Ülkemizde milli baskının asıl şampiyonları, komprador
nitelikteki Türk büyük burjuvazisi ve toprak ağaları sınıfıdır. ABD
emperyalizmi, bunların milli baskı politikasını ve ırkçılık politikasını
desteklemekte ve kışkırtmaktadır.
Ama aynı suça, yani milli baskılara, daha sinsi ve daha ince
metotlarla, milli karakter taşıyan Türk orta burjuvazisi de iştirak etmektedir.
Lenin
yoldaşın deyimiyle bunlar:
“Bütün siyasi meselelerde olduğu gibi diller meselesinde
de [tabii milli meselenin her alanında] bir elini (açıkça) demokrasiye uzatan
ve öteki elini (arkalarında) gericilere ve polis ajanlarına uzatan ikiyüzlü
bezirgânlar gibi davranmaktadırlar.”
Doğan
Avcıoğlu’na, Ecevit’e ve bütün oportünistlerimize, M. Belli’ye, H.
Kıvılcımlı’ya bakın!
Lenin’in
bu tanımına nasıl da uyuyorlar.
Bunlar, bir yandan iktidarın elindeki feodal sopaya, bunun
işe yaramayacağını ileri sürerek karşı çıkarken, öte yandan milli baskının daha
ince ve kibar metotlarını tavsiye etmekten kendilerini alamıyorlar.
D. Avcıoğlu feodal sopayı sımsıkı kavramış, azgın ve fanatik Türk
şovenistlerinin dahi savunmaya cesaret edemediği komando zulümlerini,
“Bir Komando Subayı Anlatıyor”
(Devrim Gazetesi)
başlıklı iğrenç
tefrikayla müdafaaya kalkıştı.
Bu zulmü şöyle savunuyor:
“Kadınları askerler aramaktadır. Kadınların aranmasında
dedektör kullanılmaktadır.
Ağaların dışında, köylülerin herkesin gözü önünde dövüldükleri
doğru değildir.
Soyundurma ve toplu olarak halkı yerlerde süründürme
iddiaları asılsızdır.
Ancak yat-kalk talimleri yaptırılmıştır.
Ayrıca bazı yerlerde
silahlar ve kanun kaçakları teslim edilmeyince şüpheli kişilerin, etkili bir
yol olan karısının ve kendilerinin soyundurulup teşhir edileceği tehdidiyle
korkutulduğu doğrudur.
Fakat
tehdidin ötesinde bir şey yapılmamıştır.”
D.
Avcıoğlu ve benzerlerinin bu kaba şovenizmine ve iğrenç suç ortaklığına
karşılık, M.
Belli ve benzerleri daha gizli (ama yine
de aşikâr) bir Türk milliyetçiliğinin …..
(Marksizm-Leninizm’le
maskelenmeye çalışılan bir milliyetçiliğin) bayrağını olanca gücüyle
yüksek tutmakta ve bunu “sosyalistlerin tarihi görevi” saymaktadır.
Türkeş’in ırkçı-turancı faşizminde bile “olumlu” bir yön
bulan M. Belli, Kürt mesele[1]sinde
şöyle diyor:
“Türkiye’de etkin topluluklar için ve özellikle Kürtler için
ana dil ve kültür eğitimlerinin, merkezi, laik, devrimci bir cumhuriyet maarifi
yönetiminde olmasını gerekli gördüğümüzü belirttik... Tarihi köklere dayanan
Türklerle Kürtler arasındaki kardeşliğin, Türkiye’de ulusal birliğin,
Türkiye’nin toprak bütünlüğünün hangi biçimde olursa olsun baltalanması, hem
Türklerin, hem Kürtlerin gerçek çıkarlarına aykırı sonuçlara varır ve dünyanın
bu bölgesinde emperyalizmin durumunu güçlendirir.” (abç)
Bu,
hâkim millet şovenizminin ta kendisi değil midir?
Sözde milliyetlerin eşitliğinden yana görünüp, gerçekte
devlet kurma imtiyazını sadece Türklere tanıyarak, Kürtlerin devlet kurma
hakkını “ulusal birlik”, “toprak bütünlüğü” gibi demagojik burjuva sloganları
ile ortadan kaldırmak en adi bir tarzda milliyetler arasındaki eşitsizliğin ve
Türk burjuvazisinin imtiyazlarının savunuculuğunu yapmak değil midir?
Sosyalistler,
herhangi bir ulus lehine en ufak bir imtiyaza, bir eşitsizliğe dahi
karşıdırlar.
Oysa Türkiye’de ulusal devlet kurma
bugüne kadar bir ulusun, Türk ulusunun bir imtiyazı olagelmiştir ve durum halen
de böyledir.
Biz komünistler,
hiçbir imtiyazı savunmadığımız gibi, bu imtiyazı da savunmayız,savunmuyoruz.
Kürt milletinin devlet
kurma hakkını olanca gücümüzle savunuruz ve savunuyoruz. Biz bu hakka sonuna
kadar saygılıyız;
biz,
Türklerin Kürtler üzerindeki (ve başka milliyetler
üzerindeki) imtiyazlı durumlarını desteklemeyiz,
biz kitlelere bu hakkı tereddütsüz tanımayı öğretiriz,
devlet kurma hakkının herhangi bir ulusun tekelinde imtiyaz olmasını reddetmeyi
öğretiriz.
Lenin yoldaş şunu diyor:
“Eğer ulusların ayrılma hakkı sloganını ileri sürmez ve onu
savunmazsak, o zaman ezen ulusun sadece burjuvazisinin değil, ama feodal
derebeylerinin ve despotizminin de oyununa gelmiş oluruz.”
Bizim milli
karakterdeki orta burjuvalarımız ve sosyal oportünistlerimiz, bir yandan
imtiyazlara karşıymış gibi bir poz takınırken, öte yandan ve sinsice Türk
burjuvazisi lehine mevcut imtiyazlara dört elle ve kıskançlıkla sarılıyorlar.
Bu ikiyüzlü
bezirgânlar, bir ellerini (açıkça) demokrasiye uzatırken, öteki ellerini
(arkalarında) gericilere ve polis ajanlarına, azgın ve fanatik Türkeş milliyetçiliğine,
feodal ırkçılığa uzatıyorlar, onlarla suç ortaklığı yapıyorlar.
Milli baskının sadece
Kürt halkına uygulandığı ne kadar yanlışsa, milli baskıyı sadece komprador
burjuva ve toprak ağaları iktidarının uyguladığı da o kadar yanlıştır.
Milli karakterdeki Türk orta burjuvaları ve onların
temsilcileri (Doğan Avcıoğlular, İlhan Selçuklar, onların izinde yürüyen
bilumum Türk milliyetçileri), bunlardan en ufak bir farkı olmayan oportünistlerimiz (M.
Belli, H. Kıvılcımlı,Aren-Boran oportünistleri ve daha sinsi olan Şafak
revizyonistleri) milli
baskının uygulanmasında Türk komprador burjuvazisinin ve toprak ağalarının suç
ortaklarıdır.
Bunların sinsi milliyetçiliğiyle de mücadele edilmeden, Türk
işçileri ve emekçileri üzerinde, bu milliyetçiliğin izleri de silinmeden
çeşitli milliyetlere mensup işçiler ve emekçiler arasında, karşılıklı güven,
birlik ve dayanışma sağlanamaz.