Lenin ve Leninizm üzerine başta Marksizm’in büyük öğretmenleri Stalin ve Mao olmak üzere birçok komünist önder, aydın ve siyaset bilimci devrimciler tarafından bugüne değin çokça şey söylendi. Söylenmeye de devam edilecek kuşkusuz. Çünkü Lenin, büyük eseri Leninizm ile bugünün sorunlarına ve devrimine kılavuzluk yapmaya devam ediyor. Yani o hâlâ güncel ve güçlü! Dolayısıyla da kaçınılmaz olarak lehte ve aleyhte konuşulmaya ve de tartışılmaya devam edilecek.
Özellikle Stalin ve
Mao’nun, bir bütün olarak bir birini tamamlayan, Lenin’i ve Leninizm’i doğru ve
gerektiği biçimiyle tanımlayan değerlendirmelerinin tekrarı olacak şeylerden
ziyade; Leninizm’i, bir kısım “dost güçlerin”, esasen Stalin eleştiriciliği
üzerinden kurguladıkları “Maoizm ” ve “İlle de Maoizm” teorisinin yaratmış
olduğu sol sübjektif ve sekter “teori kirliliği” ve haksız ithamları
karşısında, doğru tarzda savunup sahiplenmenin, bugün ve gelecek açısından, çok
daha isabetli ve kıymetli olacağını düşünüyorum. Keza bu, aynı zamanda Mao’nun
da çok daha doğru tarzda savunulup sahiplenilebilmesi anlamına gelecektir.
Çünkü “Maoizm” teorisinin başlıca oluşturucularından gerek
Lin Biao ve sonrası süreçte Samir Amin, Bop Avakian, Muzaffer Oruçoğlu gibi öne
çıkan şahıslar ve keza gerekse İbrahim Kaypakkaya ardılı partilerden MKP başta
olmak üzere daha pek çoklarında “Maoizm”, çok bariz bir şekilde Mao’nun Stalin
ile çatıştırılması zemininde kurgulanmış bir teori olduğundan, hem uluslararası
proletaryanın Stalin gibi bir büyük değeri göz ardı etmesi ve hem de “sol” bir
yorumla, Leninizm’in yadsınması ve zayıflatılması sonucunu doğuruyor.
Çünkü Stalin
üzerinden oluşturulan bu karşıt hat, aslında doğrudan Lenin’in proletarya
diktatörlüğü teorisinin, özü itibariyle yadsınması sonucuna vardırmaktadır.
Nitekim bilindiği üzere Mao’nun 1956-1957’lerde ileri sürdüğü, aralarında
sürecin baş çelişmesi olarak ele alınması gereken proletarya ile burjuvazi
çelişmesinin bir tarafını oluşturan burjuvazinin de dahil olduğu “halk diktatörlüğü” anlayışı
ve “halkın bir kesimi diğer bir kesimine diktatörlük uygulayamaz” şeklindeki
yaklaşımıyla, burjuvazi üzerinde diktatörlüğü ön gören Leninist proletarya
diktatörlüğü öğretisini dışta tutan ve keza bu anlayışın bir uzantısı olan
“uzun süreli bir arada yaşama ve karşılıklı denetleme siyaseti” ile de Leninist
sınıf mücadelesi teorisiyle ilkede ters düşen sağ liberal tutumlar sonucu parti
ve devlet iktidarının (SSCB deki revizyonist rüzgarın sağladığı avantajın da
etkisiyle) revizyonist kapitalist yolcuların eline geçmesine ortam hazırlamış
oldu.
“Maoizm” teorisi oluşturucularınca “Maoizm’in doruğu” olarak ilan edilen BPKD’nin bu arka planı özenle es geçile geldi. Oysa tarihi bir olgudur ki bu süreç, Mao’nun bu bariz sağ oportünist hatalarının yol açtığı, iktidarın “yeni burjuvaziye” kaptırılması sürecidir.Mao hatasını kısa sürede fark ederek, o çok meşhur yorumunu yapar:
“Lenin neden burjuvazi üzerinde diktatörlük uygulamaktan söz etmişti?
Bu meseleyi açıklığa kavuşturmak son derece gereklidir.
Bu mesele açıklık kazanmazsa, revizyonizme yol açar.
Bunun bütün ulusa kavratılması
gerekir.” der. Yani bununla, kısa da olsa, tarihin bir kesitinde sınıf
mücadelesini Lenin’in proletarya diktatörlüğü teorisi gereğince sürdürmediğini
kabul ederek, kayda geçirir.
Ve ama böyleyken “Maoizm” teorisinin oluşturucuları, Çin’de
revizyonistlerin parti ve devlet iktidarının ele geçirmelerinin kolay ortamını
oluşturan o sürecin örneğin “yüz çiçek açsın, yüz fikir akımı yarışsın”, “uzun
süreli bir arada yaşama ve karşılıklı denetim”, “burjuvazinin halk saflarında
görülmeye devam edilmesi”, dolayısıyla da “halkın bir kesiminin diğeri üzerinde
diktatörlük uygulamayacağı” ve keza burjuvazinin de dahil edildiği bu “halk kesimleri arasında özdeş çıkarlar
vardır” gibi, âlâsından anti-Leninist yaklaşım ve tutumları dahi, Mao, BPKD
pratiğiyle bunları reddedip Leninizm’e dönmüşken; bunların tamamını da Mao’nun
ML teoriye “nitel katkıları” olarak sunacak kadar, sorunu karikatürize
edebiliyorlar.
Evet, BPKD sürecinde Mao;
“Eğer burjuva ideolojisine
serbestlik tanınırsa, bu kaçınılmaz olarak proletarya diktatörlüğünün içten
yıkılmasına ve Kruşçev gibi burjuva temsilcilerinin ortaya çıkmasına yol açar.”
demişken ve bununla, yüz fikir akımı barış içinde kardeş kardeş yan yana var
olup yarışsın anlayış ve tutumunu mahkûm ederken; birilerinin de Mao’ya rağmen
bu anlayışı Mao’nun ML teoriye nitel katkıları olarak sunması, herhalde ki
normal olmasa gerek.
Çünkü bu anlayış çok bariz bir şekilde Leninizm’in
yadsınmasıdır. Çünkü Leninizm her şeyden önce evet, her şeyden önce ve esasen
de proletarya diktatörlüğü teorisidir. Yani Leninizm, “emperyalizm ve proleter
devrimleri çağı” olmaya devam eden günümüz koşullarında da iktidarı ele geçirme
ve proletarya diktatörlüğü sistemi altında devrimi sürdürmenin, bir başka
ifadeyle, sosyalizmi kurmanın ve inşasını tamamlayarak komünizme ulaşmasını
sağlamanın bütünlüklü teorisidir.
Nitekim yukarıda Mao’nun bir dönemi için sağ oportünist yaklaşımlar olarak tanımlanıp sıralanan bu anti-Leninist yaklaşımları, ML teoriye katkı olarak savunup sunanlardan örneğin Praçanda’nın o şanlı devrim yürüyüşünü getirip demirlediği liman ortada.
Keza örneğin MKP’nin 3. Kongre
kararı olarak proletarya diktatörlüğü yerine “ezilenlerin demokrasisi” türü,
sosyalizmdeki uzlaşmaz sınıf karşıtlığı olgusunu ve dolayısıyla da Leninist
sınıf mücadelesi teorisini dışlayan savruluşu, keza Leninist proletarya
diktatörlüğü teorisinin bariz bir şekilde revize edilmesinin ve bir nevi
seçimli parlamenter sistem ifadesi olan, Praçanda eseri şu “21. YY.
Demokrasisi” veya “demokratik sosyalizm” veya
“Komün Cumhuriyeti” gibi anlayışların, Mao’nun BPKD ile aştığı
proletarya diktatörlüğü yerine ikame edilmeye çalışılan “halk diktatörlüğü”
anlayışının birer versiyon ifadeleri olduğu açık değil midir?
Öte yandan “Maoizm” teorisi oluşturma aşkıyla örneğin Samir
Amin: “(…) Köylülük üzerinde, yani halkın çoğunluğu üzerinde bir diktatörlük,
ancak revizyonist despotizmin habercisi olabilir. Maoizm, bu çelişkiyi açıkça
ortaya koyup doğru bir biçimde çözdüğü için Bolşevizm’i aşan tarihsel bir
gelişmeyi temsil eder.” diyerek;
MKP ise, “(…) Günümüzde sadece Marksizm-Leninizm
formülasyonunu savunmakla sınıfsal kurtuluş devrimlerinin gerçekte başarıya
ulaşamayacağı ve oradan da sosyalizm ve nihai hedefimiz olan komünizme
varılamaz. (…)” ya da Leninizm’i, “(…) Leninizm denen olgunun ‘proleter
devrimleri ve emperyalizm çağının’ ilk çeyrek asrının teori ve pratiği olması
gerçekliği (…)” olarak yorumlayıp değerlendirmeleri açıktır ki adına “izm” icat
ettikleri Mao’nun kendisinin de yadsınması anlamına gelir ki bunun ayırdında
bile değiller.
Örneğin Mao, 1958 yılında (ki bu süreç, Mao’nun 8. Kongre
kararlarını revizyonist ilan edip, artık cepheden bayrak açtığı süreçtir.)
yapılmış olan Çengtu Konferası’nda yaptığı konuşmada, SSCB’deki sosyalist inşa
sürecini kendilerininkiyle kıyaslayarak şunları ifade eder: “(…) ülkemizde daha
fazla Leninizm var. Diğer yanda, onlar, Leninizm’in kısmen yok olmasına izin
vermişlerdir. Donuk ve cansızdırlar. (…) Lenin’in nabzı kitlelerle birlikte
atardı, kalbini kitlelere vermişti.”
Mao’nun kendisinde Leninizm olarak tanımlanıp sunulan şeyler
dahi, “Maoizm” teorisi oluşturucularınca, büyük bir maharetle “Maoizm” teorisi
oluşturmanın harcı yapılırken, Leninizm de böylece es geçilebiliyor. Aslında
bir bakıma bu tarz, “Maoizm’i” Leninizm’e aştırmanın ‘makul’ bir yolu olarak
kullanılıyor.
Özetle: Stalin’i “şeytanlaştıran”, Mao’yu Leninizm dışına
çıkaran ve Leninizm’i de “emperyalizm ve proleter devrimleri çağı”nın çeyrek
yy. nın teorisi olarak ekarte eden ve Uluslararası Komünist Hareket saflarında
asılsız nedenlere dayalı gereksiz, çok parçalı bir durumu oluşturan bu sekter,
sol sübjektif teoriye karşı güçlü ve
etkili bir ideolojik mücadelenin
yürütülmemiş olması, açıktır ki günümüz sorunlarının ve devriminin
perspektifi olmaya devam eden Leninizm’in güçlü bir çekim merkezi olabilmesini
ve keza Uluslararası Komünist Hareket’in de etkili bir güç odağı olarak varlık göstermesini de bir şekilde olumsuz etkileyen bir durum olarak
tespit etmek gerekiyor.
Besbelli ki Lenin, ancak ki onu ölümsüzleştiren büyük eseri
Leninizm güçlü bir şekilde sahiplenilip savunularak, yapılan ideolojik saldırı
ve haksız itham ve eleştiriler boşa çıkarılarak, keza gelişme ve değişmelere
uyarlı halde ilerletilerek yaşatılabilir. Aksi takdirde Lenin gerçek anlamda ve
samimi bir benimseme ile sahiplenilip savunuluyor olamayacaktır.
*Yazıdaki alıntılar için Halil Gündoğan’ın “Mao Zedung
Değerlendirmeleri Üzerine” adlı 3 ciltlik kitaplarına bakılabilir.
Merhaba,Halil Gündoğan'ın yazmış olduğu kitapların bir
kısmına aşağıda ki linklerden (PDF formatlı haline) ulaşabilirsiniz. ……..İyi
okumalar...
H.Gündoğan_A. Öcalan'ın Demokratik Cumhuriyeti Kimin
Cumhuriyetidir
https://drive.google.com/file/d/195TlEpd8kSe_HGD3toGmfltLgHEKJHmH/view?usp=sharing
H.Gündoğan_Dersim Dağlarında
https://drive.google.com/file/d/1g-6loNdhjoyS1hqKIff3s1yla_D1MowL/view?usp=sharing
Halil_Gündoğan_Maoizm Üzerine_1.kitap
https://drive.google.com/file/d/1VWqx7Pm6NU_YanA8q-aSxObNJ7wPX27b/view
https://drive.google.com/file/d/1xPpqwO2ajsBuUvyff9XKNy1ZsTa04Vy6/view?usp=sharing
H.Gündoğan_SİYASAL ÖZNELCİLİK ve DOGMATİZM
https://drive.google.com/file/d/1V-whuBfEtRHSSXGQL_U6sgCbDP9CXK9e/view?usp=sharing
H.Gündoğan_"Türkiye" ve Sosyalist Devrim Gerçekliği (MKP III.Kongre
Kararları Üzerinden)
https://drive.google.com/file/d/1B20gg54-_whODK7uruxvOLgW8HRwm2r1/view?usp=sharing