Milli baskının sadece Kürt halkına uygulandığı ne kadar
yanlışsa, milli baskıyı sadece komprador burjuva ve toprak ağaları iktidarının
uyguladığı da o kadar yanlıştır.
Milli
karakterdeki Türk orta burjuvaları ve onların temsilcileri (Doğan Avcıoğlular, İlhan Selçuklar, onların izinde
yürüyen bilumum Türk milliyetçileri), bunlardan en ufak bir farkı olmayan oportünistlerimiz (M. Belli, H. Kıvılcımlı,Aren-Boran oportünistleri ve
daha sinsi olan Şafak revizyonistleri) milli baskının uygulanmasında Türk
komprador burjuvazisinin ve toprak ağalarının suç ortaklarıdır.
Bunların sinsi milliyetçiliğiyle
de mücadele edilmeden, Türk işçileri ve emekçileri üzerinde, bu milliyetçiliğin
izleri de silinmeden çeşitli milliyetlere mensup işçiler ve emekçiler arasında,
karşılıklı güven, birlik ve dayanışma sağlanamaz.
6. “Halk Hareketi” ve Milli
Hareket
Milli baskının sadece Kürt halkına uygulandığını, milli
baskının amacının Kürt halkını yıldırmak olduğunu iddia eden Şafak revizyonistleri,
milli baskılara karşı gelişen Kürt milli hareketini de, halk hareketi olarak
görmektedir.
“Kürt halkı, ağır milli baskı ve eritme poltikasına karşı
mücadele bayrağını kaldırmıştır”.
“Kürt halkının, demokratik
haklar, milliyetlerin eşitliği ve kendi kaderini tayin için giriştiği
mücadele...”
Oysa
halk hareketiyle milli hareket bambaşka şeylerdir.
Halk hareketi,
her tarihi dönemde, ezilen kitlelerin, kendilerini ezen
yukardaki sınıflara karşı, hem kısmi talepler uğruna, hem de bizzat yönetici sınıfları
devirmek için giriştikleri mücadelenin adıdır.
Halk hareketi,ezilen
kitlelerin sınıf hareketidir.
Tarihin ilk dönemlerinden beri halk hareketleri vardır.
Halk hareketleri,
emperyalizm çağında proletaryanın
bilinçli önderliğiyle birleşmekte, kitlelerin sömürüden ve zulümden kesin
kurtuluşuna doğru ilerlemektedir.
Oysa milli hareket,(ULUSAL
HAREKET)
birinci olarak,
sınırları belli bir tarihi alana yerleşmiştir. Lenin
yoldaşın işaret ettiği gibi BatıAvrupa’da milli hareketler,
aşağı yukarı 1789 ile 1871 arasında, oldukça belli bir dönemi
kapsar.
“İşte bu dönem, milli
hareketler ve milli devletlerin kuruluş dönemidir”. Doğu
Avrupa’da ve Asya’da ise milli hareketler, ancak 1905 yılında başlamıştır.
İkinci olarak,
milli hareketlerin tabii eğilimi, milli devletlerin kurulması
yönündedir.
1789-1871 döneminin sonuna doğru Batı Avrupa, yerleşik bir
burjuva devletler sistemine dönüşmüştür; ve bu devletler (İrlanda hariç) kural
olarak, milli bütünlüğü olan devletlerdir (Lenin).
DoğuAvrupa’da
veAsya’da 1905’lerde başlayan milli hareketlerin tabii eğilimi de, yine
milli devletlerin kurulması yönündedir. “Rusya’da, İran’da, Türkiye’de, Çin’de
devrimler, Balkan savaşları...
Doğu’da bizim dönemimizin dünya olayları zincirini bunlar teşkil
eder.
Ve bu olaylar zincirinde milli bağımsızlığa ve milli
bütünlüğe sahip devletler kurma yönünde (abç), koca bir dizi (altını çizen
Lenin) burjuva-demokratik milli hareketin belirdiğini görmemek için insan kör
olmalıdır...” (Lenin)
Niçin,
milli hareketlerin tabii eğilimi milli devletlerin kurulması
yönündedir?
Çünkü,
milli hareketler kapitalizmin gelişmesiyle birlikte ortaya
çıkmıştır. Ve kapitalizmin ihtiyaçlarını karşılamaya yönelmiştir. “Bütün
dünyada kapitalizmin feodal düzene karşı nihai zaferinin sağlandığı dönem,
milli hareketleri de birlikte getirmiştir.
Meta üretiminin tam
bir zafer kazanabilmesi için, burjuvazi, iç pazarı ele geçirmek zorundadır.
Bundan başka,
siyasi düzeyde birleşmiş,
halkı tek dil konuşan topraklara ihtiyaç vardır:
bu topraklar üzerinde
o dilin gelişip edebiyatta yer etmesini önleyen bütün engeller ortadan
kaldırılmış olmalıdır.
Dil insanlar arasında en önemli ilişki aracıdır. Dil birliği ve dilin hiçbir
engelle karşılaşmadan gelişmesi, çağdaş kapitalizmin gerektirdiği çapta
gerçekten serbest ve yaygın bir ticaret için; halkın ayrı sınıflarda serbestçe
ve yaygın olarak gruplaşması için; ve nihayet pazarla büyük ya da küçük her bir
mülk sahibi arasında ve satıcıyla alıcı arasında sıkı bir bağın kurulabilmesi
için en önemli şartlardır.”
“Dolayısıyla her milli
hareketin tabii eğilimi, milli devletlerin kurulması yönündedir.
Çağdaş kapitalizmin ihtiyaçlarını en
iyi bu devletler karşılar. En köklü ekonomik etkenler bu yönde işler ve o
yüzden bütün Batı Avrupa için, hatta bütün medeni dünya için milli devlet,
kapitalist dönemin tipik ve normal devletidir.”
“Karışık milletlerden
meydana gelen devletler (milli devletlerden ayrı olarak çok milletli devletler
diye bilinen devletler), ‘her zaman’ iç yapıları şu ya da bu nedenlerle anormal
ya da az gelişmiş (geri) devletlerdir.” (Lenin, UKTH)
Üçüncü olarak,
milli hareket
“özünde her zaman
burjuvazisinin damgasını taşımakta ve herşeyden önce burjuvazi için yararlı,
onun tarafından özlenilir bir hareket olmaktadır.” (Stalin)
Stalin yoldaş şöyle demektedir:
“Her yandan sıkıştırılan ezilen ulusun burjuvazisi, tabii
harekete geçer. Kendi halkına hitap eder ve kendi özel davasını bütün halkın
davasıymış gibi göstererek bütün avazıyla ‘vatan’diye bağırmaya başlar. Kendi
‘vatandaşları’ arasında, ‘vatan’ için bir ordu toplar ve ‘halk’ bu çağrılara
her zaman kayıtsız kalmaz.
Burjuvazinin bayrağı
çevresinde toplanır.
Yukarıdan gelen baskı onu da ezer ve hoşnutsuzluğuna sebep
olur.”
“Ve işte ulusal hareket böyle
başlar.
Ulusal hareketin gücü, bu harekete ulusun geniş
tabakalarının, proletarya ile köylülerin katılma derecesiyle orantılıdır.”
Stalin yoldaş,
ulusal harekete,
işçilerin ve köylülerin hangi şartlar altında katıldıklarını tahlil ettikten ve
“bilinçli proletaryanın denenmiş olan kendi bayrağı vardır ve onun,
burjuvazinin bayrağı altında safa girmesinin gereği olmaz” dedikten sonra şöyle
devam ediyor:
“Yukardaki söylediklerimizden çıkan açık sonuç şudur ki, yükselen kapitalizm
şartlarında ulusal savaş, burjuva sınıflar arasındaki bir savaştır. Bazen
burjuvazi ulusal harekete proletaryayı da sürükleyebilmekte ve o zaman ulusal
hareket görünüşte [altını
çizen Stalin], ama yalnız görünüşte, bir‘genel halk hareketi’karakteri
kazanmaktadır.
Ama bu hareket özünde
[altını çizen Stalin]
her zaman burjuvazinin damgasını taşımakta ve her şeyden önce burjuvazi için
yararlı ve onun tarafından özlenilir bir hareket olmaktadır.”
(Stalin, Marksizm ve Milli Mesele, s. 24-25-26).
Stalin yoldaşın da hemen eklediği gibi
“bundan, proletaryanın, milliyetlerin ezilmesi politikasına
karşı savaşmaması gerektiği sonucu asla çıkarılmamalıdır.”
Hayır, bundan çıkarılacak sonuç,
halk hareketi ile milli hareketin bir ve aynı şey
olmadığıdır.
Özetlersek,
halk hareketi, ezilen ve sömürülen yığınların sınıf hareketidir.
Ve özünde, her zaman ezilen kitlelerin damgasını taşımaktadır; her tarihi
dönemde vardır ve bugün halk hareketleri, sınıf bilinçli proletaryanın
önderliğiyle birleşerek, demokratik halk devrimleriyle ve sosyalist devrimlerle
kitlelerin nihai kurtuluşlarını gerçekleştirmeye yönelmiştir.
Milli hareketler,
yükselen kapitalizm şartlarında ortaya çıkmıştır. Batı’da 1789 ile 1871
arasında bir belli tarihi dönemi kapsar; Doğu Avrupa’da ve Asya’da 1905’lerden
sonra başlamıştır ve halen yer yer devam etmektedir;
milli
hareketler özünde her zaman burjuvazinin damgasını taşımaktadır ve her milli
hareketin tabii eğilimi, kapitalizmin ihtiyaçlarına en iyi cevap veren milli bütünlüğü
olan devletlerin kurulması yönündedir.
Bugün Türkiye Kürdistan’ında “hızla
güçlenmekte” olan hareket, hem Kürt burjuvazisinin ve küçük toprak
ağalarının başını çektiği Kürt milli hareketidir, hem de ezilen ve sömürülen Kürt işçi ve köylülerinin,
gittikçe komünist bir önderlikle birleşme istidadı gösteren sınıf hareketi
yani, halk hareketidir.
Birincisi,
sadece Türk hâkim sınıflarının milli baskılarını ortadan kaldırmaya
ve aynı zamanda Kürt burjuvazisinin ve toprak ağalarının “iç pazarı” ele
geçirmesi amacına yöneldiği halde;
ikincisi,
hem Kürt burjuvalarının
ve toprak ağalarının sömürü ve baskısına, hem de milli baskıya, milliyetlerin ezilmesi politikasına karşı
yönelmiştir.
Şafak revizyonistleri, karakteri ve amaçları yönünden birbirinden
tamamen farklı bu iki hareketi, “halk hareketi” adı altında bir ve aynı şey
gibi göstermektedir.
Devam edecek…..
7. Doğu Avrupa ve
Asya’da Milli Hareketlerin Gelişmesi