Türk Devleti’nin “beka sorunu”: Bölünme histerisi
Malum olduğu üzere Türk Devleti, bölgesel gelişmelerden
devşirdiği “beka sorunu” üzerinden, kendince bir takım strateji ve taktikler
belirlemiş durumda. “Beka sorunu” olarak addettiği şeyin temelinde ise;
bölünüp-parçalanma korku ve riski yatıyor. Gerçi bu, yeni peydahlandıkları bir
korku da değil; asırlık bir korku. Binlerce kez “artık bir daha baş
kaldıramazlar” dedikleri Kürtlerin bir gün, o “bölünmez vatan” dedikleri kanlı
vatanlarına kattıkları K. Kürdistan’ın bağımsızlığını ilan edeceklerinden
duydukları histerik korku…
Bir emperyalist proje olarak büyük Kürdistan senaryosu
Emperyalist devletlerin Büyük Ortadoğu Projesi uyarınca
Bölgede hız kazanan yeni operasyonlar, bu ölümcül korkuyu tekrardan aktüel hale
getirmiş oldu. İsrail’in geleceğini ve güvenliğini merkez alan ve Bölgenin
haritasını esastan değiştirmeyi hedefleyen bu yeni paylaşım, hiç kuşkusuz ki
Türk Devleti’ni de doğrudan ilgilendiriyor. İlgi odağının merkezinde ise Tabii
ki yine Kürtler var: 1. Dünya savaşı sonrası Kürt yurdunu dört parça olarak
farklı devletlere pay eden aynı emperyalist haydut devletler, bugün de bu dört
parçayı bir araya getirip, bağımsız bir Kürdistan’ın kurulması hesapları
peşindeler.
Aslında tabii ki işgal ve ilhakçı pozisyonunun var ettiği
açmazlarıdır Türk Devleti’ni böylesi kırmızı alarmla harekete geçiren şey. Ve
işte tamamen bu sebepledir “bin yıllık kardeşlik” nostalji söylemleri ve “iç
barışımızı sağlayalım” ve “Bölgedeki emperyalist hesapları Kürt-Türk İttifakı
ile boşa çıkaralım” feryat figanları.
Tabii bunun olurunun yolu, özellikle üç parçadaki Kürt
iradesini ve keza belki en az bunun kadar belirleyici durumda olan ABD ve
İsrail’i ikna edebilecek “cazip” teklif ve argümanlar ortaya koymalarına bağlı.
“Kürt-Türk İttifakının” gerçek mahiyeti
Öngörülen “Türk-Kürt İttifakı”, bazılarının algıladığı ve
sunduğu biçimiyle asla sadece Türk Devleti ile K. Kürdistan Kürtleri arasındaki
bir ittifak değildir. Bu ittifak tamamen “dış hatlar” merkezli olup, diğer
parçalardaki Kürtlerin tamamının Türk Devletiyle ittifakının ifadesidir. Öcalan
ve Erdoğan’ın vurgularında ki “emperyalist devletlerin Bölgesel oyunlarını boşa
çıkarma” (mealen) söyle mi de zaten tamamen buna yöneliktir.
Bölge yeniden dizayn edilmek isteniyor
“Bölge haritasının yeniden çizilmesi” demek, mevcut devlet
sınırlarının geçersiz ilan edilip, toprakların yeniden paylaşılmasıyla, ilave
yeni devletlerin oluşturulması demektir. Mevcut güç denkleminde İran’ın tamamen
devre dışı tutulduğu bir durumda; Bölge’nin şekillendirilmesinde kartlar,
mecburen İsrail ve Türk Devleti üzerinden karılmak durumunda.
Türk Devleti’nin stratejik hesapları ve kurgusu
Türk Devleti’nin bütün hesabı da işte bu paylaşımda elini
güçlendirecek unsurlar oluşturmak üzerine kurulu. Aksi takdir de hem İsrail’in
Bölge’nin tek lider gücü olmasının önüne geçemeyecek ve hem de K. Kürdistan’ın
da “İsrail-Kürt İttifakına” katılmasının yolunu açmış olacak.
“Kürt-Türk İttifakı” ile amaçlanan asıl şey
Türk Devleti’nin acilen oluşturmaya çalıştığı “Kürt-Türk
İttifakı” işte tamamen bu Bölgesel stratejik hesapların bir ihtiyacıdır. Tabii
böylesi bir ittifak ile Erdoğan’ın tahtında en azından bir dönem daha oturma
“kişisel özel hesabı” güttüğü de artık herkesin malûmu… Yani yoksa
dertleri gerçekten de “iç ve dış Kürtlerin” ulusal haklarını tanıyarak, onlara
saygılı davranarak “iç ve dış barışı” oluşturarak kardeşçe yaşama arzusu değil.
Öcalan ile Devletin stratejik buluşma noktası
Türk Devleti’nin “Kürt-Türk İttifakı” ile meramı ve muradı
böyleyken; ilginçtir, Kürt iradesi adına Devletin muhatap seçtiği Öcalan’ın
meram ve muradı da Türk Devleti’ninkiyle esasen buluşup, örtüşüyor: Onun derdi
de esasen Türk Devletinin, “iç barışından alacağı güçle bölgenin lider devleti
olması” şeklindedir. Nitekim DEM Parti heyetinin ikinci görüşmesinin ardından
Partinin bir yetkilisi şu açıklamada bulunacaktı: “Görüşmeden çıkan sonuca göre
Öcalan İran, Irak, Suriye ve Türkiye’ye yönelik emperyalist emellere kapı
kapatacak bir modelin inşası için büyük bir mesai harcıyor.” (https://m5dergi.com/genel/imrali-gorusmelerinin-perde-arkasi-sizdi-ya-benim-cozumum-ya-da-abdnin/ )
Gerek olguların gerek Devletin ve gerekse Öcalan’ın ifade
ettiği “Kürt-Türk İttifakı”, görüleceği gibi, tamamen Türk Devleti’nin Bölgesel
denklemde güçlü bir şekilde yer alması ve böylece “yeni paylaşımda” en azından
Kürt yurdunun diğer parçalarının, federatif bir modelle de olsa, Türk Devleti
çatısı altında merkezileşmesini sağlama projesinden başka bir şey değildir.
Mevcut koşullarda bu projenin hayat bulması, tabiatı gereği,
elbette Kürtlerin ulusal demokratik haklarının bir ölçüde karşılanması ön
koşulunu gerektirecektir. “Kaz gelecek yerden tavuk esirgenmez” hesabı, elbette
Türk Devleti, içine pek sinmeyecek olsa da bu tavizleri vermeyi
kabullenecektir. Nitekim kabullenmiş olmasa Öcalan’ın kapısını bu denli yol
eylemezdi, değil mi?
Barış ve demokrasi aldatmacası
Burada sorun, özellikle de Öcalan ve Kürt siyasal
hareketinin diğer pek çok öznesince, bu projenin “ülke ve bölgede barış,
demokrasi ve kardeşliğin yolunu açacak” şeklinde dillendirilen söylemlerdir…
Öncelikle altını kalınca çizmek gerekiyor ki bu söylemler tamamen safça bir iyi
niyet ve kuru bir safsatadan ibarettir.
Neden böyledir?
Çünkü mevcut denklemde Kürt ulusal sorununun kısmi çözümünü
sağlayan dinamikler, devlete demokratikleşmeyi dayatan ve onu adım atmaya
zorlayan iç demokrasi dinamikleri değil; parçalanma tehdidi ve emperyal hevesli
dış dinamiklerdir. Dolayısıyla da burada zorunlu bir neden sonuç denklemi söz
konusu olmadığından; Kürt ulusal sorununun kısmi çözümünü sağlayacak böylesi
bir adım, rejimi otomatik olarak demokratikleşme adımları atmaya da
zorlamayacaktır. Tam aksine, tam gaz daha fazla otoriterleşecektir. Bu,
İslamo-faşist ideolojik bir tercih olduğu kadar, ama esasen de içte ekonomik ve
sosyal, dışta ise giderek daha bir yoğunlaşan bölgesel ve küresel savaş tehdidi
gibi koşulların dayattığı zorunlu bir gereklilik “seçeneksizliğidir.”
Bu gerçekliği göz ardı eden ve bunu bulanıklaştıran her
söylem ve tutum, besbelli ki en başta çeşitli milliyet ve inançlardan Türkiye
ve K. Kürdistan halkının bilincinin sahte vaatlerle manipüle edilerek; faşist
Türk Devleti’nin ve özelde de İslamo-faşist Erdoğan iktidarının kendisini
yeniden tahkim etmesine hizmet edecektir.
Kürt Siyasal Hareketinin tarihi sorumlulukla karşı
karşıya
Bu durumda Kürt Siyasal Hareketi adına yetki kullanacaklara
açıkça şunu söylemek gerekiyor: Kürt-Türk ittifakı mı kuracaksınız, buyurun
kurun. Keza ezilen bağımlı bir ulus olarak kendi temel ulusal
haklarınızdan vaz geçip, kısmi haklarla yetinerek, egemen ulusun egemenlik
haklarını tanıyarak onu Bölgenin lider ülkesi mi yapmak istiyorsunuz, buyurun
yapın. Bütün bunlar, ulusal bir hareket olarak nihayetinde sizin kendi
tercihleriniz olacaktır.
Ama sakın bütün bunlarla Türkiye’de, K. Kürdistan ve Bölgede barış, kardeşlik ve demokrasinin tesis edilmesinin yolunu açmaya çalıştığınızı, emperyalistlerin oyununu boşa çıkaracağınızı (ki olurda “Kürt-Türk İttifakının ön gördüğü proje yaşam bulursa, bu yine tamamen ABD ve İsrail’in oluruyla mümkün olacaktır) söylemeyin.
Halka bu kötülüğü yapmayın.
Sizin desteğinize muhtaç olduğu bu koşullarda
bile bunca pervasızca bir saldırganlıkla tüm muhalifleri ezmeye, yıllar
öncesinin Gezi Hareketinin intikamını almaktan geri durmayan bu iktidarın
ömrüne ömür kattığınız daha serbest koşullarda neler yapacağını kestirmek zor
olmasa gerek.
Halil Gündoğan-Biyografi
Halil Gündoğan, 1958 yılında Dersim’de doğdu. 12 Eylül
Darbesi’nden sonra 1981 yılında gözaltına alındı ve üç aylık işkenceli
sorgulardan sonra tutuklandı.
Sonra hapishaneden alınarak tekrar 37 gün daha işkenceli sorgulardan geçirildi.
TKP(ML)-TİKKO davasından idam cezası istemiyle yargılandı.
1988 yılında 28 arkadaşıyla birlikte Metris Askeri Ceza ve Tutukevi’nden tünel
kazarak firar etti.
Kısa bir süre Avrupa’nın değişik ülkelerinde kaldıktan sonra Türkiye ve
Kuzey Kürdistan’a döndü. Altı yıllık gerilla yaşamından sonra 1995 yılında
Erzincan’da tekrar tutsak düştü. İki kez idam cezası istemiyle DGM tarafından
yargılandı, Müebbet ağır hapis cezasına çarptırıldı.
Yazar Hapisteyken,
Rota (Yayınlanmayan kitaplarından)Metris’ten Munzur’a
(1.Baskı: 2005)
Kadın sorunu üzerine (1. Baskı: Haziran 2007)
MKP’nin “Tarihi Muhasebesi”nde Öznelcilik ve Doğmatizm
Öcalan’ın Demokratik Cumhuriyeti Kimin Cumhuriyeti? (1.Baskı:
Ocak 2008)
Mao Zedung değerlendirmeleri üzerine-I (1.Baskı: 2009)
Mao Zedung değerlendirmeleri üzerine-II (1.Baskı: 2009)
Mao Zedung değerlendirmeleri üzerine-III
Öcalan’ın Demokratik Cumhuriyeti Kimin Cumhuriyeti? (2.Baskı:
Mart 2011)
Dersim Dağlarında (1.Baskı: 2016)
"Türkiye" ve Sosyalist Devrim Gerçekliği (Yayımlanma: Haziran, 2020)
İsimli kitapları basıldı. Bitirilmiş ve basılmayı bekleyen
kitapları da mevcut.
Gündoğan, 30 yıllı aşkın hapisliğin ardından Ekim 2018 tarihinde cezası biterek
serbest bırakıldı.