"Ekim Devrimi’ni takip eden aylarda
halk, büyük bir yoksulluk içinde Bolşeviklerden açlığa son verilmesini ve
savaşın sona erdirilmesini istiyordu. Bolşevikler için bir soluklanma dönemi
şarttı.Ekim Devrimi’ni takip eden aylarda halk, büyük bir yoksulluk içinde
Bolşeviklerden açlığa son verilmesini ve savaşın sona erdirilmesini istiyordu.
Bolşevikler için bir soluklanma dönemi şarttı"
20 Mart 2024
Rusya’da Marksist gruplar ortaya çıkamadan önce
“devrimci” çalışmayı Narodikler yürütüyordu. Narodniklerin Çar’a karşı
verdikleri mücadelede temel aldıkları sınıf köylülerdi. Rusya’da kapitalizm
geliştikçe işçi sınıfı da gelişip büyümesine rağmen Narodnikler işçi sınıfını
değil köylülüğün temel alınmasını savunuyor ve ancak köylülüğün Çar’ı ve toprak
ağalarını devirebileceğini savunuyorlardı. Narodnikler bireysel “terörü”
savunuyor ve bunun geniş halk yığınları üzerinde büyük etkiler yaratacağını
düşünüyorlardı. İşçi sınıfının partisinin kurulmasına karşı çıkıyorlardı.
Narodniklere karşı esaslı mücadeleyi Plehanov yürüttü.
Marksizm’in Rusya’ya yayılmasına Plehanov öncülük etti. Marks ve Engels’in
birçok eserinin Rusça’ya kazanılmasında Plehanov’un emeği büyüktür. “Emeğin
Kurtuluşu” grubu, Rusya’da henüz sosyal-demokrat hareket olmadığı bir sırada
kuruldu ve Rusya’ya Marksizm’i yaydı.
Narodniklerin savunduğu; 1- Kapitalizmin Rusya’da
tesadüfen doğduğunu, gelişme imkanı olmadığı ve dolasıyla işçi sınıfının da
gelişemeyeceği; 2- İşçi sınıfının gelişme şansının olmadığından hareketle, işçi
sınıfının dikkate alınmaması; 3- Onlara göre tarihi yaratanın sınıflar ve sınıf
mücadelesi olmadığı, tarihi yaratanın tek tek kahramanlar olduğu vb. görüşlerin
tümünü çürüten Plehanov, Marksist görüşleri geliştirdi ve somut olarak ortaya
koydu. Ancak Emeğin Kurtuluşu grubu süreç içinde yanlış görüşleri ileri sürdü
ve bir anlamda Narodniklerin etkisinden kurtulmadı.
Bu dönem Rusya’da sosyal demokrat hareketin yavaş
yavaş ortaya çıktığı dönemdi. 1884-1894 arasında sosyal demokrat hareket hala
işçi sınıfı ve geniş halk kesimleriyle ilişki kurmamıştı. Lenin’in deyimiyle
sosyal demokratlar daha “ana rahminde oluşum sürecini” geçiriyordu. Lenin,
Emeğin Kurtuluşu için işçi sınıfı hareketine ilk adımı attı diyordu. Rusya’da
sosyal demokrat hareketi işçi sınıfıyla buluşturma ve Emeğin Kurtuluşu grubunun
hatalarını düzetme işini Lenin yerine getirdi.
Lenin, 1895 yılında Peterburg’ta sayısı yirmiyi aşkın
işçi derneğini İşçi Sınıfının Kurtuluşu Uğrunda Savaşım Birliği’nde bir çatı
altında birleştirerek, devrimci bir partinin kurulması için ilk ciddi adımı
atmış oldu. 1898 yılının Mart ayında Misk şehrinde ilk kongresini yapan Rusya
Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin kuruluşuna kadar Lenin, hem bu oluşum içinde
yer alanlarla hem de dışındaki gruplarla yoğun bir iki çizgi mücadelesi yaşadı.
Lenin, Narodniklere karşı verdiği savaşımın yanısıra, Legal Marksistlere karşı
verdiği savaşımda büyük bir yer tutuyordu. Legal Marksistler de Narodniklere
karşı mücadele diyor ancak proleter devrimi bir kenara atıyorlardı.
Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin birinci kongresinde
Lenin bulunamadı. Sürgünde olan Lenin, buna rağmen iki çizgi mücadelesini elden
bırakmıyor ve anti-Marksist akımlara karşı mücadeleyi sürdürüyordu. Bu dönemde
öne çıkan Ekonomistler idi. Ekonomistler, işçi sınıfının sadece ekonomik
savaşımla uğraşması gerektiğini ileri sürüyorlardı. Lenin “Ekonomistlerin bu
yoldaki propagandalarını, Marksizm’den ayrılma, işçi sınıfı için bağımsız bir
politik örgütün gereğini yadsıma ve işçi sınıfını burjuvazinin politik bir
uydusu durumuna getirme çabası olarak anlıyordu.’’(55)
1898 yılında Rusya Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin
kurulması ve birinci kongresini yapmasıyla parti tam olarak kurulmuş
sayılmazdı. Her şeyden önce partinin tüzüğü ve programı yoktu. RSDİP’nin
kuruluşundan sonra MK’nin tümünün yakalanması sonrası parti içinde büyük bir
kargaşa meydana geldi. Bu dönemde öne çıkan iki çizgi mücadelesi, merkezileşmiş
bir partinin gerekliliği ve buna karşı bunun gereksizliği üzerine yapılan
tartışmalardı. Ekonomistler, bu işin en uçtaki temsilcileriydi.
RSDİP’in 2. Kongresi, 30 Temmuz 1903 tarihinde
toplandı. Belçika’da toplanan kongre, polisin müdahale etmesi nedeniyle
Londra’ya taşındı. 2. Kongresinin en önemli gündemi, parti programının
tartışılıp kabul edilmesiydi. Yoğun bir iki çizgi mücadelesi yaşandı. Ekonomistler,
Bundcular ve Marksistler arasındaki en önemli tartışma konusu, proletarya
diktatörlüğü başlığıydı. Oportünistler, birçok sosyal demokrat partinin
programında proletarya diktatörlüğü maddesinin olmadığından hareketle Rusya
Sosyal Demokrat İşçi Partisi’nin programına proletarya diktatörlüğü maddesinin
konmasına karşı çıkıyorlardı. Oportünistler, köylü sorununa ilişkin istemlerin
parti programına alınmasına karşı çıkıyorlardı.
Bundcular ise ulusların kendi kaderlerini tayin
hakkına karşı çıkıyorlardı. Lenin, işçi sınıfının milli baskılara karşı savaşım
yürütmesinin zorunlu olduğunu, parti programında bu maddenin yer almamasının
proleter enternasyonalizmini bir yana bırakmak olduğunu söyleyerek bu görüşe
karşı yoğun mücadele verdi. Kongre, Lenin önderliğinde hazırlanan parti
programını kabul etti. Parti programı, biri azami, biri asgari olmak üzere iki
kısımdan oluşuyordu. Azami program, işçi sınıfının iktidarı ele geçirdikten
sonra sosyalist rejimi kurup proletarya diktatörlüğüne geçişi; asgari program
ise önce Çar’ın devrilmesi, demokratik bir cumhuriyet ve 8 saatlik iş gününün
kabul edilmesi, köylülüğün toprağa kavuşmasını hedefliyordu. Kongre, parti
programını kabul ettikten sonra diğer bir konuya yani parti üyeliği sorununu
tartışmaya geçti.
Bu konu yoğun bir iki çizgi mücadelesine sahne oldu.
Lenin, parti üyeliği formülü olarak “partinin programını kabul eden, partiyi
maddi bakımdan destekleyen ve parti örgütlerinden birinde üye olan herkesin
parti üyesi olabileceğini” ileri sürerken Martov ise parti programının kabul
edilmesi ve partiyi maddi olarak desteklemeyi kabul etmekle birlikte herhangi
bir parti organında yer alınmasına karşı çıkıyordu. Lenin, üyelerin
kendilerinin partiye kayıtlarını yapmalarını değil parti örgütlerinden biri
tarafından kabul edilmesini disiplin açısından zorunlu görüyordu. Ancak
dengeler birdenbire Bolşevikler aleyhine döndü ve parti üyeliği Martov’un
önerdiği biçimde kabul edildi. Bolşevikler, mücadeleyi elden bırakmadılar.
Kongre merkez komitesi seçimine gitmeden birkaç olay oldu. Bunlardan biri
şuydu; Bund, parti içinde Rusya’da Yahudi işçilerin tek temsilcisi olarak
kendilerinin kabul edilmesini istiyordu.
Kongre, Bundcuların bu isteğini reddetti. Bunun
üzerine Bundcular kongreyi terk etti. Kongre, Ekonomistlerin ülke dışındaki
birliğini partinin dış ülkelerdeki temsilcisi olarak kabul etmeyince
Ekonomistler de kongreyi terk ettiler. Bu durumda Kongreyi terk eden delege
sayısı toplam 7 oldu. Bu delegelerin Kongreyi terk etmeleriyle durum
Leninistlerin lehine değişti. Ve kararlar Lenincilerin istediği gibi çıktı. 2.
Kongrede kabul edilen program, SBKP’nin 8. Kongresinde kabul edilen yeni
programa kadar RSDİP’in ana çizgisini belirledi.
2. Kongreden sonra RSDİP içindeki yoğun bir çatışma yaşandı.
Menşevikler hem MK içinde hem de Iskra yazı kurulunda Bolşeviklerle eşit
düzeyde temsil edilmeyi önderdiler. RSDİP, bu öneriyi kabul etmedi. Böylece
Menşevikler, Martov ve Troçki’yle ittifaka geçerek Bolşeviklere karşı bir blok
oluşturdular. Plehanov, 2. Kongrede Lenin’le birlikte hareket etmesine rağmen
Kongre sonrası Menşeviklerle birlikte hareket etti. Menşevikler, yeni Iskra’da
parti üyeliği konusunda görüşlerini yenilemeye ve azınlığın çoğunluğa uymasını
istemenin mekanik olacağı şeklindeki görüşlerini yaymaya başladılar. Lenin, iki
çizgi arasındaki bu mücadeleye “Bir Adım İleri, İki Adım Geri’’ adlı yapıtıyla
cevap verdi.
Rusya’da işçi sınıfının yükselen mücadelesi,
askerlerin örgütlülüğü, köylülerin Çar’a karşı mücadelesi karşısında RSDİP’in
yeni taktikler saptaması gerekiyordu. Menşeviklerin parti içindeki yıkıcı
tavırları netliğe kavuşturulması gerekiyordu. Ancak Menşevikler 3. Kongrenin
adını bile duymak istemiyorlardı. 3. Kongreye katılmaları için tüm Bolşevik ve
Menşevik parti örgütleri kongreye çağrıldı. Ancak Menşevikler, katılmayı
reddettiler ve ayrı bir kongre topladılar. Sayıca az oldukları için kongre
yerine konferans adını verdiler.
RSDİP 3. Kongresi, 1905 Nisan’ında Londra’da toplandı.
Kongre, Menşevikleri partiden kopmuş kesim olarak ilan etti. Kongre ile aynı
zamanda Cenevre’de de Menşeviklerin Konferansı yapıldı. Lenin bu durumu “iki
kongre, iki parti demektir” sözleriyle sapladı. “Kongre de, konferans da
aslında aynı taktik sorunları görüşme konusu yaptılar; ama, bu sorunlarla ilgili
olarak alınan kararların niteliği birbirine taban taban aykırıydı. Kongrede ve
konferansta kabul edilen kararlardan her biri, üçüncü Parti Kongresi’yle
Menşeviklerin konferansı, Bolşeviklerle Menşevikler arasındaki taktik
anlaşmazlıkları tüm derinliğiyle açığa vurdu.’’(56)
Anlaşmazlığın temel konusu taktik konulardaydı. “Üçüncü
Parti Kongresinin taktik çizgisi; İlerlemekte olan devrimin burjuva-demokratik
niteliğine ve bu devrimin, içinde yaşanılan şu anda kapitalizmin çerçevesi
içinde mümkün olanın ötesine geçemeyeceğine karşın kongre, devrimin tam
zaferinden en başta proletaryanın çıkarları olduğu, çünkü bu devrimin zafere
ulaşmasının proletaryaya, kendisini örgütlemeye, politik bakımdan yükselmeye,
emekçi halk yığınlarına öncülük etmede deyimce zenginleştirmeye ve burjuva
devriminden sosyalist devrime geçmeye olanak vereceği düşüncesindeydi.’’(57)
Menşevikler, Bolşeviklerin bu taktiğinin burjuva
sınıfları devrimden ürküp sırt çevireceğini ve bu yüzdende devrimin hedefini
daraltacağından hareketle devrimde köylülüğe rol vermeye karşı çıkıyor ve
devrime burjuvazinin önderlik etmelerini savunuyorlardı. Menşevik konferans
buna karşın şu taktiği benimsedi;
“Devrim, madem ki, burjuva devrimdi, o halde
devrimin öncüsü ancak liberal burjuvazi olabilirdi. Proletarya, köylüyle değil,
liberal burjuvaziyle bağlaşma kurmalıydı. Önemli olan, liberal burjuvaziyi
devrimcilikle ürkütmemek ve devrime sırt çevirmemesi için ona bahane
vermemekti. Çünkü liberal burjuvazi devrime sırt çevirirse, devrim zayıf
düşerdi.’’(58) Lenin Menşeviklerin bu
tezini Demokratik Devrimde Sosyal-Demokrasinin İki Taktiği adlı yapıtıyla
sonradan yerle bir etti. RSDİP’nin 3. Kongresinde benimsediği ve Lenin’in
geliştirdiği “Bu, Marksist partinin burjuva-demokratik devrimdeki taktik
sorunları konusunda yeni ve Marksizmin silah deposunda o zamana dek bulunan
taktik tezlerden temelden farklı bir tezdi. O zamana dek, örneğin Batı’da,
burjuva devrimlerde öncülük rolü burjuvazideydi. Proletarya ister istemez
burjuvazinin yardımcısı rolünü oynardı, köylü de burjuvazinin yedek gücü
görevini görürdü. Marksistler böyle bir bileşimi, proletaryanın elden
geldiğince kendisinin en acil sınıf isteklerini savunması ve kendi politik
partisine sahip olması koşuluyla, aşağı yukarı kaçınılmaz bir şey sayarlardı.
Lenin’e göre, yeni tarihsel koşullarda, artık durum değişmiştir; proletarya
burjuva devrimin öncü gücüdür, burjuvaziyi devrimin yönetiminden
uzaklaştırılmış ve köylü proletaryanın yedek gücü durumuna gelmiştir.’’
Devamla “Lenin, çarlığı devirmek ve demokratik
cumhuriyeti kurmak için en önemli araç olarak, halkın zafere giden silahlı
ayaklanmasını kabul ediyordu. Menşeviklerin tersine Lenin, ‘genel demokratik
devrimci hareketin artık silahlı ayaklanmayı zorunlulaştırıldığı’ ve ‘partinin
en önemli başlıca ve zorunlu görevlerinden biri olarak proletaryayı ayaklanmaya
hazırlama işinin artık ‘gündeme girmiş olduğu’ ve ‘proletaryayı silahlandırma
ve ayaklanmayı doğrudan yönetme olanağını sağlamak için en enerjik önlemleri
almak’ gerektiği düşüncesindeydi.’’(59)
1905 devrimi Bolşeviklerin ön gördüğü şekilde gelişti.
Köylüler büyük toprak ağalarının topraklarını işgal ederken ordu içindeki
devrimci askerler Kronştad’daki Karadeniz filosunda ayaklanma yapıyor, işçiler
ise Moskova ve diğer birçok şehirde silahlı ayaklanmalar yaparak barikatlarda
savaşıyorlardı. Ayaklanma ülke çapında Çar birlikleri tarafından bastırıldı. Ve
Rusya’da “gericilik yılları” olarak adlandırılan geçici bir geri çekilme söz
konusu oldu. Ayaklanmadan sonra Bolşevikler ve Menşevikler arasında taktik
konusunda farklı iki çizgi ortaya çıktı. Silahlı ayaklanmadan sonra Plehanov
“silaha sarılmamalıydılar” diyerek RDSİP’e ciddi eleştiriler getirdi.
Menşevikler, ayaklanmanın gereksiz olduğunu, sınıfa zarar verdiğini,
ayaklanmaya girişmeden de mücadelenin yürütülebileceğini, barışçıl yoldan da
başarıya ulaşılabileceğini savundular. Bolşevikler ise Menşeviklerin bu
yaklaşımını tam bir ihanet olarak değerlendirdiler. Bu silahlı ayaklanmadan
kazanılan deneyim, işçi sınıfının başarılı bir silahlı savaşım vereceğini
gösterdi. Ve Lenin, Plehanov’un “silaha sarılmamalıydılar” değerlendirmesine
karşın şunları dile getirdi; “Tam tersine, silaha daha kararlı, daha enerjik ve
daha keskin bir saldırı atılımıyla sarılmalıydık; yığınlara öyle yalnız
kavgasız barışçı yoldan grevlerle yetinilemeyeceğini ve amansız silahlı
savaşımların kaçınılmaz olduğunu anlatmalıydık.’’(60)
1905 devrimi yenilgiyle sonuçlanınca Bolşevikler yeni
taktik politikalar geliştirdiler. Duma seçimlerinde izlenecek taktik üzerine
Tammerfors’ta yapılan parti konferansında Bolşevikler, Birinci Devlet Dumasını
boykot kararı aldılar. Ve partinin birliğini yeniden sağlamak için Menşeviklere
öneri de bulundular. Partinin birleşmesi aynı zamanda işçilerin de istemiydi.
Lenin birleşmeden yanaydı. Ancak sorunların üzerini örten bir birlikten yana da
değildi.
Kongrede, devrim sorunlarının tüm yönleriyle
tartışıldığı ve bunun işçiler tarafından da bilinmesini istiyordu. RSDİP’in
“birlik kongresi” olarak da bilinen 4. Parti Kongresi Nisan 1906’da İsveç’te
toplandı. 1905 yenilgisinden sonra Bolşevikler birçok parti örgütünü
kaybetmişti. Menşevikler ise Marksizm’le ilgisi olamayan birçok unsuru
saflarına almışlardı. Kongrede Menşevikler çoğunluktaydı. Kongrede kıyasıya bir
iki çizgi mücadelesi yaşandı. Tartışmalar; toprak sorunu, içinden geçilen
sürecin değerlendirilmesi ve işçi sınıfının görevlerinin belirlenmesi, Devlet
Duma’sına karşı tavır sorunu idi. Lenin, Çar’ın devrilmesinden sonra toprağın
millileştirilmesini savundu. Menşevikler ise bir belediye programıyla geldiler
ve toprağın belediyelerin emrine verilmesini savundular. Kongrede,
Menşeviklerin programı oy çoğunluğuyla kabul edildi. Kongreden sonra
Menşeviklerle Bolşevikler arasındaki iki çizgi mücadelesi daha da yoğunlaştı.
İkinci Devlet Duması konusunda Bolşevikler yeni bir
taktikle Duma’ya katılmaya karar verdiler. Buna karşın Menşevikler ise Duma’ya
Çarlık hükümetini yola getirme gözüyle bakıyor ve Anayasacı Demokratlarla bir
anlaşmaya varılarak Duma’da onların desteklenmesini istiyorlardı. Bolşevik
parti örgütleri buna karşı çıkıyor ve partinin bir an önce kongreye gitmesini savunuyorlardı.
Mayıs 1907’de Londra’da RSDİP’nin 5. Kongresi toplandı. Kongreye toplam 336
delege katıldı. Kongrenin başlıca konusu; burjuva partilerine karşı izlenecek
tutumdu. Kongre, Bolşeviklerin çizgisini onayladı. “Rus Halkının Birliği,
Monarşistler, Birleşmiş Soylular Kurulu gibi bütün aşırı gerici partilere
karşı, gerek 17 Ekim Birliği’ne (Oktobrisler), Ticaret ve Sanayi Partisi’ne
Barışçı Yenilik Partisi’ne karşı amansız bir savaşım yürütülmesine karar verdi.
Bütün bu partiler açıktan açığa karşı-devrimciydiler.’’(61)
1905 devriminin yenilgiye uğramasından sonra RSDİP
içinde Menşevikler yeni bir devrim yükselişine inanmıyorlardı. Panik içinde
geri çekiliyorlardı. RSDİP’in programının emrettiği gibi hareket etmiyor,
partinin devrimci sloganlarından vazgeçiyorlardı. RSDİP’in dağıtılmasını
istiyorlardı. Bu aynı zamanda Menşeviklerin yeni bir çizgide demirlemesini de
getirdi. Menşevikler bu görüşlerinden dolayı parti içinde “Likidatörler” olarak
anılmaya başlandı. Bu karşın Bolşevikler, birkaç yıl içinde yeni bir devrimci
yükselişin olacağına inanıyorlardı. Partinin bu yükselişe önderlik etmesini ve
kitleleri örgütlemeyle karşı karşıya olduklarını savunuyorlardı.
Lenin, Likidatörlüğün henüz yeni yeni filizlendiği ilk
günden başlayarak bu akıma karşı mücadeleyi elden bırakmadı. Onları RSDİP
içinde liberal burjuvazinin ajanları olarak görüyordu. Aralık 1908’de RSDİP’nin
Tüm Rusya Konferansı, Paris’te toplandı. Lenin’in önerisi üzerine konferans,
Likidatörlüğü bir kısım partili aydının, Menşeviklerin “RSDİP’nin mevcut
örgütünü dağıtıp ortadan kaldırma ve yerine parti programından, taktiklerinden
ve geleneklerinden açıkça vazgeçme pahasına, onu ve ne olduğu belirsiz legal
çalışan bir dernek haline getirme” girişimiyle suçladı.
Konferans, tüm partiyi bu yeni çizgiye çarşı savaşmaya
çağırdı. Menşevikler konferansın bu kararına uymadılar. Onlar Çar’dan legal bir
parti için söz almak istiyorlardı. Ve aynı zamanda 8 saatlik iş günü ve toprak
ağalarının topraklarına el koymaktan vazgeçiyorlardı. Bolşevikler sadece Menşeviklere
karşı değil aynı zamanda oportünizmlerini “sol” lafazanlıkla maskeleyen
Otzovistlere karşı da uzlaşmaz bir savaşım veriyorlardı.
Otzovistler, eski bir kısım Bolşeviklerden oluyordu.
Bunlar her türlü legal mücadeleye karşı çıkıyor ve işçi temsilcilerinin Devlet
Duma’sından geri alınmalarını savunuyorlardı. 1909 yılında Otzovistlerin
durumunu görüşen Bolşevikler, bunları tüm parti örgütlerinden atarak hiçbir
ilişkilerinin kalmadığını açıkladı.
RSDİP iki cepheden likidatörler ve otzovistlere karşı
savaşım yürütürken Troçki Menşevikleri destekliyordu. O, 1912 yılında sonraları
RSDİP içinde Ağustos Bloğu olarak tabir edilen bloğun kurucusu oldu. RSDİP
içinde tüm parti aleyhtarı grupları biraraya getiren Troçki, tüm temel
meselelerde Menşevikler gibi düşünüyordu. Troçkisler, RSDİP içinde orta yolcu
bir politik çizginin temsilcisi durumundaydılar. Stalin “orta yolculuk
politik bir kavramdır. Orta yolculuğun ideolojisi uzlaştırıcı bir ideolojidir;
ortak bir parti çerçevesi içinde proletaryanın çıkarlarını, küçük-burjuvazinin
çıkarlarına bağımlılaştıran bir ideolojidir. Bu ideoloji Leninizm’e yabancı ve
temelden aykırıdır”(62) diyordu.
Likidatörlere ve Otzovistlere karşı RSDİP içinde
yürütülen mücadele, Bolşevikleri nihayet bir parti çatısı altında sıkı sıkıya
kenetlenmiş bir partide birleştirme fikrini doğurdu. Bu sadece parti içinde
oportünizme karşı değil, aynı zamanda işçi sınıfı güçlerini biraraya toplama
için de zorunluydu. Bunun için oportünist çizgileri partiden temizlemek
gerekiyordu. Bolşevikler, Menşeviklerle artık aynı parti içinde kalmak
istemiyorlardı. Ancak sorun sadece Menşeviklerden arınma değil aynı zamanda
onlardan ayrıldıktan sonra yeni tipte bir parti kurmaktı. Oportünizmden arınmış
bu yeni tipte parti, Batı Avrupa’daki sosyal demokrat partilerden de farklı bir
parti olmak zorundaydı.
“Bolşevikler, gerçek devrimci ve Marksist bir
partiye sahip olmak amacı taşıyanların hepsi için örnek olabilecek yeni bir
partiyi, bolşevik partisini yaratmak istiyorlardı. Bolşevikler, ta eski Iskra
gazetesi günlerinden bu yana böyle bir parti hazırlıyorlardı. Bu hazırlık
çalışmalarında Lenin’in Ne Yapmalı?, İki Taktik vb. gibi yapıtları belirleyici
bir rol oynadı. Lenin, böyle bir partiyi, ideolojik bakımdan Ne Yapmalı? adlı
yapıtında, örgütsel bakımdan Bir Adım İleri, İki Adım Geri adlı yapında
hazırladı. Politik bakımdan Demokratik Devrimde Sosyal Demokrasinin İki Taktiği
adlı yapıtında ve böyle bir partinin teorik bakımdan silahlanmasını da,
Materyalizm ve Ampirio-kriztisizm adlı yapıtında sağladı.”(63)
6.
Parti Konferansı, Menşevikleri partiden atıp, yeni
tipte partiyi kurma görevini yerine getirmek için Ocak 1912’de Prag’ta
toplandı. Konferans, parti mekanizmalarının yenilendiğini ve ortaya çıktığından
bu yana RSDİP için en zor yılların gericilik yılları olduğunu açıkladı.
Konferans bildirisinde şöyle deniliyordu; “Rusya Sosyal Demokrat Partisi’nin
yalnız bayrağı değil programı ve devrimci geleneği de ayakta kaldı; proletarya
partisi takibat ve baskılarla zayıflatılmasına karşın; hiçbir zaman
parçalanmaya uğratılamadı, onun yaşamasına engel olunamadı.’’(64) Prag Konferansı, oportünizme karşı
yürüttüğü mücadelenin bütünlüklü bir muhasebesini yaptı ve Menşevikleri
partiden atmayı kararlaştırdı. Konferans, partinin acil politik sloganı olarak
8 saatlik iş günü ve toprak ağalarının topraklarına el koyma sloganını ileri
sürdü.
1912 yılından, I. Emperyalist Savaşın öngününe kadar
Rusya’da işçi sınıfının mücadelesi giderek büyümeye başladı. 1914 başında işçi
sınıfının grevleri durmak bilmiyordu. Bolşevikler her alanda gelişirken,
Menşevikler ise sürekli olarak kan kaybediyorlardı. I. Emperyalist Savaşın
kaçınılmaz bir hal aldığı bir dönemde Bolşeviklerin çıkacak emperyalist savaşa
karşı tutumları açıktı. Çarlık, 14 Temmuz 1914’te genel seferberlik ilan etti.
1 Ağustos’ta ise Almanya Rusya’ya savaş ilan etti.
Savaşın patlak vermesinden sonra Bolşeviklerle diğer küçük burjuva partileri
arasında savaş konusunda iki çizgi mücadelesi yoğun ve açık bir şekilde sürdü.
Liberal burjuvazinin partisi (Anayasacı Demokrat Parti) muhalefet partisi gibi
hareket etmesine rağmen Çarlık hükümetinin dış politikasını olduğu gibi
destekliyordu. Sosyalist-Devrimciler ve Menşevikler, sosyalizm bayrağını
yüzlerine bir maske olarak takıp savaşın emperyalist yağmacı bir savaş olduğunu
halktan gizliyorlardı. Sadece Bolşevikler doğru Marksist tavır koydular.
Bolşevikler, savaşın başından beri yağmacı ve yabancı toprakları ele geçirme
savaşı olduğunu savunarak, savaşa karşı tutum geliştirdiler. Emperyalist savaşı
iç savaşa dönüştürme Bolşeviklerin sloganı idi.
Çar, tüm cephelerde yenilgiye uğruyordu. Rusya’da
açlık başgösterdi. Halk artık savaşmak istemiyordu. Bolşevikler, Rusya’da
savaşa karşı geliştirdikleri Marksist tutumla, işçi sınıfı, köylülük ve
askerler içinde örgütlendiler. Çar, bütün alanlarda yenilgiye uğradı ve Şubat
1917’de Rusya’da İşçi ve Asker Sovyetleri kuruldu ve ardından geçici hükümet
kuruldu. Bu, ikili iktidardı. Bolşevikler, Nisan’dan itibaren ikili iktidara
son vermeyi ve sosyalist devrime geçmeyi savundu.
Bolşeviklerin 6. Kongresi, Petrograt’da toplandı.
Bolşevikler ikili iktidardan çekildiler. İkili iktidar sona ermiş ve tüm
iktidar geçici olarak hükümetin eline geçti. 6. Kongre toplandığında burjuva
basın, tüm Bolşeviklerin tutuklanmasını istiyordu. Lenin arandığı için 6. Kongreye
katılamadı. Kongre iki çizgi mücadelesi iktidarın alınması ya da burjuvaziyle
birlikte bu işe devam etmesi üzerine yapılan tartışmalarla geçti. Kongre,
Troçki’nin partiye alınmasını kabul etti. Troçki, kongrede iktidarı ele geçirme
kararına ancak Batı’da proleter devrim olursa Rusya’nın sosyalizme geçmesi
gerektiğini savundu. Buharin ise köylülüğün savaş yanlısı bir ruh hali taşıdığı
ve burjuvaziyle uzlaştığı için proletaryanın arkasından gelmeyeceğini savundu.
Kongre tüm bu çizgileri reddetti ve Bolşeviklerin ekonomik programını görüşüp
onayladı. Kongre, sosyalist devrimde işçi sınıfı ve köylülüğün bağlaşması
konusunda Lenin’in tezini onayladı. Sendikaların tarafsız olması gerektiği
şeklindeki Menşevik tezi reddetti. Kongrede Troçki, Kamenev, Rikov başta olmak
üzere Lenin’in karşı devrimcilerin mahkemesine çıkmasını ve yargılanmasını
önerdiler. Kongre bu öneriyi reddetti ve Lenin’in mahkemeye gitmemesini
kararlaştırdı.
Ekim Devrimi’ni takip eden aylarda halk, büyük bir
yoksulluk içinde Bolşeviklerden açlığa son verilmesini ve savaşın sona
erdirilmesini istiyordu. Bolşevikler için bir soluklanma dönemi şarttı.
Emperyalist güçlerle savaşı devam ettirmek o şartlara pek uygun değildi. Bundan
dolayı Bolşevikler, adil bir barış çağrısında bulundular. Fransa ve İngiltere
bu çağrıya olumsuz cevap verdi. Bunun üzerine Bolşevikler, Almanya ve
Avusturya’yla görüşmeye karar verdi. Görüşmeler, 3 Aralık’ta Brest-Litovsk’ta
başladı ve 5 Aralık’ta da bir ateşkes anlaşması imzalandı. Barış anlaşması
konusunda RSDİP partisi içinde ve dışında iki çizgi ortaya kondu. Menşevikler
ve Sosyalist devrimciler tüm güçleriyle barış anlaşmasına karşı yoğun bir
propaganda başlattılar.
İçte de başta Troçki, Radek ve Piatokov’la birlikte
kendilerine “Sol Komünistler” adını veren Buharin barış görüşmelerine karşı
çıkıyor ve parti içinde Lenin’i hedef gösteriyorlardı. 10 Şubat günü barış
görüşmeleri kesildi. Buna neden olan Troçki idi. Sovyetler adına
Brest-Litovsk’ta bulunan ve barış görüşmeleriyle görevlendirilen Troçki,
Almanlarla anlaşmayı reddedince savaş yeniden başladı. Troçki’nin ihaneti
Sovyetler’e pahalıya mal oldu ve daha ağır şartları Sovyetler, 23 Şubat 1918’de
kabul etmek zorunda kaldı. Barış konusunu karara bağlamak için 7. Parti
Kongresi 6 Mart 1918’de toplandı. Bu kongre, iktidarın ele geçirilmesinden
sonra yapılan ilk parti kongresiydi. Kongrede Lenin, Brest-Litovsk barışı
konusunda yaptığı konuşmada, “parti içinde bir ‘sol’ muhalefetin ortaya
çıkması yüzünden partinin geçirmekte olduğu ağır buhran, Rus devriminin karşı
karşıya olduğu en büyük buhranlardan biridir’’ değerlendirmesinde bulundu.
Kongre, Lenin’in barış konusundaki politik tutumunu onayladı. Barış konusu genç
Sovyetler’e zaman kazandırdı. Sovyetler’in zaman kazanması ve güçlenmesini
sağladı. Barış Anlaşması sonrasında Almanlar yenilince tüm anlaşmalar da
kendiliğinden sona erdi.
Bolşevik partisinin 8. Kongresi Mart 1919’da topladı.
Sovyetler birçok cepheden kuşatılmış, İtilaf Devletleri Sovyet Rusya’ya karşı
gerici blok daha da güçlenmiş ve içteki karşı devrimci ayaklanmalar Sovyet
Rusya’yı zor durumda bırakırken 8. Parti Kongresi toplandı. 8. Kongre yeni bir
programı kabul etti. Bu programın sosyalizmin ihtiyaçlarına göre şekillenmesi
büyük bir önemdeydi. Kongre, emperyalizm geniş bir şekilde yeniden açıklıyor ve
iki sistemin, sosyalizm ve burjuva sisteminin bir karşılaştırmasını yapıyor ve
partinin sosyalizm uğrundaki savaşımın somut görevlerini belirliyordu.
Bu görevler şöyle açıklandı; Burjuvaziyi
mülksüzleştirmenin tamamlanması, ülke ekonomisinin tek bir sosyalist plana göre
yöneltilmesi, sendikaların ulusal ekonominin örgütlenmesine katılması, burjuva
uzmanlardan yararlanma, köylülüğün adım adım sosyalist kuruluş çalışmalarına
katılması. Kongrede ekonomik program ve diğer birçok konuda iki çizgi
mücadelesi içinde şekillendi. Buharin bu işin başını çekenlerden biriydi,
Buharin, Lenin’in “ekonomik sistemimizin karmaşıklığının göz önünde bulundurmasını,
ülkede orta köylülerin temsil ettiği küçük emtia üretimi de içinde olmak üzere,
farklı ekonomik biçimlenmelerin varlığını programda belirtmeyi zorunlu”
sayıyordu. Bunun için Lenin, program görüşülürken kapitalizmle, küçük emtia
üretimiyle, orta köylü ekonomisiyle ilgili noktaların programdan çıkartılmasını
öneren Buharin’in Bolşevizm aleyhtarı görüşlerine şiddetle karşı koydu.
Buhari’nin görüşleri, Sovyet devletinde orta köylülerin rolünün Menşevikçe,
Troşkistçe bir yadsıması demekti. Buharin, aynı zamanda köylülerin küçük meta
üretiminden kulakların üreyip geliştiği gerçeğini de görmezlikten geliyordu.’’(65)
Kongre ulusal sorunda da Bolşeviklerin çizgisini kabul
ederken, Buharin ve Piattakov’un ulusal sorundaki yaklaşımlarını çürüttü. Onlar
programda ulusların kendi kaderlerini tayin hakkının yer almasını
istemiyorlardı. 8. Kongre köylülüğün sorununu da bir çözüm getirdi. Buna göre
yoksul köylüye güvenme, orta köylülükle bağlaşma ve kulaklara kaşı savaşım
yürütülmesi kararlaştırıldı. Kongrede askeri sorunda da iki çizgi mücadelesi
yaşandı. Ortaya “askeri muhalefet” diye bir grup çıktı. Bu muhalefet eski “sol
komünistler” ve ordu içindeki partililerden oluşuyordu. Bu muhalefet düzenli
orduya karşı çıkıyor, orduda disipline karşı çıkıyor ve askeri uzmanlardan
yararlanılmasını savunuyorlardı
9.
Parti Kongresi, iç savaş yıllarında karşı devrimci
ayaklanmalara önderlik eden Denikin ve Kolçak’ın yenilgiye uğratılmasından
sonra Mart 1920 tarihinde toplandı. Kongre ulaşım, akaryakıt, demir-çelik
sanayinin kalkındırılması ve ülkenin elektriklendirilmesini hedef alan tek bir
sosyalist ekonomik planın uygulanmasını içeriyordu. Kongrede tüm bu konularda
yoğun bir iki çizgi mücadelesi yaşandı. Kongre, sanayinin tek elden yönetmesi
ve yöneticilerin kişisel sorumluluğuna karşı çıkarak sanayinin yönetiminde
sınırsız bir grup yönetimini ve kişisel sorumluluğu savunan ve kendisine
“demokratik merkeziyetçilik” adını veren grubu yenilgiye uğrattı. Bu
muhalefetin başını Sapronov, Osinski, V.Smirnov çekiyor, Rikov ve Tomski de kongrede
bunları destekliyordu.
10.
Parti Kongresinden sonra parti içinde yaşanan iki
çizgi mücadelesi birçok konuda devam etmekle kalmadı. Bu tartışmalarda
Sovyetler’i zayıflatmak için birçok grup birleşerek Bolşeviklere karşı
saldırıya geçti. İki çizgi esas olarak savaş sonrası ekonomik kalkınma
konularında sürüyordu. Parti, savaşın devam ettiği yıllarda uyguladığı savaş
komünizminin artık kaldırılması gerektiğini ve fazla ürünlerin bir aynı vergi
sistemi getirilerek fazla ürünlerin köylüler tarafından istendiği gibi
kullanılması dönemine geçilmesi ve böylece sanayinin canlanmasını savunuyor ve
bunun için sendikaların desteğinin alınmasını savunurken, parti içindeki
muhalefet böyle düşünmüyor, Troçkistler, işçilerin muhalefeti, sol komünistler,
demokratik merkeziyetçiler barış içinde sanayinin kalkındırılmasına karşı
çıkıyor, bunların bir kısmı savaş komünizmine devamı savunurken, bir kısmı ise
ekonominin kalkınmasında partinin geri çekilmesini ve her şeyin sendikalara
bırakılmasını savunuyorlardı.
11.
Parti Kongresi Rusya’da yaşanan bu tartışmaların
içinde 8 Mart 1921’de toplandı. Kongre, sendikalar sorununda geniş bir
değerlendirme yaptı ve Lenin önerisini kabul etti. Kongre, parti içindeki bütün
kliklerin dağıtılmasını kararlaştırdı. Kongre, kararlara uymayan, merkez
komitesi içinde klikçi çalışmalara göz yuman bunların merkez komitesinden
çıkartılmasını karar altına aldı. Bütün bu kararlar, Lenin’in önerdiği ve
kongrenin kabul ettiği “parti birliği üzerine” kararında somutlaştırıldı. Ve
Kongre (NEP) yeni ekonomik politikayı onayladı.
NEP’in doğru bir politik karar olduğu, daha ilk
yılında verimi verdi. NEP, işçi ve köylüler arasında yeni bir ittifak
geliştirdi. Proletarya diktatörlüğünün gücü gelişti. Kulakların vurgunculuğuna
son verildi. Sovyet hükümeti, NEP döneminde de tüm ekonomi üzerinde denetimini
sağlamlaştırdı. 11. Parti Kongresi bu şartlar içinde toplandı. Ve Lenin
kongrede “Bir yıldan buyana geri çekiliyoruz. Parti adına artık bunu
durdurmalıyız. Geri çekilmekte güdülen amaç elde edilmiştir. Bu dönem artık
sona ermek üzeredir ya da sona ermiş bulunmaktadır. Şimdi amacımız
farlıdır-güçlerimizi yeniden bir araya getirmektir.”(66) 11. Parti Kongresinden sonra ekonomik
atılımlar yeni hamlelerle devam ettirildi. Ekim 1922’de Sovyetler büyük bir
zaferi kutladı. İşgalcilerin elinde kalan son Sovyet toprağı Vladisvokstok
Japonların elinden kurtarıldı. Aralık 1922 yılında, Sovyetler’in 1. Kongresi
toplandı. Lenin ve Stalin’in öneriyle Sovyet milliyetlerinin geçici bir devlet
birliği, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği (SSCB) kuruldu.
12.
Parti Kongresi, Nisan 1923’te toplandı. Sovyetler’in
kurulmasından sonra Lenin’in katılmadığı ilk kongreydi. Kongre, Lenin’in son
mektuplarında dile getirdiği tüm hususları göz önünde bulundurdu. Kongre, Yeni
Ekonomik Politika’yı, sosyalizmden vazgeçmeyi ve kapitalizme teslim olma olarak
anlayanların teorik görüşlerini çürüttü. Kongrede Troçki ve onu destekleyen
Radek ve Krasin, Sovyetler için can alıcı sanayi kollarının ayrıcalıklarını
yabancı tekellere verilmesini istiyorlardı. Bununla da kalmayıp Çar’ın dış
devletlere olan borçlarının üslenilmesini istiyorlardı. Kongre tüm bu önerileri
reddetti. Buharin ve Sokonikov daha kongre öncesi, dış ticaret üzerindeki
devlet tekelinin kaldırılmasını istiyorlardı. Bu önerinin temelinde de yeni
ekonomik politikanın kapitalizme teslim olunması olarak görülmesinden ileri
geliyordu. Kongrede iki çizgi mücadelesinin yoğun olarak yaşandığı bir diğer
konuda ulusal sorundu. Stalin’in hazırlayıp sunduğu raporda “ulusal
sorundaki politikamızın uluslararası önemini açıkladı. Sovyetler Birliği,
ulusal sorunu çözüme bağlamakta ve ulusal baskıyı ortadan kaldırmakta, Doğu’nun
ve Batı’nın ezilen halkaları için bir örnekti. Stalin, Sovyetler Birliği
milliyetleri arasındaki ekonomik ve kültürel eşitsizliği ortadan kaldırmak için
enerjik önlemler almanın zorunlu olduğunu belirtti. Ulusal sorundaki
saptamalara karşı, Büyük–Rus şovenizmine ve sorundaki saptamalara karşı,
Büyük–Rus şovenizmine ve yerel burjuva milliyetçiliğine karşı, partiyi kararlı
bir savaşıma çağırdı.
Kongrede, milliyetçi saptamacılar ve bunların ulusal
azınlıklara karşı egemen-ulus politikası açığa çıkartıldı. O sıralarda, Gürcü
milliyetçi sapmacı Mdivani ve ötekiler partiye karşı çıkıyorlardı. Bunlar,
Trankafkasya federasyonunun kurulmasına ve Transkafkasya milliyetleri arasında
dostluğun güçlendirilmesine karşıydılar. Bu sapmacılar, Gürcistan’daki öteki
milliyetlerden haklara karşı tam bir egemen-ulus şovenizmi gibi
davranıyorlardı. Gürcü olmayanları, özellikle Ermenileri Tiflis’ten yığınlar halinde
sürüyorlardı; öyle bir yasa kabul etmişlerdi ki, bu yasa Gürcü olmayanlarla
evlenen Gürcü kadınlarının Gürcistan yurttaşlığından çıkartılması hükmünü
taşıyordu. Gürcü milliyetçi sapmacılar Troçki, Radek, Buharin Skripnik ve
Rakovski destekliyordu.’’(67)
Kongre sonrası ekonomik alanda istenilen düzeyde
başarılar elde edilemedi. Sanayi hala savaş öncesi düzeyin altında bulunuyordu.
Sanayi ülkenin artan gereksinimi altında bulunuyordu. 1923 yılının sonlarında
ülkede hala bir milyon işsiz vardı. Köylülerin hububat satışlarından elde
ettikleri paranın değeri hızla düşmüştü. Troçki o dönem Ulusal Ekonomi Yüksek
Konseyi’nde bulunuyordu. Troçki, Pyatakov’la birlikte güya sanayiyi geliştirmek
için bütün yöneticilere mamul maddelerin satışından daha fazla kâr elde etmek
için talimatlar verdiler. Bu durum köylüleri oldukça zor duruma soktu ve
köylüler mamul madde almaktan vazgeçtiler.
Troçkistler Lenin’in hastalığını da fırsat bilerek
parti içinde yeni bir atağa geçtiler. Troşki, ekonomik alanda yeni bir çizgi
geliştirmek için, parti içindeki, tüm anti-Leninist unsurları bir araya
getirerek yeni bir muhalefet programı oluşturdu. Bunlara “Muhalif Kırkaltılar”
denildi. Demokratik Merkeziyetçiler, Sol Komünistler ve İşçilerin Muhalefeti
gruplarının biraraya gelerek oluşturdukları program, ağır bir ekonomik buhranın
olacağını ve bununda Sovyetler’i mahvedeceği, bunun atlatılması içinde parti
içinde kliklere ve gruplara izin verilmesi isteniyordu. Troçkistler
hazırladıkları dokümanları tüm parti örgütlerine yolladılar ve partiyi bu
konularda tartışmaya çağırdılar. Parti içinde açılan tartışmalarda Troçkistler
yenilgiye uğradılar.
Kasım 1924 yılında 13. Parti Konferansı toplandı.
Konferans yapılan tartışmaların bir değerlendirmesini yaptı ve Troçkist
muhalefeti, Marksizm’den bir küçük burjuva sapma olarak mahkum etti.
Troçkistler kendi çizgilerini daha da ileri düzeyde savunmaya devam ettiler.
Troçki 1924 güzünde “Ekim Dersleri” adıyla yayımladığı bir yazıda Leninizm
yerine Troçkizm’i koyarak Leninizm’e saldırdı. Buna karşı Stalin Troçki’nin bu
çizgisine karşı Leninizm ilkeleri adlı eseriyle Troçkizm’i mahkum etti. 21 Ocak
1924’te Lenin hayata veda etti. Lenin’in ölümü Bolşevik Parti içinde bir
kenetlenmeyi birlikte getirdi.
13.
Parti Kongresi, Mayıs 1924 tarihinde toplandı. Kongre
14. Parti Konferansında kararlaştırılan Troçkizm’in küçük burjuva bir sapma
olduğu kararını onayladı. Kongre, kentle köy arasındaki bağı güçlendirmek için
hafif sanayinin daha da geliştirilmesinin zorunlu olduğunu belirtti. Kongre, İç
Ticaret Halk Komiserliği’nin kurulmasını kararlaştırdı ve ticaretle uğraşan
bütün kurumların önüne pazarı denetleme görevi koydu ve özel sermeyenin ticaret
alanından kovulması görevini benimsedi. Kongre, köylülere devlet kredilerinin
azamiye çıkartılmasını ve böylece tefecilerin bu alandan silinmesi kararı aldı.
Kongre ayrıca kooperatif hareketinin geliştirilmesi kararı aldı.
Ekonomik ilerleme işçilerin ve köylülerin yaşam
seviyelerini yükseltmiş, 1924-1925 yılında Sovyetler köylülere yardım için 290
milyon ruple ayırdı. “Ulusal ekonomiyi yeniden-kurma çalışmaları tamamlanmak
üzereydi. Ama, Sovyetler Birliği için, sosyalist kuruluş halindeki bir ülke
için, yalnızca ekonominin yeniden –kuruluşu, yalnızca savaş öncesindeki düzeye
ulaşmış olması yeterli olamazdı. Savaş öncesi düzey, geri bir ülkenin
düzeyiydi. Daha ileriye gitmek gerekiyordu. Sovyet devletinin elde ettiği uzun
soluk alma dönemi böyle bir gelişme için olanaklar taşıyordu.
Ama bu, tüm ivediliğiyle bir sorunu da yanında
getiriyordu; Gelişmemizin ve kuruluşumuzun izleyeceği çizgi ve niteliği ne
olacaktı, Sovyetler Birliği’nde sosyalizmi nasıl bir gelecek bekliyordu? Ekonomik
gelişme sosyalizm yönünde mi olacaktı, yoksa başka bir çizgi mi izleyecekti?
Sosyalist bir ekonomi sistemi kurmalı mıydık ya da kurabilir miydik; yoksa biz
başka bir ekonomi sistemini, kapitalist ekonomi sistemini doğuracak koşulları
mı hazırlıyorduk? Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nde sosyalist bir
ekonomi sistemi kurmak olanaklı mıydı; olanaklıysa bunun kapitalist ülkelerde
devrimin gecikmesi koşullarında, kapitalizmin istikrara kavuştuğu koşullarda
gerçekleştirmesinin olanakları var mıydı?
Ülkede sosyalizmin güçlerini her bakımdan
güçlendirmekle ve artırmakla birlikte gene de belli bir ölçüde kapitalizmin
gelişmesi olanağını veren Yeni Ekonomik Politika yoluyla bir sosyalist ekonomi
sistemi kurabilir miydik? Bir sosyalist ekonomi sistemi nasıl kurulacaktı, bu
kuruluşa nerden başlanacaktı. Bütün bu sorunlar, yeniden-kuruluş döneminin
sorunlarına doğru, partinin karşısına, artık teorik sorunlar olarak değil,
pratik sorunlar, ekonomik kuruluşun güncel sorunları olarak dikildi. (…) Evet
dedi parti, ülkemizde sosyalist ekonomi kurulabilir, kurulmalıdır; çünkü
sosyalist bir ekonomi sistemini kurmak ve tam bir sosyalist toplum kurmak için
zorunlu olan her şeye sahibiz. 1917 Ekim’inde işçi sınıfı kendi politik
diktatörlüğünü kurarak kapitalizmi politik bakımdan yenmişti. O zamandan
buyana, Sovyet Hükümeti, Kapitalizmin ekonomik gücünü çökertme ve bir sosyalist
ekonomi sistemi kurma uğrunda gerekli koşulları yaratmak için her türlü önlemi
almıştı.’’(68)
SBKP’nin bu çizgisine karşı Torçkistler Sovyetler
Birliği’nde sosyalizmin zafere ulaşmasına inanmıyorlardı. Partinin çizisine
karşı Troçkistler, “Sürekli Devrim Teorisi”ni ileri sürdüler. Buharinciler
açıktan bir çizgi ileri sürmeseler de, diğer taraftan “burjuvazinin sosyalizme
barış içinde ilerlemesini öngören kendi ‘teorilerini’ öne sürdüler”. Ve bunu
yeni bir sloganla “zenginleşin” sloganıyla ileri sürdüler. Zinovyev ve Kamenev,
Sovyet Sosyalist Cumhuriyetleri Birliği’nin teknik olarak geri olmasından
dolayı sosyalizmin zaferinin mümkün olmadığını ileri sürdüler.
14.
Parti Kongresi, parti içinde sosyalizmin zaferi
konusunun mümkün olup olmadığı konusunda yaşanan iki çizgi mücadelesinin yoğun
tartışmaları içinde Aralık 1925 tarihinde toplandı. Parti tarihinde Leningrad
gibi parti merkezinin tüm delegelerinin MK’ya karşı toptan tavır almaya
hazırlandığını gösteren bir durum hiç yaşanmamıştı. MK adına raporu Stalin
sundu. Stalin, Sovyetler Birliği’nin politik ve ekonomik alandaki yükselişini
dile getirdi ve gelinen noktada durmamak gerektiğini vurguladı. Stalin,
Sovyetler’in kapitalist ülkelere bağımlılıktan kurtulan bir ülke seviyesine
gelmeyle karşı karşıya olması gerektiğini vurguladı. Zinovyevciler, partinin
genel çizgisine karşı harekeye geçtiler.
15. Onlar
partinin sosyalist sanayileşme politikasına karşı çıkarak, Sovyet Sosyalist
Cumhuriyetleri Birliği’nin esas olarak hammadde ve tarım alanında üretim yapan
ve ihraç eden bir ülke olarak kalmasını savunuyorlardı. Kongre, Zinovyecilerin
ekonomik “plan” olarak ileri sürdüğü bu programı reddetti. Devlet sanayinin
sosyalist olmadığı, yolundaki tezler ve aynı şekilde köylülüğün işçi sınıfının
bir bağlaşığı olmadığı savı da kongrede mahkum edildi. Ekonomik alandaki
sorunlar üzerindeki tartışmaları gözden geçiren kongre şu ünlü kararı aldı. “Kongre,
ekonomik gelişme alanında, proletarya diktatörlüğünün ülkesi olan ülkemizde,
‘tam bir sosyalist toplum kurmak için zorunlu bütün önkoşulların’ (Lenin)
varolduğu görüşündedir. Kongre, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde
sosyalist kuruluşun zaferi uğrundaki savaşımın partimizin başlıca görevi
olduğunu kabul eder. 14. Kongre, partinin yeni tüzüğünü onayladı. Ve 14. Parti
Kongresi’nden itibaren partimiz, Sovyetler Birliği Komünist Partisi
(Bolşevikler) SBKP(B) adını taşımaya başladı.’’(69)
Zinovyevciler, kongrede yenilgiye uğramalarına rağmen,
kongre sonrası parti kararlarına uymadılar ve kendi çizgilerinin propagandasını
yaymaya devam ettiler. Zinovyevciler, kongreden sonra Komünist Gençler Birliği
Leningrad Komitesi’ni bir toplantıya çağırdı. Bu komitenin yönetici grubu Zinovyev,
Zalutski, Bakayev’den destekleniyordu. Leningrad il komitesi ve Komünist
Gençler Birliği aldıkları bir kararla 14. Parti Kongresinin kararlarını
tanımama kararı aldılar.
14.
Kongreden sonra parti, ülkenin sosyalist sanayileşmesi
uğruna çetin bir savaşım içine girdi. Yeniden kuruluş döneminde görev önce
tarımı canlandırmak, mevcut atelye ve fabrikaları yeniden işletmeye açmak
hedeflendi. Ancak yeniden-kuruluş döneminde üç eksiklik vardı; Birincisi;
imalathane ve fabrikalar eksikti. Geri teknik ve aşınmış makineler, İkincisi;
Sanayi dar bir temel üzerindeydi. Ülke için makine üreten fabrikalar yoktu.
Üçüncüsü; Bu dönemde ağır sanayiden çok hafif sanayi ağırlıktaydı. Milyonlarca
küçük işletmelerden, büyük köylü işletmelerine geçişi sağlamak için traktör fabrikalarına
ihtiyaç vardı.
Emperyalist ülkeler, Sovyetler Birliği’nin büyüyüp
gelişmesini kendileri açısından tehlikeli görüyorlardı. Bu yüzden
emperyalistler Sovyetler’de bir belirsizlik ve güvensizlik yaratmak için
ellerinden geleni yapmaya başladılar. Sovyetler’de kargaşalık yaratmak için b
ir dizi sabotaj ve saldırı gerçekleştirdiler. İngiliz muhafazakarları Arkos’a
karşı bir saldırı gerçekleşti ve İngiliz hükümeti Sovyetler’le olan diplomatik
ve ticari ilişkisini kestiğini açıkladı. 7 Temmuz 1927’de Vorşova’da Sovyet
büyükelçisi Polonya uğruna girmiş bir beyaz Rus tarafından öldürüldü.
İngilizler Leningrad’da bir parti kulübüne bomba atıla ve 30 kişiyi
yaraladılar. Tüm bunlar Sovyet hükümetinin üstesinden gelen diğer zorluklardı.
Sovyetler, baskılara boyun eğmedi ve tüm saldırıların üstesinden gelmeyi
başardı.
SBKP içinde Troçkistler yıkıcı eylemlerine devam
ettiler. 1926 yılında Troçkistler ve Zinovyevciler, SBKP’ye karşı bir blok
içinde birleştiler. Parti tüzüğünü ve 14. Kongre kararlarını açıktan çiğnediler.
15. Konferansına yakın bir dönemde bu blok SBKP içinde yeni bir tartışma açmak
istiyorlardı. Tartışma, Troçkist programın yeniden tartışmaya açılmasından
öteye gitmiyordu. Bunun üzerine MK bu parti aleyhtarı bloğa karşı daha fazla
göz yumamayacağını açıkladı. Bunun üzerine Muhalefet MK bir mektup sunarak
kendi klikçi faaliyetlerine son vereceklerini açıkladılar. Kasım 1926 yılında
toplanan 15. Parti Konferansı, Troçkistlerin bu yönelimini değerlendirerek
Troçkistleri bölücülükle suçladı. Ama onlar hiçbir şekilde durmadılar.
İki çizgi adına, partinin demokratik
merkeziyetçiliğini tanımıyor, fırsat buldukça disiplini tanımıyor ve kararlara
uymuyorlardı. 1927 yılında bu sefer de “Seksen Üçler Programı’’ adı altında
yeni bir programla ortaya çıktılar. Troçkistler bu sefer bilinen tarzlarından
farklı olarak yeni programlarında; parti birliğinden yana olduklarını,
bölünmeden yana olmadıklarını, parti programına hiçbir itirazlarının
olmadığını, tümüyle sanayileşmeden yana olduklarını hatta MK’sını sanayileşmeye
yeterince hız verdiği konusunda suçluyorlardı. Ancak programlarında aynı
zamanda, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği’nde sosyalizmin zaferine
ilişkin karara karşı alaycı bir dil kullanıyor ve fabrikaların işletme
haklarının yabancılara verilmesini savunuyorlardı. Troçkistler programlarında
kolektif çiftlik hareketinden yana olduklarını ve MK’nın kolektifleştirme
hareketine yeterince hız vermediği konusunda suçladırlar.
Ancak diğer taraftan da, işçi sınıfı ve köylüler
arasında “çözümü olanaksız çatışmaların” kaçınılmaz olduğunu ileri sürerek
bütün umutlarını kulaklara bağlıyorlardı. MK, parti tüzüğüne göre hareket
ederek tartışmaların kongreye ancak iki ay kala açılabileceğini söyleyerek
tartışmaları başlatmayı reddetti. SBKP parti tüzüğüne uyarak 15. Parti
Konferansına iki ay kala tartışmaları başlattı. 15. Konferansta Troçkist
muhalefet yenilgiye uğradı. Onlar kendi görüşlerini hakim kılma hedefinden
çıkarak Sovyetler’i yıkma hedefine giriştiler. 15. Parti Konferansının
tartışmaları son buldan Leningrad ve Moskova’da sokak gösterileri yapmayı
kararlaştırdılar. Bunun içinde 7 Kasım günü umdukları kitleyi sokağa
sökemeyince hezimete uğradılar. Troçkiçtlerin ve Zinovyecilerin Sovyet
aleyhtarı olduklarına artık kuşku yoktu. Bunun üzerine 14 Kasım 1927’de Merkez
Komitesi ile Denetim Komitesi yaptıkları ortak toplantıda Troçki ve Zinovyev’i
partiden atmayı kararlaştırdı.
15.
Parti Kongresi, 2 Aralık 1927’de yapıldı. Kongre esas
olarak Sovyetler’deki Sosyalist sanayileşme ve köylülük sorununu üzerine
tartışmalar yaptı. Stalin Kongreye sunduğu raporda sosyalist sanayileşmenin
hızla geliştiği yönleri vurguladı ve partinin önüne şu görevi koydu: “Kentteki
ve köylük bölgelerdeki bütün ekonomi dallarında sosyalist kilit noktalarını
yaymak ve sağlamlaştırmak ve ulusal ekonomiden kapitalist öğeleri silmek.’’(70)
O zaman kadar Sovyetler’de köylülüğün istenilen
düzeyde gelişmediğini saptayan parti, “çıkar yol nedir?” sorusuna Stalin şu
cevabı verdi: “Çıkar yol torağın işlenmesi temeli üzerinde, küçük ve dağınık
köylü işletmelerini, geniş birleşik çiftliklere dönüştürmek yeni ve daha ileri
bir teknikle kolektif bir biçimde işlenmesini sağlamaktır. Çıkar yol, küçük ve
cüce köylü işletmelerini kerte kerte, ama inandırma yoluyla, toprağın
kooperatif ve kolektif bir biçimde işlenmesi temeline dayanan ve kolektif tarım
araçlarının, traktörlerin ve verimliliği artırıcı çiftlikler içerisinde
birleştirmektir. Başka çıkar yol yoktur.’’(71) Kongre
bu değerlendirmeler ışığında tarımın kolektifleştirilmesi için bir karar aldı.
Kongre ayrıca köylük bölgelerde kapitalist çiftliklerin önüne geçmek için
Kulakların adım adım temizlenmesi kararı aldı.
15.
Kongre, sosyalist kuruluş sorunlarını çözüme
bağladıktan sonra Troçkist ve Zinovyeci bloğun partiden atılması sorununu da
karara bağladı. Kongre, MK ve Denetim Kurulu’nun aldığı kararı onayladı. Ve
ayrıca Radek, Preobrajenski,Rakovski, Piatakov Serebriakov, İ.Smirnov, Kamenev,
Safarov, Lifşits, Mdivani, Similga gibi Troçkist unsurlarında partiyle
ilişkilerinin kesilmesine karar verdi.
16. Parti
Kongresinin kararı doğrultusunda Kulaklara yöneldi. Bu yaparken parti, yoksul
köylülere dayanma, orta köylülükle bağlaşmayı güçlendirme sloganıyla
gerçekleştirdi. Kulaklar direnişe geçtiler. Hükümetin belirlediği fiyatları
kabul etmeyerek ellerindeki hububatı satmayı reddettiler. Ancak Kulakların
direnişi kısa sürede yıkıldı. Kolektifleştirme hareketi adım adım örülmeye
başlandı. Kulaklara karşı başlatılan saldırı sırasında parti içinde, öteden
beri kulaklara sıcak bakan Buharin’ci çizgi sahipleri, partinin kulaklara karşı
izlediği politikaya karşı çıkmaya başladılar. Bu çizgi sahipleri alınan
önlemlerin bir an önce kaldırılmasını yoksa tarımın çökeceğini ileri
sürüyorlardı. Ve çizgilerini “sınıf savaşımının yatışması teorisi”ne
dayandırıyorlardı. Bu teoriye göre; “Sosyalizmin kapitalist öğelere karşı
sağladığı her zaferle sınıf savaşımının kısa sürede tümden ortadan kalkacağını
ve sınıf düşmanının savaşmaksızın bütün mevzilerini terk edeceğini, bundan
dolayı da kulaklara karşı saldırının gerekli olmadığını ileri sürüyorlardı.
Böylece kulakların barışçıl yoldan sosyalizmle kaynaşacağını öne süren eski
burjuva teorilerini canlandırmaya çalışıyorlar ve Leninizm’in ünlü sosyalizm
gelişmesini sınıf düşmanlarının direnişinin de o derecede keskin biçimlere
bürüneceğini ve sınıf savaşımının ancak sınıf düşmanının ortadan
kaldırılmasından sonra ‘söneceğini’ belirten tezini ayaklar altına alıyorlardı.’’(72)
Nisan 1929 yılında 16. Parti Konferansı Birinci-Beş
Yıllık Plan’ı görüşmek üzere toplandı. 16. SBKP Parti Konferansı sağ
teslimiyetçilerin beş yıllık dar planını reddetti ve planın geniş şeklini
onayladı. Beşinci Beş Yıllık Planın hedefi şunlardan ibaretti: “Beş-Yıllık
Plan’ın başlıca hedefi ülkemizde yalnızca sanayiyi değil, ulaştırmayı ve tarımı
da -sosyalizm temeli üzerinde- yeniden donatabilecek ve yeniden örgütleyebilecek
güçte bir sanayi yaratmaktır hedefi ortaya kondu.”
1929 büyük emperyalist buhran dünyada büyük bir alt
üst oluşu birlikte getirdi. 1929’daki dünya ekonomik buhranı, emperyalistlerin
savaştan galip çıkan ile yenilgi alan ülkeler arasındaki, emperyalist
devletlerle, sömürgeler arasındaki, işçilerle kapitalistler arasındaki,
köylülerle toprak ağaları arasındaki çelişkileri daha da kızıştırdı. 16. Parti
Kongresine MK adına sunduğu politik raporda Stalin; “Burjuvazinin ekonomik
buhrandan bir kurtuluş yolu bulmak için, bir yandan kapitalizmin en gerici, en
şoven, en emperyalist öğelerinin diktatörlüğü olan faşist diktatörlüğü kurmak
suretiyle işçi sınıfına sömürgelerin ve nüfus bölgelerinin yeniden bölüşülmesi
uğrunda savaş kışkırtıcılığı yapacağını belirtti. Ve olaylar böyle
gelişti.’’(73) Ve 1932 yılında Japonya
savaş tehdidinde bulundu. 1933’te Almanya’da faşist Hitler başa geldi. Fransa,
İngiltere ve ABD Uzakdoğu’da yeni tedbirler alırken Japonya silahlanmaya hız
verdi.
16.
Parti Kongresi 26 Haziran 1930’da toplandı. SBKP 16.
Parti Kongresi “sosyalizmin bütün cephelerde yürüttüğü geniş saldırısını,
kulakların sınıf olarak oradan kaldırılmasını ve tam kolektifleştirmenin
gerçekleştirilmesini partinin tarihine geçiren kongre olarak bilinir.”
17.
Kongrede Stalin, Sovyetler’in bir tarım ülkesi
olmaktan çıkıp hızla bir sanayi ülkesi olma yolunda ilerlediğini belitti. Ve
SBKP 16. Parti Kongresi partinin önüne “Sosyalist kuruluşta canlı Bolşevik
adımlarının sürdürülmesini ve Beş Yıllık Plan’ın Dört Yılda tamamlaması” görevi
koydu. 1933 yılının başlarında yapılan bir değerlendirme, ortaya konan Beş
Yıllık Planın dört yılda tamamlandığı belirtildi.
SBKP 17. Parti Kongresi Ocak 1943’te toplandı.
Kongreye bir milyon 874 bin 488 parti üyesini ve 935 bin 298 üye adayını temsil
eden, oy hakkına sahip 1.225 delegeyle yalnızca söz hakkına sahip 736 delege
katıldı. 17. Kongre, 16. Kongreden bu yana alınan kararları ve uygulamaları
değerlendirdi. Ekonomi ve kültür alanında elde edilen başarılarla, partinin
genel çizgisinin bütün alanlarda uygulandığı vurgulandı. 17. Parti Kongresi
“zafer” kongresi olarak ilan edildi. 17. Kongre, İkinci Beş Yıllık Plan
üzerinde karar aldı. Bu plana birinci plandan daha kapsamlıydı. Bu plana göre
1937’de sanayi üretimi, savaş öncesi dönemin sekiz katına çıkartılması, tarımın
esas olarak makineleştirilmesi, traktör gücünün altı kat daha artırılması,
ulaştırma ve haberleşme araçlarının teknik olarak yenilenmesi, işçilerin
köylülerin ekonomik ve kültürel olarak ilerletilmesi için dev bir plan hazırlandı.
17.
Kongre, yeni bir parti tüzüğü kabul etti. Bu tüzüğün
diğerlerinden ayrı olan özelliği, bir giriş bölümünün eklenmesi idi. Bu giriş
bölümünde partinin kısa bir tanı yapılıyor ve partinin proletaryanın
savaşımındaki önemi ve proletarya diktatörlüğü aygıtındaki yeri belirtiliyordu.
17. Kongrenin bir diğer özelliği de, o güne kadar farklı çizgiyi savunan ve bu
çizgilerinde direten Buharin, Rikov ve Tomski’nin SBKP’ye verdikleri
özeleştiridir. Kongrede sadece bunlar değil Zinovyev ve Kamenev’de özeleştiri
yaparak SBKP’yi öven konuşmalar yaptılar. Kongre sonrası Sovyetler’de çok
önemli gelişmeler oldu. 1 Aralık 1934’te Leningrad’da Kirov bir suikast sonucu
öldürüldü. Rikov’un öldürülmesiyle geniş bir soruşturma başlatıldı. Soruşturma
sonucunda “1933-1934 yıllarında Leningrad’da gizli bir karşı devrimci
terörist grubun kurulduğu, Zinovyev muhalefetinin eski üyelerinin bu gruba
katıldıkları ve başlarında mahut Leningrad Merkezi’nin bulunduğu öğrenildi. (…)
Çok geçmeden ‘Moskova Merkezi’ adında gizli bir karşı-devrimci örgütün varlığı
ortaya çıkartıldı. Yapılan ilk soruşturma ve yargılama sırasında Zinovyev’le
Kamenev’in ve Yevdokimov’un ve bu örgütün öteki liderlerinin, yandaşlarına
terörist düşünceyi aşılamada, Parti Merkez Komitesi ve Sovyet Hükümeti
üyelerini öldürme tertiplerinde alçakça rol oynadıkları açığa çıktı.’’(74)
Kaynaklar
55- Bolşevik Parti Tarihi, s. 33
56- age, s. 83
57- age, s. 83
58- age, s. 84
59- age, s. 90-91
60- age, s. 107
61- age, s. 115
62- age, s. 170
63- age, s. 172
64- age, s. 176
65- age, s. 289
66- age, s. 316
67- age, s. 323
68- age, s. 227-228
69- age, s. 338-339
70- age, s. 345
71- age, s. 355
72- age, s. 358
73- age, s. 359
74- age, s. 360-361
* Bu yazı Partizan dergisinin 66. sayısında yayınlanan
Tarihi Dersler Işığında Komünist Partilerde İki Çizgi Mücadelesi yazısının
SBKP’de İki Çizgi Mücadelesi bölümünden alınmıştır. Güncel olması bakımından bu
bölümü Lenin anısına yeniden yayınlıyoruz.
SENTEZ | Dünya Proletaryasının Önderi Lenin’in
Ölümünün 100. Yılı Anısına Lenin, Dünya İşçi Sınıfına Yol Göstermeye Devam
Ediyor – 2
"Geniş yığınlara devrimci tarzda
nüfuz etmek, somut koşulların somut analizinden hareketle; koşulları
proletaryanın sınıf çıkarları lehine ileriye taşıcı, yığınları parti kitlesine
yakınlaştırıcı ve kitlelerle bağları güçlendirici uygun mücadele biçimleri uygulanmalı
ve geliştirilmelidir"
4 Mart 2024
Lenin, proletarya
diktatörlüğü sorununun, uluslararası işçi sınıfının en temel sorunu olduğunun
altını, hiçbir şüpheye yer vermeden net olarak çizmiştir:
“Proletarya diktatörlüğü sorunu,
istisnasız tüm kapitalist ülkelerde modern işçi hareketinin temel sorunudur. Bu
sorunda tam açıklığa kavuşmak için, onun tarihini bilmek gerekir. Uluslararası
bir ölçek koymak gerekirse, genelde devrimci diktatörlük ve özelde proletarya
diktatörlüğü öğretisinin tarihi, devrimci sosyalizmin tarihiyle, özellikle
Marksizm’in tarihiyle örtüşür. Ayrıca –ve tabii ki bu en önemlisidir- ezilen ve
sömürülen sınıfın sömürücülere karşı tüm devrimcilerin tarihi, diktatörlük
sorununa ilişkin tüm bilgimizin ana malzemesini ve ana kaynağını oluşturur. Her
devrimci sınıfın, zafer kazanmak için kendi diktatörlüğünü kurmak zorunda
olduğunu kavramamış olan, devrim tarihinden hiçbir şey kavramamıştır ya da bu
alanda hiçbir şey bilmek istememektedir.” (17)
Küçük burjuva oportünizmin temel sorunu, ücretli
sömürü sistemi kapitalist toplumu yıkıp yerine sosyalim ve komünizm inşa
olmadığı için, proletarya diktatörlüğü yerine kolayca ve rahatlıkla “halkın
devleti” ibaresini, arada niteliksel bir ayrım yokmuşçasına koyabilmektedir.
Küçük burjuvazi sınıf mücadelesini kabul etmeyi yeterli gördüğü için, komünizm
sorununu tarihsel bir sorun olmaktan öte, taktiksel bir sorun olarak ele
aldığından, “halkın devleti” sorununu proletarya diktatörlüğü yerine geçirmekte
bir beis görmüyor.
“Marx’ın devlet üzerine
öğretisinin özünü -der Lenin- ancak, bir tek sınıfın diktatörlüğünün yalnızca
genelde her sınıflı toplum için, yalnızca burjuvaziyi devirmiş olan proletarya
için değil, ama aynı zamanda kapitalizmi ‘sınıfsız toplumdan’, komünizmden
ayıran tüm tarihsel dönem için gerekli olduğunu anlayanlar kavramışlardır.”(18)
Proletarya diktatörlüğü yerine “halkın devleti”
önermesini ileri sürenlerin bir gerekçesi olarak da “diktatörlük” kelimesinden
vazgeçmek gerekiyormuş ve halk bu kelimeden korkuyormuş ve aynı zamanda
“demokrasi”yi dıştalıyormuş vb. gibi burjuva zırvaları ileri sürmekten de geri
durmuyorlar.
Lenin, Macar işçilerine selam gönderdiği
konuşmasında ise şunları söylüyor:
“Ama proletarya diktatörlüğünün
özü, tek başına, ya da hatta esas olarak kuvvet değildir. Bunun başlıca
özelliği, amacı sosyalizmi kurmak, toplumun sınıflara bölünmüşlüğünü ortadan
kaldırmak, toplumun her bireyini çalışan insan haline getirmek, ve insanın
insan tarafından sömürülmesinin her türlü temelini yok etmek olan
proletaryanın, çalışan halkın ileri müfrezesinin, onların öncüsünün, tek
liderinin örgütlenmesi ve disiplinidir.”(19)
Stalin ise, proletarya diktatörlüğü konusunda
Lenin’in yolundan devam eder.
“Proletarya diktatörlüğü …
sadece sömürücü sınıflar üzerine uygulanan zor demek değildir, ve hatta her
şeyden önce, zor değildir. Bu devrimci zorun iktisadi temeli, onun canlılığının
ve başarısının güvencesi, proletaryanın kapitalizme oranla toplumsal çalışma
örgütlenmesinin üstün bir tipini sunması ve gerçekleştirmesidir. Sorunun özü
buradadır. Komünizmin kaçınılmaz tam zaferinin güç kaynağı ve güvencesi
buradadır.”(20)
Ülkemizde de “sol” liberal Birikim’ci, Ömer Laçiner,
daha 1978 yılında, Lenin ve Stalin’in savunduğu “proletarya diktatörlüğünü”(21) yanlış
buluyordu. Ve bu liberal “sol”lar, Marksizm karşıtı kim varsa, onları Marks,
Engels, Lenin, Stalin ve Mao’nun karşısında “haklı” çıkarırlar. Bu nedenle,
kendini Marksist saflarda görenler ile “sol” liberallerin “ineğe inek” demeleri
de aynı değildir. Onlar, ineği sağmal, Marksistler ise öncelikle canlı bir
organizma olarak görürler ve “sağmal” oluşunu, tarihsel materyalizm içinde ele
alıp incelerler. Bu yaklaşım, nitel bir farktır.
Laçiner, 1978 yılında Birikim Dergisi’nde
“Sosyalizmin Temel Sorunları” başlığı altında yazdığı yazıda şöyle diyordu:
“Proletarya diktatörlüğünün
Marksizmin özü olduğunu öne süren III. Enternasyonal’in ihtilalci eğilimi, bu
kavramı yadsıyan ve “demokratik sosyalizmi” savunan II. Enternasyonal eğilimini
Marksizm düşmanı olarak nitelemiş, aralarında uzlaşmaz derin bir karşıtlık
olduğunu belirterek tüm ilişkilerini koparmıştı.”(22)
Birikimciler, zamanla, elbette bütün suçu Stalin’e
atacaktır. II. Enternasyonal’le III. Enternasyonal arasında fazla bir fark
olmadığını da yazacaklardır. Ve ikisini de uzlaştırmak isteyeceklerdir. “Lenin
neyse”, “ah bir Stalin olmasaydı”, “demokratik sosyalizm” gelip yerleşecek ve
sınıfsız toplumda kurulmuş olacaktı. Bunlar, 1978’lerde savunuluyordu ancak,
elbette önceli vardı. 1960’larda Kuruşçev’in “halkın devletini” savunması ve
Avrupa’nın bir zamanlar “saygın” KP’lerinin Kruşçev’in peşinden giderek kendi
emperyalist burjuvalarıyla uzlaşmaları sonucu, “Avrupa Komünizmi” adı altında
geliştirdikleri sınıf uzlaşmacılığı teorisini savunmaları, ülkemizde,
Aren-Boran-Aybar ve de Birikim vb. çevrelerde adresini bulmuştu.
Kendine MLM diyen kimi küçük burjuva devrimcileri,
“proletarya diktatörlüğüne” karşı çıkarken, II. Enternasyonal’in ve “Avrupa
Komünizmi”nin, “demokratik sosyalizmi”ni ve “güleryüzlü sosyalizmini” de
incelemelidir. Kendi savundukları ile bunların savundukları arasındaki farkları
ortaya koymalıdırlar. Ne var ki, bu benzerliğin salt biçimsel düzeyle sınırlı
olmayıp, içerikte de olduğu görülecektir.
Kapitalizme ait ne varsa yıkılmadan sosyalizm asla
ve asla inşa olmaz ve toplum, sınıfsız topluma, komünizme erişemez. Sosyalizm
içinde var olan kapitalizme ait olan tüm öğeler (ufak ya da büyük), sosyalizmin
inşası önünde ciddi bir ayak bağı ve aynı zamanda, kapitalizme dönme
tehlikesini içinde barındıran bir içerikte olur. Sosyalist devlet içinde
bürokratik yapıyı kırmak ya da bunun gelişmesinin önüne geçmek; işçi sınıfının
örgütlü bir şekilde devreye girmesinin tüm koşullarının oluşturulması ve sağlam
bir işçi sınıfı örgütlenmesinin her alanda yaratılması ve devlet
mekanizmalarının kontrolünün işçi denetimi altına alınmasıyla gerçekleşebilir.
Oysa, sosyalizmde bürokratik örgütlenmenin önüne
geçmenin yolu, işçi sınıfı dışında küçük burjuva emekçi kesimlerin devlete
egemen olmasını sağlamakla ya da onları, “önder” olarak önderliğe ortak etmekle
olamaz. Bir taraftan, “bürokratik örgütlenmeyi önleyelim” derken, diğer yandan
küçük üretimin yaygınlaşması ve giderek kapitalist büyük üretime dönüşmesinin
yolları açılmış olur ve bunun sonucu, sosyalizmin yıkılmasıdır. Sosyalist
devletlerin yıkılmasının nedenleri arasında bunları bulabilirsiniz. Özgürlüğü
üretim ilişkilerinden bağımsız ele almak, sapla samanı birbirine karıştırmak
olduğu gibi, bu aynı zamanda idealistçe bir yaklaşımdır da. Üretim ilişkilerinin niteliği, özgürlüğün sınıfsal niteliğini de
belirler.
Sosyalizmin ve nihayetinde komünizmin anlamı;
kapitalist olan her şeye saldırmak ve yıkmaktır. Ve elbette, başta, kapitalist
“özgürlük” denen şeye de saldırmak ve yıkmaktır. Sınıfsız temelde özgürlüğü
onun yerine kurmak ve inşa etmektir.
Kapitalist “demokrasi” ve kapitalist “özgürlük”,
üretim araçlarının belli ellerde toplanmasının özgürlüğüdür. Üretim araçlarına
sahip olanların özgürlüğü, ona sahip olamayanların ise köleliği anlamındadır.
Emekçilerin devletinin ekonomik adı olan küçük üretim ise, bu tip “özgürlüğün”
gelişmesinin en küçük temel birimleridir. Toplumsal iş bölümü kalkmadan
sosyalizmi sınıfsız (komünist) topluma dönüştürmek ya da en azından, bürokratik
gelişmeleri ortadan kaldırmak ya da devlet varken sınıfları ve sınıf çatışmalarını
ortadan kaldırmanın hayal olduğu görülmelidir. Bunlar, proletarya diktatörlüğü
altında geliştirilebilecek bir sürecin ürünü olacaktır.
Proletarya diktatörlüğü ya da proletarya demokrasisi
(sosyalist demokrasi) ile burjuva diktatörlüğü ve burjuva demokrasisi karşı
karşıya getirildiğinde, proletarya demokrasisi, “en demokratik” burjuva
demokrasisinden ya da devletinden, her yönüyle daha demokratiktir. Bu ikisinin
biçimsel olarak karşılaştırılması halinde dahi, sosyalist demokrasi burjuva
demokrasisinden bin kat daha demokratiktir. İçerik ve biçimsel olarak da bu
böyledir. Sömürünün olduğu yerde, insanların elinden bütün geçim araçları özel
mülkiyet adı altında bir avuç burjuvazinin elinde toplandığı bir sistemde,
çoğunluğun özgürlüğünde ya da çoğunluk için demokrasiden söz etmek, tam da,
sömürü ve baskı rejimini gizlemek için bir avuç burjuvaziye özgü bir
sahtekarlık ve iki yüzlülüktür.
Peki, burjuvazinin diktatörlüğü burjuvazi için
özgürlük proletarya ve emekçiler için ise sömürü ve baskı oluyorsa, proletarya
diktatörlüğü neden işçiler için bir “zulüm cenneti” olsun?
Proletarya kendi kendine mi baskı uygulayacak?
Sömürü yoksa baskı da yoktur. Üretim araçlarının
özel mülkiyeti yoksa, sömürü de baskı da olamaz. Çünkü, üretim araçlarının özel
mülkiyeti, sömürü ve baskıyı koşullar. Bu ayrım önemlidir. Bu ayrım gözden ırak
tutulduğunda, tam da küçük burjuva oportünizminin düştüğü çukura; burjuva
sahtekarlıklarını kitlelere şirin gösterme yanlışına düşülür.
Marksizm’in kurucularından Engels “Gotha ve Erfurt
Programlarını” üzerine, August Bebel’e gönderdiği mektupta, halkçı devlet
sorununa da değinir ve şöyle der:
“Devlet, savaşımda, devrimde
devrim düşmanlarını bastırmak için yararlanmak zorunda olduğumuz geçici bir
kurumdan başka bir şey olmadığına göre, özgür halkçı bir devletten söz etmek
saçmadır; proletaryanın devlete gereksinimi olduğu sürece, o, bunu, özgürlük
için değil, hasımlarını alt etmek için kullanacaktır. Ve özgürlükten söz
edilmesi olanaklı olduğu gün, devlet, devlet olarak ortadan kalkacaktır.”(23)
Lenin’in öğretileri Leninizm proletarya diktatörlüğü
konusunda da hala günceldir ve proletarya diktatörlüğü savunulmadan sosyalizm
inşa edilemeyeceği gibi komünist toplum da kurulamaz. Daha doğrusu, proletarya
diktatörlüğü savunulmadan burjuva diktatörlüğü olan kapitalist toplum yıkılamaz
ve yerine proletarya önderliğinde sosyalizm kurulamaz ve proletarya
diktatörlüğü olmadan sosyalizmden komünizme geçilemez.
Lenin ve komünist parti
Lenin, Rusya’da sınıf mücadelesi içine atıldığında,
öncelikle, Marksizm’in temel ilkeleri temelinde; proletaryanın örgütlülük
sorununu ve onun öncü partisi olan komünist partisinin örgütlenmesi ilkelerini
ele almıştır. Çünkü, burjuvaziye karşı savaşta proletaryanın en temel savaş
aracı olarak komünist partisini görmüştür.
Burjuvazi, kitleler üzerinde uyguladığı
diktatörlüğünü, kitlelerin örgütsüz kendisinin ise muazzam derecede örgütlü
oluşunda yatmaktadır. Burjuvazi, kendi örgütlülüğünü burjuva devleti içinde
somutlaştırmıştır. İdeolojik, siyasi, kültürel ve bunların yanında burjuva
zorun temsilcisi askeri, bürokrasi, mahkemeler, hapishaneler, polis vb. zor
aygıtlarıyla, kitleler üzerinde sıkı bir denetim kurmuştur.
Bir avuç burjuvazinin geniş kitleler üzerindeki bu
diktatörlüğünün yıkılması, ancak ve ancak kitlelerin, daha açık bir ifadeyle
işçi sınıfının sağlam bir örgütlüğüne bağlıdır. Bu da ancak sınıfın öncü
partisinin Marksist-Leninist-Maoist (MLM) dünya görüşüyle donanmasına ve
proleter çelik disipline sahip olmasıyla gerçekleşebilir.
Rusya’da Ekim Devrimini gerçekleştiren ve
sosyalizmin inşasına önderlik eden Lenin’in kurduğu Bolşevik Parti’nin ilkeleri
hala geçerliliğini korumaktadır. Ne var ki, günümüzde, genelde Leninist parti
ilkeleri oportünistlerin saldırılarına yoğun bir şekilde maruz kalmaktadır. Ve
uluslararası komünist hareket (UKH) içinde, bu çarpıtmalara karşı direnen ve
Leninist parti ilkeleri etrafında örgütlenen çok az sayıda komünist partisi
vardır.
Leninist parti ilkesinin en temel özelliklerinden
biri, onun işçi sınıfının öncü partisi olmasıdır. Bunun anlamı; partinin işçi
sınıfı içinde örgütlenmesi, işçi sınıfı içinde inşa olması ve işçi sınıfına
sıkı sıkıya bağlı olarak, sınıf mücadelesinde işçi sınıfına önderlik etmesi,
somut koşulların somut tahlili ışığında onun strateji ve taktiklerini
belirlemesidir.
İşçi sınıfının öncü partisi, sınıfın en ileri
öncülerini saflarında toplamalıdır. Ama, en geri kitleleri de örgütlerken kitle
kuyrukçuluğuna düşmeden bunu başarmalıdır. Kendiliğindenci kitle hareketlerinin
peşinden sürüklenmek yerine, sınıfın en ileri çıkarlarını dikkate alan ve
devrimci eyleme geçiren ileri bir hareket örgütlemelidir.
Lenin, Bir Adım İleri, İki Adım Geri adlı eserinde
şöyle der:
“Biz bir sınıfın partisiyiz. Bu
yüzden, hemen hemen bütün sınıfın (ve savaş sırasında, iç savaş sırasında bütün
sınıfın) bizim partimizin önderliğinde hareket etmesi, mümkün olduğu kadar
yakından bizim partimize bağlanması gerekir. Ama kapitalizmde, bütün sınıfın,
ya da hemen hemen bütün sınıfın öncüsünün, yani kendi sosyal-demokrat
partisinin bilinç ve eylem düzeyine çıkabileceğini düşünmek manilovizm ve
“kuyrukçuluk” olur.”(24)
Lenin’in, “Bir Adım İleri İki Adım Geri” eseri,
RSDİP içindeki devrimci kanat (Lenin) ile oportünist kanat arasındaki öğretici
tartışmaları içermesine karşın bugün de öğretici yanları oldukça fazladır.
Özellikle o süreçte II. Enternasyonal’in oportünist kanadının uluslararası
komünist hareket içinde etkinliği fazlaydı. Örneğin, parlamentarizm ve kitle
kuyrukçuluğunda başı çekiyorlardı. Partinin görevini devrim yapmak değil,
burjuva seçimlerine katılmakla yeterli olarak sınırlıyorlardı. Bu oportünist
anlayış elbette bugün de devam etmektedir. Birçok işçi sınıfı partileri,
mücadelelerini salt burjuva parlamentosu içinde yer almakla sınırlamışlardır.
Oysa, işçi sınıfı partisinin esas görevi, burjuva diktatörlüğünü yıkarak
sosyalizmi gerçekleştirmektir. Bütün görevlerini ve eylemlerini kapitalist
sistemi yıkmaya yönlendirmelidir. Burjuva parlamentosunu, işçi sınıfı ve geniş
yığınları aydınlatmanın geçici bir aracı olarak kullanmalıdır.
“Dünyada sadece tek bir doğru
teori vardır; o da, objektif gerçeklikten çıkarılan ve gene objektif gerçeklik
tarafından doğrulanan teoridir. Bizce başka hiçbir şey teori olarak anılmaya
layık değildir. Stalin, teorinin, pratikten kopuk olduğu zaman amaçsız bir hale
geldiğini söylemiştir.”(25)
Sınıf mücadelesi salt burjuvaziye karşı değil, parti
içinde de oportünizme karşı mücadele etmek zorundadır. Parti içinde oportünizme
karşı mücadele edilmeden burjuvaziye karşı mücadele edilemez. Lenin bunu daha
da ileri götürür:” Oportünizme karşı mücadele edilmeden emperyalizme karşı
mücadele edilemez.”
En ileri teori ile donanmış işçi sınıfı partisi,
aynı zamanda işçi sınıfının “sınıf örgütünün en yüksek
biçimidir -Stalin-”.
Sınıflı toplumun bir üyesi olan işçi sınıfının öncü
partisi, kendini salt burjuvaziye karşı savaşımla sınırlayamaz, kendi içindeki
oportünist öğelere karşı da savaşım vermek zorundadır. Bu da, proletarya
partisinin sınıf savaşımı içindeki çok yönlü savaşımının çok yönlü bir kesitini
oluşturur. Parti içindeki bu savaşımın kazanılması –çünkü bu mücadele parti
içinde süreklidir- sınıf savaşımının kazanılmasının başlangıcıdır, savsaklamaya
ya da gevşetilmeye gelmez. Parti içindeki bu savaşım, dönem dönem sınıfın
burjuvaziye karşı savaşımının bile önüne geçebilir, çünkü bu kazanılmadan
burjuvaziye karşı savaşım yürütülemez. Lenin; “Sosyal-demokrasi kendi kendini kirletmezse, başkası kirletemez.”
Proletaryanın öncüsünün kendini kirletmesi teoride
başlar ve giderek bütün alanlara yansır, yukarıdan aşağıya bütün hücrelerinde
yozlaşma başlar. Sağlam teorik temellere dayanan, gerçeği nesnel olgularda
arayan, pratiğinden öğrenen, kendini ve sınıfını bu politikayla eğiten bir KP
sınıf savaşımında yıkılmaz. Mao, “savaşı savaşarak öğreneceğiz”
derken, tam da bunu kastediyordu. Kendi pratiğinden öğrenen ve bunu teorisine
aktarıp pratiğine yol gösteren, eleştiri-özeleştiri yöntemini uygulayan bir
parti sürekli yenilenmesini ve savaşta ustalaşmasını becerebilir. “… komünist için sorun –der Marx-, mevcut dünyayı devrimci bir şekilde değiştirmek, bulmuş olduğu
duruma saldırmak ve onu pratik olarak değiştirmektir.”
“Marksizm’in bir doğma değil eylem kılavuzu”
olduğunu kabul eden her komünist partisi, kendinin her an yenileyebileceği
gibi, pratikten çıkan teoriyi de zenginleştirip daha gelişmiş bir pratik
mücadele ortaya çıkarır. Kalıplaşmış doğmalardan çıkamayan, eskinin somut
olgularını yeni gelişen somut olguların yerine koymaya devam eden ve sosyal
olgulardaki değişimi yakalayamayan bir komünist partisi, işçi sınıfından
kopmaya ve giderek marjinalleşmeye ve içten içe çürümeye mahkumdur ve böyle bir
parti işçi sınıfının öncü partisi olamaz.
Lenin ve mücadele biçimleri
Lenin’in, Ne Yapmalı, İki Taktik, Emperyalizm,
Devlet ve Devrim; Proletarya Devrimi ve Dönek Kautsky; “Sol” Komünizm, Bir
Çocukluk Hastalığı gibi eserleri, Marksizm’in ortak hazinesine büyük katkıları
içerir. (Stalin)
Lenin önderliğindeki Bolşevik Parti’nin Rus Ekim
Devrimi’ni başarması; “Leninizmin stratejisi ve
taktiği proletaryanın devrim mücadelesine önderlik bilimidir”(26) belirlemesinin
en büyük kanıtıdır. Ama, onu, proletaryanın sınıf mücadelesinden usta bir
taktiysen yapan hiç kuşkusuz Marksizm’i bir doğma değil bir eylem kılavuzu
olarak ele almasından kaynaklıdır.
Ve bu nedenle şöyle der:
“Marksizm, bizi, sınıflar
ilişkisinin ve tarihin her anının somut özelliklerinin en doğru, aslına en
uygun ve nesnel olarak doğrulanabilir, denetlenebilir bir hesabını yapmaya
zorunlu kılar. Biz Bolşevikler, bu kurala, bilimsel temellere dayanan bir
siyaset bakımından kesinkes zorunlu olan bu kurala her zaman bağlı kalmak
zorundayız.”(27)
Proletarya partisi, sorunlara bilimsel yaklaşmak ve
bir bilim insanın ciddiyetiyle çalışmak ve somut koşulları buna göre analiz
etmek zorundadır. Baştan bir siyaset belirlenip, koşullar değişmemiş gibi
hareket etmek, daha baştan sınıftan ve sınıf mücadelesinden kopmak demektir.
İşçi sınıfının öncüleri öncelikle işçi sınıfı içinde çalışmaya ve onlarla
bağlarını nasıl güçlendireceğinin teori ve pratiğini yapmalı ve her değişen anı
MLM’nin bilimsel analize tabi tutarak mücadele biçimleri ve taktikler
geliştirmelidir.
“Marx ve Engels, tarihsel sürecin her özel döneminin somut
ekonomik ve siyasal koşullarıyla zorunlu olarak değişebilen genel görevlerinin
olsa olsa yalnızca sınırlarını belirleme yeteneğindeki ‘formüllerin’ salt
ezberlenmesi ve yinelenmesiyle haklı olarak alay ederek her zaman ‘bizim
kuramımız bir doğma değil bir eylem kılavuzudur’ demişlerdir.”(28)
Proletaryanın devrimci savaşımında tek bir mücadele
biçimleri ve taktikleri yoktur. Her koşulda, her durumda değişen bin bir çeşit
mücadele biçimleri vardır. Parlamenter mücadele biçimlerinden silahlı mücadele
biçimlerine kadar vs. Ancak, bu mücadele biçimlerini belirleyen, o an içindeki
ekonomik ve siyasal durumdur. Kitlelerin somut ruh hali, düşmanın durumu,
proleter devrimin müttefiklerinin durumu, yani, dost ve düşman cephesinin iç
çelişkileri, çatışmaları, birbirleriyle ilişkileri incelenerek, proletaryanın
sosyalist sınıf mücadelesini daha ileriye taşıyıcı yeni mücadele biçimleri ve
taktikler geliştirilmelidir. Bu toplumsal olguları burjuva idealist
penceresinden ve dünya görüşünden değil, materyalist diyalektik bakış açısıyla
yaklaşıldığında gerçekleşebilir.
Lenin, ülkede koşulları olduğunda parlamenter
mücadele biçimini küçümseyen, reddeden küçük burjuva “sol” anlayışlara karşı
sert eleştiriler getirmiş ve bunları “sol” komünizm bir çocukluk hastalığı
olarak adlandırmıştır. Küçük burjuva solculuğu, somut koşulların somut
analizini yapıp ona göre taktik ve mücadele biçimleri geliştirme yerine, hiçbir
şey değişmemiş gibi kabul eder ve at gözlükleriyle sorunlara yaklaşır. Bu,
Marksizm’i, ölü bir dogma olarak ele almaktan ileri gelir.
“Eğer Parti -der Stalin- Dumaya,
zamanında katılmaya karar vermemiş olsaydı, eğer güçlerini Dumada çalışma
üzerinde toplamamış ve Dumanın hiçliğini, kadetlerin vaatlerinin yalan
olduğunu, çarlıkla anlaşmaya varmanın olanaksızlığını, köylülükle işçi sınıfı
arasında bir ittifakın acil zorunluluğunu kendi deneyimleriyle kavrama
olanağını kitlelere sağlamasaydı, önce, işçi sınıfından kopardı ve işçi sınıfı,
kitlelerle bağlarını kaybederdi. Kitlelerin bu deneyimi olmasaydı, kadetlerin
maskelerini düşürmek ve proletaryanın hegemonyasını sağlamak mümkün olamazdı.”(29)
Demek ki, koşulları olduğunda ve koşulları
zorlayarak burjuva parlamentoya katılmak, işçi sınıfı ve kitleler için önemli
deneyimler kazandırıyormuş.
Küçük burjuva “sol” oportünistler, parlamenter
mücadele biçimlerini reddettikleri gibi, genelde legal mücadele biçimlerini de,
legal mücadele örgütlenmeleri yaratmayı da reddederler. Küçük burjuva
“sol”culuğu burjuva parlamentosundan yararlanmayı genelde küçümser ya da
katılmazlar. Bu burjuva kurumu kitleleri eğitme ve burjuvaziyi teşhir kürsüsü
olarak kullanmaya yanaşmazlar. Oysa, kitlelerin büyük bir bölümünün hala
burjuva parlamentosundan umudunu kesmediği yerde, burjuva parlamentosuna
katılıp, onu kendi kalesinden teşhir etmek ve kitleleri doğrudan eğitmek,
proleter yığınların buraların gerçek yüzünün görmelerini sağlayarak burjuva
hayallerini yıkmak için, en iyi mücadele araç ve yöntemlerden birisidir.
Komünistler, kitlelerin olduğu her alanda çalışma ve örgütlenme yapmak
zorundadır. Nerede kitle varsa orada komünistler olmalıdır ve hatta en gerici
alanlarda da örgütlenme ve propaganda yapma olanakları zorlanmalı ve
yaratılmalıdır.
“Bir devrimci ve bir sosyalizm
yandaşı ya da genel olarak bir komünist olmak yetmez. Her belirli uğrakta,
bütün zinciri tutmak ve sonraki halkaya geçişi sağlamca hazırlamak için
kavranması gereken belirli halkayı bulmasını bilmek gerekiyor; bir tarihsel
olaylar zincirindeki halkaların ardışıklık düzeni, biçimleri, bir araya
gelmeleri ve onları birbirinden ayıran şeyler, bir demircinin elinden çıkan
zincirdeki kadar basit değildir.”(30)
Lenin’in bu öğretisinden hareketle gelişen somut
olgulara göre yeni mücadele biçimleri geliştirme ve pratiğin önünü açama her
komünist partisinin strateji ve taktikleri arasındadır.
Lenin önderliğindeki Bolşevik Parti’nin, 1917 Ekim
Devrimi’nin gerçekleştirmesindeki esas teorik sağlamlık burada yatmaktadır. Her
değişen durumda mücadele biçimlerini ve taktiklerini geliştirmek, taktiklerde
olabildiğince esnek olmak, işçi sınıfının mücadelesini her adımda, her koşulda
ileriye taşımak; genel teorik kalıplara yapışıp kalmakta değil, yeni duruma
göre taktikler geliştirmekten geçtiği görülmek durumundadır. Mücadele biçimleri
ve taktiklerde olabildiğince esnek olmak ve bütün mücadele biçimleri ve taktiklerin
esas hedefe, yani, proletarya önderliğindeki devrime hizmet etmesini sağlamak,
bir KP için devrimci önderliğin olmazsa olmaz temel ilkeleridir.
Mao Zedung’un da önemle vurguladığı, somut olguların
değişimini dikkate alarak mücadele biçimleri ve taktikler geliştirme yerine,
salt kitabi bilgilere bağlı kalarak, olgulardaki diyalektik gelişmeyi gözardı
eden anlayışlar, proletarya kitlesiyle sıkı bağlar kuramaz ve sınıf
mücadelesinin gerisinde kaldığı gibi kendiliğindenciliğin içine hapsolurlar.
“Kitaba tapma” ve Lenin söylemiyle, geçmişe takılıp kalma ya da geçmişi olduğu
gibi uygulama şablonculuğu, sınıf mücadelesinden geri kalma olarak öne çıkar.
Bir sosyal olguyu hiç araştırma yapmadan, gelişmenin diyalektik sürecinin
bilince çıkarmadan hareket tarzı belirlemek, tam da küçük burjuva
“sol”culuğunun “değişen bir şey yok” basma kalıp anlayışının ve diyalektik
materyalist inceleme tarzını reddeden yaklaşımının ürünüdür.
“Sosyal bilimleri sadece
kitaplardan öğrenme yöntemi de, … son derece tehlikelidir ve hatta insanı
karşı-devrim yolunu tutmaya kadar bile götürebilir. Sosyal bilimleri öğrenirken
kendilerini sadece kitaplarla sınırlamış bir yığın Çin komünistinin
karşı-devrimciler haline gelmeleri, bunu açıkça ispatlamaktadır.”(31)
Teori ve pratiğin diyalektik birliğini kuramayan, bu
iki öğeyi birbirinin zıddı olarak ele alan yaklaşım ve anlayışlar, daha çok
kitabi bilgilerle hareket etme yolunu mücadele ve inceleme yöntemi olarak ele
alan küçük burjuva “sol” ve sağ oportünist akımlarda görülmektedir. Bu tür bir
inceleme ve mücadele yöntemleri, teori ve pratikte kendini dogmatik ve
subjektivizm olarak ortaya çıkaran anti-Leninist bir yöntemdir.
Geniş yığınlara devrimci tarzda nüfuz etmek, somut
koşulların somut analizinden hareketle; koşulları proletaryanın sınıf çıkarları
lehine ileriye taşıcı, yığınları parti kitlesine yakınlaştırıcı ve kitlelerle
bağları güçlendirici uygun mücadele biçimleri uygulanmalı ve geliştirilmelidir.
Bu Leninizm’dir!
Dipnotlar:
17- Lenin, Seçme Eserler, C.7, s. 255
18- Lenin, Devlet ve İhtilal, s. 50, 6. Baskı, Bilim
ve Sosyalizm Yayınları
19- Lenin’den aktaran Stalin, s. 149
20- Lenin’den aktaran Stalin, Leninizmin Sorunları,
s. 148, Lenin’in “Büyük İnisiyatif” makalesinden.
21- Ö.Laçiner, Sosyalizmin Bunalımı: Ne Yapmalıydık?
1, s. 379-403, Birikim Yayınları
22- Ö.Laçiner, Sosyalizmin Bunalımı: Ne Yapmalıydık?
1, s. 381, Birikim Yayınları
23- Marx-Engels, Gotha ve Erfurt Programının
Eleştirisi, s. 57, 3. Baskı, Sol Yayınları
24- Lenin, Bir Adım İleri İki Adım Geri, s. 75-76
25- Mao Zedung, Seçme Eserler, Cilt 3, Partinin
Çalışma Tarzını Düzeltelim makalesi
26- Stalin, Leninizmin İlkeleri, Sol Yayınları, s.
33
27- Lenin, Nisan Tezleri, s. 20, Eriş Yayınları
28- Lenin, Nisan Tezleri, s. 20, Eriş Yayınları
29- Stalin, Leninizm’in İlkeleri, Sol Yayınları, s.
37
30- Lenin, Sovyetler İktidarının İvedi Görevleri,
Ekim Devrimi Dosyası, Sol Yayınları, s. 278
31- Mao Zedung, Partinin Çalışma Tarzını Düzeltelim,
s. 11, Birinci Baskı 1975, Aydınlık Yayınları
https://ozgurgelecek51.net/sentez-leninin-olumunun-100-yili-anisina-leninde-kararlilik-ve-iki-cizgi-mucadelesi-sbkpde-iki-cizgi-mucadelesi/