1-ÇİN’DE YENİ DEMOKRATİK DEVRİM
Çin Devrimi elbette ki
Çin’in özgül koşullarına göre olan bir devrimdir. Ama Çin dışında henüz burjuva
devrimini yapmayan ve emperyalizme bağımlı olan birçok ülke de
mevcuttur.Dolayısıyla bundan dolayı Çin’deki demokratik halk devrimi aynı
zamanda uluslararası muhteva taşıyan devrimdir.
Geçen yüzyılın tarihselsürecine bakıldığında en göze çarpan
özelliklerden biri proletarya önderliğinde devrimlerin yaşandığı bir dönem
olmasıdır. Yaşanan çağın ekonomik, sosyal, politik vb. vasıflarla bir önceki
çağa kıyasla çok farklı bir nitel değişim içerisine girmesi beraberinde sınıf
saflaşma ve sınıf çelişkilerini de çok farklı bir sürece sokar. Bir önceki
sürecin sınıfları, 20. yüzyılda farklı karakterler almış, aralarındaki ilişki
farklı düzeylerde kendisini gösterir olmuştur.
Köylülük ve işçi
sınıfı, önceleri saflarında yer aldıkları burjuvazinin karşı saflarında yer
almışlardır. Tüm bunlar, uluslararası alandaki jeo-stratejik ve jeo-politik
dengelerin çağa uygun değişimler içerisine girmesini ve tarihsel bir sürecin
öne çıkmasını beraberinde getirir. Dolayısıyla bu değişim, sınıfların değişim
karşısında tavrı, karakteri, işlevi ve oynadığı misyon ile kendisini gösterir.
19. yüzyılın ikinci yarısına kadar ilerici yapıya sahip olan
sınıf burjuvaziydi. Dolayısıyla demokratik devrim, burjuva devrimidir. Bu
devrimin tarihsel rolü ve üstlendiği hedef, kapitalizm öncesi sosyo-ekonomik
yapının, pre-kapitalist üretim tarzının, üretim ilişkilerinin,sosyal
ilişkilerin,siyasal yapının, kültürel ilişkilerin, kapitalizm öncesi dini
misyonun vb., kısacası kapitalizm öncesi yapının köklü tasfiyesini içerir.
Bunun için de eski
yapıyı muhafaza eden devletin devrilmesi ve yerine yeni toplumla uyum gösteren
devletin inşası rolünü yükler. Ancak ne zaman ki burjuvazi 19. yüzyılın ikinci
yarısından itibaren gericileşti, devrimi gerçekleştiren sınıf olmaktan çıkıp,
devrimin önünde engelteşkil eden sınıf haline geldi; tarihsel olarak üstlendiği
rol ve oynadıkları roller de değişti.
Stalin burjuvazinin
henüz devrimci olduğu döneme ilişkin tavrını aşağıda şöyle belirtir: “Batı’daki
burjuva devrimleri (İngiltere, Fransa, Almanya, Avusturya) bilindiği gibi,
başka bir yolu izledi. Orada devrimde hegemonya, zayıflığından ötürü bağımsız
bir siyasi güç oluşturmayan ve oluşturamayacak da olan proletaryada değil, tam
tersine liberal burjuvazideydi. Orada köylülük, feodal düzenden kurtuluşu,
sayıca güçsüz ve örgütlenmemiş olan proletaryanın elinden değil, tam tersine
burjuvazinin elinden elde etti.
Orada köylülük liberal burjuvaziyle ortaklaşa, eski düzene
karşı yürüdü.
Orada köylülük,
burjuvazinin bir yedek gücünü oluşturdu.
Orada dolayısıyla devrim, burjuvazinin siyasi ağırlığının
muazzam bir şekilde güçlenmesine yol açtı.”
(1) Ancak burjuvazi yaptığı devrimlerle, ekonomik ve siyasi
alanda üstünlüğü sağladıktan sonra ilerici karakterini yitirir. Artık
kendisistemini kuran ve kendi hegemonyasını hakim hale getiren burjuvazi,
devrim yapan vasfını yitiren sınıf olmaktan çıkan, kurduğu düzeni ve iktidarı
koruyan, muhafaza eden statükocu bir sınıf olur.
Bunun sonucu kurduğu üstyapı devrime önderlik rolünü terk
eder ve sistemi ve devleti muhafaza eden kuruma dönüşür. Artık bu tarihsel süreç
burjuvazinin konumunu değiştirdiği gibi, önderlik ettiği temel güç olan
köylülüğü de karşısına alır. Ve bir dönemler müttefiki olan proletarya da artık
karşısına önder sınıf olarak öne çıkar. Bu durum Rusya Devrimi’nin
arifesinde de net bir şekilde kendisini gösterir: Rusya’da ise burjuva
devrim tamamıyla taban tabana zıt sonuçlar verdi. Rusya’da devrim, bir siyasi
güç olarak burjuvazinin güçlenmesine değil, tam tersine zayıflamasına, onun
siyasi yedek güçlerinin artmasına değil, tam tersine, onun temel gücünün
yitirilmesine, köylülüğün yitirilmesine yol açtı. Rusya’daki burjuva devrim,
liberal burjuvaziyi değil, tam tersine, çevresinde milyonlarca köylü kitlesini
birleştiren devrimci proletaryayı ön plana çıkardı.
”(2) Stalin’in değerlendirmesi burjuvazinin giderek
gericileştiği ve devrimin karşısında yer alan bir sınıf haline gelmesi
üzerinedir. Burjuvazinin karşı-devrimci hatta geçişi diğer sınıflarla olan
ilişkilerinde kopuklukları da beraberinde getirir. Bir dönemler devrim
saflarında ittifak kurduğu köylülük artık burjuvazinin müttefiki değil tersine
“rakibi” haline gelmiştir. Bunun sonucunda Rusya somutunda verdiği örnekle
tarihsel olarak demokratik devrime ve sosyalist devrime önderlik edecek sınıf
olarak proletaryanın ön plana çıktığını belirlemektedir.
Nitekim Rusya’da 1917 Ekim Devrimi ile pratikte proletarya
bunu göstermiştir. Artık devrimde proletarya öncü sınıf rolünü üstlenmiştir.
Diğer taraftan, gericileşen ve emperyalist aşamaya ulaşan uluslararası tekelci
burjuvazi ve ekonomik olarak
Partizan/101
(1) Stalin, Leninizmin Sorunları, s. 58, İnter Yayınları (2) Stalin, Leninizmin
Sorunları, s. 59, İnter Yayınları
ilhak ettiği,siyasi olarak bağımlı kıldığı ülkelerin
komprador burjuvazisi ve feodal sınıflar da demokratik devrimin önünde engel
teşkil etmişlerdir. Bilindiği gibi Lenin, bu tarihsel saflaşmayı ve devrim
sürecinin girdiği çağın güzergahını “emperyalizm ve proleter devrimleri çağı”
şeklinde belirlemiştir. Devrime önderlik rolünü, sınıf bilinçli proletaryanın
öncü müfrezesine yüklemiştir.
Böylece
köhneyen, işçi sınıfı ve ezilen yığınlardan korkan burjuvazinin önderliğindeki
devrimler miadını tamamlamıştır. İbrahim yoldaşın sözleriyle “1917 Büyük Ekim
Sosyalist Devrimi, bütün dünyada eski tip devrimler dönemini kapamış,
proletarya önderliğinde yeni-demokratik devrimler ve sosyalist devrimler
dönemini açmış bulunuyordu.”(3)
Görüldüğü
gibi, eski tip devrimler dönemi kapanmıştır.
Çünkü burjuvazi
gerici, statükocu ve devrimin önünde engel teşkil eden yapıya bürünmüştür. Oysa
tarihsel materyalizm, toplumsal gelişmeyi zorlamakta ve dayatmaktadır. Eski sistem,
gelişen çelişkiler sonucu tahrip oldukça yeni sistemin ön koşullarını da
oluşturmaktadır. Dolayısıyla -burjuvazi önderliğinde demokratik devrimleri
yapan ülkelerin dışında- henüz demokratik devrimlerin yapılmadığı ülkeler
vardır.
Bu ülkelerde emperyalizme
bağımlı komprador kapitalizm olsa da bu kapitalizm geçmişte liberal ve ulusal
burjuvazinin önderliğinde kendi iç dinamiğiyle gelişen ve feodalizmi tasfiye
eden kapitalizm değildir.
Bu ülkelerde her türden
pre-kapitalist ilişkiler yeni demokratik devrimi gündemde tutmaktadır.
Komprador kapitalizmle feodalizmin içiçe girerek oluşturduğu yarı-feodal yapı
içinde, feodal yapının hacmi, sınırları bazı ülkelerde daha geniş bazılarında
daha dardır.
Ama
sonuçta bu gibi ülkelerde demokratik devrim tamamlanmamıştır.
Daha
açık bir deyimle burjuvazinin tarihsel görevi proletaryaya devredilmiştir.
Dolayısıyla, Lenin’in Rusya somutunda “Rusya’da demokratik
devrim sosyo-ekonomik özü bakımından bir burjuva devrimidir”(4) belirlemesi,
burjuva devrimini yapmayan ülkeler için de geçerlidir. Lenin’in açık bir
şekilde belirttiği, burjuva devrimlerinin olmadığı ülkelerde sosyalist
devrimden evvel bu burjuva devrimlerin yapılması görevidir.
Ancak
demokratik devrimle sosyalist devrimin şartları oluşturulur.
Burjuva devrim, feodalizmi tasfiye eden, eski sistemin tüm
kalıntılarını yok eden, dolayısıyla özgür ve hızla gelişen kapitalizmin önünü
açan devrimdir. Ancak bu devrimle kesintisiz sosyalist devrime ve sosyalizmin
inşasına geçilebilir. Aksi takdirde sosyalizmin inşası gündeme gelemez.
Bu da mevcut çağda
sınıf bilinçli proletaryanın sınıf pektifiyle yerine getirilebilir.
Partizan/102 (3) İbrahim
Kaypakkaya, Seçme Yazılar, s. 277 (4) Lenin, Seçme Eserler, cilt 3, s. 113,
İnter Yayınları
Tarih, burjuva
devrimin gerçekleşmediği ya da tamamlanmadığı bu ülkelerde proletaryaya ve öncü
müfrezeye böylesi bir görev yüklemiştir. Burjuva devrim ya da proletaryanın
önderliğindeki deyimiyle yeni demokratik devrimin toplumsal işlevi şu şekilde
yaşam bulur: “Burjuva devrim, geçmişin kalıntılarını, (yalnızca otokrasiyi
değil, monarşiyi de içeren) feodal kalıntıları, en kararlı bir biçimde süpürüp
atan ve kapitalizmin en geniş, en özgür ve en hızlı bir biçimde gelişmesini en
eksiksiz bir biçimde güvence altına alan bir altüst oluşun ta kendisidir.
İşte bu yüzden, burjuva devrim, proletaryaya en büyük ölçüde
yarar sağlar. Burjuva devrim, proletaryanın çıkarları için mutlak bir
gerekliliktir. Burjuva devrim, ne kadar tam, kararlı ve tutarlı olursa,
proletaryanın sosyalizm uğruna burjuvaziye karşı başarısı o ölçüde güvence
altına alınmış olacaktır. Ancak
bilimsel sosyalizmin abecesinden habersiz olanlar, bu yargıyı yeni, garip, ya
da paradoksal görebilirler.”(5)
Demokratik devrim
tarihsel rolü ve işlevi bakımından sosyalist devrimden önce gündeme gelen
devrimdir. Çünkü kapitalizm,sosyalist toplumdan önce tarih sahnesinde yer almış
toplumdur. Feodalizmi tasfiye eden özgür, bağımsız kapitalizmin önünün açılması
ile sosyalizmin nesnel ve öznel koşulları oluşturulabilir. Sosyalizm ancak
kapitalizm öncesi tüm feodal kalıntıların tasfiyesiyle gündeme gelir.
Emperyalizme bağımlı ve feodal yapıyla içiçe geçen komprador kapitalizmle bu
mümkün değildir. Proletarya ancak o zaman sosyalizmin inşası görevini yerine
getirebilir.
Bu da yeni demokratik devrimle mümkündür. Görüldüğü gibi
yeni demokratik devrim,sosyalist devrimden ayrışır. Ama diğer taraftan
sosyalist devrimin ve sosyalizmin inşasının temel ve koşullarını da yaratır.
Mao bu gerçekliği
görmüş ve Çin Devrimi bu doğrultuda hat izlemiştir: “Komünist Partisi’nin
önderliğinde yeni tipte kapsamlı bir burjuva demokratik devrim olmadan,sömürge,
yarı-sömürge ve yarı-feodal düzenin yıkıntıları üzerinde bir sosyalist toplum
inşa etmeye çalışmak bir ham hayal olur.
Bazı kişiler, komünistlerin kapitalizmden korkmak şöyle
dursun, belirli koşullarda onun gelişmesini niçin savunduklarını
anlayamıyorlar. Cevabımız basittir: Belirli bir düzeydeki kapitalist gelişmenin
yabancı emperyalizm ve yerli feodalizm baskısının yerini alması, sadece bir
ilerleme değil, kaçınılmaz bir süreçtir. Bu burjuvazi için olduğu kadar,
proletarya için de yararlıdır, hatta belki de proletarya için daha da
yararlıdır. Bugün Çin’de
gereksiz olan yerli kapitalizm değil, yabancı emperyalizm ve yerli
feodalizmdir; aslında bizdeki kapitalizm pek küçüktür.
”(6) Partizan/103 (5) Lenin, İşçi Sınıfı ve Köylülük, s.
144-145, Sol Yayınları (6) Mao, Seçme Eserler 3, s. 291, Kaynak Yayınları
Mao yoldaşın birçok yerde belirttiği gibi, burjuva devrimi
gerçekleştirmemiş ülkelerin yıkıntıları üzerinde sosyalizmi inşa etmek mümkün
değildir. Çünkü sosyalizm, feodalizmi ve bağımlı komprador kapitalizmi tasfiye
eden ulusal kapitalizmin alternatifidir. Bu nedenle Çin halkı böylesi bir
tarihsel misyon üstlenmiş ve yerine getirilmiştir. Ancak bu devrim ÇKP
önderliğinde gerçekleştirilmiştir. ÇKP’nin önderliği olmasaydı devrim
gerçekleştirilemezdi.
2-Emperyalizmin
İlhakı ve ÇKP’nin Ortaya Çıkış Koşulları
Devam edcek…
19. yüzyılın ikinci yarısına doğru dışarıdan gelen sömürgeci
kapitalist devletlerle Çin’deki feodalizmin iktisadi ve sosyal yapısında belli
değişimler kendisini gösterir. Bu dönem Çin’in kendi iç yapısını farklılaşma
sürecine sokar, köylülüğün ve zanaatkarın önemli bir kesiminin iflası Çin
burjuvazisinin oluşumunu beraberinde getirir. Çin’deki saf feodalizmi çözülme
sürecine sokmuş, köylülüğün, zanaatkarın, küçük üreticinin iflasını ve
beraberinde işgücünün oluşumu dönemecine girilmiştir.
Saf feodalizmin birbirinden kopuk ve kapalı doğal
ekonomisinin yıkımının da gerçekleştiği döneme giren Çin’i geniş ve merkezi
pazar sistemine sokmuştur. Böylece
ilkel birikim sürecine giren Çin’in kapitalizm şafağında burjuvazi ve
proletarya sınıfları da oluşmaya başlamıştır. Ancak bu kapitalizm, dışarıdan
giren ve giderek komprador bir mahiyet kazanan kapitalizmdir.
Mao’nun tahliliyle komprador kapitalizm, feodalizmi çözülme
sürecine sokmuş ama tasfiye etmeyerek içi içe girmiştir. Böylece yarı-feodal ve
yarı-sömürge yapı oluşmuştur. Çin’i böylesi bir sosyo-ekonomik sürece sokan
İngiltere, Fransa, Japonya, ABD gibi kapitalist-emperyalist devletlerdir.
Bununla
beraber 20. yüzyılın başlarında Çin’de milli kapitalizm de oluşur.
I. Emperyalist
Paylaşım Savaşı sırasında emperyalist devletlerin savaş içinde olması sonucu
Çin’deki etkileri geçici olarak zayıflar ve bu dönem, Çin’de ulusal
kapitalizmin ve ulusal burjuvazinin en geliştiği dönem olur. Ulusal
burjuvazinin belli bir kesimi giderek palazlanıp emperyalizmin güdümüne
girerken, diğer bölümü ise ulusal düzeyde kalır.
Çin’de
komprador ve ulusal kapitalizmin oluşumu böyle bir seyir izler. Gerek komprador
kapitalizm gerekse ulusal kapitalizmle birlikte ulusal burjuva ve komprador
burjuva sınıflarıyla beraber proletarya sınıfı da oluşmuştur. Ve proletarya
giderek daha çoğalmış ve daha gelişmiştir. Ancak Çin’deki kapitalizm,
emperyalizme bağımlı hale geldikçe komprador kapitalizm esas hale gelmiştir. Komprador
kapitalizm, feodalizmin çözülme sürecine girmesi ile dışarıdan emperyalizm
tarafından ihraç edilen bağımlı, güdük kapitalizmdir. Dolayısıyla feodalizmi
tasfiye eden kapitalizm değildir.
Çözülme sürecine giren feodalizmle iç içe geçen ve varlığını
muhafaza eden kapitalizmdir. Bunun sonucu Çin’de komprador kapitalizm ve
çözülme sürecine giren feodalizmin iç içe geçmesi yarı-feodal yapıyı
oluşturmuştur. Yarı-feodal yapı, emperyalizmin güdümünde oluştuğu için
yarı-sömürge statüyle de iç içe geçmiş, böylece Çin, emperyalizme bağımlı
yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülke halini almıştır.
Çin’in
sosyo-ekonomik ve siyasi yapısının oluşumu kısaca şöyle tarihsel bir seyir
izler:
Çin’e ilk giren devlet İngiltere’dir. İngiltere,
Hindistan’da üretilen afyonu da Çin’e sokmuştur. Çin’de giderek afyon
bağımlılığı oluşur. Çin hükümeti önceleri izin verdiği afyon ithalatına yasak
getirince İngiltere, 1840’da Çin’e savaş açar. Afyon Savaşı’nı kazanan
İngiltere, Nanking Antlaşması ile Hong Kong’u sömürge olarak ilhak eder. Diğer şehirler
de liman ve pazar olarak İngiltere’nin denetimi altına alınır. Her türden malın
ihracatı ve ithalatı serbest bırakılarak İngiltere’ye kapılar ardına kadar
açılır.
Artık askeri, siyasi ve ekonomik olarak dünya pazarlarına açılan
dönemin kapitalist-sömürgeci devletlerinin en fazla yöneldikleri ülkelerden
biridir Çin... Nitekim 1856-1860 arası İngiltere bu kez Fransa’yla birlikte
Çin’e savaş ilan eder.
ABD ve Çarlık Rusya’nın da desteğiyle yapılan saldırı sonucu
Çin topraklarını işgal eden İngiltere ve Fransa, Çin Hükümeti’ne Tiantzin
Antlaşması ve Pekin Antlaşması’nı imzalatarak, deniz kıyısındaki şehirleri
tümden kendi çıkarları doğrultusunda kullanır. Ayrıca seyahat etme, misyoner
faaliyeti gösterme, nehir ulaşımı gibi imtiyazları kullanıma sokarlar.
Giderek sahillerden iç bölgelere kadar açılır ve ülkeyi
kendilerine daha bağımlı kılarlar. Devamında 1884’te Fransa’nın ve 1894’te
Japonya’nın saldırıları olur. Çin artık emperyalizmin ekonomik ve siyasi olarak
topyekun ilhak ettiği bir ülke haline gelir. Öyle ki, 1900 yılında İngiltere,
Fransa, Amerika, Almanya, Japonya, Rusya, İtalya, Avusturya-Macaristan
emperyalistleri Çin’e saldırırlar.
Çin topraklarının bazı bölümlerini açıktan işgal ederler,
bazı yerleri de “kiralama” yaftasıyla kontrolleri altına alır, ülkeyi sömürge, yarı-sömürge haline getirirler.
Ayrıca “savaş tazminatı”na tabi kılarlar. Ticari limanları da kendi denetimleri
altına alarak işletirler. Böylece gümrük ve ticari kontrolü ele geçirerek
mallarını Çin’e serbestçe sokarlar. Çin’deki malları da rahatlıkla çıkarıp
kendi ülkelerine ithal ederler. Bu gelişmiş kapitalist devletler, meta ihracına
dayalı talan ve yağmaya bağlı olarak, giderek Çin’i borçlandırırlar.
Emperyalist aşamaya geldikçe sermaye ihracını daha öne çıkarır ve Çin’i
kendilerine iyice bağımlı kılarlar. Ayrıca Çin’de askeri alanda kara ve deniz kuvvetleri de oluşturulur.
Ekonomik olarak ilhak ettikleri Çin’i,siyasi ve askeri
olarak kendilerine bağımlı kılarak, ülkeyi kendi hegemonyaları altına alırlar.
Artık bir dönemlerin feodal imparatorluğu olan Çin, emperyalist devletlerin
hegemonyası altında yağmalanan, talan edilen ve bağımlı kılınan bir pazar
halini almış, emperyalistler tarafında komprador ve tefeci tüccar sınıf
yaratılmıştır.
Feodal toprak ağası sınıfı ile
kompradorlar, emperyalizmin dayanak sınıfları haline getirilirler. Böylece Çin;
sömürge, yarı-sömürge, yarı-feodal bir ülke olmuştur. Tüm bu saldırı ve
ilhak, Çin halkının sömürüsünü ve yoksullaşmasını da hızlandırır. Çin köylüleri
ve zanaatkar sınıfları giderek iflas ederler. Köylüler, esnaf ve zanaatkarlar,
işçiler; emperyalistler ve onlara bağımlı komprador burjuvazi, tefeci-tüccar
sınıfları ve toprak ağaları tarafından daha katmerli boyutlarda sömürülürler.
Ayrıca emperyalizmin güdümünde toprak ağalarının ve komprador burjuvazinin
baskı ve tahakkümü de artarak daha üst düzeylere tırmanır.
O süreçle birlikte Çin halkı, tarihinde en fazla
yoksullaştığı, en fazla özgürlükten yoksun kılındığı ve en fazla baskıya maruz
kaldığı sürece girer. Tüm bunlar Çin halkının isyanını da beraberinde getirir.
Afyon Savaşı’yla birlikte sömürgeci ve emperyalist devletlerin artan sömürü ve
saldırıları sonucu ilk başlarda daha çok köylü isyanları baş gösterir. Giderek
yoksullaşan köylüler; sömüren, talan eden, baskıyı daha artıran
kapitalist-emperyalistlere, toprak ağalarına, komprador burjuvaziye karşı
defalarca ayaklanır. Ancak köylü ayaklanmaları, merkezi önderlikten yoksun ve
birbirinden kopuk olduğu için genelde bastırılır. Çin köylüleri tarihleri boyunca
toprak ağaları, tefeci ve tüccarların ve devletin sömürüsü ve hükmü altında
yaşamışlardır.
Ezici çoğunluğu topraksız, az topraklı ve yoksul olan
köylüler feodalizmden, yarı-feodal sürece kadar bu sömürü ve tahakküm altında
yaşamışlardır. Bu tarihsel süreçte Çin’de köylü başkaldırı, isyan ve
ayaklanmaları sık sık yaşanmış ve de tarihi gelişmenin itici gücünü
oluşturmuşlardır. Ama devrimi gerçekleştiren sınıf olamamışlardır.
Mao, Çin’deki köylü ayaklanmalarını şöyle değerlendirir:
“Çin tarihindeki kadar geniş çapta köylü ayaklanmaları ve
köylü savaşları hiçbir yerde görülmemiştir. Köylülerin sınıf mücadeleleri,
köylü ayaklanmaları ve köylü savaşları Çin feodal toplumunun gerçek itici gücü
olmuştur. Çünkü her önemli köylü ayaklanması ve köylü savaşı, zamanın feodal
rejimine bir darbe indirmiş ve böylece bir ölçüye kadar sosyal üretici güçlerin
gelişmesini sağlamıştır.
Buna rağmen, o günlerde köylü ayaklanmaları ve köylü
savaşları, proletaryanın ve komünist partisinin bugün sağladığı doğru
önderlikten yoksundur. Bunun nedeni, yeni üretici güçlerin, yeni üretim
ilişkilerinin, yenisınıf güçlerinin ve ileri bir siyasi
partinin var olmamasıydı. Her köylü devrimi başarısızlığa uğradı ve köylülük
değişmez birşekilde toprak ağaları ve soylular tarafından ya devrim sırasında
ya da sonra hanedanın değişmesini sağlamak için bir araç olarak kullanıldı; bu
yüzden her büyük devrimci köylü mücadelesinden sonra bazı toplumsal ilerlemeler
olduysa da feodal iktisadi ilişkiler ve siyasi sistem esas olarak aynı kaldı.
Farklı türden bir değişme ancak son yüzyılda meydana
gelmiştir.”(7) Köylülük, evrensel olarak alternatif sınıf olmadıkları için tek
başına ve kendi önderliklerinde tarihsel olarak devrim yapacak sınıf değildir.
Nitekim tarihsel olarak devrimlere bakıldığında köylülüğün önderliğinde yıkılan ve yerine başka düzenin inşa olduğu
devrim yoktur. Sömürülen ve ezilen köylüler, devrime önderlik eden
burjuvazinin ve proletaryanın önderliğindeki devrimlerde yer almışlardır. Ama önder sınıf olarak değil,
devrime önderlik eden burjuvazinin ve daha sonraları proletaryanın
önderliğindeki demokratik burjuva devrimlerinde müttefik güç olarak yer
almışlardır.
Devrim sonrasında -toprak ağası ve zengin köylüler dışında yoksul
ve küçük üretici konumundaki köylüler işçi sınıfına dönüşmüşlerdir. Elbette ki,
feodalizm ve kapitalizmin dönemlerinde tüm ülkelerde bağımsız köylü isyanları
ve başkaldırıları olmuştur. Bazı isyanlar bastırılmış, bazı isyanlar sonucu
belli haklar elde etmişlerdir. Ancak hiçbir köylü ayaklanması ile mevcut sistemin
alt yapısı ve üst yapısıyla alt edilip, yerine yeni bir sistemin inşa edilmesi
mümkün olmamıştır.
Ancak köylü ayaklanmaları bastırılsa da Çin halkının 19.
yüzyılın ikinci yarısından itibaren ayaklanmaları giderek artar. Bu
ayaklanmalar sömürülen köylü yığınlarının haklı ve meşru başkaldırılarıdır.
Giderek bu ayaklanmalar, tarih sahnesine çıkan ulusal burjuvazinin, aydınların
ve proleter sınıf ve halk katmanlarının yer aldığı ayaklanmaları beraberinde
getirir.
Çünkü
artık emperyalizmin sömürüsü beraberinde bu sınıfları oluşturmuş ve Çin’i yeni
bir tarih sürecine sokmuştur. Bu süreç beraberinde yeni saflaşmalar oluşturur.
Bu saflaşmanın kriterini Çin’i sömüren, bağımlı kılan ve kendi hegemonyasına
alan emperyalizm karşısındaki tutum oluşturmuştur. Düzenin en
gericisınıfı olan büyük toprak ağaları, tefeci-tüccar kesimler,
emperyalistlerin ilk dayanağını oluştururlar. Burjuvazinin bir kısmı da
palazlanır ve emperyalistlerin yörüngesinde hareket eden komprador burjuvaziye
dönüşür.
Bu gerici sınıflar, karakterleri gereği emperyalizmin
güdümünde halkın çoğunluğuna karşı ittifak oluştururlar. Emperyalizme ve gerici
sınıflara karşı bağımsız hareket eden ulusal burjuvazi de vardır.
(7) Mao, Seçme
Eserler 2, s. 296, Eriş Yayınları
Ulusal burjuvazinin sağ kanadı giderek gerici mevzilere
kayarken,sol kanadı emperyalizmin sömürüsünden ve feodalizmin varlığından
olumsuz etkilenmektedir. Dışarıdan ihraç edilen komprador kapitalizm
beraberinde Çin proletaryasını da oluşturur. Proletarya yeni bir sınıf olmasına
rağmen hızla gelişen en ileri sınıftır. Geçmiş dönemin köylülüğü ile küçük
burjuvazi de sömürülen ve ezilen sınıflar katmanına giren diğer muhalif
sınıflardır. Devrim ve karşı-devrim saflaşması ezen ve ezilen sınıfları karşı
karşıya getirir.
Ezilen sınıfların ittifakında önceleri öne çıkan ulusal
burjuvazi olmuştur. Dr. Sun Yat Sen önderliğindeki ulusal burjuvazinin
Guomindang Partisi 1911 yılının Ekim ayında işçilerin, köylülerin, küçük
burjuvazinin desteğiyle başlattığı ayaklanma sonucu Çin Hanedanı’nın istibdat
rejimini yıkar.
Vuçang’da
başlayan ayaklanma, Çin’in diğer eyaletlerine de yayılır. 1 Ocak 1912 tarihinde
Nancing’de Çin Cumhuriyeti Hükümeti kurulur. Sun Yat Sen geçici Başkan
seçilir. “Emperyalist baskının bir kurbanı olan Çin burjuvazisi de bir zamanlar
1911 Devrimi gibi devrimci mücadelelere önderlik etti ya da başrollerden birini
oynadı.”(8) Ancak Çin ulusal burjuvazisi, uzlaşmacı yapısı sonucu devrimin
devamını getiremez. Ve devrim yenilgiye uğrar. Çin Hanedanı’nı devirir ama ulusal
burjuvazinin önderliğindeki devrim tamamlanmaz. Köylü sorununa çözüm getiremez.
Bunun sonucu emperyalizmi ve feodal güçlerin baskısını alt
edemediği için iktidar Kuzeyli savaş ağası Yuan Şikay’ın eline geçer. Sömürü
sistemi ve katmerli baskı ve tahakküm varlığını devam ettirir. Çin tarihine
damga vuran hareketlerden biri 4 Mayıs Hareketi’dir. Bu hareket 1911
Hareketi’nden daha ileri bir harekettir. Emperyalizme ve feodalizme karşı
tutarlı, aktif ve kararlı bir mücadele yürütülür.
4 Mayıs 1919 tarihinde başlayan bu hareketin olduğu dönem iç
ve dış konjonktür emperyalizmin ve yerli gericiliğin en gerilediği, teşhir
olduğu ve zayıfladığı bir dönemdir. Çünkü Rusya’da 1917 Ekim Devrimi
gerçekleşmiştir. Bu devrim, Çin’i etkilemiştir. Bunun sonucu hareketin başını çeken
aydınlar aktif olarak yer aldıkları harekette anti-emperyalist, anti-feodal
sloganlarla sosyalizme olan inançları ilk kez haykırmışlardır. Emekçi
kitlelerin ve köylülerin sonradan katıldığı hareket giderek Pekin’den diğer
eyaletlere yayılır.
4 Mayıs
Hareketi Mao’nun gözlemiyle “Rus Devrimi’nden ve Lenin’in çağrısından
doğmuştur.” “4 Mayıs Hareketi, dünya devriminin, Rusya devriminin ve
Lenin’in çağrısı (8) sonucunda meydana geldi.
Mao,
Seçme Eserler 2, s. 304, Eriş Yayınları
4 Mayıs Hareketi o günün dünya proletarya devriminin bir
parçasıydı. O sırada, Komünist Partisi henüz kurulmamış olduğu halde Rusya
Devrimini benimseyen ve komünist ideolojinin temel ilkelerini bilen çok sayıda
aydın vardı. Başlangıçta, 4 Mayıs Hareketi, halkın üç kesiminin, yani komünist
aydınların, devrimci küçük burjuva aydınlarının ve burjuva aydınlarının (bu
sonuncusu hareketin sağ kanadını oluşturuyordu) cephesinin devrimci
hareketiydi.
Hareketin eksikliği, aydınlarla sınırlı kalması ve işçilerle
köylülerin harekete katılmamasıydı. Ama 4 Mayıs Hareketi 3 Haziran Hareketi’ne
dönüştüğünde, yalnızca aydınların değil, proletaryanın, küçük burjuvazinin ve
burjuvazinin de katıldığı hareket ülke çapında devrimci bir hareket haline
geldi.
4 Mayıs Hareketi sonucunda doğan
kültür devrimi, feodal kültüre karşı uzlaşmaz bir muhalefet yürüttü; Çin
tarihinin başlangıcından bu yana hiçbir zaman böylesine büyük ve köklü bir
kültür devrimi olmamıştı.”(9) Tüm bu gelişmeler Çin’i tarihsel olarak yeni bir
sürece sokar. Bu süreç Çin
tarihinde ilk kez komünist partisinin oluştuğu dönemi beraberinde getirir.
Zaten sınıf çelişkilerinin giderek keskinleşmesi, emperyalizmin ekonomik ve
siyasi tahakkümünün de uç boyutlara tırmanması, komünist partisinin oluşmasının
objektif koşullarını oluşturuyordu.
Bununla beraber dışta
1917 Ekim Devrimi ile içte 1919’daki 4 Mayıs Hareketi, komünist partisinin
oluşmasının subjektif koşullarını oluşturur. Sosyalizme olan sempati bu hatta
örgütlenmeyi zorunlu kılar. Bunun sonucu 1921’de ÇKP kurulur.
Komünizme sempati duyan aydınlar ve sınıf bilinçli
proleterler ve emekçilerin saflarında yer aldığı komünist partisi böylece sınıf
mücadelesinde ve gerici Çin Devleti’ne karşı mücadelede yer alır. Bunun sonucu
olarak Çin’de artık öncü güç burjuvazi değil, proletarya olur. Burjuvazinin
tarihsel olarak gericileşmesi demokratik devrime önderlik rolünü proletaryaya
devrediyordu.
Her ne kadar Çin’de ulusal burjuvazi olmasına karşın,
burjuvazinin esas kesiti tekelci ve komprador karakter alarak devrimin önünde
engel teşkil etmiştir. Bunun sonucu artık devrimin öncü müfrezesini sınıf
bilinçli proletarya ve komünist partisi oluşturmuştur.
Çin’de
demokratik devrim olmadığından sosyalist devrimden evvel tarihsel olarak
burjuvazinin yapması gereken burjuva demokratik devrim ÇKP’nin gündemindeydi.
Sosyalist devrim demokratik devrimin yerine getirilmesiyle gündeme gelecekti.
Bu gerçeği Mao daha o zamanlar görüyor ve ÇKP’nin önüne bu asgari programı
koyuyordu:
(9) Mao, Seçme Eserler 2, s. 363,
Eriş Yayınları
“Üçüncü Enternasyonal’in Çin konusundaki kararı ile tam bir
görüş birliği halindeyiz. Hiç kuşkusuz Çin, hala burjuva demokratik devrimi
aşamasındadır. Çin’de tam bir demokratik devrim programı, tam bir ulusal
kurtuluşa ulaşmak için dışta emperyalizmin boyunduruğundan kurtulmayı, içerde
ise kentlerde komprador sınıfın iktidar ve etkisinin yokedilmesini, köylerde
feodal ilişkilere son vermek için tarımsal reformun tamamlanmasını ve savaş
ağaları hükümetinin devrilmesini kapsar.
Sosyalizme geçmek
için gerçek temelleri atmadan önce böyle bir demokratik devrimden geçmemiz
gerekir.”(10) Böylece Çin’de burjuva demokratik devrimi örgütleyecek ve
önderlik edecek parti, demokratik devrim programını önüne koyar ve o doğrultuda
hat izler.
ÇKP böylesi bir ihtiyacın ürünü olarak Sovyet Devrimi ve 4 Mayıs Hareketi sonucu oluşur ve Çin Devrimi’nde yerini alır……
Devam edecek...............
1924-1927 İç Savaşı ve ÇKP Guomindang Cephesi ÇKP’nin
üstlendiği demokratik devrim, artık eski tarz değil yeni demokratik devrimdir. Gericileşen
burjuvazinin artık devrime önderlik eden sınıf olmaktan çıkıp, devrime engel
teşkil etmesi devrimin öncü müfrezesini değiştirmiştir. Devrimin anti-feodal
muhtevası, özü, rolü devam etmesine karşın devrime önderlik eden sınıf ve parti
değişir, devrimin hedefini oluşturan toprak ağaları, tefeci-tüccar sermayesi
sınıflarına emperyalist ve komprador burjuvazi sınıfları da dahil olurlar.
Bu minvalde devrime önderlik eden ÇKP, ML’in evrensel
ilkelerini, Çin’in öznel durumu ve somut pratiğiyle birleştirir. Bunun sonucu
anti-feodal, anti-emperyalist örgütlenmeye ve mücadeleye gidilir. Gerici
sınıflara ve devlete karşı sömürülen, ezilen ve baskı ve tahakküm altında
tutulan halk katmanları devrim saflarına çekilir. Bu misyonu üstlenen ÇKP, beraberinde ulusal burjuvazinin
sol kanadı ve partisi Guomindang ile de ittifak oluşturma kararı alır.
Ve bu doğrultuda adım atılır ve ulusal burjuvaziyle birlikte
diğer halk güçlerinin de içinde yer aldığı cephe oluşturulur. “1924’te Dr. Sun
Yatsen, Çin Komünist Partisi’nin önerilerini kabul ederek, Komünistlerin de
katıldığı Guomindang Birinci Milli Kongresi’ni topladı: Rusya ile ittifakı,
Komünist Partisiyle işbirliğini ve köylülerle işçilere yardımı öngören Üç Büyük
Siyaseti benimsedi.
Vampoa Askeri
Akademisi’ni açtı ve Guomindang, Komünist Partisi ve halkın bütün kesimlerinin
milli birleşik cephesini kurdu. Bunun sonunda, Kvangtung Eyaleti’ndeki gerici
güçler 1924-1925’te yok edildi, muzaffer Kuzey Seferi 1926-1927 boyunca
sürdürüldü. Yangze ve Sarı Irmak boyunca birçok bölge zaptedildi.
Partizan/110 (10) Mao, Askeri Yazılar, s. 54,
Sol Yayınları
Kuzeydeki savaş ağası
hükümeti yenilgiye uğratıldı ve halkın kurtuluş mücadelesi o güne kadar Çin
tarihinde görülmemiş bir ölçüde yayıldı.”(11) Görüldüğü gibi ÇKP Guomindang’a yaptığı
teklifle cephe kurar. Bu cephe, ulusal burjuvaziyle birlikte köylüleri ve
işçileri de içine alır. Çin’de
ilk kez oluşturulan cephe tüm halk güçlerinin saflarında yer aldığı cephedir.
Bu cephe içinde yer
alan sınıfların ortak çıkarları üzerine oluşturulmuştur. Böylece emperyalizm ve
uşaklarının katmerli baskısı altındaki sınıflar bir araya gelerek birlikte
mücadele verirler.
Onları
birleştiren ve aynı mevzide mücadeleye sevk eden anti-emperyalist, anti-feodal
güzergâh olmuştur. Komünist partinin öneri ve öncülüğünde oluşturulan
bu cephenin siyasi temelini Üç Halk İlkesi, Üç Büyük Siyaset oluşturur. 17
Ekim Devrimi’nden ve ÇKP’nin kuruluşundan evvel Guomindang’ın gündeme getirdiği
Üç Halk İlkesi, eski sürece tekabül ediyordu. Daha Ekim Devrimi’nin yapılmadığı
ve Çin özgülünde Komünist Partisi’nin oluşmadığı süreçte, Sun Yat Sen
önderliğindeki Guomindang tarafından belirlenen bu eski Üç Halk İlkesi’ni
“Milliyetçilik, Demokrasi ve Halkın Refahı” hedefleri oluşturuyordu.
1908 Yuan
Ayaklanmasısonrası oluşturulan eski dönemin Üç Halk İlkesi, o günün koşullarına
uygun düşen doğrudan burjuvazinin önderliğindeki demokratik devrimin ilerici
hedeflerini içeriyordu. Dolayısıyla “Eski Üç Halk İlkesi eski dönemde devrimci
idi ve bu dönemin tarihi özelliklerini yansıtıyordu.”(12)
Ancak 1917’de Ekim Devrimi’nin olması, 1 Temmuz 1921’de
ÇKP’nin kuruluşu ve halkın birleşik cephesi koşullarının oluşmasıyla beraber,
1924 tarihinde yeni kategoriye dahil Üç Halk İlkesi gündeme gelmiştir. Bu
gerçek görülmeli, eskiden doğru olan ama bu koşullarla beraber içeriği değişen
ve eskinin yerini alan yeni Üç Halk İlkesi görülmeli ve pratiğe uygulanmalıydı.
Nitekim Sun Yat Sen, bu gerçeği görmüş, Guomindang’ın 1.
Kongresi’nde eskinin yerine yeni koşulların Üç Halk İlkesi’ni gündeme getirmiştir.
Mao da bu değişikliği tasvip etmiştir: “Bildiri, Üç Halk İlkesi’nin tarihindeki
iki dönemi ayırt eder. Üç Halk İlkesi, bildiriden önce, eski sınıflamaya aitti;
yarı-sömürge bir ülkede eski burjuva demokratik devrimin Üç Halk İlkesi, eski
demokrasinin Üç Halk İlkesi, eski Üç Halk İlkesi’ydi. Bildiriden sonra ise Üç
Halk İlkesi yeni bir sınıflamaya girdi, yarı-sömürge bir ülkede yeni burjuva
demokratik devrimin Üç Halk İlkesi, Yeni Demokrasi’nin Üç Halk İlkesi, yeni Üç
Halk İlkesi haline geldi. Yeni dönemin devrimci Üç Halk İlkesi sadece ve sadece
bunlardır.
Partizan/111
(11) Mao, Seçme Eserler 3, s. 265, Kaynak Yayınları (12) Mao, Seçme Eserler 2,
s. 357, Eriş Yayınları
Yeni dönemin devrimci Üç Halk İlkesi, yeni ya da gerçek Üç
Halk İlkesi, Rusya’yla ittifak, Komünist Partisiyle işbirliği ve köylülere ve
işçilere yardım şeklindeki Üç Büyük Siyaseti kapsar. Bu Üç Büyük Siyasetten
herhangi birinin olmaması halinde Üç Halk İlkesi yeni dönemde ya sahte ya da
eksik olur.”(13) Mao’nun
birçok yerde belirttiği gibi Üç Halk İlkesi, ÇKP ile beraber Sun Yat Sen
önderliğindeki Çin milli burjuvazisinin esasta ortak hedeflerini oluşturur. Ama
bu hedef, Çin ulusal burjuvazisinin azami programıdır, ÇKP’nin ise asgari
programıdır. Çin’de o dönem gündemde olan demokratik devrimin programıdır. ÇKP
elbette ki bu asgari programla yetinmeyip, azami programı da önüne koyarak
kesintisiz devrimle sosyalizmin inşasını da üstlenecektir.
Ancak sosyalizmin inşasından evvel o süreç ÇKP’nin önüne demokratik
devrim aşamasını koymuştur ve mücadele o minvalde verilecektir. O tarihsel
süreç feodalizmin tasfiyesi, emperyalizmin kovulması ve komprador kapitalizmin
tasfiyesi görevi demokratik devrimin asli hedefini oluşturmuştur.
Üç Halk İlkesi bunu içermektedir. Mao, Üç Halk İlkesi
mücadelesinin, ÇKP’nin asgari programını içerdiğini ve demokratik devrimin esas
görevinin olduğunu müteakip defalar belirtmiştir: “Ancak bu Üç Halk İlkesi,
özünde daha önceki, eski Üç Halk İlkesi’nden farklı olarak, bir Yeni Demokrasi
programıdır. Kuşkusuz bunlar ‘Çin’in bugün ihtiyaç duyduğu şeyler’dir ve yine
kuşkusuz ‘Partimiz, onların tam olarak gerçekleştirilmesi için savaşmaya
hazırdır’. Biz Çin Komünistlerine göre, Partimizin asgari programı için
mücadele ile Dr. Sun’un devrimci ya da yeni Üç Halk İlkesi için mücadele, (her
bakımdan olmasa bile) temelde tek ve aynı şeydir. Bu nedenle Çin Komünistleri
geçmişte ve bugün olduğu gibi gelecekte de devrimci Üç Halk İlkesi’nin en içten
ve en titiz uygulayıcıları olacaklardır.”(14)
1924-1927 İç Savaş başlar. İlk başlarda emperyalistlerin
desteğindeki büyük toprak ağalarına karşı verilen mücadelede büyük başarılar
elde edilir. ÇKP-Guomindang ittifakına dayalı köylüler, işçiler mücadeleye
seferber edilir ve İngiliz emperyalistleriyle işbirliği yapan Kanton
bölgesindeki gerici toprak ağaları ve kompradorların askeri gücü “Tüccar Kıtası” yenilgiye
uğratılır.
Ardından Kanton’dan çıkan devrimci ordu, yaptığı Doğu
Seferi’nde bölgenin köylüleriyle birlikte bölgenin savaş ağasını da yenilgiye
uğratır. Daha sonra Kanton’a tekrar dönen halkın birleşik cephesi, bölgedeki
diğer karşı-devrim güçlerini, savaş ağalarını yok eder. Bu mücadele,
emperyalizmin uşakları feodal güçlere ve komprador burjuvaziye karşı verilir ve
onlara karşı darbe vurur.
Ancak bu başarının devamı gelmez.
Partizan/112
(13) Mao, Seçme Eserler 2, s. 353, Eriş Yayınları (14) Mao, Seçme Eserler 3, s.
292, Kaynak Yayınları
Guomindang’ın önderi Sun Yat Sen’in savaş döneminde ölümü
üzerine, Guomindang önderliği ulusal burjuvazinin gerici kliğinin ve
kompradorlaşan burjuvazinin temsilcisi olan Çan Kay Şek’e geçer ve gerici klik
devrime ihanet eder.
Guomindang artık karşı-devrim saflarında yer alır ve Sun-Yat Sen döneminde
oluşturulan ulusal cephe bozulur.
Bir dönemler proletarya, köylüler ve küçük burjuvazi ile
aynı cephede yer alan ulusal burjuvazinin örgütsel yapısı düşman olurlar. Bu
durum birbirlerine karşı yeni saflaşma ve çatışmayı beraberinde getirir. Bunun
sonucu emperyalizmin güdümünde yer alan Çan Kay Şek ve diğer gerici klikler,
Çin halkına karşı saldırıya geçerler. Artık Goumindang, karşı-devrim hattında
yer almıştır. Mao’nun deyimiyle, burjuva demokratik devrim yarı yoldayken,
Guomindang şehirlerde komprador burjuvazinin ve köylük bölgelerde savaş
ağalarının partisi haline gelmiş ve karşı devrim yoluna girmiştir. “Çin’in
ivedilikle bir burjuva-demokratik devrimine ihtiyacı vardır ve bu devrim yalnız
proletarya önderliğinde tamamlanabilir. Proletarya, Guangdung’dan başlayarak
Yangze ırmağına doğru yayılan 1926-1927 devrimine sağlam bir biçimde önderlik edemediği
için, komprador ve toprak ağası sınıfları önderliği ele geçirdiler ve devrimin
yerini karşı-devrim aldı.
Böylece burjuva-demokratik devrim geçici bir yenilgiye
uğradı. Bu yenilgi, Çin proletaryası ve köylülüğü için de aynı zamanda Çin
burjuvazisi için de (ama komprador ve toprak ağası sınıfları için değil) ağır
bir darbeydi.”(15) Mao bu dönemi değerlendirirken geçici yenilgiden bahseder.
Bunun sonucu burjuva demokratik
devrim hedefine ulaşamaz ve kesintiye uğrar.
Kazanılan mevziler yitirilir ve halkın oluşturduğu cephe de
dağıtılır. Guomindang’ın gerici kliğinin ihaneti yenilgiye ve halk güçlerinin
oluşturduğu ittifakı yitirmelerine neden olur. Yenilginin bir diğer nedeni de
ÇKP’nin iç yapısındaki durumdur. ÇKP içinden çıkan tasfiyeci, Troçkist ve karşı
devrime meyillenen kliğin giderek önderliği ele geçirmesidir. 1927 yılında
Guomindang’ın karşı-devrim saflarında yer almasıyla beraber, aynı tarihlerde
ÇKP önderliğinin de devrim mücadelesinde teslimiyetçi bir hatta girmesi
yenilginin diğer nedenini oluşturur.
Guomindang’ın devrime ihanetinin yanında, önderliğin de
rolünü ve oynaması gereken misyonu yerine getiremeyişi alınan yenilginin
subjektif nedenini oluşturmuştur. Mao yoldaş bunu açıkça vurgular:
Partizan/113
(15) Mao, Seçme Eserler 1, s. 62, Eriş Yayınları
“Ne var ki, bu
devrim yenilgiyle sonuçlandı, çünkü 1927’de, o zamanlar bizim müttefikimiz olan
Guomindang’taki gerici klik devrime ihanet etti, çünkü o zamanlar emperyalizm
ve gerici Guomindang kliğinin birleşik kuvvetleri çok güçlüydü ve özellikle
Partimizde, Cen Dusiu’nun temsil ettiği sağcı ideoloji bu devrimin bitim
döneminde (altı ay kadar) Komünist Enternasyonal’in ve Stalin yoldaşın birçok
akıllıca direktifini reddeden, Mao Zedung yoldaş ve öbür yoldaşların doğru
görüşlerini reddeden teslimiyetçi bir politikaya dönüştü ve Parti’nin yönetici
organına hakim oldu; (abç) bunun sonucu olarak, Guomindang devrime ihanet edip,
halka birden saldırdığında, Parti ve halk etkili bir direnme hareketi
örgütleyemedi.”(abç) (16)
Cen
Dusiu’nun önderliğindeki bir avuç Troçkist kırmasının yer aldığı
yönetici organ, Guomindang’a karşı teslimiyetçi tavır aldı. Son altı ayda Parti
ve halk devrimci kulvardan kopuk teslimiyetçi bir hatta sokulmak istendi.
Önderliği ele geçiren sağcı ve teslimiyetçi klik ÇKP’nin önüne koyduğu
demokratik devrime karşı çıktı. Toprak Devrimi reddedildi. Ayrıca “sosyalist
devrimin yapılması için gelecek günlerin beklenmesi” ve “Milli Meclisİçin”
sloganıyla devrimci hareketin yok edilmesini savundular.
Mao ve komünist yoldaşları, devrime ihanet eden,
teslimiyetçi Cen Dusiu güruhuna karşı aktif ideolojik-örgütsel tavır
takındılar. Onların uzlaşmacı, teslimiyetçi, tasfiyeci ve partiye karşı hizip
oluşturan pratiklerine karşı, parti ilkeleri doğrultusunda alınan tavırla
partiden ihraç edildiler. Sonradan karşı-devrime yönelen Cen Dusiu kliğine
karşı alınan kararlı tavırla partinin
önü açıldı.
Elbette ki ÇKP, bu dönemi değerlendirdi. ÇKP Merkez
Komitesi, 7 Ağustos 1927’de yaptığı olağanüstü toplantı sonucu sağ oportünizme
tekabül eden hata ve zaafları belirleyerek mahkum etme ve partiyi daha ileriye
taşıma kararı alındı. Ve bu doğrultuda hareket edildi. Bunun sonucu, önderliğin
rolü ve önemi daha iyi kavrandı. Çünkü önderliğin sapması partiyi olumsuz
etkilemiş, demokratik devrim hattından belli kopukluklar içerisine girilmişti.
Silahlı mücadelenin önemi 1926’daki Kuzey Seferi’ne katılana kadar yeterince
kavranamamış ve demokratik devrimin askeri stratejisi doğrultusunda gereken
pratik hat izlenmemiştir.
Bunun sonucu askeri örgütlenme, askeri strateji ve taktikler
öne çıkarılamamıştır. Kitle örgütlenmesi askeri örgütlenmeden kopuk olmuştur.
Guomindang gerici saflarda yer aldığında kitle hareketi çökmüştür. Silahlı
mücadelenin önemi ve kesintisiz sürdürülmesi tahlili kendisini bir kez daha
doğrulamıştır.
Partizan/114
(16) Mao, Seçme Eserler 3, s. 208, Kaynak Yayınları
Böylece ÇKP, yanlış ve eksiklerden çıkardığı dersleri,
doğrularıyla birleştirme ve devrimi daha ileriye taşıma kararı almıştır.
Devrimin üç asli görevi olarak bir kez daha parti inşası, ordunun inşası,
halkın cephesi kararı alınmıştır. Bu daha net görülmüştür. Bu mevziler daha
sağlam temeller üzerine oturtulmalıydı. Bu üçlü mevzi, Çin’deki yeni demokratik
devrimin sacayağını oluşturuyordu.
Devam edecek..........
Toprak
Devrimi Savaşı