M-L hareket 73’de aldığı darbenin ardından merkezi olarak
çökertildi. İçeride yenilgi sürecinden çıkış sorunlarını ele alıp tartışan diri
ayakta kalmış, poliste ve zindanlarda olumlu sınav vermiş ileri kadrolardan
oluşan bir ve mücadelede kadroları sorgulama-yargılama ve öz-eleştiri süreci
başlatılır.
Bu komite hemen tüm kadrolarla görüşür, onların
düşüncelerini alır ve örgütün yeniden merkezi yapıya kavuşması için yeni bir
Koordinasyon Komitesi (KK) oluşturulur.
Yeni oluşturulan KK'da eski KK üyelerinden
https://egazete.cumhuriyet.com.tr › katalog
10 Oca 1981 — ... Yavuz Çengeloğlu da Erzıncan'da yakalanmıştır. örgütte (Amca) ya da ... Kadır Toğan, Mühendıslık Fakultesi
Dekanlığına Doc Dr Nejat Erk ...
Aslan Kılıç, Muzaffer
Oruçoğlu ile İrfan Çelik ve Hikmet Şenses görev alırlar. Ali Taşyapan ilk zaman
KK’da görev alma önerisini kabul etmez. KK üyelerinden Almanyalı Mehmet( Kadir
) ve Ali Mercan dışarıda olmalarına karşın, merkezi bir devrimci faaliyet
içinde bulunmazlar.
Ali Yavuz Çengeloğlu, 5 Şubat 1942’de Batı Anadolu’nun bir kentinde yaşama gözlerini açtı. 5 Ekim 2002’de aramızdan ayrıldığında 60 yaşındaydı. Henüz çok gençti, komünizm uğruna mücadelede yapacak çok daha işleri vardı. O, bir yoldaş, bir Bolşevik ve bir sıra neferiydi. Alçak gönüllü yapısı ile yoldaşları arasında sevilen biriydi.
O, 1970’li yıllarda devrimci mücadeleye atıldı. Yaşamını
yitirene kadar, savunduğu ideallerine bağlı kaldı. Kimileri gibi akıma kapılıp
devrimci safları terk etmedi. Elbette O’nun da devrimci mücadeleye katılımının
bir gelişim süreci vardı. O, kendisini anlattığı bir yazıda, yaşamının bir
kesitini şöyle anlatıyordu:
“Orta köylülüğün aşağı kesimlerine mensup bir ailede
yetiştim. Ortaokuldan sonra ailem tarafından yükseköğrenim
yaptıramayacaklarından dolayı, meslek sahibi olmam için Sanat Enstitüsü’ne
gönderildim. Okul bittiğinde çalışmak amacıyla bir büyük şehre gittim. Bir
müddet işsiz dolaştıktan sonra kısa süre garsonluk, daha sonra da 1,5 yıldan
fazla –ki ayrı fabrikada– işçilik yaptım. Sonra yine işsiz kaldım. Bu süre
içinde okulda ve çevrede aldığım eğitimden dolayı büyük bir hayal kırıklığına
uğradım. Ben çok “okumuş” bir işçi olarak toplum için çok “değerli” olduğumu
düşünüyordum. Ama hayat bana işlerin öyle olmadığını gösterdi. İlk defa
işsizliğin-yoksulluğun, açlığın ne olduğunu böyle tanıdım.
Bende yoksulluğa karşı gelişen nefret, önce zenginliğe özeni
geliştirdi. 1960’ların ilk yıllarında sınıf mücadelesinin geriliği, benim
hayatı henüz kavrayamamamla birleşti. Ortaya yoksulluktan nefret eden ve
zenginliğe özenen bir ben çıktı.
Askerliğimi Anadolu’nun çok yoksul bir Kürt köyünde öğretmen
olarak yaptım. Burada ilk defa köylülerin toplumdaki yerini öğrendim ve yine
ilk defa bu dönemde köylülere yakınlık ve onlarla birlikte olabilmek için bir
istek duydum. Kendim köylü olmama rağmen daha önce köylülere karşı okulda
aldığım eğitim ve sınıf atlama isteğinden dolayı, bir yakınlık duyamıyordum.
Köylülere karşı duyduğum bu yakınlık popülist ve reformcu
bir temeldeydi. (…)
1960’ların ortalarına yakın, esasta yüksekokullarda okumakta
olan asker arkadaşlarımın etkisiyle “sol”cu oldum. Solculuk modaydı o dönem.
Gerçek anlamda solculuğun, sosyalizmin/komünizmin filan ne olduğunu
bilmiyordum. Hak istemek, adalet istemek, Amerika’ya karşı çıkmak vb. solcu
olmaya yetiyordu.
Askerlik bitince, o dönemde tanınan bir imkânla öğretmenlik
mesleğinde kaldım.”
“Kel”, 1968’e kadar bir Orta Anadolu şehrinde ilkokul
öğretmenliği yaptı. Türkiye Öğretmenler Sendikası’na üye (TÖS) oldu. Daha sonra
1968’de Almanya’ya işçi olarak Münih’e gitti ve BMW’de işçi olarak çalışmaya
başladı.
Münih’te, içinde işçilerle-öğrencilerin birlikte yer aldığı
“Türk Kültür Derneği”ne üye oldu. Türkiye’deki fraksiyon ayrılıkları bu derneğe
de yansımıştı. “Kel”, önce dernek içindeki farklı kutuplaşmaları anlamaya
çalıştı. Dernekte, o dönem İşçi-Köylü Gazetesi’ni satan ve propagandasını yapan
bir grup vardı. Bu grup 1969’da derneğin genel kurulundan sonra dernekten
ayrıldı. “Kel”, ayrılan grubu daha tutarlı bularak bu grupla ilişki kurdu ve
grupla birlikte eğitim çalışması yapmaya başladı. Kısa süre içinde kendini
“Aydınlıkçı”, “İşçi-Köylü” satıcısı olarak buldu. “İşçi-Köylü”nün yurtdışı
örgütünde önemli sorumluluklar üstlendi. Çalışma dışındaki zamanını devrimci
çalışmaya ayırdı.
1972’de “Kel”, yöneticisinden “Türkiye İhtilalci İşçi Köylü
Partisi (TİİKP) üyesi” olduğunu öğrendi. Bu arada İbrahim Kaypakkaya ve
yoldaşları TİİKP revizyonistlerine bir dizi eleştiriler getirerek, TİİKP
merkezinin iflah olmazlığından yola çıkarak ayrılmış ve TKP/ML’yi kurmuşlardır.
Yurtdışı kadroları ve “Kel”in İbrahim ve arkadaşlarının
ayrıldığından haberi yoktur. TİİKP merkezi, kendisini soldan eleştiren
muhalefetin etkisini kırabilmek için kendisi “sol” görüntüye bürünür. “Silahlı
mücadele” kararı aldığını bildirir. Halk savaşı çığırtkanlığı ile kazanılan
kadrolar, bu kararı sevinçle karşılar. Bu çerçevede yurtdışından bir grup kadro
silahlı eğitim görmek için Filistin’e gönderilir. 1972 sonunda Filistin’e
gidenler içinde “Kel” de vardır. Filistin’e gidişte söylenen, eğitim sonrası
ülkeye geçileceğidir. Fakat en başında söylenenlere uygun davranılmaz. Eğitim
görenler, ülkeye gitme beklentisi içerisindeyken gelen bir direktif: “Ülkede
her şey bitti, bu durumda gidilmesi maceracılıktır. Görev eski çalışma alanına
dönmek ve yeniden toparlanmaktır” gerekçesiyle, yurtdışından gidenleri geri
çağırır. “Kel” geri döner. Bu olay “Kel”in TİİKP’e olan güvenin sarsılmasına
yol açar. Artık “merkeze güvenen” verilen her görevi âdeta gözü kapalı ve
coşkuyla yerine getiren değil, sorgulayan bir “Kel” vardır.
Daha sonraki gelişme içinde “Kel” bölgedeki çalışmaya
önderlik etmeye devam eder. Türkiye’de TİİKP’in tüm yöneticilerinin
tutuklanması sonucu yurtdışı merkez hâline gelir. 1974 başlarında bu merkez bir
özeleştiri ortaya koyar. Bu özeleştiri esasında İbrahim Kaypakkaya’nın
görüşleri temelinde hazırlanmış bir özeleştiridir. Ancak TKP/ML’ye olumlu bir
atıfta bulunulmamaktadır. Amaç, bu özeleştiri temelinde TİİKP’den ayrılan bütün
grupları, bu arada THKO ve THKP/C’den de Mao’ya sempati duyanları bir araya toplamaktır.
Bunun için bir yandan yurtdışına çıkarılan kimi devrimci grup temsilcileri ile
birlik görüşmeleri, pazarlıkları yürütülür, diğer yandan Türkiye’ye de
görevliler gönderilir. Fakat evdeki hesap çarşıya uymaz. Hem TİİKP’in merkezi,
hem diğer gruplar, kısa süren bir “oldu oluyor” havasından sonra, böyle bir
birleşmeyi reddeler.
Yurtdışında bu arada yeni gelişmeler olur. TİİKP’in
yurtdışındaki “özeleştiri” merkezi 1974’ün ikinci yarısında hemen tümüyle
tutuklanır. Geri kalan kadrolar bu tutuklama ertesinde maceralı yollarla ilk
kez İbrahim Kaypakkaya’nın yazılarıyla doğrudan tanışırlar.
Bu dönemde oluşturulan geçici yönetimde –bu yönetim hâlâ
TİİKP Yurtdışı Bürosu’dur.– “Kel”de yer alır. Bu geçici yönetim birinci olarak
İbrahim Kaypakkaya’nın ele geçen yazılarını çoğaltıp örgüt içi ve çevresine
dağıtır, bunların tartışılmasını sağlar. Bu arada özeleştiri temelinde
Türkiye’ye görevli gidenlerden gelen, “bu temelde olmuyor” haberi temelinde,
yurtdışında tüm kadrolarla bir konferans örgütler. 1975 yılında yapılan bu
konferansta büyük çoğunluk İbrahim Kaypakkaya’nın görüşlerini doğru bularak onun
kurduğu parti olan TKP/ML’ye katılma kararı alır. Bu kararı doğru bulanlar –ki
“Kel” bunların içinde başı çekenlerden biridir– yurtdışında TKP/ML
sempatizanları olarak örgütlenme kararı alırlar. Bir yönetim seçilir. “Kel” bu
yönetimin içinde yer alır.
Bu arada 1974 affı ile birlikte sol örgütlerin –bu arada
TKP/ML’nin de– hapisteki birçok kadrosu dışarı çıkar. Bunların bir bölümü
1973’ten sonra geri kalan, fakat örgütlü bir faaliyet yürütmeyen taraftarlar ve
kadrolarla yeniden örgütlenmeye yönelirler. Bu yeni örgütlenmede “içerde” kalan
en eski “merkezi” kadrolarca merkez görevi verilenler, işe soyunduklarında
diğer “marksist-leninist” olarak değerlendirdikleri kimi gruplarla birlik adına
TKP/ML’nin çizgisini sorgulamaya başlarlar. Bir bölüm ise İbrahim Kaypakkaya’nın
çizgisi temelinde TKP/ML’yi olduğu gibi savunur. Tartışmalarda merkez ile
bölgeler arasında kopukluk başlar.
“Kel” tam bu ortamda –1976 Mayıs’ında– yurtdışındaki
TİİKP’in esas gövdesinin TKP/ML’ye iltihak kararını TKP/ML adına hareket
edenlere bildirmek için –görevli olarak– ülkeye gelir. Ardından yine görevli
olarak gelen bir yoldaşla birlikte “Kel” gerek TKP/ML merkezi adına
konuşanlarla, gerekse TKP/ML’yi olduğu gibi savunan gruplarla görüşmeler
yürütür. Bu görüşme ve tartışmalar ertesinde yurtdışındaki örgüt merkezi
TKP/ML’yi tasfiye etme konumunda olduğunu tespit ederek, onunla bağları
koparma, merkeze karşı olanlarla TKP/ML’yi yeniden inşa çalışmasına katılma
kararı alır.
“Kel” Türkiye’de yurtdışı bölgesinin temsilcisi olarak
çalışmaya başlar. Bu dönemde TKP/ML çizgisini savunan değişik bölgelerden
temsilcilerin oluşturduğu bir Örgütlenme Komitesi oluşturulur. Bu komite de
“Kel” de yurtdışı temsilcisi olarak yer alır. Komite, birbirinden bağımsız
hareket eden bölge komitelerinin çalışmalarını koordine eder ve TKP/ML’nin
Birinci Konferansı (Kongresini) hazırlar.
Bu kongrenin ideolojik-siyasi hazırlığında yurtdışının
belirleyici önemi ve ağırlığı vardır. “Kel” bu dönemde belirleyici kadrolardan
biridir. Onun 1978 başında TKP/ML’nin seçilmiş delegelerle yapılan ilk
konferansı olan ve partinin yeniden ayakları üzerine dikilmesinde tayin edici
olan konferansın hazırlanmasındaki katkıları büyüktür.
“Kel” Kongrede yedi kişilik Merkez Komitesi’nin asil
üyeliğine seçilir. Merkez Komitesi içindeki iş bölümünde Batı Anadolu Bölge
Komitesi’nde ve Araştırma Komisyonu’nda görev alır. Süreç içinde Doğu Anadolu
Bölge Komitesi’ndeki (DABK) karışıklıklar, kimi geri çekilmeler ertesinde DABK
da çalışmaya başlar.
Birinci Merkez Komitesi içinde Merkez Komitesi’nin yedinci toplantısına dek, ideolojik siyasi konularda egemen olan çizgi, “Kel”in de geliştirilmesine katıldığı ve savunduğu Birinci Konferansın çizgisidir. Sekizinci Merkez Komitesi toplantısında bu çizgiye karşı –o dönemde zindanda bulunan– Fahri Üyeler, bu çizginin AEP’çi, “revizyonist-troçkist kırması” bir çizgi olduğu, parti çizgisine inanmayan bir çizgi olduğu vb. suçlamaları ile bir saldırı başlatırlar.
Bu saldırılar ertesinde Merkez Komitesi’nde ve partide
giderek iki çizgi şekillenir. Bu iki çizgi çatışmasında bir yanda parti
çizgisindeki kimi hata ve eksiklikleri aşarak ilerleme yanlıları, diğer yandan
ise kendilerini parti çizgisine “inananlar” olarak adlandıranlar vardır. “Kel”
bu mücadelede, Birinci Konferansın çizgisini ve yurtdışının görüşlerini savunan
biri olarak, kişisel saldırıların da baş hedeflerinden biri hâline gelir.
İkinci Konferansın hazırlık çalışmaları yürürken 12 Eylül
1980 askeri faşist harekâtı gündeme gelir. Egemen sınıflar bütün devrimci
örgütlere olduğu gibi TKP/ML’ye karşı da geniş operasyonlar düzenler. Bu
operasyonlardan birinde “Kel”, 28 Kasım 1980’de, Erzincan’da polisin karakol
kurduğu bir evde yakalanır.
Yakalandığı sırada kendisi hakkında, onun Merkez
Komitesi’ndeki konumu vb. hakkında polisin elinde oldukça geniş bilgi ve
belgeler vardır. Yoğun işkenceler görür. Bunlara bir ayı aşkın süre direndikten
sonra çözülür. Oldukça kapsamlı bir ifadeyi imzalar. Çözülmesi, polisin daha
önce elde ettiği bilgileri onaylama biçiminde bir çözülmedir. Kendi deyimiyle,
“yalnızlık ve yenilgi psikolojisi ile en geri direnme noktasına” çekilir.
“Polisin bilmediği bilgileri vermeme” düşüncesi bu noktadan itibaren tavrının
belirleyicisi olur.
Daha sonra bu tavrın bir devrimciye yakışmayan bir tavır
olduğu değerlendirmesi yapar.
“Kel” tutsak günlerinde kendini çabuk toparlar. “Sol memenin
altındaki cevahir” kararmamıştır. Hapishanedeki direnişe katılır. Bu arada
imkânları ölçüsünde araştırır. Dışarda konferans ertesinde parti içinde bölünme
yaşanmış, Menşevik-Bolşevik kanatlar birbirinden ayrılmış; 1982’de TKP/ML
(Bolşevik)in kuruluşu ilan edilmiştir. “İçerde” kendi imkânları ile –ki bunlar
oldukça sınırlıdır– Bolşevik görüşleri savunan “Kel”, Menşevikler tarafından
tecrit edilmeye çalışılır! Fakat yer yer dedikodu-karalama biçiminde yürüyen bu
tecrit kampanyası başarıya ulaşamaz. “Kel” amca bulunduğu her ortamda çevrenin
saygınlığını kazanmasını bilir.
“Kel” 1986’de af kapsamında özgürlüğüne kavuşur. Özgürlüğüne
kavuştuktan ve yoldaşlarla yeniden doğrudan temas kurma imkânları oluştuktan
sonra yaptığı ilk iş, yoğun bir okuma ve araştırma olur. Bu süre içinde
Bolşeviklerin aldığı mesafe O’nun için şaşırtıcı ve sevindiricidir. “Kel” o
döneme kadar olan devrimci hayatında marksist bilimin ne kadar önemli olduğunu
ve bu konuda ülkede ne kadar boşluk olduğunu kavramıştır. Bu boşluğun
doldurulmasında legal yayıncılığın önemli olduğu sonucuna varır, bu konuda görev
almayı ister. Özgürlüğüne kavuştuktan sonra Marksizm-Leninizm’in önemli
eserlerini devrimci insanlara ulaştırmanın bir aracı olarak İnter Yayınları’nı
kurar. “Kel”, İnter Yayınları’nın sahibi ve sorumlu yazı işleri müdürü olarak,
marksist-leninist görüşlerin birinci elden devrimci insanlara ulaştırılması
işinde belirleyici önemde bir görevi yürüttü ve ölümüne kadar bu görevi
sürdürdü.
“Kel” 20 yıl önce yaşama gözlerini yumdu. Ama geride
yetiştirdiği onlarca devrimci, komünist kadro yanında, 16 yıllık yayıncılığında
Stalin’in tüm eserlerini, Lenin’in 12 ciltlik seçme eserlerini, bir dizi
Komintern derlemesini ve Kuzey Kürdistan-Türkiye komünist hareketindeki
tartışmalar için mutlak gerekli olan bir dizi marksist-leninist eseri Türkçeye
kazandırdı.
İnter Yayınları, Kuzey Kürdistan-Türkiye’de 100 yıllık
komünist hareketin tarihinde başarılamayan bir işi başardı. Kuzey
Kürdistan-Türkiye komünist ve devrimci hareketinin kalıcı olarak
yararlanabileceği bir Marksizm-Leninizm kitaplığı sundu. Ve bu muazzam iş Ali
Yavuz Çengeloğlu’nun ismiyle ayrılmaz bir biçimde birbirine bağlandı.
20 yıl önce kalleş ölüm “Kel”imizi çekti aldı aramızdan.
“Kel”in geride bıraktığı Marksizm-Leninizm kitaplığından beslenen yeni
devrimciler, komünistler hep O’nu sevgiyle, saygıyla anacaklar.
TKP/ML geleneğinden gelen kimi gruplar ve kişilerde “Kel”in
ölüm yıldönümünde, Ali Yavuz’u anmaya çalışan yazılar yazıyorlar. Bunların Ali
Yavuzu anması sahtedir. Ali Yavuz Bolşevik bir komünisttir. Sağlığında O’nun
Bolşevik görüşlerine saldıranlar, Bolşevik görüşleri savunduğu için
dedikodu-karalama kampanyası yürütenler, savunduğu Bolşevik görüşler bir tarafa
bırakılarak, Ali Yavuz savunulamaz. Bizim için belirleyici olan Ali Yavuz’u
komünistçe sahiplenmek ve savunmaktır. Çünkü Ali Yavuz’un temel niteliği O’nun
bir Bolşevik olmasıdır.
O, komünizm uğruna yürüttüğü mücadelede, örgütlü mücadelenin
çeşitli kademelerinde, en küçük birimden Merkez Komitesi üyeliğine kadar önemli
sorumluluklar üzerlendi. O, sınıfsız, sömürüsüz bir dünya için mücadeleyi
yaşamının merkezine koydu. “Kel”in sömürüsüz bir dünya için yürüttüğü
mücadelesi hep yaşayacak…
Ali Yavuz’u savunmak, onun doğru görüşlerini temel alarak
daha da geliştirmek anlamına gelir. Ali Yavuz’u savunmak, onun kavgasını,
mücadelesini geliştirmektir. Ali Yavuz’u savunmak, O’nun bıraktığı kızıl
bayrağı daha da yükseklere kaldırmaktır. Yeni Dünya İçin Çağrı, bu bakış
açısıyla Ali Yavuz’u savunuyor, savunacak. Ali Yavuz’un Bolşevik özü bugün de
mücadelemizde yaşıyor, yaşayacak!
13.08.2022