5 Kasım 2022 Cumartesi

YENİ DEMOKRASİ İLE ÖZGÜR GELECEK AYRILIĞININ MERKEZİNDEKİ İTTİFAKLAR SORUNU


 Fikret Karavaz

HBDH oluşumu dar anlamda devrimci güçleri ve Kürt Özgürlük hareketini kapsayan anti faşist, anti emperyalist, anti şoven bir birleşik cephe protipi (öncülü) dir.


 

Yazının başındaki alıntıyla İbrahim Kaypakkaya'yı bugünkü Kürt hareketi ile ittifak sorununa tanık göstermek bir anakronizmdir.( yani, başka tarihsel süreçlere ait olguları bugüne ikame etmek ya da bunun tersini yapmak) İbrahim Kaypakkaya'nın mücadele sürdürdüğü sürçte stratejik denge aşamasına getirilmiş bir ulusal mücadele yoktur.

 

 Kuşkusuz, Kürt hareketi ile yapılacak ittifak bir güç birliği itifakı değil demokratik devrimin asgari programı çerçevesinde programatik bir cephe ittifakı olmalıdır. İbrahim KAYPAKKAYA'nın birleşik cephe konusundaki tesbitleri doğrudur.

 

Ancak bu tesbitler eski olduğu için bugünkü tarihsel koşulların özgünlüğünü yansıtmamaktadır.Tarihsel materyalizm bilimi adı üstünde tarihsellik gerektirir ve her özgün durumu kendi tarihsel koşullarında tahlil edebilmek gerekir.

"Güçlü bir düşman ancak, güçlerin en yoğun biçimde biraraya toplanmasıyla ve ancak hem düşmanlar arasındaki en küçük 'çatlak'lar da dahil her çatlaktan, çeşitli ülkelerin burjuvazileri arasındaki, tek tek ülkelerde burjuvazinin çeşitli grup ve kesimleri arasındaki her türlü çıkar çatışmasından, hem de geçici, iktikrarsız, emniyetsiz, güvenilmez ve koşullu da olsa kitlesel bir müttefik kazanmak için en küçük imkan da dahil her imkandan mutlaka* en ihtimamlı, en itinalı, en dikkatli ve en usta şekilde yararlanılırsa yenilebilir.

 

Bunu kavramamış olanlar, Marksizmden, bilimsel, modern sosyalizmden zerrece bir şey anlamamışlardır.*Epeyce uzun bir zaman dilimi içerisinde ve epeyce değişik politik durumlarda, bu doğruyu fiilde uygulamayı becerdiğini pratikte kanıtlamamış olanlar, tüm emekçi insanlığı sömürücülerden kurtarma mücadelesinde devrimci sınıfa yardımcı olmayı henüz öğrenememişler demektir. Ve bu söylediklerimiz  , politik iktidarın proletarya tarafından ele geçirilmesinden önceki dönem için de, sonraki dönem için de geçerlidir."

 

'Sol' komünizm, Vladimir İlyiç Lenin

 

Maoist birleşik cephe anlayışı KP önderliğinde devrimci sınıfların ve tutarsız da olsa anti emperyalist unsurların birleşmesidir. Maoizm halkın birleşik cephesinin gerçekleşebilmesini KP nin bir ya da bir kaç bölgede Kızıl Siyasi İktidar (KSİ) kurmasına yani halk savaşını stratejik denge aşamasına getirmiş olma şartına bağlar. Birleşik cephenin bu şarta bağlanmasının nedeni KP nin Demokratik Devrimin sorunlarını kapsayan asgari programının geniş kitleler tarafından kabul edilmiş olması gerçeğine dayanır.

 

HBDH oluşumu dar anlamda devrimci güçleri ve Kürt Özgürlük hareketini kapsayan anti faşist, anti emperyalist, anti şoven bir birleşik cephe protipi (öncülü) dir.

Peki coğrafyamızda birleşik cephenin bir prototipinin gerçekleşme koşulları var mıdır?

 

Coğrafyamızda köylülük genel olarak kendi tarlasını ekip biçen küçük köylü karakterindedir. Topraksız köylülüğün oranı genel ortalama içinde düşük kalmaktadır. Bu olgu toprak talebinin cılız olması sebebi ile köylülüğün geniş kitleler halinde hızla demokratik devrime politize olmasını engellemektedir. Buna karşılık birleşenleri içinde Kürt köylülüğü, proleteryası ve küçük burjuvazi ile birlikte milli burjuvazi ve bir kısım büyük toprak mülküyetini de barındıran Kürt Özgürlük hareketinin anti faşist karakteri ile varlığı ve birleşenleri içinde asıl savaşan güçlerinin Kürt köylülüğünden oluşması Kürt özgürlük hareketine aynı zamanda köylü sorununun coğrafyamıza özgü politik biçimi karakterini vermektedir.

 

Kürt Özgürlük Hareketinin Orta Doğu coğrafyasının diğer parçaları olan Irak, Suriye ve İran coğrafyasındaki parçaları genel olarak bir köylü hareketi karakterinde olup proleter bir arka cepheden yoksundur. Kürt Özgürlük Hareketinin proleter bir arka cepheye sahip olduğu yegane coğrafya Anadolu coğrafyasıdır. Kürt Köylülüğü Anadolu coğrafyasında kendi coğrafyası dışında metropol şehirlerde proleterleşmektedir.Bu olgu Kürdistanın özgürleşmesi sorununu Anadolu coğrafyasının komprador kapitalizm ve faşizmden özgürleşmesi sorununa doğrudan bağlamaktadır. Yine Kürdistanın diğer parçalarının özgürleşebilmesi için yegane proleter arka cepheye sahip olduğu Kuzey Kürdistanın özgürleşmesi soruna bağlıdır.

 

Kürt Özgürlük Hareketinin varlığı koşullarında anti faşist, anti emperyalist gerilla savaşı Kürt Özgürlük Hareketinin Irak Ve Suriyede askeri üslere sahip olması, kitle desteği ve gerilla sayısı itibari ile halen stratejik savunma aşamasında olmasına rağmen stratejik denge aşamasına yakın özellikler göstermektedir. Geniş anti faşist, anti emperyalist birleşik cephenin kurulması bir takım nesnel şartların gerçekleşmesine bağlıdır. Bu nesnel şartlar KP nin bir yada bir kaç KSİ ye sahip olması asgari programının geniş kitleler tarafından benimsenmesi gibi nesnel şartlardır. Türk köylülüğü halen şovenizmin etkisinde olduğu için geniş kitleler halinde halk savaşına politize olmamakta politizasyon tedricen gerçekleşmektedir. Buna karşılık Kürt kölülüğü geniş kitller halinde gerillla savaşına politize olabilmektedir.Kürt Özgürlük hareketinin bu niteliği ile köylü sorunun coğrafyaya özgü politik biçimi niteliğinde olması dar anlamda bir birleşik cephe prototipinin gerçekleşebilmesine de olanak tanımaktadır. Kürt sorunu mevcut niteliği ile

 

Demokratik Devrimin dinamosu rolünü oynamaktadır. Kürt Özgürlük mücadelesindeki her gelişme Demokratik Devrim sürecinde ileri bir aşamaya karşılık gelmektedir. Mevcut siyasal konjontürde Demokratik Devrim mücadelesi sürdüren siyasal yapıların Kürt Özgürlük hareketi ile bir birleşik cephe protipi etrafında birleşmeleri siyasal ve askeri bir zorunluluk olarak ortaya çıkmaktadır.

 

Fakat, ulusal sorunun politik mücadele sonucunda öne çıkmış olması baş çelişkinin değiştiği anlamına gelmez. Baş çelişki sosyoekonomik yapının karakteri tarafından belirlenir ve yine, köylülükle yarı feodal üretim ilişkileri arasındaki çelişkidir.Sosyoekononik yapının karakteri değişmeden baş çelişki değişmez.

Geniş anlamda Halkın Birleşik Cephesini oluşması iser yukarıda değinilen nesnel şartların gerçekleşmesine bağlıdır. Demokratik devrim mücadelesi sürdüren siyasal yapılar KSİ lerin gerçekleşmesi ve geniş kitlelerin demokratik devrime politize olmasını beklemeden dar anlamda bir birleşik cephe protitipi etrafında Kürt hareketi ile HBDH oluşumu etrafında doğru bir siyasal hamle ile ortaklaşmışlardır.

 

Halkların Birleşik Cephesinin gerçekleşme koşullarından en önemlisi demokratik devrimin asgari programının geniş kitllerce benimsenmesidir. Bu anlamda demokratik devrimin asgari programı Kürt Özgürlük Hareketinin kitlesi tarafından kabul görmektedir. Toprak devrimi programı ise zaten köylülüğün büyük oranda kendi toprağına sahip küçük köylü karakterinde olması sebebi ile azami prorama devredecek bir sorun niteliğindedir.

 

Kürt Özgürlük Hareketinin sınır dışında da olsa askeri üs bölgelewrine sahip olması ve bu bölgelerin komünist faaliyete uygun olması Birleşik Cephe için KSİ şartına özgün bir nitelik vermektedir. Demokratik Devrim mücadelesi veren siyasi yapılar kendi siyasal ve ideolojik bağımsızlıklarını koruyarak Kürt Özgürlük Hareketi ile HBDH oluşumu içinde bir birleşik cephe prototipi gerçekleştirerek mücadelelerinde nitel bir gelişme gerçekleştirmişlerdir.

 

Ulusal sorunun var olduğu ve geniş kitlesel örgütlülüğe dönüştüğü bir ülkede milli burjuvazi ve köylülük siyaseten bölünmüştür. Hem ezen ulus milli burjuvazisi hem de ezilen ulus milli burjuvazisi ile anti emperyalist, anti faşist, anti şoven temelde ittifak yapmanın nesnel koşulları yoktur.Ezen ulus milli burjuvazisi şovendir.Ezen ulus köylülüğü de bu şovenizmin etkisindedir.Ezen ulus halk sınıflarının şovenizmin etkisinden kurtulabilmesi demokratik devrim mücadelesinin gelişme koşullarına bağlıdır.Demokratik devrim mücadelesi sürdüren siyasal yapıların ittifak siyasetinde ezilen ulus milli burjuvazisi ve halk sınıfları ile ittifak nesnel bir zorunluluk olarak oryaya çıkmaktadır. Her coğrafyanın demokratik devrim sürecinde izleyeceği yol ve ittifaklar siyaseti coğrafyanın özgünlükleri tatafından belirlenir. Kürt Özgürlük hateketinin siyaseten reformist niteliği geçici ve konjoktürel bir durumdur.

 

Demokratik devrim mücadelesinin ilerleyen aşamalarında Kürt özgürlük hateketi Özgür Kürdistan paradikmasının komrador kapitalizm ve onun üst yapısı olan faşizmin tam tasfiyesine bağlı olduğunu,. Kürdistanın Orta Doğu coğrafyasındaki diğer parçalarının özgürleşmesinin ve emperyalist siyasetten bağımsızlaşabilmesinin de yegane proleter arka cepheye sahip olduğu Anadolu coğrafyasının demokratik devriminin başarısından geçtiğini kendi deneyimleri ile öğreneceklerdir.HKP (Maoist) de 2016 da Hindistanda tüm seküler güçlere hindu dinciğine karşı geniş cephe ittifakı önermiştir. Kürt Özgürlük hareketinin kitlesine güven vermek ve onların ideolojik dönüşüm sürecini ilerletmek için Kürt hareketi ile sıkı.siyasal ilşkiler geliştirmek Demokratik Devrim mücadelesinin geleceği için elzemdir.

 

Ülkede demokratlığın kriterini sekülerizme indirgeyen anlayışların büyük çoğunluğu ulusal sorun gibi demokratik devrim aşamasının başat sorunun da şoven, sosyal şoven, hatta CHP gibi faşizmin kurcu unsuru ve saflarındadır. Anadolu ve Orta Doğu coğrafyasının demokratik devrim sürecinde demokrat olmanın asgari kriteri ulusal sorun gibi bir yönüyle köylü sorununun doğrudan bir bileşeni olan sorunda Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkının kayıtsız şartsız kabülüdür; dolayısıla coğrafyamızda bir birleşik cephe prototipi (öncülü) ancak ulusal sorunda Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakının kayıtsız şartsız kabülü ilkesi üstünden inşa edilebilir.

 

Kaypakkaya Manifestosu adlı sitede şöyle bir tesbit yapılmaktadır:

 

''Faşizme karşı mücadelenin aracı”, revizyonistlerin göstermek istediği gibi, “devrimci güçbirliği” safsatası değil, “halkın birleşik cephesidir.” Yani, proletarya önderliğinde ve işçi-köylü temel ittifakı üzerinde kurulan, bütün devrimci sınıf ve tabakaların ittifakıdır. Dimitrov yoldaşta, anti-faşist mücadelenin, “devrimci güçbirliği” denilen, kuyrukçuluk ve teslimiyet aracıyla yürütüleceğine dair tek kelime yoktur. Dimitrov yoldaş, daima, anti-faşist halk cephesinden bahseder ve bu, proletarya önderliğindeki halk cephesinin ta kendisidir. Ve anti-faşist mücadelenin amacı, halk cephesi iktidarını gerçekleştirmektir.

 

İkinci yanlış şudur:

 

Proleter devrimcilerin bir tek cephe politikası vardır; o da, proletarya önderliğinde halkın birleşik cephesidir. Ayrıca, bunun dışında demokratik güçbirliği veya devrimci güçbirliği gibi safsatalarla proletaryanın ve komünistlerin işi yoktur. Halkın birleşik cephesinden ayrı olarak bir de “devrimci güçbirliği” sloganının icat edilmesi, biraz önce de işaret ettiğimiz gibi, “Dev-Güç” girişimini haklı çıkarmak içindir.

 

Temel kitleleri hesaba katmadan, partiyi, halk ordusunu ve halkın birleşik cephesini hesaba katmadan “ittifak”(!) adına, burjuva demokratlarının kıçından yürümeyi haklı çıkarmak içindir. Kuyrukçuluk ve teslimiyet politikasını, “bu, halkın birleşik cephesi değil, devrimci güçbirliğidir” diye, böyle bir safsatayla ve demagojiyle haklı çıkarmak içindir. İşçi sınıfı önderliğini ve işçi-köylü temel ittifakını bir kenara iterek, reformist burjuvaziye tabi olmayı, bir gerekçeye bağlamak içindir. “Demokratik güçbirliği” diye, “halkın birleşik cephesinden” ayrı ve ona aykırı bir sloganın icat edilmesi, işte bu sebeplerdendir.''

 

İbrahim Kaypakkaya Seçme Yazılar

 

Bu alıntıda ifade edilen düşüncelerden hareketle açıkça ifade edilmese de Kürt Ulusal Hareketi ile devrimci güçlerin yaptığı ittifak eleştirilmektedir.Bu gerekçelerle söz konusu ittifaka ilişkin eleştiriler Partizanın savunduğu görüşlerdir.

 

Peki, proleterya önderliğinde halkın birleşik cephesi oluşturulana kadar, bunun koşulları oluşuncaya kadar ne yapılacak? Bu alıntı eksik, birleşik cephenin ne olup ne olmadığını ifade etmekte yetersiz bir alıntıdır.

 

Mao , uzun süreli halk savaşı stratejisinin bir parçası olarak proleterya önderliğinde halkın birleşik cephesinin kurulma koşulunu halk ordusunun bir ya da bir kaç bölgede kızıl siyasi iktidar kurmuş olması şartına bağlar ki bu da halk savaşının stratejik denge aşamasına karşılık gelir.

 

Yani, Maoizm halk savaşı sürdürülen coğrafyalarda proleterya öncülüğünde halkın birleşik cephesinin nesnel koşullarının ancak halk savaşının stratejik denge aşamasına karşılık geldiğini söyler. Bu ne demektir? Bu demektir ki proleterya partisinin iradesi geniş kitleler tarafından kabullenilmeden ve proleter öncü bir ya da bir kaç bölgede Kızıl Siyasi İktidar kurmadan proleteryanın asgari programı etrafında geniş kapsamlı yani millli bujuvazinin de dahil olduğu bir birleşik cephenin nesnel koşulları yoktur.

 

Neden koşulları yoktur,

 

çünkü, proleterya partisinin asgari programını uygulayabileceği nesnel şartlar henüz oluşmamıştır. Çin Devriminin kendine özgü koşulları birleşik cephe siyasetine ilşkin olarak genelleştirmenin bir anlamı yoktur. Maoizmin halk savaşı südürülen coğrafyalarda proleterya öncülüğünde halkın birleşik cephesi için öngördüğü şartlar proleterya partisinin asgari programını uygulama şartları olarak evrensel olarak da geçerli şartlar olmasına rağmen farklı zamanlarda farklı coğrafyalarda özgün koşullar gelişebilir.

 

 Diyalektikte çelişkinin özgünlüğü ilkesi vardır. Bu özgün koşullar ne olabilir? Bu özgün koşullar örneğin, bugün Kürdistan coğrafyasında olduğu gibi Kürt ulusal hareketinin geriila savaşını stratejik denge aşamasına yakın bir aşamaya taşıdığı nesnel koşullarda mevcuttur. Diyalektiğin çelişkinin özgünlüğü ilkesi bizi farklı coğrafyalarda farklı zamanlarda gerçekleşen süreçlerin özgün şartlarını değerlendirmeye zorlar. Bir coğrafyada tarihsel kökleri olan bir ya da birden fazla ulusal sorun varsa proleterya öncülüğünde halkın birleşik cephesi ezen ulus milli burjuvazisi ile değil ezilen ulus ya da uluslar milli burjuvazisi ile kurulabilir.

 

Çünkü ulusal sorunun varlığında birleşik cephenin asgari programının anti emperyalizm, anti faşizm ilkeleri ile birlikte anti şovenizm ilkesini de içermesi gerekir. Ezen ulus milli burjuvazisi şovendir ve ulusal sorun bağlamında ezen ulus komprador bujuvazinin yedeğidir. Dolayısıyla, istense de ezen ulus milli burjuvazisin ulusal sorunun varlığı koşullarında proletarya öncülüğünde halkın birleşik cephesine dahil olma koşulları yoktur. Bu durum, Çin devriminde gerçekleşen birleşik cepheden birinci farlılık ve özgünlktür.

 

Bundan daha önemli olarak ikinci özgünlük ise Kürt ulusal hareketinin gerilla savaşını stratejik denge aşamasına yakın bir aşamaya taşımış olmasıdır. Kürt ulusal savaşı stratjik denge aşamasına yakındır. Kürt gerilla güçleri Kandil ve Rojava gibi bölgelede bağımsız askeri üslere sahiptir. Dolayısıyla mevcut özgün koşullarda proleter öncü Kürt ulusal hareketi ve Kürt milli burjuvazisi ile ittifak halinde kendi sürdürdüğü halk savaşının Strtejik Denge aşamasına gelmesini beklemeden birleşik cephenin programatik olarak kendisini değilse de bir prototipini hayata geçirebilir. Bunun nesnel koşulları mevcuttur.

 

KSİ ler yerine Kürt gerilla üsleri kullanılabilir. Bunun bir engeli yoktur.Kürt ulusal hareketi komünist propagandaya açık olduğu ve kendi askeri üstlerini proleterya partisine açtığı koşullarda bu askeri üsler KSİ ler gibi kullanılabilir. Burada proleterya öncülüğünde halkın birleşik cephesinin gerçekleşmesi için geriye yegane şart olarak proleterya partisinin bağımsız iradesinin korunması şartı kalır.

 

Proleterya partisi Uzun Süreli Halk Savaşı sürdürdüğü coğrafyanın özgünlüklerini değerlendirmek ve savaşın dengesiz gelişmesi koşullarını hesaba katmakla yükümlüdür. Evrensellikle özgünlük arasında ilişki ancak böyle kurulabilir.

 

Yoksa, Dimitrov'dan Mao'dan rast gele alıntılarla coğrafyanın özgün koşullarını ve halk savaşının dengesiz gelişimini hesaba katmadan birleşik cepheye ilişkin olarak tesbitler yapılamaz.Doğmatizmin bir biçimi olan bu hastalıklardan kurtulmadan coğrafyanın özgünlüklerine karşılık gelen bir Halk Savaşı Stratejisi hayata geçirilemez.

 

Çin devriminden üçüncü önemli farklılık köylüllüğün yapısına ilişkindir. Çin devriminden önce Çin köylüllüğü topraksız serf niteliğinde köylülükten oluşmaktaydı. Topraksız köylülük için toprak her şeydir. Çin halk devriminin en acil sorunu toprak talebidir. Bizim köylülük ise Çin köylülüğünden farklı olarak çoğunlukla kendi toprağını ekip biçen küçük ve orta köylülüktür. Dolayısıyla toprak talebi cılızdır. Bu durum köylüllüğün geniş kitleler halinde halk savaşına politize olmasını engellemekte, köylülük tedricen ve yavaş politize olmaktadır.

 

 Ancak, Kürt köylülüğü kendi kaderini tayin hakkı kapsamında ulusal mücadeleye ve gerilla savaşına büyük kitleler halinde politize olmaktadır. Bu özgün durum demokratik devrimin asgari programında Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını toprak devriminden daha güncel bir sorun haline getirmektedir. Kürt köylülüğü doğrudan toprak talebi üstünden değil ama kendi kaderini tayin hakkı talebi üstünden politize olmaktadır. Dolayısıyla halk savaşına köylülüğün yedeklenmesi süreci Çin devriminden farklı bir güzergahta gelişmektedir. Diğer taraftan Kürt köylülüğü kendi coğrafyası dışında metropol şehirlerde proleterleşmekte böylelikle Türk milliyetinden proleterlerle kaynaşmaktadır.

 

Kürt ulusal hareketinin Irak, Suriye ve İran gibi diğer parçalarında Anadolu coğrafyasında olduğu gibi proleter bir arka cephesi yoktur. Bu coğrafyalarda Kürt ulusal hareketi esasta milli burjuvazi önderliğinde köylü hareketi olarak gelişmektedir. Kürt ulusal hareketinin proleter bir arka cepheye sahip olduğu yegane coğrafya Anadolu coğrafyasıdır. Bu olgu kendi kaderini tayin hakkının gerçekleşme koşullarını Anadolu coğrafyasının demokratik devriminin gerçekleşme koşullarına olmazsa olmaz bir biçimde bağlamaktadır.

 

Özgür Kürdistan paradigmasının gerçekleşme koşulu Anadolu coğrafyasında komprador kapitalizmin ve onun devlet biçimi olarak faşizmin tasfiyesine bağlıdır. Bunun dışında kendi kaderini tayin hakkının gerçekleşmesi olanaksızdır. Bu durum Kürdistan devrimi ile Anadolu coğrafyasının devrim süreçlerini ayrılmaz bir biçimde içiçe geçirmektedir.

 

Dolayısıyla proleteryanın öncüsünün halk savaşını inşa sürecinde asgari programındaki en acil sorun Çin devriminden farklı olarak toprak sorunu değil kendi kaderini tayin hakkıdır.

 

 Proleter öncü halk savaşını toprak talebinden öncelikli olarak kendi kaderini tayin hakkı talebi üstünden inşa etmek durumundadır. Bu durumda Kürt ulusal hareketi ile ittifak sorunu ve bu ittifakın alacağı biçimler proleter öncünün halk savaşını inşa sürecinde en acil sorun durumuna gelmekte ve halkın birleşik cephesi projesi kendi kaderini tayin hakkı talebi üstünden gelişmektedir.

 

Yazının başındaki alıntıyla İbrahim Kaypakkaya'yı bugünkü Kürt hareketi ile ittifak sorununa tanık göstermek bir anakronizmdir.( yani, başka tarihsel süreçlere ait olguları bugüne ikame etmek ya da bunun tersini yapmak) İbrahim Kaypakkaya'nın mücadele sürdürdüğü sürçte stratejik denge aşamasına getirilmiş bir ulusal mücadele yoktur.

 

 Kuşkusuz, Kürt hareketi ile yapılacak ittifak bir güç birliği itifakı değil demokratik devrimin asgari programı çerçevesinde programatik bir cephe ittifakı olmalıdır. İbrahim KAYPAKKAYA'nın birleşik cephe konusundaki tesbitleri doğrudur.

 

Ancak bu tesbitler eski olduğu için bugünkü tarihsel koşulların özgünlüğünü yansıtmamaktadır.Tarihsel materyalizm bilimi adı üstünde tarihsellik gerektirir ve her özgün durumu kendi tarihsel koşullarında tahlil edebilmek gerekir.

Proleteryanın öncüsü ittifaklar ve birleşik cephe siyasetini hayata geçirirken sosyoekonomik yapının nesnel gerçeklerinden ve varolan öncüllerden hareket eder.

 

 

Birleşik cephe gökten zembille iner gibi bir anda gerçekleşen bir süreç değidir.Öncelikle Kürt köylülüğü ve proleteryası gibi kendi kaderini tayin hakkı kapsamında pılitize olmuş kitlelere süreç içersinde halk savaşının gelişimine bağlı olarak diğer kitlelerin tedricen katılımı ile ilerleyen kompleks bir süreçtir.

 

 

Proleter öncünün Kürt ulusal hareketi ile gerçekleştirdiği birleşik cephenin bir prototipinin gerçek anlamda halkın birleşik cephesine dönüşümü batıdaki kitlelelerin komprador kapitalizmin krizinin derinleşmesi ve halk savaşının gelişimine bağlı olarak tedricen katılımı ile gerçekleşecek uzun soluklu bir mücadelenin sonucu olarak gerçekleşecektir.

 

Proleteryanın öncüsünün Demokratik Halk Devrimine ilişkin olarak asgari ve azami programı. öznel niyetlerle değil sosyoekonomik yapının nesnel zorunlulukları tarafından biçimlendirilir.

Kürt ulusal hareketi kendi kaderini tayin hakkı talebinin gerçekleşebilmesi için ulusal kurtuluş mücadelesini komprador kapitalizmin ve onun devlet biçimi olan faşizmin tasfiyesiyle sonuçlanacak olan Demokratik Halk Devriminin tamamlanmasına kadar sürdürmek zorundadır.

 

Bu olgu sosyoekonomik yapının ortaya çıkardığı nesnel bir zorunluluktur. Proleteryanın öncüsü Kürt ulusal hareketi ile yapacağı ittifakı ve birleşik cephe siyasetini bu nesnel zorunluluk etrafında yaşama geçirir.

Ayrıca, diyalektikte tarihsel olanaklılıklara ilişkin olarak somut olanaklılık ve soyut olanaklılık ayrımı vardır.

 

''Gerçekliğin zorunlu ilişkileri ve yanları tarafından ortaya çıkarılan gerçek olanaklılıklar, gerçekleşmeleri için gerekli koşullarla olan bağlarına göre, aralarında ayrılırlar. Ve bu koşullarla olan bağın biçimlerine göre de, soyut ve somut olanaklılıklara bölünürler.

 

Somut olanaklılık öyle bir olanaklılıktır ki, onun için, denk gelen koşullar, şimdiki zamanda yoğunlaşabilir. Soyut olanaklılık ise öyle bir olanaklılıktır ki, içinde bulunulan anda onun gerçekleşmesi için zorunlu koşullar yoktur. Gerçekleşebilmesi için onu içeren maddesel oluşumun bir çok gelişim evresini aşmış olması gerekir.

 

Somut bir olanaklılık örneğin, çağımızda, eş zamanlı olarak bütün kapitalist ülkelerin ya da kapitalizm öncesinde gelişim evresinde olanların sosyalizme geçişinin olanaklılığıdır.Buna karşılık, soyut olanaklılığa bir örnek de şudur: Yalın mal (emtia) üretiminde ekonomik bunalımların olanaklılığı. Bu olanaklılığı gerçeğe dönüştürebilmek için yalın mal üretiminde, bu zorunlu koşullar bulunmuyordu; yalın mal üretiminin bir çok gelişim evresini aşması, nitel bir çok dönüşümlerden geçmesi, kapitalist mal üretimine dönüşmesi ve bu sonuncunun da öte yandan gelişiminin belli bir düzeyine ulaşmış olması gerekiyordu. İşte bunun için, ilk ekonomik bunalım, ancak 1825'te patlak verdiyse, bu bir rastlantı değildir.

 

Gerçek soyut ve somut olanaklılıkların ayırdına varılması ve onların göz önünde tutulması, insanların pratik etkinliği için, özelikle de somut planlama ve uzun erimli planlamayı gerçekleştirmek için büyük bir önem taşır.Değişik tipteki olanaklılıkların karışıklığı, büyük yanılgılara yol açar. Bu karışıklığın sonuçlarına örnek olarak, Sovyetler Birliği'nde kolektifleştirme sırasında düşülmüş olan yanılgılara değinilebilir; yerel yöneticilerin özel küçük mal üretiminden, kolhozlara değil de, doğrudan doğruya komünlere geçme kararları vermeleri; komüne geçiş gerçek bir olanaklılıktır, sovyet devletinin doğal iç yapısından, işleyiş ve gelişiminin yasalarından kaynaklanır. Adı geçen dönemde, bu olanaklılık soyuttur; zira onun gerçekleşmesi için gerekli koşullar yoktur; bu koşulların doğabilmesi için Sovyet toplumunun ekonomisi ve kültürü bir çok gelişim evrelerini aşmış olmalıydı ve bir çok nitel dönüşümleri geçirmiş olmalıydı.''

 

Aleksandr Şeptulin, Diyalektiğin Katagorileri Ve Yasaları, Yordam Kitap, s: 375

Bu alıntıda örneklenen olanaklılık tipleri arasındaki somut ve soyut ayırımı tıpkı işçi-köylü ittifakının Çin Devriminde ve Sovyet devriminde somut bir olanaklılık olarak gerçekleşmesine karşın bizim coğrafyamız için söz konusu ittifakın gerçekleşme koşulları için bu ittifakın soyut bir olanaklılık olarak kendini göstermesine benzemektedir. Sovyet devriminde birinci emperyalist paylaşım savaşının özellikle köylü kitleler üstünde yarattığı yıkıma bağlı olarak kitlelerin yükselen tepkisi ve özellikle köylü kitlelerin politik ajitasyona yanıt vererek hızla devrim saflarına akın etmesi bir devrimci durum yaratıyor ve işçi-köylü ittifakını somut bir olanaklılık haline getiriyordu.

 

Yine, Çin devrimi koşularında köylülüğün çoğunlukla topraksız köylülüktern oluşması, toprak talebinin köylülük için hayati önemi, köylülüğün toprak talebi etrafında halk savaşına hızla politizasyonu işçi-köylü ittifakını somut bir olanaklılık haline getiriyordu. Oysa, coğrafyamızda köylülüğün çoğunlukla kendi toprağını ekip biçen küçük ve orta köylülükten oluşması toprak talebi etrafında köylülüğün Halk Savaşına hızla politizasyonunu engellemekte ve bu durum işçi-köylü ittifakının gerçekleşmesini komprador kapitalizmin krizlerinin derinleşmesine bağlı olarak devrimci durumda bir yükselme yaratacak koşullara bağımlı hale getirerek işçi-köylü ittifakını soyut bir olanaklılık haline getirmektedir. İşçi-köylü ittifakının somut bir olanaklılığa dönüşmesi devrimci durumda bir dizi gelişmeyle birlikte güçlü bir politik öznenin yaratılmasına bağlıdır.

Buna karşılık Kürt Ulusal Hareketi ile ittfak komünistler için somut bir olanaklılık olarak kendisini göstermektedir.

 

İttifaklar sorununda Partizan elli yıl önceki koşulları bugüne uyarlayarak ve coğrafyamızın bugünkü gerçekliğini yansıtmayan kitabi bilgiden hareketle işçi-köylü temel ittifakı bağlamında doğmatizme düşerken, Özgür Gelecek Kürt Ulusal Hareketi ile ittifakı niçin önemsediği konusunda nedensellikten yoksun olarak el yordamı ile hareket etmekle ittifaklar sorununda belirsizlikler yaşamaktadır.

 

Coğrafyamız için işçi-köylü temel ittifakı esasında devrimci sınıfların birliğinin gerçekleşmesi devrimci durumda bir dizi gelişmenin yaşanmasını şart koşmaktadır. İşçi-köylü ittifakının bugün için soyut bir olanaklılık olmaktan somut bir olanaklılık olmaya doğru gelişimi bugün somut bir olanaklılık olarak kendisini gösteren Kürt Ulusal Hareketi ile ittifakın gelişmesinin devrimci durumda yaratacağı yükselmeye bağlıdır.

 

Komünist hareket işçi_ köylü temel ittifakı temelinde bütün devrimci sınıfların katılımı ile halkın geniş birleşik cephesini hedeflemeli fakat bugün için soyut bir olanaklılık olan bu olanaklılığın gerçekleşmesi için somut koşullardan ve somut olanaklılıklardan hareket etmelidir.

 

Fikret Karavaz 

 https://www.kaypakkayahaber.com/kose-yazisi/tkpml-orgutlenme-komitesipartiye-ilkelerine-ve-cizgisine-sahip-cik-darbecilige-tavir-al


Blog Arşivi

TABURE - Muzaffer Oruçoğlu

TABURE - Muzaffer Oruçoğlu
İstanbul Teknik Üniversitesi’nin Gümüşsuyu Amfisi, 1970’in eylülünde Dev-Genç’in parkeli, sarkık bıyıklı militanlarıyla tıklım tıklım dolmuştu. Sahnedeki masada, toplantıyı yöneten üç kişi vardı. Ortada, Filistin’e gidip geldikten sonra tutuklanan ve bir müddet yattıktan sonra serbest bırakılan İstanbul Dev-Genç Bölge Yürütme Komitesi başkanı Cihan Alptekin oturuyordu. Amfiye, elde olan hazır güçlerle, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı, Latin Amerikalı devrimcilerin yaptığı gibi bir an önce silahlı harekete geçme eğilimi hakimdi. İbo kent fokosu olarak gördüğü bu eğilimin, gençliği kendi kitlesinden koparacağı ve emekçi sınıflarla bütünleştirmeyeceği kanısındaydı. Daha önceki Dev-Genç forumlarında, bireysel terör, kendiliğindencilik, ekonomizm üzerine Dev -Genç kadrolarıyla tartışmış, onları İstanbul’un işçi bölgeleri ile toprak sorununun yakıcı olduğu yerlere yönlendirme çabası içine girmiş, direnişi ve silahlı mücadeleyi oralarda örgütlemeye çağırmış olduğu için herkes İbo’nun toplantıya gelme amacını ve neler söyleyeceğini üç aşağı beş yukarı tahmin ediyordu. Hatta tahminin de ötesine geçiyor, İbo’nun üniversitedeki sağlam kavgacı unsurları araklayıp, kendi çalıştığı fabrikalar semtine, Alibeyköy’e ve Trakya’ya götüreceğini, üniversiteleri savunmasız durumda bırakmakla kalmayacağını, götürdüklerini de oralarda pasifize edeceğini söylüyordu. İbo biraz da Doğu Perinçek’in daha önce, gençliğin üniversite sınırları içindeki mücadelesini çelik çomak oyununa benzeterek küçümsemesinin cezasını çekiyordu. Dev- Genç kadroları PDA içindeki görüş ayrılıklarını bilmediği için İbo’nun Perinçek gibi düşündüğü sanısına kapılıyorlardı. Kızgınlıkları biraz da bundandı. İbo, ben, Garbis, Kabil Kocatürk, birkaç kişi daha, grup halinde toplantıyı izliyoruz. Konu, Cihan Alptekin, Necmi Demir, Ömer Erim Süerkan, Gökalp Eren, Namık Kemal Boya ve Mustafa Zülkadiroğlu’ndan oluşan Dev-Genç Bölge Yürütme Kurulu içindeki anlaşmazlıklar. Konu açılıyor, tartışmalar başluyor, Zülkadiroğlu saymanlıktan istifa ediyor. Tartışmaların kızıştığı bir anda, söz alanlardan birisi, gençliğin emekçi sınıflara açılması gerektiğinden, aksi taktirde iç didişmelerin artacağından söz ediyor. Bir diğeri, militan gençliğin, kitle çalışması kisvesi altında, kavga alanlarından çekilerek pasifize edilmek istendiğinden dem vuruyor. Bunun üzerine kolunu kaldırıp söz istiyor İbo. Görmezlikten geliyor Cihan Alptekin, bir başkasına söz veriyor. İbo’nun konuşması durumunda ortamın elektirikleneceğini iyi biliyor. Konuşmacı sözünü bitirdikten sonra İbo kolunu kaldırıyor. Yine görmezlikten gelip bir başkasına söz veriyor Cihan. Arkamızda oturan militanlar, tatsız yorumlarla laf dokunduruyorlar bize. İbo duyacak diye endişeleniyorum. Kafasını bana doğru çevirerek, “Örgüt içi demokrasi dar bir çete tarafından resmen yok ediliyor,” diye mırıldanıyor. “Biraz bekle,” diyorum. Bekliyor. Birkaç kişi daha konuştuktan sonra el kaldırıyor. Ben de kaldırıyorum. Toplantının selameti için hiçbirimize söz hakkı vermiyor Cihan. İbo bu kez olduğu yerden: “Deminden beridir el kaldırıp söz istiyorum, söz vermiyorsun,” diyor. “Söz almadan konuşma,” diye uyarıyor Cihan. “Siz iktidar mücadelesini kendi içinizde kendiniz gibi düşünmeyenleri susturarak mı vereceksiniz? Düşünceler çatışmazsa doğrular nasıl çıkacak ortaya?” Cihan’ın, “Söz almadan konuşuyor, usulsüzlük yapıyorsun, otur yerine!” uyarısını arkadan gelen tehditvari uyarılar izliyor: “Otur yerine be, ne konuşacaksın!” “Seni gençliğin militan mücadelesi içinde göremiyoruz İbrahim, otur yerine, senin ne diyeceğini biliyoruz biz.” İbo bu kez geri dönerek, “Ben de sizleri işçi semtlerinde, grev çadırlarında göremiyorum,” diye çıkışınca, “Otur yerine,” sesleri çoğaldı. Amfideki tüm kafalar İbo’ya yöneldi. İbo yönünü tekrar sahneye doğru çevirip konuşmasını sürdürünce, ülkedeki siyasi atmosfer ile Bölge Yürütme Kurulu’nun içindeki çekişmelerin gerdiği sinirler, habis bir uğultu halini aldı. Arkamızda bulunan militanlardan Bombacı Zihni (Zihni Çetin), “Otur ulan otur, diyorum sana!” diye bağırarak, oturduğu tabureyi kaldırıp İbo’nun kafasına vurdu. Dehşet içinde kaldım. Kabil Kocatürk Zihni’ye ve arkadaşlarına doğru hörelenince kolundan çektim. Grubun içinde, Nahit Tören, Taner Kutlay, Zeki Erginbay, Mustafa Zülkadiroğlu gibi Dev-Genç’in mücadele içinde pişmiş ünlü militanları vardı. Nahit gibi birkaçının belinde de tabanca vardı. Zihni elindeki tabureyi yere koydu, durgunlaştı. Mücadeleci ve sinirli bir insandı. Harp okulundayken, öğretmeni Talat Aydemir’in örgütlediği 1963 darbesine katılmış, tutuklanıp üç yıl hapis yatmış, çıktıktan sonra 68 eylemlerine katılmış, Filistine gidip gelmiş fedakar bir insandı. İbo’nun kafası kırılmış, kırıktan boşanan kan, alnından yüzüne, boynuna ve göğsüne yayılmıştı. Dik durmaya çalışıyordu ama benzi solmuştu. Bir koluna Ragıp Zarakol diğerine de hatırlayamadığım birisi girmişti. İstanbul Teknik Üniversitesi Gümüşsuyu binası, Dev-Genç’in en önemli üssü olduğu için polis binadaki olayları anında haber alıyordu. Az sonra polis ekibi geliyor, İbo’yu alıp götürüyor. Nereye götürdüklerini bilemiyoruz. Karanlık çöktüğünde geliyor İbo. “Beni alıp Karakola götürdüler,” diye anlatıyor. “Kafama bant çektikten sonra sorguya aldılar. Komünistler arasında post kavgasının olduğunu, birilerinin vurduğunu ileri sürdüler. Kabul etmedim, merdivenden düştüğümü söyledim, tutanağa öyle geçti.”

MKP 3. Kongre Tanıtım Videosu.Tek Bölüm

MKP 3. Kongre Tanıtım Videosu.Tek Bölüm
Bu video, mkp 3. Kongresinin, emperyalist dünya sistemine ilişkin fikirlerini, Türkiye Kuzey Kürdistan'ın sosyo ekonomik yapı tahliline ilişkin yaklaşımını ve devrimin niteliğine (demokratik devrimin görevlerini üstlenen, sosyalist devrime) ilişkin anlayışını, devrimin yolu olan sosyalist halk savaşını ve demokratik halk devrimi, sosyalizm ve komünizm projesini (gelecek toplum projesinde devlet anlayışını), ulus ve azınlıklar, ezilen inançlar, kadın ve lgbtt'ler, ve gezi ayaklanmasına ilişkin fikirlerini, birlik ve eylembirliği anlayışını, ittifaklar politikasını, yerel yönetimler anlayışını, işçi partisi değerlendirmesini ve komünist enternasyonale ilişkin güncel görevler yaklaşımını içermektedir.

https://www.muzafferorucoglu.com/?lng=tr

https://www.muzafferorucoglu.com/?lng=tr
Ve Durgun Akardı Don Gençliğimde hayalimin sınırlarını aşmama yol açan, beni en çok etkileyen roman. Don kazaklarının yaşamı, iç savaş, toprak kokusu, aşk, yaratım ve yıkım. Şolohov iç dünyamdaki yerini hep korudu. 24 Mayıs 1936’da Şolohov, Stalin’in daçasına gidiyor. Sohbetten sonra Stalin Solohov’a bir şişe kanyak hediye ediyor. Solohov evine geldikten bir müddet sonra kanyağı içmek istiyor ama karısı, hatıradır diye engel oluyor. Solohov, defalarca kanyağı içme eğilimi gösterdiğinde, karşısına hep karısı dikiliyor. Aradan üç yıl geçiyor, Solohov ünlü eseri, dört ciltlik ‘Ve Durgun Akardı Don’u, on üç yıllık bir çabanın sonunda bitirip karısından kanyağı isteyince arzusuna erişiyor ve 21 aralıkta, Stalin’in doğum gününe denk getirerek içiyor. Tabi biz bu durumu, Şolohov’un Stalin’e yazdığı mektuptan öğreniyoruz. Durgun Don’dan bir alıntıyla bitirelim: “Bizleri, insanoğlunu birbirimize karşı çıkardılar; kurt sürülerinden beter. Ne yana baksan nefret. Bazen kendi kendime, acaba bir insanı ısırsam kudurur mu, diye sorduğum oluyor.” (1. Cilt) ---------

Çamurdan ayaklı ahmaklar kaldırdıkları kayanın altında kalacaklar

Çamurdan ayaklı ahmaklar kaldırdıkları kayanın altında kalacaklar
Devrimci ve İlerici Kamuoyuna, Büyük Proleter Kültür Devrimi’nin ender haleflerinden, Türkiye’de, devrimci komünist/proleter enternasyonalist çizginin temsilcisi, Maoist ekolün kurucusu, önder İbrahim Kaypakkaya karşı yine iğrenç, alçakça, çamurdan bir saldırıyla karşı karşıyayız. Bizler böylesi iğrenç, alçakça çamurdan saldırıları geçmişten de biliyoruz. İbrahim Kaypakkaya’yı “seni bizat kendi ellerimle geberteceğim” diyen Yaşar Değerli’nin, “sanık İbrahim Kaypakkaya, intihar etmiştir” diye başlayan bu saldırısı sırasıyla, Nasyonal Sosyalist Doğu Perinçek’in 70’lerden buyana dillendirdiği “intihar” yalanıyla, ardından Orhan Kotan’ın, “Rızgari” adına yayınlanan Diyarbakır Hapisanesi Raporu’ndaki “o işkenceye kimse dayanamaz, İbrahim’in direnişi şehir efsanesidir” çamurlarıyla devam edilmiştir. Bugünkü saldırının failleri ise bizat önder Kaypakkaya’nın kurduğu ekolün yıllar içerisinde epey, bir hayli dejenere olmuş, paslanmış, küflenmiş halinin sonuçları olan tek tek safralardır. Bu safralar kendilerinin muhatap alınmasını, attıkları çamurun gündem olmasını ve tartışılmasını istiyorlar. Görünürde ilk kuşaktan olup, Koordinasyon Komitesi üyelerini ama özellikle de Muzaffer Oruçoğlu’nu hedef alıyor muş gibi yapan bu iğrenç, alçakca çamur faaliyetin ESAS amacı ve HEDEFİ aslında, İbrahim Kaypakkaya’nın fikirleriyle hesaplaşmaktan kaçıp, onun geride kalan kemiklerini (“otopsi isterük” naralarıyla) taciz ve teşhir ettikten sonra çamura batırmaktır. Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, Kaypakkaya yoldaşın koptuğu Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’nin önde gelen kalan kadrolarının 1972 senesi içerisinde (sırasıyla Hasan Yalçın, Gün Zileli, Oral Çalışlar, Ferit İlsever, Nuri Çolakoğlu, Halil Berktay ve Doğu Perinçek’in) yakalandıklarını ve bunların polis ve savcılık ifadelerinde İbrahim Kaypakkaya hakkında gayet kapsamlı ve derinlikli bilgi verdiklerini çok iyi biliriz. Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, 3 Kasım 1972’de Ankara’daki Marmara Köşkü'nde yapılan Devlet Brifingi'nde “Diyarbakırda yakalanan gençlerin örgüt evlinde Kemalizm ve Milli Mesele Üzerine adlı bölücü yazıların çıktığına” dikkat çekildiğini gayet iyi hatırlarız. Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, önderimiz İbrahim Kaypakkaya’nın 28 Şubat 1973’de zincirle bağlı bulunduğu yatağından kaleme aldığı, adeta vasiyeti sayılacak mektupta, “saflarımızda çözülenleri ve moral bozanları derhal atın” dediğini nasıl unuturuz? Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, buna mukabil başta Muzaffer Oruçoğlu olmak üzere Koordinasyon Komitesi mensuplarının direnmediklerini ve çözüldüklerini de iyi hatırlarız. Ve önder Kaypakkaya’yı en son gören tanıklardan olan yoldaş Hasan Zengin’in, çapraz hücrede kalan İbrahim Kaypakkaya’nın yanına Yaşar Değerli ve Güneydoğu Anadolu Sıkı Yöneim Komutanı Şükrü Olcay’ında bulunduğu kalabalık, sivil giyimli bir heyetin geldiğini ve bu heyet ile Kaypakkaya arasında geçen konuşmanın muhtevasını da gayet iyi biliriz: Zira o “konuşmada” DEVLET, İbrahim Kaypakkaya’ya adeta “bu yazdıklarını savunuyor musun, hala arkasında mısın” diye sormuştur. İbrahim’de “evet, savunuyorum ve arkasındayım” demiştir. Ve onun için ister işkenceyle, ister kurşunla olsun Kaypakkaya, “arkadaşlarının 21 Nisan 1973’den itibaren çözülmeleri sonucunda”, “devletin aslında öldürmeyecekken dikkatini çekmiş masum bir öğrenci olduğu için” DEĞİL, ta başından beri DEVLETİN sahip olduğu İSTİHBARATIN sonucu İNFAZ edilmiştir. Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, 1. Ana Dava Dosyası’na konan ve müptezellerin bize unutturmaya çalıştıkları, MİT raporundaki şu saptamayı da hiçbir zaman akıldan çıkartmayız: “Türkiye’de komünist mücadelede şimdiki haliyle en tehlikeli olan Kaypakkaya’nın fikirleridir. Onun yazılarında sunduğu görüşler ve öngördüğü mücadele metotları için hiç çekinmeden ihtilalci komünizmin Türkiye’ye uygulanması diyebiliriz.” Şayet biz İbocular, balık hafızalı değilsek, ABD emperyalistleri tarafından “Soğuk Savaş” yıllarında yayınlanan The Communist Year Book’un 1973 baskısında önder İbrahim Kaypakkaya başta olmak üzere, Ali Haydar Yıldız, Meral Yakar ve Ahmet Muharrem Çiçek’in ölüm haberlerinin H. Karpat tarafından adeta zafer edasıyla duyrulduğunu biliriz. İşte tüm bu nedenlerden ötürü bugün bu iğrenç, alçakça çamur saldırının ana hedefi kati surette Muzaffer Oruçoğlu DEĞİLDİR. Bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının ANA HEDEFİ önder İbrahim Kaypakkaya’nın ser verip sır vermediği, devrimci komünist, proleter enternasyonalist siyasi ve ideolojik hattır. Bugün bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıyı başlatıp yürüten safralar, İbocu hattan ta 70’lerin ikinci yarısında kopup, evvela Enver Hoca’cılığı tercih eden, sonra devrimciliği bitirip, şimdilerde Dersimcilik yaparak statü sahibi olmaya çalışan, Büyük Proleter Kültür Devrimi’ne “katliam” diyecek kadar antikomünistleşenlerdir. Ve ne ilginçtir ki, bu safralar geçmişteki anlatımlarında (mesela Kırmızı Gül Buz İçinde belgeseli için verdikleri yaklaşık 3 saatlik mülakatte) tek kelime bugünkü iddialarından bahsetmemişlerdir. Keza o günlerde karşılaştıkları Arslan Kılıç’la da gayet mülayim mülayim sohbet etmişlerdir. Bugün bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıyı başlatıp, yürüten safraların bazıları ise kişisel öç alma derdinde olanlardır. Bunlar yıllarca İbocu=Dersimci denklemiyle eğitilmiş ama gerçekte İbrahim Kaypakkaya’nın ve onun dayandığı bütün bir komünist bilimle değil, Dersim’in yüzyıllarca sahip olduğu feodal kültürle yoğurulmuş müptezellerdir. Bu safralar, Kürt Milli Hareketi ile aileleri arasında yaşanan kanlı antagonizmaya, sırtlarını dayadıkları, Dersimli gördükleri, İboculukla alakası olmayan pragmatist hareketin ikircikli politikasına karşı gelip, kendilerini Türk şovenizminin Dersim temsilcisi eski CHP’li vekillerin kollarına atanlardır. Bu müptezellerin, vaktiyle Doğu Perinçek’in, Arslan Kılıç’a talimat verip, Arslan Kılıç’ında, “Ordu Göreve” pankartıyla bilinen, Nasyonal Sosyalist Gökçe Fırat’ın, “Türk Solu” dergisinde kalem oynatan Turhan Feyizoğlu’na siparişle yazdırdığı, İbo kitabının basımına nasıl cevaz verdikleri bilinir (bu kitap, hiç utanma ve arlanma duyulmaksızın bütün “İbo anma gecelerinde” de maslarda sergilenir). İbo kitabının dayandığı iki iddia vardır: 1. İbrahim Kaypakkaya, TİİKP’den “bir kadın meselesinden ötürü ayrılmıştır”. 2. İbrahim Kaypakkaya, “jiletle intihar etmiştir”. İşin ilginç yanı şudur ki bu çamur kitabın “Önsözü”, gayet övücü sözlerle Muzaffer Oruçoğlu tarafından yazılmıştır. Ve bugün Oruçoğlu konusunda çok hassasiyet sahibi imiş gibi gözüküp, bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının başını çekenler tarafından da o dönemde basımına ve dağıtımına onay verilmiştir. Bugün bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıyı başlatan bir diğer safra ise, yazdığı 9 sayfalık çamur yazının altına imzasını koyamayacak kadar alçak ve korkaktır. Bu müptezelin davet edilmediği, 2017’de Darmstadt’da buluşan İbocu geleneğin farklı nesillerinin toplantısında, birden ortaya çıktığı ve “Arslan Kılıç, İbrahim’den teorik olarak ileriydi. Ben Arslan ağabey ile konuştum. İbrahim işkence falan görmedi, intihar etti” der demez, nasıl linç edilmekten son anda kurtulduğu ve topuklarını yağlayıp, nasıl sırra kadem bastığı da bilinir. Bugün bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıda kullanan TKP/ML 1. Ana Dava Dosyası’nın biz İbocular açısından zerre kadar özgül ve orijinal tek bir yanı yoktur. O dosyanın yegane özelliği, o dönemki kadroların alttan alta önder İbrahim Kaypakkaya’nın 5 Temel Belgesi’ne nasıl ŞÜPHE duymaya başladıklarının göstergesidir. (Zaten onun içindir ki, ortak bir savunma yapılamamaıştır) Bu ŞÜPHE’nin daha sonra 1978’de yapılan 1. Konferans’da verilen “Özeleştiri” ile TEORİLEŞTİRİLDİĞİ ve bugünlere dek uzayıp geldiğni de zaten hepimiz görmekteyiz. Öte yandan bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının manidar boyutları da vardır ve ne ilginçdir ki, bir zamanlar Sosyal Emperyalistlerin Türkiye temsilcisi İsmail Bilen ve Haydar Kutlu TKP’sinin kurduğu TÜSTAV arşivinin envanterinde, TKP/ML 1. Ana Dava Dosyası gözükmekle birlikte, çevrim içi bu dosyanın tek bir sayfası dahi dijital olarak TÜSTAV sitesinde BULUNMAZKEN, iğrenç, alçakça, çamur saldırının sorumlusu, bahsi geçen müptezellerine kim veya kimler tarafından SERVİS edildiği ve hatta Türkiye’den Ethem Sancak’ın ortağı olduğu Türk-Rus ortak arama motoru YANDEX’e kim veya kimler tarafından da yüklendiğidir. Dünyanın olası bir 3. Emperyalist savaşla burun buruna geldiği, Türkiye’de islamcı-faşist bir rejimin 20 yıldır kendisini adım adım tahkim ettiği bir ortamda, önder İbrahim Kaypakkaya’ya yapılan bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının insanlığa ve devrime zerre kadar faydasının olmadığı son derece aşikardır. Yeni, genç nesiller bu iğrenç, alçakça, çamur saldırıdan ne öğrenecektir? Çamurdan ayaklı bu ahmaklar, İbrahim Kaypakkaya’ya karşı bir kaya kaldırdılar. Hiç kimsenin şüphesi olmasın. Tarihsel olarak şimdiden o kayanın altında kalmışlardır. İnanmayan Hasan Yalçın’a, Gün Zileli’ye, Oral Çalışlar’a, Ferit İlsever’e, Nuri Çolakoğlu’na, Halil Berktay’a, Doğu Perinçek’e, Yaşar Değerli’ye, Orhan Kotan’a, Turhan Feyizoğlu’na baksın. Tüm bu adlar bugün hangi siyasi ideolojilk hela deliğine yuvarlandılarsa bu iğrenç, alçakça, çamur saldırının başını çeken safralar da o deliğe yuvarlanacaklardır...

Sınıf Teorisi - Partizan

Sınıf Teorisi - Partizan
Katledilişinin 50. Yılında Komünist Önder İbrahim Kaypakkaya Yol Göstermeye Devam Ediyor! ''Türkiye'nin Geleceği Çelikten Yoğruluyor, Belki Biz Olmayacağız Ama, Bu Çelik Aldığı Suyu Unutmayacak'' İbrahim Kaypakkaya

Türkiye Üzerine : Şark Meselesi

Türkiye Üzerine : Şark Meselesi
Amerika'da yayınlanan New York Tribune, iki yüz bini aşan tirajıyla, o yıllarda, belki de dünyanın en büyük gazetesiydi. «Türkiye Üzerine» Marx'ın bu gazeteye, «Şark Meselesi» ile ilgili olarak yazdığı makaleleri kapsamaktadır. «Türkiye Üzerine», geçen yüzyılda büyük devletler arasında kurulan politik ilişkilere «Şark Meselesi» açısından ışık tuttuğu gibi, Marx'ın Osmanlı İmparatorluğunun politik durumu ve toplumsal (sosyal) yapısı hakkındaki fikirlerini de dile getirir; bu bakımdan bizi özellikle ilgilendirmektedir. Bu yazılardan bir kısmının tamamen Marx' a ait olmadığı açıklamalar da belirtilmiştir. Biz, karışıklık olmasın diye, geleneğe uyarak, «Marx'ın» dedik. (Bkz. Kitabın sonunda yer alan)