TKP(M-L)’nin kurucu kadroları,Türkiye İhtilalci İşçi Köylü Partisi’nin içinden çıktı. İlk kıpırdanışlar, 15-16 Haziran İşçi Hareketinin bastırılmasından sonra başladı. Kitle hareketlerinin inişe geçtiği, ekonomik dar boğazın aşılamadığı, ordu içindeki darbecilerin ise faaliyetlerine hız verdiği bir dönemde, Partinin İstanbul örgütünden İbrahim Kaypakkaya, Muzaffer Oruçoğlu, Garbis Altınoğlu ve Adil Ovalıoğlu gibi kadrolar, 15-16 Haziranın değerlendirildiği toplantılarda, büyük işçi hareketinin üç temel noktayı açığa çıkardığını savundular.
Bunlar, önem sırasına göre: 1- İşçi hareketi, solun çok büyük bir kesiminin orduya ve devlete dair beslediği hayallere ciddi bir darbe vurmuş, egemen sınıflar arasındaki çelişkileri keskinleştirmiş, devrimin dikkatini, reformcu- restorasyoncu bir eğilimden, devletin parçalanması esasına çekmiştir; 2-işçi hareketi, komünist partisi önderliğindeki bir devrimin, şehirlerde toplu bir ayaklanmayla başarıya ulaşamayacağını göstermiştir; 3-İşçi hareketi, partiye, İllegal çalışmanın önemini ve ana kadrolarını, hiç vakit geçirmeksizin, milli zulmün gemi azıya aldığı Doğu Anadolu başta olmak üzere, çelişkilerin en keskin olduğu kırsal alanlarda seferber etmesi görevini hatırlatmıştır.
Ordunun sol
kanadını, sağ kanat karşısında zayıf duruma düşürerek, bir sol darbe ihtimalini
zayıflatacağı, partiyi şehirlerde yeraltına indirip, iyice tecrit edeceği ve
işçi sınıfından koparacağı endişesiyle, silahlı mücadeleye sıcak bakmayan Parti
yönetimi, işçi hareketinin derslerine dair bu üç noktadan hiçbirisine açıktan
karşı çıkmadı. Sadece kadrolar arasında, Parti yönetiminin, Parti içinde uç
vermeye başlayan sol oportünizmin henüz ciddi bir tehlike olmadığına inandığı
söylentileri yayıldı.
Türk Solu Dergisinin beş kişilik yazı kurulunda yer alan iki
kişiden İbrahim, İşçi Bürosunun, Muzaffer ise Köylü Bürosunun sorumlusu olarak
çalışıyorlardı. İşçi Bürosunun amacı, işçi semtlerinde ve sendikalarda
faaliyette bulunmak, grevleri örgütlemek, işçileri, ileride kurulacak bir sınıf
sendikasına hazırlamak ve partiye kaydetmekti. Köylü Bürosu ise Trakyada,
kooperatifleri ve köylü birliklerini kurmayı, toprak işgalleri, mitingler,
yürüyüşler örgütlemeyi, ileri çıkan köylüleri gerilla grupları şeklinde seferbet
etmeyi görev olarak üstlenmiş, bu amaçla, Bülent Tanör, Yücel Sayman, Halil
Berktay gibi aydınların da içinde yer aldığı propaganda ve inceleme gruplarını
Trakya’ya göndermeye başlamıştı.
Ordu içindeki güç
odaklarının harekete hummalı bir şekilde hazırlandıkları, askeri sol kanadın,
sivil devrimci kanatla, Can Yücel’in “askeri müşterekler” diye alay ettiği,
“asgari müşterekler”de birleşme toplantıları yaptıkları, Dev-Genç içindeki
siyasi grupların da silahlanarak illegal yapılara dönüşmeye başladığı bir
dönemde, TİİKP Ankara Toplantısı gerçekleşti.
Toplantıya Çağrılan İbrahim ve Muzaffer, görüşlerini 11 İlke
Başlığıyla formüle ederek, kürsüden kadrolara açıklayıp bir tartışma başlatmayı
amaçladılar. Merkez komitesinin genel hattına bağlı kalan kadrolar, 11 ilke
üzerinde tartışmaya bile yanaşmadılar, uzun süreli bir silahlı mücadelenin ve
yeraltı örgütlenmesinin önemine vurgu yapan
taslağı reddettiler.
Ankara Toplantısından sonra partiden ilk kopanlar, Parti
yönetiminin, “Birinci Tasfiyeciler” olarak
adlandırıldığı, Garbis ve arkadaşları oldu. Adil Ovalıoğlu’nun Ankara Toplantısından önce
birlikte ayrılma önerisi, İbrahim ve
Muzaffer tarafından zamansız bulunarak kabul görmedi.
12 mart muhtırası,
çelişkileri daha da kızıştırdı. İkili muhalefet, muhtıranın faşist bir darbe
olduğunu, partinin derhal kırlara çekilmesi gerektiğini, İşçi Köylü
Gazetesinin, yurtsever subayları sol bir darbeye teşvik etme eğilimi içine
girdiğini ve partinin, muhtırayı dolaylı bir şekilde destekleyen Mihri Belli ve
Hikmet Kıvılcımlı çizgisine düştüğünü savundu. Darbecilerin, sol askeri darbe
tehlikesini tamamen bertaraf etmelerinden sonra, devrimci harekete ve sol
muhalefete karşı planladıkları “Balyoz Hareketi” nin başlamak üzere olduğu
günler içinde, ikili muhalafet, soluğu Kürdistan’da aldı.
Kısa zamanda,İbrahim Kaypakkaya, Oral Çalışlar ve
Muzaffer Oruçoğlu’nun içinde yer aldığı üç kişilik bir Doğu Anadolu
Bölge Komitesi oluştu. Oral’ın Antep’te yakalanmasıyla komite, ikiye indi.
İbrahim, Ali Taşyapan ve Ali Mercan’la birlikte, Malatya ve Dersim’i, Muzaffer
ise Kabil Kocatürkle birlikte, sınırdan Filistin’e kadro geçirme işi dahil,
Siverek ve Diyarbakır’ı esas aldı. Komitenin sayısı daha sonra, Bora Gözen’in
katılmasıyla üçe çıktı.
1971’in ortalarında, Merkez
Komitesi, Muzaffer’i Filistindeki
Kadroları teftiş amacıyla Beyruttaki eğitim kamplarına gönderdi. Burada, Cengiz
Çandar, Şahin Alpay, Atıl Ant gibi gizli muhalif eğilimlere sahip olan üst kadroların içinde
yer aldığı, yaklaşık on kişilik bir ekip vardı.
Bu ziyaretten sonra ikili muhalefet ilk kez, muhalafetin
kendileriyle sınırlı olmadığını anladı. Yıl sonuna doğru, Parti program Taslağı
üzerinde başlatılan tartışmalarda, ikili
muhalefetin görüşleri iyice şekillenmeye başladı. DABK içinde, Siverekte
yapılan tartışmalarda, ikili muhalefet, Kurtuluş savaşı ve Kemalist Hareketin
değerlendirilmesi, Milli mesele, dünyada ve ülkede durum, baş çelişkiler, baş
düşmanlar, mücadele ve örgütlenme biçimleri, Cumhuriyet Tarihinin
değerlendirilmesi ve bir dizi sorunda görüş ortaya koydu.
Parti yönetimi, özellikle, Kemalist önderliğin, Ermeni ve
Rum mallarıyla iyice palazlanan, komprador Türk burjuvazisinin bir siyasal
hareketi olduğu tezine, Kürt milletinin kendi kaderini bizzat kendinin tayin
hakkının programa konulmasına ve Cumhuriyet tarihinde ortaya çıkan Kürt milli
hareketlerinin desteklenmesine, TKP’nin bu hareketler karşısındaki milli-şoven
politikalarının açığa çıkarılıp mahkum edilmesine, partinin esas gücünü, Doğu
Anadolu Bölgesinde örgütlenecek bir gerilla savaşına hasretmesine yanaşmadı.
Tartışmalardan beş ay sonra, 1972’nin şubatında, DABK, yayınladığı
bir genelgeyle ayrılığını ilan etti. Nisan ayının sonuna doğru, İbrahim,
Muzaffer, Aslan Kılıç, Ali Taşyapan, Ali Mercan, Cem Somel ve bugüne kadar gerçek adı tesbit edilmemiş bir
kişi daha olmak üzere, 7 kişilik bir koordinasyon komitesiyle, İstanbul,
Dersim, Malatya ve Siverekte faaliyetlerine başladı.
12 Mart
Darbecileri, THKO, THKPC ve TİİKP’i yokettikten sonra, tüm gücüyle TKP(M-L)ye
yüklendi. Temel görüşlerini yazılı hale getiren, çalışma bölgelerinde
komitelerini kuran ve kadrolarını genişleten
parti hareketi, program ve tüzüğünü hazırlamayı ve resmi kuruluşunu bir
kongreyle gerçekleştirmeyi tasarlıyordu. Tasarısını gerçekleştiremedi.
Ortaya çıkışından on ay sonra, 1973’ün başlarında,
birbirlerini izleyen operasyonlardan, İbrahim Kaypakkaya başta olmak üzere,
kurucu üyelerinin ve kadrolarının ezici çoğunluğunu koruyamayarak yenildi.
İbrahim Kaypakkaya’nın, ortaya koyduğu ve devletin o ana kadar Türkiye komünist
hareketinden pek duymadığı köklü görüşlerinden ve işkence altındaki çetin
direnişinden dolayı öldürülmesi, TKP(M-L) için yeri doldurulamaz, ağır bir
kayıp oldu. Onun görüşleri MİT raporlarına, “tehlikeli görüşler”, siyasal künyesi
ise, “komünist ve kızılbaş” olarak geçti.
Kadrolarının yüzde
doksan beşi tutuklanan Parti, 1974’den itibaren, kitle hareketinin
yükselmesiyle birlikte, yeniden toparlanmaya başladı.
1976’da,
parti merkezi, Ülkenin sosyo-ekonomik yapısının geri kapitalist olduğunu ve
şehirlerdeki faaliyetin önem kazandığını savunan bir tartışma yazısı
yayınlayınca, parti, değişimi savunan TKP(M-L) Hareketi ve 1972 çizgisini
olduğu gibi savunan TKP(M-L) olmak üzere ikiye bölündü.
TKP(M-L) Hareketinin 1978’de, tavrını Arnavutluk Emek Partisinden yana
koyması ve 1972 çıkışını, devrimci küçük burjuva bir çıkış olarak
değerlendirmesiyle de iki kanatlı durum, fiilen sona erdi.
TKP(M-L), 1978’de, partinin kuruluş çizgisini, ufak tefek
değişikliklerle onaylayan, 1. Konferansını gerçekleştirdi. Enver Hoca çizgisini
reddetti, Mao ve Kültür Devrimi çizgisini savundu.
12 Eylül Darbesinden önce, TKP(M-L)’den, bir sol radikal grup
daha ayrıldı. Parti, 12
eylül darbesiyle, sekreteri Süleyman
Cihan başta olmak üzere ağır bir kadro kaybına uğradı. Yakalanmayanların bir
bölümü kırsal alanlara çekilirken, bir bölümü de yurt dışına çıktı.
Parti, ikinci ciddi bölünmeyi, İkinci Konferans döneminde, Avrupada
yaşadı. 1981’de, Merkez Komitesinin izlediği çizgiyi Menşevizm’le niteleyen,
büyük bir muhalif kanat, Bolşevik Partizan adıyla, ayrı bir kongre
gerçekleştirerek, partiden ayrıldı. Bolşevik Partizan’ın da bir müddet sonra
ikiye bölünmesi ve güç kaybederek ciddi bir varlık gösterememesi üzerine, iki
büyük kanatlı durum bir kez daha sona ermiş oldu.
Dersim ve
İstanbul’da yoğunlaşan TKP(M-L), 12 Eylül Cuntasının saldırıları karşısında,
geri çekilme ve güç toplama taktiğini izledi. Dersim ve çevresindeki gerilla
faaliyetlerinde bulunan parti, Kazım Cihan (parti sekreteri) başta olmak üzere,
seçkin kadrolarını kaybetti.
1987’ye kadar, Diyarbakır kırsalına ve Karadenize açılma teşebbüsünde
bulunan, ama Dersim’de sıkışıp kalan Parti, vaktini 3. Konferansa hazırlanma ve
iç tartışmalarla geçirdi. Yenilenme cesaretini gösteremedi.
1987’de, 3. Konferansa katılmak üzere giden delegelerinin ezici
çoğunluğunu, bir hava saldırısında kaybetti.
3. Konferans, bir yıl sonra, moral çöküntüsü içinde
gerçekleştirildi ve bu dönemde partinin dağ kanadı, izlenen çizgiyi sağ
opportunist bularak, Merkez Komitesini gelişememenin asıl müsebbibi olarak
gördü ve TKP(ML)-DABK adı altında, partiden ayrıldı.
Bu iki
kanatlı durum, 1992’de , I. Olağanüstü Parti Konferansıyla yeniden birliğe
dönüştü.
Bu birlik, iki yıl sonra, birleşenlerin yeniden
ayrılmasıyla parçalandı ve ortaya,
yeniden birbirlerine benzeyen iki büyük kanat çıktı.
Her iki kanat da Dersim ve Karadenizde gerilla faaliyetini
yoğunlaştırmayı ve genişlemeyi hedef olarak önlerine koydular.
1997’de,
TKP/ML- DABK kanadı, Dersim’de ordu birlikleriyle giriştiği çatışmada, genel
sekreteri Cüneyt Kahraman’ı kaybetti.
Kahraman, parti içindeki ajanların açığa çıkarılıp, kurşuna
dizilmesinde birinci derecede rol oynayan, partinin gelmiş geçmiş en savaşçı ve
aynı zamanda şair ruhlu sekreteri olarak biliniyordu.
Bu olaydan iki yıl sonra da, TKP-ML-Konferans kanadının
genel sekreteri Mehmet Demirağ vuruldu Kardenizde.
TKP(ML)-DABK
kanadı, 2002’de düzenlediği I. Kongre ile adını Maoist Komünist Partisi olarak değiştirdi
ve alanını Türkiye ve Kuzey Kürdistan olarak belirledi.
MKP,
2005’de II. Kongresini Dersimde gerçekleştirmeye çalışırken, Mercan Vadisinde
uğradığı bir hava saldırısı sonucunda, Parti sekreteri Cafer Cangöz başta olmak
üzere, Merkez Komitesi üyeleri ile delegelerinin önemli bir bölümünü kaybetti.
II. Kongresini iki yıl sonra, 2007’de
gerçekleştirdi.
1996 ile 2010
arası, TKP(M-L) nin her iki kanadının, Dersim ve Karadenizin belirli
yerlerinde, ağır kadro kayıplarına yol açan ve büyüme istidadı gösteremeyen bir
gerilla faaliyetiyle geçti.
Genel
duruma bakıldığında ise, TKP(M-L), 1972’den bu yana, görüşlerini değişen dünya
ve ülke şartlarına bağlı olarak yenileyemeyen, büyüyemeyen ve zaman zaman
kesintiye de uğrasa inatla sürdürülen, en uzun
gerilla hareketi tarihine sahip
partilerden biri olarak tanındı.
Yüzlerce kadrosu, bu
mücadelede vurulup düştü, binlercesi de tutuklandı. TKP(M-L)nin 1972 çıkışını
komünist olarak değerlendirip, miras olarak sahiplenen ve faaliyet halinde olan
üç kanat veya parti var bugün: MKP, TKP/ML ve TKP/ML-Bolşevik Partizan.
TKP(M-L), bitmez
tükenmez, ideolojik, politik ve örgütsel tartışmaların, çizgi mücadelelerinin,
irili ufaklı ayrılmaların, birleşmelerin ana rahmi oldu kuruluşundan bu yana.
Bu
partinin bağrından onlarca şair, öykücü, müzisyen, romancı, ressam, tiyatrocu,
sinemacı ve iş adamı çıktı.
Kuruluşundan bu yana
seçimleri boykot etti. Marks-Engels-Lenin-Stalin ve Mao’yu komünizmin kilometre
taşları olarak savundu.
Kanatlarını
birleştirince güç kaybetti, kanatlara ayrıldığında ise güç topladı, güçlendi.
Sekreterlerini sıradan neferleriyle aynı mevziye soktu ve kuruluşundan bu yana,
İbrahim Kaypakkaya, Süleyman Cihan,Kazım
Çelik, Cüneyt Kahraman, Mehmet Demirağ ve Cafer Cangöz olmak üzere, toplam altı
genel sekreterini kaybetti.