31 Mart 2024 tarihinde yapılacak yerel seçimlere fazla zaman
kalmadı. İllerin belediye başkanları, belediye meclis üyeleri ve muhtarların
seçileceği bu yerel seçimler geçen seçimlere kıyasla kitleler nezdinde fazla
ilgi çekmiyor.
Tüm propagandalara rağmen halk geçmişe kıyasla daha aktif
bir seçim atmosferine sokulabilmiş değil.
İktidardaki egemen sınıfların hem yönetimdeki hem
muhalefetteki partilerine karşı, kitlelerin ilgilerinde ve güvenlerinde
hissedilir düzeyde azalma var. Daha bir yıl önce yapılan seçimlerdeki şaibeler,
entrikalar, gizli protokoller ve seçim sonrasında devam eden sistemin katmerli
sorunları, emekçi halkın ruh halinde güvensizlik ve parlamentoya-seçimlere
inançsızlığı artırmış durumda.
Geçmişte yapılan seçimlerin, bu sefer bu denli çaptan
düşmesi ve emekçi yığınların sorunlarına alternatif olmaması gerçekliği,
önümüzdeki yerel seçimler arifesinde ezilen ve sömürülen yığınların
bilinçaltlarında böyle bir ruh hali oluşturmuştur.
Nitekim içinde bulunduğumuz dönem işçilerin, küçük
üreticilerin, köylülerin, memurların, emeklilerin ekonomik ve sosyal durumları,
2023’te yapılan genel seçimlerden ve cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra daha
kötüleşmiş durumdadır. Bunun sonucu Türkiye halkı hissedilir boyutlarda daha
yoksullaştı.
Emekçilerin maaşları rakam olarak “artırıldı”, gerçekte ise
alım gücü düşürüldü. Çünkü enflasyon devamlı düşük gösterildi. Gerçek enflasyon
hep saklı tutuldu, hep gizlendi. Ücretler de düşük gösterilen sanal ve uydurma
enflasyon rakamlarına göre belirlendi.
Bunun sonucu ücretler hızla artan gerçek enflasyonun
gerisinde kaldı. Böylece ücretlerin ve maaşların alım gücü hızla düştü.
Bu da işçilerin ve tüm emekçi kesimlerin ihtiyaçlarından her
geçen gün menedilmesini beraberinde getirdi. Devletin resmi Türkiye İstatistik
Kurumu (TÜİK) 2023’ün enflasyonunu yüzde 64 olarak açıkladı. Buna karşın
Enflasyon Araştırma Grubu (ENAG) ise yıllık enflasyonu yüzde 127 olarak
açıklamıştır. Ücretler resmi kurum TÜİK’in gerçeği yansıtmayan rakamlarının
bile altında belirlenmiş, bu da sömürüyü ve yoksulluğu iyice artırmıştır.
Yoksulluğun bu denli artması sonucu akşamları alışveriş
yapanların ve sokaklardan yiyecek toplayanların sayısı her geçen gün artmıştır.
Geçmişte daha istisna olan bu görüntüler ülkenin pazarlarına, sokaklarına iyice
yayılmıştır. Kısacası ülkemiz halkı ekonomik ve sosyal alanda böylesi fasit bir
daire içine sürüklenmiştir.
Bunun sonucu sayıları hızla artan yoksul ve emekçi
kesimlerle, bir avuç zenginin arasındaki makas günümüzde hayli açılmış
durumdadır. Bu durum, rakamları iktidar lehine revize etmekte sınır tanımayan
TÜİK dahi büyüyen bu uçurumu rakamlarına yansıttı.
TÜİK’in 29 Ocak 2024’te açıkladığı 2023 yılı gelir dağılımı
istatistiklerine göre en yüksek gelir grubunun (nüfusun yüzde 20’si) toplam
gelirden aldığı pay yüzde 49.8; en düşük gelire sahip yüzde 20’nin aldığı pay
ise yüzde 5.9 oldu.
Artan sömürü ve keskinleşen sınıf çelişkileriyle beraber,
faşizmin çok yönlü baskı ve şiddeti de acımasız boyutlara tırmandı.
Artan siyasi baskı ve saldırılar üzerinden halk ve muhalif
kesimler üzerinde kaos ve korku atmosferi yaratılmak istenmektedir. Eğer bir
ülkede baskı ve saldırılar giderek tırmandırılıyorsa, toplum korku ve tehdit
altına alınıyorsa bu durum, o ülkenin egemen sınıfları ve devlet aygıtının,
ezilen ve sömürülenlerin mevcut ve olası tepkilerini ve eyleme dönüştürmelerini
önceden bastırmak, sindirmek ve engellemek içindir.
Tabii ki bu baskı ve şiddetin hedefleri arasında Kürtler,
Aleviler, emekçi kadınlar da vardır. Hakim İslam dini ve şeriat-hilafet kılıcı
Alevilerin üzerinde tehdit unsuru olarak sallandırılmakta, erkek egemen
sistemin tüm argüman ve uygulamaları bizzat devlet eliyle uygulanarak kadın ve
LGBTİ+lara hayat dar edilmeye çalışılmaktadır. AKP-MHP iktidarı ve
ordu-polis-yargı gibi devlet organları Kürtlere, mücadelelerine ve
örgütlenmelerine saldırmak için de herhangi bir “sebep” yaratmaya dahi gerek
duymamaktadır.
Çünkü iktidara boyun eğmeyen varlıkları dahi iktidarları
için bir tehdit olarak görülmektedir. Elbette bu mücadelenin bir parçası olan
HEP’ten DEM Parti’ye kadar tüm siyasi partiler de en rahat ulaşılabilir hedef
olarak iktidarın kara listesinde yer aldı/alıyor.
Kapatılan her partinin yerine kurulan partiler devamlı
baskıya maruz kaldılar, parti yöneticileri, milletvekilleri ve yığınlarca parti
taraftarları tutuklanarak hapishanelere kondular. Nitekim böyle sarmal bir hal
alan bu baskılar sonucu en son oluşturulan DEM Partisidir.
Türkiye yukarıda kısaca değinmeye çalıştığımız koşullarda
yerel seçimlere gidecektir. 31 Mart 2024 tarihinde yapılacak seçim sonucunda
belediye başkanları, büyükşehir belediye başkanları, belediye meclisi üyeleri,
il genel meclisi üyeleri, muhtarlar ve ihtiyar heyetleri belirlenecektir.
Seçim arifesinde Türkiye’nin içinde bulunduğu jeopolitik
dönem ve mevcut konjonktür yukarıda kısaca vurguladığımız gibi sorunların,
çelişkilerin, baskının, zulmün, en üst düzeye vardığı döneme tekabül
etmektedir. Öyle ki çığırından çıkan mevcut yönetim son dönemlerde din ve
şeriatla tehdit kulvarını ve saldırı furyasını daha da artırmış durumdadır.
Nitekim açıktan bu doğrultuda propaganda yapan AKP gerici
tarikat ve cemaatler üzerinden de örgütlenmektedir. Amaç ülkeyi seçime korku ve
kaos atmosferiyle sokmak ve oluşan hengâmede “galip” çıkmaktır.
“Muhalif” düzen partilerinin rolü de kitleleri türlü
vaatlerle kendi manyetik alanlarında ve düzen sınırları içinde tutmaktır.
Kısacası düzen partileri her seçimde yaptıkları iş bölümünü ve oynadıkları
rolleri bu yerel seçimlerde de oynayacaklardır.
Bundan dolayı AKP ve MHP partileriyle beraber, CHP, İYİ
Parti, YRP ve diğer düzen partilerine karşı da tavır alınmalıdır. Oy
verilmemelidir. Bunlar kitleler içinde teşhir edilmeli ve mahkûm edilmelidir.
Mafya ile iç içe geçen, kayyum ve rant düzenini hakim kılan
bu düzen partilerine karşı aktif mücadele edilmelidir. Bu tavır Türkiye’nin en
eski partisi Kemalist CHP ile diğer düzen partilerine karşı da alınmalıdır.
Kısacası tüm düzen partileriyle, haklı ve meşru zeminde duran muhalif güçler
arasında kalın çizgi çizilmelidir.
Bu yerel seçimlerde düzen partilerine karşı tavır almak salt
oy vermekle sınırlı değildir.
Mevcut sistemi, mevcut devletin yaptığı baskı sömürü ve
zulmü teşhir ederek, gerçek kurtuluşun bu gerici düzene karşı demokratik halk
iktidarıyla mümkün olacağı propagandası yapılmalıdır. Seçimler bu
propagandalarla kitlelerle bağ kurmanın aracı olarak kullanılmalıdır.
Ancak seçimlerde bu devrim propagandasına bağlı olarak yerel
seçimlerde kazanılabilecek yerlerde belediye başkanlığı ve alt yerel organların
içinde yer almak da hedeflenmelidir. Türkiye Kürdistanı’nda geçen seçimlerde
kazanan belediye başkanlarının tutuklanarak yerlerine atanan kayyumların
yerine, bu seçimlerde tekrar Kürt halkının ulusal iradesiyle kazanacak yeni
belediye başkanlarına emanet edilecektir. Türkiye Kürdistanı’nda öne çıkacak
sorun elbette ki Kürt ulusal sorunu olacaktır.
Devletin Kürt ulusuna yaptığı ulusal baskı ve seçilen
belediye başkanlarının yerine atanan kayyumlara karşı mücadele esasta DEM Parti
üzerinden yapılacaktır. Ancak bu mücadele ile diğer devrimci ve demokratik
güçlerin de yer aldığı birleşik mücadelenin geliştirilmesi hedeflenecektir. Bu
mücadele ülkenin tüm alanlarında sömürüye ve faşizme karşı yürütülecektir.
https://ozgurgelecek51.net/yerel-secim-duzen-partilerine-oy-yok-aktif-tavir/