önyargılar, uydurmalar, çarpıtmalar ve sahte Maoculuk yenilgiye, açık yüreklilik, bilimsel politik samimiyet ve Maoizm zafere götürür!
Partizan Sesi (PS) gazetesinin Aralık '96 (50-51) sayılarında, Özgür Gelecek (ÖG) gazetesinde kendilerine yönelik yayınlanan eleştiri yazısına karşılık, "ÖG Ve Çevresi Karşı Devrimci Hücre'den (KDH) Medet Ummakla Nereye Varmak İstiyor?” başlıklı iki bölümlük yazı yayınlandı.
Söz konusu yazı tam da "suçlunun suçüstü yakalanmasının” haleti ruhiyesiyle yazılmış ve panik halinde yaptıklarını savunmaya çalışan bir türün ilkel karikatürünü oluşturmaktadır. PS 'de yayınlanan bu yazılar; açık yürekli, dürüst ve samimi olmamakta diretip, hilelere, çarpıtmalara, demagojilere ve yalanlara sarılmaya devam eden bir tarzdır.
Kendi tabanını, devrimci kamuoyunu yanıltıp, oyalayarak ayakta durdurulmaya çalışılan bir anlayışın feryadı figanının ibret belgesidir. Böyle olması anlamında okunmaya değer bir yazıdır. Biz bu yazımızda, bu ibret belgesindeki çarpıtma, yalan ve demagojilere yanıt verecek ve o anlayışın tüm çıplaklığıyla ortaya serilmesine çalışacağız.
PS ve kalemşörlerine gerçeklere önyargılı yaklaşmamayı ve gerçekleri görmeyi denemelerini bir kez daha hatırlatarak diyoruz ki: Yanlış yolda direnmek tarihte kimseye bir şey sağlamamıştır, çöküşe gitmekten de kimseyi kurtarmamıştır!
PS ve kalemşörleri; kendi gerçeğini görme, eleştirilerimizi gerçekten anlama, kavrama ve onlardan gerekli dersleri çıkarma yerine, kendini bizden gelen eleştirilere kapatmakta, tabanında önyargı yaratma amacıyla da bizi "KDH'den Medet Ummak"la suçlamaktadır. Böyle bir başlık altında ve yazının girişinde bunu işleyerek ve peşinen bir önyargı yaratarak "Karşı Devrimci mihrak' a yönelik tüm sonuçlar ortaya konulmadan kaleme-kağıda sarılarak bu mihrakı objektif olarak destekler bir tavır sergilediği” mizi söylemekte ve "ucuz politika' yaptığımızı, "bulanık suda balık avladığı” mızı, "fırsat bu fırsat diyerek PS çevresini nasıl kaparım hesabıyla yola koyulduğu” muzu vb. vb. suçlamaktadır.
Böylece PS ve kalemşörleri; olumsuzluklarını görmek, temellerine inmek istemedikleri gibi, tabanlarının kafasında bize karşı peşinen bir önyargı yaratıp, kendilerine yöneltilen eleştirileri ciddiye alıp, etkisinde kalmaması, haliyle "önderlikleri” üzerinde basınç oluşturmaya yol açmaması için peşinen yanıltma ve önyargı ile donatma yöntemine başvurmaktadırlar.
Ama peşinen şunu belirtelim; korkunun ecele faydası yok! PS ve kalemşörleri; hatalarının temellerini gösterip, özel vurgu yapanlara öfke duyup saldırma yerine, kendi gerçekliğini görmeye yönelirlerse daha iyi yapmış olurlar. Buna da çok ihtiyaçları olduğunu düşünüyoruz. PS ve kalemşörleri bundan kaçınamayacaklardır. Eğer bundan kaçınmakta ayak diretirlerse, hayat; kendilerine hiç acımayacaktır ve çok uzun olmayan sürede onlara gereken dersi verecektir.
Neyin mücadelesini verdiğini iliğinde hisseden her namuslu insan, gerçekleri görmek ve kabullenmek istemeyenleri beklememelidir. Yetersizlik, tecrübesizlik, gerilik ve cehalet gibi eksiklikler samimiyetin olması halinde giderilir. Ama, gerçeklere kapalılık ve önyargılı yaklaşımın giderilmesi kolay değildir.
Gerçekleri ifade' Etmeyen Uydurma ve Yakıştırmaların Hic Bir Değeri Yoktur. Ona Başvuranların Halini Ortaya Koymaktan Başka Bir işe Yaramazlar!..
PS ve kalemşörleri: "ÖG ve çevresi, KDH'den medet ummakta” dır diye başlık atıyor. "Medet ummak” ne demektir? "Medet ummak” yardım istemektir. Ya da ona sarılmaktır. Peki, PS ve kalemşörleri, böyle bir yönümüzü ve söylemimizi gösterebilirler mi'?
Hayır, gösteremezler!
Böyle bir şeyi ima eden bir cümle bile gösteremezler. Aklı başında her insan da eleştirilerimizden ve bugüne kadarki yaklaşımımızdan bu yönde en ufak bir sonuç çıkaramaz. Çıkaranlar ise, ancak ve ancak okuduğunu anlamayanlar ve kavrama yeteneğinden yoksun olanlar olabilir,
PS. "Karşı devrimci mihraka Yönelik tüm sonuçlar ortaya konulmadan kaleme-kağıda sarılarak bu mihrakı objektif olarak destekleyen bir tavır sergiledi” diyor. PS ve kalemşörleri; yazdığımız şeylerin özüne, ne söylediğimize ve onlardan çıkarılması gereken derslere bakmıyor, onları anlamıyor ve anlamak da istemiyor. Bu sonuç bizim, neyi nasıl istediğimizi anlatamamamızdan değil, onların anlamamaktaki ısrarından kaynaklanıyor.
KDH'lerine ilişkin "tüm sonuçlar ortaya konulmadan” yazımızın çıktığı doğrudur. Ağustos '96'da PS'de KDH'ye ilişkin açıklama yayınlandı. O yazıda, ajan faaliyetinin bir kısmı, ortaya çıkış süreci vb. ele alınıp açıklanıyordu. Biz, Eylül '96'da ajan faaliyetinin oynadığı rolleri ve süreçteki tahribat ve fonksiyonları vb. ile birlikte ele alınmayıp, onlardan koparılarak iyi bir muhasebesinin yapılamayacağına dair eleştirilerimizle olayın başka boyutlarının incelenmesi gerektiğine dikkat çekmiştik.
Ekim ortalarında ise PS, "tüm sonuçlar” diye tabir ettikleri yazıyı yayınladı. Ama, o yazıda ve daha sonraki süreçte eleştiri ve önerilerimizden en ufak bir ders dahi çıkarmadılar. Eleştirilerimize verdikleri yanıtta da böyle bir dertlerinin olmadığım da ilan ettiler ve samimiyet göstermemekte ayak dirediler. Ve bir eleştiri yazısından çıkarılması gereken en kötü sonucu çıkararak, eleştirilerden kendilerini kurtaracaklarını sandılar. Ama, fena halde yanıldı sayın kalemşörlerimiz. Biz eleştiri ve önerilerimizde ısrar edeceğiz.
ÖG'de yayınlanan yazının amacı; "TKP(ML)” imzası bulunanlar ve görüşlerine paralel olarak hareket edenlerin, sorunu sadece ajanlık boyutuyla açıklayarak işin içinden sıyrılma yöntemine başvurmayıp, onların niteliğine, damgasını vurduğu süreçteki düşünceleri, pratikleri, rolleri, getirdiği sonuçları vb.lerinden koparılmadan, çok yönlü sorgulanıp bir bütün olarak bilimsel bir biçimde ele alınması gerektiğini hatırlatmak ve ancak o zaman doğru sonuçlara varacaklarını vurgulamaktı.
Ama, sözkonusu çevreler bunu anlamak istemediler, anlamak için hiçbir çaba sarfetmediler. Bizim bu eleştirilerimize karşı pişkinlik ömeği sergileyerek "Grupsal yapılarını ayakta tutmaya” çalışmaya yorumladılar. "Geçmiş paslı silahlar" (!) kullanmak olarak göstermeye çalıştılar. "Fırsat bu fırsat diyerek PS çevresini nasıl kapma hesabıyla” hareket ettiğimizi söyleyerek eleştirilerimizin hedefini saptırmaya çalıştılar. Savunma psikolojisiyle gerçekleri görmemek için gözlerini kapattılar.
Ve onca acı tecrübeyle yaşanan sürecin sonuçları üzerinde dolanıp durdular, doğru dersler çıkarmadılar. Asıl kendilerinin, tabanı nasıl elde tutanm kaygısıyla sorunlara yüzeysel olarak yaklaştıklarını yanıtlarında yansıtmış oldular.
"Kaleme-kağıda sarıldık”da orada ne dedik!?
Sürecinizi çok yönlü sorgulayın, bilimsel-doğru dersler çıkarın dedik. Daha yazının girişinde diğer şeylerin yanında "Böylesine kapsamlı bir sorun buna denk düşen bir önem ve itina ile ele alınıp doğru ve bilimsel yöntemlerle kendi tarihsel süreciy/e bütünlüklü olarak incelenmezse doğru belirlemelere varmak mümkün olmaz. Olguyu bilimse/ yöntemlerle belirler ve belirledikten sonra da MLM yöntemlerle sınıf savaşımının esaslarına uygun tarzda çözersek bu geliştirici olur, ilerletici olur” dedik.
Sadece ajan örgütlenmesi yönüyle değil, süreçleriyle, misyonlarıyla, amaç, hesap vb. ile birlikte ele alın diyoruz. Yazı bunun üzerine kurulu, bunun neresi yanlış?! Samimi ve sağlıklı bir kafayla yaklaşamayacağınızı da tahmin ediyor ve sonuçta ” öbür taraftan da bu anlayış sahiplerinin sorunları bilimsel yöntemlerle ve somut verilerle çözeceği konusunda da ne yazık ki güven vermekten uzaktır” belirlemesini yapıyoruz.
Bu da ortada değil mi? Değerlendirmelerimizde yanılıyor muyuz?
Hayır!
Pratiğiniz ve yanıtlarınız bir kez daha haklılığımızı ortaya koyuyor.
Ehh... birbirimizi artık iyi tanıyoruz, bırakın da tanıyalım ve bunları söyleyelim! Şimdi belirlemelerimiz mi "KDH mihrakı(nı) objektif olarak desteklemek" oluyor. Yoksa sadece ajanlığını ortaya koyup, yargılayıp ama onun sürecine damgasını vuran, ideolojisini, politikasını, pratiğini vb. savunmak, hem de sıkı sıkıya sarılmak mı "objektif olarak desteklemek” olur.
Aklı başında olan herkes ikincisinin olduğunu söyler. Ama, sorun sizin bunu görmemenizdir. Ama görmek için de dürüst ve samimi olmak baş koşuldur. Hemen şunu da belirtelim ki, hiç kuşkumuz yok ki, dürüst ve samimi insanlar var. Burada biz, önderliğin ve kalemşörlerin belirleyici yönünü kastediyoruz.
PS 'de yayınlanan yazıda, sayın kalemşörlerimiz:
"ÖG Karşı Devrimci Hücre' nin açığa çıkarılmasına hem seviniyor hem de sevinmiyor” diyor. Ajanların ortaya çıkarılmasına sevindiğimiz doğrudur ve hatta şunu da samimiyetle ekleyelim ki sizden daha çok sevindik.
Neden mi sevindik?
Onu da hemen söyleyelim:
Karşı-devrimin, devrimciler saflarındaki faaliyetlerini aksatmak ve darbe vurmak bizi sevindirdi. Aynı zamanda ajanların baş aktörü Laz Nihat (Enever Doğru)ın 1987 'den beri damgasını vurduğu sürecinizin parti yıkıcılığının, darbeci-tasfiyeciliğinin altında yatan nedenlerinin esasta ortaya çıkması ve herkes tarafından görünür duruma gelmesi bizi sevindirdi.
Haliyle bu sürecinizi adam akıllı iyi değerlendimek zorunda kalmanız gerekeceği, aksi halde başta tabanınızın hiç güveninin kalmayacağı, bu durumun hesabının verilmemesi halinde insanların artık size güven duymayacağı, '87 'den bugüne kadar özellikle ideolojik, siyasal, örgütsel ve pratik boyutuyla eleştirilerimizin bilimsel doğruluğunun her geçen gün daha iyi görüldüğü, bu gerçekler üzerine sürecinizi çok yönlü sorgulamak zorunda kalacağımzdan samimiyetle yaklaşılması halinde olumlu bir yönelim gösterileceğinden ve bunun da devrime ve sınıf mücadelesine yarar sağlayacağından dolayı sevindik.
Bu sıraladıklarımızın tersinin olması için biz hiçbir neden göremiyoruz. Ama, sayın kalemşörlerimiz kendilerini çok zorlarlarsa belki birşeyler bulabileceklerini umut edebilirler. Biz onlara böyle bir beyhude çaba içerisinde olmamalarını tavsiye ediyoruz.
PS ve kalemşörleri bize, "KDH'nin açığa çıkarılmasına hem seviniyor, hem de sevinmiyor” derken şu aktamayı yapıyor:
zira dün söylediklerimiz, yaptığımız belirlemeler bugün kendileri tarafından başka özel nitelemelerle ortaya konuluyor. Neyle ortaya konuluyor? Karşı Devrimci Hücreyle...” Böyle dememizden rahatsız oluyor sayın kalemşörler. Eh ne diyelim; gerçekler bazılarına acı gelir. Bu aktarmadan çok rahat bir şekilde "KDH"nin ortaya çıkarılması ve üzerine gidilmesine "seviniliyor” sonucuna ulaşılabilinir.
Çünkü bu var. Ama, "sevinmiyor” diye bir sonuç ortaya çıkartılamaz. Bu sonucu çağrıştıracak herhangi bir emare bile yok. Art niyetli olanlar ve okuduğunu anlamada problem yaşayanlar ancak böyle bir sonuç çıkarabilir. Bu "onur”a da PS 'nin kalemşörleri sahip oluyor. Ne diyelim, zorlamanın sınırı yok ve çok büyük meziyet de gerektirmiyor!
PS ve kelemşörleri bu aktarmayı yapıyor ve şöyle yanıtlıyor:
"Bir defa öncelikle şunu belirtmek isteriz ki TKP(ML)nin ne Karşı Devrimci Hücreye ilişkin yaptığı açıklamalarda ne de diğer konularda (ayrılık vb. sorunları tartışırken) yaptığı/yazdığı açıklamalarda
P' nin bu olumsuz sürece gelmesinde veya ayrılıkların kaynağında 'bu karşı devrimci unsurlar vardı' yönlü bir belirlemede ve açıklamada bulunmadığını, tam tersine dünüyle, bugünüyle geçmişine sahip çıktığını herkes bilmelidir.
Kaldı ki '.. dün bizimdi, gün bizimdir, zafer de bizim olacaktır' sloganı tam da geçmişi sahiplenmeyi ifade eden bir slogandır. (a.ç. PS) Dolayısıyla ÖG'nin '94 öncesi olumsuzlukların kaynağını TKP(ML)'nin de KDH'ye bağladığı yorumu pespaye bir tavır ve demagojiden başka bir anlam ifade etmiyor.
” (PS, sayı:50, sf: 16) diyor.
İşte, sorun da bu ya! Hala göremiyorsunuz. Ajanın ideolojik, siyasi, pratik vb. yönüyle damgasını vurduğu süreçten kopararak ele alıyor, ajan yönünü mahkum ediyor (isteseniz de savunamazsınız), her yönüyle damgasını vurup peşinde sürüklediği bu süreci savunuyorsunuz.
Laz Nihat baş ajan; ama, sizce sürece damgasını vuran onun ideolojisi, siyaseti, pratiği, "doğru-bilimsel” yani MLM (!) öyle mi?!
Bu anlamda "Dünüyle, bugünüyle geçmişine sahip çıktığımızı herkes bilmelidir” diyorsunuz. Pes doğrusu! Bu ne biçim bir ajanmış! Kendisi baş ajan, ama damgasını vurduğu süreç olumlu, sahip çıkılacak bir süreç ve kusursuz(!) "Geçmişi sahipleniyoruz” kendisi ajan, süreci Marksist(!!!).
Olur mu böyle bir şey demeyin, PS'nin kalemşörleri eline kalemi aldı mı ve hele hele karşılarında ÖG var ise demek ki oluyormuş (!). Yalnız bir eksiği var; "Bizim ajan en güzel ajan” demedikleri kalmış(!). Onu da derlerse şaşmayın.
Baş ajanı hafif, sıradan gösterip kendi rollerini ve suçlarını hafifletmeye çalışıyor sayın kalemşörler ve avaneleri. Böylece süreci sorgulamaktan, Partiye verdikleri zararın hesabından, baş ajan Nihat'ın elinde oyuncak durumunda olmalarını sorgulamaktan kaçınmanın hesaplarını yapıyorlar.
Böylece bu sorumluluktan kurtulacaklarını sanıyorlar ve hesaplarını bunun üzerinde yapıyorlar. Ama, kurtulamazlar. Çünkü, hesap yanlış, bu yanlış hesap Bağdat'tan dönmese de "Munzur'un doruklarından" geri dönecek. Samimi ve sorgulayıcı olanlar bu hesabı irdeleyeceklerdir.
"KDH” dediğiniz ajan örgütlülüğünün başı Laz Nihat'ı öyle sıradan bir ajanmış gibi ele alıp, ajanlık boyutuyla yargılayıp işin içinden sıyrılma çabasıyla bir yere varamazsınız
. İsterseniz geçmişini ana hatlarıyla biraz hatırlatalim, belki size faydası olur!
Nihat; '87 'de DABK'ın P'den ayrılmasından sonra giderek belirleyici duruma geldi. '87 'de darbeci-tasfiyeci bir kafayla P'den ayrılmışlardı. O ayrılıkta Nihat ileri sempatizandı (diğerlerinin çoğunluğu da öyleydi).
Bu açıdan belki belirleyici durumda değildi ama, ayrılıktan sonra DABK MK 'ya getirildiler. '87 ayrılığını P'ye dayatan başka bir gerilla birliği başındaki bir P üyesi ve aday üyedir.
Diğer bir gerilla birliğindekilerde birlikte hareket etti. Ayrılığa başvurduklarında iki PÜ, iki AÜ idi.
Başta ayrılığı doğru görmeyen, konferans'a gidecek iki yedek delege de sonradan bu kervana katıldı.
Böylece 4 PÜ, iki AÜ gerilla birliklerini peşine takarak P'yi tanımadı.
Darbeci bir şekilde kendisini iradeye dayattı.
Ayrılıkta saflarında doğru dürüst PÜ olmadığı için ileri sempatizan konumundaki Nihat, sempatizan durumundan MK üyeliğine ve sekreter yardımcılığına getirilmiştir.
Bu şekilde MK 'ya getirilen başka örnekler de vardır.. O zaman üyelik müracatı yok, bir parti organında onaylama yok, bir AÜ'lük süreci (yani deney süreci) yaşanmadan hayatında bir parti organına önderlik etme deneyimi olmadan bunlar MK üyeliğine getirilmişlerdir.
İşte parti anlayışlan, işte üye ve kadro anlayışları, işte P'nin sıradanlaştırılması, işte Menşevizm'in iliklerine işlemesi! Sözde partilerinin kaderini tayin eden şeylerde üye olmayan savaşçıların katılımının sağlanması (bunları başlı başına üzerinde durulması gereken anlayışlar olduğu ve bu yazımızın konusu olmadığı için geçiyoruz) ta başından beri başlıyor.
Baş ajan Nihat MK'lerine getirilmeşinden sonra giderek etkin olmaya başlamış, '88 sonları ve '89'dan itibaren "parti”lerinde belirleyici olmuştur. Ajanlık suçundan tutuklanana kadar da etki ve yetki bakımından esas belirleyici olanıydı. Dolayısıyla bugüne kadarki süreçlerine her açıdan damgasını vuruyordu.
Bugün Laz'a baş ajan demek zorunda kalanların gözünde "İbrahim'den sonra TKP(ML)yi TKP(ML) yapan, titretip kendine getiren, TİKKO'yu gerçek işlevine -kavuşturup savaştıran” bir "önder”di.
Bu tür belirlemeleri sadece sözde değil sayın kalemşörlerin belgelerinde bulmak hiç de zor değil.
Dahada somutlaştırırsak; birlik döneminde alt konferans tutanaklarında bu tür belirlemeler Laz'ın yardakçıları tarafından bolca yapılmakta olduğu görülmektedir. Tartışma ve konuşmalarda bugünkü "önder”lerinin bir kısmının ağzından dökülüyordu bunlar. Diğer bir kısım "önder” de benzeri söylem ve nitelemelerin dile getirildiği ortam ve süreçleri iyi bilirler.
Bugün: "TKP(ML)” imzasını kullanan yapının başında bulunanların bir kısmı "bu partide en son laf söylenecek, eleştirilecek kişi Nihat yoldaştır” diyorlardı. Bu "önder”ler kendilerini çok iyi bilirler.
Birlik sürecinde o alandaki alt konferansta ve l . OPK'da Nihat ve düşüncesine yönelik her türlü eleştiride istisnasız DABK kesiminden gelenler kalkan oluyordu. Adeta bağırlarını açıp "önce bize vurun” diyorlardı. DABK döneminde de, birlik döneminde de, I. OPK ve sonrasında da, '94 komplocu darbeci tasfiyede ve sonrasında da baş ajan Nihat'ın işaret parmağına göre hareket ediyorlardı.
'94 darbesini Nihat dayattı. Bütün bunları en iyi bir şekilde kalemşörler ve işin başında olanlar biliyor. Nihat da özellikle Sİ'yi pohpohlayıp "ikinci İbo” diye ileri sürüyordu.
Diğerlerinin çoğu da aşağı kalmadı. '94 darbe öncesi baş ajan Nihat, Sİ'yi de piyon olarak kullanarak hazırlık yaptı. Sonra da diğerlerini peşlerinden sürüklediler.
Baş ajan Nihat'a "Bu İK'dan sonra en büyük önder” payesini verdiren neydi? Onun nitelik ve yetenekleri değildi elbette. Teorik, ideolojik, siyasi, örgütsel yetenekleri, tahlilciliği, uzak görüşlülüğü vb. vb. de hiç değildi. Kişilik olarak lümpendi, Ama kurnazlığıyla, hotzotçuluğuyla, bağırıp-çağırıp dayatmasıyla diğerlerini peşinden götürüyordu.
Hilelerle, şantajlarla diğerlerine boyun eğdiriyordu. Olduğu haliyle; ideolojik, siyasal, örgütsel, pratik çerçevesini belirliyor, altını doldurmayı diğerlerinden bazıları yapıyordu. Bunları bugünkü kalemşörler ve "önder”leri çok iyi bilirler. Kurnazlıkla ve hotzotçu dayatmalarıyla da onları adeta sürü gibi güdüyordu.
Böylece bir sürece damgasını vuruyordu, herhangi bir MK üyesi fonksiyonunda değildi. Bunlar inkar edilecek, görmezlikten gelinecek şeyler değildir.
'87 'den sonra Pala'dan sonra belirleyici önderlerini nasıl ekarte ettiğini ve belirleyici konuma geçtiğini ve o kesime nasıl boyun eğdirdiğini, nasıl İ.Bulut'u ekarte ettiği, birlik sonrasında nasıl GBMK toplantısı öncesi ÖN'nin işini nasıl bitirdiğini, nasıl etkisizleştirdiğini, GBMK toplantısında resmen ayrılık ilan eden çağrı yazısını, DABK kökenlilerin tıpış tıpış peşine takıldığını, bir başka piyonla birlikte bir MK üyesine silahlarını çekip bir çatışma arenasına getirip buna rağmen o fiili durumlar yatıştırıldıktan sonra nasıl hemen hemen bütün kararlarda baş ajana göre yönelim belirlediklerini,
l . OPK 'nın o alandaki alt konferanslarda o alandakilerin nasıl peşine katıldığını, Merkezi OPK 'da nasıl bütünde hemfikir olduklarını, onun ekseninde hareket ettiklerini, l. OPK'da birçok sorun üzerinde kilitlenme olduğunu, defalarca ayrılık noktasına getirildiğini, bunun üzerine tarafımızdan önergeler verildiğini, OPK bitiminde olağanüstü toplantı yapılmak zorunda kalınıp orada da onların baş ajan ekseninde "blok tavırlar” geliştirdiğini, '93 sonbaharındaki dayatmalarını, '93 sonunda Sİ ile birlikte resmen savaş açma ve hizipçi faaliyetlerine, sonraki dönemde şantaj, baskı ve dayatmalarla, iradelerini alma vb.ni Nisan 'da komplocu-darbeci tasfiyeciliğini dayatmaya kadar geldiğini hatırlamak gerekir.
Darbe öncesi hizipçi faaliyeti, değerleri kontrol altına alma, darbeyle birlikte tutuklama, teslim alma, silahsızlandırma, ölüm kararları, kimi taraftarlarımıza baskı, işkence, tehdit vb. kararları, sözde tüm ideolojik belirlemeleri, saldırılan vb. baş ajandan çıkma şeylerdir. Onun; anlayış, pratik ve yaklaşımlarıdır. Ama, altında sizlerin de ("kalemşör” ve "önderler”) imzası var.
Sakın "Nihat yaptı biz sadece katıldık, imzaladık” demeyesiniz. Bu daha da vahimdir. Bu piyon durumunda olmanızın itirafı olur. Bunu demenizi biz de beklemiyoruz, zaten böyle bir şey söylemeye de niyetiniz yok! Nihat'ı Nihat yapan sizlersiniz. Destekleyen, toz kondurmayan, yükselten ve parmak yörüngesinde hareket eden sizlersiniz. Ve bundan da öte tasfiyecilik konusunda çok başarılı(!) örnekleriniz de vardır. "örgüt için örgüt” oluştururken yetkili olduğunuz alanlarda "Ali kıran, baş kesen” olurken branşınızda hiç de başarısız değildiniz.
YD'de yapılanlar çarpıcı çok canlı örnektir. O nedenle olayı sadece' Nihat'la ve onun tavırlarıyla açıklamak yetmez. Sizin rolünüzün de ayan beyan ortaya serilmesi gerekir. Sizler Nihat'ın damgasını vurduğu süreçte yaptıklarına ortaksınız.
O halde hesabını da vermelisiniz. Kendinizi sorgulamalısınız. Bunun hesabını başta tabanınıza vermelisiniz, dürüstlük bunu gerektirir. Özetle değindiğimiz bu süreçlere, bir ideoloji, bir politika, bir örgütsel-pratik hat yön veriyordu. Ve bu sürece yön veren belirleyici aktör de bir ajan! Hem de baş ajan! Baş ajanın her yönüyle esasta damgasını vurduğu süreç size göre "MLM"dir, doğrudur.
Bu sürecin "dünüyle, bugünüyle geçmişine sahip çıkıyoruz", "Dün bizimdi, gün bizimdir, zafer de bizim olacaktır” sloganı tam da geçmişi sahiplenmeyi ifade ediyor diyerek bir yere varamazsınız. Bu sürecin sorumluluğundan kaçamazsınız, sıyrılamazsınız, günahlarınızı temizleyemezsiniz. Bu haliyle sizi Munzur çayı bile temizleyemez, bunu bilesiniz.
Bu haliyle nasıl "zafer”den bahsedebilirsiniz. Zafer sadece ajanları ortaya çıkarmakla kazanılmaz. Onu; süreciyle, yaptığı tahribatın boyutunu görüp, hesabını vermekle, onu İbo'dan sonra ikinci büyük "önder” payesini vermeye götüren nedenleri mahkum etmekle,' kafanızdaki "MLM” kriterlerin vahametini sorgulamakla, onu o duruma yükselten, bir dediğini iki etmeyen, o haliyle onun parmak işaretine göre hareket eden kafa yapısını sorgulayıp mahkum etmekle, özeleştiri yapmakla açık yürekli ve samimi olmakla mümkündür.
Kuşkusuz baş ajanı onlar kadar tanıyamayız. 1.5-2 yıllık bir birlik süreci yaşandı. Onların genel güvenlerini kazandığı için özel olarak bugünkü niteliği ile göremedik. Ancak anlayış ve yaklaşımlarına karşı, bilimsel görüşlere aykırı olan her nokta üzerine gidildi.
Faaliyet alanında birçok yoldaş üzerine gitti. İki toplantı ve OPK'da yani birkaç toplantıda yakından tanıma olanağı oldu ve ideolojik-siyasi anlayışları, hesapları vb. boyutlarıyla üzerine gidildi.
l. OPK'da defalarca "bu böyle gitmez” dediğimizi, "bu adam çok geçmeden fırsat bulursa ilk etapta ayrılığa başvuracaktır” vb. vb. dediğimizi ve şimdi süreci bilen birçok insanın kulaklarında bu söylemlerimizin yankı yaptığına inanıyoruz.
('94 darbesi öncesi ve sonrası parti yıkıcısı, hizipçi, komplo hazırlıkları, çabaları üzerinde yazılıp çizildiği için burada ayrıca bir daha girmeyeceğiz.) Komplocu-darbeci tasfiyeyi nasıl dayattığı, başvurduğu, nasıl diğerlerini peşinden sürüklediği, nasıl iğrenç uydurmalara ("ajan", "kontra uçları”, "mafyacı”, "katlar, yatlar, restaurantlar”vb.) olmadık yalanlara başvurup, ölüm kararları, teslim ol çağrıları, her şeyine el koyma kararları vb. cunta generallerini andıran birçok savaş kararlarının baş aktörü Laz'dı.
Ancak bu kararı sadece o aldı diye geçiştiremezler, onun altında onların da imzası vardır... Bunlar tarihe iğrenç belgeler ve söylemler olarak geçmişlerdir. Bu tür saldırılarda elle tutulur siyasi-ideolojik hiçbir, şey var mıydı? Tam da burjuvazinin cephaneliğinden çalınmış paslı silahlardı bunlar.
Bunların eşliğinde isimler, cisimler, konumlar, Parti bütününde yığınlarca şey polise hizmet için aleni duruma getirilip polise sunuluyordu. PS 'nin kalemşör ve "önder”leri o zaman yayınladıkları yazıları, yapıp yaydıkları dedikoduları unutmuşlar.
Onları sakin bir şekilde yeniden okumalarını ve dedikodularını hatırlamalarını tavsiye ediyoruz.
Okudukları zaman kimin hangi araçla kime, nasıl hizmet ettiğini ve yardımcı olduklarını göreceklerdir. (Kuşkusuz irademiz dışında saflarımızdaki bazı tasfiyeciler, geri, tecrübesiz insanlar veya saldırılara karşı savunma güdüsüyle kıyaslanamayacak düzeyde az da olsa belli hatalara düşmüşlerdir.
Bu da süreç içindeki müdahale ile esasta önlenmiştir.) Sonuçta akrep gibi önce kendilerini sokmuş, bir dizi kayıp almışlardır. Tabi aynı süreçlerde yaptıkları deşifrasyon sonucu biz de hayli kayıp almışızdır. Kuşkuşuz her ayrılıkta şu ya da bu ölçüde polise hizmet eden bir deşifrasyon olur. Bilinçsiz kesimde dedikodularla belli deşifrasyonlar olur, bunu engellemek kolay değil.
Ancak, Bolşevik bir kafa bunun bilincinde hareket eder ve olumsuz şeyler olunca da derhal engel olmaya çalışır ve engeller. Ancak o zamanın çıkarılan korsan Partizanlarına bakan olursa kimin ne amaçla deşifrasyonlara gittiğini rahatlıkla görür. Sözlü olarak yalanlar eşliğinde bilinçli olarak yapılan ve yayılan deşifrasyonların da ne amaçla yapıldığı biliniyor. O zaman bazı yazılarımızda bunu eleştirmiştik. "Dürüst olmayan bölünmeler”de polis deşifrasyonu kışkırtır. Hele '94 darbeci-tasfiyeciliğinin "dürüst olmayan” ayrılığını bugün polisin yaptırdığı daha açık görüldüğü ortadayken baş ajanın bilinçli yaptığı diğerlerinin de figüran olduğu ortadadır.
'94 ayrılığından sonra ekim 'de yapılan KÖK l. toplantısında birçok gözlem üzerinden hareket edilerek Nihat'ın ajan olduğu ve bunun araştırılması gerektiği karar altına alınmıştır.
Bu bir iç karardır ve dışa açılmadı.
Güvenlik sorunu olduğu için açılamazdı ve ayrıca açılsaydı peşinen savunur ve artniyetli yapıldığı sanılırdı. Aradaki ilişkilerin gerginliğinden dolayı sadece üst düzeyde güven duyulan birilerine resmen iletme düşüncesine varılmış hatta I No'lu'da onlara geçen ... 'ya sözlü söylendiğinden muhtemelen o da o zaman onlara söylemiştir. Ve bugünkü yöneticilerinin haberlerinin olması gerekir.
Arkadaşlar yıllardır eleştirilerimiz karşısında hep ayak diretmiş, kaçacak, tutunacak dal bulamayınca sonradan birçok noktada kabul etmişlerdir. Ama hiçbirinin de nedenlerine inmemiş, samimi özeleştiri yapmamışlardır.
'Kuşkusuz ki hata ve zaaflarımızı görmede ÖG' nin de yardımı olmuştur...” vb. gibi şeyler söyleseler de samimiyet gösterip ciddi özeleştiri yapmamışlardır. Hep küçük-burjuva gururla hareket etmişlerdir. O dönemin yazılarını hatırlayanlar olursa, özellikle tam bir tüzük ve hukuk dersi verilmiş, bunun karşısında tutunamayan, her yönü delik-deşik olan bazı kaba hatalarını özeleştirisiz kabul etmişlerdir. Ama genellikle bu özeleştirisiz yaklaşımlarında izledikleri yöntem, sanki başından beri kabul ediyor ve söylüyormuş gibi hareket etmek oluyordu.
Evet, eski takalarla okyanuslara açılamayacaklarını, açılsalar da okyanusun azgın dalgalarına eski takalarla dayanılamayacağını unutmamak zorundalar. Hele hele uzak görüşlülükten yoksun, ufku dar, geriliğini iki kitapla örtüştürüp sınırlayan, hep yalpalama gösterip, istikrarlı olmayan, tutarlılıktan yoksun, ciddi sorunlarda dik yürümesini beceremeyen, fırtınalı süreçlerde yolunu, yönünü şaşıran zavallı "önder”lerle bir yere varılamayacağını ve böyle "önder”liklerin kitlelere güven de vermeyeceğini unutmamak gerekir.
Geçmişte olduğu gibi bugün de eleştirilerimiz karşısında samimiyet göstermiyorlar. Kuşkusuz olduğu gibi kabul etmelerini, dürüstlük göstermelerini beklemiyoruz. Bu olgunluğa henüz erişmemişlerdir, zamanla kimilerinin erişip erişmeyeceğini süreç gösterecektir. Eleştirilerimizi kabul etme samimiyeti gösteremeyince etkisizleştirmek için haliyle bir şeyler söyleyeceklerdir ve 'kurt dumanlı havayı sever' misali alabildiğince tezcanlı ve kibirli davranarak kendi olumsuzluklarını kamufle etmeye çalıştı.
Dahası KDH' nin açığa çıkmasını '94 ayrılığında kendilerine meşruluk kazandırmak için malzeme olarak kullanmaya kalktı. Bu, olumsuzluklarını örtüştürmek için sevinç kaynağı oldu” (abç, PS, sayı:50, sayfa 17) diyorlar. Hiç de fırsatçılığımız olmadı, buna ihtiyacımız yok.
'94'te ayrılık ilan edenin de biz olmadığımızı çok iyi biliyorlar. 18 Nisan'da kamuoyuna resmen darbeyi ilan eden biz değildik. Ancak 24 Nisan'da darbeci-tasfiyeciliğe karşı tavır takınılmıştır. Bunlar belgelerde mevcuttur. Burda yeniden üzerinde durmayacağız.
Partizan sayılarında birçok yazı-belgeler yayınlandı. Herkes diğer sayıların yanısıra özellikle Partizan 'ın 24. sayısına bakmalıdır, durumu çok daha net göreceklerdir. Eleştirilerimize KDH ile "meşruluk kazandırma”ya ihtiyacımız yok. O zaman meşruyduk, bugün de. KDH'yi ortaya çıkamadan o zaman ne söylemişsek hala doğruluğunu koruyor, hatta doğruluğunu korumakla kalmıyor, o zaman söylediklerimizi, bazı noktalarda kaba yönleriyle zamanla sizler de gördünüz söylediklerimiz bugün daha da ispatlanmıştır. O zaman ideolojik siyasi olarak, nitelik ve yönelim olarak ortaya koyduğumuz şeyleri bugün esasta KDH'nin ajanlık faaliyetleri, suçları arasında sayıyor, kabul ediyor ve sıralıyorsunuz. Ama samimiyetle, dürüstlükle "dün biz göremedik, altında ne yazık ki imzamız da var, bunların suç ortaklığını yaptık” vb. deyip özeleştiri yapmıyorsunuz. "Dün söylediklerimiz, yaptığımız belirlemeler bugün kendileri tarafından başka özel nitelendirmelerle ortaya konuluyor” vb. deyince hemen yerinizden hopluyorsunuz. Sabırlı olun arkadaşlar, görmemek sizin toyluğunuz ve körlüğünüz.
Bu yüzden bize kızacağınıza o omuzlarınızın üzerinde taşıdığınız "şey”e kızıp betonlara vurun. Siyasal onur zedelenmemiş olsa yılların Parti tasfiyeciliğiyle verdiğiniz zarar ve bir baş ajanın emireri, pozisyonunda olmanın ezikliğiyle ya siyasal yaşamınıza son verir ya da samimiyet gösterip özeleştiri yaparsınız. Dürüst olmak, özeleştiri yapmak korktuğunuz kadar zor değil arkadaşlar... Siyasal onur, siyasal samimiyet ve siyasal cesaret sahibi olun, göreceksiniz özeleştiri hiç de zor değil. Ve sizi halka ve devrime biraz daha yakınlaştırır.
Yukarıdaki aktarmanın devamında "Sanki '94 Nisan' ında ayrılık ilan ederken ve hizip örgütlerken KDH'den dolayı ayrılmışlar ve hizip örgütlemişler...” diyorlar. Orada bir dakika durun beyler!
Biz bir yapının istikrarlı, kesintisiz devamcısıyız. Ayrılık ilan etmemiz için bir neden yoktur. Ama onlar '87 de bir alan olarak ayrılık ilan eden, onun devamcıları olarak istisnalar dışında aynı çevre '94'te de komplocu darbe ile yapıyı ele geçirmeye çalışmış, yine tasfiyeci bir yapı olarak ayrılmıştır.
Tarihleri pratik olarak '87 'den itibaren başlar, ondan bu yana süreçlerinin devamcılarıdır. Ve tasfiyeci, dürüst olmayan bir ayrılığa başvurmuşlardır. Dürüstçe ideolojik mücadele yürütüp, bir arada olunamayacak demiş olup, yolları ayırmış olsalardı herkes böylesi bir ayrılığa dürüstçe bir ayrılık derdi. Ama siyasi mayalarında bu dürüstlüğü barındırmadıklarından hep aynı şeyi yapmışlardır, yani darbeci-tasfiyeci ayrılık ilan etmişlerdir. Bunu da Laz Nihat planlamış daha doğrusu polis onunla birlikte planlamış ve uygulamıştır.
Bizim bir "hizip” örgütlediğimiz de olmamıştır. Belgeler ortada, canlı tanıklar ortada. Tersine: açık hizipçi, darbeci bir faaliyet görüldüğü halde birçok alan ve organın uyarılmaması, tedbir alınmaması hatasına düşülmüştür. O zaman bölünmeyi KDH'nin varlığına da bağlamadık.
Ne dün ne de bugün, "O zaman böyle bir şey vardı, ondan dolayı tavır aldık” demedik. KDH'nizin başını çeken baş ajanın anlayışlarına ve pratik tavırlarına karşı birlik sürecinde de karşı çıkıp mahkum ettik. Darbe öncesi hizipçi, tasfiyeci, yıkıcı faaliyetlerini eleştirdik, tavır aldık, komplocu darbeciliğe de başvurduklarında derhal tavır takındık. Bugün olan şey o anlayış, yaklaşım ve pratiğin sahibinin mimarlarının direkt ajan olduğunun ortaya çıkmış olmasıdır, o kadar.
Bugün o zaman tavır almada, mahkum etmede vb.ne kadar haklı ve doğru yolda olduğumuz daha da net bir şekilde ortaya çıkmış oluyor. Tarih bizi bir kez daha haklı çıkarmış oluyor. Bunu neden görmüyorsunuz? Bunu görmeyenlerin, o sürecin ideolojik, siyasi ve pratiğinin baş mimarının ajan olduğunu bugün ortaya çıkarıp da bizim o dönem (aşağıda örneklerini vereceğimiz gibi) ideolojik-siyasi ve fiiliyat olarak eleştirdiğimiz şeylerin bir kısmı kendileri tarafından ajan görev ve suçları olarak sayıldığı halde, hala neredeyse bize karşı savunup "en iyi bizim ajan” diyecek boyutta yaklaşanlar, onun damgasını vurduğu pratik sürecine sahip çıkmakta ayak diretenlerin kör, bağnaz, samimiyetsiz, gerçeklere ve haliyle proletarya davasına bu ölçüde sırtını dönenlerin yanlış yolda olduğunu göstermiş oluyor.
Tarihten Doğru DerslerÇıkaramayanlar, Makus Tarihlerini Bir Kez Daha Yaşarlar!hassssssn devam
Gırıse yaz
Şimdi dürüst olmayanlar kendilerinde olmayan şeyin simsarlığını yapmaya çalışarak "Biraz dürüstlük, birazcık devrimci samimiyet beyler! 'Sol tasfiyeci ve darbeci' dediğiniz 'grup' veya 'örgütten', 'karşı-devrimciler örgüte hakimdir' diye mi ayrılık ilan ettiniz, yoksa hizipçilik, bozgunculuk ve eroin satma gibi suçlardan yargılanmayı göze alamadığınız için mi ayrıldınız?” (PS sayı 50, sayfa 17) diyorlar.
'94 darbesinde baş ajanın ajanlığına ilişkin net bir veri yoktu elimizde. Ama, o zaman ortaya koyduğumuz yığınlarca eleştiriler birçok belgemizde ortadadır. Sizi dürüst davranmaya, samimi olmaya sürekli davet ettik. Ama siz dürüstlük göstermeyerek, bazı kaba yönlerini yine özeleştirişiz ve samimi olmayan bir şekilde acemi kalemşörleriniz aracılığıyla zoraki bir şekilde belgelere koymak zorunda kaldınız. O zaman kabul edilmeyen bazı yönler bugün yeni yeni, yine samimiyetsiz bir şekilde nedenleri ve kaynakları konulmayarak kabul ediliyor.
Aşağıda değineceğimiz gibi baş ajana ilişkin net olmasak da objektif olarak o roldeydi. Ama bazılarına ilişkin net olduğumuzu ve daha ayrılık yokken bu bilgileri size ilettiğimizi biliyorsunuz. O zamanki belgelere dikkatle bakılırsa "bu tasfiyeciliğin altında yatan nedenler ileride daha iyi anlaşılacak” gibi ifadelerimiz vardır.
Baş ajan Nihat'ın "eroin satma” gibi şeyleri hangi amaçla kullandığını bugün daha iyi anlamış olduğunuzu sanıyoruz. Bu konuda da dürüstlüğünüz olsa kendi dosyanıza bakar hesabını verirsiniz.
Bu tür şeylere girmiyorsak, kendimizi sizlerin seviyesine düşürmememizdendir.Bu sorunu çarpıtarak boyutlandıran baş ajanın o gün söylediğimiz ama bugün daha net ortaya çıkan amaçları anlaşılmıştır. Bu kirli olay bazı yoldaşların alakası olsun olmasın özel olarak yıpratmak amacıyla komplo malzemesi olarak kullanıldı.
Bu tür komplocu yıpratma faaliyetlerinin arkasında düşmanın olduğu, çok insanın bilinçli ya da bilinçsiz olarak o eksenden hareket ettiği, sanıyoruz bugün daha da iyi görülüyor. Aynı zamanda partideki sağcılar da amaçları için yıpratma aracı olarak kullanarak paralel hareket etmiş oldu.
Bu; KP içindeki burjuva anlayışların komplo, yıpratma vb. amaçlarıyla başvurduğu yöntemlerdir. Komünistlerin yabancısı olmadığı, çokça tanık olduğu burjuva yöntemlerdir. Bu yöntemler polisin yörüngesinde olan ve olmayan komplocu parti yıkıcılarının ortak yöntemleridir. Ve bu, sadece siyasal yapıyı değil, özellikle belli kadroları yıpratma amaçlıdır da.
Buna birkaç örnek verelim: 1905-1907 Rus devriminin yenilgisinden sonra RSDİP içindeki çeşitli tasfiyeci kesimler aynı cepheden hep birlikte Lenin'e karşı savaş açıp yıpratmaya çalışmışlardı.
Lider kadrolarından Lenin genellikle yalnız kalmıştır. Lenin için diğer şeylerin yanısıra "gaspçılar”, "para basıyor", "otokrat” vb. suçlama ve uydurmalarla yıpratmaya çalışıyorlardı.
Şubat devriminden sonra Lenin Rusya'da olup gizlenmek zorunda kaldığı halde burjuva çevreler Lenin'in İsveçli şarkıcı E.EİMUSTİ ile gayrımeşru yaşayıp, gönül eğlendirdiği yönünde basında yıpratma faaliyeti yürütüyorlardı.
Yine Ekim devrimi öncesi Lenin'in Alman ajanı-olduğu yönünde sahte belgeler yayınlayarak komplocu yıpratma yöntemlerine başvuruyorlardl. Devrimden sonra Partinin içinde başını Buharin'in çektiği Kamanev, Troçki tasfiyeci komployla Partide darbe yapmayı planlayıp Lenin, Stalin, Sverdlov'u tutuklayıp (tıpkı baş ajan Nihat'ın darbe yaparken planladıkları gibi) katledip, partiyi ele geçirip
Buharincilerden, Troçkistlerden ve sol-sosyalist devrimcilerden bir hükümet oluşturmayı hedeflemeleri gibi.
Yine Lenin'in F.KAPLAN tarafından vurulması ve kaos yaratılarak Partiyi yıkma ve iktidarı ele geçime çabaları. Lenin'in ölümünden sonra Stalin'e karşı olmadik yöntemlerle harekete geçmeleri, yıpratmaya çalışıp Troçkistlerin ve sağcıların Partiyi ele geçirme çabaları, Troçkistlerin Partiden atılmasından sonra Troçkistler ve 1930'lara doğru ve 30'lu yıllarda Parti içindeki Buharin, Kamanev, Zinovyev vb.lerin bir dizi komplocu yıpratmaları, Troçkistlerin yabancı istihbaratlarla işbirliği yapıp lider kadrolara karşı bir dizi komplolara girişmeleri, Kirov'un öldürülmesi, Gorki'nin oğlunun vb. öldürülmesine kadar bir dizi komplo faaliyetleri olmuştur.
En son Stalin 'in ölümü ertesinde Kruşçev'in Stalin'e saldırıları, Beria vb. önder kadrolarına karşı komplocu darbesine kadar birçok ömek verilebilir.
Çin'de 1930 ortalarında Parti içindeki Wang Ming'cilerin, Çiang Çing için (evlilik önerisi reddedilen bir kadrodan çıkma) Troçkisttir, onlarla ilişki halindedir vb. gibi yıpratma faaliyetleri. Aynı yıllarda Mao'nun bombalamadan ağır yaralanıp deliren eşinden ayrıldığı dönemler Mao için bilmem hangi gazeteciyle ilişkisi var gibi yıpratma denemeleri, Kültür devrimi yıllarında Amerikalı bir profesör gazeteci ile SB 'nin bilgisi dahilinde Çiang Çing'in yaptığı röportaj üzerine Çiang Çing'in ”ÇKP ve Mao'nun stratejik sırlarını Amerika'ya sattığı” yönlü, "kariyerist", "tek başına iktidar olmak istiyor” yönlü Parti içindeki sağcıların komplocu yıpratma faaliyetleri olmuştur.
1980 ortalarında PKP'deki sağcılar-uzlaşmacıların Gonzalo'yu yıpratma faaliyetleri ve onu öldürüp partiyi ele geçirme faaliyetleri olmuştur. Yine Gonzalo esir düştükten sonra Parti içindeki uzlaşmacı sağcıların düşmanla paralel Gonzalo'nun adını "barış” komplolarına sokmaları birer ömektir.
Yine 1920 ortalarında Alman KP içindeki sağ sapmacılar -uzlaşmacı- ortacılar Partiyi ele geçirmek için "Hamburg örgütünün eski sekreteri olan Wittorf, Partiye ait paraları zimmetine geçirmekle suçlanmış,
bu nedenle
Partiden ihraç edilmiştir. AKP MK 'sı içindeki uzlaşmacılar Wittorf'un Thalmann (P Genel sekreteri- bn) yoldaşla yakın dostluğu kullanılarak -Thalmann yoldaşın Wittorf'un işlediği suçla hiçbir ilgisi olmamasına rağmen Wittorf olayını Thalmann olayına dönüştürmeye ve AKP liderliğini devirmeye çalıştılar... Uzlaşmacı Ewort ve Gerhart, o günlerde AKP MK çoğunluğunu Thalmann yoldaşa karşı peşlerine takmayı geçici olarak başardılar... Thalmann'ı liderlikten uzaklaştırdılar, para yemekle suçladılar...
...AKP'nin devrimci önderliğine karşı bir mücadele, Thalmann yoldaşa karşı bir mücadele, Alman komünistlerinin saflarında sağ sapmayı örtbas etmeyi, uzlaşmacılığı sağlamlaştırmayı amaçlayan bir mücadele gündem olmuş
Uzlaşmacıların bu darbesi...” (aç. Stalin)
ve AKP bir daha iflah olmamıştır.
Yine daha TKP/ML kurulmadan Doğu Perinçek'in İbrahim Kaypakkaya'yı katletme girişimi gibi vb.
Bu birkaç örnekte de gösterildiği gibi her KP'de parti içindeki sağcılar, "sol”cular, uzlaşmacı-ortacılar, yani Partideki ideolojik olarak burjuvazinin temsilcileri partiyi başarısızlığa götürmeyi amaçlar. Partiyi yolundan saptırmayı, onu ele geçirmeyi hedefler, ideolojik mücadele ile egemen olamayınca, ideolojik mücadele ile karşısında tutunamadığı önder kadrolara karşı her türlü hilelere, komplolara vb. başvurarak; yıpratıp gözden düşürme, etkisizleştirme, Partiden uzaklaştırma ve imhasına kadar götürme yollarına başvurduklarına dair yığınlarca örnek vardır.
1994 Nisan darbesi de bunlardan biridir.
Bir farkı var, o da darbenin başını çekenin bugün baş ajan olduğunun ortaya çıkmasıdır. Ve onun yetiştirip peşinden sürüklediği, yönlendirdiği kişiler tarafından baş ajan ilan edilip tarihte hak ettiği ünvanla sonunu bulmasıdır.
Burjuvazinin KP içindeki siyasi uzantılarını iyi tanımayanlar onların çabalarına, komplolarına karşı uyanık olamaz ve göremez.
Ancak kendi siyasal tecrübeleriyle görmek durumunda kalır. Ama o zamana kadar da bunu göremeyenler Parti ve sınıf mücadelesinde ağır bedeller öderler.
Örneklerden de anlaşılacağı gibi birlik döneminde genel olarak emellerine ulaşamayanlar çabalarını hızlandırdı, başarı için yakalatmalarla durumu lehine döndürüp baş ajan ve Sİ hemen yazılar hazırlayıp Parti dışına açıp ortamı hazırlayarak, onunla yetinmeyip darbeyle partiyi ele geçirmeye çalıştılar.
Amaç ve hesaplarında etkili olmak için burjuvaziden ve uluslararası öncellerinden aldıkları yöntemlerle birçok yönetici kadroyu (ideolojik mücadele dışı) komplocu, gerçek-dışı yıpratma-karalama yöntemleriyle etkisizleştirme faaliyetlerine giriştiler. Siyasi mücadeleden tamamen yoksun, pis yöntemlerle: uyanık olmayan, tecrübeden yoksun yığınlarca insanı etkilemeye çalıştılar ve hayli insanı saflarına çektiler.
Darbeye tavır takındığı halde saflardan da bir hayli sağcı, uzlaşmacı, çürümüş unsurlar şu ya da bu ölçüde etkilendi ve onların ekseninde hareket ederek yapıda etkin olmaya çalıştılar. İdeolojik sağlamlığı olmayanlar, olumsuzluklarından, çürümüşlüklerinden dolayı daha önce üzerine gidilenler: ve doğası gereği uzlaşmacı liberaller vb. gibileri bu durumu fırsatçı bir şekilde değerlendirmeye çalıştı.
Böylesi dönemlerde birçok anlayış ve özelliklerinden dolayı üzerine gidilen insanlara fırsat doğar; çok miktarda insanı incittiğimizde... bütün incinmişler birbirlerini incittiklerini unutup hıçkırarak birbirlerinin kollarına atıldılar ve 'Leninizm'e karşı isyan' bayrağını açtılar.
Boşluktaki bütün insanlar kollarını sıvayarak bütün gücüyle harekete geçmeye çalışırlar. Bizde de aynı durumdaki fırsatçılar bu durumdan iyi yararlanmaya çalıştılar. Bazıları menşevik, anarşist-ekonomist ideolojik saldırılarla yapıyı bozmaya çalıştılar. Darbeyle birlikte yapının tarihinde en büyük zararı verdiler. Yığınlarca insan önemli ölçüde ancak acı deneyleriyle gerçekleri görebildi.
Tasfiyeci tahribatın hala üstesinden gelinebilmiş değil. Ama yapılanma darbeci-tasfiyecilik ve saflardaki tasfiyeciliğin tahribatının üstesinden tamamen gelecektir, bundan kimsenin kuşkusu olmasın. TKP/ML'nin her türlü tasfiyeciliğin canına ot tıkadığına ve tıkayacağına kimsenin en ufak bir kuşkusu olmamalıdır. Her KP'nin böylesi ağır dönemler geçirdiği olmuştur. Böyle dönemler partileri iyi eğitir. Siyasal deneyimini muazzam ölçüde geliştirir. Yeter ki bu süreçlerden doğru dersler çıkarmasını bilelim ve geleceğimizi doğru dersler ışığında inşa etme çabası içerisinde olalım.
Bir Partideki Bölünmelerle Avunma İyi Bir şey Değildir.
Bu Dökülmeler Komploculuğun, Darbeci-TasfiyeciIiğin Haklılığını Ve Meşruluğunu Göstermez!
Darbeci-tasfiyeciliğe tavır takınırken ön planda olan bazı unsurların dökülmesine ellerini ovuşturarak sevinen PS ve kalemşörleri şöyle diyor:
"Kaldı ki tüm hizip başı unsurlardan bugün hiç birisinin devrimci mücadele içerisinde olmadıklarını hem biz bilmekteyiz, hem de ÖG çevresi çok iyi bilmektedir. Peki bu mudur doğru bir ideolojik mücadele ışığında ayrılık ilan etmek veya doğru bir politikayla sorunlara müdahale etmek.
Devamla "Sadece şunu söylemekle yetineceğiz; hizip örgütlenmesi yapan, arkasından ayrılık ilan eden hizip başlarının bununla da yetinmeyip bir başka hizibi ( "devrimci oluşum” ) örgütlediklerinden siz söz ediyordunuz, bu sözlerinizi hatırlamanızı isteriz. (PS, sayı 50, sayfa 17)(abç)
Burada PS ve kalemşörleri birçok şeyi birbirine karıştırıyor. Bildiği halde doğruları yazmaktan ısrarla kaçınıyor. Kendi kendisini kandırması yetmiyormuş gibi devrimci kamuoyunu da kandırmaya çalışıyorlar. Bu tür çarpıtmalar ve kandırmalar çabalarıyla bir varamayacaklarını ısrarla görmek istemiyorlar. Yukarıdaki satırların yazarları ufkunu darbeye başvurdukları kırsal alanla sınırlayarak, orayı gözönünde bulundurarak konuşuyor ve tavır koyanların başında olanlarının ezici çoğunluğunun şu yada bu nedenle saflarımızda olmamasına bakarak değerlendiriyorlar.
Kırsal alanda darbe yapılınca orda darbeye tavır koyanlardan ön planda olanların çoğu döküldü, bu doğru. Ancak Partinin ve ayrılığın sadece orayla sınırlı olmadığını unutuyorlar. PS 'nin gönlünde yatanlarla ve görmek istedikleriyle zihnini sınırlamaları samimiyetsiz ve korkak bir ruh halidir.
Oysa kırsal alan açısından bile materyalistçe baksalardı hem hala mücadele içerisinde olanları, hem değişik yerlerde esir ve şehit düşenleri görürlerdi. Kaldı ki darbeci yıpratma faaliyetlerinin basıncı altında ideolojik sağlamlık göstermeyip dökülen ve onların kırsal alanda "baş sorumlu” olarak gördüklerinin de en azından çevremizde olduğunu biliyorlar.
Ayrıca darbenin başvurulduğu kırsal alan dışındaki bütün alanlarda onların deyimiyle "başı” çekenlerin çoğunun hala mücadele içerisinde olduğu kendileri tarafından da biliniyor. Bunu görmeleri için birazcık samimiyet yetiyordu. Durum bu iken "tüm” ünün, "hiçbirisinin devrimci mücadele içerisinde olmadıklarını” söylemenin, yani gerçek-dışı şeyleri iddia etmenin adı nedir?
Bu onlara ne sağlayabilir? Kaldı ki tümü olmadığı gibi çoğu da dökülmüş olsa bu onları haklı çıkarır mı?
Çıkarmayacağı açık!
Peki şu ya da bu nedenle kendilerinin "başını çeken”lerden az mı döküldü? Biraz düşünülürse bunu iyi görürler. Dökülmeler üzerine siyaset inşa edilemez, edilirse de bu siyaset sınıf mücadelesinin ufkunu geliştirici olmaz. Oysa dökülmelere götüren etmenler incelenir ve doğru dersler çıkanlırsa PP bunlardan faydalanır. Kaldı ki darbeye tavır takınanların başında olanlardan bir kısmının dökülmesi, onların karşı tavırlannın ve bakış açılannın olmadığını gösterrnez.
Ancak istikrarını ve ideolojik sağlamlığını, istikrarsızlığını, davada kararlılık göstermemelerini gösterir. Ama PS bunu kavramaktan yoksundur. PS 'nin bu bakış açısına göre; geriye dönüşler oldu, Marksizm 'de dönekler oldu diye o halde Marksist ideoloji doğru değildi, onun için Marksizmden uzaklaştılar, onun için döküldüler sonucunu çıkarmak pek de abartı olmaz sanırız.
İşte "Marksist” kavrayışları bu kadar...
Ki bu konuda kendilerinin yaptığı, proletarya ideolojilerinin yenilgi aldığı tespitleri üzerine polemiklerimiz olmuştur(bakınız ÖG sayı 79, sayfa 18)
PS ve kalemşörleri; "Devrimci oluşum”dan bahsederken kendilerini haklı çıkarma çabasının telaşıyla öyle şeyler uyduruyorlar ki şaşırrnamak(!) elde değil. Sanki o dönem "Devrimci oluşum” imzalı (ilk ve aynı zamanda son) bir bildiri ile ortaya çıkan, zor günlerde yolunu, yönünü şaşıran bir-kaç döneğin darbe öncesi hizip yaptığı iddiamız ve hizip yaptığına dair bizim belirlememiz varmış gibi ifade ediyor. Bunu da "Devrimci Oluşum” ortaya çıkınca dile getirmişiz gibi bir hava veriyor. Bu kesinlikle doğru değildir.
Ayrıca bunlar darbeci-tasfiyeciliğe karşı tavır koyanların başını da çekmemişlerdi. Hatta kaldı ki; "D.Oluşum” imzalı bir bildiri ile ortaya çıkanlar, ortaya çıkmadan önce başını çeken iki unsurun gerilemesi, olumsuzlukları, çürümüşlükleri ve tasfiyeciliğe karşı yaklaşımları vb.den dolayı PÜ'liğinden atılmış dondurulmuşlardır. Daha sonra ise saflarımızdaki bir başka döneğin de bunlara katılmasıyla devrimci kamuoyuna "arayış”larını dile getiren bir bildiri ile kendilerini tanıtmışlardır. Bu ilk bildirileri aynı zamanda son bildirileri olmuş ve kısa sürede dağılmışlardır.
Bunların, bu durumlarına en çok üzülen PS ve kalemşörleri olmuştur herhalde. Kendilerine fayda sağlayacaklarını düşündükleri "malzeme” ellerinden kaçmıştır. Onun ticaretinden ve pazarlanmasından mahrum kalmışlardır.
PS ve kalemşörleri kendilerine pay çıkarma umuduyla o "abbas yolcu”ların söz konusu bildirisini büyük bir sevinçle dergilerinde yayınlamış, dönekliğin simsarlığını yapmışlardır.
Ama bunlar bildirilerindeki iddialarına da sadık kalamamış ve döneklikte "tutarlılık” sergileyerek tarihin çöplüğünde yerlerini alarak dağılmışlardır.
90 sayfa
"ÖG ve çevresi... tüm olumsuzluklarını Karşı-Devrimci Hücre ve elemanlarına havale etmektedir. Kendileri pürüpak, Karşı-Devrimci Hücre ile 'sol tasfiyeci, darbeci' grup her şeyin suçlusu ve her türlü olumsuzluğun kaynağı” ilan ediyor diyor.
Devamla….
'94 Nisan'ından sonra saflarınızda ve başlarınızda ortaya çıkan oluşumcular ve "GÖK” çülerinizi de bu KDH mı örgütledi?” (PS sayı 50, sayfa 17) diye soruyor.
'94 darbesinden sonra kendi sürecimize ilişkin geniş bir değerlendirmeyi kamuoyuna yayınlamış değiliz ve dahası içte de darbe sonrası eksikliklerimizi darbeci-tesfiyecilerin KDH'sına bağlamış değiliz. Darbe sonrası süreçteki yapının olumsuzluklarını darbecilerin 'KDH'sine bağlama diye bir mantıkla yaklaşımımız olmaz, olamaz.
Bu sürecimiz üzerine PS ve kalemşörleri ile bir polemiğimiz de olmamıştır. O halde belirlemeliyiz ki olmayan şeyler üzerine şuna "havale etmektedirler” demek kendi içinden geçenleri başkasına mal etmenin çok kabaca yapılmış bir biçimidir. Darbeci-tasfiyeciliğin burjuva cephesindeki saldırıları; sistemleşmiş Menşevik anlayışlarından kaynaklanan örgüt bilincinin yokluğu, aleniyet ve yaptığı deşifrasyonlar sonucu verdiği zararlarla darbe sonrası sürecimizde etkileyici olduğu açıktır.
Ancak bu süreçte yapının olumsuzluk ve yetersizliklerinin nedeni, safları: mızda ideolojik sağlamlılık gösterememiş olan tasfiyeciliğin, yapıya çelme takmalarıdır.
Bu zor günlerde yalpalayan dahası yapıyı cepheden yıkmaya çalışan döneklerdir.
Onları bu çizgiye getiren burjuva cephelerinin ideolojik saldırının etkisinde kalmaları ve onların geldikleri sınıfın özellikleridir. Ancak, burada sorun darbe sonrası süreçte başarılarımız veya başarısızlıklarımız değildir. Komplocu darbeci-tasfiyeciler, PS ve kalemşörleriyle bu yönlü tanışmadık ve tanışmıyoruz. Bu, daha çok bizim sorunumuzdur. Onlarla tartıştığımız darbeci-tasfiyecilik olgusu ve onun ideolojik-siyasi, örgütsel ve pratik hattı üzerinedir. Darbe ve tasfiyeciliğin sorumlusu, suçlusu elbette biz değiliz.
Bu anlamda elbette darbeci-tasfiyecilikle 'KDH' ile "sol darbeci-tasfiyeci, darbeci” grup her şeyin suçlusudur. Suçlu sadece 'KDH' dediğiniz değil, onun yanısıra sizsiniz. Nüans farklılıkları olsa da fark etmez, olayların başını çeken hepiniz suçlusunuz, her şeyi beraber yaptınız.
Hemen hemen her şeyde ortak davrandınız, alınan kararların altında imzalarınız var.
KDH’ın emireri durumuna düştünüz.
Şimdi bunun hesabını vermekten kaçınarak, sağa-sola kaçışarak renkten renge girmekle kurtulamazsınız. Kabahati başkalarında bulmaya, günahlarınızı dağıtmaya, saklanacak yer aramaya çalışmanız boşuna!
Böylesi tutum izlemeye devam etmekle daha da batarsınız.
Hayat namuslu olanlara samimiyetle öz-eleştiri vermeyi dayatıyor. Materyalizme, komünizme, devrim ve halka bağlı olanlar bundan kaçmamalıdır ve kaçınamayacaklardır.
Sayfa..91
Devamı aşağıdaki linktedir..
https://www.yüzçiçekaçsın.de/2023/06/saflarmzda-ideolojik-olarak-saglam.html
https://www.yüzçiçekaçsın.de/2023/06/3-tarihimizden-notlaronyarglar-gercege.html
https://www.yüzçiçekaçsın.de/2023/06/4-tarihimizden-notlaronyarglar-gercege.html