Öyle olsaydı Kürt burjuvazisine ve küçük toprak ağalarına yapılan baskı nasıl izah edilebilirdi? Kürtçeyi yasaklamanın ne anlamı kalırdı? Eğer öyle olsaydı, Amerikancı iktidarların Türk halkına uyguladığı baskıyla Kürt halkına uyguladığı baskı arasında ne fark kalırdı?
Çünkü Amerikancı iktidarlar, Türk halkını da yıldırmak istiyorlar ve bu amaçla ona da ağır zulüm ve işkencelere girişiyorlar. Sıkıyönetim mahkemeleri, yüzlerce devrimci Türk işçisiyle, köylüsüyle, aydınıyla dolu. 15-16 Haziran olaylarından sonra, yüzlerce Türk işçi polis tarafında hunharca işkencelere uğratıldı. Toprak işgal eden Türk köylülerinin karakollarda pestili çıkarıldı. Önderler zindanlara tıkıldı.
O halde Amerikancı iktidarın amacı, “KÜRT HALKINI yıldırmak”tan ibaret değildir. Bu, bütün gerici iktidarların, milliyetine bakmaksızın bütün emekçilere karşı uyguladığı politikadır.
Onun ötesinde,sadece “Kürt halkı” değil, bütün Kürt milleti (bir avuç büyük feodal beyler hariç),sadece “yıldırmak” için değil, aynı zamanda daha esaslı bir amacı gerçekleştirmek için de “zulüm ve işkencelere” uğratılır.
Bu amaç nedir?
Bu amaç, en genel ifadesiyle ülkenin bütün pazarlarının maddi zenginliklerinin rakipsiz hâkimi olmaktır.
Yeni imtiyazlar edinmek, eski imtiyazları en son sınırına kadar genişletmek ve kullanmaktır. Bunun için hâkim ulusun burjuvaları ve toprak ağaları, ülkenin siyasi sınırlarını muhafaza etmek yolunda, ayrı milliyetlerin yaşadığı bölgelerin ülkeden kopmasını her ne surette olursa olsun engellemek yolunda büyük çaba gösterirler. Ticaretin en geniş ölçüde gelişebilmesi için gereklişartlardan biri de dil birliğidir. Bu amaçla hâkim ulusun burjuvaları ve toprak ağaları, kendi dillerinin bütün ülkede konuşulmasını isterler ve hatta bunu zorla kabul ettirmeye çalışırlar.
Stalin yoldaşın ifadesiyle..............
“pazara kim hâkim olacaktır?”
Meselenin özü budur, “Milli birlik”, “devletin ülkesi ve milliyetiyle bölünmez birliği ve bütünlüğü”, “toprak bütünlüğü” şiarları, burjuvazinin ve toprak ağalarının bencil çıkarlarının, “pazar”a kayıtsız şartsız hâkim olma arzularının ifadesidir.
Stalin yoldaş şunu da ilave ediyor:
“Ama iş her zaman pazarda bitmez. Mücadeleye, ‘zorbalık ve aktif savunma’metotlarıyla hâkim ulusun yarı-feodal, yarı-burjuva bürokrasisi de gelir katılır... ‘Güçler’ birleşmekte ve ezilen ulus burjuvazisine karşı bir sürü kısıtlayıcı tedbirlerin uygulanması başlamaktadır, kısaca bir süre sonra soysuzlaşarak baskı biçimine bürünen tedbirler... Mücadele iktisadi alandan siyasi alana aktarılır. Gezi özgürlüğünün kısıtlanması, dilin konuşulmasına karşı çıkarılan engeller, seçim haklarının kısıtlanması, okul sayısının azaltılması, dini örf ve adetlerin uygulanmasına karşı çıkarılan engeller vb.,rakibin başına yağmaya başlar. Hiç şüphe yok ki, bu gibi tedbirler hâkim ulusun burjuva sınıflarının çıkarlarına yaramakla kalmaz, aynı zamanda belirli amaçlar da güder.
Hâkim bürokrasinin kast amaçları.” (Marksizm ve Milli Mesele, s. 25) Hâkim ulusun burjuvazisinin ve toprak ağalarının “pazar” için, hâkim bürokrasinin “kast amaçları” için uyguladığı milli baskılar, demokratik hakların gaspına ve kitle katliamlarına (yani jenoside = soykırıma) kadar uzanır. Türkiye’de jenosidin de birçok örnekleri vardır. Azınlık milliyetlerin emekçilerine yapılan baskı, böylelikle katmerli bir nitelik kazanır. Birincisi, sınıfsal amaçlarla, daha çok sömürmek ve sınıf mücadelesini bastırmak için emekçilere yapılan sınıfsal baskı; ikincisi, yukarda belirttiğimiz amaçlarla, yani milli amaçlarla azınlık milletin ve milliyetlerin hemen bütün sınıflarına uygulanan milli baskı.
Komünistler, bu iki baskıyı birbirinden ayırdetmek zorundadırlar.
Çünkü mesela,
Kürt burjuva ve küçük toprak ağaları ikinci çeşit baskıya karşı çıkarken, birinci çeşit baskıya taraftardır.
Biz ise, her iki baskıya da karşıyız.
Milli baskının ortadan kalkması için, Kürt burjuva ve küçük toprak ağalarının mücadelesini destekleriz; ama öte yandan,sınıfsal baskının ortadan kalkması için onlarla da mücadele etmek zorundayız. Şafak revizyonistleri, milli baskıyla sınıfsal baskıyı bir ve aynı şey gibi göstermektedir. İki ihtimal vardır: Ya Şafak revizyonistleri halk kavramı içine Kürt burjuvazisini ve toprak ağalarını katmamakta, bu kavramı doğru olarak kullanmaktadır; o takdirde,
Kürt burjuva ve küçük toprak ağalarının milli baskıya karşı mücadelesinin demokratik muhtevasını inkar etmek gibi Türk milliyetçiliğinin işine yarayacak sonuca varmaktadırlar.
Ya da, Şafak revizyonistleri, yanlış olarak, Kürt burjuvazisini ve küçük toprak ağalarını da halk kavramı içinde düşünmektedir; o takdirde, Kürt burjuvazisine ve küçük toprak ağalarına karşı Kürt işçilerinin ve diğer emekçilerin mücadelesini göz ardı etmekte, Kürt milliyetçiliğinin değirmenine su taşımaktadırlar. İkisinden biri!
Her iki halde de,
Türk ve Kürt emekçilerinin birliği baltalanmakta, mücadelesi zarar görmektedir. Kürt halkına yapılan sınıfsal baskıyla Kürt milletine yapılan milli baskıyı birbirinden ayırmak son derece önemlidir.
Yukarda belirttiğimiz
gibi, bu iki baskının mahiyetleri, biçimleri başka başka olduğu gibi,
amaçları da başka başkadır.