BİR DEVRİMİN DEĞERİ UĞRUNA ÖDENEN BEDELLERDEDİR, HER ŞEYE RAĞMEN BİR DEVRİM OLASILIĞI HALEN GÜNCELDİR
Bir coğrafyanın, özellikle de bizim gibi yarı sömürge, yarı feodal bir coğrafyanın sınıf çelişkilerine, Ulusal sorun, inanç ve meshep çelişkileri de eklenmişse, doğrudan sosyalist olabilme ihtimali yok denilemese de çok zor olan o devrimin yolu çok çetrefillidir,o yolda dostan çok düşman vardır, hatta devrimcilere dost görünenlerin çoğu da keskin virajlarda, devrimin karşısına maskeli ya da maskesiz düşman olarak dikilir.
İstanbul'da bir anket yaparak işçi ve esnaf sayısını karşılaştırsak, belki de esnaf sayısı işçi sayısını ikiye katlar. Bu ne demektir?
Bu demektir ki bizde, Köylülüğün farklılaşmasından yalnızca işçi sınıfı değil, küçük burjuvazi, yarı proletarya ve Orta sınıflara kadar bir çok ara sınıf ve tabaka da türemektedir.
Bu durum, yalnızca işçi sınıfının dinamikleriyle bir devrim olasılığını handikaplı hale getirirken, Köylülüğün de çoğunlukla topraksız köylülük değil küçük ve Orta kötlülükten oluşması bir köylü halk savaşı stratejisinin de en önemli handikapıdır.
Buna karşılık, tarihsel olarak bir isyan geleneği olan Kürt milli meselesi etrafında, kendi kaderini tayin hakkı BAĞLAMINDA politize olmuş olan Kürt proletaryası ve Köylülüğü, eğer, rasyonel bir devrim programı etrafında sınıf dinamikleriyle Birleştirilebilirse, özellikle de bugün dünyanın yeni bir emperyalist yeniden paylaşım savaşına sürüklendiği bir siyasal konjonktürde, solun bütün dağınıklığına ve yetersizliğine rağmen bir devrim olasılığı, her şeye rağmen halen günceldir.

Fakat, her keskin virajda, devrimin karşısına maskeli ya da maskesiz düşmanlar olarak çıkan ve esasta, meshep ve ulusal çelişkileri kendine göre eğip bükmeye, kendilerine göre yönlendirip biçimlendirmeye eğilimli olan her iki milliyetten de üst ve Orta sınıflar ve hatta bu sınıflara ideolojik olarak yedeklenmiş olan, yarı proletarya, küçük burjuvazi ve hatta kimi proleter kitleler, böylesi keskin virajlarda, arabanın içinde değil ama etrafında konumlandıkları için devrim arabasının merkez kaç kuvvetiyle dışa doğru savrulmasına neden olup hatta arabayı devirebilirler de...
Ki 12 Mart ve 12 Eylül süreçleri, öncesindeki ve sonrasındaki gelişmelere bu ifade etmeye çalıştığımız olgulara belge niteliğindedir.
Bunun içindir ki Kürt ve Türk halk sınıfları hangi meshepten olurlarsa olsunlar, kendilerinin, tıpkı, bir emperyalist balta ile kesilmiş bir kütükten hiç bir farklarının olmadığını ve o kütüğün ise onun üzerine oturmuş olan ve tıpkı kuluçkaya yatmış bir Anka kuşu gibi o kütüğün her ikisinden yeniden birleşik halk gücü yaratarak faşizmi ve emperyalizmi bu coğrafyadan def edecek tek güç olan komünist öncüye güvenirlerse, bugünkü bütün imkansızlıklar, bir anda bir anti faşist, anti emperyalist ve anti şovenist devrim için güçlü bir imkana dönüşebilir.
Her keskin virajda, bir devrim olasılığının karşısına maskeli ya da maskesiz olarak dikilen insan kılıklı akrepler, yılanlar ve maymunlar bilmelidirler ki tarih, böylelerinin bu insan kılıklı endamını da gün gelir ortadan kaldırır ve onları fiilen devrim karşında ne iseler o halde herkese tanıtır. Eğer, komünist öncü o kesilmiş kütüklerin üstünden bir kez kalkarsa, o küstüklerin üstünde de durabileceği bir mekan bulamaz ise o kütükler, o zaman emperyalizmin sobasında alev alev yanan bir odun yığını olmaktan kurtulamazlar!!...
Şimdi, bugünkü dünya konjonktüründe, Kürt ulusal hareketi de inanç ve kanaat öndeleri de irili ufaklı devrimci önderlikler de sivil toplum örgütleri ve demokratik kitle örgütleriyle birlikte, sendikalar ve bütün toplumsal muhalefet, coğrafyanın devrim süreci yeni bir keskin viraja doğru ilerlerken arabanın içinde mi dışında mı kalacaklarına, yakın bir gelecekte, bir sabah, takır takır değil gümbür gümbür emperyalist bir savaşa uyandıklarında ne yapacaklarına en kısa zamanda karar vermelidirler.
Bugün, emperyalizmi güçlü görenler, onların elindeki silahların ve teknolojinin olanaklarını abartanlar, bu emperyalist bloktaki derin yarılmanın yıkıcı niteliğini fark edemeyenler, bir dünya tekeli Microsoft'un yazılım ve depolama sistemindeki bir arızanın, bankacılık, ulaşım ve enformasyon başta olmak üzere, bütün emperyalist sistemi nasıl dumura uğrattığını, emperyalizmin, bütün ihtişamlı görünümüne rağmen Mao'nun deyimiyle bir kağıttan kaplan olduğunu yeniden hatırlamalıdırlar!!...
ELLERİM BÖYLE BOŞ, BOŞ MU KALACAKTI
Emel Sayın tarafından kitlelere mal edilmiş eski bir şarkı vardır, hani... Elerim böyle boş, boş mu kalacaktı / Gözümde hep böyle yaş, yaş mı olacaktı dizeleriyle devam eden bu şarkı, sanki, bir zamanlar büyük kitleler için bir umut olan solun bugünkü halini önceler gibi değil mi?
Sana demedim... Sen üstüne alma...Sanki sana sitem etmişim gibi bakıyorsun son fotoğraflarından birinde... Yok, ben o lafları da şimdi burada yazdıklarımı da sana değil köy kurnazlığını devrimci siyasetin yerine ikame etmeye çalışan, kendileri, Oğuz Aral'ın Avni tiplemesi gibi siyaseten halen reşit olmadıkları halde ortalıkta "dıgıl dıgıl" diyerek dolaşarak kendilerini birilerinin kucağına almasını, kendilerine hamilik yapmasını uman sözde önderliklere söylüyorum. Sen iyi bir devrimci ve iyi bir insandın Orhan Savaşçı!!...Keşke herkes senin kadar bu coğrafyanın devriminin sorunlarına duyarlı olabilseydi... Bakıyorum da kimilerinin duruşu ne Mahirin, sanki dünya devriminin bütün yükünü omuzlarında hisseder gibi burjuva Mahkemelerilerindeki mağrur duruşuna, ne de senin, bu son fotoğrafındaki gibi solun bugünkü halinin sorumluluğunun en azından bir kısmını da olsa kendi üstüne alan mahçup duruşuna değil de sanki, her şeye muktedir bir Tanrı duruşuna benziyor.
Şimdi, başkalarının bilmem neyi ile konuşanların kendilerinde tanrısal bir şeyler keşfetmesi başka bir şeydir, coğrafyanın ve siyasal konjonkürün komünistlere yüklediği görev ve sorumluluklar ise başka bir şeydir. Bunlardan ilki bir temelsiz siyasal kibir ve kuruntuya, ikincisi ise komünizm davasına inanca karşılık gelir.
Lafım, kendi eli, kolu, kafası ve bacakları olmayan, yılan gibi süründüğü halde kendisini yarı Tanrı ilan eden, hem biyolojik ve hem de sosyal evrimini tamamlamamış olduğu için hamilerinden destek almadan hiç bir şey yapamayan insan görüntülü sürüngenleredir ki böylelerinin de bunların hamiliğini yapanların da en büyük korkusu zaten Mahir Çayan'dı!!...
Bu devlet, Kürt, Ermeni ve alevi meseleleri üzerinden, 12 Mart darbesinden itibaren kendini yeniden üretmiş, hem ideolojik ve hem de yapısal olarak tahkim ederek yenilemiş, özellikle, gerek alevi ve gerekse sunni Türk milliyetinden Köylülüğü ve Köylülüğün halen devam eden farklılaşmasından türeyen proleter, yarı proleter ve küçük burjuvazinin büyük bölümünü ideolojik olarak kendisine yedeklenmiştir.
Kızıldere, Vartinik ve Nurhak sonrası süreç, solu Kürt, Ermeni, Rum ve alevi meseleleri üzerinden sol popülist kimlik siyasetine zorlayan provakasyonlar, sosyal ve örgütsel anarşi, solda örgüt enflasyonuyla karakterize, buna karşılık, Kürt ulusal hareketinin ise önce sosyal emperyalizme, onun iflasından sonra ise Avrupa ve Amerikan emperyalizmine yedeklendiği, böylelikle de Türkiye, Kürdistan ve Orta Doğu coğrafyasında bir toplumsal devrim olasılığının tasfiye edilerek, solun sınıfsal tabanından yalıtılarak toplumsal üst kimlik siyasetine yedeklendiği bir süreçtir.
Bugün, dünya, freni patlamış bir kamyon gibi rampa aşağı, hızla bir yeniden emperyalist paylaşım savaşına doğru hızla giderken solun bu kadar aciz bir durumda olmasının nedeni, ne kendisini Mahirci kabul edenlerin Mahirci, ne de kendisini İbocu kabul edenlerin gerçek anlamda İbocu olmayıp bu iki siyasal kimliğin birbirini tamamladığını, Mahirin anti emperyalist bir geniş tabanlı kitle çizgisi ile ibonunun uzun süreli köylü halk savaşı çizgisinin birbirinden ayrı düşünmeyeceğim halde, bu kimlikleri bir birinin karşısına koyup birbiriyle rekabete tutan ve buradan kendisine siyasal, ideolojik rant devşirmeyi amaçlayan köy kurnazı küçük burjuva önderlikler üzerinden, solun sayısız parçaya bölünerek, herkesin kendine göre Mahirci ya da İbocu geçindiği, ama bu siyasal örgütçüklerden hiç birinin ne Mahirin ne de İbonun tezlerine pratiğe uyalıyabilecek ve ne de bu tezleri birbiriyle ilişkisi içinde birleştirerek yeniden sentez edebilecek bir teorik ve pratik yeterliliği sahip olmadığı bir siyasal atmosferde, sol hareket, Maraş, Çorum provakasyonlarıyla önce 12 Eylül darbesine ezdirilirken, sonrasında ise Sivas provakasyonu ile başlatılan süreçte sol, popülist kimlik siyasetine zorlanmış ve bu sol popülizm, aynı zaman da devletin de kendisini sağ popülizm üzerinden ideolojik ve yapısal olarak yeniden tahkim etmesi ve yenilemesiyle sonuçlanırken, sol, gerçek sınıfsal tabanını devlete kaptırırken, güdük ve dar kimlik siyaseti içinde sıkışıp kalmış, sol popülizm zemininde, sağ popülizm tarafından ezilmiş ve marjinalize olmuştur.
Aynı zamanda, bu sol popülist üst kimlik siyaseti, solun olmazsa olmaz programatik ve ideolojik silahlarından biri olan anti emperyalizmin de en azından söylem ve propaganda olarak sağ popülizme terk edilmesine neden olmuştur.
Ama her şeye rağmen hiç bir umut yok mu?
Solun hayal gücü tükenirse her şeyi tükenir. Ama hayal gücünü pratiğe geçirebilecek, ne yaptığını bilerek yapan bir örgütlülük yoksa, devrim de imkansızdır. Yine de Sovyet devrimine olduğu gibi tarih, bazen, devrime, yetersiz örgütlenme şartlarında dahi olanak tanıyabilir ki bugün de bu konjonktürde, yani, dünyanın, sanki fteni patlamış bir kamyon gibi rampa aşağı hızla bir emperyalist yeniden paylaşım
Savaşına gittiği bir süreçte, solun bütün yetersizliklerine rağmen, en azından Orta Doğu'da Filistin ve Kürt sorununu kalıcı olarak çözebilecek bir Demokratik devrim ve hatta bunun da ötesinde, Anadolu ve Kürdistan coğrafyasında bir sosyalist birleşik devrim olanağı mevcuttur. Bunun için bir tek hamle de yeterlidir.
Kürt ulusal hareketi eğer, Amerika ile yaptığı ve dün mecbur da olduğu ittifakı fesh ederek, Rusya ve müttefikleriyle bir ittifaka yönelirse, Amerika'yı Orta Doğu'dan çıkarmak ve OLASI bir genel savaşı kazanmak için Putin Rusya'sı, bu coğrafyada bir devrime de dünden razıdır. Çünkü, böyle bir devrimin Rusya ve müttefiklerine hiç bir zararı olmayacağı halde, Amerika ve NATO için ise genel bir savaşın daha başlamadan kaybedilmesi anlamına gelir. Emperyalist bir savaş, ancak devrim ya da devrimlerle engellenebilir ya da durdurulabilir. Giderek, daha da güçlü bir olasılık haline gelen böylesi bir emperyalist savaşı durdurabilecek bir devrim ise Bugünkü dünyada, ancak, Orta Doğu, Kürdistan ve Anadolu coğrafyasında gerçekleşmeye diğer coğrafyalardan çok daha elverişli toplumsal, siyasal ve örgütsel olanaklara sahiptir.
Şu anda, Rusya ve müttefiklerine karşı saldırgan pozisyonda olan ABD ve NATO'dur. Rusya ve müttefikleri olan Çin, Kuzey Kore, İran ve diğerleri ise BM Güvenlik Konseyinde, ABD, Birleşik Krallık ve Fransa karşısında Rusya ve Çin 'İn üçe karşı iki gibi alehte durumunu değiştirmek ve BM dışında dünya siyasetine bir alternatif oluşturmak için çeşitli ekonomi politik, siyasal ve askeri hamle arayışındadırlar.
Bugünkü dünya konjonktüründe Afrika' dan Güney Amerika 'ya, Orta Doğu' dan Asya'ya kadar çok geniş bir coğrafyada giderek yükselen yeni bir Anti Amerikan ve Anti NATO siyasetlerle karakterize yeni bir anti emperyalist dalga şekillenmektedir. Sol sosyalist güçlerle birlikte Kürt Ulusal hareketinin bu olgunun bir an önce farkına vararak sol popülist alt kimlik siyasetinden ziyade, anti emperyalist bir siyasete yönelmesi ve bu siyasetin merkezine de ABD ve NATO karşıtı makro bir siyaseti koyması gerekir.
Oysa, bugünkü sol ve Kürt Ulusal hareketi, yerel ölçekli, sol popülist alt kimlik siyaseti içinde, mevcut olanakları yeterince kullanmak ve bir emperyalist Savaş Olasılığından devrim ve devrimler yaratabilme yeteneklerinden yoksun durumdadır.
Kürt ulusal hareketi ise Türkiye gibi eli ABD ve NATO karşısında Kendilerinden çok daha güçlü olan bir ülkeye karşı, yine bir NATO üyesi olan ABD ile dün mecbur olduğu ittifakta, bugün değişen dünya KONJONKTÜRÜnün ortaya çıkardığı yeni olasılık ve olanaklara rağmen ısrar etmekle Orta Doğu ve Kürdistan coğrafyasında hem kendi geleceğini ve hem de bir devrim olasılığını heba etmek ve bu nedenle de Kürt ve Orta Doğu halklarına, emperyalist tahakküm karşısında 21.yüzyılı da kaybettirebilecek bir siyasal öngürüsüzlükten malül bir görüntü vermektedir.
İbrahim Kaypakkaya'nın uzun süreli köylü halk savaşı stratejisi, bu coğrafyadaki Köylülüğün, 1930'ların Çin coğrafyası gibi büyük çoğunlukla topraksız köylülük değil ama ekseriyetle küçük ve Orta köylülük olması ve bu nedenle de toprak talebi etrafında geniş kitlelerin halk savaşına politizasyonunun mümkün olmaması nedeniyle sorunludur. Fakat, İbonun kendisi de bu durumun farkında olmasına rağmen, o, tarihsel olarak güçlü bir isyan geleneği olan Kürt köylülülüğünün kendi kaderini tayin hakkı etrafında her an komünist bir önderlik etrafında politize olabilme ihtimaline güvenerek, 12 Mart darbesine de Kürt coğrafyasından, Vartinik'ten karşılık vermek istemiştir.
Fakat, tarih, Kürt hareketini bir komünist önderlikle değil, küçük burjuva milliyetçi bir önderlikle buluşturunca, İbonun bu umutlarının gerçekleşebilmesi için şimdi başka şeylere ihtiyaç olduğunu fark etmek gerekir ki o siyasal ihtiyaç da çok uzak bir yerde değil, Mahir Çayan'ın anti emperyalizm tabanlı geniş kitleleri politize etmeye yönelik silahlı mücadele çizgisidir.
Dolayısıyla, bu iki çizgi birbiriyle koordine edilerek yeniden sentezlenmeden bu coğrafyanın devrimci dinamiklerinin ne siyaseten ne de örgütsel birliği ve iradesi gerçekleştirilemez. Tarih, bugünün devrimcilerinden bu görevi yerine getirmelerini beklemektedir.
Yirmi yaşında bir gencin, Donal Tramp gibi emperyalist bir yeniden paylaşım savaşının en büyük provakatörlerinden birine karşı silahlı eylemi de dahil olmak üzere, dünya çapında, özellikle Amerikan ve NATO emperyalizminin militarizmine karşı halk kitlelerinde her geçen yükselen öfke ve tepki, böylesi bir savaş olasılığının, aynı zamanda yeni devrimlere de gebe olduğunu ifade etmektedir ki bu bağlamda, bizim solun da Filistin sorununa da tıpkı 68 devrimci kuşağı gibi yeniden duyarlı olmasını ve hatta, bunu, anti emperyalist, anti siyonist eylemlere en kısa sürede pratiğe geçirmesini gerektirmektedir. Çünkü, başka türlü, sanki bir mevta haline getirilmiş olan devrim paradigmasına yeniden hayat verebilmek de Kürt sorununu emperyalist güdümden bağımsızlaştırabilmek de mümkün değildir.
Bir devrimin değeri onun uğruna yaşanan acılar ve ödenen bedellerle ölçülebilir. Boş laflar ve dayanaksız kibir ve kuruntular, dar kafalı küçük hesapların, bir devrim ihtimali karşısında hiç bir değeri yoktur!!...
Komünist öncü bugün güçsüz değil yalnızdır. Komünist öncünün güçü kafa sayısıyla değil nesnel ve öznel çelişkilere hakimiyetiyle ölçülür. Komünist öncü, bugün nesnel çelişkilere hakim olduğu halde öznel çelişkilere hakim değilse, bunun sorumluları, devrimci solu parçalayanlarla, Ulusal hareketle, mezhep çelişkileri ve işçi sınıfı dinamikleri arasında porvakasyonlarla nifak yaratarak bir devrim olasılığını engellemek isteyen yılanlar, akreplerdir!!...
Komünist öncü, tarihten gelir ve tarihe yürür... Hiç bir komünist önder tesadüfen devrim önderi olmamıştır. Komünist önderlik belirli vasıflara sahip olmayı gerektirir. Komünist öncü, hiç bir savaşı kaybetmek için savaşmaz, kazanmak için savaşır. Dün olduğu gibi bugün de komünist öncüye, her şeye rağmen kararlılıkla sürdürdüğü savaşımı kaybettirmez isteyenler farkına varmalıdırlar ki Komünist öncü kaybederse, kendileri daha büyük kaybeder, insanlık 21. Yüzyılı da kaybeder.
Selamlar...