"Şu an faaliyet yürüttüğüm yerde, ölümsüzleştiğinin haberini bir görüşme esnasında aldım. Birden bir boşluk hissi doğdu içimde... Işıklar yoldaşın olsun yoldaşım."
Hülya yoldaş… Bir zaman Partizanlarla ilk tanışma sürecimde, mücadele içinde tanıdığım, türlü dönemlerde birlikte omuz omuza mücadele yürüttüğüm yoldaşım…
Zamanın ne kadar aktığı değil, akan zaman içinde yıkılası düzene ne kadar karşı koyduğumuzdu yaşamımızı anlamlı kılan. 1980’li ve 90’lı yılların tanığı değildim ancak anlatılır Hülya yoldaşın, bir kadın olarak hangi zorluklarla mücadeleye katıldığı ve devam ettiği.
Kaypakkaya geleneğinin bir neferi olmaya adayken hangi zorlu süreçleri yaşadığını anlatanlar, Hülya yoldaşın ailesini aşarak kolektife katılımının nasıl binbir zorlukla geçtiğini, kadın olmanın, sadece anne-babaya karşı değil, erkek kardeşlerine karşı da mücadele yürüttüğünü dile getirirlerdi. Mücadelenin zorlu süreci ailede başlar ancak bununla bitmez.
Hülya yoldaşın pratik yaşamında önünde birçok engel
vardır. O sadece kadın olmanın zorluğunu yaşamadı aynı zamanda mücadele içinde
de erkek egemen düzene karşı inatçı ve direngen bir mücadele yürüttü. Bilenler
ve tanık olanlar hatırlar, yoldaş aynı zamanda devrimci ortamlarda da kadın
özgürlüğünün amansız bir neferi olarak anılacaktır.
Özellikle kolektifimiz içinde kadın mücadelesine yaklaşımda
bir pusula görevi görmüştür. Bu konuda kollektif içinde ve toplumsal mücadelede
amansız eleştirileri, yol açıcı önerileri ve verdiği sayısız eğitim ile
bilinir. Yoldaşları ve tanıyanlar bilirlerdi ki, Kadının özgürlüğü meselesinde
Hülya yoldaşın tavizsiz duruşuna her daim ihtiyaç vardı ve güç alınacak
yerlerden birisi olarak her daim kendisine başvurulmuştu.
Kendisinin deyimi ile “ufak tefektim ama hiçbir pratikten
alıkoyamadılar beni” söylemi aslında yoldaşlarınaydı. Kadın yoldaşlara
fiziksel olarak “yapamaz” denip arkada bırakılmaları onu en fazla
hiddetlendiren durumlardan biriydi. En fazla kendi yaşamında hissetmişti bunu
ve en çok bu meselede engelleri aştığına tanık olmuştuk.
Salt Türkiye toplumu açısından değil, aynı zamanda Avrupa
toplumunda da kadın özgürlüğü üzerine yoldaşlarını sürekli uyanık kılan bir
yerde duruyordu. Bir yandan farklı akımlarla ilişki içerisinde diğer yandan
ideolojik olarak tartışma içerisindeydi. Denilebilir ki, toplumda ileri
kesimlerin özellikle kadın mücadelesinin birlikteliği için yıllar boyu didinen,
çabalayan bir yaşam öyküsüdür Hülya yoldaşın yaşamı.
1980’li ve 90’lı yıllarda kolektifin bir neferi… Zor
dönemlerinde kurumumuzu amansız savunan, tehditleri direngen kişiliği ile
savuşturan ve yakınındakilere de cesaret veren devrimci bir kişilik olarak
bilindi.
Berlin duvarının yıkılması ile burjuvazi büyük bir saldırıya hazırlanırken, proleter güçlerin mücadeleyi daha da boyutlandırdığı atılımlar yaşanıyordu. Gençliğin kendisini demokratik alanda özerk olarak örgütlediği bir dönemde kadın mücadelesinin de özerk bir örgütlenmeye ihtiyacı olduğunu ilk kavrayanlardan ve duraksamadan bunun adımlarını atanlardan biriydi Hülya yoldaş. “Zor bir süreçti” diye nitelendirirdi bu örgütlenme çalışmalarını. Geniş kadın kitleleri değildi anlattığı, bizzat kolektif saflarındaki kadınların bu örgütlenmeye pek de yanaşmadığını vurguluyordu. Bilinçlenmenin nasıl kıyasıya bir mücadele ile gerçekleşeceğini, bu nedenle esas mücadelenin yine “iç”te verilmesi gerektiğini zamanla anlayacaktı. Şu gerçekliğe sürekli vurgu yapardı;
“Kurumlarımızda ne zaman bir etkinlik iptal edilmek zorunda kalınsa-buna gerek duyulsa ilk olarak kadın etkinliklerinde bu yapılır. Bu bilinçsizliğe dur demek gerekir. Bunu kadın yoldaşların yapması, kendi işlerini kendilerinin ele alması gerekir.”
Bu şekilde yanıbaşındaki kadın yoldaşını ikna etmesi
gerektiğini ilk fark edenlerdendi. 1990’lı yıllarda kadın mücadelesinin
örgütlenmesine dair atılan adımlar Yeni Kadın’ı tarih sahnesine çıkardı. Hülya
yoldaş, tüm süreçlerde Yeni Kadın mücadelesi/örgütlenmesi ile özdeşleşen
kişilerden biri oldu. Yazınsal, eğitsel, pratik ve örgütsel anlamda, her
yanıyla Partizan kimliğinin savunucusu, kadın özgürlük mücadelesinin bir
öznesi, öncüsü olarak tanındı ve bilindi.
2000’li yıllara gelindiğinde, tanıştım onunla. Bir yandan sınıf mücadelesine yönelik enternasyonal anlamda büyük bir tasfiyeci süreci yaşıyorduk, diğer yandan özellikle Uzak Asya’dan taşınan mücadelenin sıcaklığını kucaklıyorduk. Zorlanıyorduk, zira egemenlerin söylemleri gençleri çok etkiliyordu.
“19. ve 20. yy. ideolojileri öldü, herkes bilim
çağına göre kendisini konumlandırmalı, yeni bir dönem başlıyor…” vs. Bizler
bu sürecin insanları, bu sürecin devrimcileriyiz. Bilincimize hükmetmek isteyen
egemen sınıfların karşısında “çaresiz mahlukatlar” olarak şekillendirilmek
istendik. Bir yanı ile egemenlerin direkt ideolojik saldırıları, diğer yanı ile
anarşizmin, revizyonizmin ve reformizmin binbir türlüsü ile ideolojik planda
dumura uğratılmak istendik. Ara akımların ve kimlik mücadelelerinin öne çıktığı
bir dönemdi ama aynı zamanda emperyalizmin deniz aşırı yeni işgallerine at başı
koşuşturduğu bir süreçti…
2000’li yıllarda devrimci olmak zordu, devrimci kalmak ise daha da zordu. Herkes kendi gemisinin sürükleyeni oldu. Devrimci mücadele yürütenler, böylesi bir süreçte daha derinlikli analizlere ihtiyaç duyar, ikna olmak ister yaşananlar karşısında. Bu süreçte Hülya yoldaşın varlığı, bir şanstı bizim açımızdan. Pratik çalışmaların yoğunluğu/yorgunluğu, takvimsel etkinliklerden arta kalan zamanlarda yaptığımız sohbetler her daim bende olumlu etki yaratmıştır.
Genel söylemlerden öze,
yüzeyden derine yaptığımız tartışmalarda mücadelenin yaşamımızdaki anlamına
dair, mücadeleden kopanlara ve ödenen bedellere dair net söylemleri, bizleri
cesaretlendiren bir yerde durdu. Kenarda köşede duranları saflara “itekleyen”,
duranları yürüten, arkada kalanları sürekli uyaran ve ikna edici bir Hülya
yoldaş oldu mücadele yaşamımızda. Burjuvazi karşısında ilkeli mücadeleyi,
reformizm karşısında devrimi savunan ve devrimci mücadelenin sistem içine
hapsedilemeyeceğine dair sürekli uyarılar yapan yanına tanık olduk. O, sistem
içine çekilemeyecek kadar uzaktı bu sisteme. Savaşçı bir ruha sahipti.
2000’li yıların tasfiyeci rüzgarı fazla sürmedi.
Kürdistan’da derinleşen savaş, sınıfa yönelik artan saldırılar ve işçi ve
emekçilerin yeniden direnişe geçmeleri, kadınların ve LGBTİ+ların kırıma
uğradıkları ve sokakları zapt ettikleri süreç, yeniden diriltmiş oldu mücadele
saflarını.
Sadece devrimci kurumlarda değil aynı zamanda farklı
kurumlarda ve Alevi kurumlarında da kadın mücadelesinin öznelerini yaratma
perspektifi ile çalıştı Hülya yoldaş. Devrimci mücadelenin kitleler içinde kök
salmasında yıllarca emek sarf etti.
Dile kolay gelebilir ancak “yıllarca aynı alanda çalışmanın şansını daha iyi kullanabilir miydik?” diye soramadan edemiyor insan. Kanser hastalığı nedeniyle gördüğü tedavi sonuç vermişti ve “bu hastalık bize vız gelir, daha bundan sonra ölmem” demişti bir zaman önce. Ve kaldığı yerden mücadeleye devam etmişti. Bu inatçılığı Karadenizli damarına bağlanabilir ama bence devrimci bir inadı da vardı yoldaşın.
Kolay kolay pes etmemek, “sonuna
kadar gitmek” onun hayat mücadelesinin şiarıydı. Bizde yorgunluk/bezginlik veya
moral bozukluğu gördüğünde anında müdahale ederdi. Kendi deyimi ile tatlı-sert
müdahalelerine uğruyorduk sürekli. Evet “tatlı-sert” diyordu… Yönetici
yoldaşların müdahale yöntemlerini ve üsluplarını sürekli tartışıyor ve
“tatlı-sert” olmanın ne demek olduğunu uzun uzun anlatıyordu. Anlıyorduk ama
kavramada zorluk yaşıyorduk.
Geç vakitlerde işlerimizin bittiği sıralarda, sorunlar ve
pratikler karşısındaki tutumumuzu özlü şekilde anlattığı sayısız sohbetin ne
anlama geldiğini insan zamanla kavrayabiliyor. Yaşam öğretiyor Hülya yoldaşın
ne demek istediğini.
“Bu kitabı okudun mu?” diye sorduğumuzda “evet iki defa”
yanıtını kesin duymuşuzdur ondan. Bir kitap kurduydu, birçok kitabı iki-üç defa
okuduğunu bilirdik. Okuduğumuzu tartışma sırasında, özü ortaya koyarkenki
yaklaşımına hep hayran olmuşumdur. İnce detayları kaçırmadığı gibi detaylarda
boğulmaz, okuduğunun özünü ve neye tekabül ettiğini kavratmaya çalışırdı. En
çok tartıştığımız meselelerden biri de mekanikliğimizdi. Buna karşı bizimle
sürekli mücadele içindeydi. Çok tartıştık, kavgalarımız çok oldu ama
yoldaşlığımızın sürekli geliştiği yılları birlikte paylaştık. Evet yıllarca…
Şu an faaliyet yürüttüğüm yerde, ölümsüzleştiğinin haberini
bir görüşme esnasında aldım. Birden bir boşluk hissi doğdu içimde. Belki belli
bir süre görüşemedik yoldaşla ama yoldaşların varlığı, nerede olursa olsunlar,
güç kaynağımızdır. Yoldaş, bıraktığın yerden bu mücadeleyi sürdürecek
yoldaşlarımıza hep güvendin ve sürekli bunun vurgusunu yaptın. Evet bıraktığın
yerden mücadeleni sürdüreceğiz. Bu sözümüz sana, tüm ölümsüz yoldaşlarımıza,
zindanlarda direnenlerimize, halkımıza olsun.
Işıklar yoldaşın olsun Hülya yoldaşım.
(Savaş alanlarından bir yoldaşı)