, teknoloji
de insanı geliştirir ve ilerletir.
Şimdilerde mimari optimizasyonları ve çok işlemci sistemler
ön plana çıkmaya başladı. Nesneye yönelik programlama’ ve ‘multi-threaded’ gibi
çoklu kullanım özelliğine sahip bilgisayarlar birden fazla iş parçacığını
donanım desteği sayesinde çalıştırabilir. Bugelişmelerin dışında yakın
gelecekte ‘paralel programlama’ bekleniyor. Tüm bunlar, yalnızca bilgisayar
programcılarının değil, tüm insanlığı ve dünyayı yeni bir adaptasyon ve değişim
süreci beklediğinin de habercisidir!.. Bu ritmik gelişim ve devasa büyüme
karşısında makina zekasının insan zekasını kat be kat aştığını bilim insanları
kaygı ve korkuyla vurguluyor. Bir yapay zekanın devreye sokulması halinde 7,5
milyon insanın (İsviçre nüfusuna eş değerde!) teknik bakımdan yaptığı işi
yapabileceği, iki hatta üç katı insanı da yönlendirebileceği ve kontrol
edebileceği gerçeğinden söz ediliyor. Tüm bu gelişmeler gibi bilim ve teknoloji
alanında daha binlerce gelişme söz konusu. Bu baş döndürücü gelişmelerin hepsi
bize hiçbir şeyin yaşadığımız çağda daha 1 ay öncesinden bile aynı durumda
olmadığını gösterirken, 19. ve 20.yüzyılın kuramlarıyla tüm bunları açıklamaya
çalışmak, 21.yüzyılı, gelişmeleri ve hayatın yalın gerçekliğini, baş döndürücü
bilimsel ve teknolojik gelişme ve değişimleri onların referansı ile anlamaya
uğraşmak 19. ve 20.yüzyılda yaşamaktan farksız olacaktır…
Bu baş döndürücü gelişmeler dünyayı önemli değişimlere
uğratmakta. Bunun farkındalığında olmasak da bu böyle. Birkaç on yıl sonra
gelecekte bu nitel değişimleri daha belirgin görmek değil, yaşayacağız. Tüm
bunlar, 19. ve 20.yüzyılın tanımladığı insan, emek ve sömürü ilişkilerini,
sınıfın ve sınıf savaşımlarının da karakteristik olarak yeniden nicel ve nitel
olarak ele alınmasını, yeniden tanımlanmasını, savaşımın yol ve yöntemlerinin,
araçlarının, dünyanın, üretim araçlarının ve ilişkilerinin, emeğin rolünün vb.
bir çok şeyin yeniden tanımlanmasını da gerektiren kapsamlı bir konu. Biz bu
makalemizde kripto paranın ekonomi-politiği ve geleceği üzerinde durmaya,
öngördüğümüz ölçüde aktarmaya çalışacağız.
***
İlkel çağlara dönüp baktığımızda insan denilen canlının,
kendisinden daha güçlü, daha büyük ve daha hızlı bir çok canlının doğadaki
istikrarlılığı karşısında pek şansı yoktu. Yer yüzünde yaşayan bir çok canlıya
oranla biyolojik olarak da en zayıf canlı durumundayken, onu en güçlü en
yenilmez hale getiren aklı oldu. Ve tabi ki o aklıyla ürettiği ve kullandığı
aletler, insanın doğa üzerindeki etkisini ve gücünü de belirledi. İnsanın,
deneyimlediklerinden çıkardığı tecrübeler, tecrübelerin rahminden büyüyen
bilgi, bilginin toprağında yetişen bilim, aklın gücünü ve iktidarını dünya
üzerinde kurmayı sağladı. Bu özellikleriyle dünya üzerinde en gelişmiş canlı
olma unvanını elinde tutan insan, bu koca yeryüzünün ‘efendisi’ de olmayı
başardı.
İnsanın evrimsel gelişimi, aynı oranda yaşadığı dünyaya da
önemli olumlu-olumsuz etkilerde bulunmakla kalmadı, evrenin sonsuzluğu içinde,
yörüngesinde bulunduğu samanyolu galaksisine de önemli etkilerde bulundu. Bu
dev (insan) bununla da sınırlı kalmayarak bilimsel ve teknolojik gelişimin gücü
ile, durduğu arz yuvarlağı üzerinden yüzlerce ışık yılı uzaklığındaki
ismi-cismi bilinmeyen gezegenlerin keşiflerinde bulundu, onları izledi, onlar
üzerinden uzay ve zamanın kırılmalarına tanıklık etti.
Bu canlı, tarih sahnesine çıktığında kendisinden büyük ve güçlü
canlılara yem olmaktan kurtulamazken, bugün yerküreye hakim olmuş ve gezegenler
arası yolculuklar yapar duruma gelmiştir. İnsanın bu gelişimiyle doğa üzerinde
kurduğu egemenlik bir gerçek iken, kendi türdeşleri üzerinde kurmak istediği
egemenlik ve hakimiyet mümkün olmamıştır. Türdeşler arasında ki bu egemen ve
hakim olma savaşımı; kendileri gibi yaşam alanı olan doğayı, doğadaki canlıları
önemli oranda yok etmiş, var olanları ise uzak olmayan gelecekte yok etme
tehdidi altına itmiştir. İnsanın insan üzerinde kurmaya çalıştığı bu egemenlik
ve hakimiyet savaşlarının kaynağı; gücü elinde tutmaktır. “Güç” egemenlik
demekti! Egemenlik insanın en temel yaşamsal ihtiyaçlarının/gereksinimlerinin
her birine sahip olmak ve onun (insanın) geçim araçlarını elinde bulundurarak
insan üzerinde hegemonya oluşturmaktı. Bu araçların en geniş oranda
hakimiyetine sahip olan kimseler, insanlar üzerinde de o oranda ‘egemenliğe’
sahip kimselere dönüşmesi demektir…
***
Nebula gazının döngüsünden, güneş sistemine, oradan milyarlarca
yıla dayanan dünyanın geçmişi, bugün jeolojik zamanlardan elde edilen verilerle
biliniyor! Dünyanın oluşumu ve yüzölçümü bir sır değilken, dünyamız
varoluşundan bu yana değişmeyen yaklaşık 510 milyon m² yüzölçümüyle bizlere ev
sahipliği yapıyor. Değişmeyen bu yüzölçümüne karşılık, canlılarda ve özellikle
de insan türünde ki artış oldukça çarpıcı. Tarihsel süreçte dünya nüfusunun
artışı ve değişimi[1] verilerine
baktığımızda 1650 yılında 500 milyon olan dünya nüfusu 1900
yılında 1.650 milyar nüfusa ulaşıyor. 2000 yılında 6 milyar, 2010
yılında 7 milyara ulaşmışken, 2050 yılına kadar ise 12 milyara ulaşılacağı
tahmin ediliyor. İnsan nüfusunun bu geometrik biçimdeki artışı, dünya besin
kaynaklarının ise aynı oranda ve hızda değişmediğini, aritmetik biçimde artış
gösterdiği gerçeğini ortaya çıkarıyor.
Bu gerçeklik karşısında insanlar bu kıt kaynakların
verimliliğini arttırmak için bir çok arayışa sürüklenmiş ve bu durum ‘önemli
buluşlara’ vesile olmuştur. Buluşların temeli ihtiyaçlara dayanır. Bu buluşlar
insanların kıt kaynaklara ulaşımında, onları elde etme konusunda belli
rahatlıklar sağlamış olsa da, kapitalist sistem her şeyi olduğu gibi bu kıt kaynakları
(yani bir çok şey gibi yaşamsal gereksinimleri de) doğası gereği
metalaştırmıştır. Zira meta; kapitalist toplumun en temel hücresidir. Yaşam
kaynakları insanlar tarafından edinilmesi en doğal ve insani bir hak olmasına
karşın, kapitalizm bu kaynakları bir meta, bir rekabet ve bir kâr aracına
dönüştürmüştür. Belli tekellerin, bir avuç zümrenin elinde toplanan bu yaşamsal
kaynaklar kâr amacıyla insanlığa pazarlanmaktadır. Alım gücü olmayan milyonlar
bu en doğal yaşamsal kaynaklardan mahrum kalarak ‘yaşamaya’ mahkûm
edilmektedirler.
Kapitalist sistem, şekillendirdiği ve geliştirdiği toplumsal
ilişkilerde, yaşama dair her şeyi metalaştırarak alınıp satılır kılmıştır. Bu
yüzden de kapitalizm ahlaksızdır!.. Aristoteles meta’yı tanımlarken “(…)Sahip
olduğumuz her şeyin iki kullanımı vardır. Biri asıl ve diğeri asıl olmayan ya
da ikincil kullanım” olarak ifade eder. Bu tanımlama Karl Marks tarafından “her
meta kullanım-değeri ve değişim-değeri olmak üzere iki yönüyle görünür”
diyerek, metanın iki farklı karakterini vurgular. Metaların kullanım değerinin
olması için evrensel olarak el değiştirmeli, değişiğim süreci içine girmesi”
gereklidir. Yine “Metaların”der Marks “kullanım-değeri, evrensel olarak elden
ele geçerek, değişim-değerleri oldukları ellerden, kullanım konusu oldukları
ellere geçerek, kullanım-değerleri olurlar.” Marks ve Engels, kapitalist
sistemin doğasından ve bu kıt kaynaklar üzerindeki bir avuç kesimin
hakimiyetinden doğan kaynakların dağılımındaki eşitsizliğin yarattığı
toplumsal, ulusal ve uluslararası çatışmayı 19. yüzyılda kendi koşulları
içerisinde bir çok yönüyle incelemiş ve insanlığın tüm değer yargılarının
meta’ya dönüştürüldüğü kapitalist sistemden kurtuluş için başka bir iktisadi
sistem geliştirmişlerdir. 19.yy da koca bir ütopya olan sistem, 20.yy da Lenin
önderliğinde Bolşevik devrimi ile dünyada bir ilki başarılan sosyalist iktisat
sistemidir. Kapitalist iktisat sistemi meta ve kâr döngüsü üzerine kuruluyken,
insanı merkezine alan sosyalist sistem gelişmeye başlamış,[5] dünyada
iki farklı ve birbirleriyle taban-tabana zıt iki iktisat sistemi ortaya
çıkmıştır. Tarih sahnesine çıktığından buyana günümüzde bu iki sistemin
türevlerini dünyadaki siyasi otoritelerin her biri kullanarak politik açılımlar
gerçekleştirmektedir.
Kapitalist iktisat politikası; yukarıdaki
rakamların çizdiği tabloya karşı “çözümü” iki şekilde ele alıyor. Bu
“çözümlerden” biri açık bir şekilde ifade edilirken ikincisi son derece gizil
bir şekilde insanlara uygulanıyor. Kapitalist sistemin dünya üzerinde hızla
artan nüfusa karşı, dünya kaynaklarının yetersizliğinin ‘çözümü’ olarak sunduğu
birinci yol ve onu açık şekilde ifade ettiği şey; GDO’lu ürünler, protein
değeri yüksek böcekler vs. dir! ‘Doğal’, ‘organik’, ‘bio’ vb. besin kaynakları
kapitalist elitlere ayrılırken, laboratuvarlarda katkı maddeleri ve tarım
ilaçları ile, sentetik maddelerle üretilen GDO’lu yiyecekler, çeşitli
hormonlarla günler içinde büyütülen hayvanlar ve böcekler ise insanlara “besin
kaynağı” olarak sunuluyor! Öyle ki; oksijenin dışında tüm yaşamsal gereksinimlerin,
(suyun dahi) kapitalist tekellerin elinde tutuluyor olması, insanlığın büyük ve
acı trajik gerçekliğinin de bir resmidir. Doğaya ve doğal kaynaklara kâr hırsıyla sahip olup, onlar üzerinden
insanlığa hegemonya kurmaya çalışan kapitalizm asla yeniden üretilemeyecek bir
şeyi; “doğa”yı katlediyor…
Kapitalistlerin dünya nüfusunun artması ve kıt dünya
kaynaklarının ikinci “çözüm” yolları ise daha da trajiktir. Dünya nüfusunun
artışını (dikkat edin niceliksel artışı, gelir dağılımındaki adaletsizliği değil!)
“dengede” tutabilmek için binlerce metot kullanılmaktadır. Bunlardan bazıları;
lokal ve uluslararası düzeyde çıkarılan savaşlar, GDO’lu “besin”lerin
sağlıksızlığı, bin-bir hastalığa yol açması gibi bilinçli olarak
yaygınlaştırılan hastalıklarda yaşamlarını yitirenlerle, insanların yaşam
sürelerinin kısaltılarak dünya nüfusunun “dengede” tutulmasıdır!
Malthus kapanı/kuramı, ya da diğer bir ifade ile Malthus
felaketi!
İktisat politikalarında ve Ekonomideki en popüler, en güçlü
ve en kalıcı kuramlardan biri olan Malthus kuramı ‘azalan verimler kanunu’
fikriyle ortaya çıkmıştır. Ortaya atılan bu kuramın özeti; insan nüfusunun
geometrik biçimde artması (yani 2-4-8-16-32 gibi katlanarak artarken) ve besin
kaynaklarının da aritmetik biçimde arttığı (yani 2-4-6-8-10 gibi eklenerek
arttığı) yönünde olmasıdır. Dünya üzerinde insanoğlunun genişleyerek ve
gezegenin kaynaklarını hızla tüketerek kaçınılmaz yok oluşa doğru yol aldığı
fikri, kapitalizmin aşırı kâr güdüsü yanı sıra şu üç nahoş yöntemi uygulaması
için yetmiştir: kıtlık, salgın ve savaş. Tek elde biriken ve tekellerin,
baronların, oligarkların denetimine alınan sermaye ve buna bağlı olarak da
temel besin maddeleri, kıtlık teorisiyle insanlar yiyecek bulamayacak, bir
vebaya kurban gidecek. Ya da ‘giderek azalan kaynaklar’(!) teorisiyle GDO’lu
maddeler daha fazla kâr hırsıyla üretilecek, veya kıt kaynaklar için insanlar
birbiriyle savaşacak. Dünya nüfusunun bu yöntemlerle kontrol edilmesi
sağlanırken, kaynakların eşit paylaşımı ve dağılımı hiç bir zaman kapitalizmin
bir sorunu olmamıştır!..
Bu durum, kapitalist sistemde yaşamsal kaynakların ve gelir
dağılımının eşit bir şekilde dağılmamasının, en yaşamsal kaynaklar olan ekmeğin
ve suyun dahi meta’ya dönüştürülerek pazarlanmasının, çok küçük bir zümrenin bu
kaynakların büyük bir kısmını elinde tutmasından kaynaklıdır. Yani kaynakların
eşit bir şekilde insanlarla paylaşılmamasının bir ürünüdür. Basitleştirirsek,
birine doğal balık yedirirken, ötekine protein için böcek ve GDO’lu ürünler,
laboratuvarda üretilen kimyasal ürünleri yemeye mahkûm etmiş bir sistemdir
kapitalizm. Bu yüzden kapitalist iktisat politikası insani ölçütlerle değil,
azami kâr prensiplerine göre işlemektedir. İşte insanların ne kadar
yaşayacaklarına dahi karar verdikleri bu “çözüm zenginliği” kapitalist iktisat
politikasının da bir ürünüdür.
***
Kapitalizm meta sistemidir. Duyguların dahi
metalaştırıldığı, temeli sömürü, kâr ve tüketime dayalı bu sistemde her şeyin,
tüm değerlerin ölçü birimi paradır! Para 5.yüzyılda Lydıa uygarlığı tarafından
ticarette karşılıklı ‘değişim sistemine’ alternatif olarak ve daha pratik,
basit ve güvenli olması için değerli madenler seçilerek basılmış ve yeni bir
değişim aracı olarak kullanılmaya başlanmıştır. Para, değerli madenlerden;
altın ve gümüşlerden basılmıştır. Çünkü; bu madenlerin kıt ve sınırlı olması
hem onları değerli ve kıymetli kılıyor bizzat kendisine dair bir talep
oluşturuyorken, bunların üretilmesi ciddi bir emek yoğunluğu gerektiriyordu.
Teorik olarak da bu ikisinin arzı da sınırlıydı. Bu sınırlılık onların değerini
arttırırken kendi içinde de bir değer oluşturuyordu.
Devam Edecek...
[1] http://www.hakkindagenelbilgiler.com/tarihsel-surecte-dunya-nufusunun-artisi-ve-degisimi.html
[2] Aristoteles, De Republica, Birinci
Kitap, Bölüm IX (I.Bekkeri, Oxonii 1837 yayını) Opera, c.c, s.13 vd.
[3] Karl Marks, Ekonomi politiğin
eleştirisine katkı. Sol yayınları. s.41.
[4] Karl Marks, Ekonomi politiğin
eleştirisine katkı. Sol yayınları. s.57.
[5] Nikitin, Ekonomi Politik. Sol
yayınları. s.362.
Kripto
paranın Ekonomi Politiği-II
Kripto
paranın Ekonomi Politiği-II
H.GÜRER
14 Nisan 2018
“Değer” nasıl ortaya çıkar? Onu ne belirler?
Meta üretiminin ekonomik yasasına değer
yasası denir. Değer yasası, metaların değişimi, onların üretimi için toplumsal
bakımdan gerekli-emek miktarına göre gerçekleşir. Başka bir deyişle, değer
yasası, metaların birbiriyle değişimin, bir değere göre yapıldığı anlamına
gelir. Bu demektir ki, değişimi yapılan metalar, eşit miktarda toplumsal
bakımdan gerekli emek içerirler. Bundan dolayıdır ki, bir metanın fiyatı
(fiyatın, değerin para biçiminde ifadesi olduğunu anımsayalım) kendi değerine
tekabül etmelidir. “Ekonomi Politik” kitabında “Bir meta değerinin, başka bir
metanın değeri ile belirlenebilir hale gelmesi, değerin tam yada gelişmiş
biçimidir” [2] der Nikitin. Ve devam eder; “Meta
üretimin çoğalması ve değişimin genişlemesi, tek bir eşdeğerin kabûlünü zorunlu
kıldı, çünkü, genel eşdeğer olarak kullanılan metaların birbirinden farklı
olmaları, değişimin gelişmesini zorlaştırıyor, genişleyen pazarın gereksinimleriyle
çelişkiye düşüyordu.
Bu çelişki, değerli madenler olan altına ve gümüşe, gittikçe artan şekilde,
gelen eşdeğerlik rolü verilerek çözümlendi. Sadeleştirecek olursak; “değer”
oluşumunun iki evresi vardı. Birincisi; kendisinden bir değeri olması, sınırlı
miktarda veya az bulunması! İlk zaman paraların basımının değerli madenlerden
(altın veya gümüş) seçilmeleri bundandı! (Böylece para, bir ödeme aracı olarak
görev yaptı.) Bu değerli madenlere karşı devasa talepler her daim söz
konusuydu. Ancak bu ikisinin arzı sınırlıydı! Bunun yanı sıra o ürünlerin
üretilip işlenmeleri için ciddi emek yoğunluğunun gerekmesiydi. Bu özellikler,
o ürünün değerini de ortaya koyan kriterlerdi. Şunun altını çizmekte fayda var;
bu üretilen değer tek başına bir şey ifade etmiyor. Çünkü aynı zamanda bu
değeri ortaya çıkaran arz ve talep ilişkisi olmalı. Üretilmesi için ne kadar
emek harcanırsa harcansın, bir ürünün talebi yoksa, onun değeri; yani bu
değerin parasal bir karşılığının olması mümkün olmuyor. İkincisi; talep edilir olmasıdır.
Ya da herhangi bir otoritenin bir değer biçmesi “bu madde şuna eşittir” demesi,
gereklidir.
***
Dikkat çekmek gerekir ki, insan
eylemlerinin zamanlar üstü genel tavrı mübadele yani değiş tokuş, takas
olmuştur. Para ortaya çıkmadan önce, basit değiş-tokuş uygulanırdı, yani bir
nesne, başka bir nesne ile doğrudan değişilirdi. Paranın kullanıldığı andan
başlayarak, bir metanın başka bir meta ile değişmesi, gümüş aracılığıyla
yapıldı. Önce bir meta, para karşılığı satılır sonra da para aracılığıyla yapılmasına
meta dolaşımı adı verilir (meta-para-meta.) Ama meta, alıcıya geçince dolaşımın
durduğunu, oysa paranın dolaşım alanında sürekli olarak kaldığını, yani onun
elden ele geçtiğini belirtelim. Metaların dolaşımında, paranın, aracı olarak
kullanılması böyledir, o bir dolaşım aracıdır. [4] Marks’ın başka bir ifadesi ile;
“M-P-M formülünde meta P-M-P formülünde ise para hareketin başlangıç ve sonuç
noktasını oluşturur. Birinci formülde para, metaların değişim aracıdır; ikinci
formülde ise, paranın, para olmasına olanak veren metadır.” [5]
Lydıa uygarlığından, Atina Dekadrahmisine
ve oradan günümüze dek paranın evrimi, sistemlerin evrimine koşut olarak
gelişmiş, değişmiş, evrensel bir niteliğe ulaşmış ve tüm değerlerin ölçü birimi
haline dönüşmüştür. Metanın para olarak belirlenen değerine, o metanın fiyatı
denir. Fiyat, meta değerinin para olarak ifadesidir. [6] Altın ve gümüş, (türdeş oldukları,
bölünebilmeleri, hacimlerinin küçük oluşları vb. gibi) ortak özellikleri
dolayısıyla, genel eşdeğer haline gelmişler ve paraya dönüşmüşlerdir. [7] Tarih sahnesine çıktığı günden bu
yana bir çok iktisatçının parayı tanımlama uğraşı olmuştur. Paranın tanımı en
doğru şekliyle; genel insan eylemleri bilimi olan praksiyoloji içinde anlam
bulur. Buna göre de; ortaya çıktığı günden bu yana her toplumda insanlarca
kabul görmüş ve müşterek kullanılan bir mübadele/değiş tokuş aracıdır. Yine
para; herhangi bir ürün veya objenin, (hatta günümüzde duygu ve değer
yargılarının!) bir ölçüt birimi, bir değer karşılığı, bir evrensel fiyat
kıyasının eş değer adıdır diyebiliriz. Para, toplumsal görevi, diğer bütün
metaların değerini belirlemekten ibaret olan belirli bir metadır. Paranın
ortaya çıkışıyladır ki, bütün metaların değerleri, para ile ölçülmeye
başlanmıştır. [8] Peki gerçek ifadesi ile para nedir?
Bize göre para, altındır ve her şeyin evrensel eşdeğeri YİNE altındır!
Altın, her türlü mübadele (değiş tokuş)
eyleminde taşınması, tartılması, mübadele edilecek ürünlerle eşitleme durumu
oranında ufaltılıp-büyütülerek pratik işlemlerde bulunulması açısından basit ve
olağan olmayan külfetli ve güvenli olmayan bir sorundu. Çünkü Altının taşınması
saklanması, tartılması, içine başka madenler karıştırılıp saflığının
düşürülmesi ve tüm bu işlemler sırasında aşınması gibi sorunlar söz
konusuydu.Ancak tüm bunları ortadan kaldıracak ve mübadele eylemini
basitleştirecek başka bir ürün ile eşitlenerek değeri korunabilecek, değiş
tokuş eylemleri basitleşebilecekti. Bunun için de devletler ironik bir şekilde
altının değerini, bastıkları kağıt paralarla eşitlediler. Her devlet kasasında
bulunan altına eşdeğerde paralar bastı. Bastıkları paranın karşılığı
(garantisi) kadar altını kasalarında tutmaya başladılar. Böylece kağıttan
altınlar yaptılar. Ve kitlelere “üzerinde mührümüz olan bu kağıtlar şu kadar
altına eşittir” dediler. Para, evrensel bir değer ölçme birimi haline işte
böyle geldi. İlerlemiş bir meta ekonomisinde, para bir çok görevler yapar:
metaların değer ölçüsü, dolaşım aracı, birikim ya da servet biriktirme, ödeme
aracı ve hatta evrensel para [9] misyonunu yerine getirir. Meta
ekonomisinin gelişmesiyle, para, biriktirme aracı yada servet biriktirme aracı
olma görevini de yerine getirir. Para, zenginliğin evrensel simgesidir. [10]
Şu noktaya da açıklık getirmeliyiz:
Altının değeri neden evrenseldir? Çünkü devletlerin bastığı paralar gibi ulusal
bir kimliğe sahip değildir. Değeri, niteliği, kıtsal gerçekliği ile
evrenseldir! Sömürü üzerine kurulmuş toplumsal yapılarda (kölecilikte,
feodalitede, kapitalizmde), sikke, sınıfsal bir niteliğe bürünür, o, bir sömürü
aracıdır. [11] Marks’a göre, sikke, dünya
pazarında, ulusal üniformasından soyunur ve para görünüşünde değil, (…) altın
ya da gümüş külçeler olarak ortaya çıkar. [12] Dolayısıyla hiçbir devletin krizi,
savaşı, enflasyonu, bunalımları vb. vb. altının değerine müdahale edemez. Yani
herhangi bir devletin yaşadığı bir savaş ve ya bir kriz, bastığı paraları bir
kağıt paçavrasına getirebilir, ancak bu durum altını etkilemez. Bunun
düzinelerce örneği mevcuttur tarihte. Yani altının sınırlı, kıt ve talep gücü
yüksek ve arz oranın yoğunluğu özel bir maden oluşundan dolayıdır. Tüm bunlar
insanın ona değerini yitirmeyecek bu ayrıcalığı vermesini sağlamıştır.
***
Kağıttan altınlar…
Altın ve altının garantisi-karşılığı basılan kağıttan altınların ifadesi olan
ve evrensel bir mübadele aracı olan para ile sistem uzun yıllar kusursuz
yürüdü. Dünya nüfusunun artışı, insansal gereksinimlerin ve emek gücünün
artışıyla birlikte sanayi de, ekonomi de, ticarette, bu paralelde gelişti. Tüm
bunların özellikle de ticaretin gelişimi, merkez bankalarının daha fazla para
gereksinimini ortaya çıkardı. Bu daha fazla altın demekti. Ancak kıt olan altın
dünyanın dört bir yanına eşit dağılmadığı gibi, onu elde etmenin diyalektik
döngüsü, karşılığında yine altın verme gerçekliğiydi! Yukarıda ne demiştik? Her
şeyin evrensel değeri altınise, altın üretici ülkelerden altın stoklamak ve
onun garantisi altında para basmak için karşılığında yine para-mal yani yine
altın vermek gereklidir. Bu garip durum dünya devletlerinin karşı karşıya
kaldıkları temel açmazdı. Bu açmaza merkez bankalarının altın bulamaması da
eklenince durum daha bir açmaza dönüşüyordu.
Kapitalist sistemin bu ölümcül
tıkanıklığına baypas yapması gerekiyordu. Bunun için I.Emperyalist paylaşım
savaşı rahminde Ekim devrimini döllemiş ve doğumuna neden olan koşulları
olgunlaştırmış ve kapitalist dünya için bir çatırdama, kırılma içermiş olsa da,
altın-para denklemindeki ölümcül tıkanıklığı ve onun yapısal krizini aşmada da
belirleyici olmuştur. I.Emperyalist paylaşım savaşıyla birlikte altın ihracatı
ve ithalatı zorlaşır. Savaşı ve yıkımların maliyeti karşılanamaz hale gelir. Bu
durum karşısında kapitalist dünya (ABD hariç) 1914 yılında parayı altının
güvencesi karşılığında basmaktan ve eşitlemek zorunluluğundan vaz geçer.
Böylece tüm dünya devletlerinin bastığı paraların (ABD’nin hariç) karşılığı da
olmaz. Para, o saatten sonra ‘şeylerin’ değerini belirleyen bir meta olmaktan
çok; onu basan devletin siyasal, askeri, ekonomik ve otoriter gücünü ifade eder
hale gelir. ABD ise diğer ülkelerin aksine 1944 yılında Bretton Woods
görüşmesinde dünyaya dolar ihraç edip karşılığında altın rezervi bulundurmayı
taahhüt eder. Bu durum 57 yıl sürer ve 1971 yılında ‘Nixon Şoku’ ile parasını
altına eşitleyen son devlet olarak bu durumu sürdüremeyeceğini kabul edip ilan
etmesinin ardından bu karşılıklık sistemi ortadan kalkmış ve dünya ülkelerinin
bastığı hiçbir paranın da artık karşılığı kalmamış olur. Paranın evrensel çapta
‘şeylerin’ genel eşdeğer kabulü dışında bir karşılığı kalmamıştır. Bu durum
kapitalist sistem için son derece yaşamsal ve geleceği şekillendiren bir
dönüşümdür. Çünkü artık para kağıttan altın olma niteliğinden itibari
para [13]
niteliğine dönüşmüştür!
Kapitalizm, sistemin döngüsünü, ihtiyaç
duyduğunda bastığı ve karşılığı olmayan kağıtlar üzerinden sürdüren, bunu da
dünyaya kanıksatan korkunç bir manipülasyon oyununu başarmış olur! Çünkü
İtibari para hükümet kararına dayalı çıkartılan, altın, gümüş vs. karşılığı
olmayan, altında imzası olan yere ve düzenlediği kâğıdın taklit edilemeyeceğine
güven üzerine kurulmuş, mal ve hizmet alışverişi için kullanılan banka kâğıdı
veya kâğıt para demektir. [14] [15] Kısacası, para eğer altına
(herkesin üzerinde anlaştığı gerçek mal-para) %100 oran ile bağlı değilse o
paranın arzının sınırsız artışı doğal değil yapay olarak büyüyen bir ağaç
dalıdır. Ve ağaç dalları sonsuza kadar büyüyemez…
İtibari para tüm dünyanın sandığının
aksine güvenilir bir şey değildir.Çünkü hükümet kararına dayalı çıkartılan,
altın, gümüş vs. karşılığı olmayan bir paradır. Ve devletin yanlış yöntemler
uygulayıp yanlış yönetilmesi halinde savaşa girip, bunalıma sürüklenmesi,
sarsılarak ekonomik faaliyetlerinin sekteye uğradığı an bastığı itibari para
değersizleşecek para olma özelliğini yitirip gerçek değerine, sadece bir kâğıda
dönüşecektir. Bu da güçlü ve gelişmiş kapitalist devletlerin, zayıf ve
gelişmemiş ülkeler üzerinde hegemonyasını sağlamayı, onları sömürmeyi getirir.
Kapitalist rekabetin yalnızca meta üretimi ve ihracatıyla sınırlı tutulup
güdükleştirilmediği yön tam da bu noktadır. Bu olgusal gerçeklik, her ne kadar
sömürünün niteliğini meta eksininden ayırmasa da, devletlerin devletler,
ulusların uluslar üzerindeki sömürüsünün ve hegemonyasının da önünü açan temel
olgulardan birini oluşturmuştur.
ABD doları nasıl dünya parası oldu?
“Bir eylemin ahlaklı
olabilmesi için
hiç bir çıkar taşımaması gerekir.”
(Immanuel Kant)
Kendimizi bildiğimizden bu yana dünyanın dört bir köşesinde doların geçerli
olduğunu biliriz. Ancak bir gün olsun “neden dolar dünya parası?” sorusunu
sormamışızdır. Dolar dünyada evrensel para işlevini üstlenmiştir dedik. Peki
ama bunu nasıl başarmıştır? Doların bu kadar yaygın kullanılmasının en önemli
nedeni, Bretton Woods para sistemidir. Bu sistem, Temmuz 1944 yılında
II.Emperyalist paylaşım savaşı yıllarında 44 müttefik ülkenin ABD liderliğinde
ABD'nin küçük bir kasabası olan Bretton Woods'da toplanan Birleşmiş Milletler
Para ve Finans konferansında ortaya çıkan iktisadi sistemdir. Uluslararası para
sisteminin kurallarını belirleyen bu anlaşma, Dünya Bankası ve Uluslararası
Para Fonu'nun (IMF) kurulmasına da karar vermiştir. [16]
Burada ABD dolarının altına, diğer para birimlerinin
de dolar üzerinde altına sabitlendiği bu sistemin önemli bir özelliği,
sistemdeki paralardan sadece doların altına dönüştürülebilir olmasıydı. Bu da,
elinde dolar biriken ülkelerin, nasıl olsa istedikleri zaman bunu altınla
değiştirebilecek olmalarının getirdiği rahatlıkla, dolar tutmaya devam etmeleri
gibi bir alışkanlık yarattı.1971’de bu sistemin çökmesine rağmen, dünya
ticaretinin çok büyük bölümünü yapan bu ülkeler doları kullanmaya ve rezerv
para olarak tutmaya devam ettiler. [17] Bu
yüzden Amerikan doları, dünya ticaretinde en yaygın kullanılan para birimi
gerçekliğini sürdürüyor. Uluslar arası ticaretin yaklaşık %60’ı dolar ile,
yaklaşık %20’si euro ile, kalanı ise diğer para birimleri ile
yapılır.Uluslararası rezervlerin de büyük bölümü bu iki para biriminden ve
altından oluşur. Bugün tüm dünyada yaklaşık olarak 7 trilyon dolar değerinde
döviz, yaklaşık 4 trilyon dolar değerinde altın rezervi tutuluyor. [18]
Ekim 2017 tarihinde The Wall Street
Journal gazetesi; "Bitcoin’i unutun IMFCoin'i duydunuz mu?” başlığı ile
IMF Başkanı Christine Lagarde, İngiltere Merkez Bankası tarafından düzenlenen
forumda yaptığı konuşmasına yer vermişti. Bu bir çok haber kaynağında “Dolar
tarih oluyor! İşte dünyanın yeni para birimi” başlığıyla yansıtılmıştı. IMF
başkanının bu açıklaması hiç de sürpriz değildi. Çünkü aktüel olarak yüzlerce
kripto para tüm dünya ülkelerinin denetiminden uzak işlem görmekte.
Devam edecek...
[1] Ekonomi Politik, Nikitin. Sol yayınları. syf:62.
[2] Ekonomi Politik, Nikitin. Sol yayınları. syf:54.
[3] Ekonomi Politik, Nikitin. Sol yayınları. syf:55.
[4] Ekonomi Politik, Nikitin. Sol yayınları. syf:57.
[5] Ekonomi Politiğin Eleştirisine Katkı, Karl Marks. Sol yayınları.
syf:143.
[6] Ekonomi Politik, Nikitin. Sol yayınları. syf:56-57.
[7] Ekonomi Politik, Nikitin. Sol yayınları. syf:55.
[8] Ekonomi Politik, Nikitin. Sol yayınları. syf:55.
[9] Ekonomi Politik, Nikitin. Sol yayınları. syf:56.
[10] Ekonomi Politik, Nikitin. Sol yayınları. syf:58.
[11] Ekonomi Politik, Nikitin. Sol yayınları. syf:59.
[12] Ekonomi Politik, Nikitin. Sol yayınları. syf:59.
[13] 17. asırda İngiliz kuyumcuları ellerindeki altın ve kıymetli eşyaların
kaybolma ve çalınmaya karşı teminat altına almak için Londra’daki darphaneye
teslim ediyorlardı. 1640 yılında İngiltere Kralı I. Charles'ın tüccarların
Londra Kulesi'nde saklanan altın külçelerine el koyunca devlete olan güven
sarsılmıştır. Bunun üzerine kuyumcu olan Goldsmith'ler kasa yaptırıp bu
külçeleri orada saklamışlar ve bunların karşılığında(Goldsmith Kağıdı) adı
verilen hamiline yazılı bir kâğıt vermişlerdir. Ülkede yaygınlık kazanan bu
kâğıtlar ilk banknot sisteminin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. 1963 yılında
Londra Mahkemesi Goldsmith'lerin tam karşılığı olmayan kâğıt vermesini
yasaklamıştır. Kaynak: Dünyada ve Türkiye'de bankacılık sektörünün gelişimi ve
Türkiye'de kamu bankalarının yeniden yapılandırılması
[14] https://tr.wikipedia.org/wiki/İtibarî_para
[15] http://www.idealhaber.com/yazar/koray-pehlivanoglu/bitcoinin-ekonomi-politigi-(1)/396.html
[16] https://tr.wikipedia.org/wiki/Bretton_Woods_sistemi
[17] http://t24.com.tr/yazarlar/h-bader-arslan/dolar-neden-dunya-parasi,390
[18] Bkz. Aynı kaynak.
Kripto
paranın Ekonomi Politiği-III
Kripto
paranın Ekonomi Politiği-III
H.GÜRER
19 Nisan 2018
Kripto paranın oluşumu
“Para nihayetinde bir algı meselesi”
Adam Smith
Kripto paranın oluşumu için Blockchain sistemini anlamak gerekiyor. Bitcoin’in
finansal bir değer olarak popülerleşmesi Blockchain’in arka planda kalmasına
neden olsa da, Blockchain sistemi geleceği şekillendirme dinamiklerine sahip.
Son yıllarda bir finansal değer olarak dünyanın gündemine giren ve
klasik kapitalist iktisat sistemini tehdit eden dijital/kripto paraların; alt
yapısını ve üretimini sağlayan, para madenciliğine Blockchain denilmektedir.
Blockchain (Blok Zinciri), yüksek teknolojik donanımlı
bilgisayarlarda üretilen, kodlar arasında yani veriler arasında bağlantılar
(zinciler) oluşturmak anlamına gelir. Ki, coin üretimin esası
budur. Bu üretilen blok zincirli kodların bir araya gelmesi ile oluşan her bir
veri, coin yani kripto-para olarak adlandırılır. Günümüz Internet dünyasında
pek çok alanda (multimedya, haberleşme, web ara yüzü vb.) veri transferi
yapılmaktadır. Blokzincir ise, bu verilerin haricinde değer atfettiğimiz
varlıkları da transfer etmemizi sağlayan dağıtık bir veritabanıdır.
[1] Blockchain
teknolojisi ile insanlık tarihinde ilk kez, birbirini hiç tanımayan, yüzünü
görmeyen, dünyanın dört bir köşesinde ki insanlar birbirine güven duyabilir ve
birebir işlem yapabilir. Bu güven büyük kurumlar aracılığıyla değil, iş
birliğiyle, şifreleme ile, bir çeşit akıllı kodlama ile
oluşturuluyor.
Kripto para dijital ortam üzerinde
yazılım uzmanları tarafından yüksek performansa sahip bilgisayarlar ile
üretilen ve sanal dünyada ‘coin’ olarak adlandırılıp dünya pazarında banka gibi
merkezi otoritelere ihtiyaç duymadan, onların denetimi dışında kalan ve
transferi yapılabilen ve para yerine kullanılabilen alınıp satılabilen veri
aracıdır. Bu veri, aynı zamanda uçtan uca elektronik nakit sistemdir...
Bir mal yada hizmetin değerlenmesi
arz-talep durumu ile doğrudan bağlantılıdır. Yani Türk lirasının dünya
pazarında talep görmesi Türk lirasının Euro gibi para birimleri karşısında
değer artışını sağlar. Tam tersi durumda Türk lirasının değerini azaltır. İşte
bu durum göz önünde bulundurulduğunda kripto para (coin); hiçbir devlet ya
da kuruluşun para değerinin dünya piyasasındaki değer ve konumundan doğrudan
etkilenmeden tamamen piyasadaki arz-talep durumuyla değerini arttırması ile
hızla değer kazanmaktadır. Kripto paranın bir diğer avantajı ise kopyalanamaz
olmasıdır. Yani 1 coin’in üretimi o kadar zor ve algoritması karışıktır ki
kopyalanması ve ulaşılabilmesi çok ciddi yatırımlar ister.
Kripto paranın en gözdesi;
Bitcoin ve madenciliği üzerine…
Her kim ki Bitcoin üreticisi/madencisi olmak isterse yapılacak şey çok
basit; Bitcoin yazılımını ve beraberinde güncel muhasebe defterini indiren
yüksek donanımlı her bilgisayar, o andan itibaren işlem gücünü sisteme katarak
işlemleri doğrulamaya ve kayıt hizmeti vermeye başlıyor. Ve artık bir Bitcoin
madencisi oluyor.
[3] “Madencinin” sisteme sağladığı
temel iki şey var. Birincisi; yapılan işlemleri doğrulayan ve kayda geçiren bir
muhasebeci misyonuna sahip olması. İkincisi; bilgisayarının sağladığı işlem
gücü ve harcadığı elektrik ile sunduğu doğrulama ve kayıt hizmeti
karşılığında sistemin yeni Bitcoin yaratmasına olanak sağlaması. Yeni üretilen
ve dolaşıma giren bu Bitcoin madencinin e-cüzdanına aktarılıyor. Madenci,
Bitcoin elektronik cüzdan hesabına geçen bu yeni Bitcoini yine sanal ağlarda
farklı şeylerin alımı ve satımı için kullanarak dolaşıma sokuyor. Yani
yeni-yeni Bitcoinlerin yaratılması ve sanal ağda dolaşıma sunulması gerçek bir
hizmet, emek ve fiziksel olarak harcanmış bir enerji miktarı karşılığında
gerçekleşiyor. Bir Bitcoin yaratmak için ağın toplamında harcanan enerji
karşılığının bin dolar mertebesinde olduğu hesaplanıyor. Madenci ayrıca,
yapılan işlemden yaklaşık binde bir oranında bir transfer ücreti kazanıyor.
Bitcoin ağının ve madencilik teknolojisinin sürekli gelişimini sağlayan bu
getiri beklentisi.
[4] Bitcoin üretimi, dağıtılmış ağ üzerinde
Blockchain sistemi tarafından birbirine zincirlenmiş ve Blockchain yazılımı
yüklü birden çok bilgisayarın her işlemi rasgele birden çok bilgisayardan
doğrulama yaptırmak zorunda olduğundan, ağdaki herhangi bir noktanın
(bilgisayarın) kırılıp usulsüzlük yapılması yeterli olmuyor, ağdaki
bilgisayarların çoğunluğunun aynı şekilde kırılması gerekiyor ki bu olanaksıza
yakın bir zorluk derecesinde.
[5]Zincirleme bir modelle inşa edilen, takip edilebilen ama kırılamayan
Blockchain teknolojisi, bir merkeze bağlı olmaksızın işlem yapmaya izin
veriyor. Böylece işlemler direkt olarak alıcı ile satıcı arasında üçüncü bir
aracıya (Banka vs.) gerek duyulmadan ve güvenli bir şekilde gerçekleştirebiliyor.
Tıpkı bir zamanlar Napster üzerinden kişiler arası müzik paylaşımının yapılması
gibi.
[6] Üretimi zor
ve kopyalanamaz olması sebebinden dolayıdır ki; dünya ekonomi devleri Bitcoin
ve benzeri alt coin kripto-para ticareti yapan firmalara yatırım yapıyorlar.
Kripto para sadece “e-cüzdan” dediğimiz sanal
ortamlarda rastlayabileceğimiz bir paradır aslında. Bu durum insanlara güven
sorunu oluştursa da şuan bankalardaki paralarımız bizim karşımıza sanal
ortamlarda da çıkmaktadır. Yani dünya hızla sanal ortam üzerinden yönetilmeye
başladığına göre artık kripto-para kullanılması kaçınılmaz son olarak görülmektedir.
Kripto
Paranın dünyadaki dijital döngüsü
“Tekniğin gelişimi, insansal
ihtiyaçların kaynağıdır.
İnsan aklının bilimsel verilere ve
bilgiye dayalı bir üretimi olan teknoloji;
yine onu (insanı) geliştirir ve
şekillendirir.” (H.GÜRER)
Yeni, eskinin bağrında, onun rahminde doğar ve
bilinmeyene atılan cesur adımlarla ortaya çıkar. Onu ilk benimseyenler sonradan
herkesin gideceği yolları açanlardır. Genellikle ilk süreçte açılan yollar
garipsenir, ret edilir, kapatılır. İlk açılan yolun kapısından geçen kişi(ler)
vurulur, katledilir! Yeni herkes tarafından bir anda kabullenilmez çünkü! Ama
yine de o kapıdan biri(leri)nin vurulacağını bile bile geçmesi gerekir. Vurulan
kişi(ler) o bilinmeyene cesur adımları attıkları ve kapıyı yıkıp geçtikleri
için bugün sahip olunan özgürlükleri herkes yaşayabiliyor ve teknolojileri
herkes kullanabiliyor…
2008'de finansal endüstri çöktü ve belki de buna
uygun olarak, Satoshi Nakamoto isimli kimliği bilinmeyen kişi veya
kişiler adına sanal para denilen temelinde şifre para birimi
kullanan dijital nakit için bir protokol geliştirdiği bir kâğıt
yarattı. Bu şifreli para birimi üçüncü bir tarafa ihtiyaç duymaksızın
insanların güvenle işlem yapmasını sağladı. Görünüşte basit olan bu eylem,
dünyayı tutuşturan bir kıvılcımı ateşledi. Bu durum herkesi
heyecanlandırdı, kimilerini dehşete düşürdü kimilerinde ise ilgi odağı
oldu.Birçok yerde durum buydu.Kafanız Bitcoin hakkında karışmasın.Sanal para
bir mal varlığıdır; iner ve çıkar.Eğer borsacıysanız, ilgi alanınızda olmalıdır.Daha
genel anlamda, şifreli para birimidir.Bir ulus devlet tarafından kullanılan
resmi para birimi değildir. Ondan daha faydalıdır. Yani sanal para, blok
zincirinin sadece bir tanesi.Daha bir sürü var. Etheryum blok zincirini,
Vitalik Buterin isimli bir Kanadalı geliştirdi. Bu kişi, 22 yaşında ve bu blok
zincirinin alışılmadık bazı yetenekleri mevcut. Bunlardan biri, akıllı
anlaşmalar yapmanızı sağlaması. Yani duyduğunuz şekilde. Kendi kendini
düzenleyen bir kontrat. İcra, yönetim, performans ve ödeme işlerini halleden,
içinde de bir nevi banka hesabı olan insanlar arasındaki bir sözleşme. Bugün,
Etheryum blok zincirinde, her şeyi yapmak için devam eden projeleri var. Borsa
için yeni bir ikame yaratmaktan, politikacıların vatandaşlara karşı sorumlu olduğu
yeni bir demokratik model yaratmaya kadar her şey. [7]
Satoshi Nakamoto isimli bu kişi yada grup 2008 yılında kriptolu
e-postayla Bitcoin denen bu sistemle ortaya çıkıyor! Kriptografide çok çok iyi
biri Nakamoto. Ki, kimliğini bugüne dek koruyabilmiş olması da, Blockchain
yazılımındaki kusursuzluğuyla da bunu göstermiştir. Onunla yalnızca yazışarak
görüşebilen Bitcointin kripto yazıcıları, onu hiç görmemelerine karşın, onun
genç bir japon-Amerikalı kodlayıcıya benzediğini ifade etmekteler. Hal Finney
bir kriptograf ve Nakamoto ile çalışan ilk kişidir. Ve tarihte ilk bitcointi
Nakamoto’dan alan kişidir!
Bitcoin’e ilk dönem ihtiyaç duyanlar, Ross Ulbricht’in
internetin “derin internet”i olarak bilenen Deep Web’te
alış-veriş yapanlar olmuştur. Deep Web; yani internetin
karanlık yüzü olarak da bilinen “derin ağ, derin internet, gizli
internet, saklı internet, karanlık ağ” tanımları da yapılan Google-Yahoo
gibi arama motorlarıyla erişilemeyecek olan bu “özel” ağda binlerce site var.
Bu sitelerin tamamının ismi de “derin ağ”, “karanlık ağ” yani Deep Web’tir.
İşte Deep Web’de bulunan sitelerden ve en meşhurlarından biri de “Silk
Road”dur. Silk Road olarak yaratılan bu ticaret sitesi Deep Web’in en büyük
yasadışı ticaret sitesidir!
Silk Road, Bitcoin denen, kesinlikle alışılmadık ama
kullanılabilir bu kripto dijital parayı alıp her şeyi satabilen, serbest bir
pazar olan modernleştirilmiş, pratik bir kullanıcı ara yüzü ile birleştirmiş
oldu. Deep Web’in tüm sitelerinde kullanılan temel para birimi Bitcoin! Silk
Road sitesinin milyar dolarlara ulaşan ticari hacmi, dijital para üzerine
kurulu! Böylece alıcı da satıcıda birbirini tanımıyor. Kimlik gizliliği esası
son derece güçlü bir şekilde sağlanıyor. Dijital para transferi için bir banka
hesabına, isim soy isime, kimlik bilgilerine gerek yok. Bu da kimliğin
deşifrasyonunu engellemek için yeterli.
Her hangi ulusal veya uluslar arası bir bankanın rolü
olmayan Bitcoin, bilgisayardan bilgisayara alınıp-verilen-devredilen bir para
sistemi. Bu sistemin yazılımının ilk başladığı günden bu güne geçen 9 yıl gibi
kısa zamanda Wall Street’i sarsan ve geleceğini tehdit eden bir nitelik
içeriyor. Bu niteliğinden dolayı finans alanında yüz yılı ardından bırakmış,
Wall Street üzerinde toplanmış finans kuruluşlarının ve New York borsasının
geleceğini, onların beslendikleri iktisat teorilerini sarsıyor! Düşünün, kural
ve gözetim olmadan, ceza ve vergi olmadan, serbestçe işlem yapılabilen bir
piyasa yaratabilmesi fikrine çok büyük ve aleni bir darbe indirilmesi de
şarttı. Çünkü Bitcoin internetin anonim kısmını paraya çevirdi. Böylece
hükümetlerin, egemen güçlerin alıp-satmanızı istemediği şeyleri alıp satmanızı
mümkün kıldı. Bu kısa zaman dilimi içinde dünya parası olmaya doğru ilerlerken,
bir çok ülke kendi ‘coint’ini yaratma uğraşı içinde.
Deep Web’de neler var?
Google ve Yahoo arama motorlarında
ulaşamayacağınız şeyler! Çoğunlukla kirli şeyler. Tabi kimi zaman devletler ve
devlet yetkilileri hakkında, kişiler hakkında gizli belgeler. Mesela wikileaks
belgeleri ilk olarak burada yayınlandı! Edward Snowden’in yaptığı açıklamalarda
yine burada ilk olarak yayınlanmıştı. Yani devletlerin suçlarına dair,
devletler tarafından saklanmak istenen ve devletlerce ifade “özgürlüğü
sayılmayan” önemli belgelerin paylaşıldığı belgelerden tutalım da türlü sapık
video ve fotoğraflar, dolandırıcı, katil ve kısacası “yasal” olmayan akla
gelebilecek her şey!
Ross Ulbricht’in yaptığı Tor (anonim ağ sistemi) ile
Bitcoin’in bir kombinasyonunu kurmaktı. Yani internetin anonim kısmını paraya
çevirmekti. Bu, akla gelebilecek her türlü kaçak malı almada kullanılan,
teoride son derece anonim bir paranın geçtiği ve yine teoride son derece anonim
bir web sitesiydi. Bunun denetimini sağlayamayan sistem bu yüzden de gerek Deep
web’i gerekse o ağda en büyük yasa dışı ticari siteyi kuran Ross Ulbricht’i
cezalandırarak Bitcoin’e yönelik bir mahkumiyet geliştirdi. Zira Ross
Ulbricht’in cezalandırılması var olan yasalarla çizilmiş sistemi Tor, Bitcoin
vb. yazılım ağlarıyla sistemi delme, onu tehdit etmeye devam edenlere bir ibret
olmalıydı! Çünkü onlar için “Bitcoint kullanmak denetimsiz piyasalar ve
teknolojilerle açık kaynak kripto paralarla haltlar karıştırmak isteyen herkes,
bunu yapmaya kalkar ve devam ederseniz sizi en ağır cezalara çarptırırız”dı!
Böylece Ross Ulbricht tutuklanır ağır hapis cezasına çarptırılır (ömür boyu) ve
kurduğu Silk Road sitesi kapatılır.
Bitcoinlerin yasal statü kazanmasının bir yolu vardı.
O da hükümetlerin denetimine girmesi, onların kontrolünde olup, onlara vergi
vermesiydi! Bu işi yapacak bir borsa yoktu! Oluşmasının yolu da buydu! Bitcoin
gibi dijital paralara hükümetlerin ilk tepkisi “uyuşturucu satıcılarının
sığınağı/yatağı” olmuştur! Bu şekilde insanların ilgisini uzak tutmaya
çalışmışlardır. Bunun sebebi, takip edilemiyor olmasıdır!
İnternette bir suç işlendiğinde “siber dedektifler”
izinizi bulabilirler. Çünkü IP adresiniz vardır. Bu IP adresi telefon numarası,
evinizin adresi gibidir. Bilgisayarınızdan girdiğiniz her web sayfasında giriş
yaparken bu IP adresinizin izi kalır. Böylece nerelere girip çıktığınız kolayca
bulunur. Ancak “Tor” ağında bu olanak yoktur. Çünkü “Tor” bir anonim
sistem/ağdır ve Tor tarayıcısını kullandığınızda IP bilgileriniz bilgisayardan
bilgisayara atlar. Sürekli IP adresi değişir. Tor ile gezinti yaptığınız süre
içinde yüzlerce binlerce IP adresi üretilir. Böylece orijinal IP adresinizi
bulmak imkansızlaşır!
Tor tarayıcısında ki diğer bir güvenlik ise, sizin
Google veya Yahoo tarayıcıları üzerinden eriştiğiniz/girdiğiniz
siteler-sayfalar sizin bilgilerinizi kaydeder! Bu da sizin hacklenmeniz için
bir güvenlik açığıdır! Ancak Tor tarayıcısıyla yapacağınız girişlerde
bilgilerinizin bu “bilgi bankalarında” toplanması sağlanamaz ve bir derece daha
“güvenli” gezinebileceğiniz gibi hacklenmeniz de kolay olmaz!
Tor’un benzer kullanımları olan diğer bileşenine ise
“Tor gizli servisleri” denir. Bu “Tor gizli servisleri” basit tanımıyla sonunda
“com” olmayan bir url’dir. Yani sonunda “com” yerine “onion” vardır. Tor’un
kendine ait bu alanında gözetim ya da kural olmadan web sitesi açabilir ve
özgürce ticari-siyasi vs. işlem yapabilirsiniz! Basit ifade ile bu karanlık ağ,
interneti gözetimi altında tutan egemen güçlerin görüş alanının bir nebze
dışındadır!
Bitcoin’le ilgili olarak mevzuat elbette büyük bir
sorun. Çünkü Bitcoin’in çıkışı “çıkıp her şeyi alt üst edeceğiz” şeklinde.
Ama diğer yandan “yasal” kanuna uyma sorunu da var! Bu bir çelişki gibi gözükse
de “yasal” olmayan para aklama işini günümüz sistemi ve bankaları icat
etmiştir. Onların yasal çerçeveleri sizin bu çıkışınızı “yasal” olmayan
çerçeveye oturtmaları normal. Ama kitleler tarafından kabul görürseniz
onların “yasal” veya “yasa dışı” gördükleri zeminin bir önemi kalmıyor.
Dolayısıyla da kripto paralar, küresel finansı altüst edecek, ödeme
şekillerimizi değiştirip-dönüştürecek, hayatımızı ve geleceği şekillendirecek,
kapitalizmin iktisat politikalarını yerle bir edip dünya parası
olacaktır. Kapitalist devletler, kripto paranın karşısında, ya yüzyılların
ağır, hantal ve otoriter sistemlerinden vaz geçip dönüşecekler, ya da bunun
karşısında var olma zeminini yitireceklerdir! Çok iddialı ve keskin bir söylem
farkındayım, ancak gelişimin araçlarını durduran, o araçlara uyum sağlamayan,
ona paralel değişip dönüşmeyen her toplumsal sistem, her ideolojik kuram
çözülmeye, geride kalmaya mahkûmdur.
Toparlarsak; dünya hızla sanal ortam
üzerinden yönetilmeye başladığına göre, artık kripto para bizce kullanılması
kaçınılmaz olarak görülmektedir. İktisadi gücü ve dolayısıyla üretim
kaynaklarını elinde bulunduran kesim; Din, Hukuk, Siyasettir. Bunlar aileyi,
eğitimi, sanatı, kısacası yaşamı kontrol altında tutar. İktisadi gücü ve
dolayısıyla üretim kaynaklarına gelecekte hakim olacak şeyin ise kripto paranın
olduğu şüphe götürmez.
Teknolojinin gelişimi ve gelecek…
21. yüz yılda artık bireylerin yaşadığı
dünya ikiye ayrılıyor: Gerçek dünya ve dijital dünya. 2020 yılında yaklaşık 50
milyar cihazın birbiriyle iletişim halinde olacağı tahmin ediliyor. Akıllı
üretim sistemlerinin, (yapay zekanın) akıllı şehir, ev, lojistik, şebeke, cihaz
unsurlarının sosyal ağlar ve e-ticaret ağlarıyla birleşmesi sonucu veriler,
hizmetler, nesneler ve bireylerin internet ortamını kullanarak kuracağı
ekosistemdeki ağın önümüzdeki çeyrek asırda küresel ticaret hacminin yaklaşık
yüzde 46’sını etkileyeceği öngörülüyor.[8]
Devam edecek...
[1] http://blokzincir.bilgem.tubitak.gov.tr/blok-zincir.html
[2] ‘Coin’ kelimesinin Türkçe karşılığı : Madeni paradır.
[3] https://sarkac.org/2018/01/bilisim-devrimi-isiginda-kripto-para-2-mehmet-inhan/
[4] mehmet-inhan, age.
[5] mehmet-inhan, age.
[6] https://multinet.com.tr/Basin-Odasi/Basinda-Biz/Sayfalar/blockchain-nedir-bankacilik-icin-neler-getirecek.aspx
[7] https://www.ted.com/talks/don_tapscott_how_the_blockchain_is_changing_money_and_business/transcript?language=tr#t-266765
[8] http://www.fortuneturkey.com/akilli-uretim-cagi-endustri-40-42841
Kripto
paranın Ekonomi Politiği-IV
Kripto
paranın Ekonomi Politiği-IV
H.GÜRER
25 Nisan 2018
Peşin/Cash ödeme devri kapanmak üzere!
Konser, sinema, tiyatro, müze giriş biletlerinden;
metro, tramvay, uçak, teren, uber taksi yolculuklarına, online satış
mağazalarından, pizza-sushi yemek siparişlerine kadar yaşamın her alanında
nakit/cash olmayan elektronik ödemelerle ihtiyaç ve gereksinimler karşılanıyor.
Hatta elektronik ödeme ile İstanbul’dan Amsterdam’daki sevgilinize bir demet
gül ve hatta başkaca hediye paketleri dahi göndermeniz mümkünken, aynı şekilde
İstanbul’dan New York da okuyan çocuğunuza pizza siparişi dahi vermeniz,
mahalle bakkalına gidip ekmek almaktan daha basit!
Ancak elektronik ödemeleri sanal kripto para
birimleriyle karıştırmamak gerekiyor. Kripto paraların en yaygın olanı
Bitcoin'in piyasa payı yüzde 80'i buluyor. Bu sanal para birimi merkez bankası
tarafından değil, bir bilgisayar şebekesi tarafından yaratılmıştır. Bitcoin
gibi blok zinciri (blockchain) teknolojisi ile geliştirilen ve değerleri
durmaksızın artan, matematiksel bir yazılım algoritması ile üretilen ve ‘sanal
para’ olarak tanımlanan yüzlerce ‘coint’ en rövanşta olanlarıdır.
Günümüzün en çok konuşulan yatırım araçlarından birisi de kripto paralardır.
Yalnızca geleceğe dair dünya parası olma gücü değil, güncel reel durumda en
yüksek değer birimine de sahiptir.
Devletler kendi coin’lerini çıkarmayı
planlıyor
Büyük Britanya parlamentosunun üst
meclisi olan Lordlar Kamarası geçtiğimiz günlerde, Blockchain teknolojisini
araştırmayı ve dağıtımlı defter teknolojisini (DLT) hizmetlerde kullanmayı
hükümete tavsiye etti. Lordlar Kamarası, teknolojisinin; ulusal güvenlik,
sağlık hizmetleri, siber güvenlik, gümrük ve göçmenlik gibi alanlardaki
muhtemel kullanımlarının, hükümet tarafından araştırılması gerektiğini ifade
etti.
“İnternet Cumhuriyeti” olmak için son
dönemde yaptığı teknolojik yatırımlar ile adını sıkça duyuran Estonya, sanal
para olan Bitcoin’e rakibi olacak kendi sanal parası ‘EstCoin’ adını verdiği sanal
para birimi uygulamasına geçeceğini ilan etmişti. Vatandaşlarının dijital
hizmetlerden yararlanması için e-vatandaşlarıyla sınırlı olacak şekilde EstCoin
çıkartma kararı almıştı. Anlaşılacağı üzere EstCoin, Estonya’yı temsil eden
ülkenin resmi para birimi değil ve değiş-tokuş kapsamı da çok sınırlı.Bu
projeyi hayata geçiren Estonya, dünya üzerinde ‘sanal para’ birimi kullanan ilk
ülke oldu.
Japonya ise, Bitcoin ve kripto
piyasasına sıcak bakan ülkelerden biri olduğunu her fırsatta gösteriyor. Ülkede
farklı alanlarda Bitcoin ve diğer kripto para birimleri benimseniyor ve bir çok
işletmede kabul ediliyor. Ülkedeki bu olumlu yaklaşımlara bir yenisi daha
eklendi. 27 Ocak’ta Japonya’nın en büyük elektronik perakendecisi olan Yamada
Denki, Bitcoin ile ödeme kabul etmeye başladığını duyurdu.
Güney Kore’nin yerel medya organlarına
göre ülkenin en büyük e-ticaret platformlarından biri olan WeMakePrice, yine
ülkenin en büyük kripto para exchance şirketi olan Bithumb ile işbirliği
yaparak aralarında Bitcoin, Ethereum ve Litecoin’nin de bulunduğu 12 kripto
para birimini sistemlerine dahil edeceğini duyurmuştu.
KzCoin’in Kazakistan’ın resmi para birimi olduğuna
ilişkin bir açıklama yok ve henüz piyasada değil. Ancak web sitelerinde açıklanan yol haritasına göre Kripto
Arzı (ICO) geçtiğimiz 28 Şubat tarihinde yapıldı. Yol haritasına bakılırsa en
erken 6 ay sonra çıkabilir gibi ve yol haritasındaki takvimlemenin sadece yıl
bazında yapılmış olması, konunun ne derece profesyonel ele alındığına ilişkin
kuşkular yaratmakta. Aynı durum, Azerbaycan’da geliştirme aşamasında olduğu
tahmin edilen ve birkaç İnternet sitesinde çıkan haber dışında pek fazla
bilginin olmadığı AzCoin için de geçerli. Tüm bu gelişmelerden yola çıkarak
henüz hiçbir ülkenin kendi resmi para birimine entegre ve ülkeyi temsil
edebilen bir Kripto Para çıkarmadığını söyleyebiliriz. Estonya’nın
çıkardığı EstCoin de buna dahil.
Geçtiğimiz günlerde Rusya parlamentosuna
sunulan yasa taslağına bakılırsa Rusya, mevcut banknot rublelerinin bir kısmını
yakıp eksilen miktarı Kripto Para olarak yeniden dolaşıma sokmayı ve bu sayede
ABD’nin ekonomik yaptırımlarını aşmayı planlıyor. Zaten kafalarındaki Kripto
Paralara dayalı ekonomik iş modelinin öncü işaretlerini de geçtiğimiz günlerde
Türkiye ile yaptıkları buğday alım-satımının taşımacılık ücretinin Bitcoin ile
ödenmesi ile vermişlerdi. Türkiye’de ise emlak satın almak için kripto para
kullanmak mümkün. Görünen o ki Türkiye halkı kripto para etrafında bir ekonomi
inşa etme fikrini oldukça ciddiye aldı. Kim bilir belki de böylesi bir para
birimi, yakın gelecekte küresel ekonomideki yerini alır.
Davos’ta düzenlenen Dünya Ekonomik
Forumu, bize gelecek hakkında ipuçları verebilir nitelikte. Bu foruma bakarak;
Rusya ve Venezuela gibi kendi sanal para birimini çıkarmaya hazırlanan ülkeleri
takip etmeye meyilli devletlerin sayısının, giderek artacağının muhtemel
olduğu sonucuna varmak yanlış olmayacaktır. Kore ve Japonya’nın kripto paraları
vergiye tabi tutmak istemeleri de onların devletler düzeyindeki meşruluğunun
bir ifadesidir.
Kripto paraların piyasaya çıktığı günden
buyana değerlilik hareket tarzına göz attığımızda, görülecektir ki 2017’den bu yana
Ethereum ve diğer kripto değerlerin yükselişiyle birlikte Bitcoin’in piyasa
değer dominansı şu an %30’larda. Yani artık Google’da “bitcoin nedir” diye
aratan bir yatırımcı kitlesinden, Bitcoin’i görece daha iyi kavramış ve blok
zinciri (blockchain) teknolojisinin olanaklı kıldığı diğer projelere de ilgi
duyan bir kitleye doğru ciddi bir evrilme olduğu söylenebilir. Bu gelişme bana
kalırsa marketin uzun dönemdeki istikrarı için son derece pozitif bir somut
ilerlemedir. Bitcoin veya diğer kripto paralar değerlerinde düşmeye devam
etsinler ya da etmesinler, değerlerinin zaman içinde daha ‘sağlıklı’ olacağı
kesin.
Bu arada kripto paranın kaynağı olan
Blockchain’in sistemi, kamu sektöründeki kullanımının ve teknolojinin getirdiği
merkezsiz ve denetimsiz güven mekanizması vasıtasıyla, devlet ile vatandaş
arasındaki ilişkiyi değiştirebileceğine de işaret ediyor!
Kapitalizmin iktisat teorilerini alt-üst eden bir sanal yazılım; Kripto
para
Kripto yazılımlı dijital paralar; hiçbir hacmi
olmayan, hiçbir yer kaplamayan, elle tutulup hissedilmeyen, sesi ve kokusu
olmayan, ancak kıtlık rantı teorisiyle oluşturduğu yoğunluğuyla mevcut
kapitalist sistemin iktisat teorilerini öz kütlesiyle tehdit ediyor. Dijital
para, devletin kontrolü dışında bir değişim ekonomisinin ve yayılmasının
gerçekliğini ifade ediyor. Konumuzun özgün hali, burjuva iktisat sistemini ve
buna bağlı olarak burjuva politik iktisadını, toplumsal ilişkilerini sarsıyor,
alt-üst ediyor. Bizim de bu çıplak gerçekliği görme ve ezilenlerden yana olan
yönlerini yorumlayıp irdeleyerek açığa çıkarmamız gerekiyor.
Hiçbir otorite ve devletin denetiminde
olmayan Bitcoin ile diğer merkezsiz ve gizlilik odaklı kripto paralar,
dünyadaki en büyük en global değişimi sağlayacak yeniliktir diyebiliriz. Bu
yenilik; paranın kontrolünü ve gücünü devletlerin ellerinden alarak, onu
kullanmakta olan insanların ellerine teslim etmektedir. Bu, devletlerin
otoritesini, mevcut ekonomik sistemi tanımayan “özgürleştirici” teknoloji,
şüphesiz ki dünya devletleri tarafından ya denetimleri altına alınmak
istenecek, ya alternatifi geliştirilecek ya da bu teknoloji baltalanmak
istenecektir. Devletler bunu yapacaklardır. Ne zannediyoruz, kapitalizmin öyle
kolayca vaz geçeceğini mi? Kapitalizme alternatif finansal bir sistem inşa
edilirken ve insanlar bunu kullanmaya başlarken, kapitalizm bunu seyretmez.
Çünkü bu, kapitalizm için bir rekâbet değil, onun varlığını hedefleyen bir
gerçekliktir.
Wall Street ve tüm dünyada, finansal
endüstri bu konuda bir ayaklanma hâlinde.Bu boşuna değil. “Yerimizi başkası
alıyor” paniği içindeler. Bu durumun getireceği varlık gereksiniminin ortadan
kalkması ve yok oluşuna neden olacak bu teknolojik devrimi kendi varlığını
korumak ve başarı elde etmek için nasıl ele alır, nasıl kullanır diye çırpınıyorlar.
Blockchain yazılımı ve kripto para, sömürü sisteminin elçileri olan aracıları
ortadan kaldırdığı için mevcut kapitalist sistemin işleyen çarkına çomak sokup
bozuyor. Kapitalizm yayılan bu tehlikenin gayet iyi bilincinde. Bu yüzdende
kendisini tüm ağır, hantal, klasik yanlarından arındırarak Blockchain sistemine
uyarlamaya çalışıyor. Bankaların da dahil olduğu farklı oyuncular e-ticaret,
dosya paylaşımı ve haberleşme gibi işlemler için Blockchain’i keşfetmeye ve
kullanmaya çalışıyor. Kapitalizmin bunu başarmasında büyük bir engel olmadığını
görmeliyiz. Çünkü çok esnek ve değişime açık bir sistem olduğunu
unutmamalıyız!..
Hiçbir şey yapmadan dünyanın en elit
yaşamını süren, en zenginlerini oluşturan, dünyayı yöneten bu sınıfların tam
olarak yaptıkları şöyle: Düşünün, gelişmiş dünyadan gelişmekte olan dünyaya en
büyük sermaye akışı kurumsal yatırım veya yabancı yardım değildir. En büyük
yatırım para havaleleridir. Bunun adı küresel diasporadır. Avrupa da yaşayan
Türkiyelileri, Latin Amerikalıları, Afrika ve Ortadoğuluları vd. bir çok
kesimleri örnek alalım. İnsanlar bir şekilde ve bir çok nedenden dolayı kendi
ülkesinden çıkıp Avrupa’ya gitmiştir. Ve ülkelerindeki ailelerine para
gönderirler. Bu para havaleleri ‘gelişmiş dünyadan gelişmekte olan dünyaya
doğru akar gider. İşte bu dünyadaki en büyük sermaye akışıdır. Öyle ki,
istatistikler bunun yılda 600 milyar dolara tekabül ettiğini söylemektedir. Bu
rakam her yıl gittikçe artıyor ve bu kişiler her havale karşısında yapılan
kesintilerden, alınan işlem ücretleriyle kazıklanıyorlar. 600 milyar dolara
tekabül eden sermaye akışındaki işlem ücreti kesintilerinin astronomik
rakamlarını düşünün artık. Yalnızca bununla da sınırlı değil; Bankaların
gelirleri arasında işlem ücreti denilen kısım (EFT, havale, SWIFT, kart
aidatı) ülkeden ülkeye değişmekle birlikte kimi ülkelerde %10 iken kimi
ülkelerde bu %30 arasında bir oran tutuyor. Türkiye bankalarında bu oran %20
civarında.İşte "Yerimizi başkası alıyor” paniği içinde olan sınıfların ne
kadar büyük miktarları ne kadar kolay bir sömürü ağıyla kazandıklarının basit
bir örneği. Ancak bu durum kripto para sistemi ile üçüncü şahısların
gereksinimi ortadan kaldırılarak tersine çevriliyor. Blockchain yazılımı ve
kripto para olgusu, bu sınıfların varlığını tehdit eden, insanlar üzerindeki
asalakça sömürülerini ortadan kaldıran bir devrim niteliği taşıyor. Kripto
paralardan Bitcoin ve türevleri bankacılık işlemlerinin yerini aldıkça,
bankalar %20’lik gelirin büyük kısmını kaybedecekler. Kripto para, sınıf
mücadelesinin, uluslararası kapitalist sistemin ekonomik döngüsüne karşı
dijital alandaki devrimci hamlesi olarak görülmesi gerekiyor…
Mudilerin bankaya para yatırmasının iki
temel nedeni vardı. İlki paranın çalınacağı korkusu, diğeri saklama zorluğu.
Bitcoinler bunu tamamen ortadan kaldırıyor. Çünkü şifrenizi kaybetmedikçe
bitcoinleriniz çalınamıyor. Bir kasaya da ihtiyaç yok. Bir usb bellek,
bir bilgisayar ya da bir cep telefonu sizin kasanız. Bunları kaybetseniz bile
kurtarma şifreniz sizde olduğu sürece paranızı geri getirmeniz mümkün.
Cüzdanınızı pek çok yere birebir ve birbiriyle etkileşimli biçimde
kopyalayabilirsiniz de. Böyle bir durumda insanlar bankaya para yerine bitcoin
yatırma ihtiyacı duymayacaktır. Bu durum, bankacılık sisteminin sonu anlamına
gelir. Oysa bankacılık sistemi, kapitalizmin vazgeçilmez öğelerinden biridir.
Bankaların sağladığı krediler olmayınca, yatırımlar duruyor, sadece çok güçlü
öz sermayesi olan şirketlerin ayakta kalabildiği bir tekelleşme ortaya çıkıyor
ve yeni yatırımlar yapılamaz hale geliyor. [2] Bankaların
ortadan kalkması aynı zamanda kapitalizmin nefes borularının da kesilmesi anlamına
geliyor. Kripto para ile tüm dünya ortak bir para birimine geçtiğinde, (Bu
durum zaman gerektirecektir. Çünkü; mevcut klasik para sisteminin dünyada kabul
görmesi, yüzlerce yıllık bir zamanın sonucudur.) paranın kontrolü ilk kez
merkez bankalarından dünyanın sıradan insanlarına geçmiş olacaktır.Çünkü merkez
bankalarının yaptığı bir çok fonksiyon (Para basmak, Ülke parasının değerini
diğer ülke paralarına göre belirlemek, döviz stoklamak vb. gibi) işlevsizleşir.
Bankalara gereksinim kalmaz.
2009 yılında Blok zinciri teknolojisi
ilk kullanım alanı olan Bitcoin ile ortaya çıktığında, dört farklı bilim bir
araya gelmiş oldu. Bu bilimlerin hepsi mevcuttu fakat, hepsini bir arada
kullanmak Bitcoin'in devrim niteliğinde olmasını sağladı. Bitcoin ile dağıtık
güven oluşturulup bankalardan bağımsız bir para iletişimi sağlandı. Kayıtların
ve transferlerin tutulması yöntemi yeni bir veri tabanı yaklaşımı oluşturdu.
Yeni bloklar oluşturulurken emeğin ispatı anlamına gelen proof-of-work
yaklaşımı ile madencilerin teorisini oluşturdu. Madencilerin tüm bu işlemleri
yaparken kriptografik hesaplamaların zorluğunu arkasına alarak harcanan emeğin
bir varlık/emtia/değer olmasını sağladı. [3]
İnternetin ilk çağı, bilgi interneti,
bize varlık getirdi ama paylaşılan bir refahı değil. Çünkü sosyal eşitsizlik
artıyor.Bugün dünyadaki savaşların temelinde bu sorun yatıyor. Varlık
oluşumumuz mevcut ama artan sosyal eşitsizlikler var. Mesela dünyadaki mülk
sahibi yüzde 70 oranda insanın sahip oldukları zenginliği hak etmedikleri
biliniyor. Ancak bunun karşısında bir şey yapılamıyor. Bu eşitsizliklerin
çözümü için yeni yaklaşımlar geliştirmeliyiz. Bunun tek yolu kişilerin,
tekellerin, kartellerin ellerinde biriken varlığı kitlelere dağıtmak! Sömürüye
son vermek. Bunun klasik yöntemleri tarihte mevcut. Ancak daha güncel, daha can
alıcı, daha köklü yöntemler geliştirilmelidir. Dünya, teknolojinin evrimiyle
dijital küreye doğru dönüşürken, teknoloji eşitsizlikleri ortadan
kaldırabilmenin, sömürüsüz bir dünya kurabilmenin fırsatını bir başka şekilde
deneme şansı veriyor.
Dijital çağın en güçlü iki öğesi var.
Biri bilgi, diğeri ise veridir. Bugünün dijital dünyasında veriyi bir mal
varlık türü olarak algılayın. Sizin yaptığınız her şeyin çetelesini tutan ve
asla unutmayan, önceki mal varlıklardan daha büyük bir
şey. İstisnasız herkes dijital alanda bu veriyi yaratıyor. Yaptığımız her
işlem, bir haber dahi açıp okuyup çıkmak, girdiğimiz sayfa ve kaldığımız süreye
kadar hepsi veri olarak depolanıyor. Bu sanal izlerinizi, bu verileri bir
“mal varlığı” olarak düşünün! Bunu her gün her an yaratıyoruz ve bu
dijital kırıntıların izini arkamızda bırakarak, hayatımıza devam
ediyoruz. Bu kırıntılar bizim eş görüntümüz içinde toplanıyor, yani
sanal hâlimiz oluyor. Sanal hâlimiz, bizi bizden daha iyi tanıyor. Bu
nasıl oluyor? Çünkü biz bir yıl önce ne aldığımızı, ne okuduğumuzu, ne
yazıp söylediğimizi veya nerede olduğumuzu hatırlamayız. Ancak sanal
hâlimizde toplanan verilerimiz her şeyimizi açık seçik ortaya koyar. Her
verimizden alışkanlıklarımızı, kişilik özelliklerimizi çözümleyecek bilgilere
dek ulaşırlar. Öyle ki, bu verilerin toplamından kimlik yaratmak
için sahibinin siz olduğunuz sanal sizi yaratmak üzerine kafa yoran
şirketler dahi mevcut. Bu veri tabanı sizinle birlikte hareket
hâlinde. Dünyanın neresine gidersek gidelim, ne yaparsak
yapalım unutmayan bir karakteri var. Öyle ki hoşlandığınızı bildiği
ürünleri dahi sürekli size reklam olarak sunuyor. Bilgi mahremiyetimizi
yok ediyor. Oysa bilgi mahremiyeti özgür bir toplumun
temelidir. Kapitalizm de özgür bireyler değil, tüm kişisel verileri tek
merkezlerden havuzlandırılmış modern köleler konumundayız. Kapitalizm bizim
verilerimizi bu vb. vesilelerle alarak kendisine de kullanma yetkisi
veriyor.
Sonuç olarak;
Sanal paralar, 500 milyar dolarlık
büyüklükleri ile dünya ekonomisi içinde halen küçük bir su damlası gibidir.
Dünya altın piyasası 8 trilyon dolar, küresel hisse senedi piyasaları 75
trilyon dolar, küresel para piyasaları 90 trilyon dolar, gayrimenkul 200
trilyon dolar civarında yani Bitcoin'in 1000 katına kadar değerler
görebiliyoruz. Bu parasal büyüklükler Bitcoin’in yanında devasa kalır. An
itibariyle hiçbir devlet için tehlike arz etmiyorlar. Ancak büyüme hızı çok
kısa sürede trilyon dolarları fazlası ile aşacaktır. Şu ana kadar ki Bitcoin
alıcılarının büyük çoğunluğu teknolojiye yatkın genç insanlar ve küçük çaplı
akıllı yatırımcılardır. Onların Bitcoin’i taşıdığı seviye 500 milyar dolar
oldu. Çok yakın gelecekte kurumların ve devletlerin Bitcoin alışlarına şahit
olacağız ve Bitcoin piyasasının büyüklüğü çok kısa süre de trilyon dolar
seviyesini geçmiş olacaktır. Dalgalanmaları da Bitcoin bir dünya parasına
dönüşene kadar azalarak devam edecektir.[4]
Halihazırda dünya ticaretinin en revaçta
para birimi olan dolar, dünya ticaretinin para akışını sağlayan küresel finans
sistemi üzerinden dünya ekonomisi ve siyasetine yön veren ABD’nin, ve tabi ki
kapitalist sistemin mevcut düzenine meydan okuyan kripto paraya karşı,
yasaklama ve itibarsızlaştırma şeklinde karşılık verilmekte. Rusya, ülke içi ve
giderek ülkeler arası Kripto Para kullanım pratiklerini çeşitlendirmeye
uğraşıyor. Bu gidişata kendisiyle ekonomik ilişkide bulunduğu (mesela Kripto
Para hazırlıkları yapan Kazakistan, Azerbaycan ve hatta Şangay Bloku üyesi)
ülkeleri de dahil etmeye başlarsa işte o zaman para kavramına ilişkin tarihin
akışı değişir. Kripto Para alanındaki olası bu hareketlerin önümüzdeki dönem
dünya ekonomisi ve hatta siyasetinde ilginç bloklaşma ve çatışmalara yol
açabileceği kanaatindeyim.
Kripto paraların, dünya ekonomik
sisteminde oluşturması muhtemel değişiklikleri burada saymakla bitiremeyeceğiz.
Zira makalede uzadıkça uzadı. Ancak şu çok açık; objektif baktığımızda kripto
para, her ülke için, dünyanın hegemonik parası olan ABD Doları'na bağımlılıktan
kurtulmanın yolunu da açıyor. Öyle ki, bu durum ABD dışındaki ülkeler
için de büyük avantaj sağlayacaktır. Kripto para, bu hegemonik tekeli kırmakta
oldukça iyi ve kararlı bir oluşum olarak görülüyor.ABD, doların dünyadaki
etkinliğini yitirmesinden kaynaklı tedirgin halde olsa da, yukarıda da
vurguladığımız gibi kapitalizm çok esnek ve değişime açık bir sistem. ABD,
bünyesinde barındırdığı zeki insanlarla bu yeniliğe çok hızlı bir şekilde
kendisini uyarlayacağı da ayrıca bir gerçek. Hatta sanıldığı aksine bu yeni
devrime en çabuk uyum sağlayan devletlerden biri olacaktır. Durumu erken fark
edenin büyük avantajlar sağlayacağı bir dünyadayız. Bu farkındalığı dünyanın
ezilenleri fark edip bir adım öne geçmenin yol ve yöntemlerini yaratma çabası
içinde olunabilir.
Bitti...
[1] http://coin-turk.com/bitbon-turk-girisimcilerin-ilgisini-cekiyor
[2] http://www.idealhaber.com/yazar/koray-pehlivanoglu/bitcoinin-ekonomi-politigi-(2)/400.html
[3] http://blokzincir.bilgem.tubitak.gov.tr/blok-zincir.html
[4] http://www.idealhaber.com/yazar/koray-pehlivanoglu/bitcoinin-ekonomi-politigi-(2)/400.html
https://hakangurer.blogspot.com/2018/04/kripto-parann-ekonomi-politigi-i.html
https://hakangurer.blogspot.com/2018/04/kripto-parann-ekonomi-politigi-ii.html