Açıklanan son resmi verilere göre 2024 yılında Türkiye’de
ücretli (maaşlı) olarak çalışan
sayısı 15 milyon 22 bin 900 kişi olduğu ifade edilmektedir.
Komprador kapitalizmin gelişimi özellikle montaj sanayinin
gelişimine neden olmuştur. Türkiye’de ücretli çalışan toplam 15 milyon 22 bin
900 kişinin, 8 milyon 331 bin kişisi ticaret ve hizmetler sektöründe, 4 milyon
989 bin kişi sanayi sektöründe (ki bu sektörde çalışanların 4 milyon 648 bini
imalat sanayinde çalışmaktadır) ve 1 milyon 701 bin kişi ise inşaat sektöründe çalışmaktadır.
Bu rakamlar Türkiye’nin yarı-sömürge koşulların derinleşmesine
paralel mülksüzleşme sürecinin hızlandığı, toplumun büyük çoğunluğunun
işçileştiği anlamına gelmektedir. Yaşamını emeğini satarak
sürdürenlerin ise büyük çoğunluğu “asgari ücret” denilen ve
gerçekte açlık sınırının altında olan ücretle geçimini sürdürmektedir.
Sayı 79 KOMÜNİST Aralık 2024
Türkiye’nin yarı-sömürge koşullarının derinleşmesine paralel
olarak yarı-sömürge yarı feodal ekonomik yapının farklılaştığını ifade etmek
gerekir. Kuruluşundan itibaren yarı-sömürge yarı-feodal bir ekonomik yapıya
sahip olan Türkiye’de yarı-feodal üretim ilişkileri baskın durumdayken,
emperyalist sermayenin uluslararası alanda üretim sürecini yeniden düzenlemesi
ve yarı sömürge pazarlara yönelik doğrudan sermaye yatırımları
gerçekleştirmesi, beraberinde yarı-sömürge koşulları daha derinleştirirken,
emperyalizme bağımlı kapitalizmi (komprador kapitalizmi) geliştirmiştir. Komprador
kapitalizmin gelişimi ise burjuvazinin kendi aralarındaki ilişkileri de etkilemiştir.
Daha önceden yarı-feodalizm temel unsurken yarı-sömürgecilik
temel unsur haline gelmiştir. Yarı-feodal üretim ilişkilerinin tasfiye
edilmemekle birlikte zayıflaması, burjuvazinin devlet iktidarındaki politik
konumlanışını da etkilemiştir. Komprador bürokrat burjuvazi ve büyük toprak
ağaları iktidarında, toprak ağalarının etkisi zayıflamış, komprador bürokrat burjuvazinin
ağırlığı artmıştır.
Komprador bürokrat burjuvazi ve toprak ağaları iktidarında, emperyalist
sermayenin yarı-sömürge Türkiye pazarına yönelmesi, sermayenin yoğunlaşmasına
ve merkezileşmesine paralel tefeci tüccar sermayesinin sanayi sermayesiyle daha
fazla bütünleşmesine neden olmuştur. Bu ise hakim sınıf
iktidarı içinde komprador burjuvaların ve komprador bürokrat
burjuvaların etkinliğini artırmıştır.
Ancak bu durum Türk hakim sınıf klikleri içinde çelişkileri
ortadan kaldırmamıştır.
Özellikle komprador bürokrat burjuvaların her birisinin
doğrudan bağımlılık ilişkisi olduğu emperyalist sermaye tekellerinin çıkarları
doğrultusunda hareket etmeleri bu çelişkinin zeminini oluşturmuştur.
Buna bağlı olarak üst yapıda da önemli değişimler
gerçekleştirilmiştir.
Özellikle Türk devlet örgütlenmesi açısından parlamenter
maskeli faşist diktatörlükten, “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” denilen
faşist diktatörlüğe geçilmiştir. Geçmişte göstermelik de olsa var olan yasama, yürütme
ve yargı “bağımsızlığı” ve demokrasi maskesinin yerine, “başkanlık
rejimi” denilen bir sisteme geçilmiştir. Faşist diktatörlük
doğrudan Cumhurbaşkanı tarafından çıkartılan Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri
(CBK) ile yönetilmeye başlanmıştır.
Böylelikle alt yapıda
yarı-sömürge koşulların derinleşmesine paralel üst yapıda da bu derinleşmeye
uygun politikalar hızla hayata geçirilmiş, hakim sınıfın baskı aygıtı olan
devlet örgütlenmesi de budeğişime uygun yeniden örgütlenmiştir.
Bu politikalar sonucunda Türkiye toplumsal formasyonunda
çeşitli çelişkilerin ön plana çıktığıgözlemlenmektedir.
Ön
plana çıkan başlıca çelişmeler şunlardır.
1- Emperyalizmle geniş halk yığınları arasındaki çelişme
2- Halk yığınlarıyla feodal kalıntılar arasındaki çelişme
3- Proletarya ile
burjuvazi arasındaki çelişme
4- Ezen ulusla ezilen ulus ve milliyetler arasındaki çelişme
5- Ataerkil sistemle ezilen cins arasındaki çelişme
6- Ezen inançla ezilen inançlar arasındaki çelişme
7- Kapitalizmle ekolojik sistem arasındaki çelişme
8- Hakim sınıf arasındaki çelişme
9- Hakim sınıfla sığınmacılar arasındaki çelişki
Özetlersek;
a) Devrimimizin izleyeceği yol Demokratik Halk Devrimi’dir.