Komünistlerin birliği, halkın ve devrimin ihtiyaçları,
menfaatleri ve çıkarları için ilkesel bir gereklilik olduğu inancıyla çağrımızı
yaptık, yapmaya da devam edeceğiz. Komünistlerin, birlikte değil ayrı
yapılanmalar içinde olması devrimin yararına değil, zararına olduğunu
tartışmanın bir mantığı olmadığını belirtmemizin gereği yok.
Devrimin ve halkın çıkarlarıyla, partinin, örgütün veya
grubun çıkarları çeliştiğinde hiç tereddüt duymadan devrimin ve halkın
çıkarları yanında saf tutmak en asgari komünist tutumdur; bizim yaptığımız da
budur. Çünkü parti veya örgüt devrim için amaç değil birer araçtırlar. Araçlar,
amaca hizmet etmek için oluşturulur. Araç amaca dönüştürüldüğü an, araç
olmaktan çıkar ve gerçek amaç bir kenara itilmiş olur. Yani, amaç hiçbir şey,
araç her şey olarak öne çıkartılır ki, işte o zaman Marksist ideolojiden ciddi
olarak sapılmış olunur.
Komünistler eğer birleşemiyorlarsa amaçların yerini
araçların aldığı kaygısı öne çıkar. Biz, yoldaşların da belirttiği gibi, grup
kaygılarıyla değil devrimci kaygılarla yola çıktık. Bu yolda yürümenin vaz
geçilmez bir ilke olduğu bilinciyle hareket ediyoruz.
Yoldaşlar, birlik önerimizi neden reddetmişler onun
gerekçesine bakmak gerekiyor. Sosyal medyada yayımlanan yazıda aynen şöyle
deniliyor. “MKP’nin “birlik” çağrısının bütün alt kongrelerimizde ve
nihayi olarak 2. kongremizde tartışıldığı ve de karara bağlandığıdır. Bu
tartışmanın ürünü olarak 2. kongre irademiz, MKP’nin “birlik” çağrısının
devrimci kaygılarla yapıldığını düşünmekle birlikte, var olan ideolojik-
politik farklılıklarımız, MKP’nin ideolojik bir bütünlük gösteren bir
pozisyonda olmaması nedeniyle olumsuz yanıt verilmiştir.”
Sosyal medyada yayımlanan yazıda belirtilen gerekçe tamı
tamına bu. Var olan “ideolojik –politik farklılıklar” programa tekabül eden
şeyler mi, değil mi onları ileride daha geniş boyutlarıyla tartışırız. Bizce,
yapılmış olan sosyo- ekonomik yapı tespitinden sonra birliğin önünü tıkayan
ilkesel bir şey yok. Ama, “MKP’nin ideolojik bir bütünlük gösteren bir
pozisyonu olmaması” iddiasını tartışalım. Çünkü bu iddia, ağır ve iddia
sahiplerinin altından kalkamayacağı bir iddia olduğunun altını çizelim. Peki
altından kalkılamayacak bir iddia neden durup dururken ortaya atılır?
Bizce alınan birlik karşıtı kararla bir ilgisi olsa gerek.
Birliğin önünü tıkamak için zorlama ve gayri ciddi bir iddia olduğu bizim
açımızdan su götürmez bir gerçektir. Yok arkadaşlar açısından böyle değilse,
geriye bir ihtimal kalıyor. O da ideolojinin ne anlama geldiği konusunda
kafalarının karışık olduğudur. O halde ideoloji nedir, neyi içerir ona bir
bakmak gerekir. “Napolyon bilgiç, ukala tip aydınlardan bezar oldukça “bırakın
şu ideologları!” dermiş. İdeoloji o zamanlar ukalalıkla aynı anlamda
kullanılırmış.
Tabii biraz da alay konusu edilerek. Ta ki Marks, ideolojiyi
iktisat, siyaset bilimi, sosyoloji, felsefe vb. dallarda kişisel kafa ve zihin
işi olmaktan çıkartıp, tamamen sınıf gerçeğine dayalı sosyal bir oluşum
çizgisine oturtana kadar. Marks, burjuvazi tarafından kitlelere dayatılan
sömürü sisteminin ezelden ebede hep böyle gelmiş, böyle gidecekmiş
aldatmacasında baş rolü ideolojinin oynadığını görür ve buna karşı sınıf
gerçekliğine dayalı sosyal oluşum çizgisini savunur.
Öncelikle ideoloji nedir? Sorusuna yanıt verilmelidir.
İdeolojiyi çok değişik manada tarif edenlerin olduğunu belirtmek gerekir. Ama
en genel anlamıyla ve genelde herkesin hemfikir olduğu anlamıyla; “ideoloji,
belli bir toplumsal kesimin (sınıf, grup, meslek, vs. sahiplerinin) – statüleri
ile uyum halinde ve yerine göre davranışlarını haklı ve meşru görmek üzere –
paylaştıkları ortak düşünceler ve değer yargıları toplamıdır.” Tıpkı işçi
sınıfı ideolojisi, küçük burjuva ideolojisi veya hâkim sınıflar ideolojisi vb. gibi.
Din de bir ideolojidir. Her sınıf, grup veya ara katmanlar meselelere kendi
sınıf çıkarları doğrultusunda yaklaşır ve ideoloji bu çıkarlara göre
şekillenir. En basit ve anlaşılır tanımıyla bilinç unsuru olan ideoloji;
maddenin, olgunun, sürecin varoluş yasalarına bakış açısından öte bir şey
değildir.
Kapitalizm ebedi midir? geçici midir?
Madde biz öyle düşündüğümüz için mi öyledir, yoksa zihnimize
yansıdığı şey olarak mı odur?
Evrenin, maddenin, toplumun, bireyin çelişmeli hali tekdüze
ve statik midir, yoksa koşulları bulduğunda değişmeye, başka bir duruma
dönüşmeye koşullu mudur?
Sosyal statü kader midir yoksa değiştirilebilir bir durum
mudur?
Bunlar ideolojinin sorunudur.
Devrimin kaçınılmaz olduğu, kitlelerin eseri olduğu, sosyal
varlığın sınıf çatışması yoluyla değişip dönüştüğü; komünist partinin
birbirinden kopuk, tarih ve toplum yasalarından habersiz olan ezilenleri
örgütleme, bilinçlendirme ve harekete geçiren bir araç olarak gerekli olduğu ya
da olmadığı da bir ideoloji sorunudur.
Marks, “işçi sınıfı
bir parti olmaksızın hareket edemez” derken, olgudan hareketle bunu söyledi ve
gereğini yaptı. Programıyla, ilişkileriyle, hukukuyla “mükemmel” de olsa
sınıfın bilinçli unsurlarını ve kitleleri birleştirmeyi başarmadığı müddetçe
her örgüt, sadece örgüt olarak kalır. Bu da bir ideoloji sorunudur. Ve tabii ki
ideolojik olan her şey aynı zamanda sınıfsal, aynı zamanda diyalektik olarak ya
nesneldir ya da özneldir. Proletarya ideolojisi nesnelliğe dayanır, burjuva
ideolojisi özneldir, kadercidir. Maddeden mi hareket edeceksin yoksa maddeler
üstü bir varlığın zaten her şeyi kaderiyle birlikte var ettiği inancından mı?
Yani diyalektik ve tarihsel materyalizmle mi yaşama müdahale
edeceksin, yoksa seninle ilgili olan her şeyi belirlediğini düşündüğün tanrıya
şükrederek mi ömrünü tamamlayacaksın? Bunlar ideolojinin sorunlarıdır.
Marksizm, kapitalizmden sosyalizme geçilir derken,
kapitalizmin nesnel yasalarının çözümünden bu sonuca ulaştı. Sınıf
mücadelesi olmaksızın emekçilerin kurtuluşu mümkün değildir dedi. Bu savaşımın
sonucu olarak proletarya diktatörlüğüne ve oradan da sınıfsız, sınırsız bir
toplum olan komünizme varılacağını öngördü. Ekim Devrimi’yle başlayan yirminci
yüzyılın devrimleri bu öngörüyü inanç düzeyinden çıkarıp bir gerçekliğe, yaşam
tarzına ve sisteme dönüştürdü.
Çünkü Marksizm maddi gerçeklikten hareket ediyordu ve
bilimseldi. Aynı şekilde Marksizmin sınıf, parti, sınıf mücadelesi, proletarya
diktatörlüğü ve devrimin sürekliliğine dair on dokuzuncu yüzyılda inanç
düzeyinde olan her şey gerçekleşti ve yaşanılabilir oldu. Bu olgular da
insanlığın sınıflı halinin değişebileceğini, özel mülkiyet olmaksızın ortak
mülkiyetle insanlığın daha mutlu ve müreffeh yaşayabileceğini, dünyayı ateş
topuna çeviren emperyalist savaşların bir daha maddi bir zemin bulmamak üzere
tarihe yollanabileceğine dair tezleri tartışma götürmez oldu. İşte bütün bunlar
önce ideoloji, yani inanç sonra pratikğin sorundur.
Öte yandan ideoloji, sadece tek kişinin kendi başına ve
kendi boyutları içinde kendi kendisini avutan bir illüzyon değildir. Grup
davranışlarının kolektif bakış açılarının ve sınıf çıkarlarının ifadesidir.
Ayrıca sadece düşünce katında oluşan ve orada kalan zihin oyunu da değildir.
Sınıfın, grubun vs. kolektif düşünüşün sözlü ve yazılı biçimde açıklanışıdır
da. Bundandır ki, ideoloji grup veya sınıf davranışının bilinçle birleştiği
ortak araştırma alanını meydana getirir. En önemlisi de insanlık tarihi. Sınıf
mücadeleleri tarihi ise, ideolojide bu tarihin bütünlüklü çerçevesinin
ifadesidir. Bu, Komintern’in kuruluş ideolojisini belirleyen en yakın Marksist
ideolojidir.
Şimdi soruyu biz yoldaşlarımıza soralım; siz ideolojik
bütünlükten ne anlıyorsunuz? Ya da bir komünist parti içerisinde farklı
ideolojik yapıların olmaması mümkün mü? KP içinde proletaryanın dışında,
köylülerin, küçük- burjuva kesimlerin olmadığını söyleyebilir miyiz? Bu hem
sınıf mücadelesinin hem de KP’nin mücadelenin aracı olma gerçekliğine
aykırıdır.
Devrimden çıkarı olan farklı sınıf ve katmanlar, gruplar KP
içinde yer alır ve bunlar kendi ideolojilerini de KP’nin içine taşırlar. Eğer
böyle olmasaydı iki çizgi mücadelesine neden ihtiyaç duyulsun ki? Bu meselenin
kaçınılmaz olan objektif yanı. İdeolojik bütünlük aranacaksa KP’nin, proletarya
dışında bütün farklı sınıf katmanlara kapıları kapatması gerekir. O zaman da
devrimi imkansızlaştırmış olursunuz, bu düşünüş tarzı o noktaya kadar savurur
insanı.
Eğer böyle değil de program temelinde meseleye bakılıyorsa,
o zaman bir soru daha sorma ihtiyacı doğar: Aynı yazıda deniliyor ki; “….Öte
yandan Kongremiz, aynı gelenekten gelen, MLM’yi ve İbrahim Kaypakkaya’ı
savunan, bugün bir dizi önemli ideolojik ve çizgisel farklılıklarımız olsa da
MKP ile daha yakın bir birliktelik içerisinde hareket etmeyi …”
Soru şu; MLM’yi ve Kaypakkaya’yı savunan bir partinin
programı, nasıl bir program olur sizce? Hiç sağa- sola bükmeye gerek yok, MLM
olur elbette. Parti içerisinde farklı ideolojik akımlar bulunsa bile, o
partinin ideolojisini belirleyen şey onun programıdır. Program MLM ise,
ideolojisi de Marksist ideoloji olur. Önemli ve belirleyici olan da budur. Bu
durumda “ideolojik bütünlüğün olmadığı” iddiası ayakları havada ve zorlama bir
iddiadır. Zorlamadır, çünkü hem partinin kapılarını proletarya dışında kimseye
açmamaktır hem de parti içinde olması muhtemel, hatta kaçınılmaz olan
çelişkilerle programı birbirine karıştırmaktır. Halk dilinde buna sapla samanı
birbirine karıştırmak denir.
Bu iddiayı elbette masumiyetle ve bilinçsizce ileri sürülmüş
bir iddia olarak görmüyoruz. Komünistlerin birliğinin önünü tıkamanın gereksiz
bir çabası olarak görüyoruz. Ama yoldaşlar baltayı taşa vurduklarının galiba
farkında değiller. Hiçbir anlamsız çaba devrim kaygısı olan komünistlerin
birliğini önleyemez, engelleyemez. Kim ki grup çıkarları gömleğini sırtından
çıkartıp atmış, devrim ve halkın çıkarlarıyla kendisini şekillendirmişse
yoldaşlarıyla birlikte kavganın ateşinde pişmekten zerrece tereddüt
etmeyecektir.
“Daha yakın bir birliktelik içerisinde hareket etmek”
elbette bunu önemsiyor ve devrimci mücadele açısından kıymetli de buluyoruz.
İçinde yaşadığımız koşullar, gerek dünya halkları açısından olsun ve gerekse
ülkemiz halkları açısından olsun, devrimcilerin ortak noktalarda buluşması ve
ortak hareket noktaları yaratması, bizce istemin de ötesinde bir zorunluluk halini
almıştır. Ancak bu, komünistlerin birliği anlamına gelmiyor. Daha çok
devrimcilerin ittifak ve eylem birlikleri anlamına geliyor.
Birliğin önünde engel olan “İdeolojik- politik
farklılıklar”dan söz ediliyor. Sadece bu söylemden yola çıkarak gereksiz bir
tartışmaya girmek niyetinde değiliz. Söylemin altının doldurulmuş halini
gördüğümüzde daha sağlıklı bir tartışma yürüteceğimiz kanısındayız. Ancak,
ideolojik- politik farklılıklar, çizgiler, programatik düzeyde değilse,
bunların birliğin önünde engel teşkil edeceğini de düşünmüyoruz.
Her KP içinde bu türden çelişik durumlar, tartışmalar
vardır, olması da kaçınılmazdır. Zaten yoldaşlar da program düzeyinde bir
farklılıktan söz etmiyorlar. “Çizgi ve ideolojik-politik farklılıklar”dan söz
ediyorlar. Mao yoldaşın dediği gibi, eğer bu türden tartışmalar yoksa, o parti
ölü partidir. Çünkü biliyoruz ki, parti, sınıflar üstü bir olgu değildir.
Mücadelenin içinde doğmuştur ve o mücadelenin antagonist olmayan çelişkilerini
kendi içinde yaşayacaktır. Sınıf mücadelesinin bu gerçeğinden kaçmak, herkesi
aynı torna makinasından çıkartmak gibi çabaların içine girmek devrimci kavganın
gerçekliği ile bağdaşmayacağı gibi, KP içine yansıyan çelişki ve ideolojik
mücadeleleri de anlamamış oluruz.
Sonuç olarak; Marksizm, Alman idealist felsefesine, İngiliz
liberal ekonomi-politiğine ve Fransız ütopik sosyalizmine karşı mücadelede
kullandığı tarihsel materyalist yöntemle hem bilimsel olanı keşfetmiş hem de
bilimsel ölçülerle iki ayağı üzerine dikilip yürüyen bir ideoloji halini
almıştır. Bu Marksist ideoloji, burjuva toplumunu ve onun üzerinde yükseldiği
üretim tarzı ve ilişkilerini meşrulaştıran idealist düşünce ve ideolojisinin
yerine, doğanın ve toplumun materyalist yorumuna dayalı düşünce ve ideolojiyi
koymuştur. Bu kadar kapsamlı ve maddi yaşamın her alanına hükmeden ideolojiyi,
KP içinde tek tipe indirgemek doğru olmayacağı gibi, parti ve örgütün
diyalektiği olan farklı düşüncelerin varlığını komünistlerin birliğinin önüne
dikmek abestir.
‘‘İdeolojik Bütünlüğünüz Yok‘‘ iddiasına daha
doğrudan bir yanıt gerekirse;
Partimizde “ideolojik bütünlüğün olmadığı” iddiası öncelikle
yoruma açık bir iddia olması sebebiyle izaha muhtaçtır. Partimizde
ideoloji mi bütünlüklü savunulmuyor, yoksa partimiz içinde kategoriler
saptanarak bunların ideolojik pozisyonları kastedilerek mi ideolojik
bütünlüğümüzün olmadığı karara bağlanıyor? İleri sürülen iddia izah edilmediği
için bizler de haklı olarak iki olasılığı dikkatte alarak yanıtlamaya
çalışacağız…
Birlik önerimizin reddedilmesine gerekçe olarak
sunulan, ‘‘temel konular da dahil birçok konuda farklılıklarımız var‘‘ mealindeki
genelleme sebepler arasındaki tek somut gerekçe, partimizde ‘‘ideolojik
bütünlüğün olmadığı‘‘ iddiası ya da tespitidir. Yoldaşlar bizlerle
özel bir tartışmaya/eleştiriye girmeme adına aramızdaki farklılıkları önem
belirten tanımlamalarla tarif etmiş, tek-tek konulara girmekten sakınmıştır. Bu
duyarlılıklarına anlayış gösteriyoruz. Ancak ayrılıklarımızla ilgili bir özet
yapmış olmalarını isterdik. Sebep ne olursa olsun net olarak elimizde bulunan
yaklaşım, partimizde ideolojik bütünlüğün olmadığı iddiasıdır; bizim cevabımız
da bu iddiaya cevapla sınırlı olacaktır.
1)-Bir partide ideolojik birlik/bütünlük nasıl tespit
edilir? Bu sorunun tespitinde tayin edici unsur nedir?
Öncelikle, o
partideki irade-eylem birliğinin olup olmamasına, irade-eylem birliğini
yansıtan ve ona zemin sunarak olanak veren demokratik-merkeziyetçi örgütlenme
ilkesine göre örgütlenip örgütlenmemesine, örgütün hiyerarşik zincir içinde
merkezileşip merkezileşmemesine, gönüllü disiplinin ve
eleştiri-özeleştiri mekanizmasının işleyip işlemediğine ve o
parti/örgütün merkezi yapıya sahip olup olmamasına, nihayetinde o
partinin programı ve tüzüğüne vb. bakılarak karar verilir…
Daha anlaşılır ifadeyle söylersek; şayet bir parti/örgüt
kongre veya konferansında ideolojik-siyasi-örgütsel çizgisini ya da genel
siyasi çizgisini, irade temsiliyeti taşıyan ilgili demokratik platformunda
yürüttüğü özgür tartışmalar sonunda demokrasiye uygun olarak çoğunluğun
görüşleri temelinde kararlaştırmış ise, o partide ‘‘ideolojik bütünlük‘‘ var
demektir. Daha doğrusu, bir partide ideolojik bütünlüğün olup olmadığını,
ilgili partinin kongresinde aldığı karara ya da kararlaştırdığı ideolojik
çizgiye bakarak saptayabiliriz.
Yani, değerlendirecek merci için bağlayıcı ve meşru olan yol
şudur; değerlendireceğin partide, parti içinde yaşanan ideolojik mücadelelere
bakılarak, ideolojik tartışma ve farklılıklara bakılarak değil, O PARTİNİN
demokratik kongresinde, meşru parti iradesinin aldığı karara veya
kararlaştırdığı çizgiye bakılarak o partinin ideolojik çizgisi saptanır.
Muhatap alınan tek çizgi bu olur. Eleştiri konusu yapılan çizgi bu olur. Ama bu
yaklaşım terk edilip, muhtelif bir partinin içindeki farklı görüş ve eğilimlere
göre hareket edilir, onlar dikkatte alınarak saptamalar yapılırsa açık ki, bu
yanlış olur. Hangi partinin içinde hangi farklı ideolojik akım ve
eğilimler var sorunu, bizzat o partinin merak alanına girer, başkasının değil.
En önemlisi de o başkası, muhatabı olan bir başka partiyi değerlendirirken ya
da ideolojik bütünlüğünü merak edip ölçerken, bunda düz ve doğru yol O PARTİNİN
kongre kararlarına, ideolojik-teorik savunularına, belge ve metinlerine
bakmaktır. Diğeri yorucu olmaktan başka işe yaramaz. Bir partideki ideolojik
bütünlük durumu A’ya B’ye bakılarak münakaşa edilemeyeceği gibi, şu veya bu
konudaki farklı eğilim ve görüşlere bakılarak da kararlaştırılamaz.
Merkezileşmiş görüş-çizgi neyse, bağlayıcı olan odur. Zira, azınlık
değişebilir, azınlık fikir dönüşebilir; bundandır ki bunlara göre hareket
edilmez…
2)-Monolotik bir partiden söz etmek diyalektik
dışıdır. Her partide farklı fikirlerin olduğu teorik doğru olmaktan öteye, her
partinin bizzat deneyimlediği pratik bir gerçektir. Tek bir fikirden teşekkül
olan hiçbir süreç yoktur. Her süreç bir dizi farklı görüş ve eğilimi
barındırır. Bu zemin genel manada ideolojik farklılıklara işaret eder.
İdeolojik olarak mutlak arı olan bir siyasi parti tasavvur edilemeyeceği gibi,
hiçbir ideoloji de katıksız saflığa sahip değildir. Bütün bunların sınıfsal ve
maddi temellere, sınıflar arası ilişki ve etkileşim gerçeğine uygun olup,
değişim-gelişim(çelişki) yasasına uygun olduğunu söylemeye gerek yok…
Özcesi, (muhtemelen hemen her siyasi partide olduğu gibi) partimizde
de ideolojik meselelerde bir dizi iç tartışmanın olduğunu, bunun bir süreç
olarak işlediğini söyleyebiliriz. Parti içinde farklı fikirlerin varlığını,
nesnel bir gerçeklik ve sınıflı toplumsal gerçeğin bir yansıması olarak
kaçınılmaz olduğu/olacağı görüşündeyiz. Siyasi partilerin iradesine
rağmen ve iradesinden bağımsız olarak farklı fikirler parti içinde olurlar. İki
çizgi mücadelesi, ideolojik mücadele, doğru-yanlış mücadelesi ve hatta
eleştiri-özeleştiri süreci vb. parti içindeki farklı fikirlerin göstergesi ve
ürünüdür.
Eğer parti içinde bu tartışma/canlı ideolojik tartışma yoksa
o parti siyasi ölümünü tamamlama yolunda ilerliyor demektir. Yani, parti içinde
ideolojik sorun, tartışma ve farklılıklar inkar edilemez gerçeklerdir; bizlere
rağmen vardır ve bu farklılıkların olması kaçınılmazdır. Lakin bu durum,
partinin ‘‘ideolojik bütünlük içinde olmadığı” anlamına gelmez. Partideki
ideolojik bütünlük, kongrede kararlaştırılan ideolojik çizgiyle ölçülür.
Önemli olan parti iradesi tarafından demokratik normlar
temelinde onaylanan veya kararlaştırılan çizgidir/ideolojik birliktir. Parti,
merkezi görüş ve kararı temelinde ideolojik çizgisini netleştirmiş,
ideolojik-siyasi-örgütsel merkezileşmesini sağlamıştır. Bu yapıldıktan sonra,
içeride farklı fikirlerin olması, şu veya bu görüşlerin varlığı vs. partiyi
ideolojik bütünlükten yoksun kılmaz. Kaçınılmaz olarak ve irademize
rağmen parti içinde gündeme gelecek olan farklılıklar ideolojik bütünlüğün
olmadığı anlamına gelmez. İddia ediyoruz ki, her partide farklı fikir ve
görüşler vardır; bunlar kaçınılmazdır. İdeolojik durum bu görüş ve fikirlerden
bağımsız mütalaa edilemeyeceğine göre, her partide ideolojik farklılıklar, bunu
biliyoruz; diyalektiği içermeksizin hiçbir şeyin var olmayacağını kendi varlık
durumumuzdan emin olduğumuz kadar eminiz! Vardır…