Çakma komünistler!..

Ama sınıflar mücadelesi ve içinde yaşadığımız toplumun
çelişkileri, Kaypakkaya’nın görüşlerini doğrulamaya devam ediyor. Onun
coğrafyamızda komünist bir önder olarak ortaya çıkmasına vesile olan
çelişkilerin varlığı ve sınıf mücadelesi sürdükçe görüşleri de güncelliğini
sürdürüyor.
Kaypakkaya’nın Türk devleti tarafından katledilmesinin
üzerinden yarım asır geçmesine rağmen ileriye sürdüğü tezlerin günümüz
koşullarında halen bir başvuru kaynağı olması, bir yanıyla Kaypakkaya’nın
coğrafyamızda sol ve devrimcilik adına en ileri duruşun temsilcisi olduğunu,
diğer yanıyla da tezlerinde bahsini ettiği toplumsal çelişkilerin
çözülemediğini göstermektedir.
Geçtiğimiz hafta Şeyh Said merkezli yaşanan tartışmalar,
Kaypakkaya’nın, coğrafyamızda devrim ve komünizm mücadelesinde söz söyleyen ve
pratik tutum alanlar açısından nasıl bir ölçü olduğunu bir kez daha
kanıtlamıştır. Amed Belediyesi’ne atanan kayyumun bir bulvara Şeyh Said ismini
vermesi çakma komünistler tarafından “Cumhuriyet’i savunma” adına kınanmış,
açıklamaya tepkiler gelmiş ve ardından Şeyh Said adı üzerinden Kürt ulusuna, bu
ulusun tarihi şahsiyetlerine saldırıya dönüşmüştür. Öyle ki Şeyh Said’i Hitler
faşistiyle karşılaştırıp, Hitler’i yeğ tutan alçaklar bile çıkmıştır.
Diğer yandan BDP döneminde Amed Belediyesi tarafından Şeyh
Said ismi 2011 yılında bir bulvara verildiği için davalar açıldığı da
biliniyor. Bugün mesele, rejimin ve onun emrindeki “bağımsız yargı”nın, Kürt
ulusuna ve onun iradesine yönelik faşist yaklaşımının çarpıcı örneklerinden
birine dönüşmüştür: Halihazırda Kürtler, Şeyh Said ismi nedeniyle
yargılanırken, rejim ise bundan siyasi rant devşirmeye çalışmaktadır. Rejim,
Şeyh Said’i kullanarak seçimler için Hizbulkontra Partisi’ne alan açmaya
çalışmaktadır.
Kendilerine “komünist” adını verenler ise durumdan vazife
çıkarıp, rejimin belediyelere kayyum atamasını protesto edip, ikiyüzlülüğünü
teşhir edeceklerine, kayyum belediyesinin Şeyh Said ismini kullanmasını mesele
yapıp, Kürt halkına saldırmayı marifet sanıyorlar. Şeyh Said’in dini kimliği
öne çıkarılarak Kürt ulusal isyanını “şeriat ve feodal gericiliğin” simgesi
olarak tanımlayarak Kemalist Cumhuriyet’in gerici faşist karakterini gizlemeye
çalışıyorlar. Ve buna da komünistlik diyorlar!
Bu çakma komünist, gerçekte ise sosyal şovenistlerin ısrarla
görmezden geldiği husus; Kürt ulusal hareketinin, ezen ulusun hakim
sınıflarının zulmüne, zorbalığına, imtiyazlarına yönelmiş olmasıdır. Ulusal
baskının kaldırılması, ulus ve milliyetler arasında eşitliğin sağlanması, hakim
ulusun hakim sınıflarının imtiyazlarının kaldırılması, dil üzerindeki yasaklama
ve sınırlamaların son bulması, her alanda ulus ve milliyetler arasında
eşitliğin ve ulusal devlet kurma hakkı eşitliğinin tanınması, bütün bunlar demokratik
ve ilerici taleplerdir. Dolayısıyla gerçek komünistler, bu demokratik içeriği
kayıtsız şartsız desteklerler.
Çakma komünistler ise Türk hakim sınıflarından daha çok Kürt
ulusal hareketine saldırmaktadırlar. Deyim yerindeyse kraldan daha çok kralcı
kesilmektedirler. Kürtlere uygulanan ulusal baskı ve katliamları “gericilikle
mücadele” diyerek olumlayan bu sosyal şovenler, örneğin belediyelere kayyum
atanmasına karşı çıkmayıp, kayyumun Şeyh Said ismini kullanmasını dert
etmektedirler. “Gericiliğe karşı cumhuriyeti savunmak” adı altında Kürt
ulusunun en genel demokratik muhtevasının karşısında yer almakta, Türk şovenistleriyle
aynı safta buluşmaktadırlar.
Bu çakma komünistlerin söz konusu tavrını her daim yapıldığı
gibi “alavere dalavere Kürt Memet nöbete” diyerek görmezden gelsek bile
“Yaşasın Cumhuriyet” diyerek savundukları rejimin niteliği o dönemden günümüze
kadar ortadadır.
Adını gasp ettikleri gerçek Türkiye Komünist Partisi’nin
lideri Mustafa Suphi ve 15’lerin bir komployla katledilmesinden, 1923’te 1
Mayıs bildirisi dağıttıkları için İstanbul Uluslararası İşçi Birliği’nin
kapatılmasına, 1926 yılında Seyrüsefayin Şirketi’nde çalışan işçilerin grevinin
bastırılmasından 1927 Ağustos ayında Fransızlara ait Adana-Nusaybin
demiryolunda çalışan işçilerin grevine saldırılmasına kadar bir dizi pratiğin
sahibi olan cumhuriyeti ilerici ilan etmek ancak ve ancak bu çakma komünistlerin
işi olabilir.
Bir de bu çakma komünistlerin ve bilumum Kemalistlerin çok
sevdikleri ve tekrarlamaktan bıkmadıkları Şeyh Said İsyanı’nın arkasında
“İngiliz parmağı” olduğu iddiasıdır. Bu iddianın doğru olmadığı, dahası
gerçekte “İngilizlerle iş tutanın” dönemin Cumhuriyet iktidarı olduğu açığa
çıkmışken halen bu safsatayı propaganda etmek, tam anlamıyla alçaklıktır.
Bu alçaklığa Kaypakkaya yıllar önce şöyle değinmiştir:
“İngiliz emperyalizminin, Şeyh Sait hareketinde parmağı olduğunu iddia ederek
Türk hükümetinin, Kürt ulusunun kendi kaderini tayin hakkını çiğnemesini, kitle
katliamlarına girişmesini vs. haklı ve ilerici göstermeye çalışanlar, bir kere
daha tekrarlayalım, iflah olmaz Türk şovenistleridir. …Bir milletin kendi
kaderini tayin hakkı, emperyalizme alet oldukları veya olabilecekleri
iddiasıyla kısıtlanamaz veya ortadan kaldırılamaz; böyle bir iddiayla bir milletin
‘ezilmesi ve gadre uğraması’ savunulamaz. Kaldı ki, sözkonusu dönemde bizzat
Türk hükümeti, İngiliz ve Fransız emperyalistleriyle işbirliği halindedir.”
İflah olmaz Türk şovenistleri, benzer tavrı Rojava devrimi
sürecinde de gösterdiler. Kendilerine devrimci ve hatta komünist diyenler,
Rojava’da başta Kürt ulusu olmak üzere bölge halklarının DAİŞ’e ve Türk
gericiliğine karşı mücadelesine kayıtsız kalıp, dahası Rojava’daki mücadeleye
katılan devrimcilere “Ameriga için petrol kuyularına bekçilik yapıyorlar” gibi
alçakça iftiralarla saldırmaktan geri durmadılar.
Bu iflah olmaz Türk şovenistlerinin, Kürt düşmanlığında
somutlanan saldırılarının yanında Türkiye devrimci ve komünistlerinin kahir
ekseriyeti Kürt ulusal özgürlük hareketiyle aynı safta ve ortak düşmana karşı
birleşik devrimci mücadele içindedir. Bu pratik tutum, ezilen ulus ve
milliyetlerin mücadelelerinin demokratik muhtevasını desteklemelerinin doğrudan
sonucudur. Coğrafyamızın gerçek komünist ve devrimcileri, aynı yaklaşımla
Filistin ulusal hareketinin Siyonist İsrail’e karşı haklı ve meşru mücadelesinin
demokratik muhtevasını da desteklemektedirler. Ancak bu destek, bilinçli bir
şekilde “Yahudi karşıtlığı” ve dahası “solun antisemitizmi” olarak propaganda
edilmektedir. Bu tutum çakma komünistlerin Kürt düşmanlığına kan taşımaktadır.
https://ozgurgelecek51.net/deniz-aras-cakma-komunistler/
Yeni Yaşam Gazetesi
20 Aralık 2023